Etiket arşivi: Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama

Bekir COŞKUN : EVET – HAYIR

EVET – HAYIR..

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Evet-Hayır; ayakkabı kutusu ile ekmek sepeti arasındadır
Evet-Hayır; Damat Ferit ile İzmir’de ilk kurşunu sıkan Hasan Tahsin
arasındadır…
Evet-Hayır; padişahlık ile cumhuriyet arasındadır…
Evet-Hayır; Derviş Mehmet ile Kubilay arasındadır…
Evet-Hayır; Sevr ile Lozan arasındadır…
Sıradan bir “Evet-Hayır” değildir bu…
*
Evet-Hayır; kelle ile şehit arasındadır…
Evet-Hayır; askerlik yapmaktan yırtmış cingözler ile o karlı dağlarda savaşan yiğitler
arasındadır…
Evet-Hayır; “Milletin a… koyacağız” ile “Ağacımı vermem” arasındadır…
Evet-Hayır; kulluk ile vatandaşlık arasındadır…
Evet-Hayır; ortaçağ ile 2017 arasındadır…
Evet-Hayır; emir ile hukuk arasındadır…
Sıradan bir “Evet-Hayır” gibi görme sakın…
*
Evet-Hayır; “g.tünün kılı olurum” ile cumhuriyetin aydınlık bireyleri arasındadır…
Evet-Hayır; yalan ile doğru arasındadır…
Evet-Hayır; haram ile helal arasındadır…
Evet-Hayır; cehalet ile ilim arasındadır…
Evet-Hayır; karanlık ile aydınlık arasındadır…
Evet-Hayır; şu yalaka şaklaban ile Atatürk’ün askerleri arasındadır…
*
Sen bilirsin artık… Hapishaneler insan almıyor…
Evet-Hayır; diktatör ile vicdan arasındadır…
Evet-Hayır; nefret ile sevgi arasındadır…
*
Talan edilmedik devlet malı, satılmadık millet malı, çalınmadık yetim hakkı kalmadı
Evet-Hayır; dolar kasaları ile yetimin boş kumbarası arasındadır…
Evet-Hayır; yağma ile namus arasındadır…
*
Bu cumhuriyet çok zor kuruldu… Her karış toprağında üst üste şehitler yatar…
Ve hâlâ fidan gençlerimiz can veriyorlar bu topraklar için…
Karar senin… Sen bilirsin…
Evet-Hayır; sıradan değil…
Parsel ile vatan arasındadır…
=======================================
Dostlar,

SÖZCÜ Gazetesi’nin namuslu – yiğit – yurtsever yazarlarından çok değerli Bekir Coşkun üstadımızın 31 Ocak 2017 günü SÖZCÜ‘de yayımlanan yukarıdaki yazısı hakkında dava açıldı.. Savcılık tarafından ‘Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama’ iddiasıyla soruşturma başlatıldı. Bize göre tam anlamıyla eleştiri sınırları içindedir ve düşünceyi ifade etme, basın özgürlüğü güvencesi altındadır. Anayasa’nın 25, 26 ve 28. maddeleri çok net ve açıktır.

AİHS’nin (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) 9. ve 10 maddeleri de düşünce ve ifade özgürlüğü ile doğal olarak bunları uygun araçlarla yayma hakkını net biçimde tanımakta ve tanımlamaktadır. Türkiye bu Uluslararası Sözleşmeye taraftır ve Anayasanın 90. maddesi doğrultusunda iç hukukta doğrudan uygulanması gerekmektedir. Söz konusu özgürlükler;

  1. Anayasa ile tanınan temel insan hak ve özgürlükleri olduğundan
  2. Aynı zamanda AİHS tarafından da kabul edilen

olmak üzere 2 niteliği birilikte taşıdığından, iç hukukta başkaca poztif yasal norm ile çelişir
ya da çatışır ise ulusal norm görmezden gelinerek doğrudan AİHS kuralı uygulanacaktır.
Bu husus doğrudan Anayasanın 90. maddesinin buyurucu kuralıdır (emredici hüküm).
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) Türkiye’den taşınan çok sayıda davada
AİHM bu yönde kararlar vermiştir.

Ne var ki, Türkiye’de kimi yargıç – savcılar – mahkemeler hala bu yalın hukuksal olguyu – gerçekliği görmezden gelmeyi sürdürmektedir!? Türkiye’ye de, böyle yapanlara da yazık olmaktadır. Bekir Coşkun gibi Türkiye’nin kahramanları bu darboğazları da geçecek ve tarihe adları altın harflerle yazılacaktır. Ama gerçek hukuk insanı olmayan, hukukun üstünlüğü yerine onu kimi amaçlarına alet edenlerin hiçbirinin adları belleklerde kalmayacaktır. Kendileri ve çocukları – torunları bu davranışlarından acı duyabilir hatta utanabililer de zaman içinde…

Demokrasilerde devlet başkanları da, başbakanlar da….. yargı üyeleri de.. hiç kimse dokunulmaz ve eleştiri dışı değillerdir. Her-kes görev ve yüküm sınırlarını yüksek ADALET ülküsüne göre çizmelidir. Adalet, taaa kadim Aristoteles‘ten beri en temel erdem hatta erdemlerin erdemi,
tüm erdemleri içeren / barındıran ana erdem olarak tanımlanmıştır.

  • İnsana yakışan, elbette ERDEMLİ olmak ve ERDEMLİ davranmaktır..Bekir Coşkun tam da bunu yapmıştır.
    Hakkında başlatılan kovuşturmanın geri çekilmesi gerekmektedir.
    Değilse ilgili mahkeme iddianameyi reddetmelidir.
    (Mahkemelere emir, telkin, tavsiye.. asla değil; düşüncemizi açıklıyoruz..)
    Türkiye zaten yeterinde ayıplıdır.. İnsan hakları yerlerde sürüklenmektedir.
    Freedom House verileri yüz kızartıcıdır ve Türkiye insan hak- özgürlüklerinde dibe vurmuştur!

    HALKOYLAMASI eşiğinde Türkiye bu tür hukuk dışı baskıcı eylemlere son vermelidir.
    Böyle giderse, halkoylaması sonucu EVET çıksa bile -ki çooooooooooook zor!- meşru olmaktan uzaklaşacaktır. Türkiye’ye bir de meşru olmayan halkoylaması sonucu dayatılırsa bu gerilimi ülkemiz kaldıramaz.. İç barış, dış barış, huzur – güven…. adına bu çok yanlış davranışlardan
    herkes kaçınmak zorundadır..

  • Bu arada EVET oylarını yanıltıcı biçimde yüksek gösteren paralı anketlere inanmamak gerekir. Mutlaka sandığa gitmek, HAYIR oyu vermek gerekir. Sandığa gitmemek EVET oyu demektir!

Erdoğan, 3 Şubat 2017’de Mersin konuşmasında halkoylamasından söz ederek ve açıkça
EVET oyu isteyerek, muhalefeti bir parti başkanı gibi eleştirerek… yansızlığını belki bininci kez yitirmiştir. Ayrıca Anayasa Mahkemesini bir kez daha hiçe saymıştır. Bilindiği gibi anamuhalefet CHP, bu anayasa değişikliği yasasını Resmi Gazetede yayımladıktan sonra 10 gün içinde Anayasa yargısına taşıma hakkına sahiptir (Anayasa md. 148/3) ve Yüksek Mahkemenin ne yönde karar vereceği belirsizdir. Erdoğan daha baştan yüksek mahkemeye saygı kusuru işleyerek bir kez daha anayasayı çiğnemekte ve bu kurumu yok sayarak halkoylamasında halktan evet oyu isteyebilmektedir! Bu gelişmeler vahimdir ve tüm uyarılara karşın ısrarla sürdürülmektedir.

  • Erdoğan nerede duracaktır?
  • Erdoğan’ı kim(ler) ve ne zaman durdurarak hukuka uygun davranmasını sağlayacaktır?

Görünen o ki, ilk kritik adım Nisan ayı içinde yapılacak (AYM iptal etmezse) halkoylamasında HAYIR oyu vererek ülkemizin daha da derin bir despotizme – diktatörlüğe sürüklenmesini engellemek olacaktır. Bu tarihsel ve kritik karar Türk Ulusu’nun önünde ve sorumluluğundadır.

  • Ulusumuz eğer bu oylamada HAYIR demezse,
    korkarız ki, bir daha kimse kendisine hiçbir şey sormayacaktır!

Bekir Coşkun bu kritik tarihsel gerçeği halkına anlatarak gazeteci – aydın – yurttaş sorumluluğunu yerine getiriyor; başka da bir şey yapmıyor..
Ve her-kes buna, demokratik hukuk devleti varsa tahammül göstermek zorundadır..

Selam olsun O’na ve demokratik uğraşına!
Selam olsun bu oyunu da bozguna uğratacak sağduyulu tüm yurttaşlarımıza!

Sevgi ve saygı ile.
03 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde (1) yargılanmak da var!


Dostlar,

Av. Cemil Can‘dan oldukça sert bir ileti ulaştı..
Tonunu ve biçemini (üslubunu) epey ağır bulsak da, içerik büyük ölçüde doğru korkarız..
İlgililerinin bu eleştirilere de sabırla kulak kabartması bize göre yararlı olur..
(Anlama dokunmadan, bir ölçüde dilini arılaştırdık..)
Av. Can, ilgili anayasa ve yasa maddelerini de eklemiş..

Sevgi ve saygı ile.
17 Nisan 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===================================

Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde (1) yargılanmak da var! 

İngiliz The Independet gazetesinden Robert Fisk’ten sonra (2),  ABD’li gazeteci 
Seymour M. Hersh, Suriye’de muhaliflerin kullandığı ve yüzlerce kişinin ölümüne
neden olan “sarin” gazı ile ilgili olarak Türkiye’yi işaret etti (3). B
atı’nın ünlü yazarları, savlarını 2 temel kanıta dayandırıldılar:

Biri, sarin gazının Moskova’nın daha önce Libya’ya sattığı stoklardan geldiğidir,
öbürü 10 El-Nusra militanı hakkında Türkiye’de açılan davanın 130 sayfalık iddianamesinde yapılan açıklamalardır… Pulitzer ödüllü gazeteci Hersh,
ABD Savunma Bakanlığı İstihbarat Teşkilatı Başkan Yardımcısı David Shedd’e hitaben yazılan raporda:

  • “Saldırıyı MİT’in planladığı, sarin gazı yapımında kullanılan kimyasalların da bizzat Türk jandarması tarafından Halep’e taşındığı”nın

yazıldığını açıklamıştır…

El-Kaide’nin “sarin” gazını hayvanlar üzerinde denediği de yazılan raporda;
El-Nusra cephesi bağlantılı “Sarin Üretim Hücresi”nin 11 Eylül 2011 öncesindeki
El-Kaide bağlantılı hücreden bu yana en ileri sarin üretim merkezi olduğu belirtilmiş…

Görünüşe bakılırsa, ABD, Esat rejimini yıkma planının başarısızlıkla sonuçlanmasından Türkiye’yi sorumlu tutacak. O kadarla kalsalar iyi.  Suriye’nin
daha önce, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne Türkiye hakkında yaptığı başvurusu da hesaba katılırsa; birbirini tamamlayan bu süreç sonunda,

  • Erdoğan’ı uluslararası “terörist” ilan etmelerine de şaşırmamak gerekir.

ABD’nin dostluk anlayışı böyledir işte. Arkasındaki halk desteğini çekemediği Erdoğan’ı, ancak bu şekilde saf dışı edebileceğini düşünmektedir!..

Anlayacağınız ABD yine bir taşla iki kuş vurma peşindedir. Şanghay İşbirliği Örgütü önündeki yenilgisini dünya kamuoyundan bu operasyonla gizlerken, bir taraftan bu operasyonla “başarı” gibi gösterecek, öte yandan da söz dinlemeyen “stratejik ortağı” Erdoğan’dan kurtulmuş olacaktır!.. Aynı zamanda Erdoğan’ın yerine gelecek olana (olasılıkla Kılıçdaroğlu olacaktır) da peşinen gözdağını vermiş olmaktadır…

***

Hacı Efendi! Dini kirli siyasete alet etmeye mecbur musun? 

Diyanet işleri partisi (AS: DİB kastdiliyor..), eski bakan Egemen Bağış’ın
Bakara-makara” sözlerini “Din ve dince kutsal sayılan değerleri alaya almak”  olarak değerlendirdikten sonra, “Alaycılık kadar, yapılan konuşmayı teşhir etmenin de
gayri ahlakı olduğunu
” vurgulayarak, eski bakanın eleştirilip kınanmasını dinsel açıdan yasakladı!.. Öyle ya,  dince kutsal sayılan değerlerle alay eden birini
teşhir etmeden, kınamak olanaklı olamayacağı için, Diyanet’in yaptığı;
olayın üzerinin örtülerek,  unutulmasını sağlamaktır.

Dİ Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, bizi temsil eden bakanların dinle alay etmelerinin gizli tutulmasını önermektedir. Böyle kişilerin gerçek yüzlerinin görülmesini acaba neden istemiyor? Halkın dinsel duyguları ile alay eden insanın
teşhir edilmesinin neresi ahlak dışıdır?
Görmez, “İslam dini, kamu hukukuna tecavüz olmadığı müddetçe, kötülük ve günahın teşhirini kabul etmez..” diyerek,  Bağış’ın sözlerinin kamu hukukuna tecavüz sayılmayacağını da savunuyor.
Bu şekilde, dinsel alandan çıkıp hukuk alanında da “fetva” veriyor…

Anayasamız,  24. maddesi ile koruma altına aldığı dinsel inanç ve duyguların
istismar edilip kötüye kullanılmasını da yasaklıyor. Aynı biçimde, dinsel değerler,
Türk Ceza Yasası’nın 115125, 153 ve 158. maddelerinde (*) belirtilen suçların ağırlaştırma nedeni olarak gösterilmektedir. Bunlara ek olarak 216. maddede (**) Egemen Bağış’ın sözlerinin doğrudan suç olduğu açıklanmıştır.

“Halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama” suçu “Halkın bir kesiminin benimsediği dinsel değerleri açıkça aşağılayan kimse” diyerek, “dinsel değerler” ile tanımlamış bulunmaktadır. Durumun böyle olmasına karşın Diyanet İşleri Başkanı’nın,
durumu “kamu hukukuna tecavüz” olarak görmemiş olması düşündürücüdür…

Diyanet İşleri Başkanı, Eski AB Bakanı Egemen Bağış için doğrudan “kamu hukuku” alanına giren (4) “ceza hukuku”nu bile bu alanın dışına çıkartmayı göze alabilmiştir. O’nun bu çabası, Devletin ve dinin kimlerin eline geçtiğini göstermek bakımından
oldukça anlamlıdır…

17 Aralık (AS:2013) rüşvet ve yolsuzluk operasyonları ile temel dini değerlerin sarsılmasını göremeyen ve bu konularda bir tek söz söylemeyen Diyanet’in, Egemen Bağış’ı korumak için böyle özel bir çaba içerisine girmesi, bu anayasal kurumun da yozlaşıp, temel görevlerinden uzaklaştığını, iktidarın hukuka ve ahlaka aykırı icraatlarını gizlemeyi üzerine bir görev olarak aldığının en çarpıcı kanıtıdır…

***

Bu denli de pişkinlik olmaz, insanda biraz yüz olur!..

Emniyet ve Jandarma’nın ortaklaşa hazırladıkları “Çözüm Süreci-PKK Raporu”ndan çıkan sonuç:

PKK’nın silahlı unsurlarının sınır dışına çekilmesi 3 ayla sınırlı kaldı. PKK’lılar
yurt dışındaki kamplarında eğitilerek geri döndüler. Örgüte yeni 2000 katılım var.“

“Analar ağlamasın, şehit cenazeleri gelmesin” edebiyatı ile AKP-PKK planına payanda olan Kılıçdaroğlu, “Açılım kimsenin tekelinde değil” diyedursun,
atı alan çoktan Üsküdar’ı geçmiştir. Erdoğan’ın yerel seçimleri etkilemek amacıyla
PKK ile yaptığı anlaşma, istediği sonuçları vermiştir. AKP, geçen yerel seçimlerde %38 olan oy oranını, %44’e çıkartarak, Recep Bey’i deliğe süpürülmekten kurtarmıştır!..

Adeta CHP tabanı ile alay eden Kılıçların efendisi, “Sandıktan bize daha çok çalışın mesajı çıktı” diyerek, istifa etmeyi aklının ucundan bile geçirmediğini ortaya koymuştur. Tıpkı yardımcısı Gökhan Günaydın gibi, O da Yeni CHP’nin uyguladığı politikaların “doğru” olduğunda ısrarcıdır… Tabanın tepkisini boşaltmak için ayarlanmış gençlerden oluşan, sözde “CHP’yi işgal” planı da bir işe yaramamıştır!.. İnandırıcılıkları yok tabii ki. Yollarına kırmızı halılar serilen “Atatürk’ün yurttaşları”nı Yeni CHP’nin gerçek genel başkanı TR 705 numaralı Sezgin Tanrıkulu, döner-ayranla karşılamıştır…
Bu tür yapay gösterilerle, başarısızlıklarını gizleyeceğini sanan genel merkez yöneticilerinin, maskeleri düşmüş ve gerçek yüzleri iyice ortaya çıkmıştır…

Halbuki halkın Yeni CHP’ye verdiği ileti son derece açıktır:

Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’e karşı darbe yapılırken, Mustafa Kemal’in askeri olup direnme yerine, evlerinde oturmayı tercih eden, Gezi Direnişi’ni TV’lerden seyreden, Atatürkçülük yerine liberalizmi ve 2. cumhuriyeti savunan
Soroscu gençlik
, Ulu Önderin “Ey Türk Gençliği” yine seslendiği gençlik değildir!..Dolayısıyla onlar, Aslanlı Yol’da buluşan Türk gençliğini
temsil edemezler!..

Yerel seçim sandığından çıkan iletiye gelince: 

Türk halkı, Kılıçdaroğlu’nun sandığı gibi kendilerine “daha çok çalışın” dememiştir!.. Halkın iletisi son derece açık ve anlaşılır biçimdedir: Komployla ele geçirdiğiniz CHP’den istifa edip gidiniz, varlığınıza lanet olsun, sizin gibilerin oyu bile CHP’ye gerekli değildir!..

  • “Açılım kimsenin tekelinde değildir” diyerek,
    Türkiye’yi bölme projesini sahiplenen Kılıçdaroğlu’na, 

aynı zamanda denmiştir ki: Güvenilir bir lider değilsin!.. 12 yıllık AKP iktidarında; hükümeti sabun gibi eritip bitirecek bu denli olay yaşanmasına karşın, ana muhalefetin oy yitirmesine, iktidarın yükselmesine neden olmuşsun. Basiretsiz birisin. Demek ki,
bu halk seni Recep Tayyip Erdoğan’dan daha tehlikeli ve beceriksiz olarak görmektedir. O’na bile bir dönem daha katlanmayı göze almış ama seni elinin tersi ile deliğe süpürmek zorunda kalmıştır… Buna karşın, bütün bu olup bitenlerden
“daha çok çalışın” iletisini çıkartmışsın öyle mi?..

Kemal Efendi; şu gerçeği gör artık :

  • Seyit Rıza’yı, Şeyh Sait’i ve Abdullah Öcalan’ı kendine rehber alan,
    CHP’nin geçmişini karalayan, Dersim isyanını bastırmayı “katliam” olarak değerlendiren biri, Mustafa Kemal Atatürk ile İnönü’nün koltuğunda oturamaz!..

Erdoğan yerine, ABD’nin BOP’ne eşbaşkan olmaya istekli olan kişi, antiemperyalist mücadelenin karargahı olan CHP’de genel başkanlık koltuğuna oturamaz!..
Senin ve ekibinin varlığı, CHP’ye bir şey katmaz. Siz olmasanız da CHP tabelası bile
%25 oyu her zaman alır. Varlığınız her zaman eksi hanesine yazılır…

Yolunuz Atlantik ötesine kadar açıktır…
Haydi güle güle!..

Av. Cemil Can
(imzasıyla, gamzeyildirim61@gmail.com eliyle)

DİPNOTLAR
(1) http://tr.wikipedia.org/wiki/Uluslararas%C4%B1_Ceza_Mahkemesi
(2) http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2014/04/140410_robert_fisk_erdogan_sarin.shtml
(3) http://www.lrb.co.uk/v36/n08/seymour-m-hersh/the-red-line-and-the-rat-line(4) http://tr.wikipedia.org/wiki/Kamu_hukuku

(*) Anayasa hükümleri :

MADDE 24- Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. 14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî âyin ve törenler serbesttir.  Kimse, ibadete, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.

Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır.
Din kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır.

Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.

Türk Ceza Yasası

İnanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme

MADDE 115. – (1) Cebir veya tehdit kullanarak, bir kimseyi dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya veya değiştirmeye zorlayan ya da bunları açıklamaktan, yaymaktan meneden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Dinî ibadet ve ayinlerin toplu olarak yapılmasının, cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla engellenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkraya göre ceza verilir.

Hakaret

MADDE 125. – (1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden ya da yakıştırmalarda bulunmak veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir.

(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.

(3) Hakaret suçunun;

a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
b) Dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle, 
İşlenmesi hâlinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.

(4) Ceza, hakaretin alenen işlenmesi hâlinde, altıda biri;
basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâlinde, üçte biri oranında artırılır.

(5) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır.

MADDE 153. – (1) İbadethanelere, bunların eklentilerine, buralardaki eşyaya, mezarlara, bunların üzerindeki yapılara, mezarlıklardaki tesislere, mezarlıkların korunmasına yönelik olarak yapılan yapılara yıkmak, bozmak veya kırmak suretiyle zarar veren kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Birinci fıkrada belirtilen yerleri ve yapıları kirleten kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

(3) Birinci ve ikinci fıkralardaki fiillerin, ilgili dinî inanışı benimseyen toplum kesimini tahkir maksadıyla işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.

Nitelikli dolandırıcılık

MADDE 158. – (1) Dolandırıcılık suçunun;

a) Dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle,
b) Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle,
c) Kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle,
d) Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasî parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle,
e) Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak,
f) Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle,
g) Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle,
h) Tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında,
i) Serbest meslek sahibi kişiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle,
j) Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla,
k) Sigorta bedelini almak maksadıyla,

İşlenmesi hâlinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.

(2) Kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat
temin eden kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.

(**) Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama

MADDE 216. – (1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması hâlinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.