Etiket arşivi: ahmet saltık

MÜSLÜMAN KARDEŞLER, ARAP BAHARI, İSLAMDA REFORM ve TÜRKİYE.. / The Muslim Brothers, Arab Spring, Revival and Reform in Islam and Turkey..

MÜSLÜMAN KARDEŞLER, ARAP BAHARI, İSLAMDA REFORM ve TÜRKİYE..

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak.
ADD Bilim Kurulu Yazmanı
www.ahmetsaltik.net (8.7.12)

 Mısır Cumhurbaşkanlığına, Müslüman Kardeşler’in adayı seçildi..
Yeni Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, seçime katılmanın %51.85 oranında olduğu 2. tur oylamada geçerli oyların % 51,73’ünü aldı ve 30.6.12’de ünlü-kanlı Tahrir Meydanı’nda yemin ederek ilk “sivil” Devlet Başkanı olarak göreve başladı.

Nereden nereye…

Müslüman Kardeşler’in tarihine kısaca bakalım :

Müslüman Kardeşler örgütü 1928’de Hasan el Benna tarafından kuruldu. İsrail’in kurulmasının ardından, Mısır rejimini, “Siyonizme karşı edilgen” olmakla suçlayan ve Filistin’in yanında savaşım veren örgüt, kuruluşunu izleyen 20 yılda büyük gelişme gösterdi. Gerçekleştirdiği eylemler nedeniyle Mısır yönetimince etkinlikleri yasaklanan örgüt, 1948’de Başbakan Mahmud Fehmi Nukraşi’yi öldürdü. Örgütün kurucusu Benna da 1949 yılında öldürüldü. Mısır hükümeti, örgütü 1948 yılında yalnızca dinsel bir örgüt olarak yasal düzlemde kabul etti ancak 1954’te, Mısır’da şeriat yasalarında ısrar ettiği gerekçesiyle yeniden yasaklandı. Aynı yıl, dönemin Devlet Başkanı Cemal Abdül Nasır’a suikast girişiminde bulunan Abdül Munim Abdul Rauf ve 5 arkadaşı idam edildi. 400 bin yandaşı tutuklandı, binlercesi de Suriye, Suudi Arabistan, Ürdün ve Lübnan’a kaçtı. Nasır’ın başbakanlığa atadığı Enver Sedat’ı, Mısır hukukuna
şeriat maddeleri ekleyeceği sözü vermesine ve örgüt üyesi binlerce mahkûmu serbest bırakmasına karşın, 1979’da İsrail’le barış anlaşması imzaladığı için suikast sonucu öldüren bu örgütün, resmi olarak 1954’ten bu yana etkinlikleri yasak olmasına karşın, Mısır Meclisinde 17 sandalyesi var. Müslüman Kardeşler’in 7 ülkede temsilciliği bulunuyor. (Cumhuriyet 02.02.2011)

*****

Seyyid Kutub Projesi

Müslüman Kardeşler, 1968’de Seyyid Kutub Projesi bağlamında,

İSLAMIN SİYASALLAŞMASI ve TÜRBANIN DA BUNUN SİMGESİ OLMASI kararına katılan
“İslami Terör” örgütlerinden biri idi. Doğallıkla yine Atlantik ötesinin güdümünde.. YEŞİL KUŞAK DOKTRİNİ kapsamında.

Bu kez sözde hedef, SSCB’yi sıcak denizlere inmekten alıkoymaktı.

İSLAMİ REJİMLERLE, komünizmin sözde en etkili panzehiri olarak güneyden Türkiye,
İran ve Pakistan eliyle yürütülecek bir engelleme (blokaj) idi.

*****

Ertesi yıl (1969), Ankara İlahiyat Fakültesi öğrencisi Hatice Babacan;
“Ben inancım gereği başımı örteceğim.. Kuran’ın Nur 30-31, Ahzab 58. ayetleri
bunu emrediyor..” demişti.

Vahiy Mısır’dan gelmişti Türkiye’nin kimi Müslümanlarına..

1300 yıldır okudukları Kuran’ı anlayamamışlardı nedense..
Herhalde Arapça ezberlediklerinden olacak.

Oysa Büyük Atatürk, yetkin ve aydın bir din adamı Antalya Elmalı’lı Hamdi Yazır’a
-on bin TL ücretini cebinden vererek- Kuran mealini (anlamını) 8 cilt olarak
1932’de Türkçe’ye kazandırmıştı.

Kuran’ın inişinden 1300 yıl sonra.. Batı’da İncil’in kendi dillerine çevrilişinden 400 yıl sonra.. İslam dünyası için çoook geç kalmış ne büyük tarihsel adım..

 Aslında Atatürk’ün bu eylemi; başlıbaşına bir Aydınlanma, İslamda Reform’un önünü açacak devrimdir..

Türk halkına bu çok büyük hizmeti yapan Gazi Mustafa Kemal Paşa, halkın uyanmasını istemeyen gericiler katında İslam Düşmanı öyle mi?

Hadi canım sen de.. (İsmet İnönü’nün ünlü bir deyişidir..)

*****

Batı, Laikliği, Kilisenin ceberrut düzeninden kurtuluşunu büyük ölçüde Martin Luter’e borçlu değil mi?

Yiğit Luter, 16. yüzyılda, İncil’in İsa’dan 300 yıl sonra toparlanmasından 1200 yıl sonra, Latince’den Almanca’ya çevirme dileğini seslendirdiğinde Kilise gürlemişti :

– Derini yüzeriz!..

Luter dinlemedi ve İncil’i Almancaya çevirdi (1522-1532).. Sonra öbür Batı dillerine çeviriler geldi ve Kilisenin sefaletini Avrupa halkları irkilerek öğrendiler..

Sonrası.. Bir din adamı olan (+hukukçu) Thomas More’un, Anglikan Kilisesi’nin de başına geçmek isteyen İngiltere Kralı 8. Henry’ye, ölümü pahasına direnişi
(ÜTOPYA, 1515’ler….) ve İngiliz devrimi 1640’lar..

Ardından ABD (1776) ve 1789 şanlı Fransız özgürlük-laiklik devrimleri..

*****

İslam Dünyasında aydınlanma, İslam’da Reformu daha ne denli engellenebilir?
Bu konuyu açan, üstüne giden derhal vuruluyor!?

Prof. Dr. İlhan Arsel Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldı ve ABD’de yurt özlemiyle öldü.. (9.2.2010)

Turan Dursun 4 Eylül 1990’de öldürüldü..

Doç. Bahriye Üçok 6 Ekim 1990’de öldürüldü..

Pakistanlı bir Müslüman olan Salman Rüştü yıllarca saklanmak zorunda kaldı;
İslam dünyası, duraksamasız “katli caizdir” fetvası verebildi! (14 Şubat 1989’da hakkında fetva = idam kararı çıkarıldı ve yıllarca gizlenerek yaşamak zorunda kaldı).

Bu ölüm fetvası yıllarca da kaldırılmadı..

Oysa Kur’an, can almaya, ancak Yaratan’ın yetkili olduğunu yazıyordu gerçekte..
Bu ne biçim fiili infaz hattıdır ?

Dini eleştirmek için ağzını açan, kalem oynatan susturulmaktadır.

Kilise de öyle yapıyordu bir zamanlar.. “Derini yüzeriz..” diyordu, Engizisyon Mahkemeleri vardı düzmece.. Orda sözde yargılıyorlar ateşte yakılmasına hükmediyorlardı.. Şanlı Galileo Galilei’ye yaptıkları gibi.

Fakat Dünya dönmeye devam ediyordu..

Batı’da, din adına yobazlığın-sömürünün aracı durumuna düşen Kilise, kanlı da olsa tasfiye edildi; öncü Protestanlar ağır bedeller ödediler mezhep kavgalarında.
İsa’nın dini mezheplere ayrıldı : Ortodokslar, Katolikler, Protestanlar..
Muhammed’in dininde de benzer derin ayrışma yaşanmakta.. Niçin acaba ??

Ama akıl ve bilim kazandı;
Batı AYDINLANMA-DİNDE REFORM-ENDÜSTRİ DEVRİMLERİNİ başardı..

Batı DİN kurumunu doğru yorumlayarak yerli yerine, vicdanlara oturttu = Laik toplum yaşamını ve seküler devlet düzenini kurdu ve bilimsel devrimleri yaparak
Dünya önderi oldu..

Biz hala din adına hurafelerin batağındayız ve Batı sömürgesiyiz :

Denklem böylesine yalın, çarpıcı..

*****

ARAP BAHARI denen retorik tuzak bölgeyi kan ve ateşe sürükledi.
Kurgu buydu zaten..

Kulağa hoş gelen sözcüklerle önce zihinler avlanıyor..
Retorik tuzak dediğimiz bu..

Ortalama yurdum insanı işin aslını anlayana dek de gelin hanım,
bir başka atın terkisinde, bir başka prensin kolunda bize el sallıyor sanki.
Emperyalizmin klasik oyunu bu..

Ne zaman uyanacağız ??

Tunus’ta ilk «Yasemin Devrimi» başladığında bizi iliklerimize dek hisseden bir sınavla karşılaştığımızı duyumsadık. Tunus’la başlayan Arap Baharı gerçekte
kan baharı, K. Afrika ve Ortadoğu’yu hızla sardı. Tunus’ta Bin ali, Mısır’da
Hüsnü Mübarek, Libya’da Kaddafi devrildi. Yemen’de Abdullah Salih, çekildi.
Suriye’de Beşer Esad Rusya, Çin ve İran destekli ayakta.

2012’de Ortadoğu ve Kuzey Afrika halklarının geleceği parlak görülmüyor.

Kimilerinin iyimser tablo çizmelerine karşın, toplumda kamplaşama artmakta.
Derinden derine nefret ve kinle donanan kesimler hesaplaşmaya gidiyor.
Küresel emperyalizm, bölge ülkelerinde yaşanan kardeşi kardeşe düşüren,
kentleri yakıp yıkan kaosu, Arap Baharı diye süsleyerek teşvik ettiler.
Planladılar, örgütleri yönettiler; günahlarını gizlediler.

Üs olarak Türkiye’yi kullandılar.

Oysa; Arap Çöllerinde açan bahar çiçekleri değil, kan çiçekleriydi.

Birileri, masum insanların kanı ve canı pahasına, yeni çağdaş sömürü sistemini
sözde Yeni Dünya Düzeni’ne (New World Order!) uygun duruma getirmeye çalışıyor (!) (Nurullah Candan, 2012)

Peki ya Türkiye!

Türkiye Ortadoğu’da, Başbakan R. Tayyip Erdoğan eliyle, 35 kez ağzıyla itiraf ettiği üzere BOP Eşbaşkanlığıyla emperyalizmin taşeronluğunu yürütüyor.

Bunca tehlikeli, mutlak teslimiyet niye?
Bu “olgu” mutlaka sorgulanmalı.

Türkiye, BOP sürecinde (=kanlı tuzağında!) “mezbaha koçluğu” yapıyor
açık siyasal jargonla..

“Sürüyü” (komşularını!) mezbahaya sürüyor..

İşlevi bitince de sıra kendine gelecek kaçınılmaz olarak.. Töre böyle..

Ama Ulusumuz buna izin vermeyecek..

Tarihin derelerinden çok ama pek çok insan kanı aktı.

Tarihin bizlerle alay edercesine kalıplaşmış “tekerrürüne” bu kadim ve
deneyimli halk izin vermeyecek.

Sözü, AYDINLANMA önderi Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’e bırakalım :

“Sömürgecilik ve yayılmacılık (emperyalizm) yeryüzünden yok olacak ve
yerlerine uluslararasında hiçbir renk, din ve ırk ayrıcalığı gözetmeyen
yeni bir işbirliği ve uyum çağı egemen olacaktır.”

Sevgi ve saygı ile.
8.7.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

ARAP BAHARI MI, KAN BAHARI MI ? / Arab Spring or Blood Spring ?

ARAP_BAHARI_MI_KAN_BAHARI_MI

Zeki Sarıhan : AZİZ NESİN (Ölümünün 17. yılında..)

Zeki Sarıhan, AZİZ NESİN 6.7.12

Cumhuriyet “Aşıkları” nın İncileri.. / Pearls from “Lovers” of Turkish Republic

Cumhuriyet_asiklarinin_incileri

Higgs bozonu (Tanrı parçacığı) yakayı ele verdi sayılır.. / Higg’s particle can be considered as to be captured..

Higgs_bozonu_Tanri_parcacigi_yakayi_ele_verdi_sayilir

Savaş Halindeyiz : Savaş Silivri’de…

ESİNTİLER

Zeynep Oral
zeynep@zeyneporal.com

Cumhuriyet Gazetesi, 5.7.12

Savaş Halindeyiz: Savaş Silivri’de…

Savaş halindeyiz. Kimse görmüyor mu, kimse duymuyor mu?

Savaş Silivri’de…

Daha doğrusu, birkaç gün önce ben Silivri’de olduğum için oradaki savaşı yaşadım.
Silivri’ye daha önce de gitmiştim Ergenekon duruşmaları için. Ama bu kez farklıydı.
Bu kez sivil ve üniformalı güvenlik güçleri tabur taburdu… Jandarma birlikleri
her yanı kuşatmıştı… “Robokop” diyorlar; yani dehşetengiz kıyafetleri, hazır duran maskeleri ve coplarını kavramış ellerliye
sıra sıra dizilmiş komandolar…

Kimi koruyorlar? Kimden koruyorlar? Saldırıya ne zaman geçecekler?
Tutukluları korumak için mi ordalar? Duruşmayı izlemeye gelenleri cezalandırmak için mi?
Ben 12 Eylül faşist darbesi sonrasında da duruşma izledim ama böyle şey görmedim!
O zaman en azından kuralları bilirdik. Ne yasak ne değil, en açık seçik sıkıyönetim komutanlarının emirleri, talimatla bildirilirdi.

Şimdi kuralsızlık egemen.

Her şey keyfi! Öylesine keyfi ki, duruşma salonuna ulaşmak zulme dönüşebiliyor.
Duruşma alanına gidene dek barikat kurulmuş otoyol, gereksiz yere başka yollara yönlendirme, bitmeyen denetimler, yığılmalar, milletin arabasını bırakıp birkaç kilometre yürümesi… Her tutuklu için kaç izleyici girecek, tartışmaları…

Her gidişimde Silivri’yi daha “gelişmiş” görüyorum. Hapishane de büyütülüyor, hâkim ve savcıların kaldığı lojmanlar da çoğalıyor. Ceza ve İnfaz Kurumları ihalesini alan inşaat şirketleri yaşadı, işleri bitecek gibi değil!

Hayır, bu bir duruşma yazısı değil, ben sadece İstanbul KCK davasının ilk gününün atmosferini paylaşmaya çalışıyorum…
Ama içeriyi özetleyecek olsam, savunma avukatı Meral Danış Beştaş’ın şu tümcesini seçerdim:

“Burada yargılanan BDP’dir. Partinin yasal tüzüğü, siyasi programı, etkinlikleri, iddianameyi oluşturmaktadır!”

İçeride-dışarıda gençler ve kadınlar..

Duruşma salonunun içinde ve dışında dikkatimi çeken, gençlerin yoğunluğuydu. Onlar ilgililer. Bir de kadın dayanışmasının neferleri, kadın örgütlerinin çağrısı üzerine siyah giysileriyle oradaydılar.

Dışarıda yüzlerce insan halaylar, zılgıtlar, gerilimler, güçlükler arasından geçiyor…
Dışarıda zaman zaman gerilim artıyor; jandarma maskesini indiriyor; saldıracaklar mı?
Yok hayır, araya giriliyor; sonra gerilim düşüyor…
Dışarıda gençlerin elinde dev pankartlar: “Kürtleri bırakın / Diyaloğun yolunu açın”;

“Düşünceye, üniversitelere, Büşra’lara özgürlük”;
“Büşra Hocamızı bırakın / Diyaloğun yolu açılsın”; “Yaşasın kadın dayanışması.”

Hırsız vaaaaaaar!

Bunca güvenlik güçleri ve jandarma ordusu ve Robokoplara karşın bilin bakalım ne oldu?..
Duruşmayı izlemeye gelen Uluslararası PEN; Uluslararası Yayıncılar Birliği yetkilileri de engelleri aşamayınca, arabayı yol kenarına çekip yürüyerek geldi duruşma salonuna…

İçeri elektronik cihaz sokmak yasak. Tüm bilgisayarlar, cep telefonları arabada bırakılıyor. Arabaya döndüklerinde sürpriz:

Soyulmuşlar!

Özet :

1) Yüz otomobilden sadece onlarınki soyulmuş.
2) Bütün o güvenliğe karşın soyulmuş.
3) Para, başka eşyaları değil sadece bilgisayar ve telefonlar alınmış.

Sonuç :

Basın toplantısı yapacaklardı, ama olamadı, çünkü o saatte Silivri karakolundaydılar!
 Ben Silivri’de yaşadım savaşı.
 Diyarbakır’daki okurum Diyarbakır’da yaşıyor savaşı…
 Hatay’daki, Suriye sınırında savaşı yaşıyor…
 Meslektaşlarına tanıklık eden gazeteciler Çağlayan’daki sözde “Adalet Sarayı”nın önünde..
 Gençler, arkadaşlarını, hapisteki öğrencileri kurtarmak için her an, her an yaşıyor savaşı…

Yaaşasın ileri demokrasimiz!

Hükümet her yerde savaş halinde!