Etiket arşivi: EĞİTİM-İŞ MERKEZ YÖNETİM KURULU

EĞİTİM-İŞ : EN BÜYÜK AÇLIĞIMIZ ADALETEDİR!

EN BÜYÜK AÇLIĞIMIZ ADALETEDİR!

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

OHAL’in okları haline gelen KHK’ların açtığı yaralar, iyileşmesi mümkün olmayan hale gelmektedir. Bu zulme karşı ise en ufak bir itiraz, iktidarın hışmına uğramaktadır. Ne yazık ki bunun son örneği, KHK ile ihraç edilen akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça‘nın işlerine dönmek için başlattığı mücadele ve karşılaştıkları zulümdür. Haksız yere mesleğinden edilen binlerce kamu görevlilerinden olan bu iki eğitimcinin, işlerine geri dönmek ve seslerini duyurmak için başlattığı açlık grevi, orantısız ve faşizan bir müdahaleyle karşılaşmıştır. Mahkemece verilen tutuklama kararı da hukuksuz ve dayanaksızdır.

GÖNLÜMÜZDEN GEÇENİN SÖZCÜSÜ NAZIM’DIR FAKAT…

Bilinmesini isteriz ki; özgürlüğü fiilen elinden alınmamış ve henüz mücadelenin diğer yollarına başvurmaya uygun koşullardaki insanların açlık grevi yapmasına gönlümüz razı değildir. Hele ki bizim canımızı, değerlerimizi hiçe sayan bir hükümete karşı, canımızı öne sürerek bir yaptırımda bulunabilmemiz, ne yazık ki mümkün görünmemektedir.

Eğitim-İş olarak, en zor koşullarda bile, aşkı ve kavgayı en güzel anlatan şairin, Nazım’ın dediği gibi “Düşmana inat bir gün fazla yaşamak” gerektiğini düşünüyoruz.

Tüm bunlara karşın, haksızlığa uğrayan bu iki eğitimci, kendi bedenleri üzerinde tasarruf sahibidir ve eylemleri de kendi kararlarıdır. İlerici kamuoyu olarak bizlere, bu kararlarına saygı duymak ve haksızlığa uğrayan bu insanların tarafından bakabilme çabası düşer.

ANCAK DİKTATÖRLÜKLERDE OLUR!

Hem kendilerinin, hem ona destek verenlerin polis şiddetine maruz kalması bir yana dursun, onlara destek için sosyal medya paylaşımlarında bulunan yurttaşlar dahi hedef haline gelmiştir.

75 gündür açlık grevinde bulunan iki insanı, evlerini basarak yaka paça gözaltına almak, sağlıklarından bu kadar olmuşlarken hücrede yerde yatırmak ve sonra tutuklamak, avukatlarını bile kargatulumba şekilde nezarethanelere tıkmak, onlara destek verenleri yaşlı, genç demeden darp etmek, en hafif tabirle ancak diktatörlüklere yakışacak bir manzaradır.

Eğitim-İş olarak; bu acı tablonun derhal ortadan kaldırılmasını, iki eğitimciye ve aynı şekilde haksız yere ihraç edilen binlercesine özgürlüklerinin ve mesleklerinin iade edilmesi, onlara destek verenlere uygulanmaya çalışan yaptırımların geri çekilmesi gerektiğini vurguluyoruz.

Tekrar tekrar söylüyoruz: bizim asıl açlığımız adaletedir ve bu açlığı hiçbir zulüm bastıramaz!

EĞİTİM-İŞ MERKEZ YÖNETİM KURULU
===================================
Dostlar,

KHK ile ihraç edilen akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça cezaevinde de açlık grevlerini sürdürüyorlar! Hapsedilmek daha da kışkırtıcı olmuştur.

Bu direniş, en yalın biçimiyle bile iktidarın gündeminde olmak zorundadır. Karanlıkta ıslak çalarcasına bu ciddi ve sonuçları çok ağır olabilecek eylemi hafife alma hafifliği kabul edilemez, bağışlanamaz bir politik gaf ve insani suç oluşturmaktadır.

AÇLIK GREVİ 80 günü aşmıştır ve tıbben çok kritik bir aşamaya gelmiştir.

Cezaevi koşulları genelde ağır olup, ülkemizde daha da ağırdır.. Hele bir de iktidar karşıtı siyasal eylem sergiledi iseniz koşularınız daha da zorlaşır. OHAL KHK’si ile görevden atılan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça için bu saptama net olarak doğrudur. Bu insanların her gün düzenli olarak tuzlu – şekerli sıvı ve B1 vitamini alması zorunludur. Cezaevinde bu olanak sağlanmakta mıdır, bil(e)miyoruz. 2 mağdur insan 10 ve 19 kg beden tartılarından yitirmiştir ve son derece ciddi bir ağırlık yitimidir. Hapishane koşullarında en küçük bir hijyen sorunu ağır ve ölümcül enfeksiyon hastalıklarına dönüşebilir.

Çözüm inatlaşmada ceberrut baskıyı sürdürerek topluma gözdağı vermekte değildir..
İktidarın her şeyden önce, koşulsuz olarak yurttaşlarının YAŞAM HAKKINI koruma yükümü, can güvenliği sağlama sorumu vardır. Bir ayraç açılmalı, bu insanlar işe iade güvencesi verilerek ölümün – kalıcı engelliliğin (Wernicke-Korsakoff sendromu) ramak kala eşiğinden alınmalıdır. Yargılama tutuksuz sürdürülmeli, adil ve bağımsız olmalı ve ulusal – uluslararası kamuoyu gözetimine açık yürütülmelidir.

AKP iktidarı çok ağır bir sorumluluğun daha altına girmektedir. Yaptığı hatalar zaten toplumda patlamalara yol açacak düzeyde iken yeni hatalar eklemenin mantığı yoktur. Atılacak insancıl adım AKP’ye prestij ya da politik kararlılık eksilmesi değil tersi olarak yansıyacaktır.

AKP-Erdoğan’dan İVEDİLİKLE  İNSANCIL ADIM BEKLİYORUZ.. 
Hemen, bu gece, sabaha bırakmadan.. Yarın çok geç olabilir..
İnanınız kendi hayırlarına da olacaktır.

Sevgi, saygı ve derin endişe ile. 29 2017, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD
EĞİTİM-İŞ Üyesi    Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

DANIŞTAY AÇILAN İMAM HATİPLERİN HUKUKA AYKIRILIĞINI ONAYLADI

DANIŞTAY AÇILAN İMAM HATİPLERİN HUKUKA AYKIRILIĞINI ONAYLADI

İktidarın 14 yıl eğitimde yaptığını iddia ettiği bunca icraata karşın bir arpa boyu ileri gidemediğimizi uluslararası kuruluşların değerlendirmelerinde de ortaya çıkmıştır.
Bu değerlendirmeler göstermiştir ki Türkiye listelerin altında yer alırken en başarılı okullarımız Fen liselerimiz olarak ortaya çıkmış en alt grupta ise Sayın Bakanın da söylediği üzere
İmam Hatip Liseleri yer almıştır. Başarı durumu düşük okullarımızla ilgili tedbir alması gereken Bakanlık bunun aksine proje okulu adı altında en başarılı okullarımızda kadrolaşmayı
tercih ederek ülkemizin en köklü ve başarılı okullarına darbe vurmaya çalışmaktadır.

Bilindiği üzere AKP, iktidara geldiği günden başlayarak tüm eğitim politikasını imam-hatip açmak ve okulları imam-hatiplere dönüştürmekten ibaret görmüştür. 4+4+4 sistemiyle bir yandan sürekli olarak yeni imam-hatip okulları açmakta öbür yandan da varolan okulları
imam-hatiplere dönüştürmeye çalışmaktadır. Bunu yaparken de vatandaşın istemlerini değerlendiriyoruz şeklinde tümden uydurma gerekçeler ortaya koymakta, karşı duruş sergileyen, okullarının ellerinden alınmasını istemeyen veli, öğrenci ve öğretmenlere de suçlayıcı bir yaklaşım sergilenmektedir.

Bu da yetmezmiş gibi imam hatiplere ücretsiz yurt, ücretsiz servis, öğle yemeği, az mevcutlu sınıflarda tekli eğitim uygulamaları yaparak teşvik edilmekte, normal ortaokullarda ikili eğitim ve kalabalık sınıflara mahkum edilerek adeta imam hatiplere zorlama gerçekleştirilmektedir.

Bu durumu örneklendirecek olursak; 2016 birinci TEOG yerleştirmelerinde sadece İstanbul’da
5 bin İmam Hatip kontenjanı açık kalmıştır. Açık kalan kontenjanlar ikinci yerleştirmede kapatılmış ve İmam Hatipe talep olmadığı gizlenmeye çalışılmış, bu da yetmezmiş gibi,
bu kadar açığa ve mevcut okullar boş kalmasına rağmen FETÖ darbe girişimi sonrası Bakanlığa devredilen okullar da İmam Hatip yapılmıştır. Yani her taraftan dayatma yapılmakta,
hatada ısrar edilmektedir.

Ayrıca Konya ili merkezinde 30km çapındaki bir alanda 8 okul İmam hatip Ortaokuluna dönüştürülmüş ve bu bölgede sadece 2 normal ortaokul bırakılmıştır. İmam hatip ortaokullarında normal eğitim ve 20-25 kişilik sınıflarda tekli eğitim yaparlarken yani derslik başına 20-25 kişi düşerken,  bırakılan normal ortaokullarda ise ikili eğitim ve 50-60 kişilik sınıflarda eğitim yapılmıştır. Bunun da anlamı derslik başına 100-120 öğrencidir.

Tüm bu uygulamalar ise hiçbir somut ve bilimsel veri gözetilmeksizin, öğrenci ve velilerin talepleri dikkate alınmaksızın, ihtiyaç durumu gözetilmeksizin, oldu bittiye getirilerek bir
Valilik kararı ile gerçekleştirilmektedir. Gelinen noktada ise öğrencilere ya özel okula ya da imam-hatiplere gitmek dışında neredeyse başka hiçbir seçenek bırakılmamıştır. Mevcut durum bir yana güncel olarak hükümet yetkililerince yapılan açıklamalarda daha fazla imam-hatip okullarının açılacağı da ilan edilmektedir. Bu noktada ise imam hatiplerin arttırılması,
tüm okulları imam-hatip haline getirme çabasına yargı artık dur demiştir.

Eğitim-İş olarak, Milli Eğitim Temel Kanunu’na aykırı olarak düzenlenen yönetmelikte Valiliklere imam-hatip açma yetkisi veren yönetmelik hükmünün ve Konya Valiliği kararı ile Konya’da çok sayıda okulun imam-hatibe dönüştürülmesinin iptali için dava açmıştık.

Açtığımız bu davada Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu, bu okulların, Valilikler tarafından keyfi olarak açılabilmesine olanak sağlayan Milli Eğitim Bakanlığına Bağlı Kurumlara Ait Açma, Kapatma ve Ad Verme Yönetmeliğinin ilgili maddesini iptal etmiştir.
İptal gerekçesinde ise öncelikle bu okul açma yetkisinin Milli Eğitim Bakanlığı’nda olduğuna, Valiliklerce gelişigüzel şekilde bu okulların açılamayacağına ve Bakanlığın da bu okulların açılmasına karar verirken mevcut ihtiyaçları ve gereklilikleri dikkate almak zorunda olduğuna işaret etmiştir.

Bununla birlikte gereklilik, ihtiyaç ve talep olmaksızın Konya ilinde açılan 8 adet
imam-hatip ortaokulunun hukuka aykırı şekilde açıldığına hükmetmiştir.

Yine bu karar bir başka önemli hususu daha içermektedir.

Bilindiği üzere okul isimleri gündelik siyasetin karşılığı olarak sürekli şekilde değiştirilmektedir. Özellikle de Cumhuriyetçi kimliği ile bilinen kimselerin adının verildiği okulların ismi sürekli olarak değiştirilmektedir.

Yine aynı dava içerisinde Konya Selçuklu’da bulunan İsmail Hakkı TONGUÇ İmam Hatip Ortaokulu’nun ismi Erdem Beyazıt İmam Hatip Ortaokulu olarak, Mustafa Necati İlkokulu’nun ismi ise Cemil Meriç İlkokulu olarak Valilik kararı ile değiştirilmiştir. Sendika olarak buna karşı çıkmış ve neden bu isimlerin değiştirildiği sorusunu sormuştuk. Tamamıyla keyfi ve hiçbir gerekçeye dayanmayan bu isim değişikliğinin hukuka aykırı olduğunu, Kurtuluş Savaşı kahramanlarından Ulu Önderimiz M. Kemal ATATÜRK’ün Milli Eğitim Bakanlığını da yapmış olan Mustafa Necati’nin ve bu ülkenin Milli Eğitim Sisteminin her taşında imzası olan İsmail Hakkı TONGUÇ isminin okullardan silinemeyeceğini ifade ettik.

Nitekim Danıştay’da bu gerekçeleri haklı görerek keyfi şekilde yapılan bu isim değişikliğinin hukuka aykırı olduğuna hükmetmiş ve yürütmenin durdurulması kararı vermiştir.

Bu karar emsal nitelikte bir karardır.

Bu karar sonrasında artık öncelikle Valiliklerce gelişigüzel şekilde imam-hatip açılamayacak ve Milli Eğitim Bakanlığı da bu okulların açılmasına karar verirken mevcut talepleri, ihtiyaçları ve gereklilikleri dikkate almak zorunda olacaktır. Konya’da Valilik kararlarıyla açılan imam-hatip ortaokullarının da hukuka aykırı şekilde açıldığı tespit edilmiştir.

Mustafa Necati ve İsmail Hakkı TONGUÇ tabelaları tekrar ait olduğu yere asılacaktır.

Bu karardan Milli Eğitim Bakanlığı’nın ders çıkarmasını umuyoruz. Okul açmada öğrenci ve velilerin talepleri ve gerçek ihtiyaçların dikkate alınmasını, tüm okulların imam-hatiplere dönüştürülmesi çabasından vazgeçilmesini ve bu ülke tarihine ve vatandaşlarının kalplerine kazınmış isimleri unutturma gayretinden uzaklaştırılmasını bekliyoruz.

Yargı kararları gecikmeksizin uygulanmak zorundadır. MEB yargı kararına uyarak başta dava konusu Konya’daki 8 okul olmak üzere yüksek yargının işaret ettiği şekilde hukuka aykırı olarak açılan tüm imam hatip okulların kapatmalı,  isimleri elinden alınan okulların da isimleri geri verilmelidir.

Eğitimcilerin, laik, bilimsel demokratik, kamusal ve parasız eğitimin savunucusu

Eğitim-İş olarak bu konunun takipçisi olacağız.

        EĞİTİM-İŞ MERKEZ YÖNETİM KURULU
======================================
Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz EĞİTİM-İŞ‘in bu davayı başarılı biçimde sonlandırması sevindiricidir. AKP – RTE iktidarının Türkiye’de el atıp ve sıkıntı gerilim yaratmadığı alan
ve nokta kalmamıştır.

Danıştay da Anayasa Mahkemesi gibi hak ve özgürlüklerin bekçiliğini yapmakla görevlidir.
Hukuk devleti insan hakları ve demokrasiye dayanan kavramdır.
İnsan hakları ve demokrasiyi çıkardığınız zaman hukuk devleti diye bir şey kalmaz.
Anayasalar, her yurttaşın kendisini bulabildiği metinlerdir.
CB ve Hükümet, anayasa konusunda görev ve yetkiye sahip olmadığı halde, uymak ve uygulamakla yükümlü bulundukları Anayasa’yı yürürlükten kaldırma çalışması yapıyor.

Ne yazık ki, “Anayasa askıya alınmıştır; artık fiili durum vardır…” söylemleriyle yapılan dayatma, anayasa ihlalini itiraf edenlerin dilinde son derece tehlikeli ve sonlandırılması
gereken bir saptamadır. Dileriz Danıştay kararının gereklerini AKP – RTE hukuka saygılı davranarak yerine getirir önemli ve bir gerilim alanınının normalleşmesine katkı verir?!

Sevgi ve saygı ile.
29 Aralık 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

 

GÖREVDEN UZAKLAŞTIRILANLARIN GÖREVE İADELERİ ZORUNLUDUR

logo

GÖREVDEN UZAKLAŞTIRILANLARIN GÖREVE İADELERİ ZORUNLUDUR

15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe girişiminin sonrasında pek çok kamu kurumu ve MEB bünyesindeki çok sayıda kamu görevlisi FETÖ/PDY terör örgütü kapsamında 657 sayılı Kanunun 137. maddesi gereği görevden uzaklaştırılmış bulunmaktadır.

Sonrasında ise, görevden uzaklaştırılan bu kamu görevlilerinden bir kısmı, yayınlanan Kanun Hükmünde Kararnameler ile kamu görevinden ihraç edilmiş, bir kısmı hakkında ise herhangi bir disiplin cezası ya da başkaca bir idari tasarruf (AS: idari tasarruf değil “idari yaptırım” olmalı) uygulanmamıştır. Ancak görevlerine de henüz iade edilmemişlerdir.

Bilindiği üzere 657 sayılı yasanın 142. ve 145. maddeleri gereğince idari soruşturma kapsamında uygulanan görevden uzaklaştırma tedbiri en çok 3 ay süreyle uygulanabilmektedir ve bu sürenin sonunda hakkında işlem yapılmayan kamu görevlilerinin görevlerine iadesi yasa gereği zorunludur. Buna uyulmaması halinde ise yine aynı Yasanın 139. maddesinde öngörülen cezai, mali ve hukuki yaptırımlara muhatap olunacağı bilinmelidir.

Bu nedenle 3 aylık süre gözetilerek hakkında herhangi bir tasarruf (AS: yaptırım) uygulanmayan kamu görevlilerinin görevlerine iadeleri zorunludur. Konuya ilişkin olarak Bakanlığa, Sendikamızca başvuruda bulunulmuştur. Ayrıca 3 aylık süresi dolanların da örnek dilekçelerini vermelerini öneriyoruz.

EĞİTİM-İŞ MERKEZ YÖNETİM KURULU
http://www.egitimis.org.tr/guncel/sendika-haberleri/gorevden-uzaklastirilanlarin-goreve-iadeleri-zorunludur-2165/#.WAfiDvl952A, 19.10.2016

Bakanlığa yazdığımız yazı
Örnek Dilekçe için tıklayınız
===================================
Dostlar,

Yazılanlar doğrudur.
OHAL dönemi hukuksuzluk değildir.
AKP’nin Adalet Bakanı Bay Bozdağ’ın sandığı gibi OHAL dönemlerinde Anayasa, Anayasaya aykırı mevzuat çıkarılmasına izin verMEmektedir!
FETÖ’yü yıllarca besleyip büyütenler, kolkola yürüyenler, “ne istedi iseler verenler” yerine masum insanlara hak etmedikleri bedelleri ödetmenin adalet ve ahlakla, Müslümanlıkla bağdaşır yanı yoktur..

Toplum, “zulmün artsın eyyy AKP” eşiğine sürüklenmiştir..

Mağdurlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası‘nın aşağıda sunulan 10. maddesi uyarınca İdareye başvurarak bir “işlem” elde etmeli ve sürelere uyarak İdari Yargıda dava açmalıdır..

  • Madde 10 – 1. İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler.
    1. (Değişik: 10/6/1994 – 4001/5 md.) Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse ilgili bu cevabı, isteminin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse, cevabın tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava açabilirler.


    Sevgi ve saygı ile.
    20 Ekim 2016, Ankara

    Dr. Ahmet SALTIK
    EĞİTİM-İŞ Üyesi
    Müliyeliler Birliği Üyesi
    www.ahmetsaltik.net
    profsaltik@gmail.com

MEB’İN ATATÜRK KARŞITLIĞI KONTROLDEN ÇIKTI

Dostlar,

AKP yaşamın hemen her alanına saldırıyor..

Çağdaşlık adına, laiklik adına, Atatürk adına.. özetle Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerleri adına 90 yıldır biriktirilmiş olan ne varsa büyük bir “iştah” la (!?) ve gözü kara bir biçimde darmadağın (tarumar) etmek istiyor.

Üstelik de acul (telaşla aceleci) davranarak..

Suların iyice ısındığının ayrımındalar.

Giderayak laik-demokratik Cumhuriyeti ne denli tahrip ederlerse kazanç (kâr) görmekteler.
Böyle yaparken tabanlarına da iletileri var elbette. Erbakan’ın Saadet Partisi özellikle hedef.. O nedenle “İsrail” kurgulu bir hedef.. Saadetten koparak AKP’ye akacak oylar çok önemli. Kemik tabanı zaten duruyor ama emanet oylar tıpkı ANAP’ta olduğu gibi artık batan gemiyi terk etmeye başladı.

Başbakan RT Erdoğan iyice akıldışı (irrasyonel) davranmaya başladı.
Suriye ile takıntı düzeyinde uğraştı, örtülü savaşa girişti..

Binlerce Suriye’linin ölümünde RT Erdoğan’ın açık sorumluluğu vardır.

Erdoğan’ın derdi Suriye’de de Mısır gibi Müslüman Kardeşler benzeri bir şeriatçı rejim kurdurtmak idi. Mısır’da şeriatçı Müslüman Kardeşler şeriatçı iktidarı Mısır halkınca tasfiye edildi üstelik. Erdoğan ve AKP’si Uluslararası dengeleri yakalayamadı. Mısır için de gövdesini koydu ama gene nafile. Baltayı artık taşa vuruyor.. Son olarak da

    Suriye’de kimyasal silah kullanıldığı iftirası

na ve kara propagandasına giriştiler. Bu da yalanlanınca ne yapacaklar??

Dışişleri Bakanı Davut oğlu Ahmet sağolsun, Türkiye’ye büyük zarar vermekle birlikte, AKP’yi de bitiriyor.. Farkında mı ilgililer?? Davutoğlu’nun “Stratejik derinlik” tezi çook sığ çıktı.

Mısır’da kendine göre “darbe”nin ardında İsrail olduğunu savlayacak denli kendinden geçti. ABD ve İsrail’den ve de Mısır’dan ağır hatta aşağılayıcı yanıtlar aldı. Burada 2. bir “One minute” operasyonu ile Tayyip beye oy kazandırma manevrası içinde ABD ve İsrail’in yer alacağını önermek için elde somut hiçbir veri yok..

Koca ABD ve İsrail’in devlet aklının RT Erdoğan’ın kısır ve sığ, tükenmiş iç politikasına bu denli ucuz alet olabileceklerini savlamak olanak dışı.

AKP pusulası ve de motoru bozuk gemi gibi..

İşi rastlantısal rüzgarlara kalmış..

Fakat kaptan da hasta.. O denli ki, içeride “iş tutan” kimi partili kadrolar ölçüyü çooook kaçırdılar. RT Erdoğan bunun bile ayırdında değil korkarız. Dahası, bu varsayım ile kraldan çok kralcı davranan AKP’li yöneticiler olabilir. Bunların gerçek amacı nedir acaba??

***********************

Tam da bu kesitte (konjektürde) Milli Eğitimin kimi ders kitaplarından Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk‘ün fotoğrafını, İstiklal Marşını, öğrenci andını.. çıkarması, ülkedeki yurtsever-ulusalcı kesime açık meydan okumadır.

Başbakan, Gezi Parkı’nda da ölçüsüz bir kibirle,

“Ne yaparsanız yapın, kararımızı verdik, buraya AVM, rezidans ve
Topçu kışlası yapılacak..” buyurmuşlardı ve halkın sabrını taşırmışlardı.

Ne oldu?? Yapılabildi mi?
Son sözü her zaman örgütlü halk kitleleri söyleyecektir, despotlar değil!

****************

Tatil bitiyor..
Ekonomik bunalımın ayak sesleri duyuluyor..
Bu gün Dolar 2 TL’yi buldu (22.8.2013)..

Yoksa AKP’nin sağduyulu kesimleri iplerin ucunu kaçırdılar mı??

Her hata, tarihe not edilmektedir; AKP’nin faturası artık ödenesi değil.

Bizim de üyesi olduğumuz EĞİTİM-İŞ‘in aşağıdaki uyarılarına katılıyoruz.
(http://www.egitimis.org.tr/haber-arsiv/meb-n-atatrk-karitlii-kontrolden-ikti#.UhYDg5LI0eA)

EĞİTİM-İŞ, bu kitapların toplatılması ve ilgili Yönetmeliğe uygun duruma getirilmesi için resmi ve yazılı başvurusuna yanıt alamazsa, hızla YD (yürütmeyi durdurma) istekli dava açmalıdır yönetsel (idari) yargıda.

Bu eylemin Yönetmelik bir yana açık bir ANAYASAL SUÇ olduğu su götürmez!

AKP aklını başına almalı ve rejimle hesaplaşmayı, dönüştürmeyi artık bırakmalıdır.

Her saldırı AKP’nin sonunu hızlandıracak ve bedelini de (politik ve yasal) hiç kuşkusuz artıracaktır.

Çin’de ders kitaplarında öğrencilere tanıtılan 4 büyük dünya önderinden biri Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK.. Kendi ülkesinde ise birtakım zibidiler O’nunla hesaplaşmaya kalkışıyor..

Kemal Paşa bunları da öngörmüştü ve demişti ki :

“Beni inkâr edeceksiniz. Hatta bühtanla yad edeceksiniz. Hint’e, Yemen’e ve Mısır’a giden fikirlerim, orada filizlenerek gelip sizi boğacaktır.”

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 22.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================

MEB’İN ATATÜRK KARŞITLIĞI KONTROLDEN ÇIKTI

2013-14 eğitim-öğretim yılında okutulacak ders kitapları ile öğretmen kılavuz kitaplarının bir bölümü okullara teslim edildi.

Ancak bu kitapların hazırlanmasında kimi yandaş yayınevleri tarafından yönetmeliğe uyulmadığı, İstiklal Marşı, Öğrenci Andı ve Atatürk posterine bilinçli olarak yer verilmediği belirlenmiştir.

Ders kitaplarının hazırlanması ile ilgili olarak MEB Ders Kitapları ve Eğitim Araçları Yönetmeliği’nin 8. maddesinin ç bendi 8 numaralı kısmında “ilköğretimin 1, 2 ve 3 üncü sınıflarına ait kitaplarda, yaprağın ön yüzünde Türk Bayrağı ile birlikte İstiklal Marşı’nın ilk iki kıtası; yaprağın arka yüzünde Öğrenci Andı; üçüncü yaprağın ön yüzünde Atatürk resmi ve resmin alt kısmında Mustafa Kemal Atatürk yazısı bulunur.” ibaresi yer almaktadır.

Teslim alınan kitaplardan, Zambak Yayınlarınca basımı yapılan ilkokul 1. Sınıf Türkçe Öğretmen Kılavuz Kitabı’nda İstiklal Marşımız, Öğrenci Andı ve Atatürk posteri bulunmamaktadır.

Daha önce Milli Eğitim Teşkilatını düzenleyen mevzuattan Atatürk’ü tümden silen, ulusal bayramların kutlanmasına yasak getiren, ders kitaplarından Atatürk İlke ve Devrimlerine uygunluk koşulunu kaldıran MEB’in, Atatürk karşıtlığı denetimden çıkmış bulunuyor.

AKP’nin geçmiş dönem politikalarının devamı olan bu uygulama,

– siyasal iktidarın Türk ulusuna Atatürk’ü unutturarak,

    ulusal kimliği yok etme

amacının bir parçasıdır.

Atatürk ve laiklik karşıtı olduğunu bir kez daha onaylanmış olan AKP, bu çirkin uygulamalarla, Atatürk’ün ulusun kalbindeki yerini yok edemeyeceğini asla unutmamalıdır.

Yandaş basımevleri tarafından yönetmeliğe aykırı biçimde, Atatürk ve ulusal değerler yok sayılarak basılan ve okullara gönderilen bu kitaplar acilen Milli Eğitim Bakanlığı tarafından geri çekilmeli ve adı geçen basımevi hakkında gereken yasal işlemler yapılmalıdır.

Onbinlerce yurtsever öğretmenin ve eğitim çalışanlarının güç verdiği, her geçen gün katlanarak büyüyen Eğitim-İş, Atatürk’ün manevi kişiliğiyle ilgili olarak gösterdiği özel duyarlıkla,
üzerine düşen sorumlulukların gereğini, sarsılmaz bir kararlılıkla yerine getirmeyi sürdürecektir.

EĞİTİM-İŞ MERKEZ YÖNETİM KURULU
20 Ağustos 2013, Ankara