Etiket arşivi: ARAMCO

ADD Genel Merkezi : UNUTMAYACAĞIZ! UNUTTURMAYACAĞIZ! 

BASINA VE KAMUOYUNA 

UNUTMAYACAĞIZ! UNUTTURMAYACAĞIZ! 

30. Adalet ve Demokrasi Haftası’nda emperyalizm ve hain işbirlikçilerinin aramızdan aldığı Devrim Şehitlerimizi saygıyla anıyoruz.

31 Ocak 1990 akşam saatlerinde evinin önünde iki kahpe kurşunla katledilen Kurucu Genel Başkanımız Prof. Dr. Muammer Aksoy‘un ve 24 Ocak 1993 sabahı otomobiline tuzaklanan bomba ile paramparça edilen Kalpaksız Kuvvacımız Uğur Mumcu‘nun yok edilmeleri, emperyalizmin ilk halka seri (ardışık) siyasal cinayetler tuzağının 2. halkasının başat kilometre taşlarıdır.

İlk halka cinayetlerle demokrasiyi katledip özgürlükçü 1961 Anayasası yerine getirdiği yasakçı 1982 Anayasası ve antidemokratik darbe yasaları ile örgütlü toplumu, özerk üniversiteyi, özgür kültür ve sanat iklimini dinamitleyen, ABD’nin “Bizim oğlanlar yaptı” dediği 12 Eylül 1980 Faşist Darbesi‘ne zemin oluşturulup toplumsal meşruluk sağlanmış, 2. halka ile de ülkemiz 2000’li yılların emperyal güdümlü Siyasal İslam çıkmazına sokulmuştur.

Bu nedenle her yıl düzenlenen 24 – 31 Ocak Adalet ve Demokrasi Haftası‘nda çeşitli etkinliklerle andığımız aziz şehitlerimizin kanlarını yerde bırakmama kararlılığımızı yinelerken hem bu emperyal tuzakların perde arkasını halkımıza gösterme çabamızı sürdürüyor, hem nedenlerini ve sonuçlarını irdeliyor, hem de Laik Cumhuriyetimiz’i ilelebet payidar kılma (sonsuza dek yaşatma) yolunda dersler çıkarıyoruz.

Muammer Aksoy, Cumhuriyetimiz’in kuruluş felsefesinden koparak Laik Hukuk Devleti olma niteliğini yitirip karanlık bir geleceğe sürüklenmesi tehlikesinin farkında olan 49 Cumhuriyet Aydını yol arkadaşıyla 19 Mayıs 1989’da Atatürkçü Düşünce Derneği‘ni kurdu. Derneğimizin kuruluş bildirgesi, Kurucu Genel Başkanımızın çalışma ve demeçleri emperyalistleri çok rahatsız etti ve Muammer Aksoy 8 ay sonra katledildi.

Hâlâ aydınlatıl(a)mamış olan bu cinayetin Ulusumuzu derinden yaraladığı ne denli gerçekse, Laik Cumhuriyet düşmanlarını, çok uluslu petrol tekellerini, 1961 Anayasası karşıtlarını, kadın haklarını ayaklar altına alanları, aklın özgürleşmesinden, özgür bireyden ve Uluslaşma bilincinden korkan Karşı Devrimcileri, emek, gençlik ve öğretmen örgütlenmeleri başta örgütlü toplumu tehdit olarak görenleri, üniversite özerkliğini hazmedemeyenleri ve Türkiye’yi Kemalizm’in Yurtta Sulh Cihanda Sulh rotasından saptırıp Yeni Osmanlıcılık ham hayali ile Orta Doğu bataklığına sokmak isteyenleri çok sevindirdiği de bir o denli gerçektir.

31 Ocak 1990 akşamı başlayan bu ikinci halka emperyal tertipler, üzerine kararlılıkla gidilmediği için sürdü. Kurucumuz Doç. Dr. Bahriye Üçok, Çetin Emeç, Turan Dursun, Musa Anter cinayetlerinin ardından 24 Ocak 1993 Uğur Mumcu suikastı ile yeni bir boyut kazandı.

Uğur Mumcu’nun katli her kesimden halkımızda büyük infial yarattı. Devletin bütün kademeleri failleri ve azmettiricilerini bulmaya söz verdiler, ama çözüm için atılan her adım engellendi, “duvardaki o tuğla” bir türlü çekil(e)medi!

Uğur Mumcu da Muammer Aksoy gibi emperyal güçleri ve uşaklarını öylesine ürkütmüş, o denli çok hain odağın ipliğini pazara çıkarmıştı ki; O’nu bu odakların her biri öldür(t)müş, hatta cinayeti birlikte işle(t)miş bile olabilirlerdi. Örneğin bölücü terör örgütü PKK gibi, Abdi İpekçi’yi öldürtüp Papa’yı vurduranlar gibi, silah ve uyuşturucu kaçakçıları, kamu ihale vurguncuları, Kemalizm karşıtları gibi, imamların aylıklarını ödeyen ARAMCO’cular (AS: Rabıta örgütü), 12 Eylül faşizminin kucağında yaşam bulan teokratik devlet özlemcileri, tekerlerine çomak soktuğu yabancı gizli istihbarat servisleri gibi…

  • Atatürk laikliği; yalnız uygarlığın, demokrasinin ve özgürlüğün değil,
    aynı zamanda iç barışın ve ulusal birliğin de yolu ve güvencesidir.
  • Laikliğe karşı propagandaya, şeriat propagandasına müsaade etmek,
    Türkiye’nin geleceğinin yok edilmesini ve Türkiye Cumhuriyeti’nin
    intihar etmesini benimsemektir.

diyen Muammer Aksoy da,

  • “Ben Atatürkçüyüm. Ben cumhuriyetçiyim. Ben lâikim. Ben antiemperyalistim.
    Ben tam bağımsız Türkiye’den yanayım. Ben insan hakları savunucusuyum.
    Ben terörün karşısındayım. Ben yobazların, hırsızların, vurguncuların,
    çıkarcıların düşmanıyım. Dün sabaha değin, araştırarak yazdığım hiçbir konuyu yalanlayamadınız. Öyleyse vurun, parçalayın beni.
    Her parçamdan benim gibiler, beni aşacaklar doğacaktır.”

diyen öğrencisi, düşün yoldaşı Uğur Mumcu da cesur (yürekli) Kemalistler, kararlı Devrimciler, ödünsüz Cumhuriyetçiler ve son derecede saygın, sözlerine sonuna dek güvenilen Toplum Önderleri oldukları için hedef seçildiler.

Yılda bir gün evlerinin önüne, gömütlerine karanfiller bırakıp övgü dolu nutuklar (söylevler) atan kimilerinin söylediklerini benimsememeleri, savundukları fikir ve düşünceleri, uğruna can verdikleri değer ve idealleri unutmuş görünmeleri ne acı! Dediği gibi Mumcu’nun:

  • “Laiklik ilkesini savunmak için Atatürk gibi yürekli, Atatürk gibi inançlı olmak gerekir. İzinden gittiklerini söyleyenler gibi ürkek, kararsız ve inançsız değil.”

İkinci halka siyasal cinayetler Uğur Mumcu’dan sonra da devam etti. Eşref Bitlis, Genel Başkan Yardımcımız Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, üyemiz Necip Hablemitoğlu ve yine bir 24 Ocak günü (AS: 2001) Diyarbakır halkının sevgilisi Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan aynı karanlık güçlerce katledildiler.

Emperyalizm ve işbirlikçileri bu seri siyasal cinayetlerle eşanlı olarak istihbarat kurumları eliyle bir başka yapıyı da örgütlediler. Önce “Cemaat” yaveleri ve “Hocaefendi” güzellemeleriyle el üstünde tutulan, ardından “Hizmet Hareketi” kılıfıyla semirtilerek “ne istedilerse verilen”, amacı emperyalizmin 100 yıllık hedefi doğrultusunda Türkiye Cumhuriyeti’ni Din Devletine dönüştürmek olan, neden sonra FETÖ diye anılıp PDY (Paralel Devlet Yapılanması) adıyla tanımlanan bu hain örgüt, ortak olduğu iktidarın sağladığı olanaklarla devlette kadrolaştı. Mülki idare, yargı ve emniyeti neredeyse ele geçirdi. Ergenekon, Balyoz ve diğer kumpas davaları ile mıntıka temizliği yapıp adamlarının önünü açtı. Sonunda Orduya yerleştirdiği müritleriyle 15 Temmuz 2016 günü darbeye kalkıştı (AS: ABD maşası olarak). Bastırıldıktan sonra birilerinin “Allah’ın lütfu” saydığı bu hain kalkışmanın Anayasal düzene sadık Kemalist subaylar, namuslu emniyet mensupları ve milletimizce önlendiğini hiç aklımızdan çıkarmamalıyız. Aynı biçimde; bunca vahim (ürkünç) yaşanmışlıklara karşın, kimi siyasilerin hâlâ tarikat – cemaat adı altında örgütlenmiş emperyalizm taşeronu bu çağ dışı yapılardan medet ummakta olmalarının anlaşılabilir, bağışlanabilir yanı olmadığını da görmeliyiz.

Türk Ulusu siyasal cinayetlere kurban giden yiğit evlatlarını da, katillerini, işbirlikçilerini ve azmettiricilerini de unutmayacak, unutturmayacak, bir gün mutlaka hesabını soracaktır.

Atatürkçü Düşünce Derneği olarak; Kemalizm’in namus sesini bir sis çanı gibi yurdumuz semalarına asma azim ve kararımızla başta Muammer Aksoy ve Uğur Mumcu olmak üzere yitirdiğimiz bütün vatanseverlerimizi minnet ve şükranla anıyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyor, sesimizi ve sözümüzü yükselterek “ÇARE YENİDEN ATATÜRK CUMHURİYETİ diyoruz.

Saygılarımızla.

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
              GENEL MERKEZİ

Suudi’de olanlar 3. dönem sancısı

Suudi’de olanlar 3. dönem sancısı

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

SUUDİ Arabistan’daki ayak sesleri aslında Kral Selman bin Abdülaziz’in veliahdını belirlemesiyle başladı.

Alışılagelen yöntemle yeğeni Muhammed bin Nayif’i tahtın yeni vârisi ilan etmesi beklenen Kral, oğlu Muhammed bin Selman’ı veliaht olarak açıkladı.

Böylece iki nesildir süregelen “kardeşten kardeşe tahtın el değiştirdiği”yöntem son buldu, “babadan oğula” sistemine geçildi.

Haziranda yeni veliaht açıklanandan bu yana da Suudi Arabistan’da değişime tanıklık ediliyor.

Önce kadın haklarında önemli bir adım atıldı, otomobil kullanmalarına izin verildi.

Ardından da ülkenin “2030 vizyonu” adı altında yeni yol haritası çizildi; istikrarsız bir yön çizen petrole dayalı ekonomi yerine, yenilenebilir enerjiye dönmeye karar verildi.

Veliaht Prens Bin Selman da geçen ay yenilenebilir enerjiye dayalı NEOM adını verdiği 500 milyar dolarlık dev enerji projesini açıkladı.

Bunu yaparken sosyal hayat ve teröre ilişkin de önemli mesajlar sıraladı.

TERÖRDEN TEHLİKELİ

Asıl vurgu yaptığı alan ise “Teröristten çok daha tehlikeli” diye nitelediği “yolsuzluk ve devlet kaynaklarını çalanlara” karşı mücadeleyi başlattığını duyurmasıydı.

Hafta sonu da beklenen oldu… Suudi Arabistan üzerine çalışmalarıyla tanınan Dr. Esra Tüylüoğlu, “yaşananların saray darbesi olarak okunmaması” gerektiğini söyledi.

“Havadan para kazanmak için kraldan çok kralcılık yapanların devrinin kapanmasının yarattığı gelişme” dedi.

Suudi Arabistan’da olanları ise “Kurucu Kral Abdülaziz’in ardından oğullar tahta gelmişti, şimdi üçüncü nesil torunlara devrediyorlar; bunlar da 3. nesil torun dönemi sancısı” deyip ekledi:

“Ülkede kurucu Kral soyundan gelip kendisini kraldan daha kralcı hisseden 7 bin kişi var. Veliaht Prens bu kadar çok yetkili istemiyor. 100 bin dolarlık çantayı koluna takıp gezen prensesler de istemiyor.”

Sebepsiz zenginleşenlerin uyarıldığını, ancak kaynağı belirsiz, ülke varlıklarıyla zenginleşen kişilerin buna aldırmadığını da anımsattı.

Bugün bu kişilerin yolsuzluk ve rüşvet kapsamında tutuklandıklarını belirtti.

Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın halkından, bölge ülkelerinden ve Batı’dan ciddi destek bulduğunu da söyledi.

TERÖR KONSEPTİ

Bin Selman’ın bir süre önce dile getirdiği “ılımlı İslam ve terörle mücadelede yeni konsept” söylemlerini de anımsattım.

Dr. Tüylüoğlu, “Ilımlıdan kastı sıhhi anlamındaydı; yani Peygamber dönemindeki gibi Yahudi komşusuna da yemek veren İslam’dan söz ediyor” açıklaması getirdi.

Dine dayalı aşırı terör örgütlerini finanse edenlere de ülkede izin vermeyeceğini belirtti.

Tutuklu 11 prens ve şu an görevde 4 bakan ile 38 eski bakan, komutanlar, işadamları tutuklamalarının da rüşvet, yolsuzluktan kaynaklı olduğunun altını bir daha çizdi.

Yakın geçmişte Suudi Arabistan’ın önemli isimlerinden biriyle Ankara’da “yazılmamak” üzere yaptığımız sohbette de benzer cümleleri işitmiştim.

“Suudi Arabistan’ın teröre destek verdiğini bundan böyle kimse söyleyemeyecek, yeni döneme geçtik” demişti.

Anlaşılan o ki Suudi Arabistan’daki değişim Arap Baharı sonrası bölgede yeni bir dönemin kapısını da aralayacak.
===========================================
Dostlar,

Suudi Arabistan çağdışı bir krallıktır..
Suud ailesi bir karabulut gibi bu ülke halkının boynuna binmiştir..
Metrelerce yükseklikteki saray duvarlarının gerisinde her türlü “pislik” olağandır..
Fuhuştan uyuşturucuya, alkolden ölçüsüz zevk-ü sefaya dek..
Bu surların dışında ise halka zulüm ve şeriat baskısı vardır..
Zorla namaz kıldırmak, oruç tutturmak, kadını çarşafa sokup yaşamdan dışlamak..

  • Ve İslam’ın vahşi – ilkel – akıl ve Kuran dışı vehhabi yorumu..

Bölgede emperyalizmin acımasız ve çok güçlü silahlı bekçisi..
Ülkenin petrolünü ABD’ye peş keş çeken çokuluslu – ABD güdümlü ARAMCO şirketi..
Saymakla bitmez..
Dileriz, 21. yy. dünyasına,, uygarlığına yakışmayan bu çağdışı rejim artık tasfiye edilsin..
Tarihin diyalektiği işte böyle birşey…
Koşulları oluştuğunda devrim – karşıdevrim ikilisi kaçınılmaz biçimde bir yeni bireşime (senteze )varıyor..

Mustafa Kemal Paşa da bu kadim gerçekliği vurucu biçimde dile getirmemiş miydi??
“Medeniyet öyle kuvvetli bir ateştir ki ona kayıtsız kalanları yakar mahveder.”

Sevgi ve saygı ile. 08 Kasım 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com