Etiket arşivi: ahmet saltık

“AKP Cumhuriyet değerlerini kaldırmada ısrar ediyor”

Dostlar,

ADD’nin basın açıklamasını tam netin sitemizde okuyabilirsiniz..

ADD’den Balyoz kararı yorumu :

İBRETLİK KARAR, İKTİDARIN YARGISI BEKLENEN KARARI VERDİ,
BU KARARI KAMU VİCDANI KABUL ETMEYECEKTİR

Lütfen tıklayınız..

http://ahmetsaltik.net/addden-balyoz-karari-yorumu-ibretlik-karar-iktidarin-yargisi-beklenen-karari-verdi-bu-karari-kamu-vicdani-kabul-etmeyecektir/

Sevgi ve saygı ile.
21.9.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
===================================================

“AKP Cumhuriyet değerlerini kaldırmada ısrar ediyor”

ADD Genel Başkanı Tansel Çölaşan,

Balyoz davasında komutanlara verilen cezaya yaptığı yazılı açıklama ile tepki gösterdi.

SON BİR AYDA TÜRKİYE’YE RESMİ ZİYARETE GELEN ABD YETKİLİLERİ

Dostlar,

Prof. Dr. D. Ali Ercan hocamızın bir derlemesini paylaşalım.

Bunca yoğun ABD’li üst düzey yetkilinin ülkenizi “ziyaret” trafiğin ardında ne var ?

BOP Eşbaşkanlığı’nı yönlendirmek değil mi??

En alta koyduğumuz fotoğraf aslında ABD’nin gerçek niyetini göstermiyor mu?

Masa üstündeki belgede ne yazıyor ?

US Military Convention

Birleşik Devletler Askeri Anlaşması (Konvansiyonu)

Sevgi ve saygı ile.
21.9.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===============================================

SON BİR AYDA TÜRKİYE’YE RESMİ ZİYARETE GELEN ABD YETKİLİLERİ

(basından)

12 Ağustos 2012 : Hilary Clinton Dışişleri Bakanı
23 Ağustos 2012 : Dışişleri, Pentagon, CIA heyeti
Elizabeth Jones Dışişleri Bakan Yrd.Ortadoğu direktörü
Derek Chollet Dışişleri Bakan Yrd. Pentagon Yetkilisi
3 Eylül 2012 : David Petraus CIA Başkanı
3 Eylül 2012 : John McCain Senatör
Joe Lieberman Senatör
4 Eylül 2012 : David Kohen Hazine Bakanlığı Müsteşar Yrd.
6 Eylül 2012 : Carlos Pascual Dışişleri Bakanlığı Enerji özel Temsilcisi
10 Eylül 2012 : Anne Richard Dışişleri Bakan Yrd (Mülteci İşlerinden Sorumlu)
14 Eylül 2012 : Bill Burns Dışişleri Müsteşarı
17 Eylül 2012 : Org.Martin Dempsey Genel Kurmay Başkanı

(kaynak : http://www.google.com.tr/imgres?num=10&um=1&hl=tr&client=qsb-win&sa=X&rlz=1R3GGLL_trTR342TR342&biw=853&bih=447&tbm=isch&tbnid=R3a5RjiSAF_H_M:&imgrefurl=http://www.facebook.com/syttruth&docid=DLr9_F3vo_IOWM&imgurl=http://sphotos-a.xx.fbcdn.net/hphotos-ash4/c115.0.403.403/p403x403/383287_367006660042462_33294690_n.jpg&w=403&h=403&ei=k6VcUK3KC9HesgakqoCwAw&zoom=1&iact=hc&vpx=602&vpy=55&dur=371&hovh=128&hovw=128&tx=182&ty=103&sig=109369977321357498174&page=6&tbnh=128&tbnw=128&start=59&ndsp=12&ved=1t:429,r:3,s:59,i:277)

ADD’den Balyoz kararı yorumu : İBRETLİK KARAR, İKTİDARIN YARGISI BEKLENEN KARARI VERDİ, BU KARARI KAMU VİCDANI KABUL ETMEYECEKTİR

Dostlar,

Biz de aynen katılarak, ADD Genel Merkezi‘nin 21 Eylül 2012 tarihli Balyoz Davası kararlarına ilişkin basın açıklamasını paylaşıyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
21.9.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

============================================

İBRETLİK KARAR
İKTİDARIN YARGISI BEKLENEN KARARI VERDİ
BU KARARI KAMU VİCDANI KABUL ETMEYECEKTİR

İktidar, Türkiye Cumhuriyeti’nin değerlerini ortadan kaldırma görevini ısrarla sürdürmektedir.

Yurt savunmasının en önemli güç olan Türk Silahlı Kuvvetlerini etkisiz hale getirmek için yaşamlarını ülkeleri için gözü kapalı feda etmeye hazır, yurtsever Ordu mensuplarını BALYOZ adlı dava ile Silivri ve Hasdal’da tutsak eden yargı, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız yargısı değil, İKTİDARIN YARGISIDIR!

İktidarın; ülkemiz ve ulusumuz üzerine kurulu planların uygulayıcısı olduğu artık gün gibi ortadadır.

Bu amaçla kendi yargı sistemini, kendi yargıçlarını, mahkemelerini oluşturarak kendisine verilen görevin önünde engel oluşturan tüm ulusalcı güçleri yok etmek için çalışmaktadır.

Türk Silahlı Kuvvetlerine ve aydınlarına yönelik kıyımların amacı budur.

Bu güdümlü yargı, bu gün, beklenen ve aslında bilinen kararını açıklamıştır;

Karar; iktidarın yargıçları tarafından kendilerine verilen görevin onuçlandırılmasından ibarettir ve ülkenin dirliği ve birliğinden yana olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin
hiyerarşik yapısını bozarak, elini, kolunu bağlamak ve bertaraf etmek amaçlıdır
.

Mahkemenin kararı, dava açılmadan verilmiştir, duruşmalar kurgulamadır.

Yurtsever aydınlar yıllarca tutsak edilmiş, savunma hakları kısıtlanmış,
hatta yok sayılmış, sahteliği kanıtlanmış delillere itibar edilmiş, sonuçta iktidarın, ülke üzerinde, bugün artık açıklıkla gördüğümüz tehlikeli amaçlarını, 2003’te gören TSK’nın komuta kademesini bertaraf eden karar, bu gün yüzlerine okunmuştur.

AMA BU KARARLAR, YARGI TARİHİNDE CUMHURİYET’E İHANET BELGESİ OLARAK YER ALACAKTIR.

GELECEK KUŞAKLAR BU KARARLARI İBRETLE OKUYACAKLARDIR.

BU DAVANIN TÜM SANIKLARI BİZİM ONURUMUZDUR.

21 EYLÜL 2012, ANKARA

Tansel ÇÖLAŞAN
Atatürkçü Düşünce Derneği
Genel Yönetim Kurulu Adına
Genel Başkan

OSYM’nin Tıpta Uzmanlık Skandalı..

Dostlar,

AKP, tüm kurumları ele geçirmek için tüm saldırganlığı (agressifliği) ile 10 yıldır iktidarda.

Yaraşırlık (liyakat, meritokrasi) çöpe atıldı. Tek ölçüt Başbakan RT Erdoğan’ın beden dilinden anlayacak “kul” olmak.. “Badem” olmak.. Tarikattan olmak vb.

ÖSYM tipik mide ulandıran örneklerden biri.. Başkanı Prof. Ali Demir’in zekasından kuşku duymuyoruz.
İTÜ’de Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğünden geliyor..

Ancak üzerindeki politik baskı öyle ağır olmalı ki, bunaldı ve bunalttı hepimizi..

ÖSYM milyonlarca insanın yazgısında belirleyici oluyor..

Değerli meslektaşım Ali bey, bırak kardeşim, çek git.. ama bir yiğitlik yap ve olup bitenleri istifa gerekçende açıkla.. Böylelikle ülkeye verdiğin ağır zararın vicdan muhasebesini biraz hafifletmiş olursun belki.. Tanrı bile Kuran’a göre kul hakkını bağışlayamıyor ama belki hafifletici neden olur.

TTB’nin (Türk Tabipleri Birliği) konuya ilişkin yazısı aşağıda..

Sevgi ve saygı ile.
21.9.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================================

Sayın AHMET SALTIK,

2010 Aralık TUS’unda yaşanan soru iptalleri, dava süreci ve sonunda 1,5 yıl sonra yeniden yerleştirme sonuçlarının açıklanması ardından, Türk Tabipleri Birliği tarafından basın açıklaması yapılmış, ÖSYM’nin saygınlığını ve güvenilirliğini yitirmemesi gereken değerli bir kurum olduğu ve başta başkan olmak üzere sorumlu kadroların derhal istifa etmesi gerektiği dile getirilmişti. Ayrıca ÖSYM’ye 2010 Aralık TUS’unda yapılan hataların kaç genç hekimi mağdur ettiği sorulmuştu. ÖSYM Başkanı Ali Demir’in Türk Tabipleri Birliği’ne yazdığı yanıtta, mağdur olan hekimlerin, tahmin edilenden çok daha fazla sayıda olduğu dikkat çekmektedir.

Bir yılı aşkın süredir uzmanlık eğitimi almakta olan ve yeni yerleştirme sonuçlarına göre daha üst bir tercihinde uzmanlık eğitimine sıfırdan başlamayı kabul eden 94 hekim, 2010 Aralık sınavı için geçerli olan 50 baraj puanı aşamadığı için tercih yapmamış ve yeni puanlamaya göre baraj puanı geçerek tercih yapmaya hak kazanmış 73 hekim, 50 baraj puanı aşmasına karşın tercih yapmayan 924 hekim olduğu belirtilmiştir. Halen bilmediğimiz ise, yeni sonuçlarla daha üst tercihlerine yerleşmesine karşın, yeni yerleştirmeyi kabul etmeyip alt tercihlerinde yer alan bölümlerde uzmanlık eğitimine devam eden hekim sayısıdır. Çünkü
bu hekim arkadaşlarımız esasen, daha üst tercihlerdeki bölümlerinde uzmanlık eğitimine yeniden başlamayı “şehir değişikliği”, “bölüm değişikliği” ya da “kararın tekrar Danıştay’dan dönmesi” kaygısı ile kabul etmemektedir.

Binden fazla genç hekim, bu sınav için çalışmış, umutlarını bu sınava bağlamış,
sınav hazırlıkları sırasında hayatında pek çok şeyi ertelemiş, ciddi emek harcamıştır ve
bu yanlış değerlendirmeler sonucunda hak ettiği puanı alamamış, hak ettiği tıp uzmanlık dalına yerleşememiştir.

ÖSYM’nin yazısında ilk açıklanan sonuçlara göre barajı aşamayan ancak şimdi tercih yapmaya hak kazanan hekimler ile ilk puanına göre tercih yapmamayı seçen ancak yeni hesaplanan puanları daha yüksek olan hekimlerin tercih yapabilmesi ve bu hekimlere kadro açılması ile ilgili “yazışmaların hala sürmekte olduğu” belirtilmektedir. Bu açıklama da hekimler açısından tatmin edici olmaktan uzaktır. Bu yazışmalar ne zaman tamamlanacak, yeni kadrolar ne zaman açıklanacak, bu hekimlerin 1,5 yılı aşan maddi kayıpları
kim tarafından tazmin edilecektir?

ÖSYM, iki yıl önce olmuş bir sınavın yeni yerleştirme sonuçlarını ana sayfasına duyuru koyma ihtiyacı bile hissetmeden, neredeyse gizli saklı içimde, sonuc.osym.gov.tr adresinden duyurmuştur. ÖSYM’de sınavlara başvuran tüm adayların cep telefonu, e-posta adresi, ev adresi bulunmaktadır. Yaygın bir duyuru yapılma olanağı varken, iki yıl önce yapılmış bir sınav hakkında, yalnızca 15 gün için geçerli olacak bir hakkın, bu şekilde duyurul(ma)ması da hekimler açısından kabul edilebilir değildir.

ÖSYM tarafından Türk Tabipleri Birliği’ne gönderilen yanıtı ekte bilginize sunuyoruz.
Konunun izleyicisi olmayı sürdüreceğimizi saygılarımızla duyurur çalışmalarınızda
başarılar dileriz. 21.9.12

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi

ÖSYM’den TTB’ye konu hakkında iletilen yazı için tıklayınız.

abistus.pdf erişimi için tıklayın

Mağdur olan bini aşkın genç meslektaşlarıma, dayançla örgütlü (TTB ile!) savaşımı sürdürmelerini önerebilir miyim ??

Sevgi ve saygı ile.
21.9.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================================

Sayın AHMET SALTIK,

2010 Aralık TUS’unda yaşanan soru iptalleri, dava süreci ve sonunda 1,5 yıl sonra yeniden yerleştirme sonuçlarının açıklanması ardından, Türk Tabipleri Birliği tarafından basın açıklaması yapılmış, ÖSYM’nin saygınlığını ve güvenilirliğini yitirmemesi gereken değerli bir kurum olduğu ve başta başkan olmak üzere sorumlu kadroların derhal istifa etmesi gerektiği dile getirilmişti. Ayrıca ÖSYM’ye 2010 Aralık TUS’unda yapılan hataların kaç genç hekimi mağdur ettiği sorulmuştu. ÖSYM Başkanı Ali Demir’in Türk Tabipleri Birliği’ne yazdığı yanıtta, mağdur olan hekimlerin, tahmin edilenden çok daha fazla sayıda olduğu dikkat çekmektedir.

Bir yılı aşkın süredir uzmanlık eğitimi almakta olan ve yeni yerleştirme sonuçlarına göre daha üst bir tercihinde uzmanlık eğitimine sıfırdan başlamayı kabul eden 94 hekim, 2010 Aralık sınavı için geçerli olan 50 baraj puanı aşamadığı için tercih yapmamış ve yeni puanlamaya göre baraj puanı geçerek tercih yapmaya hak kazanmış 73 hekim, 50 baraj puanı aşmasına karşın tercih yapmayan 924 hekim olduğu belirtilmiştir. Halen bilmediğimiz ise, yeni sonuçlarla daha üst tercihlerine yerleşmesine karşın, yeni yerleştirmeyi kabul etmeyip alt tercihlerinde yer alan bölümlerde uzmanlık eğitimine devam eden hekim sayısıdır. Çünkü
bu hekim arkadaşlarımız esasen, daha üst tercihlerdeki bölümlerinde uzmanlık eğitimine yeniden başlamayı “şehir değişikliği”, “bölüm değişikliği” ya da “kararın tekrar Danıştay’dan dönmesi” kaygısı ile kabul etmemektedir.

Binden fazla genç hekim, bu sınav için çalışmış, umutlarını bu sınava bağlamış,
sınav hazırlıkları sırasında hayatında pek çok şeyi ertelemiş, ciddi emek harcamıştır ve
bu yanlış değerlendirmeler sonucunda hak ettiği puanı alamamış, hak ettiği tıp uzmanlık dalına yerleşememiştir.

ÖSYM’nin yazısında ilk açıklanan sonuçlara göre barajı aşamayan ancak şimdi tercih yapmaya hak kazanan hekimler ile ilk puanına göre tercih yapmamayı seçen ancak yeni hesaplanan puanları daha yüksek olan hekimlerin tercih yapabilmesi ve bu hekimlere kadro açılması ile ilgili “yazışmaların hala sürmekte olduğu” belirtilmektedir. Bu açıklama da hekimler açısından tatmin edici olmaktan uzaktır. Bu yazışmalar ne zaman tamamlanacak, yeni kadrolar ne zaman açıklanacak, bu hekimlerin 1,5 yılı aşan maddi kayıpları
kim tarafından tazmin edilecektir?

ÖSYM, iki yıl önce olmuş bir sınavın yeni yerleştirme sonuçlarını ana sayfasına duyuru koyma ihtiyacı bile hissetmeden, neredeyse gizli saklı içimde, sonuc.osym.gov.tr adresinden duyurmuştur. ÖSYM’de sınavlara başvuran tüm adayların cep telefonu, e-posta adresi, ev adresi bulunmaktadır. Yaygın bir duyuru yapılma olanağı varken, iki yıl önce yapılmış bir sınav hakkında, yalnızca 15 gün için geçerli olacak bir hakkın, bu şekilde duyurul(ma)ması da hekimler açısından kabul edilebilir değildir.

ÖSYM tarafından Türk Tabipleri Birliği’ne gönderilen yanıtı ekte bilginize sunuyoruz.
Konunun izleyicisi olmayı sürdüreceğimizi saygılarımızla duyurur çalışmalarınızda
başarılar dileriz. 21.9.12

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi

ÖSYM’den TTB’ye konu hakkında iletilen yazı için tıklayınız.

abistus.pdf erişimi için tıklayın

Doğu Perinçek : İKTİDAR AMAÇLI MİLLİ ÖNDERLİK..

Dostlar,

AYDINLIK ZINDAN..

Ne hoş bir kavram ve varsıl çağrışım..
Karanlık zindanları beyinleri, yürekleri, emekleri, dayanışmaları, eşsiz değerde yazılarıyla toplumun bunalımına ışık tutanlara selam olsun..

Üstelik tek başına hücrelerde, 70’li yaşlarında çok ama çok zor, kısıtlı yaşam koşullarında..

İşte bu gücü, dayanmayı, direnci sağlayan YURTSEVER DEVRİMCİ BİLİNÇTİR
ve bu bilinç önünde sonunda kazanmaktadır.

Devrimler tarihi bunların üyküsüdür.

Bu yazılar tekrar tekrar okunmalı, paylaşılmalı, arşivlenmeli ve gereği yapılmalıdır.

Sevgi ve saygı ile.
21.9.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

============================================================================

Bu gün üçüncü gün.
Araştırmalarda, “yeni parti” talep ettiği saptanan %60 oranındaki seçmen kitlesini tanımlamaya ve anlamaya çalışıyoruz. Şu saptamalarda bulunduk:

1- %60, sistemin tepesindeki AKP, CHP ve MHP dışında bir çözüm istiyor.
2- Bu talep, aynı zamanda büyük kuvvet talebidir. Türkiye, bugün “büyük sanılan” partilerin çözemeyeceği sorunların içine batmıştır. %60 onlara sırt çeviriyor.

Sistemin dışındaki Millî Merkez

Peki bu %60, nasıl kazanılacak ve Türkiye’yi bu karanlık gidişten kurtaracak iktidar
için mücadeleye nasıl seferber edilecektir?

Burada öncelikli sorun, %60’ı bir siyasal güç haline getirecek önderliğin oluşturulmasıdır. Yazarımız Sabahattin Önkibar, geçenlerde bu önderliği
Millî Merkez adıyla andı. Millî Merkez’in isim babası, yaşadığımız süreci
çok iyi anlayan bir CHP’li milletvekilimizdir.

Önce şu gerçeği saptayalım: Millî Merkez sistemin içinde değil, dışındadır.
Bunu biz söylemiyoruz, ABD emperyalistleri ve memurları böyle ferman buyurmuşlar.

ABD’nin küreselleşme programının özeti, millî olanı sistemin dışına atmaktır.

12 Eylül ve Turgut Özal’dan beri uygulanan program budur.

Bu programı, birkaç gün önce BOP Eşbaşkanlığının dışişleri görevlisi
Ahmet Davutoğlu çok açık ifadelerle bir kez daha ilan etti:

Aslında bu hesaplaşma 12 Eylül 1980’den beri sürüyor.
Küresel karşıdevrimin programı, millî olanla, başka deyişle milletle hesaplaşmadır. %60, bu hesaplaşmanın hedefi olan ve olayın farkına varan güçtür.

%60’ın ortak karakteri, millî olmaktır.

Sistemin dışındakiler ve sistemin dışına sürülenler

Millî Merkez’in tanımı da, %60’ın tanımıyla bağlantılıdır.
Milletle hesaplaşmanın hedef aldığı güçleri iki kümede toplayabiliriz:

Birincisi, eskiden beri nesnel olarak sistemin dışında olan geniş işçi, köylü, esnaf ve zanaatkâr kitleleridir. Millî tüccar ve sanayiciler de ara sınıf karakterinde olmakla birlikte millî sınıflara dahildir.

İkincisi, 1980 sonrasında, özellikle 1990 ve 2002’den sonra sistemin kenarlarına itilenlerdir. Bu kesim, arkada kalan dönemde Millî Devletin yönetimini, kadrolarını ve dayandığı sınıfları oluşturmuştur.

Millî olanla hesaplaşan karşıdevrim

Kemalist Devrimden kalan millî devlet, kamu ekonomisi, geniş iç pazar, köylünün desteklenmesi vb; 1980’lere kadar Atlantik sürecine karşın varlığını koruyordu.

Millî devlet ve ekonomisi tasfiye edilerek BOP Eşbaşkanlığı rejimi kuruldu.

Yeni dönemin hakim sınıfı;
– sıcak para komisyoncularından,
– hayali ihracatçılardan,
– dolar ve borsa vurguncularından ve
– tarikat rantçılarından oluştu.

AKP’yi temsil eden bu asalak sınıf, büyük sanayicileri ve tüccarları da yeni rejimin kenarlarına sürdü.

Millî devletin tasfiyesi bir karşıdevrimdir.

 KİT’lerin, gümrüklerin, paranın giriş çıkışına denetimin, tarıma desteklerin,
sosyal güvenlik sistemi ve sendikaların tasfiyesi, karşıdevrimin ekonomik programıdır.

Davutoğlu’nun “ulusçulukla hesaplaşma” dediği olay budur.

Hesaplaşma, 2002’den sonra AKP iktidarıyla hızlandı ve 2007’de karşıdevrim esas olarak tamamlandı.

Kenarlara sürülen Atatürkçüler ve millîciler

Karşıdevrimle kurulan Gladyo-Mafya-Tarikat rejiminin kenarlara sürdüğü gruplar siyasal-ideolojik kimlikleriyle şöyle sıralanabilir:

– Atatürkçü, laik, çağdaş orta sınıflar, aydınlar, bürokratlar.
– Kurum olarak Türk Ordusu ve özellikle Mustafa Kemal’in askerleri.
– Çeşitli parti ve akımlara dağılmış olan milliciler, vatanseverler, millî devletle varolan kesimler.

Bu olayı iyi anlamak için somut örnekler vermeliyiz.

Türk Ordusunun 100’e yakın general ve amirali ile 500 kadar seçkin subayı
hapse atılmıştır.

Komuta kademesi de esir alınmıştır.

Bütün subay kitlesi, Kemalist Devrimin yıkımıyla bağlantılı olarak,
sistemin itibarsızları konumuna itilmiştir.

Millî devletin eski kadroları, hatta Süleyman Demirel ve Ahmet Necdet Sezer gibi eski Cumhurbaşkanları, Hüsamettin Cindoruk gibi eski TBMM Başkanları, Deniz Baykal’la birlikte CHP’nin önder kadroları ve teşkilatları, eskiden iktidar partisi olan DYP/DP ve ANAP’ın AKP ile bütünleşmeyen kadroları ve temsil ettikleri kuvvetler sistemin kenarına sürülmüşlerdir.

Yine AKP ile bütünleşmeyen bir kısım milliyetçi-ülkücüler aşağı bastırılmışlardır.

Devlet bürokrasinin tasfiye edilen geniş kadrolarının yerlerine, tarikat ve cemaat kadroları yerleştirilmiştir.

Millî yıkımdan etkilenen büyük kitle

Bu süreçte yıkılan millî devletin eski sahipleri ile çağdaş orta sınıflar, bir süre “Cumhuriyetimiz dimdik ayakta” gibi söylemlerle yeni durumu kabul etmek istememişlerdir.

Ancak artık Harp Okulları bile İmam Hatiplilere açılmaktadır.

Karşıdevrim manzarası apaçık ortadadır.

Yeni sistem içinde yeni olmayan kesim, yalnız kendisini temsil etmiyor.
Bu kesimlerin geçmişte toplum içinde denetledikleri ve etkiledikleri geniş halk yığınları var. O yığınlar da KİT’lerin özelleştirilmesiyle sokağa atılmış,

5 milyon sendikalı sendikasız kalmış,

toprağını ekemez hale gelmiş ve yoksullaşmış, iflas etmiş veya tezgâhını kaybetmiştir.

Millî devletin tasfiyesi nüfusun %10’u dışında bütün bir milleti etkilemiştir.

En önemlisi ülke parçalanma tehdidi altındadır,

laiklik elden gitmiş, mezhep baskısı yoğunlaşmıştır ve
iç barış artık geçmişte kalan bir özlemdir.

Bütün bu etkenler, yeni parti arayan %60’lık büyük çoğunluğu belirlemiştir.

Millî mağdurlar arasındaki yakınlaşma

Yine bu süreç, yakın zamana dek millî devletin yönetici kesimleri içinde yer alanları, emekçi sınıflara yakınlaştırmıştır. Bu kesim, Atatürk Cumhuriyetinin değerleri ve laiklikle buluşmuştur ve cephesini AKP’ye dönmüştür.

CHP’nin yeni yöneticileri, Neoliberal hakim sınıfların denetimine girerken,
AP-DYP geleneğinden gelen bir kesim, millî ve karma ekonomiye yönelmişlerdir.
% 60’ın anlamlı bir kesimini kazanarak Milli Hükümet için yeterli gücü oluşturmayı hedefleyecek Millî Merkez, bütün bu gelişmeler dikkate alınarak oluşturulabilir.

Millî dinamikler

Bugün iktidar mücadelesi, iki büyük gücün birleştirilmesiyle başarıya ulaşacaktır:

1. Emek hareketi. İşçi sınıfı, kamu çalışanları, meslek örgütleri ve köylülük.
En millî dinamik, emekçi halktır.

2. Cumhuriyet hareketi. 2007’de Cumhuriyet yürüyüşü ve mitinglerinde kendisini gösteren aydınlanmış orta sınıflar, sanayici, tüccar ve küçük sermaye sahipleri.

Bu iki dinamik buluşmaya ve birleşmeye başlamıştır.
%60 oranındaki yeni parti isteyen kitle bu sürecin ürünüdür.
Yeni parti arayan %60’ı ikna edecek Millî Merkez, emekçi halkın ve yıkılan Cumhuriyetin temsilcilerinden oluşabilir.

Karşıdevrimin Cumhuriyetle ve milletle hesaplaşma saldırısına karşı mücadeleye önderlik eden Millî Merkez, AKP rejimiyle bütünleşen CHP ve MHP gibi partilerin statükosunu yıkacak ve o partileri de girdikleri çıkmazdan kurtaracak ve kucaklayacaktır.

AKP ve BDP saflarındaki yurtsever kitle de, hiç kuşkusuz millete savaş ilan edenlere karşı millî cephe içinde yer alacaklardır.

Bu büyük mücadele, 1980 öncesindeki statükoyu geri getirmek için değil,
bağımsız ve demokratik Türkiye’yi kurmak içindir.

YARIN: MİLLÎ ÖNDERLİĞİN NİTELİKLERİ

Muazzez İlmiye Çığ’dan uyarı : HEY VURDUM DUYMAZLAR!


98 yaşındaki bilge, büyük Atatürk’ün yurt dışına yollayarak Sümerolog yetiştirdiği
Sayın Muazzez İlmiye Çığ’a şükran ve saygı ile.. Ahmet Saltık, www.ahmetsaltik.net

HEY VURDUM DUYMAZLAR!

Muazzez İlmiye Çığ

Sabancılar, Koçlar, Holdingler, Üniversiteler, Sendikalar, lar, ler !…

Siz bu memlekette yaşamıyorsunuz galiba. Hiç sesiniz çıkmıyor!
Demokrasi diyorsunuz, ama onun gereklerini yerine getirmiyorsunuz!

. Ülke “özelleştirmek” lafı ile parti parti satıldı ve satılıyor; ses yok.
. 10 yıl önce sonu gelen terör, şehirlere indi, her gün şehit veriyoruz.
İçimiz kan ağlıyor. Kadınlar çocuklar ağlıyor Uçaklar, roketatarlarla yüz binlerce masrafa karşılık ele geçirilen 5-10 terörist ile övünülüyor; aldıran yok.
. Cephanelikte büyük patlama oluyor, 25 askerimiz ölüyor,
neden bir türlü açıklanamıyor; Soran yok
. Yepyeni bir eğitim programı başlıyor, küçücük çocuklar okula alınıp
ilk hedefin Arapça ve Kur’an öğrenmek olduğu söyleniyor.
Vatan, millet, bilim hepsi bir tarafa atılıyor; sonunu düşünen yok.
. Birçok bilim adamlarımız, değerli komutanlarımız, gazetecilerimiz
suçsuz olarak yıllarca hapislerde yatıyor. Vicdan yok..
. Ülkemize sığınmacı olarak Suriye’den, Libya’dan eli silahlı insanlar
getiriliyor ve bunlar ülkemizde eğitiliyor. Gören yok.
. Komşumuz Suriye’yle savaş eşiğindeyiz. Fark eden yok.
. Büyük bir iç savaşa doğru dolu dizgin gidiyoruz. Korkan yok.

Bakıyorum hiçbirinizin umurunda değil.
Hepinizin gözünü para bürümüş, gelmekte olan tehlikenin farkında değilsiniz.
90 yıl önce Cumhuriyet ile elde ettiklerimizin bir bir elden gittiğini,
onlar sayesinde bugünkü saltanatınızı sürdüğünüzü görmüyorsunuz.

Her gün yalanla dolanla konuşan, önüne gelene en ağır lafları söylemeye çekinmeyen, ona karşılık kendisinin demokrat olduğunu söyleyen birine demokrasi gereği (?) neden karşı çıkmıyorsunuz?

Bu ülkeye gelecek her kötülükte hepinizin payı var, unutmayın!
Bu gemide hepimiz varız. Nasıl böyle sessiz kalıyorsunuz? Yazık olacak bu güzel ülkeye
ve bu Din-iman edebiyatıyla uyutulan, her türlü sömürüye katlanan halkımıza!

Ben 98 yaşındayım ve ömrümün şu son günlerini, o eşsiz Devrimimizin din sömürüsünden yarar sağlayanlar, gavur (dediklerinin) ekmeği ile beslenenler tarafından içine edildiğini görerek, içim yanarak, yüreğim kan ağlayarak geçiriyorum.

Bugünleri de çok çok arayacaksınız, haberiniz olsun! (21 Eylül 2012)

Balyoz’da son sözler.. Balyoz sanıkları: Vatan sağolsun!

Dostlar,

16 Aralık 2010’da ilk duruşması yapılan ve 3 iddianamenin birleştirildiği BALYOZ davasının
107. duruşmasında sanıkların hüküm öncesi son sözleri alındı.

Tarihe not düşecek ibretlik sözler ve yiğit savunmalar yapıldı TSK’nın yiğit subaylarınca....

365 sanığın 15-20 yıl hapis cezası istemiyle yargılandığı davanın sonuna gelindi.

Eğilip bükülmediler asla..

Kararı tanımıyoruz.. dediler..

Hükmünüzü biliyoruz.. bizi yanıltmayacaksınız, bunun için teşekkür ederiz.. dediler..

Güç sizde ama hak bizde.. dediler..

Bu dava bir daha görülür.. dediler..

Ne ceza verirseniz verin umurumda değil.. dediler..

Özetle

VATAN SĞAOLSUN.. dediler..

Biz bu dizeleri yazarken, 20 Eylül 2012 günü saat 20:06 dolayında, Mahkeme karar yazmakta..

Sanırız birkaç saat sonra hükümleri hep birlikte göreceğiz ve

Yepyeni yapraklar açılacak yepyeni tarihler yazmak üzere..

Asıl hüküm sahibi Tarih, daha hükmünü vermedi..

Türkiye bu cendereyi de parçalayacak ve Atatürk’ün aydınlık yolunda ilerlemesini sürdürecek.

Her-kes bu şaşmaz olguyu kafasına bir güzel koysun ve yolunu buna göre çizsin..

Sevgi ve saygı ile.
20.9.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=============================================================
Balyoz sanıkları: Vatan sağolsun
Balyoz Harekat Planı davasında karar aşamasına gelindi. Balyoz davasında mahkeme heyeti 107. duruşmada son sözleri aldı ve saat 15.00 sıralarında davayı hükme bağlamak üzere ara verdi.

Cumhuriyet portalı, 20.9.12

İstanbul’da 1. Ordu Karargahında 5-7 Mart 2003 tarihindeki “Plan Semineri”nde “Balyoz darbe planı” yapıldığına ilişkin 365 sanığın 15-20 yıl hapis cezası istemiyle yargılandığı davanın sonuna gelindi.

16 Aralık 2010’da ilk duruşması yapılan ve 3 iddianamenin birleştirildiği davanın 107. duruşmasında sanıkların hüküm öncesi son sözleri alındı.

Davanın karar öncesi duruşmasında tutuklu 250 tutuklu sanığın tamamı hazır bulundu.
Balyoz’dan tutuksuz yargılanan ancak 28 Şubat soruşturmasında tutuklu bulunan emekli Korg. Tevfik Özkılıç ile 16 tutuksuz sanık duruşmaya katıldı.

Balyoz davasında karar duruşması, 20.9.12

Üretilmiş CD’ler

İstanbul 10 Ağır Ceza Mahkemesi Başkan Ömer Diken, son savunmalarını tamamlanamayan sanıklara
söz verdi. Savunmaların tamamlanmasının ardından saat 10.30 sıralarında hüküm öncesinde son beyanların alınmasına geçildi. Emekli Org. Çetin Doğan, delillerin tartışılması aşamasının atlanarak savcıların
“Esas hakkındaki mütalaasını” sunmasına izin verildiğini söyledi.

Doğan “Davanın sona erdirildiği bu aşamada, bari şimdiye kadar verdiğiniz gerekçeden yoksun klişe kararlarınızdan farklı olarak her bir sanık için vereceğiniz hükümle somut gerekçeler ortaya koyun.
Daha başlamadan dayandığı bütün savların çürütüldüğü, hukukun, hak ve adaletin çiğnendiği, yok sayıldığı bir davanın sanığı olmaz. Olsa olsa tanığı olur düşüncesiyle şahsımla ilgili hiçbir savunma yapmadım.”
diye konuştu.

Çetin Doğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Meşru zemini olmayan bu davayı bireylere ve Türk ulusuna maliyetinin ne denli ağır olduğuna bakmadan, inatla sürdürdünüz. Bugün yurdumuzun içine sürüklendiği kaosun oluşmasında adaletin,
mülkün temeli olmaktan çıkarak zulmün aracı haline gelmesinin payı olduğunu tarih yazacaktır.
Bu oluşumda Özel Yetkili Mahkemelerin oynadığı rolün unutulmayacağından, gelecek nesillere ibretlik
bir ders olacağından eminim. Yaptığınız yargılananın Türk milleti adına olduğuna inananın kalmadığı, mahkemenizin tasfiye sürecine girmesinden, başta sayın başbakan ve sayın ana muhalefet lideri olmak üzere kamuoyunda size ve mahkemenize yakıştırılan sıfatlardan açıkça anlaşılmaktadır.”

Çetin Doğan sözlerini “Vereceğiniz karar, hakkınızda hayırlı olsun.” diye tamamladı.

“Söyleyecek söz yok”

Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Ora. Özden Örnek, son sözlerinin sorulması üzerine
“İlave edecek bir şey yok.” diye konuştu. Eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Org. İbrahim Fırtına
“Atılı suçlamayı reddediyorum.” dedi.

YAŞ üyesi Org. Bilgin Balanlı ise şöyle konuştu:

“Anayasa, Türk Ceza Kanunu ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin pek çok maddesi ihlal edilmiş,
adil ve hukuka uygun bir yargılama yapılmamıştır. Bugün burada bir karar verilecekse bu siyasidir,
hüküm ise TSK ile siyasi bir hesaplaşmanın ürünüdür. Biz de onun mağdurlarıyız. Şu ana kadar yaşananlar, bu mahkemeden adil bir karar çıkmayacağını gösteriyor.

Vatan sağolsun.”

Başka söz yok

Emekli Korg. Nejat Bek “Söyleyecek bir şey yok” derken, eski MGK Genel Sekreteri emekli
Org. Şükrü Sarıışık “ söylenecek her şey söylenmiştir.” diye konuştu.

MHP İstanbul Milletvekili ve Emekli Korg Engin Alan “Söylenmesi gerekenleri söyledim. Başka söyleyecek bir şey yok.” dedi.

Duruşmaya ambulansla getirilen emekli Org. Ergin Saygun şöyle konuştu:

“Bu dava birçok meçhulle malüldür. Ancak hüküm aşamasında gelmiştir. Binlerce hatası ispat edilmiş
bir iddianame
, davanın sonucunu doğrudan etkileyebilecek olan ancak dinlenmemiş tanıklar ve bilirkişiler… İlave olarak Sayın Başbakan’ın dava ile ilgili açıklamaları ve TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu üyesi Kayseri milletvekili Yaşar Karayel’in bu dava ile 28 Şubat arasında irtibat kuran ifadeleri… Bütün bunlar varken bu davayı nasıl bitireceksiniz bilemiyorum. Sanırım bu davaya yakın bir gelecekte yeniden dönülecektir.”

Saygun sözlerini “Balyoz’un ne olduğu ne olmadığı, bütün bunlar incelendikten sonra ortaya çıkacaktır herhalde. Kuvvet şu anda sizdedir, hak hala bizimledir.” diyerek tamamladı.

“Bu mahkemeyi tanımıyorum”

Mahkemenin bilirkişi ataması ve tanık taleplerini kabul etmediğini ifade eten Süha Tanyeri

“Şayet suçsuz olduğuma dair karar oluşturamadıysanız, emekli orgeneraller Hilmi Özkök ve Aytaç Yalman, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, gazeteciler Alper Görmüş, Mehmet Baransu, Tekirdağ Cumhuriyet Savcılığı’na ifade veren Orhan Aykut, bilirkişiler Ahmet Erdoğan ve TÜBİTAK heyetini dinlemeden vereceğiniz karar ne adil olacak ne de Türk milletini temsil edecektir.” dedi.

Emekli Tuğg. Recep Rıfkı Durusoy, Balyoz adıyla anılan planı bilmediklerini, duymadıklarını mahkemelerde dile getirdiklerini ifade ederek “Bunu bilip de şu ana kadar söylemeyen ve mahkemeden bildiklerini saklayan şerefsizdir, namussuzdur, kul hakkı yemektedir.” diye konuştu.

Emekli Tüma. Cem Gürdeniz, “Mahkeme tarafsızlığını ve bağımsızlığını yitirmiştir.
Bu mahkemeyi tanımıyorum. Söylenecek sözüm yoktur.” dedi.

Tümg. Gürbüz Kaya, “Bir çete tarafından üretilmiş sahte delillerle suçlandığımı savunmamda söylemiş olmama rağmen mahkeme bu çeteyi ortaya çıkarmak için hiçbir işlem yapmamıştır.” diye konuştu. Kaya “Masumiyetimden aziz milletimin şüphesi olmasın.
Milletim, vatanıma ve bayrağıma asla ihanet etmedim. Vatan sağolsun.” dedi.

Onurumu iade edin

Emekli Kora. Kadir Sağdıç “Usul hükümleri ihlal edilen bir mahkemede adil bir yargılama yapılmamıştır.
Son söz de söylenemez. Özgürlüğümün ve onurumun iadesini talep ediyorum.” diye konuştu.

Emekli Kora. Feyyaz Öğütçü ise “Tüm meslek hayatım boyunca hukuk dışı hiçbir faaliyette bulunmadım. Düşünce bazında bile darbeyle ilişkim olmamıştır.” şeklinde konuştu.

Ergenekon davasında da tutuklu bulunan emekli Albay Dursun Çiçek, Hukuk Fakültesi’nde öğrenci olduğunu anımsatarak şunları söyledi:

“Sizin okuduğunuz kitapları son 3 yıldır ben de okuyorum. Ama aynı dünyalarda yaşadığımıza inanmıyorum. Adil ve dürüst bir yargılama, evrensel hukuka dair bir karar beklemediğim için son söz söylemeyeceğim.”

Maksat hasıl oldu

Emekli Tuğa. Cem Çakmak ise “Davada ne karar çıkarsa çıksın bence maksat hasıl olmuştur. TSK’de tasfiye gerçekleşmiştir.” dedi.

Emekli Korg. Yurdaer Olcan ise “Çocukken giydiğim üniformamı şerefle taşıdım ve şerefle hediye ettim.” diye konuştu.

Darağacı kuruldu

Albay Mustafa Önsel ise “Darağacı kuruldu, usulen son sözlerimiz isteniyor.
Ben ilk gözaltına alındığım gün cezamın kesildiğine inanıyorum. Tutuklamaya gönderildiğimde idam kararı tescillendi. Bu zamana kadar verdiğiniz kararlarla beni hiç yanıltmadığınız için size teşekkür ediyorum.” dedi.

Hakim Albay Ahmet Zeki Üçok “Hayatım Yassıada, 12 Mart ve 12 Eylül mahkemelerindeki hukuksuzluklara lanet okuyarak geçti. Ne ceza verirseniz verin umurumda bile değil. 12 Mart’ta 12 Eylül’de nasıl vicdanlarda beraat ettiyse bizler de beraat edeceğiz” diye konuştu.

Duruşmayı, MHP Genel Başkan Yardımcısı ve MHP milletvekili Bülent Belen ve MHP milletvekili
Ruhsar Demirel, Basın Konseyi Başkanı Orhan Birgit ile Basın Konseyi üyesi
Av. Turgut Kazan izledi.

TOKİ konutları facia eşiğinde!

TOKİ konutları facia eşiğinde!é

Dostlar,

TOKİ konutları mutlaka kapsamlı olarak mercek altına alınmalı..

10 yılda AKP yarım milyonu aşan konut yaptı.. Muazzam kaynak kullanıldı, rant yaratılıp dağıtıldı.

Samsun’da dere yatağındaydı TOKİ konutları, sel bastı insanlar boğuldular..

Burada gördüklerinizin temelleri açığa çıktı çünkü heyelan oldu; bölgede zemin etüdü yapılmamıştı..

Hani bir amacı da TOKİ konutlarının depreme dayanıklı yapılar retmekti ??

2012 sonlarında Türkiye’de 1 milyona varan konut arzı fazlalığı söz konusu.
(EKOPOLİTİK Programı, Ulusal Kanal, 18.9.12, Bülent Soylan)

Niçin ?

TOKİ hangi karanlık politikaların aracı?

Bu gün değilse bile ilk fırsatta kapsamlı irdelenmek ve hesabı sorulmak zorunda..

Başbakan RT Erdoğan, “seçimi kaybetme pahasına” kentsel dönüşümün
TOKİ eliyle sürdürüleceğini söyledi birkaç kez.

Gerçekten öyle mi acaba??

Bu tümcenin kodları neler??

TOKİ fotoğraflarına dehşetle bakıyoruz..

TOKİ başkanlığının doyurucu açıklaması olabilecek mi??

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 19.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
====================================================

CHP, AKP-PKK Oslo Belgelerini Açıkladı!

Dostlar,

CHP, biraz (epey!) geç de olsa, çok iyi bir çıkış ve anlamlı bir hizmet sundu.

Durum çok cidddidir ve Sn. Koç’un “zarafetle Anayasa suçu” dediği, kanımızca vatana ihanet suçudur.

Bu ihanet metni AKP’nin sonunu getirmelidir.
Arkasında sürekli durulmalı ve BOP eşbaşkanlığı indirilmelidir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hemen AKP hakkında inceleme başlatması ve Anayasa Mahkemesinde kapatma davası açması kaçınılmaz olmuştur.

MHP ne yapacak, merakla bekliyoruz??

Boyalı ve yandaş basının da önünde çok kritii tarihsel bir sınav var..

CHP bu ihanet metninin kadük edilnesine asla izin vermemlidir.

Başlıca dayanağı ise yurtsever halkımızdır..

Meşru direniş hakkı ve demokratik sokak eylemleri..

Daha iyi bir önerisi olan var mı??

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 19.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================================================

CHP, Oslo belgelerini açıkladı

CHP Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç, OSLO’da PKK ve MİT temsilcileri arasında imzalandığı iddia edilen protokol metnini açıkladı.

Koç, “PKK-AKP işbirliğinin milletimizin önüne tüm çıplaklığı ile koyacağız.
Sahte milliyetçilerden bu millet çok çekti.” dedi.

CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK) Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında parti genel merkezinde toplandı. CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Haluk Koç, MYK devam ederken düzenlediği basın toplantısında, açıklamalarda bulundu soruları yanıtladı.

“Oslo görüşmelerine” ilişkin geçen hafta düzenlediği basın toplantısında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a sorduğu soruları hatırlatan Koç, aradan 5 gün geçmiş olmasına rağmen tatmin edici yanıtlar alamadıklarını söyledi.

Erdoğan’ın Bosna-Hersek gezisinden dönerken uçakta gazetecilerin konuya ilişkin sorularına verdiği yanıtların da “itiraf niteliğinde” olduğunu ileri süren Koç, şöyle devam etti:

“Ve yanıt: Bunları soran namert. Bunlara verseniz 3-5 koyun güdemezler. Milletin önünde CHP adına soruyorum. Şunu hatırlatmakta fayda var Sayın Başbakana. Biz hayatımız boyunca namert olmadık. Hiçbir zaman namertlerin oyuncağı da olmadık. Namert sofralarında da oturmadık. Hiçbir CHP Genel Başkanı dün de bugün de BOP projesinin eşbaşkanlığını yürütmedi. Burada koyundan, keçiden bahsetmiyoruz; ciddiyet istiyoruz. Açıklık istiyoruz. Son 4 ayda 116 şehidimiz var. Türkiye kan gölüne döndü.”

‘Mutabakat metni İngiltere tarafından taraflar adına imza altına alındı’

Başbakan Erdoğan’ın “Oslo görüşmeleri”ne ilişkin uçakta verdiği yanıtta,

“Benim gönderdiğim istihbarat teşkilatının başındaki müsteşarımın veya onun yardımcısının altında imzası var mı yok mu? Bunu ispat edemeyen namerttir.” dediğini ifade eden Koç, şöyle konuştu:

“Ben de kendisine şunu soruyorum: Senin PKK ile yaptığın mutabakat protokolünü hakem devlet, iki taraf adına imzalayıp muhafazasına aldı mı almadı mı? Bu mutabakat metni taraflar arasında arabuluculuk yapan hakem devlet temsilcileri tarafından, yani İngiltere tarafından taraflar adına imza altına alınmış ve aslı hakem devlet merkezinde arşive alınmıştır. Sen iradeni İngiltere’ye teslim etmişsin, senin adına imza attığı resmi protokolle belirlenmiş. ‘Benim altında imzam var mı yok mu?’ diye soruyorsun.”

“Oslo görüşmeleri”ne ilişkin mutabakat metni olduğunu iddia ettiği bir metni basın mensuplarına da dağıtan Koç, metinde “taraflar” diye bahsedilenin Türk devleti ve terör örgütü PKK olduğunu da söyledi. Koç, üzerinde mutabakata varıldığını savunduğu ve metinde hiçbir değişikliğe gidilmediğini vurguladığı maddeleri şöyle sıraladı:

-Taraflar, süregelen Oslo ve İmralı süreci bağlamında Kürt sorununun çözümü konusundaki kararlılıklarını koruduklarını bir kez daha belirtmişlerdir.

-Taraflar, bugüne kadar Oslo ve İmralı süreçlerinde vurgulanan Kürt sorununun kalıcı çözümüne yönelik temasların sürdürülmesi ve yürütülecek çalışmaların anayasal ve yasal çerçevede sonuçlandırılmasının esas alınmasının gerekliliği konusunda varılan mutabakatları teyit ederler.

-Taraflar, 10 Mayıs 2011’de İmralı’da yapılan görüşmede Sayın Öcalan tarafından sunulan, ‘Türkiye’de Temel Toplumsal Sorunların Demokratik Çözüm İlkeleri Taslağı’, ‘Türkiye’de Devlet ve Toplum İlişkilerinde Adil Barış İlkeleri Taslağı’ ve ‘Kürt Sorununun Demokratik Çözümü ve Adil Barış İçin Eylem Planı Öneri Taslağı
adı altındaki taslaklar konusunda en geç haziranın ilk haftasına kadar görüş ve önerilerini sunarlar. Kürt tarafı, sözü edilen taslakları memnuniyetle karşılar, prensip ve ilkesel olarak kabul eder.

-Taraflar, aynı süre içinde yukarıda adı geçen taslaklarda zikredilen Anayasa Konseyi, Barış Konseyi, Hakikat ve Adalet Komisyonu için isim düzeyinde çalışma yaparlar ve netleştirdikleri isim önerilerini sunarlar.

-Türk tarafı, seçimlerden sonra en kısa zamanda örgütü temsilen iki kişinin Sayın Öcalan’ı ziyaret etmesi, yukarıda adı geçen konsey ve komisyonlar kurulduktan sonra, birer alt komisyonlarının da Sayın Öcalan’la ilişkilendirilmesini taahhüt eder.

-Kürt halkının siyasi ve legal temsilcileri, basın yayın organları ve çalışanlarına yönelik uygulanan baskı, tutuklama ve çalışmalarını engelleme ve benzeri yönelimlere son verilmesi ve KCK adı altında gerçekleşen siyasi operasyonlarda tutuklananların serbest bırakılması, sürecin yumuşatılması ve çözüm yönünde ilerlemesi için önemli bir adım olacaktır. Bu çerçevede Türk tarafı ilk adım olarak Nevroz ve sonrasında tutuklanan Kürt siyasetçileri bırakmayı taahhüt eder.

-Taraflar, seçimlerin güvenli bir ortamda geçmesi ve ortamın normalleşmesi için en üst düzeyde kamuoyuna açık çağrı yapacaklardır.

-Kürt sorununun nihai çözümünün, ancak çatışmasızlık zemininde gerçekleşebileceğinden hareketle tüm askeri, siyasi ve diplomatik operasyonların ve eylemlerin durdurulması ve uygun tedbirlerin karşılıklı geliştirilmesi esastır. Bu çerçevede taraflar, 15 Haziran 2011’e kadar her türlü operasyon ve askeri eylemlerini durdururlar.

-Taraflar, müzakereleri derinleştirmek ve gündemdeki konuları tartışmak üzere hazırlıklarını yaparak 2011 Haziran ayının ikinci yarısında biraraya gelmeyi kararlaştırmışlardır.

‘Terörü çözüm arama çağrısı yaptık’

Koç, okuduğu metinde terör örgütü elebaşına ilişkin nitelemeleri aynen aktardığını, bu ifadelerin metinde yer alan nitelemeler olduğunu vurguladı. Koç, CHP olarak terör sorununa TBMM çatısı altında meşru aktörlerle çözüm arama çağrısı yaptıklarını, ancak hükümetin buna yanaşmadığını ileri sürerek, “Mücadele etmen gereken terör örgütü ile tek taraflı silah bırakma konusunun dışında, her türlü siyasi çerçevenin içeriğini doldurduğu bir diplomatik masada muhatap alarak siyasi müzakere ediyorsun” dedi.

Koç, şunları kaydetti:

“MİT müsteşarı Hakan Fidan ana dilde eğitimle ilgili PKK’ya ‘Nasıl olsa orası özerk bölge olacak, öğretmen tayini dahil, eğitim hizmetleri belediyelere, valilere devredilecek’ diye söz verdi mi? Bu cümleler Oslo tutanaklarında aynen yer almıştır. Bu sözün arkasında Sayın Başbakan var mı? Siz yoksanız basına yaptığınız son açıklamada ‘Benim bilgim olmadan böyle bir şeyi bu adam yapacak, ben onu orada tutacağım, Öyle şey olur mu ya..?’ dediniz. Şimdi bu sözlerden sonra Hakan Fidan’ı neden korumaya alıp, neden özel yasa çıkarttığınızı çok iyi anlıyoruz. Bu işin tepesinde sorumluluğun sizde olduğunu ve yargı sürecinin size uzanacağını çok iyi görüyorsunuz. PKK-AKP işbirliğini milletimizin önüne tüm çıplaklığı ile koyacağız. Sahte milliyetçilerden bu millet çok çekti. Başbakan panikte. Biz görevimizi yapıyoruz.”

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, perdenin önünde ve arkasında farklı tavırlar sergilediğini öne süren Koç,

“Başbakan neden panikte bunu anlamak kolay. Çünkü bugün yaşadıklarımızdan birinci derecede siyaseten sorumludur. Açık bir anayasa suçu var, telaşı hiddeti, saldırması bu yüzden.” diye konuştu.

CHP’nin gündeme getirerek ve sorular sorarak siyaseten sorumluluğunu yerine getirdiğini ifade eden Koç, takdirin yüce milletin olduğunu söyledi.

Açıklamalarının ardından soruları da yanıtlayan Koç, ”Eğer Başbakan ‘bu metin sahte’ derse; ispatınız var mı?” sorusuna, ”Var, hangi tarihte, nerede ele geçtiğine dönük. Bin 400 sayfalık KCK iddianamesinde var” karşılığını verdi. Koç, başka bir gazetecinin ”Abdullah Öcalan’ın, Murat Karayılan’a yazdığı bir mektubun da elinizde bulunduğunu ifade etmiştiniz” sözleri üzerine, “Birden fazla. Gelecek. Daha var.” dedi.
Başbakan Erdoğan’ın anayasal suç işlediğini ileri sürdüğünün hatırlatılması ve “Yargıya çağrı mı yapıyorsunuz?” sorusu üzerine de Koç, “Yargıya çağrı yapma zamanı gelecek.” dedi.

Koç nasıl bir çağrı yapacakları sorusuna ise;

“Yargıya çağrı nasıl yapılırsa, suç duyurusu şeklinde olacak belki. Önce bir Meclis denetimi süreci yaşandıktan sonra.” diye konuştu.

Koç, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun eski başbakanlardan Adnan Menderes’in kabrine yaptığı ziyarete ilişkin soruları da yanıtladı.

CHP’nin siyasi idamlara karşı olduğunu ifade eden Koç, hassas günlerden geçildiğini, birlik ve beraberliğin önemli olduğunu vurguladı. Partisinin tarihten düşmanlık çıkartmayacak bir yaklaşım içinde olduğunu belirten Koç, ziyaretin de bu şekilde değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.

‘4+4+4’a karşı mücadeleyi sürdüreceğiz’

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Haluk Koç, yaptığı yazılı açıklamada, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni eğitim sistemine ilişkin sözlerini değerlendirdi. Erdoğan’ın CHP’nin bu konudaki tavrını, velilerin 66 aylık çocuklarının okula başlamaması için sağlık raporu almalarını çarpıttığını ileri süren Koç, şunları kaydetti:

“Başbakan yurt dışından döner dönmez yine gerçekleri saptırmaya ve gündemi değiştirmek için saldırgan bir üslupla konuşmaya başladı. Türkiye kan gölüne dönmüş, her gün şehit cenazesi kaldırılıyor, Başbakan CHP’ye, çocuğunu korumak için rapor alan velilerin girişimine karşı çıkıyor, çarpıtıyor. CHP Türkiye’nin ve çocuklarımızın geleceğini kurtarmak için 4+4+4’e karşı gerekli her tür mücadeleyi yapmıştır ve yapmaya da devam edecektir. Bu arada yüksek yargıya yaptığı başvurunun sonucunu da velilerle birlikte beklemektedir.
Ama, bu süreçte net olarak ortaya çıkmıştır ki Başbakan Türkiye’yi yönetmekle maluldür, yönetememektedir. Türkiye’yi yönetmekle malul olduğu kesinleşmiş bulunan Başbakan sağlıklı değerlendirme de yapamamaktadır.
O nedenle Başbakan’ın bu ruh hali raporluktur, rapor gerektirmektedir. Allah Başbakan’a akıl fikir, milletimize de sabır versin. Ülkemize yazık.”

(18 Eylül 2012, Cumhuriyet portalı) ve www.chhp.org.tr)

EĞİTİM İŞ RAPORU : 2012-2013 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI BAŞLARKEN EĞİTİMİN DURUMU..

Dostlar,

EĞİTİM İŞ, geçtiğimiz günlerde çok değerli ve gerçekçi bir rapor hazırladı, kamuoyuna sundu.

2012-2013 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI BAŞLARKEN EĞİTİMİN DURUMU..

Raporun son birkaç paragrafı şöyle :

…..

4+4+4 eğitim sistemi ile 8 yıllık temel eğitim 4 yıla indirilmiş,
kız çocuklarının, yoksul çocukların, köy çocuklarının ve engelli çocukların
üst öğrenime devam etme olanakları ortadan kaldırılmıştır.

Uygulama, çocuk işçiliğini, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ve ayrımcılığı,
sınıfsal ayrışmayı, köy-kent kutuplaşmasını teşvik etmekte,
çocukların toplumsallaşarak gelişiminin önünü kapatmaktadır.

Eğitim-İş olarak bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da eğitimin
ve eğitim çalışanlarının sorunlarının takipçisi olacağımızı, haksızlığa uğrayan
tüm eğitim çalışanlarının yanında olacağımızın bir kez daha altını çizmek istiyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle tüm eğitim çalışanlarının ve öğrencilerimizin yeni
eğitim-öğretim yılını kutluyor; yeni eğitim-öğretim yılının ülkemize ve ulusumuza güzellikler getirmesini diliyoruz. 15.9.12

MERKEZ YÖNETİM KURULU
…………………

Rapor sendikanın web sitesinde de kondu.

Size bu raporu (biraz da EĞİTİM İŞ üyesi olarak) biz de sitemizden sunmak istiyoruz.

Özgün biçimini korumak için pdf olarak veriyoruz.

Okumak için lütfen tıklar mısınız..

EGITIM-IS_Raporu_2012-13_Egitim_Ogretim_Yili_baslarken

Sevgi ve saygı ile.
18.9.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net