Etiket arşivi: Gökhan Çapoğlu

Kaynağımız var ama toplumsal dayanışma olmadan başaramayız

Kaynağımız var ama toplumsal dayanışma olmadan başaramayız

20 Mart 2020 tarihinde TUİK tarafından yayınlanan “İşgücünün Genel Profiline” göre 28 milyonu istihdamda, 4.5 milyonu işsiz olmak üzere toplam işgücü 32.5 milyon. İş aramayıp, çalışmaya hazır olanları, mevsimlik çalışanları katarsak doğru  toplam işgücü sayısının 35 milyondan daha az olmadığını, işsiz sayısının en az 7 milyon olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Yani en iyi ihtimalle işsizlik oranımız %20,

  • Koronavirüs salgınının neden olduğu  ekonomik daralma sonucu 3 milyon kişinin daha işsiz kalmasıyla bu sayı 10 milyona, işsizlik oranın %30’a ulaşması muhtemel.

Sorun, bu 10 milyon gelirden yoksun, işsiz  insana en az ay dört ay boyunca yaşamlarını kolaylaştıracak bir asgari gelir ve gıda güvenliğini sağlamak olmalıdır. Bunun yanında, zor durumda olan sektörlere, başta sağlık olmak üzere, onları ayakta tutacak asgari kaynakların aktarılması önem taşımaktadır. Bu geliri sağlayacak kaynaklar fazlasıyla mevcuttur, ancak bu kaynak seçeneklerini değerlendirmeden önce, ne kadar kaynağa ihtiyaç olduğu belirlenmelidir.

KORONAVİRÜS SALGINININ EKONOMİK ETKİLERİNİ EN AZA İNDİRMEK İÇİN GEREKLİ KAYNAK MİKTARI

Salgından dolayı bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de
– ekonomi daralacak,
– işsizlik artacak,
– şirketler zor durumda kalacak, 
– vergi gelirleri azalacak,
– bütçe açıkları büyüyecek,
– tarımın ve gıda güvenliğinin önemi artacaktır.

Bu alanlara acil müdahale desteği gerekecektir:

1) İşşizlik  Ödeneğinin Yaygınlaştırılması

İşsizlik ödeneğinin, İşsizlik Fonundan mevcut yararlanma koşullarını yerine getirmeyenleri de kapsayacak şekilde yaygınlaştırılması sosyal devlet olmanın gereğidir. Yukarda belirtildiği gibi yedi milyon işsizin hiçbir geliri yoktur, bu insanlara temel ihtiyaçlarının karşılanması için kaynak aktarılmalıdır. Yedi milyon işsize ayda 1500 TL’lik bir ödeme yapılması, onların su, elektrik, doğalgaz, yiyecek gibi zorunlu giderlerinin bir kısmının karşılanmasına yardımcı olacaktır.

Yedi milyon kişiye ayda 1500 TL verilmesinin aylık toplam tutarı 10.5 milyar TL, dört aylık toplam tutarı ise 42 milyar TL’dır.

2) Kısa çalışma ödeneği uygulamasının genişletilmesi

Kısa çalışma ödeneği; genel ekonomik, sektörel, bölgesel kriz veya zorlayıcı nedenlerle işverenin haftalık çalışma sürelerinin en az üçte bir oranında azaltması, faaliyetini tümüyle ya da en az dört hafta süreyle durdurması hallerinde devreye alınıyor. Salgın hastalık da kısa çalışma ödeneğine giren zorlayıcı sebep arasında sayılıyor. Uygulama ile işverene, çalıştırdığı sigortalılar için gelir desteği veriliyor. Bugün için destek süresi üç ay ancak Cumhurbaşkanı kararı ile bu süre 6 aya kadar uzatılabiliyor.

Koronavirüse karşı önlem olarak açıklanan Ekonomik İstikrar Kalkanı Paketi kapsamında ekonomik sorun yaşayan işverenler kısa çalışma ödeneğinden yararlanabilecekler. Kısa çalışma ödeneği ile işçilere çalışma ödeneği ödeniyor hem de genel sağlık sigortası primleri karşılanıyor. Bunun için  işsizlik fonu devreye giriyor. İşyerinin bu ödenekten yararlanması için İŞKUR’a başvurması gerekiyor. Kısa çalışma ödeneğinden faydalanmak için gereken süreçlerin kolaylaştırılıp, hızlandırılması gerekiyor. Böylece faaliyetine ara veren işyerlerindeki işçilere geçici gelir desteği sağlanırken, işverenlerin de maliyeti azaltılacak. Bu aşamada aranan şartların başında, çalışanın kısa çalışma ödeneğinden yararlanmadan önce 120 gün çalışıyor olması ve son üç yıl içinde de 600 gün süreyle işsizlik sigortası primi ödemiş olması geliyor. Bu koşullar 60 gün ve 450 güne indirildi. Kısa çalışma ödeneği kapsamında çalışana, aylık prime esas kazancının günlük brüt tutarının %60’ı ödeniyor. Kısa çalışma ödeneği miktarı aylık asgari ücretin brüt tutarının %150’sini geçemiyor ki, bu rakam 4,414 lira. Yani çalışan ne kadar maaş alırsa alsın ödenecek en yüksek kısa çalışma ödeneği 4,414 lirayı geçmeyecek. Asgari ücretli bir çalışan 1752 lira ödenek alabilecek. Eğer üç milyon çalışana ayda ortalama 3000 TL ödeme yapılacağı varsayılırsa, aylık maliyet 9 milyar TL, dört aylık maliyet 36  milyar TL’ye ulaşacaktır

3) Tarımsal Üretimin Desteklenmesi

Koronavirüs salgını gıda güvenliğinin önemini ortaya çıkarmıştır. Dünya Bankasının doğrudan gelir desteği gibi programlarından vazgeçerek, üretmeyen değil üreten desteklenmelidir. Tohumundan, gübresine, ilacına kadar yerli üretime geçilmelidir. Özellikle işsiz üniversite mezunlarına faizsiz kredi sağlanarak, kooperatifler yoluyla örgütlenmeyi teşvik ederek akıllı tarım teşvik edilmelidir. İlk aşamada 50 milyar TL’lik bir destek ile başlanmalıdır.

4) Salgından Doğrudan Etkilenen Sektör ve Kuruluşlara Destek

Başta sağlık olmak üzere ulaşım ve turizm gibi faaliyetler salgından doğrudan etkilenecek sektörlerin başında gelmektedir. Özellikle havayolları, konaklama, ağırlama, yiyecek, içecek sektörlerinin ayakta kalması için minimum nakdi destek hemen verilmelidir. Bu sektörler hem emek-yoğun olmaları dolayısıyla istihdam hem de döviz kazandırmaları dolayısıyla ekonomide önemleri olan sektörlerdir. Bu miktar 20 milyar TL’sı  hemen sağlık sektörüne, 20 milyar TL’si diğer sektörlere olmak üzere toplam 40 milyar TL olarak düşünülmektedir.

5) Kamu-Özel İşbirliği  Projelerinin Kamulaştırılması,
Şehir Hastanelerinden Vazgeçilmesi

Geçiş garantili otoyol ve köprüler mahsuplaşılarak kamulaştırılmalı,

  • Şehir hastanelerinden vazgeçilmelidir.

Bu sene için zaten 20 milyar TL’ye yakın bir miktar bütçeye konulmuştur. Mahsuplaşmanın ilk adımı olarak 20 milyar TL daha koyulabilir. Örneğin, Osmangazi Köprüsünün maliyeti 1 Milyar $ dolayındadır, Dolar üzerinden %20 bir kâr marjı konursa devlet için maliyet 1.2 milyar dolara gelir. Şirketin köprü geçişlerinden bugüne kadar aldığı miktar + devletin garanti ücret olarak ödedikleri 1.2 milyar dolardan az ise bir takvim içinde şirkete ödenir, eğer fazla ise şirketten tahsil edilir.

İş adamlığı, siyasiler ile işbirliği yaparak halkı soymak değil, dünya standartlarında makul bir kazanç karşılığında hizmet yapmak veya üretmektir.

Bu alanlar için öngörülen miktar toplamı 188 milyar TL’ye gelmektedir, bu miktar burada öngörülmeyen durumlar, (örneğin sürenin uzaması, işsiz sayısının ve sektörlerin artması gibi) göz önüne alınarak 250-300 milyar TL’ye kadar çıkabilir. Bunun yanında devletin vatandaşların geçimlerini kolaylaştırmak için elektrik, doğalgaz faturalarını ertelemek gibi anlamlı olmayan öneriler yerine, petrol fiyatlarındaki çöküşü de göz önüne alarak, fiyatlarda ciddi indirime gitmesi, bu yıl eğitimi tamamlamayan özel okulların, vakıf  üniversitelerinin gelecek yıl ücretlerini %20 düşürmeleri, bu yıl mezun olacaklara %20 geri ödeme yapmalarının sağlanması gibi önlemler de alınmalıdır.

DEVLETİN KULLANABİLECEĞİ GELİR KAYNAKLARI

  • Bugünler için düşünülmüş İşsizlik Fonunun hareket geçirilmesi, İşsizlik Fonunda Şubat 2020 sonunda 131, 5 milyar TL olduğu görünmektedir.
  • Bütçede israf niteliği taşıyan gereksiz cari ve yatırım harcamalarından, yurt dışına yardım ve hibelerden vazgeçilmeli, Suriye ile zaman geçirmeden anlaşılarak savaşa son verilmeli yerlerinden edilen Suriyelilerin vatanlarına dönmesi sağlanmalıdır. Buradan 50 milyar TL’lik kaynak sağlamak mümkündür.
  • Kamuyu bir hizmet alanı olmaktan ziyade zenginleşme aracı olarak gören hem merkezi hem yerel kimi kamu görevlilerinin 1’den çok aylık almasının önüne yasal olarak geçilmeli, şatafat ve makam saltanatına son verilerek elde edilecek kaynaklar kamuya kazandırılmalıdır.
  • TOBB, Odalar, Birlikler, Sendikalar gibi üyelerinden yasayla topladıkları aidatlarla oluşmuş fonları üyelerine ihtiyaçları doğrultusunda dağıtmaları. Örneğin Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) ilk aşamada üyeleri ve çalışanları için 500 milyon TL’lik bir destek paketi açıklamıştır. TOBB’un elinde birikmiş 100 milyar TL’den fazla kaynak olduğu söylenmektedir, TOBB’un bu konuya açıklık getirmesi gerekmektedir.
  • IMF kredisi. IMF koronavirüs salgının olumsuz ekonomik etkilerini azaltmak için üyelerine bir trilyon dolarlık kredi kullandıracağını açıkladı. Bu kredinin koşullarının IMF’nin klasik daraltıcı politikalar yerine genişletici politikaları desteklemesi beklenir. Türkiye’nin 20 milyar dolarlık bir kredi dilimi kullanması hem döviz kuru üzerindeki baskıyı azaltacak, bunun enflasyon üzerinde düşürücü etkisi olacak hem de kamunun kullanabileceği kaynakları 125-130 milyar gibi artıracaktır. Böyle bir kredi kullanımı aynı zamanda Türkiye’nin güvenilirliği artırarak sermaye çıkışını azaltarak, ülke risk priminin düşmesine ve döviz kurunda istikrar sağlanmasına yardımcı olacaktır.

Bu yıl Türkiye’nin milli gelir büyüklüğünün yaklaşık 4.5 trilyon TL olacağını varsayarsak, kamunun elinde kullanabileceği miktarın milli gelirin % 8’ne (360-380 milyar TL) kolaylıkla yaklaşabileceğini tahmin edebiliriz. Hesaplamalarımız milli gelirin %5 lik bölümüne denk gelen bir tutarın destek olarak verilmesinin yeterli olabileceğini göstermektedir. İşsizliğin %30’a ulaşacağı, bütçe açığının en az %6 (AS: ulsal gelirin!) olacağı bir ortamda hemen hareket geçmek ekonomik daralmanın etkilerini en aza indirmek için yaşamsal bir nitelik taşımaktadır.

Burada sorun kamudaki ve özel sektörde alışkanlıkların değişmesi gereğidir. Bu alışkanlıklar değişmeden hiçbir sonuç almak mümkün değildir.

  • İsraf, savaş, verimsiz yatırımlar, şatafat, rant ve yolsuzluklardan kurtulmadan, hukuk olmadan çıkış yolumuz olmadığının anlaşılması en önemli noktadır.

PARA BASMA FANTEZİLERİ

Devletin kullanabileceği kaynaklar olduğu halde para basılması gibi fanteziler ortaya atılmıştır.

  • Para basmak ise düşünülmemesi gereken, hiç faydası olmayacak çok tehlikeli bir tercihtir.

Türkiye gibi çift paranın kullanıldığı ve üretimi ithalata bağımlı ülkelerde para basılırsa, dövize kaçış başlar, döviz girişi olmadığı için de döviz fiyatları spekülatif olarak yükselir. Döviz borçlu kişi ve şirketler iflas eder. Ücretliler, emeklililer gibi sabit gelirliler ve TL’deki tasarruf sahipleri kaybederler. Daha da fazla para basmak zorunda kalınır. Hiperenflasyon süreci başlar, TL’ye olan güvensizlik daha da artar, ekonomi yönetilemez duruma gelir. Üretim kapasitesi de çökertildiği için ekonomiyi tekrar ayağa kaldırmak çok zorlaşır.

PARA BASMAYI ÖNERENLER YAKIN GEÇMİŞTE EKONOMİYİ KRİZE SOKANLAR

Türkiye’yi 2001 krizine sokanlar, şimdi para basalım diyorlar.  Halbuki 1999 sonrasında izlenen IMF politikalarıyla ekonomi ithalata ve borca bağımlı hale getirilmiştir. Biz açık olarak, 15 Aralık 1999 IMF programının ekonomiyi bir yıl içinde çökerteceğin söylerken, şimdi para basma fantezisini seslendirenler, Hazine ve Merkez Bankasında görevdeydiler. 2000 Kasım’ında o dönemki hükümetin politikalarına güvenerek devlet borçlanma kağıdı alan Demirbank’ın 150 milyon dolarlık nakit ihtiyacını Merkez Bankası ve Hazine karşılamayarak krizi tetiklediği halde, şimdi yapısal olarak çok daha kötü durumda olan bir ekonomide para basmayı neden öneriyorlar? O dönem yalnızca krizi tetiklemekle kalmadılar, küresel finans sermayesinin Türkiye komiseri Kemal Derviş başkanlığında sözde “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” ile  ekonominin ve siyasetin yapısal olarak çökertilmesinde rol aldılar;

  • 2001 krizinden sonra izlenen “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” kısa dönemli faizleri kullanarak enflasyonu düşürme politikası (enflasyon hedeflemesi) ile 2014 yılına kadar TL’nin aşırı değerli kalmasına:
  • Ara malları üreten yerli sanayinin çökertilmesine, sanayinin ara mal ithalatı bağımlılığının artmasına;
  • Finansal olmayan şirketlerin döviz borçlarının artmasına;
  • Tüketimin aşırı artmasına, tasarruf açığının ciddi boyutta düşmesine göz yumdular.
  • Dünya Bankasının doğrudan gelir politikalarıyla tarımın çökertilmesine, tohum, gübre, ilaç dahil her şeyi ile ithalata bağımlı duruma getirilmesine ses çıkarmadılar.
  • Çift paralı sistem yapısallaştı, mevduatın yarısı dövizde tutulmaya başlandı.
  • “15 günde 15 yasa” sloganı ile  verimli kamu işletmelerinin peş keş çekilmesinin önü açıldı.

20 MART HAFTASINDA DÖVİZ MEVDUATINDAN ÇIKIŞA DİKKAT

20 Mart 2020 ile biten haftada MB verilerine göre, döviz mevduatından 2,5 milyar dolarlık (6,5 TL’den 16.25 milyar TL) bir çıkış oldu. TL mevduat ise yalnızca 2 milyar TL arttı. Bunun anlamı, çıkan döviz yastık altına ve/veya altına gitti. Bu, ülkeyi yönetenlere ve ekonomi politikalarına güvensizliğin işareti gibi görünüyor. Bu rakamları önümüzdeki haftalarda dikkatle izlemekte yarar var.

Yeniden vurgulamak gerekirse;

  • Kaynağımız Fazlasıyla Var,
  • Ama Alışkanlıklarımızı Değiştirmezsek,
  • Fedakârlık Yapmazsak,
  • Toplumsal Dayanışma İçinde Olmazsak Başaramayız.

7 trilyonluk para seli tamam, virüsle yola devam

7 trilyonluk para seli tamam, virüsle yola devam

Habertürk
Abdurrahman Yıldırım
Abdurrahman Yıldırım

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Koronavirüsün yarattığı ekonomi ve finansal şoklara karşı hükümetler ve merkez bankaları tarafından alınan önlem paketlerinin toplam büyüklüğü 7 trilyon doları buldu. CNN’in analiz haberine göre şimdiye kadar görülmemiş büyüklükte önlem paketleri yürürlüğe koyuluyor.

Harcama paketlerinin en büyüğü 2.2 trilyon Dolarla ABD’ye ve 750 milyar Euro ile Almanya’ya ait.

İngiltere 300 milyar sterlin, Fransa 300 milyar euro, İspanya ve İtalya 200’er milyar Euro destek paketleri açıkladı.

Avrupa Merkez Bankası 750 milyar euroluk varlık alımı yaparken, FED’in alımlarının sınırı olmayacak.

Çin’in ise bugüne kadar açıkladığı yardım paketlerinin toplamı 290 milyar dolara varıyor. Japonya’nın ise 193 milyar dolar.

-IMF de 81 ülkenin yardım talebinde bulunduğunu ve 1 trilyon dolarlık fon ayrıldığını açıkladı.

-Bir anlamda dünyada para sel oldu akıyor.

-Bu yıl için IMF tarafından tahmin edilen dünya GSYH 90.5 trilyon dolar. 7 trilyon dolarlık paketin dünya hasılasına oranı %7.7. Ancak büyüme düşecek, hasıla azalacak. Dolayısıyla önlem paketinin oranı %8 ve üzerine çıkacağını varsaymak lazım.

VAHŞİ HAREKETLER YUMUŞADI

-Yıllık hasılanın %7.7’si kadar paket aynı zamanda dünyanın ortalama bir aylık GSYH’na eşit.

-Bir aylık geliri feda edip 11 ayı kurtarmak mümkün mü? Virüsün seyri kısa zamanda pozitife dönse bile mümkün  değil. Bir gelir kaybı olacağı kesin.

-Bunun da adı kondu. IMF Başkanı Kristaline Georgieva’nın açıkladığı gibi 2008’den daha kötü bir resesyona girdiğimiz kesinleşti.”

-Bu durumda önlemlerin fonksiyonu, mevcut yapının, sistemin yıkılmasını önlemek ve hareketleri yumuşatmak olacak.

-FED’in geçen haftaki sınırsız dolar operasyonu başarılıydı ve finansal piyasalardaki kaos ortamını kısmen yatıştırdı. Nakde geçme ve teminat sorununu hafifletti.

-Nitekim piyasaların vahşi hareketleri de yumuşadı ve haftalar sonra nefes alma fırsatı doğdu.

HAFTALAR SONRA NEFES ALMA FIRSATI

-Gelişmiş ve gelişmekte olan tüm dünya borsaları MSCI Endeksi’yle virüs dönemi olan 21 Ocak-23 Mart arası % 33.7 değer kaybettikten sonra, son 3 günde %16.5 toparladı. Hatalık bazda ise dünya borsalarının ortalama primi %9.9’u buldu.

-Doların tırmanışı durdu ve geri döndü. 23 Marta kadar 11 günde %10 yükselen Dolar Endeksi son 4 günde %5.4 düştü.

-Dolara göre gelişmekte olan ülkelerin para birimleri 23 Marta kadar olan dönemde %11.9 değer yitirmişken, son 4 günde %2.4 arttı.  

-Altın fiyatları 13 Mart’tan bu yana girdiği yükseliş eğilimini doların düşüşü ile ivmelendirdi ve bir haftada %8.6 toparlandı.

-Risk primleri aşağı geldi. Türkiye’nin risk primi 515 baz puandan bir haftada 414’e indi.

-Korku Endeksi VIX 80’lerden 60’lı düzeylere geriledi.

VİRÜSLE YOLA DEVAM

-Geçen hafta gördüğümüz tarihsel para seli, yardım paketleri, yapılan açıklamalar ile pozitif haber akışını büyük ölçüde tükettik gibi. Hemen her gün açıklanacak büyük ve etkili önlem bulunması zor. Bundan sonra bu tür haber ve gelişmelerle daha az karşılaşacağız. Büyük ölçüde atılacak barut tükendi.

-Ama virüs Avrupa’yı merkez tuttu ve kötü vuruyor. Amerika’da yeni merkez ve yangın bacayı sardı gibi. Virüsten negatif haberler gelmeye devam edecek.

-Bu durumda ekonomide ve finansal piyasalarda virüsün seyrine bağımlı kalmaya devam edeceğiz. Virüsün pik noktası, aşı ve ilaç bulunması gibi konular en dikkat kesileceğimiz haberler olacak.

-Kötüye gidişin kırılma anı ve terse dönüş,  bu haberlerle olacak. Gündemi belirleyecek olan virüsün kendisi.

VERİLERDEN HAYIR YOK

-Bu hafta Cuma günü ABD tarım dışı istihdam verileri açıklanacak ve mart ayına ilişkin net bir resim ortaya çıkacak. Geçen haftaki 3.28 milyonluk haftalık işsizlik maaşı başvurusundan anlaşılacağı gibi, ürkütücü bir rakamla karşı karşıya kalabiliriz. İşsizlikteki patlama bu dönemin en yakıcı sorunu olmaya aday.

-Bundan sonra açıklanacak veriler de hep virüs dönemine ait olacağından, büyük bozulmaları beraberine getirecek. Veriler şaşırtıcı derecede bozuk gelebilir. Bu zor dönemi atlatana kadar her ekonomik veri bozuk ve kötü gelecek, ekonomik verilerden hayır yok.

-DÜNYANIN YUMUŞAK KARNI AVRUPA

-Bir de negatif döngü ve haber akışında küresel bazda zayıf tarafımız neresi diye yoklayacağız. Dikkatler oraya çevrilecek, muhtemelen spekülatif ataklar da olacak.

-Muhtemel aday ise AB. Avrupa’nın birlik sorunu vardı, liderlik sorunu vardı, kamu borcu ve banka sorunu vardı. Son olarak korona virüs ve virüse bağlı parasal sorun eklendi.

Virüs İtalya ve İspanya’yı kasıp kavuruyor. İngiltere ve Fransa’da da durumun daha kötüye gitmesi bekleniyor.

-İtalya aynı zamanda 2.4 trilyon dolarla Avrupa’nın en büyük piyasalarından biri. Avrupa’nın ikinci, dünyanın da üçüncü en borçlu ülkesi. Bankacılığı ise zayıf.

HER ÜLKE KENDİ SAZINI ÇALIYOR

-Para sorunu ise Avrupa Merkez Bankası ECB’nin 750 milyar euroluk varlık alımıyla sınırlı kalmasından, FED ve ABD büyüklüğüne yakın bir paket açıklayamamasından kaynaklanıyor. “Sınırsız dolar operasyonu” gibi bir tavır ortaya koyamamasından, sınırsız  Euro paketi açamamasından dolayı Avrupa tarafının aldığı önlemler eksik ve zayıf kaldı.

-Ya lider ülkelerden ECB’ye bu konuda destek yok ya da Başkan yeni ve ekibini henüz kuramadı.

-Sorunlar karşısında AB ülkeleri ortak bir karar ve önlem de alamadı. Her ülke kendi sazını eline aldı, kendi türküsünü söylüyor. Ortada bir orkestra yok.

-Sonuçta bu durum bir güven eksikliği ve endişeye yol açıyor.
========================================
Dostlar,

Küresel emperyalizmin ağababalarının / sermaye dağlarının durumu bu..
Türkiye ne yapacak??

30 Mart 2020 günü akşamı verileri aşağıda :

TÜRKİYEDE GÜNCEL VAKA SAYISI

Sağlık Bakanı Koca açıklamasında,

  • “Türkiye’deki toplam olgu sayısı 10,827 olurken, toplam ölüm sayısı da 168 oldu; iyileşen sayısı 162’ye yükseldi.

    Dünyadaki her 14 olgudan 1’i Türkiye’de ve hızla artmakta. Ölüm sayıları ise dünya ortalamasına göre beklenenin yarısı hala!?

Hazine ve Maliye Bakanı Saray Damadı Berat Albayrak, ‘Ekonomik İstikrar Kalkanı kapsamında, Kısa Çalışma Ödeneği ile faaliyetlerini azaltan ya da durduran işletmelerde çalışan vatandaşlarımıza 3 ay maaş desteği vereceğiz.’ dedi.

ABD’nin Korona virüs salgını ile başetme için 2,2 trilyon $ ayırdığını öğrendik. Bu rakam, ABD’nin 2020’de beklenen ulusal gelirinin (22,32 Tr. $) %10’u dolayında. Sağlık Bakanlığı bütçesi 99,5 Bn $ iken 12,4 Bn $ azaltılarak 87,1 Bn $ olarak belirlenmişti. Savunma (saldırı!?) bütçesi ise 33 Bn $ artırılmış ve 718 Bn $’a erişmişti.

327 m nüfus içinde yaklaşık 50 milyon nüfusun hemen hemen hiç sağlık güvencesi yok ve NewYork valisi merkezi yardım (Federal bütçeden) gelmezse çok sayıda ölüm yaşanacağını söylemekte. ABD şu sıralar, tüm görkemine (!) karşın korona virüs salgının merkezi ve 150 bin dolayında hastası ile dünyadaki her 5 hastadan 1’ine sahip. 33 bin dolayında ölümün 2616’sı ABD’de.. Ölenler yoksullar ve sağlık güvencesi olmayanlar. Sokaklarda, parklarda, izbe evlerinde ölmekteler ABD’de!

Vahşi neo-liberalizmin / Küreselleşmenin kurbanları bu garip insanlar..
***
SGK’nın 2020 sağlık bütçesi 110 milyar TL. Sağlık Bakanlığı bütçesi ise 48 milyar Tl. Kimi kamu kurumlarının sağlık gideri bütçesi var ayrıca. İyimser hesapla 180 milyar TL kamusal sağlık gideri öngörülmekte. Cepten harcamaları TÜİK, toplamın 1/5’i olarak vermekte, buna göre, 225 milyar TL toplam sağlık harcaması öngörülmekte 2020 için 83 + 5 =88 milyon nüfusa bölersek 225/88=2557 TL düşmekte. Kuşkusuz, AKP’nin TÜİK eliyle açıkladığı oranla kalmıyor cepten harcamalar.. Kamusal harcamadan geri kalmayan bir cepten harcamaya insanlar zorlanıyor..

En iyimser hesapla Türkiye’nin 2020’de 80 milyar $ sağlık gideri öngörmekte. Aşağıdaki rakamlar 2020 bütçesinin sefaletini ortaya koymakta..

2020’de bütçe gideri 1 Tr 95,5 milyar (Bn) TL, faiz dışı giderler 956,5 Bn TL, bütçe gelirleri 956,6 Bn TL, vergi gelir 784,6 Bn TL, bütçe açığı 138,9 Bn TL, %12,7!
7 L gelir + 1 TL açık / borçlanma!

  • Bütçenin %12,7’si ya da her 8 TL’den 1’i veya toplanan 100 TL  verginin 17.7 TL’si faize, 139 Bn TL! Faiz 2019’da 117 Bn TL idi; 2018’de ise 71,6 Bn TL idi. Bir de borç ana parası (Faiz Dışı Fazla!) ödenecek..

Üniversitelere 50,7 Bn TL. Özelleştirme geliri 10 Bn TL. 2020, %5 büyüme ve %8,5 enflasyon hedefli!? AR-GE’ye ise yalnızca 5 Bn TL. Ocak’ta 40,5 Bn TL TCMB’nın kâr ve ihtiyat akçesine el kondu, bütçe fazlalık verdi!? Sağlık Bakanlığı ödeneği kişi / yıl 710 TL! 2020, emekçiler için çok zor bir yıl olacak, olmakta
****
AKP iktidarı bu ağır salgını yönetmek için gerçekçi kaynaklar bulmak zorunda..

Örneğin resmi sayıları 50’ye varan ve yarısını AKP’nin son 18 yılda yarattığı yandaş Dolar milyardeleri 100’er milyon $ vermeli hemen salgın fonuna!

  • Lanetli denklem unutulmasın : 1 Dolar milyarderi = 1 milyon yoksul!

    Müslümanlar yıllık 1/40 fitre – zekatlarını bu yıl salgın fonuna vermeli. Diyanet İŞleri Başkanlığı ve Vakıfları öncü olmalı fon aktararak..

  • Bu sorunun yanıtını, Prof. Gökhan Çapoğlu‘ndan alabiliriz bizim yazdıklarımıza ek.. Lütfen tıklayınız.. (Birazdan web sitemizde paylaşacağız..)
  • Kaynağımız var ama toplumsal dayanışma olmadan başaramayız

Sevgi ve saygı ile. 30 Mart 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Hekim, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF-Mülkiye)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı

www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com