Etiket arşivi: ahmet saltık

Gaziantep’teki terörist saldırının düşündürdükleri

Teşekkürler deneyimli, yurtsever diplomat Sn. Dr. Onur Öymen..
Dr. Ahmet Saltık, www.ahmetsaltik.net, 22.8.12
==================================================
Gaziantep’teki terörist saldırının düşündürdükleri

Ülkemizde son zamanlarda büsbütün artan ve son olarak Gaziantep’te 9 vatandaşımızın canını alan insanlık dışı terörist saldırı, halkın güçlü tepkisiyle karşılandı.

Siyasetçiler lanet yağdırdılar.

Ne var ki, tek başına lanetlemek terörü bitirmeye yetmiyor.

Önce doğru teşhis koymak gerekiyor.

Acaba bazılarının dediği gibi terör yalnızca Güney Doğu Anadolu’da yaşayan vatandaşlarımızın yıllardan beri yaşadıkları kimi sosyal ve kültürel
sıkıntılardan mı kaynaklanıyor?

Bunu savunanlar “sorumlu olan siyasetçilerdir, teröre siyasi çözüm bulunmalıdır.” diyorlar. Yabancılar da siyasi çözüm öneriyor.

Bu yaklaşım, terörü haklı nedenlere dayanan bir eylem saymak anlamına gelir.
Bu tuzağa düşmemek gerekir.

Maalesef terör, Türkiye’nin komşu olduğu coğrafyada bazı devletlerin
siyasal amaçları için kullandıkları, besledikleri ve yönlendirdikleri
bir araç haline gelmiştir.

Başbakan 6 Ağustos’ta verdiği demeçte nihayet bu gerçeği kabul etmiş,
bazı bölge devletleriyle adını vermediği Batılı ülkeleri suçlamıştı.

Türkiye’ye terörist saldırılarda bulunulmasından medet uman ülkeler hangileridir?

Bunların teşhis ve ilanı çözümün başlangıcı olabilir.

Türkiye’nin başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’daki çatışmalara sürüklenmesi,
terörist saldırıların artmasına yol açabilir.

Zira terörü siyasi bir silah olarak kullanan ülkeler,
Türkiye’yi yeniden hedef seçebilirler.

Suriye Hükümetinin kimyasal silahlara sahip olduğunu açıklaması,
durumu daha da vahim hale getirdi.

Birleşmiş Milletler Kimyasal Silahların Yasaklanması Sözleşmesi’ni
imzalamayan veya onaylamayan 7 ülkeden biri Suriyedir.

Özetle, Türkiye’nin Suriye’deki iç savaşta taraf durumuna gelmesi
hem terör riskini artırıyor hem de Güney bölgemizde ciddi sorunlar yaratıyor.

Üstelik sorunun çözümüne de hiçbir katkı sağlamıyor.

Atatürk’ün, “ülkenin savunması için yapılmadıkça savaş bir cinayettir”
sözünü aklımızdan çıkartmamalıyız.

Şimdi yapılması gereken :

– Suriye’deki gelişmelerle aramıza mesafe koymak,
– Silahlı muhaliflere yardımdan vazgeçmek,
– Sığınmacı kamplarını zaptı rapta almak ve onların yükünü başka ülkelerle
paylaşmaktır.

PKK terörünün de siyasal ödün verilerek çözülebileceği gibi
hayali düşüncelerden vazgeçmektir.

Hükümet, kriz yönetiminde başarılı olamamıştır.

Muhalefetin ve basının büyük bölümünün söylemleri de,
siyasal çözüm arayışını önerenleri destekleyici yönde olmuştur.

Bu sarmaldan daha çok gecikmeden çıkmak gerekiyor.

Yabancıların önerilerini değil, aklımızı, ddeneyimimizi ve
ülkemizin çıkarlarını ön plana çıkartmalıyız.

Yurt içindeki gereksiz çekişmeleri ve gerginlikleri bir yana bırakıp,
terörle savaşımı birlik içinde yürütmeliyiz.

Sevgiler, saygılar.
22.8.12

Onur Öymen
ooymen@hotmail.com

Hastalarına 57 yıldır 9 liraya (5 Dolara) bakıyor..

Hastalarına 57 yıldır 9 liraya (5 Dolara) bakıyor..

Böylesine özverili doktorlar tarihte epey çoktur. Ancak vahşi kapitalizm piyasayı kayıt altına aldığından (!), artık ücretsiz hasta bakmak neredeyse olanaksızdır. Mutlaka faturasını kesmek, para kazanmışçasına gelir vergisini, KDV’sini doktor ödemek zorunda. Kaldı ki, doktorun bireysel çalışma olanakları büyük ölçüde yok edildi, sermaye kurumlaştı, şirketleşti (ŞİRKETOKRASİ!) ve hekimler de çok büyük oranda artık ücretli emekçi olmaya zorlanıp sıradanlaştırıldılar. Bu moneter yapı, hekime yoksul hasta için hemen hiç inisiyatif tanımıyor. Mutlak patron sermaye! Vahşi Kapitalizm deontolojiyi de, mesleksel yüce değerleri de, etiği de katletti; bütün insanlığı tutsak aldı…
Biz de geçmiş yıllarda Dr. Russel Dohner benzeri uygulamalar içinde olmuştuk; çok tatlı yaşantılardı..
Dr. Ahmet Saltık, www.ahmetsaltik.net

ABD’de Russell Dohner adlı doktorun muayenehanesi 57 yıldır her gün güneş doğmadan hastalarla doluyor. Doktorun bu kadar popüler olmasının nedeni ise, muayene olan hastalarından yalnızca 5 dolar istemesi.

ABD’nin Illinois eyaletinin Rushville kentinde yaşayan Dr. Russell Dohner mesleğe başladığı 1955 yılından beri kalp krizi geçirdiği gün hariç bir gün bile işini aksatmadı.

Hastalarından muayene karşılığında 5 dolar (9 TL) ücret alan doktorun muayenehanesine
her gün yüzlerce hasta geliyor.

BBC televizyonuna konuk olan 87 yaşındaki Dohner doğup büyüdüğü şehirde komşularının yardımına koşmaktan mutlu olduğunu söyledi.

Acil vakalarda olay yerine giderek hastalara müdahale eden Dohner şöyle konuştu: “Rushville’in bir doktora ihtiyacı vardı. Ben de bunu bildiğim için mezun olduktan s
onra burada kaldım.”

Bugüne dek hiç tatil yapmadığını söyleyen Dohner yalnızca kalp krizi geçirdiği zaman
bir süreliğine hastalarıyla ilgilenememiş.

Bütün yaşamını hastalarına adayan Dr. Dohner hizmet ettiği şehirde
“Kahraman doktor” olarak anılıyor.

Cumhuriyet Haber Portalı
21 Ağustos 2012

Cumhuriyet ülkeyi nasıl demir ağlarla ördü?

“Cumhuriyet ülkeyi nasıl demir ağlarla ördü?”

Prof. Dr. İzzettin Önder, İstanbul Üniv. İktisat Fak. Cumhuriyet Gazetesi yazarı

Erdoğan’ın 10. Yıl Marşı’na çatmasına Oda TV öyle bir yazı ile yanıt verdi ki;
işte çok konuşulacak o tarihi yazı… 2012-08-20

Prof. Dr. İzzettin Önder
Odatv.com, 20.8.12

Özal’ı ilk ve son kez TBMM’de, davetiye ile gittiğim dinleyiciler locasından gördüm. Konuşmasında, iktidarları döneminde neler yaptıklarını ballandıra ballandıra anlatıyordu. Ardından bir muhalefet milletvekili de, yanıt olarak şöyle dedi:

“Düşünün ki, bir anababa, çocuklarının üç yaşına geldiğini, yürümeye ve konuşmaya başladığını belirterek, çocuklarına ne kadar çok emek verdiklerini anlatsa, demezler mi, bu gelişme doğaldır, siz bunun üzerine ne koydunuz?”

Aynı zihniyetin devamını da günümüz siyasetçilerinde, Cumhuriyet tarihinin en büyük yatırımı (!) olan, metroyu yapmış olmakla övünürken görüyoruz. Büyüklük veya küçüklük mutlak değil, göreli kavramlardır. Saygısızca ve istihza ile anılan, “yurdun demir ağlarla örüldüğü” Cumhuriyet’in ilk dönemlerindeki yatırımlarla günümüzdeki yatırımlar birbiri ile karşılaştırılamaz. Her dönemin yatırımı o dönemin ulusal gelirine oranı olarak ve dönemin teknoloji olanakları bağlamında karşılaştırılır. Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde – 1932 ile 1941 yılları – kamu yatırımlarının
ulusal gelire oranı ortalama % 2,9’dur. Bugünlerde ise bu oran, % 1,6 dolayında gezinmektedir.

Geçmişte kazma ve küreklerle yapılan yollar ve aylar süren tünel açma işlemlerine karşın, bugün ithal iş makineleriyle anında yollar yapılmakta, tüneller kazılmaktadır. Bu nedenle, siyasileri pervasız konuşmayı terk edip, dürüst karşılaştırmaya davet ediyorum.

Başbakan Londra Olimpiyatlarında madalya alan gençleri “ufak bir odada” kutlamış.
Sporcularımızı biz de kutluyoruz; onlarla gurur duyuyoruz. Ne var ki, vatandaş olarak bizim görev anlayışımız burada biter. Oysa siyaseten sorumlu yöneticilik anlayışı ve ülke sorunlarına duyarlılık, kazananların ufak odada kutlanmasına simetrik olarak, büyük bir odada spor sorumlularından hesap sorulmasını gerektirirdi. Bunu yapmayan siyasiler topluma karşı sorumludur.

Küreselleşen dünyada, bir ulusun ayakta kalabilmesi için eğitim ve teknolojik atılımlar birinci derece önem taşır. Uluslararası Yönetim Geliştirme Enstitüsü’nün yayınladığı son istatistikte Türkiye, geçen yıla göre, 59 ülke arasında 39 uncu sıradan 38 inci sıraya yükselmiş. Ancak bu bir başarı değildir. Çünkü 59 ülke arasında, Türkiye, öğrenci başına öğretmen sayısında 52 inci; insani kalkınma endeksinde 51 inci; kişi başına bilgisayar sayısında 55 inci; ileri teknoloji içeren ihracatta ise sondan ikinci, yani 58 inci ve teknoloji altyapısında ise 49 uncu sırada yer almaktadır.

Genel sıralamada bir puan yükselten ise % 4 olarak öngörülen fakat % 2,5’lar dolayında kalacak olan büyüme oranı, teşvikler, şirketlerin uyum yeteneği (ne demekse!) vb. gibi, altı boş ticari ve finans işlem alanları olarak gösterilmektedir. Ne var ki, ticari ve finansal alanda görece fena olmayan görüntü, “cari açık” konusunda bozuluyor; bu ölçütte sondan 2.yiz, 58. sıradayız!

Cumhuriyet’in çağdaş aydınlığından uzaklaşarak nurlu ufuklara yöneliş, tabii ki eğitimin çökertilmesi ile gerçekleştirilecektir. Bu gidişle, siyasette ve yönetimde gördüğümüz örnekleri, ileriki yıllarda hemen her alanda tüm toplumu sarmalamış durumda bolca göreceğiz.

Kapitalizmin ve onun efendileri emperyalistlerin toplumu sokmaya çalıştığı derin karanlık, yeni kuşakların felsefeden, spordan, sanattan yoksun, itaate hazır robotlardan oluşturulması yoludur.

Eğitimde yapılmak istenen ufak bir ayarlama olmayıp, böylesi çok önemli bir ray değişikliğidir.

 Kısa süre sonunda zorunluya dönüşecek olan “şimdilik ve göstermelik seçimlik” dersler programı, laiklik ilkesini çekirdek dokudan yıkan bir ihanettir.

Bu gidişin varacağı nokta, toplumda dinsizliğin önlenmesi değil; tam tersine, dinsizliğin ikizi, yobazlığın hortlatılması ve yaygınlaşmasıdır.

Sınavlarda kaç bin gencin matematikten sıfır çektiği yakınması ile karşılaşıyoruz.

Matematikten sıfır çekmek kadar acı olan, felsefeden yoksun olmaktır.

Peki, neden matematik üzerinde duruyoruz da, spor, resim, öbür sanat kolları
ve en önemlisi felsefe üzerinde durmuyoruz?

Çünkü kapitalist düzen ve onun emperyalist patronları çevresini algılayamayan
ve yorum yapamayan, emre ve itaate hazır robotlar istemektedir.

Yetiştirilmek istenen ürün bilgisayar mühendisi, doktor vb. gibi teknikleri bilen,
fakat yorum yapamayan kölelerdir!

Bunun için ezbere bağlı ve sorgulamaya dayandırılmayan imam hatip öğretimi gereklidir ve yeterlidir. Böyle bir öğretim sisteminin ürünlerinin çapı ve derinliği (!) ise, günümüz siyasi yapısında yansıdığı biçimiyle ortadadır.

“Hukuk devleti ilkesi”, “sosyal devlet ilkesi” ya da “laik devlet ilkesi” gibi
çok temel anayasal ilkelerin yasalarla ya da fiili uygulamalarla aşamalı olarak yaşama sokulduğu bir dönemde; sendikaların, üniversitelerin ve halkımızın
genel sessizliği de çevremizi saran karanlığı giderek daha korkunç bir duruma sokmaktadır.

Anayasanın çağdaş temel ilkeleri siyasal işgal altında bu denli açıkça çiğnenirken,
hâlâ yeni anayasa hevesi ile yanıp tutuşan “ampul aydınları”nı, siyasal partileri
ve sivil katılımcıları dehşetle izliyorum.

Umarım, halkımızın korkunç sessizliği, karanlığı parçalama potansiyelinin
birikim aşamasıdır.

Bu duygu ile Mutlu Bayramlar!

Ancak, lütfen CUMHURİYET BAYRAMI’na hazırlanalım;

2023 yılını kurtarmak zorundayız!

Prof. Dr. İzzettin Önder
Odatv.com, 20.8.12
=====================================
Kalemine sağlık İzzettin hocam..
Zaten sizin yazılarınızın lezzeti doyumsuz..

İzzet’li bir Cumhuriyet aydınının yazısı..
İşte Cumhuriyet’in erdemi..
AKP kabinesinde bu kıratta makale yazabilecek bir var mı?

Sevgi ve saygı ile, 22.8.12

Dr. Ahmet Saltık, www.ahmetsaltik.net

Pet şişeler yağmur oldu Bakanların üzerine yağdı

Pet şişeler yağmur oldu Bakanların üzerine yağdı

Ey AKP ve AKP’liler ve Başbakan RT Erdoğan!..
Artık halkın arasına çıkamaz duruma geldiniz.
Ne denli kritik bir aşamaya gelindiğinin hala ayrımında değil misiniz?
2 bakanı kendi ülkesinin halkından, onun haklı öfkesinden korumak için
alınan güvenli önlemleri hayal ötesi ve sürdürülmesi olanaksız.
Gittiğiniz yol yol değil.. Sözümüze kulak verin, dinleyin :
Bu BOP Sokağı lanetli Sayın Başbakan..
Bu BOP Sokağı batak ve kanlı Sayın Başbakan..
Sayın Başbakan; bu BOP Sokağı’nın sonu “hayırlı değil..
Kendinizi de, partinizi de ülkemizi de bindirdiniz bir alamete, sürüyorsunuz kıyamete.
Hâlâ durdurma ve bu alametten inme şansı az da olsa var.
Acil olarak bu seçeneği değerlendirin Sayın Başbakan; selameti seçin..
Şu mübarek bayram günlerinde alışık olmadığınız sözlerimize bir nebze kulak verin,
sizi sarıp sarmalamış, adeta esir etmiş çok tehlikeli ezberinizi sorgulayın, bozun..
Çok bağlı olduğunuz İslam dininin “meşveret” geleneğini aklınızdan çıkarmayın.
Yüce Allah’tan hidayet olsun size ve tüm ülkemize…
Başka çaremiz kalmadı : Evet, size Allah’tan hidayet diliyoruz son bir umut ve çırpınışla..
Sevgi, saygı ve derin kaygı ile. 21.8.12, Tekirdağ
Dr. Ahmet Saltık, www.ahmetsaltk.net

Hakkari’de, PKK’lıların döşediği mayının patlaması sonucu şehit düşen 23 yaşındaki Jandarma Uzman Çavuş Mehmet Can’ın bugün Gaziantep’te düzenlenen cenaze töreninde Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ile İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’e
öfkeli bir grup pet şişe yağdırdı.

Şehit Uzman Çavuş Mehmet Can için Ulu Cami’de düzenlenen törene Gaziantep’te
dün akşam 9 kişinin yaşamını yitirdiği bombalı saldırı nedeniyle kentte bulunan
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ile İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin de katıldı.
Şehit Uzman Çavuş’un cenaze törenine gelenlerin sayısı 3 bin kişiyi aştı.

ÖNCE SLOGANLI TEPKİ

Kentte dün akşam 9 kişinin yaşamını yitirdiği 66 kişinin yaralandığı bombalı araçla yapılan saldırı nedeniyle öfkeli olan vatandaşlar teröre tepki gösterdi.

Kalabalıktan sık sık /Kahrolsun PKK, sloganları yükselirken, polisin aldığı
sıkı güvenlik önlemleri altında camiye Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ile
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin girdi. Kalabalık bakanları yuhalayınca
cenaze namazını kıldırmak için hazırlık yapan Gaziantep Müftüsü Ahmet Bulut,
müdahale ederek ‘yuh’ çekilmemesi için uyarıda bulundu.
Kalabalıktan bu kez müftü Ahmet Bulut’a da ‘yuh’ sesleri yükseldi.

BAKANLAR KORTEJDE YÜRÜDÜ

Gergin ortamda kılınan cenaze namazının ardından şehit Uzman Çavuş Mehmet Can’ın cenazesi askerlerin omuzlarında kortej eşliğinde bir süre taşındı.

Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin de
kortejin arkasından yürüdü. Bir süre sonra kalabalık bir grup protesto ettikleri
Atalay ve Şahin’e doğru yürümek istedi. Polis çevrelerinde etten duvar ördükleri
Atalay ve Şahin’i trafik ekibinin otomobiline bindirerek bölgeden çıkartmak istedi ancak bakanlar bunu kabul etmeyerek yürümeye devam etti.

PET ŞİŞE YAĞDIRILDI

Yaklaşık 500 metre daha ilerlendikten sonra bakanlara gösterilen tepkinin dozu artı, kalabalıktan pet şişe yağdırıldı. Bu sırada bir grup Atalay ve Şahin’in üzerine
yürümek isteyince önlem alan polis, biber gazıyla müdahale etti iki bakan
bir minibüse bindirilerek kalabalığın arasından çıkarıldı.

Şehit Uzman Çavuş Mehmet Can’ın cenazesi daha sonra cenaze aracına alınarak
Aktoprak Mahallesi Mezarlığı’na götürüldü ve burada gözyaşlarıyla toprağa verildi. (Hürriyet, 21.8.12)

‘Dağdakiler benim canım’ diyen AKP’li vekili açıkla!

CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce:

‘Dağdakiler benim canım’ diyen AKP’li vekili açıkla!

CHP Gurup Başkan Vekili Muharrem İnce’nin Başbakan RT Erdoğan’a kritik sorusunun yanıtını bizler de çok merak ediyoruz. Kim bu vekil? Daha doğrusu vekiller? AKP bunları ihraç edebilir mi? Yoksa İP Genel Başkan Vekili Hasan Basri Özbey’in tam isabetle altını çizdiği gibi mi?;
“PKK, hükümetin bilgisi içinde depoladığı bombaları patlatıyor.”

CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, Başbakan Tayyip Erdoğan’a “Dağdakiler benim canım ciğerim diyen AKP’li milletvekili kim” diye sordu. Erdoğan’dan bu milletvekilinin kim olduğunu açıklamasını isteyen İnce, “Açıklamazsa ben belgeleriyle kim olduğunu açıklarım” dedi.

Yalova’da partililerle bayramlaşan CHP Grup Başkanvekili ve Milletvekili Muharrem İnce, Başbakan Tayyip Erdoğan’a iki zor soru sordu.

“Bayram günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a 2 sorum olacak:

‘PKK’lılar, dağdakiler benim arkadaşlarım, onlar benim canım ciğerim’ diyen
AKP milletvekili kim?

Başbakan bu soruya cevap versin. Başbakan bu soruya cevap vermezse
ve kim olduğunu bulamazsa, ben ona belgeleri ile birlikte gönderirim.”

İnce’nin ikinci sorusu, Tayyip Erdoğan’ın Kadıköy-Kartal metrosunun açılışında söylediği sözlerle ilgiliydi.

10. Yıl Marşı’na atıfta bulunan Erdoğan, “Neyi ördün, hiçbir şey örmüş falan değilsin.
Ortada duranlar belliydi. Demir ağlarla şimdi Türkiye’yi biz örüyoruz.”
sözleriyle Cumhuriyeti hedef almıştı.

“Sayın Başbakan! Sen hiç utanmıyor musun? Bu ülkenin gençleri savaş meydanlarında ölmüş, toprakları işgal edilmiş. Fabrikası yok, yolu yok. Barajı, üniversitesi yok.
Bir bağımsız devlet kurmuşlar.

‘Demir ağlarla ördük yurdu 4 baştan’ diye şarkılar söylemiş, bu
ülkede şeker fabrikaları kurmuşlar. Bir köylü devletinden modern bir ülke kurmuşlar. Sen utanmıyor musun bu devletin kurucularına ikide bir hakaret etmeye?”

İnce, Erdoğan’a bazı tavsiyelerde de bulundu.

“Sayın Başbakan! Dedenin sana anlattıkları yalan.
Artık dedenin anlattıklarından vazgeç de elinin altında o kadar imkan varken
biraz oku ve araştır. Biraz vefa duygunu kullan ve bu cumhuriyeti kuranlara
biraz şükret, dua et. Onlara hakaret edersen sana cevabını veririz.”
(Basın, 20.8.12)

Teşekkürler Muharrem İnce, Dr. Ahmet Saltık, www.ahmetsaltik.net

PKK hükümetin bilgisi içinde depoladığı bombaları patlatıyor!

PKK hükümetin bilgisi içinde depoladığı bombaları patlatıyor!

Sorunun gerçek tanısı tam da bu..Gerisi laga luga..Bravo Özbey!

Dostlar,

En doğru, yürekli tanı İP’ten ve onun sayın genel başkan vekili Hasan Basri Özbey’den geliyor değil mi?

Bir de öbür muhterem zevatın değerlendirmelerine bakar mısınız?

Hedef saptırma mı dersiniz, timsah gözyaşları mı dersiniz, zülfü yare dokunamayış mı dersiniz..

Türkiye’ye yazık oluyor..
Siyaset kurumu çözüm üretmek için var ama sorunun kaynağı oldu Türkiye’de!

Ulusal güçlerin bu vahim olgunun ayırdında olarak çözüm üretmeleri gerek..

Tıpkı SÖYLEV’in sonunda Ata’nın uyardığı ve Cumhuriyetimizi Türk Gençliğine
emanet ettiği koşullar :

“… Bütün bu şeraitten (koşullardan) daha elim ve daha vahim olmak üzere,
memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin (yayılmacıların) siyasi emelleriyle tevhit edebilirler (birleştirebilirler).
Millet, fakru zaruret (yoksulluk) içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.”

Tanı doğru olunca doğru reçeteyi önerme olanağı da doğuyor..

4 yaşamsal öneri :

“1. Suriye karşıtı terör kampları derhal kapatılmalıdır.
Bu kamplarda barındırılan teröristler sınır edişi edilmelidir.

2. İncirlik Üssü’ne el konulmalı.
Terör faaliyetlerini yöneten merkez kapatılmalıdır.

3. Teröre karşı etkili mücadele edebilmek için Silivri ve Hasdal Zindanları boşaltılmalıdır.

4. Türkiye bir an önce İran, Irak ve Suriye ile birleşerek
bölünme sürecine ve teröre karşı ortak tedbirler geliştirmelidir.”

Teşekkürler Sayın Özbey..

Sevgi ve saygı ile.
21.8.12, Tekirdağ

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

============================================================

“PKK, hükümetin bilgisi içinde depoladığı bombaları patlatıyor.”

Bu sözler İşçi Partisi Genel Başkan Vekili Hasan Basri Özbey’e ait.
Özbey, Gaziantep’te PKK tarafından düzenlenen bombalı saldırıyı değerlendirdi.
Özbey açıklamasında Türkiye’nin bu olaylar üzerinden Suriye’nin üzerine
sürülmek istendiğine dikkat çekti.

Son günlerde artan terör saldırılarıyla ilgili Gaziantep’te patlayan bombaların ardından iktidar ve muhalefetten peş peşe açıklamalar geldi.
Ancak en sert açıklamayı İşçi Partisi Genel Başkan vekili Hasan Basri Özbey yaptı.

Özbey yaptığı açıklamada;

“PKK, Hükümetin Bilgisi içinde depoladığı bombaları patlatıyor!” dedi.

Hükümetin PKK’yla Oslo’da yaptığı görüşmelere dikkat çekti.

Oslo görüşmelerinde Tayyip Erdoğan’ın temsilcilerinin PKK’lılara;

“Metropolleri bombalarla doldurdunuz. Nerede olduklarını biliyoruz.” dedikleri hatırlattı.

“Gaziantep’te patlayan bombalar işte o Oslo’da sözü edilen bombalardır.” dedi.

Özbey, bu terör saldırılarını yapanların etnik çatışma çıkartarak kaos yaratmayı hedeflediğini belirtti.

Bu saldırılar üzerinden;

“Suriye’ye müdahale için gerekçe üretildiğine” dikkat çekti.
“PKK’da BOP Eşbaşkanı Tayyip Erdoğan’lar da ABD’nin maşalarıdır.” diye konuştu.

“Türkiye Ankara’dan bölünüyor.” diyen Özbey, milli kuvvetlere AKP’den kurtulmak için mücadele çağrısı yaptı ve acil çözüm planını açıkladı:

“1. Suriye karşıtı terör kampları derhal kapatılmalıdır.
Bu kamplarda barındırılan teröristler sınır dışı edilmelidir.

2. İncirlik Üssü’ne el konulmalıdır.
Terör faaliyetlerini yöneten merkez kapatılmalıdır.

3. Teröre karşı etkili mücadele edebilmek için Silivri ve Hasdal Zindanları boşaltılmalıdır.

4. Türkiye bir an önce İran, Irak ve Suriye ile birleşerek
bölünme sürecine ve teröre karşı ortak tedbirler geliştirmelidir.”

www.ulusalkanal.com.tr, 21.8.12

Balbay’dan nefis bir yazı daha : GÜNEŞ SENİN..

Balbay’ın tutsaklığı 3 yılı aştı.. Hücredeki yalnızlığı da 1,5 yılı..Bir milletvekili olarak
13 Haziran 2011’den beri tutsak.. Özel Yetkili Mahkemeleri TBMM bile durduramıyor..

=================================================================

Bravo Balbay,

Kin ve intikam mangalarının yok etme planları ancak böyle en etkili geri çevrilebilir..
İnadına ve dirençle karşı koyarak, ille de üreterek..

İçeride de olsa üretmek, üretebilmek..

Evde, büroda değil belki ama senin tarihe geçecek sözcüklerinle;

– Demir parmaklıklara inat. Yazın alev topuna, kışın buz kalıbına dönen betona inat…

Yaşamalısın, üretmelisin…

“Yazın alev topuna, kışın buz kalıbına dönen betona inat..” edişin ise tam da çeliğe su vermek gibi bir şey..

Gözlerinden öperim sevgili kardeşim.

Sevgi ve saygı ile.
21.8.12, Tekirdağ

Dr.Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=================================================================

Cumhuriyet 21.08.2012

GÜNDEM

Mustafa Balbay
ankcum@cumhuriyet.com.tr

Güneş Senin…

Yalnızlık duygusu, bedensel olmaktan çok ruhsaldır. İnsan yüzlerce kişinin arasında kendini yalnız hissedebilir… Demir parmaklıkların arkasında hücrede tek başınayken binlerce, hatta milyonlarca insanın arasında hissedebilir.

Yalnızlık hiçbir zaman yalnız değildir. Beraberinde bambaşka duyguları sürükler. Bütün mesele insanın yalnızlıkla kuracağı bağdadır. O bağdır ki, seni alır, demir-beton dinlemez bütün sevdiklerinle buluşturur.

O bağın kökü içindedir. Mücadele gücünü, yaşam sevincini kurutmadan yeşertebilmişsen yalnızlık rehberin olur, seni her yere ulaştırır.

Hatta yoldaşın olur yalnızlık, seni ıssızlıktan korur; çoğaltmak istediğin her şeyde yanında olur.

İyi bir dinleyicidir yalnızlık. Seni binlerce insanla buluşturduktan sonra bir de duygularına, hissettiklerine eşlik eder.

***

8 Ağustos’ta bir yaşıma daha girerken sadece yeni bir yaş kazanmadım, aynı zamanda direnme gücümü, gelecek güzel günler için mücadele etme kararlılığımı artırdım.

Bir doğum gününden daha ne beklenebilir ki…

Yalnızlık da sağ olsun, bütün bu kazanımlarda arttırımlarda yoldaşlık etti bana.

Hep şuna inanmışımdır:

İnsanı bir tek kişi yenebilir; o da kendisidir. İnsan, ancak “yenildim” dediği an, yenilmiştir.

Nâzım bunu bir başka şekilde dizelere dökmüş:

“Esir düşmekte değil, teslim olmamakta bütün mesele.”

İşte teslim olmadığınız an, yaşam pek çok şeyi size teslim ediyor. Nerede olursanız olun gücünüze güç katıyorsunuz.

Kendinize kattığınız güç, salt sizde durmuyor, çoğalarak paylaşılıyor. Yüreği sizinle atanlar da o güçten payını alıyor. Bu, ayrılığın meyveye durması. Bu, acının enerjiye dönüşmesi. Bu, uzaklıkların anlamını yitirmesi.

Marco Polo dünyayı dolaştıktan sonra gördüklerini yazarken demiş ya: “Yaşadığım her şeyi yazmadım, inanmayabilirlerdi.”

Yazı aramızda, ben de bütün duygularımı paylaşmaktan çekiniyorum! 8 Ağustos günü Cumhuriyet’in orta sayfasında kırmızı-beyaz dostlar bahçesiyle karşılaşınca… İzmir’den her birinin taa yürekten olduğunu hissettim gür seslerini duyunca… İstanbul’dan, Ankara’dan zaten hiç ayrı düşmediğimiz dostların toplu selamını alınca… Gazete sütunlarında Zeynep Oral’ın, Ayşegül Yüksel’in, Doğan Hızlan’ın kanatlanmış omzuma konuvermiş gibi heyecanlandıran, gülümseten, içimi kabartan yazılarını okuyunca…

Bütün bunların insanda çağrıştırdıkları sözcüklere dökülebilir mi?

İzmir mektuplarına değinmeden geçemeyeceğim. Hapiste mektup almanın getirdiği zenginliği, yarattığı iklimi yeri geldikçe vurguluyorum.

En çok bütün kuşaklarla kucaklaşabilmek mutlu ediyor beni.

12 yaşındaki bir arkadaşımın “Amca, bütün ailecek senin bir an önce özgürlüğünü istiyoruz. Ben de ayrıca istiyorum. Hatta arkadaşlarım da” deyişi…

84 yaşındaki bir aile büyüğümün, “Canım oğlum, artık bitsin bu çileli günler. Memleketin size ihtiyacı var” sözleri…

Her yaştan insanların, “Şuna inan; seninle birlikte biz de tutukluyuz” diye başlayan hitabı…

Gençlerin, “Abi artık biz geliyoruz” seslenişleri…

***

Bunlar bende ilk şu duyguyu öne çıkarıyor:

Sorumluluk!

Kendime şunu söylüyorum:

Balbay arkadaş, bu sevgiyi hak etmelisin. İnsan kaderini çizemez ama, yönlendirebilir. Demir parmaklıkların arkasında da olsan, ne yapıp edip mücadeleni daha da yükseltmelisin. Daha çok umut, daha çok gelecek üretmelisin. Daha çok insana ulaşabilmelisin…

Türkiye’nin içinden geçtiği böyle bir dönemde sana ulaşan her insan, dışarıdaki sen demek. Kendini, ona karşı sorumlu hissetmelisin.

Bu günler geçecek… Peki bu günlerden geleceğe ne kalacak? Bunu sen ve senin mücadelene inananlar belirleyecek. Bütün mesele, hep birlikte ortak bir hedefe yönelmekte.

Duvarları ne kadar yüksek örerlerse örsünler, gökyüzünden yüksek öremezler. O zaman güneş senin.

Bak Cumhuriyet’le, Cumhuriyetçilerle iyice bütünleştin. CHP, yönetimiyle, örgütleriyle, tabanıyla 40 yıldır aralarındaymışsın gibi seni bağrına bastı.

Bunu hak etmelisin…

Demir parmaklıklara inat. Yazın alev topuna, kışın buz kalıbına dönen betona inat…

Yaşamalısın, üretmelisin…

Bilim tarihinden bir yaprak : Gözlemevinin topa tutulması

Osmanlı tarihinin en parlak matematik ve astronomi bilginlerinden
Takiyüddin Efendi (1520-85).

Dostlar,

Sultan 3. Murat’ın Galata’daki gözlemevini topa tutturması hazin bir öyküdür bilim tarihinde.
Kısa tarihçesini paylaşalım..

Şeker bayramının 2. gününde
Sevgi ve saygı ile.
20.8.12, Tekirdağ

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

OBAMA’nın BEYZBOL SOPASI ERDOĞAN’ı NASIL ALTÜST ETTİ Ve Başbakana Ramazan Bayramında Hidayet Duası..

Beyaz Saray, Obama Erdoğan ile görüşüyor, beyzbol sopası elde.. (1 Ağustos 2012)
Politik mizansen öyle net ki, beyzbol sopası solak olan Obama’nın sağ elinde, iğreti..

OBAMA’nın BEYZBOL SOPASI ERDOĞAN’ı NASIL ALTÜST ETTİ
Ve Başbakana Ramazan Bayramında Hidayet Duası..

Prof. Dr. Ahmet Saltık
Ankara Üniv. Tıp Fak.
ADD Bilim Danışma Kurulu Yazmanı
www.ahmetsaltik.net

Erdoğan yine gazetecileri hedef gösterdi!

Başbakan Erdoğan partisinin iftar yemeğinde yaptığı konuşmada yine gazetecileri hedef gösterdi. Erdoğan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun eleştirilmesiyle ilgili olarak gazete sahiplerine

“Bu adamları köşe yazarları olarak nasıl tutuyorsunuz?” diye seslendi. (basın)

Partisinin İstanbul İl Başkanlığı’nın verdiği iftara katılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, yaptığı konuşmada gündemdeki konulara değindi. Erdoğan, Arakanlı Müslümanlara yardım için Myanmar’a giden Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu eleştirenlere sert çıktı. Gazete sahiplerine seslenen Erdoğan, ” ‘Dışişleri Bakanı’nın Myanmar’da ne işi var?’ diyorlar. Bu adamları köşe yazarları olarak nasıl tutuyorsunuz?” diye sordu. Erdoğan, “Buradan o patronlara ‘yazıklar olsun’ diyorum. Bu tür hedefi olmayan insanlardan eline kalem vermişsin köşe teslim etmişsin ne olur?” dedi.

R.T. Erdoğan, tüm karşıt kalemleri tasfiye etmek istiyor, gözü kara ve acımasız.
Bu kaçıncı salvo?? Başbakan, eline verilen muhalif gazeteci adları infaz ediyor.
“Her patlama”sında birkaç kalem tasfiye ediliyor. Son olarak AKŞAM, başta Serdar Akinan, 7 yazarını, Güneş de 1 yazarını kovdu.

Serdar Akinan, geçtiğimiz hafta köşesini bilmem kaç yıldır hücre hapsinde tutulan
Soner Yalçın’ın feryadına ayırdı. Yalçın da “Orada kimse var mı?” diye tüm Türkiye’ye “hücresinden” sordu, vicdanları sızlattı. (Sitemizde yer verdik) Bu mektup çok yankı yaptı ve AKP’yi çok rahatsız etti.

Başbakan’ın bu çıkışları haşa huzurdan salaklara masal “ileri demokrasi” (!) mi;
adım adım, göz göre göre Erdoğan faşizmi mi? Basın elbette soracak Davutoğlu’nun Myanmar’da ne aradığını. Görevi bu. Siz de siyaset kurumu olarak yanıt vereceksiniz, kamuoyu böylelikle aydınlanacak. Demokrasi oyununun kuralı bu. Yoksa artık istediğiniz durağa yaklaştığınızı mı düşünüyorsunuz? Hani çıraklık döneminizde ağzınızdan kaçmıştı ya, gerçek niyetinizi gizleyememiştiniz ya;

– “Demokrasi bir tramvaydır. İstediğimiz durağa gelince ineriz..”
Davutoğlu’nu geçelim.. O nereye çağrılır / yollanırsa oraya gider, gidiyor..

Ortadoğu ateş cehennemi.. savaş davulları çalıyor.

R.T. Erdoğan; ÇARE : Irak, Suriye, İran ile ortak davranmaktan başka yol yok!
Bu ülkelerin başkanları ile bir araya gelin. Dolmabahçe’ye çok öykünüyorsunuz, oraya davet edin. Ama Cumhuriyetin başkenti Ankara daha doğru, gelirler bu Sayın Başkanlar umarız..

Her 3’ü de Türkiye’den çok daha kişilikli ve dik duruyorlar emperyalizm karşısında.
Irak Başbakanı Maliki’nin Davutoğlu notası tokat gibi patlamadı mı yüzünüzde?
Hem de ne denli cesur ve gerçekçi idi.. “Davutoğlu’nu tutuklarız.. “ dediler değil mi?
Bu olay uluslararası ilişkiler bakımından ciddi bir skandaldır ve AKP hükümeti “gık” diyememiştir.

Maliki hükümeti doğrultu tutarlığını sürdürerek MHP kuruluna da Kerkük vizesi vermemiştir. Gürlesenize Sayın Başbakan, yağmasanız bile gürlesenize? Kısır siyaseti aşabilirseniz, bilinçaltı hoşnutluğunuzu bastırabilirseniz Bahçeli’nin vize sorununu çözsenize?? Bayram geldi de geçiyor da..

İran mı? 2 büyük adım attı.. Türk yurttaşlarına vize koydu.. Yetmedi, Genelkurmay Başkanı aracılığıyla Türkiye’yi uyardı. “Sıra size gelir, sıra sizde..” diyordu İran Genelkurmay Başkanı.. Bir bu uyarıya çıkış yaptınız, onun da nedeni kamuoyunda oluşabilecek tepkiyi emmek idi, yine popülist, tehlikeli, yüzeysel. Hatta karanlıkta ıslık çalarcasına..

Ortadoğu’da ABD-AB emperyalizmi ile Rus-Çin-İran ittifakı karşı karşıya. Yaşamsal çıkarlar namlunun ucunda. İran için ise bir beka sorunu. Suriye paylaşılamıyor. Diyelim Türkiye, 1949’da NATO’ya yalvar yakar kabul edildiğinden bu yana yaptığı gibi ve maalesef Batı literatüründe “bekçi köpekliği” olarak adlandırılan misyonu gereği NATO kampında taşeronluk, ileri karakolluk, açık açık Suriye’de iç savaşa taraf olarak sefil ve onursuz bir işlev üstleniyor..

Bu iğrenç hesaplaşmada payımıza ne düşecek ? Aslanlar sırtlanlar kardeş Suriye’yi parçalarken biz de bir “parça” kapma sefilliğine düşecek miyiz? Türkiye’nin dış politika esasları böyle mi atılmıştı Büyük Atatürk tarafından ? Kaldı ki devlerin savaşından ülkemize bir parça düşeceği de yok. Fakat külfet çok ağır. Örneğin düşürülen uçak..

En kötü senaryo ile düşürülmesi ve halkımızı Suriye ile savaşa ikna için siz yolladınız diyelim. Bu iğrenç oyunu her şeye karşın sağduyulu halkımız yutmadı ve şehit pilotlardan birinin babası Malatya’da “Oğlum şehit oldu ama Türkiye Suriye ile savaşmasın..” diyebilme yüceliğini gösterdi! Savaş çıkartma ve ülkemizi cehenneme sürükleme kışkırtıcılığınız yine Türk Ulusunun sağduyusu ile engellendi. Beyzbol sopası sanal darbeler indiriyor ve hedefine de ulaşıyor korkarız.

Ama elde var hala “sıfır”.. Gidenler hanesi ise giderek büyüyor.. Öylesine angaje oldunuz ki Atlantik ötesine, ölçüsüz beklentileri yerine getiremiyorsunuz. Bu ne utangaçlıktır
1 Mart 2003 Tezkeresi’nin reddi adına Allahaşkına? Siz ABD-AB’ye Oslo vb. yerlerde verdiğiniz gerçekçi olmayan sözleri tutamadıkça Batı emperyalizmi bastırıyor..

Beyzbol sopası bir simgedir. Anlatageldiğimiz darbeleri yiyorsunuz birçok cephede..

Öncelikle PKK’yı kullanarak elbette. “Şemdinli provası” sizleri çooook ciddi biçimde düşündürüyor mu? 3 haftaya yakın baş edemediniz!? TSK’nın seçkin komutanları yıllardır hapislerde tutsak ve 40 paşayı da haklarında kesin yargı hükmü olmaksızın adeta fiilen infaz ederek emekliye ayırdınız. “Şemdinli’de TSK’nın bu denli zorlanması”nın nedenlerini derinlemesine irdelemek zorundasınız. Bu manevra, Vaşington’dan gösterilen beyzbol sopasının Şemdinli’den indirilmesidir. Aynı sopa Foça’da da indirilmiştir, Gaziantep’te indirilmiştir! Başka nerde indirilecektir?

 Masum halkımız kanı ve canı ile bedel ödemekte; T.C. Başbakanı ve BOP Eşbaşkanı R.T. Erdoğan da simgesel beyzbol sopası ile stratejik (Balbay’a göre “trajik”) müttefik ABD’ce dövülerek angajmanlarını yerine getirmeye zorlanmaktadır. Gelinen hazin yer burasıdır.

Oysa vazgeçtik İran, Irak, Suriye, Azerbaycan ile ortak davranmayı;
“aktif bir tarafsızlıkla” Rusya ve Çin’i karşımıza almamalıydık.

Büyük Atatürk’ün dışişleri politikasında temel ilke, çok iyi bilindiği gibi

YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ idi..

2 emperyalist blok arasında taraf olup ezilmeden,
Lozan’a sadık kalarak ve onu korumaya çalışarak bir rota çizilebilirdi.

Atatürk’ün 12 yıl kesintisiz (1925-37) Dışişleri Bakanlığı’nı yapan Dr. Tevfik Rüştü Aras, ülkemizin günümüzde de geçerli dış politikasını çok net ve tutarlı olarak belirlemişti :

• Bizim dış politikamız basit ve doğrudur; herkesle dost olmak isteriz.
Ama hiç kimse ile ittifak ve bloklaşma yapmayız..

Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olacağız!

Irak ve Suriye Kürdistanı’nın denetimini Türkiye’ye bırakmak.. Erdoğan’a gösterilen
havuç bu.. Zamanlaması da önemli elbette.. Apo’nun 1999’da yakalanıp Ecevit’e sunulması ile seçim kazandırılması gibi. Ama 2001’de kurgulanan ekonomik krizle de indirilmesi gibi.. Erdoğan’ın genel seçimlerde ya da o aşılırsa Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde elini
güçlendirmek üzere uygun zamanlamalı. Hazretler kalkıp, Lanet okudukları Lozan’ı sahiplenerek diyecekler ki;

– Bakın, Musul-Kerkük’ü Türkiye’ye kattık, Misak-ı Milli’yi 90 yıl sonra biz gerçekleştirdik..

Sonra? İzleyen yıllarda da İran’dan bir parça koparılması, Türkiye’nin sözde gözetiminde
İsrail’in yapılandırması ve bildik “nation building” süreci ile derlenip toparlandıktan sonra kesinlikle Türkiye’den koparılıp 2. İsrail ya da Büyük İsrail olarak tarih sahnesinde yerini alması.

Gerçekte BOP = Büyük İsrail Projesi değil mi??

Ne acı ki, necip halkımız bu siyaset satrancını göremiyor..

Gösterecek aydınlar, gazeteciler yıllardır hapislerde, sayıları 1650’lere varan sahte kanıtlarla çürütülüyor. Seçkin yurtsever komutanlar da öyle.. Örn. Bilgin Balanlı Hava Kuvvetleri Komutanı olsaydı, düşürülen uçağımız ile ilgili komploya izin verir miydi? Askerlerimizin moral – motivasyonları yerinde olsaydı, “Şemdinli kalkışması” böylesine uzar ve zorlar mıydı?

Geçtiğimiz günlerde AYDINLIK’ta yayımlanan CIA’nın Kürt Raporu,
beyzbol sopasının arkaplanındaki hedefleri açıkça sergilemektedir (sitemizde yer verdik):

– 2012 yılı Türkiye Kürtlerinin yoğun ve en kanlı kavgalarının dolu olduğu bir yıl olacak.
– Kürtler BM gündemine girecek.

1. Hakkari, Şırnak, Batman, Ağrı, Bingöl, Urfa, Diyarbakır illeri, yoğunluklu başkaldırı ve bombalamaların olacağı yeni başlangıç bölgeleri olacak.
2. BM’de dünya gündeminin dikkati Türkiye Kürtlerinin üzerine çevrilerek,
Türk devletinin Kürt sorununa geleneksel tepkisi değişmeye mecbur bırakılacak.
Hazırlanacak yeni anayasada, Türkiye Kürtlerinin meşru haklarının kabulü yer bulacak.
3. ABD ve AB devletleri, Türkiye Kürtlerinin “demokratik hak ve yerinden yönetim”
istemlerinin karşılanmasında, koruyucu ve destekleyici olacak.
4. Türkiye dışında yaşayan Türkiye Kürtleri aktive ve organize edilmiş durumdadır. Yıllardan beri asi ve terörist olarak anılan (PKK) “Kürt gerilla güçleri” demokratik hak ve özgürlük savaşçıları olarak kabul görmeye başlayacak; sivil siyasette görev alacaklardır. Ayrıca, farklı gerekçe ile Suriye devleti, PKK güçleri ile kamp sağlanması konusunda görüşmelerini sürdürmektedir.
5. Yaşanması beklenen gelişmelere koşut olarak, Türk devletinin kullandığı meşru savunma ve imha etme haklılığı etkisiz kılınacaktır. Bu plan aralıksız olarak uygulanmaktadır.
6. Kuzey Irak’ta kurulu bulunan Kürt özerk yönetiminin, 2013 içinde devletleşmesi planlanmıştır. İstendiği takdirde Türk devleti ile birlikte yaşamak veya yaşamamak hakları meşrulaşacaktır.
7. Yaşanacak olaylarla birlikte KCK tutukluları aşama aşama serbest bırakılacaktır.

AKP’nin BDP ve PKK ile kavgası göstermeliktir, kayıkçı kavgasıdır

Halkımızı aldatma amaçlıdır. İmralı ile görüşen, Oslo’da PKK ile gizli pazarlıklar yapan “açılımcı” Erdoğan hükümeti değil midir? Yanıt CHP Gn. Bşk. Yard. Sn. Haluk Koç’tan : (19 Ağustos 2012)

– “PKK’nın gizli koalisyon ortağı, uyguladığı politikalarla AKP ve Recep Tayyip Erdoğan’dır.”

“Başbakanın Bayram sabahı ayak üstü kamuoyuna yaptığı açıklamalar ve CHP’ye dönük değerlendirmeleri kendi içinden geçenleri yansıtmak bakımından bir gaflettir ve bühtandır. ”Yavuz hırsız ev sahibini bastırır.” sözü, Başbakanın tüm acizliğini ve basiretsizliğini ortaya koymaktadır. 2002′den beri terörle mücadele edeceğim diyerek, gizli kapaklı süreçlerin içine önce AKP’yi sonra da devleti sokan kendisidir.
Habur’un planlayıcısı Oslo’nun mimarı ve tezgahtarı bizzat kendisidir. Habur olayları sırasında güzel şeyler oluyor, ne güzel kucaklaşıyoruz işte.. diyen yine kendisi ve
AKP yetkilileridir. Başbakan o günlerde sanki dün yaşananları görüp tarif etmiş.
Terörün ve PKKnın cesaretlendirilmesinde, sırtının sıvazlanmasında ve bugün yaşadıklarımızda hiç kuşkusuz temel sorumlu bizzat Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dır.
CHP kendisini adım adım izlemektedir ve millet adına da izlemeye devam edecektir.
Terörle pazarlık yaparak akıl hocalarının tarifi ile bu mücadelede ülkemizin
her yerini eylem alanı haline getirmelerinin, siyasi sorumluluğu kendisindedir.

Özet olarak PKK’nın gizli koalisyon ortağı, uyguladığı politikalarla
AKP ve Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Bu gerçekleri çarpıtarak sorumluluklarından kaçması mümkün değildir.”

Sonuç ve Başbakan’a Reçete :

Sn. Erdoğan, elini çabuk tut,

BOP EŞBAŞKANLIĞINI BIRAK..

Bu gayya kuyusu seni 40 kez yutar..
ABD seni deliğe süpürür, ülkenin tapusu Lozan delinmesin, ülkede kan akmasın.

Derdimiz budur.
Dön halkından özür dile, “ABD beni mağdur etti.” de..
“Şu Obama keferesi var ya; beyzbol sopası ile döverek beni sersemletti,
ne yapacağımı şaşırdım”.. de örneğin..

Başbakan aşırı yorgun.. Belki de sürmenajda.. Diyabeti de var. Nasıl oruç tutabilir ki?
Bir de beyzbol sopasının sanal darbeleri; Şemdinli, Foça, Gaziantep.. Artık çekilse ne iyi eder..

İnan bu halk gene sana oy verir, belki gene iktidar bile yapar mı yapar!?

Unutmayın; beyzbol sopası Şemdinli ve Foça’da kafanıza 2 kez indi.. Gaziantep’te “Birkaç Mehmet öldü diye Meclis toplanmaz..” diyen Hüseyin Çelik zavallısının hatırına “9 şehitlik ” indirildi! Fark edemiyor musunuz olayların
arka planını?

BOP Eşbaşkanlığı sizi bitirecek ama ülkemiz bölünmesin, artık masum kanı akmasın.

Ülkemiz iç savaş eşiğine sürüklenmesin..

İnsanımızın eğitimsizliğine, gerçekleri öğrenemeyişine oynamayın..

Basın ve öncü aydınlar, komutanlar tutsak;
Halk sersem sepelek dezenformasyon bombası altında.
Kalkıp bu ortamda “millet ne isterse o olacak”.. demek dürüstçe midir, insafa sığar mı?

Milletçe idrak ettiğimiz şu Bayram günlerinde bir yurttaş olarak bunları yazmadan edemedim. “Zararın neresinden dönülürse kârdır.. “ der bir atasözümüz.

Bu BOP Sokağı lanetli Sayın Başbakan..
Bu BOP Sokağı batak ve kanlı Sayın Başbakan..

Sayın Başbakan; bu BOP Sokağı’nın sonu “hayırlı değil..
Kendinizi de, partinizi de ülkemizi de bindirdiniz bir alamete, sürüyorsunuz kıyamete..
Hâlâ durdurma ve bu alametten inme şansı az da olsa var.
Acil olarak bu seçeneği değerlendirin Sayın Başbakan; selameti seçin..

Şu mübarek bayram günlerinde alışık olmadığınız sözlerimize bir nebze kulak verin,
sizi sarıp sarmalamış, adeta esir etmiş çok tehlikeli ezberinizi sorgulayın, bozun..
Çok bağlı olduğunuz İslam dininin “meşveret” geleneğini aklınızdan çıkarmayın.

Yüce Allah’tan hidayet olsun size ve tüm ülkemize…

Başka çaremiz kalmadı :

Evet, size Allah’tan hidayet diliyoruz son bir umut ve çırpınışla..

İnsanımıza Bayram iletimizi nasıl bağlamıştık ?

İyi bayramlar Türkiye!
Yüzlerce yurtseverin, askerin-komutanın, Gazetecin, rektörün, bilim adamın tutsak. Yüzlerce-binlerce şehidin gazin gözler önünde..
Ve sen “bir mübarek Şeker Bayramını” daha “idrak etmekte” sin.
Gerçekte “idrak edemediğin” ise ülkenin parçalanması için o öncü yurtseverlerin
BOP kapsamında tutsak alındıkları.. Umarız geç kalmazsın necip halkımız.

Sevgi ve saygı ile.
20.8.12, Tekirdağ

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

TÜRKİYE’nin GIDA ve SU GÜVENLİĞİ SORUNU

Dostlar,

Bu yazıdan önce bir “bayram iletisi” koydum siteye..
Türkiye’miz oflayıp pufluyor.. Korkunç gerilim altında..
Ve de uyarılarımızı yazdık. Klasik bayram iletisinden başka her şeye benzedi..

“Bayram” ı vesile ettik iletilerimizi vermek için.

Emperyalizm utansın, bayramlarımızı bayram olmaktan çıkardılar..

Ülkemiz öylesine bıçak sırtında ki, bayram sevincimiz kursağımızda kalıyor..

Önce Türkiye’nin ülke ve ulus olarak bölünmez bütünlüğü..

Her şeyden önce ve öncekikli..

Kutsalımız.. Vazgeçilmezimiz..

Her şey ama her şey bu varlık koşuluna ikincil..

Şimdi uygun görürseniz bu bağlamda aşağıdaki kapsamlı dosyayı

“TÜRKİYE’nin GIDA ve SU GÜVENLİĞİ SORUNU”

bayram armağanı olarak kabulünüze sunmak istiyoruz.

Sevgi ve saygı ile, 19.8.12, Tekirdağ

Dr.Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

TURKIYE’nin_GIDA_ve_SU_GUVENLIGI_SORUNU