Etiket arşivi: EOKA

KKTC’de BM BARIŞ GÜCÜ MİSYONU VARLIĞI HUKUKSAL DAYANAKTAN YOKSUNDUR

Doç. Dr. Mehmet BALYEMEZ
E. Albay, Tarih uzmanı

Kıbrıs, yarım yüzyılı aşkın bir süredir devam eden, yakın bir gelecekte de çözülebilmesi pek de olanaklı görülmeyen sorunların başında gelmektedir. Peki Kıbrıs sorunu ne zaman oluştu? Sorunu çözmek için gösterilen çabalar gerçekçi ve içten miydi? Güncel durum (statüko) kimin veya kimlerin işine gelmektedir?

Kıbrıs sorununun başlangıcından bu yana yapılan girişimler, bilinçli veya bilinçsiz, öylesine kötü inşa edildi ki, bugün Arap saçına dönmüş olan güncel durumu çözecek bir aktör var mı veya hangi önerilerle bunu çözecek bilinmemektedir!!

Kıbrıs sorunu, kökleri 18’inci yüzyıla dek uzansa da, 1955 yılından bu yana görünür duruma gelmeye başlamıştır. Rumların, Kıbrıs’ın Yunanistan ile siyasal birleşmesinin kavramsal karşılığı olan ENOSİS‘i gerçekleştirmek amacıyla 1955 yılı nisan ayının ilk günü başlattıkları saldırıların kısa bir süre sonra toplumlararası çatışmaya dönüşmesi ile sorun Ada dışına taşınmıştır. Ancak ABD, birkaç yıl önce NATO üyesi olan Türkiye ve Yunanistan’ın Adadaki çatışmalardan dolayı doğrudan olmasa bile savaş konumuna gelmesinden rahatsız olmuş ve Kıbrıs’taki gelişmelere katılan (müdahil) olmuştur. ABD’nin karışması (müdahalesi) Kıbrıs’taki çatışma ortamını geçici olarak durdurmuş ve çözüm sürecini başlatacak olan Zürih ve Londra Konferansı’na giden yolu açmıştır.

Zürih ve Londra’da 1959 yılı şubat ayında yapılan görüşmeler sonunda Kıbrıs Cumhuriyeti’nin temellerini oluşturacak kurullar kurulmuş ve çalışmalarına başlamıştır. Bu çalışmalar yaklaşık 1,5 yıl sürdükten sonra 16 Ağustos 1960’ta bağıtlanan (imzalanan) Lefkoşa Antlaşması ile Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuştur. Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıs Türk ve Rum halklarının anayasal organlara birlikte katılımını öngören ve sayıca daha az olan Kıbrıs Türk halkının haklarını koruyan düzenlemeler üzerine getirilmiştir. Ancak Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios, daha Lefkoşa Antlaşmasının mürekkebi kurumadan, yürürlükteki anayasal düzenden yakınmaya başlamış, Kıbrıs Türklerine tanınan hakların çok olduğunu sürekli gündeme getirmiş ve Anayasa’daki açık kurallara karşın Kıbrıs Türklerinin; Lefkoşa içinde, 5 farklı ilçede ayrı belediyeler kurmasını, Kıbrıs ordusunda 40/60, kamuda ise 30/70 oranında görev almasına engel olmuştur. Kıbrıs’ta kurulan düzeni korumak amacıyla çalışan Anayasa Mahkemesi’nin Alman Başkanı, Cumhurbaşkanı Makarios’un anayasaya aykırı söylem ve eylemleri karşısında tepkilerini açıklamış, ancak bunların dikkate alınmadığını görünce istifa etmek zorunda kalmıştır. Batı dünyası ise Kıbrıs’ta olanlara karşı herhangi bir konum almamış, Cumhurbaşkanı Makarios’un hukuka aykırı tutum ve davranışları ile EOKA militanı kimi kişilerin bürokraside görevlendirilmeleri karşısında sessiz kalmış, bir bakıma yakın gelecekte Adada yaşanacaklar karşısında Rumların yürekliliğini (cesaretini) artırmıştır!

Bu durumdan güç alan Cumhurbaşkanı Makarios, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşundan 3,5 yıl sonra 13 maddeden oluşan anayasa değişiklik önerisini 1963 Kasım sonlarında Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük’e vermiştir. Kıbrıs Türk siyasetçileri daha anayasa değişiklik önerisine verilecek yanıtı görüşürlerken 21 Aralık 1963’te Kanlı Noel olarak tarihe geçen saldırıları başlatmışlardır.

  • Kıbrıs Türk halkını yok etmeyi amaçlayan Akritas Planı doğrultusunda yapılan ve
    dört gün süren bu saldırılarda yüzlerce Kıbrıs Türk’ü yaşamını yitirmiştir.

Türkiye’nin 25 Aralık 1963’teki müdahalesi ile saldırılar sona ermiş, yaklaşık 25 bin Kıbrıs Türk’ü güneydeki evlerini terk ederek kuzeye göç etmek zorunda kalmışlardır.

Cumhurbaşkanı Makarios, sonraki günlerde Kıbrıs’taki gelişmeleri ENOSİS doğrultusunda biçimlendirmeye başlamış ve Cumhurbaşkan Yardımcısı Dr. Küçük de içinde olmak üzere Kıbrıs Türk Bakan ve Milletvekillerinin Rum kesiminde kalan çalışma ofislerine ve Temsilciler Meclisine gitmelerini engellemiş, Kıbrıs’ta yaşanan olayları anlatmak amacıyla New York’a giden Türk Cemaat Meclisi Başkanı Rauf R. Denktaş’ın adaya girişini  Anayasaya aykırı olarak yasaklamıştır. Cumhurbaşkan Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük, yaşanan bu olayları BM başta olmak üzere İngiltere ve ABD’ye bildirmesine karşın herhangi bir girişim yapılmamış, Makarios’un önderliğinde oluşturulmaya başlanan yapılanma (statüko) eylemli olarak (de facto) kabul edilmiş ve Kıbrıs Cumhuriyeti Rumların denetimine bırakılmıştır. Bir bakıma Kıbrıs’taki gelişmeler ABD ve İngiltere’nin istediği gibi olmaya başlamıştır!

Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğünü pekiştiren bir başka hata (?) ise BM Barış Gücü‘nün Kıbrıs’ta görevlendirilmesi sürecinde yaşanmıştır. BM Barış Gücü‘nün bir ülkede görev yapabilmesi için biçim koşularından biri isteyen ülkenin onamının olmasıdır. Ülkesindeki çatışma ortamını durdurmak amacıyla Barış Gücünün topraklarında görev yapmasını isteyen devletlerin BM’ye başvurmaları gerekmektedir. Kıbrıs Cumhuriyeti’nde de süreç böyle işlemiştir. Ancak bir farkla! Cumhurbaşkanı Makarios, Kıbrıs Cumhuriyeti adına BM’ye yaptığı başvuruda, Ada’da BM Barış Gücü’nün görevlendirilmesini isterken, anayasaya aykırı işlem yapmıştır. Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası md. 57’ye göre bu vb. uluslararası kuruluşlara yapılacak çağrı, işbirliği gibi başvurularda Cumhurbaşkanı Yardımcısının da onayı gereklidir. Ancak Cumhurbaşkanı Makarios’un başvurusu Cumhurbaşkan Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük’ün onayı olmadan BM’ye gönderilmiştir.  Cumhurbaşkan Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük, bu durumu 2 Nisan 1964’te BM’ye gönderdiği yazıda, Cumhurbaşkanı Makarios’un BM Barış Gücü’nün Ada’da görevlendirilmesi ile ilgili yaptığı başvurunun anayasaya aykırı olduğunu açıkca belirtmiş ve BM Güvenlik Konseyi‘nin Kıbrıs Barış Gücü’nün görevlendirilmesi ile ilgili aldığı 186 Sayılı Karar’ın da “biçimsel bakımdan” (şeklen) hukuksuz olduğunu vurgulamıştır.

Gerek uluslararası gerek ulusal hukuksal düzenlemelerde kurulan ilk işlem temeldir. Yapılan ilk hukuksal işlem biçim ve/veya öz (esas) bakımından yanlış ise; bu hukuksal işleme dayalı sonraki tüm düzenlemeler “hükümsüz” dür. Dolayısıyla, 31 Temmuz 2022’de görev süresi dolacak olan BM Kıbrıs Barış Gücü’nün durumu bir kez de bu bakış açısıyla değerlendirilmelidir. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurucu ortağı olan Türkler, BM Barış Gücü’nün Kıbrıs’ta görevlendirilmesine ilişkin kararda yer almamış ve onamlarına başvurulmamıştır.

  • BM Kıbrıs Barış Gücü’nün Kıbrıs’ta görevlendirilmesi ile ilgili alınan ilk karar,
    biçimsel olarak Kıbrıs Anayasası’na aykırıdır.

Halen Mağusa ve Lefke’deki BM Barış Gücü misyonları Kıbrıs Türk halkının istencine başvurulmadan görevlendirilmişlerdir. Uluslararası alanda tanınmamasına, –Türkiye dışında– karşın, KKTC egemen – eşit bir devlettir ve topraklarında görev yapan BM Kıbrıs Barış Gücü misyonunun varlığına kendi istenci ile karar verebilecek siyasal gücü vardır.

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurucu ortağı Türklerin onamı olmadan ve Cumhurbaşkan Yrd. Dr. F. Küçük’ün itirazını dikkate almadan görevlendirilen BM Barış Gücü misyonunun Kıbrıs’taki varlığı ile Kıbrıs Türk halkının anayasal haklarını yok sayıp Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tek temsilcisi olarak Rumları kabul eden (!) BMGK 186 Sayılı Kararı yeniden tartışılmalı ve Kıbrıs Türklerinin siyasal istencini, egemen – eşitliğini görmezden gelen bu yanlıştan dönülmelidir.

Kıbrıs Barış Harekâtını Zorunlu Kılan Gelişmeler; Tarihsel Ardalan

Kıbrıs Barış Harekâtını Zorunlu Kılan Gelişmeler; Tarihsel Ardalan

Yrd. Doç. Dr. Mehmet BALYEMEZ (E. Albay)

20 Temmuz 1974 – 20 Temmuz 2020; 46. Yıl

Kıbrıs, Akdeniz’deki 3. büyük ada olup, gerek Türkiye’ye, gerek Ortadoğu’ya gerekse kuzeydoğu Afrika’ya yakınlığından dolayı stratejik değere sahiptir. Bu stratejik konum, Adanın tarih boyunca güçlü devletlerce iştahını kabartmıştır. Kıbrısta Türk varlığı 16. yy’da başlamıştır. Mısır’ın 1517’de, Rodos’un 1522’de fethinden sonra sıra Kıbrıs’a gelmiştir. Osmanlı ordusu 1570 Temmuz’unda askeri harekâta başlamış, fetih bir yıla yakın sürmüş ve 1 Ağustos 1571’de tamamlanmıştır. “Sürgün Fermanı” ile Anadolu’dan 5000’i aşkın tebaa Kıbrıs’a gönderilmiştir.

Osmanlı Devleti, 307 yıl Kıbrıs’ta tek egemen olmuştur. Bu dönemde istimalat politikası izlenmiş ve gayrimüslim halkın dinsel özgürlükleri güvenceye alınmıştır. Rumların, fetih sırasındaki yardımlarını gözeten Osmanlı Devleti, Ortodoks Kilisesine özerklik tanımıştır. Kıbrıs’taki Osmanlı düzeni 19. yy başlarında değişmeye başlamıştır. 1789 Fransız Devrimi’nin etkisinde kalan Rumlar, Kıbrıs’ın Yunanistan’la birleşmesini savunan ideolojiyi ifade eden Enosis’i gerçekleştirmek amacıyla 1821’de Mora’da ilk isyanı başlatmıştır. Kıbrıs Mutasarrıfı Küçük Mehmet Paşa, Rumların etkinliklerinden haberdar olmuş, isyanı bastırmış ve isyancı papazların bir bölümünü idamla cezalandırırken bir bölümünü sürgüne göndermiştir.

19. yy Osmanlı Devletinin çöküş sürecinin başlangıcıdır. Osmanlı Devleti, bu dönemde girdiği savaşların tümünü yitirmiş, hazinesi tükenmiş ve Avrupa devletlerinin desteği ile varlığını sürdürmeye çabalamıştır. Bu durum İngiltere’nin Osmanlı topraklarındaki planlarını yaşama geçirmesini hızlandırmıştır. Osmanlı-Rus savaşı sonunda imzalanan Ayastefanos Antlaşması (1878) koşullarının ağır olduğunu ileri süren İngiltere, Berlin’de konferans önermiş, ancak bu konferans başlamadan 4 Haziran 1878’de Osmanlı Devleti ile imzaladığı gizli antlaşmayla Kıbrıs’ı ele geçirmiştir.

İngiltere bu tarihten başlayarak Kıbrıs’ın geleceğiyle ilgili tüm gelişmelerin merkezinde olurken, Rumlar İngiliz dönemi boyunca Enosis idealini gerçekleştirmek için her fırsattan yararlanmıştır. Rumlar, 1931’de Enosis amacıyla bir kez daha isyan girişiminde bulunmuş, yine başarılı olamamıştır. Rumların aynı amaçla bir başka isyan girişimi 1955’te olmuştur. 1 Nisan 1955’te giriştikleri saldırılar, Kıbrıs Türk toplumu ile Rumlar arasında çatışmalara yol açmıştır. Kıbrıs’ta başlayan toplumlararası çatışmalar 1958 Ağustos’una dek sürmüş, ABD’nin araya girmesiyle iki toplum arasında uzlaşı sağlanmıştır. 1959 Şubat’ında Zürih’te Türkiye, Yunanistan ve İngiltere Dışişleri bakanları arasında varılan uzlaşıdan bir hafta sonra Londra’da Kıbrıs Türk ve Rum liderlerinin katılımı ile varılan antlaşma Kıbrıs Cumhuriyeti’ne giden yolu açmıştır.

Kıbrıs Cumhuriyeti 1960 Ağustos’unda bağımsızlığını ilan ederken, Kıbrıs Türkleri anayasada siyasal, ekonomik ve sosyal hakları korumak istemiştir. Kıbrıs Türk ve Rum toplumlarının haklarını korumak, kurucu ortak olarak Türkiye, İngiltere ve Yunanistan’a verilmiştir. Bu 3 devlet, Kıbrıs’taki anayasal düzen bozulursa, Zürih Antlaşması gereği birlikte ya da ayrı olarak adaya askeri müdahale etmek hakkına sahip olmuşlardır. Garanti Antlaşması olarak da bilinen Zürih Antlaşması Kıbrıs Türklerinin adadaki varlığını sürdürme yolunda en büyük güvencesi olmuştur. Rum lider Makarios, cumhuriyetin ilan edildiği 1960 yılının Aralık ayında Zürih-Londra Antlaşmalarını baskıyla imzaladığını savlamış ve Adada kurulan anayasal düzeni değiştirmek için girişimlerini artırmıştır. Başpiskopos Makarios’un bu girişimleri sonunda 21 Aralık 1963’te Kıbrıs Türklerini katletmek amacıyla başlayan ve tarihe “Kanlı Noel” olarak geçen saldırılar 25 Aralık’a dek sürmüştür. Kıbrıs Türkleri bu saldırılarda 500’e yakın yitik vermiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri Zürih Antlaşmasından kaynaklanan “Garantörlük” hakkını kullanarak Adadaki Türklerin yardımına koşmuş, Hava Kuvvetleri jetlerinin 25 Aralık günü Lefkoşa semalarında alçak uçuşu ile Rum saldırıları durmuştur.

Kıbrıs Türkleri ile Rumlar arasında 1963’ün son günlerinde başlayan çatışmalar, Adada 1960’ta  kurulan anayasal düzeni ortadan kaldırmıştır. Bu tarihten sonra Kıbrıs Türkleri ve Rumlar arasında çatışmalar sürmüştür. Rumlar, 1964 Şubat ve Mart aylarında Limasol, Gaziveren ve Baf’ta Kıbrıs Türklerine yönelik kırım (katliam) girişiminde bulunmuştur. Türkiye, Rumların bu saldırıları sonunda Kıbrıs’a bir kez daha askeri müdahalede bulunmak için girişimlerini artırınca, ABD Başkanı Johnson’un diplomatik üsluptan uzak tehditkar mektubu ile girişimini bir süre ertelemiştir. Ancak Rumların 1964 Ağustos’unda Erenköy’de mücahitlere saldırıları, TSK’nin müdahalesiyle geçiştirilmiştir. Türk Hava Kuvvetleri savaş uçaklarının Rum ve Yunan askeri birliklerine saldırıları sırasında Yzb. Cengiz Topel’in uçağı düşmüş, tutsak Yzb. Topel, Savaş Hukukuna aykırı işkencelerle şehit edilmiştir.

Ancak bu olaylar, Rumların Kıbrıs Türklerine yönelik saldırılarının sonunu getirmemiştir. Rum ve Yunan askeri birlikleri, 1967 Kasım ayında Geçitkale’deki mücahitler ile Türk köylülerine saldırmıştır. Larnaka ile Limasol arasında kritik bir bölgede bulunan Geçitkale’deki Türk Köylerine yapılan bu saldırılar sonucunda Türkiye bir kez daha Adaya müdahalede bulunmak için askeri hazırlıklarını artırmıştır. Bu gelişme sonucunda ABD’nin araya girmesiyle Kıbrıs’taki Yunan tümeni adayı terk etmek zorunda kalmıştır. Bu tümenin Adadan ayrılmasından sonra Kıbrıs Türk Geçici Yönetimi 1967 Aralık sonlarında kurulmuş, 1968’de toplumlararası görüşmeler başlamıştır. Ancak bu görüşmelerde Rumlar Enosis isteklerini sürekli gündeme getirmişler ve 1960’ta ilan edilen Kıbrıs Cumhuriyeti anayasal düzeninde Türklere tanınan hakları vermek istememişlerdir. Kıbrıs Türkleri ise anayasal haklarını geri almak için mücadelelerinden vazgeçmezlerken en büyük desteği Türkiye’den görmüşlerdir.

Makarios ile Yunan askeri cuntası arasındaki fikir ayrılıkları 20 Temmuz 1974 müdahalesinin asıl nedenidir. Makarios’un Enosis hedefinden uzaklaşması, Kıbrıs’ın bağımsızlığı için SSCB ile görüşmelerini artırması üzerine, Yunan cuntası 15 Temmuz 1974’te Makarios’a darbe girişiminde bulunmuştur. Eski bir EOKA’cı olan Nikos Sampson önderliğinde yapılan darbe sonunda Makarios önce Baf’a, sonra Malta’ya kaçarak canını kurtarabilmiştir. Türkiye, Kıbrıs’taki anayasal düzenin bir kez daha bozulması üzerine gelişmelere müdahil olmuş, Başbakan Bülent Ecevit öbür garantör ülke İngiltere ile Kıbrıs’taki darbecilere müdahil olmak amacıyla diplomatik görüşmelere başlamıştır. Ancak İngiltere, Türkiye’nin girişimlerine olumlu yanıt vermemiştir. Bunun üzerine Türkiye, 20 Temmuz 1974 günü Zürih Antlaşması kaynaklı hakkını kullanarak KIBRIS’TAKİ ANAYASAL DÜZENİ ve Kıbrıs Türklerinin can güvenliğini sağlamak amacıyla askeri harekata başlamıştır. TSK’nin 20 Temmuz 1974’te başlattığı askeri harekat 2 aşamalı olarak 14 Ağustos 1974’te tamamlanmış, 499 Mehmetçik şehit olmuştur.

Türkiye’nin müdahalesi sonunda TSK’nın ulaştığı hatlar, Kıbrıs Türkleri ile Rumlar arasında sınırı de facto olarak belirlemiştir. Kıbrıs Barış Harekâtından sonra Kıbrıs Türk ve Rum liderleri arasında 46 yıldır süren görüşmelerde herhangi bir uzlaşmaya varılamamıştır. Adadaki ateşkes sürmektedir. Rumlar, TSK’nın 1974 yılındaki askeri müdahalesini tanımamış ve Türkiye’nin adadaki güçlerini işgalci, 1983 yılında ilan edilen KKTC’yi ise illegal devlet ilan etmiştir.  Üzülerek ifade etmek gerekir ki, tarihsel gelişmeleri yukarıda ayrıntılarıyla anlatılan bu askeri müdahale Kıbrıs Türk halkının bir bölümü ile kimi siyasal partilerce de anlaşılamamakta; Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan ve AB’nin kara propagandalarından etkisinde kalınmaktadır. Söz konusu devlet ve kurumların etkisinde kalan kişiler ve siyasal partiler Kıbrıs Türklerinin ve Türkiye’nin bölgesel politikalarını gerçekleştirmesini geciktirmek için adeta taşeronluk görevi yerine getirirken, kendilerine sağlanan ekonomik ve siyasal kolaylıklardan da fazlasıyla hoşnutturlar.

Türkiye’nin 20 Temmuz 1974’te yaptığı askeri müdahalenin uluslararası hukukta dayanağı olup, TSK’nin Adadaki varlığı, Kıbrıs Türk halkının güvenliği ile KKTC’nin bağımsızlığının güvencesidir. Nitekim Kıbrıs Türk halkı, adanın İngiltere’ye terk edildiği 1878’den sonraki hiçbir dönemde kendini bu denli güvende duyumsamamıştır. Türkiye, Kıbrıs Barış Harekâtından sonraki dönemde ekonomik ve askeri ambargolarla karşılaşmasına karşın kararlığından vazgeçmemiş, Kıbrıs Türklerinin en büyük güvencesi olmuştur.

TASC Remembers the 44th Anniversary of the  Turkish Republic of Northern Cyprus Peace Operation 

TASC Remembers the 44th Anniversary of the 

Turkish Republic of Northern Cyprus Peace Operation 

Forty Four years ago today, the Turkish Armes Forces carried out a rescue and peace operation on the island of Cyprus to protect the island’s Turkish community from massacres, and stop the unlawful unification of the island with Greece. The Turkish Republic acted as a guarantor power under the London – Zurich Accords of 1959. Britain, also a guarantor power, agreed with Turkey.
The Greek Junta then ruling Greece and the Cypriot government had undertaken a policy to expel or exterminate Turkish Cypriots and Muslims, declaring,
* “There is no place on this island for anyone who does not constantly think and feel Greek.”
TASC commends the Turkish Armed Forces which carried out a unique military intervention that actually protected human rights and democracy, in modern history matched only by the British intervention on the Falkland Islands that toppled the Argentinian dictatorship in 1982.
 The Turkish intervention of July 20, 1974, defeated the Hellenic supremacist EOKA organization and the Greek forces, toppled the junta government in Greece, and stopped anti-Turkish and anti-Muslim massacres that had ravaged the island since 1963.
TASC supports Turkey’s mission to neutralize economic and cultural embargoes that have perpetuated the racist policies of the Greek Cypriot government. TASC commends the Turkish Cypriots for their courage, and supports the self-determination of Turkish Cypriots who seek a bi-communal, bi-zonal federation based on equality between the peoples of the island.

KKTC’NİN KURUCU CUMHURBAŞKANI RAUF DENKTAŞ’ı SAYGI ve RAHMETLE ANIYORUZ

Dostlar,

Bu yazının yazarı Sn. E. Alb. Şahap Osman Aras’tan (İzmir) ileti var..
Aşağıda..

Bütünüyle katılıyoruz bu ileti ve çağrısına..

Sevgi ve saygı ile.
14 Ocak 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

*****

Sayın Hocam,

Ben de teşekkür ederim. Bu vesileyle Merhum DENKTAŞ’ın Anıt-Mezarı konusuna değinmek istiyorum. KKTC Yönetimi, bunun için ödenek sağlanamadığını duyurdu. Oradaki kumarhanelerin birkaç saatlik cirosu..
Ben bunu dün (13 Ocak) Twitter’den yayınladığım bir iletiyle eleştirdim.
Konunun peşini bırakmayalım, kamuoyunu harekete geçirelim, derim.

Esenlikler dilerim. Selamlar.

Ş. OSMAN ARAS
İZMİR, 14.1.14

=================================

Dostlar,

Yurtsever kahraman, KKTC’nin kurucu Cumhurbaşkanı,
yılmaz Kuvayı Milliyeci Sayın Rauf Raif Denktaş‘ı 2 yıl önce bu gün yitirmiştik..

İzmir’den dostumuz E. Alb. Sayın Şahap Osman Aras’ın yazısı çoook öğretici ve düşündürücü.. İyi ki O’nun güzelim yazısı yetişti.. Yoksa benim yazdığım ile yetinmek durumunda kalacaktınız..

Teşekkürler Sn. Aras veee

  • Sonsuz şükranla büyük kahraman Denktaş!

Toprağın bol olsun..

En son bir 18 Mart günü, Kıbrıs’ta, 18 Mart 2009’da, Girne Amerikan Üniversitesi‘nin çağrılısı olarak katıldığımız “94. Yılında 18 Mart 1915 Utkusu” başlıklı paneli sizinle paylaşmıştık..  (Arşivimizde fotoğraf bulursak daha sonra koyacağız..)

KIBRIS GİRİT OLMASIN …

adlı kitabınız ne çok ders ve uyarılarla dolu..

KIBRIS_Girit_Olmasin

 

 

 

 

 

 

 

Sevgi ve saygı ile.
13 Ocak 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

====================================

KKTC’NİN KURUCU CUMHURBAŞKANI RAUF DENKTAŞ’ı 

SAYGI VE RAHMETLE ANIYORUZ

portresi

 

 

 

Şahhap Osman Aras
E. Albay

27 Ocak 1924 günü, (halen Rum tarafında kalan) Baf’ta dünyaya gelen
Rauf Raif DENKTAŞ 1,5 yaşındayken annesini yitirdi. Babası Hakim Raif Bey’dir. Anneannesi ve Babaannesi tarafından büyütülen DENKTAŞ, 1930 yılında eğitim için İstanbul‘a gönderildi. Arnavutköy‘deki “Fevzi Ati Lisesi”nde yatılı eğitim gördü. Ortaokuldan mezun olduktan sonra Kıbrıs’a dönerek Liseyi orada bitirdi.

2’nci Dünya Savaşının ardından, hukuk eğitimi için, İngiltere‘ye gitti.
Üniversiteden mezun olduktan sonra Ada’ya dönerek Avukatlığa başladı.
Daha sonra, Savcılık görevine atandı.

27 Kasım 1948‘de Kıbrıs Türklerinin düzenlediği mitinge Dr. Fazıl Küçük’le birlikte katıldı. Kıbrıs Türk Toplumunun iki önemli ismi, Faiz Kaymak ve Dr. Fazıl Küçük arasında arabulucu rolünü üstlenerek, Türk Toplumunun çıkarlarını savundu. 1949’da, merhum Faiz Kaymak’ın teklifi ve de Dr. Fazıl Küçük‘ün desteğiyle aday gösterilerek
Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu Kongresinde Başkanlığa seçildi. Türk Toplumunun sorunlarıyla daha yakından ilgilenebilmek için Savcılık görevinden istifa ederek,
yeniden Avukatlığa başladı. Aynı yıl, Aydın Hanım’la evlendi. Ada’nın Yunanistan’a ilhakına (ENOSİS’e) bütün gücüyle karşı çıkan ve silahlı EOKA terör örgütüyle mücadele için Kıbrıs Türklerinin direnişine yön veren Rauf DENKTAŞ,
1958‘de Türk Mukavemet Teşkilatı‘nın (TMT) kurulmasına öncülük etti.

Şubat 1960’taki Zürih ve Londra Antlaşmaları öncesinde Dr. Fazıl Küçük‘le birlikte, Türk Hükümetinin Dışişleri Bakanı merhum Fatin Rüştü Zorlu ile görüşmek için, Ankara’ya geldi. Zürih ve Londra Antlaşmaları’nın ve de Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın hazırlanmasında büyük emeği vardır. Kıbrıs Türklerine yönelik 1963 (Kanlı Noel) saldırılarından sonra temaslarda bulunmak üzere yeniden Ankara‘ya geldi.

Temaslarını tamamlayarak, denizyoluyla gizlice Kıbrıs‘a geçti ve Rum saldırılarına karşı Türk Toplumunun direnişini örgütlemeye başladı. 1964’te Başpiskopos Makarios
tarafından “istenmeyen adam” ilan edilerek, Kıbrıs’ta ikamet etmesi yasaklandı.
1967‘de, bir kez daha Ada’ya denizyoluyla gizlice girmeye çalışırken, Rumlar tarafından tutuklandı. T.C. Hükümetinin yoğun girişimleri sonucunda serbest bırakıldı ve
yeniden Türkiye’ye döndü. 1968‘de Ada’ya giriş yasağı kaldırıldı ve ardından 1970 seçimlerinde Kıbrıs Türk Toplumunun Meclis Başkanlığı görevine seçildi.

1974’deki Kutlu Barış Harekatından sonra, 13 Şubat 1975‘te Kıbrıs Türk Federe Devleti kurulunca; Federe Devlet ve Meclis Başkanlığı görevlerini üstlenen DENKTAŞ 1981‘de 2. kez Federe Devlet Başkanlığına seçildi. 15 Kasım 1983‘te 
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)’nin kurulduğu dünyaya ilan edilince, Yavru Vatan’ın ilk Cumhurbaşkanı oldu. Üst üste beş kez Cumhurbaşkanlığı görevini üstlenen Rauf Raif DENKTAŞ, 17 Nisan 2005‘teki Cumhurbaşkanlığı seçiminde
aday olmadı. Yerine Mehmet Ali Talat seçildi.

Politikadaki mücadeleli yaşamının yanı sıra, yazar ve fotoğrafçı kimliğiyle de çok başarılı olan DENKTAŞ’ın Yeni Asya Yayınları arasında çıkan, birçok kitabı bulunuyor.
Ayrıca, pek çok fotoğraf sergileri açan Rauf DENKTAŞ, son olarak Yeniçağ Gazetesi‘nde yazılar yazmakta ve ART televizyon kanalında “DENKTAŞ’IN GÜNDEMİ” adlı bir programa çıkmaktaydı. 8 Ocak 2012 günü “organ yetmezliği tanısı ile” Lefkoşa’daki Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesine kaldırılan
Rauf Raif DENKTAŞ, 13 Ocak 2012 günü, sonsuzluğa göçtü.

Saygı, minnet ve rahmetle anıyoruz.