Etiket arşivi: Frank Sinatra

Bir bilim insanı liderin ardından.. Merkel…

Orhan BursalıOrhan Bursalı
obursali@cumhuriyet.com.tr

Son Yazısı / Tüm Yazıları
Cumhuriyet, 13 Aralık 2021

 

Siyasette bir bilim insanının ülkeye liderlik yapması çok ender görülür. Hele bir de kadınsa, tarihte belki de tektir (Almanya’da ilk, liderlik derken ben bilimsel liderliğini de ekliyorum). Üst üste dört seçim kazanıp 16 yıl Almanya’yı yöneten, ülkeyi Avrupa Birliği’nin de temel direği ve kendini de lideri haline getiren, Sanayi 4.0’a geçişle sanayisine çağ atlatan ve ülkeyi bilimde de müthiş yerlere getiren Angela Dorothea Merkel’den bahsediyorum.

Üstelik parti koltuğunu da hiç tereddütsüz bı-raktığını, seçimlere artık girmeyeceğini aylar önceden ilan ederek partisini ve ülkesini hazır-layan bir liderden… Büyük bir askeri törenle ve en büyük askeri nişanları alarak, askeri bandonun çaldığı, sevdiği şarkıları dinleyerek, 16 yıl boyunca hükümetinde yer alan 52 bakanın da katıldığı törenle 30 yıllık siyaset yaşamını da noktaladı. Beethoven ve Frank Sinatra da vardı seçtiği müzikler arasında.
Az kişinin katıldığı toplantı, Savunma Bakanlığı avlusunda yapıldı. Burası 1944’te, bir grup Alman subayın, Hitler’e karşı düzenlediği başarısız suikast sonrası idam edildikleri yerdi.
ALMANLARA VASİYETİ: BİRBİRİNİZE GÜVENİN
Konuşması önemliydi. Pandemi sürecinde karşılaşılan bilim karşıtı her şeye tavır aldı. Özetle:
  • Demokrasi, gerçeklere olan güven de dahil olmak üzere dayanışma ve güvene bağlı-dır. Politika bilim ve toplumsal tartışmada güvenin ne kadar önemli ve aynı zamanda ne kadar kırılgan olduğunu gördük.. Bilimsel olguların reddedildiği her yerde, komplo kuramlarına ve yayılan nefrete karşı direnmeliyiz… Siyasal zorlama aracı olarak ortaya çıkan nefret ve şid-dete karşı demokrasimizi, hoşgörümüzü koruyarak karşı çıkmalıyız.. dedi.

Şu sözler de O’nun:

  • Demokrasimiz kritik tartışmalarla ve yanlışları düzeltmelerle yaşar. 

(Bizim iktidar söylemlerine ne denli uzak anlayış! Almanya-Türkiye farklılığının temeli.)

Ve: Artık önümüzde uzanan ve geleceğimizi biçimlendiren zorluklara yanıt bulmak, bir sonraki hükümetin görevi… Bunun için sana sevgili Olaf Scholz ve yöneteceğin hükümete, en iyisini, bol başarılar diliyorum.

KUVANTUM KİMYASINDA DOKTORA

Merkel, Leibzig’de Karl Marks Üniversitesi’nde fizik okudu. Sonra Berlin’de (Doğu) Bilimler Akademisi’nin Fiziksel Kimya Merkezi Enstitüsü’nde kuvantum kimyası üzerine doktorasını verdi. Ve siyasete girmeden önce, “Prag laboratuvarında gaz-parçacık çarpışmalarının ku-vantum mekaniği üzerinde” araştırmalara imza attı.

Çok önemli kararlara imza attı, atom santrallarının belirli bir sürede kapatılması, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelinmesi, bilimde liderlik, iklim değişikliğine karşı sert önlemler…

Merkel’in ardından bilim dünyasındaki hüznü görüyorum.


Kaynaklar:

Merkel’in konuşması, Almanca görüntülü: https://www.youtube.com/watch?v=7tGYAEabLpA 

Metin: www.bundeskanzler.de/bk-de/aktuelles/rede-von-bundeskanzlerin-merkel-anlaesslich-des-grossen-zapfenstreichs-am-2-dezember-2021-in-berlin-1987276 

Bilimsel veriler ve Merkel üzerine bir değerlendirme: www.nature.com/articles/d41586-021-02479-6

Merkel ve bilim üzerine Herkese Bilim Teknoloji Dergisi’nde yayımlanan iki makale: 1) Müfit Akyos “Merkel ve Bilim”, sayı 291, 21 Ekim 2021; Celal Şengör, “Doğayı tanıyan kişilerden lider seçme zamanı gelmedi mi?” Sayı 290, 14 Ekim 2021.

Ayran – tahtırevan

Zafer ArapkirliZafer Arapkirli
Cumhuriyet, 22.09.21

Riyaseticumhur’un “Tayyare-i Hümayunu”na doluşup New York seferine çıkan “Heyet-i Muktedir”in üyelerinden bir hanımefendi, dün sosyal medya paylaşımını bir de ünlü müzik parçası ile süslemişti. Hani “story” dedikleri paylaşımlar var ya. Geri planda çalgılı malgılı, şarkılı türkülü…

“New York New York…” diye çığırıyor.

En çok Frank Sinatra’dan dinlemeyi sevdiğimiz o “efsane” şarkının nakaratı şöyledir:

“If ı can make ıt there
I’ll make ıt practically anywhere
It’s up to you
New York, New York”

(Mealen – Burada başarabiliyorsam, herhalde nerede olsa yaparım. Artık gerisi sana kalmış. New York, New York)

Olayı daha iyi anlatamazdı, başka bir şarkı.

“Orada” yani New York şehrinde kendilerini nasıl hissediyorlarsa her yerde öyle hissedebileceklerine, daha da ötesinde “kendilerinden başka herkesin de öyle hissedebileceğine” inanan bir zihniyetle karşı karşıyayız.

Geride bıraktıkları Anavatan’da yaşayan insanların da bu “yapay coşkuyu” iliklerine kadar hissetmelerini istiyorlar adeta.

ABD’nin ve dünyanın en cafcaflı şehrinde, 36 katlı, 171 metre yüksekliğinde bir gökdelen dikince, bütün sorunların çözüleceğine, “kendin uydur kendin inan, kendin yarat kendin tapın, kendin pişir kendin ye” kabilinden bir yapay mutluluğun hem kendilerine hem de 20 yıldır daha da yoksullaştırdıkları bu ülkeye ve halkına “itibar” kazandıracağına inanıyorlar.

New York New York türküsünü mırıldandıkları sırada, Türkiye’nin büyük kentlerinin, ortanca ve küçük kentlerinin ve hatta bilcümle kentlerinin ıssız parklarında “mehtaba karşı” ama hiç de keyif içinde olmadan, tam tersine “ıstırap içinde” yatmakta olan öğrencilerin bulunduğu gerçeğini hiç hatırlamadan.

O türkünün nameleri ile dans ettiklerinde ve (muhtemelen Tayyare-i Hümayun’un kumandanına çaktırmadan) New York’un 55 yıldızlı otellerinin barlarında Martini’lerini yudumlarken ertesi sabah İstanbul’da bir ilkokul müdürünün istediği 2 top fotokopi kâğıdını ve 1 paket tuvalet kâğıdını yollayamadığı için, çocuğunun mahcubiyetinin hesabını yapan işçi babanın halini hiç düşünmeden.

Muhtemelen, “Selçuklu motifleri” (neresinde olduğunu ben göremedim. Belki de örtüyü kaldırıp iyice aşağı bakmak lazım) ile bezenmiş, “Lale Gökdelen’in” önünde çektirdiği fotoğrafın, gazetenin hangi sayfasında kaç sütun, kaç santim gireceğini ve bunun “Otağ-ı Hümayun” nezdinde ne kadar puan yapacağını hesap ediyordu bazı gazeteci kılıklılar. Ama aynı anda mesela Ankara’da bir semt pazarında akşam karanlığı basarken kenara atılan çürük-çarık domates, biber, patlıcanları ayıklamaya gelen orta yaşlı emekli hanımların, görünmemek için başlarındaki örtüyü gözlerini de kapayacak şekilde aşağı kaydırdıklarından haberleri bile yoktu.

Kısacası, utanmıyorlardı hiç.

New York’un ana caddelerinde 821 First Avenue adresine doğru “ciyak ciyak bağıran” milyonlarca dolara kiralanmış mavili-kırmızılı çakarlı eskort araçları içinde bizlerin vergileri ile hava basarken dilimizin o en “oturaklı” deyimlerinden “Ayran ve tahtırevan” içerikli deyimi akıllarına getirmişler miydi acaba bir an için?

“İçeride” mikrofonu ellerine aldıklarında “Valla ben esasen dikey yapılaşmaya karşıyım” diyenlerin, New York’ta “171 metrelik gökdelen dikmekle” nasıl övündüklerini yılışık bir hayranlık ve huşu içinde dinledikleri belliydi.

Ama mesela, o “Lale Gökdelen”e harcandığı söylenen 291 milyon dolar para ile kaç okula, kaç rulo tuvalet kâğıdı ve sabun alınabileceğini, kaç öğrencinin altına geceleri birer sıcak döşek ve üzerlerine kaç battaniye örtülebileceğini, kaç SMA hastası çocuğu hayatta tutabilecek bir kutu ilacın alınabileceğini, kaç emeklinin ay sonunda “maaşından insafsızca kesilen” ilaç parasının “devlet baba” tarafından karşılanabileceğini, kaç fedakâr hekim ve hemşireye (misal) 300’er TL ilave ödeme yapılabileceğini umursamıyorlardı bile.

Ama Martini, ayrandan daha lezzetliydi tabii.

Ama, “Heyet-i Hümayun”un konvoyundaki deri koltuklu serin klimalı kiralık limuzinlerinde kafalar öyle çalışmıyordu tabii ki. Ankara ile konuşurken muhtemelen “Ay şekerim. Öyle yoğun bir program var ki, senin o Fifth Avenue’daki tarif ettiğin dükkâna uğramaya hiç fırsatım olmadı. Dönüşte Duty Free’den bakarım. Modelini bana WhatsApp’tan bi daha yollayıver canikom. Öptüm Bye..” muhabbetinden, bu saydıklarıma vakit kalmıyordur.

Bazıları, “500 yılda bu toprakları yönetenlerin attığı en büyük adım olduğuna” bile inandırılmışlardı. Öyle bir rüya içindeydiler.

Dedim ya… “Landon”un (Tahtırevanların sonradan icat olunan tekerlekli bir üst modeli) konforu, ayran bulamamanın sıkıntısını unutturuveriyordu, o pırıltılı “Debdebe-i Hümayun” seansları sırasında.

BU GÜN DÜNYA HIV – AIDS GÜNÜ!

HIV-AIDS_logo
BU GÜN DÜNYA HIV – AIDS GÜNÜ!

 

Sağlık Bakanlığı ‘1 Aralık Dünya AIDS Günü’ nedeniyle yazılı açıklama yaptı.
İlk kez 1980’li yıllarda tanımlanan HIV enfeksiyonunun yayılmaya devam ettiği kaydedilen açıklamada,
“Hastalık;

– korunmasız cinsel ilişki,
– ortak kullanılan şırıngalar,
– damar içi madde kullanımı,
– gebelik ve doğum sırasında anneden bebeğe ve
– kan (ve ürünleri) aktarımı gibi nedenlerle bulaşabilmektedir.

Bu geçiş yolları nedeni ile HIV enfeksiyonu, erişkinlerin yanı sıra, tüm yaş dilimlerinde
görülebilmektedir.

Hastalığın tam anlamıyla tedavisi bulunmamakla birlikte uygulanan ilaç tedavileri ile HIV/AIDS hastalığından ölüm azalmakta ve kişiler yaşantılarını sürdürebilmektedir.

Bununla birlikte uygulanan ilaç tedavisi ile bulaşıcılık azalmakta, gebelik sırasında verilen
tedaviyle HIV virüsü taşıyan anneden bebeğe hastalık bulaşması engellenebilmektedir.

Birleşmiş Milletler HIV/AIDS Ortak Programı UNAIDS 2014 yılı raporuna göre;
dünyada 2014 yılı içinde yaklaşık 2 milyon kişinin HIV enfeksiyonuna yakalandığı,
36,9 milyon HIV taşıyıcısının bulunduğu ve 1,2 milyon kişinin AIDS nedeni ile öldüğü belirtilmektedir.

Ülkemizde, 1985 yılından günümüze dek bildirimi yapılan HIV/AIDS olgu sayısı toplam 11.109’dur. Olguların % 75’i erkek, % 25’i kadın olup  % 16,2’si yabancı uyruklu kişilerden oluşmaktadır. Olguların en çok görüldüğü yaş dilimi 25-29 ve 30-34 yaş arasıdur.

Bulaşma yoluna göre dağılımına bakıldığında olguların %52’si cinsel yolla bulaşmaktadır. Yüzde 1,9’unda bulaşma yolu damar içi madde bağımlılığı olarak bildirilirken %44’ünün bulaşma yolu bilinmemektedir. 2015 yılı 30 Kasıma dek 1445 HIV, 80 AIDS olgusu
bildirilmiştir. Bunların %14,7’si yabancı uyruklu olup, %83’3 erkektir. 2015 yılında bildirimi yapılan olgularda; 25-29 ve 30-34 yaş diliminde olanlar öbür yaş dilimlerine göre daha çok
sayıdadır.”

denildi.

HIV enfeksiyonunun önlenebilir bir hastalık olduğu ve korunma önlemlerinin tedaviden çok daha etkili ve ucuz olduğu belirtilen açıklamada şunlar kaydedildi: “En sık görülen bulaşma yolunun cinsel ilişki ve bunların çoğunun da heteroseksüel ilişki olması nedeni ile korunma önem taşımaktadır.
Tek eşliliğin yanı sıra,
Riskli cinsel ilişkide doğru kondom kullanımı, hastalığın cinsel yolla bulaşmasına karşı
en güvenli ve basit korunma yollarıdır.
Başka bir bulaşma yolu olan kan ve kan ürünleri ile olan bulaşmaya karşı korunma amacı ile 1987 yılından beri ülkemizde kan ve kan ürünleri HIV yönünden test edilmektedir.
Organ ve doku aktarımları öncesinde gerekli testlerin yapılması HIV geçiş riskini en aza indirmektedir. Ayrıca, dövme ve piercing (AS: kulak vb. delme ile metal süslerin takılması) gibi uygulamaların temiz ve steril koşullarda yaptırılması, vücuda takılan delici, kesici özellikli takıların ortak kullanılmaması, tek kullanımlık steril enjektör (şırınga) kullanılması
HIV bulaşma riskini azaltmaktadır.
Hastalık, virüsü taşıyan kişilerle birlikte oturmak, yemek yemek, aynı işyerinde çalışmak, aynı okulda okumak, el sıkışmak, tokalaşmak, telefon, kitap, defter gibi araçları, ortak duş-banyo alanlarını ve tuvaletleri kullanmakla BULAŞMAZ!.
Ülkemizde; HIV/AIDS hastalığının yayılımının önlenmesi hedefiyle toplumda ve
yüksek riskli davranışta bulunan kesimlerde korunma ve önleme çalışmalarına öncelik verilmesi, HIV ile yaşayan kişilere yönelik ayrımcılık ve damgalanmanın önlenmesi,
kuşkulu teması olan kişilerin HIV/AIDS hastalığı, bulaşma, korunma yolları konusunda bilgilendirilmesi ve doğru yönlendirilmeleri, HIV ile yaşayan kişilerin tedaviye kolay ve kesintisiz biçimde ulaşmasının sağlanması, sosyal destek, bakım olanaklarının iyileştirilmesi ve yaşam kalitelerinin artırılması için çalışma yürütülmektedir.
Bakanlığımız, etik kurallar ve insan haklarını gözeten yaklaşım doğrultusunda ve
DSÖ öneri ve uygulamaları izlenerek, konunun tüm yanlarını kapsayacak bir bakış açısı ile çalışmalarını işbirliği ve dayanışma içinde sürdürmektedir.
Virüsle savaşmanın en etkili yolu, ondan korunmaktır.”

==========================================

Dostlar,

Son derece doyurucu ve bilimsel, sorumlu bir açıklama.
İşte Sağlık Bakanlığından beklenen de budur.
Önceki yıllarda, olgu sayıları verildikten sonra yaş dağılımı da tablolanır ve o yıl kayda girenlere bakılarak “Türkiye’de HIV/AIDS en çok 25-34 yaş diliminde görülüyor..” gibisinden çok hatalı bir yoruma gidilirdi. Hep uyarır, derslerimizde de değinirdik bu yanlışa.
“Türkiye’de” denemez, çünkü tüm olgular kayıt altında değil; ancak “kayda girenlerde” diye sınırlamak gerekir..

Slayt1

Slayt4 Slayt3 Slayt2
*****

Evet… İslamiyet, eski geleneklerin de etkisiyle çok eşliliğe (poligami) kapıyı açık bırakıyor ama Bilim ve günümüz koşulları tek eşlilik (monogami) diyor..

Üstelik kadın – erkek sayısı hemen hemen eşit gibi..
1 erkeğe 1’den çok kadın ya da tersi biyolojik – aritmetik olarak olanaksız..

—-
Merhum Frank Sinatra‘nın topluma karı sorumlu sanatçılık anlayışının ürünü olan
ünlü şarkısıyla “Stranger in the night – AIDS in the morning..” uyarısı milyonlarca gence ulaştırılabilmişti.

Ülkemizde ve başka ülkelerde toplumsal sorunların çözümüne katkı verecek
bilim – sanat – kültür ürünlerini beklemek yurttaşlar olarak hakkımız;
bu seçkin insanların da topluma karşı ödevleridir..

HIV – AIDS’siz bir yaşam dileğiyle..

Sevgi ve saygı ile.
01 Aralık 2015, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Not : Önceki yıllarda bu bağlamda yazdıklarımıza da sitemizden erişilebilir..
Örn.
http://ahmetsaltik.net/2014/12/01/28823/