Etiket arşivi: Ahmet Kılıçaslan AYTAR

ERDOĞAN’IN DIŞ POLİTİKASI DA ÇÖKTÜ

ERDOĞAN’IN
DIŞ POLİTİKASI DA ÇÖKTÜ


Ahmet Kılıçaslan Aytar

08.09.2018, Özgür Gündem

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

07 Eylül’de 2 Suriye ve 3 Rus uçağı ile Suriye topçusu İdlib’in güneyindeki  mevzilerinde  İslamcı terör örgütlerini vurdu. O sırada teröristerin tabutuna son çiviyi takmakta kararlı görünen Rusya Devlet Başkanı V. Putin ve İran Cumhurbaşkanı H. Rouhani, bir saldırı halinde ne yapacağı öngörülemeyen Erdoğan ile birlikte, Suriye ihtilafını sona erdirmek ya da İdlib’in Suriye rejimi kontrolüne geçmesi ardından “Suriye Savaşı’nın galibi olarak Beşar Esad‘ı” ilan etmek için; düzenlenen Tahran Zirvesi başlamak üzereydi…
*
Rusya ve  İran, Şam’ın başlıca müttefikleri olarak hükümetin lehine yedi yıllık savaşın dengesini sağladılar. Türkiye hükümeti ise hâlâ Şam rejimini devirmek isteyen isyancıları destekliyor.

Türkiye ancak 2016 sonundan bu yana, Suriye’deki denklemden dışlanan Suudi Arabistan ve Katar’ın kaderinden kaçınmak, esasen Osmanlı’nın eski toprakları olan bu coğrafyada ağırlıklı olarak İslam din ve gelenekleri ile uyumlu bir ekonomik ve siyasi düzeni oluşturarak bölgede ekonomik kaynaklar üzerinde egemen olacağı bir stratejiyi yürütmek için Rusya ve İran ile yakın bir şekilde çalışıyor.
*
Türkiye İdlib de-eskalasyon bölgesindeki görevini, görünürde Suriye toprak bütünlüğü ve bölgedeki nüfusunun artacak olmasıyla sağlanabileceği öngörüsünde bir strateji ile yürüttü. Yani Türkiye bu görevi aldığı andan itibaren (AS: başlayarak) bölgeye çok sayıda Sünni Arap taşıyacağını ve yeni bir demografik yapı oluşturacağı bildirdi! Ama esas stratejisi, bu bölgede Türkiye’ye  ile uyumlu bir ekonomik ve siyasi düzeni oluşturmaya dayanıyordu. Şimdi Türkiye, bölgeye bizzat taşıdığı Sünni Arap nüfusun yol açacağı büyük mülteci akınından korkuyor!
*
Üstelik Türkiye, İdlib’deki isyancı ve İslami Cihad milislerinin çoğunu, Esad rejimi ile müzakere etmek ve her iki tarafın da kabul ettiği bir barış anlaşmasını destekleyerek silahların bırakılmasını sağlamak üzere eğitmiş ve donatmıştır!Öyle ki, Türkiye; İdlib’i işgal altında tutan El Kaideci Hayet Tahrir el-Şam (HTS) örgütünü daha 3 gün önce terör listesine aldı! Ama şimdi İdlib’teki isyancılarda ve teröristlerde patronları tarafından terk edilmeyeceklerine ilişkin pekişmiş  bir inanç vardır! Bu noktada İdlib’deki terörist varlığının, sivil halka olabildiğince az zarar gelecek şekilde yok edilmesine yönelik çabalar konusunda; Rus ve Türk yetkililer ile Suriye’de yerlerinden edilmiş olan mültecilerin geri dönüşü ya da teröristlerin Türkiye sınırlarından girmelerinin önüne geçilmesi de dahil olmak üzere birçok detay (AS: ayrıntı) görüşülüyor.
*
Ahh İdlib! Zavallı kentin gerçeği Türkiye’nin kuzeybatı Suriye’nin kontrolünü ele geçirme konusundaki işbu riskli yatırımlarından kaynaklanıyor…. Erdoğan’ın bugün tamamıyla çökmüş dış politikası, Türkiye’nin durumunu özetliyor… Bu yüzden Suriye, Rusya ve İran’ın İdlib’e  saldırılarının başlaması,Türkiye’nin ne yapacağı konusunu gündeme taşımıştır.. Çünkü Ankara’nın İdlib’in devrilmesine izin vermesi tehlikeli bir örnek teşkil edecek; bu kez Suriye rejimi kuzey Suriye’deki diğer bölgeleri yeniden ele geçirmek için bir saldırı kampanyası açacaktır… Halbuki Türkiye, Suriye’de halihazırda kontrolü altında bulunan bölgeleri “kırmızı çizgisi” olarak ilan etmiştir! Ama bu bölgeleri ne kadar kırmızı gördüğü konusu tartışmalıdır…
*
Üstelik Türkiye bu senaryoyu desteklemek için Kürt YPG’yi denklemin merkezine yerleştirmiştir. Ama Suriye rejimi şu sıralarda YPG’nin liderliğindeki Suriye Demokratik Konseyi ile başlattığı resmi diyalogda; Kürtlerin taleplerinin (AS: istemlerinin) karşılanmasını, aynı zamanda bölünmeyi engelleyecek önlemleri garanti etmek üzere  yönetimsel ve kültürel otonomiyi tartışıyor…

Üniter desantralize” sistemi müzakere ediliyor. Bu yüzden YPG’nin de İdlib’deki bir rejim kampanyasına yardım etmeye istekli olma olasılığı; Türkiye’nini affedersiniz Erdoğan’ın çıkarlarını daha da yükseltmesine neden oluyor… Bu nedenlerle Türkiye, rejimin saldırılarına başlamasını engellemek için olağanüstü riskler almaya istekli olabilir! Hatta Türkiye’nin İdlib’e yapılacak hava saldırılarına karşı taşınabilir hava savunma sistemleri kullanabileceği dahi (AS: bile) öngörülüyor. Rusya’nın  bu hususu iyi bildiği ve hava varlıklarına yönelik herhangi bir tehdite karşı büyük ölçüde duyarlı olmanın hazırlığını yaptığı da bildiriliyor.
*
Türkiye, kuzeybatıdaki silahlı grup birleşmeleri için yeni yoğunlaştırılmış müzakereler düzenliyor. “Esed’e Hayır, Erdoğan’a evet” kampanyaları doludizgin düzenleniyor. Bölgeye yoğun olarak askeri takviyeler yapılıyor. İdlib’deki gözlem mevkilerine yapılan yapısal ve savunmacı gelişmeler de Türkiye’nin ısrarını  gösteriyor. Bu durumda Türkiye, İdlib’te kırmızı çizgisi tehdit altına girerse, bölgedeki isyancı silahlı grup vekillerine tam destek vermeye devam edecek ve Astana sürecinden tamamen çekileceği yönünde bir görüntü vermekteydi ki; Türkiye’nin bu çerçevede katıldığı Tahran Zirvesi’nde yayınlanan ortak bildiride;

Astana formatının devam ettiği: Suriye’nin egemenliği, bağımsızlığı, birliği ve toprak bütünlüğünün teyid edilmesi: Üçlü eşgüdümün devamı: BM’in terörist olarak tanımladığı IŞİD, Nusra Cephesi ile El Kaide veya DEAŞ‘la bağlantılı tüm diğer bireyler, gruplar, teşebbüsler ve oluşumların tamamen (AS: tümüyle) ortadan kaldırılmasında işbirliği : Suriye ihtilafının yalnızca müzakere edilen bir siyasi süreçle çözülebileceği: Anayasa Komisyonun kurulmasının desteklenmesi: Sivillerin korunması ve insani yardımlara ilişkin maddeler yer aldı.
*
Sonuçta Tahran Zirvesi’nde İdlib İhtilafı ile ilgili şu sonuç çıktı:

Erdoğan, “Türkiye baştan beri Suriye’de akan kanın durması için mücadele etti. Büyük çileler çekmiş İdlib halkının yeni felaketlere maruz kalmasını asla arzu etmeyiz. Bugün burada bulunma sebebimiz yaşanan insani drama son vermenin yollarını aramaktır. Şu anda atacağımız adım, birlikte İdlib’te olabilecek göçü engellemektir. Bunun için de terörle mücadelede başarılı olmamız lazım. Özellikle silahların bırakılmasını sağlamaya yönelik buradan çıkan mesaj, terör gruplarına da çok kararlı bir duruşun ifadesi olacaktır.. Bunu başarmamız gerekiyor. ” dedi.
*
Ama İran Cumhurbaşkanı H. Rouhani‘nin, “Bölgedeki bazı ülkelerin terörizmle ilgili endişelerini anlıyoruz. Ama bu endişeler için en iyi çare Suriye hükümetiyle organize olmaktır. Suriye’nin geleceği için her türlü rol Suriye’ye aittir. Suriye krizinde işbirliğimiz bölgedeki diğer krizlerin çözülmesi için rol oynayabilir.” ifadesi;

Rusya Devlet Başkanı V. Putin‘in ise “Koşulsuz önceliğimiz, Suriye’de terörizmin bitirilmesidir. Şu anda en önemli olansa, İdlib’deki militanların buradan kovulmasıdır. İdlib’de diyalog kurmak isteyenlerle barış anlaşması yapılması imkanı değerlendiriliyor. Sivilleri korumak bahanesiyle teröristlerin saldırılardan kurtarmak istenmesi bizim için kabul edilemez. Silahlı muhaliflerin teröristlerle mücadeleye dahil edilmesi, Suriye’deki çatışmanın tarafları arasında güven seviyesinin artmasına yardımcı olacaktır. Suriye hükümeti 1 milyon göçmenin ayrımcılık yapılmadan ülkelerine geri dönmesi için gereken koşullar oluşturduğuna ilişkin garanti vermiştir.” ifadesi;
*
Zirvede ortaya çıkan iyi ile kötüyü dünya kamuoyu aklı ve vicdanı önüne serdi…
Erdoğan’ın başka ne politikaları vardı?
======================================
Dostlar,

TAHRAN DORUĞUNDA ERDOĞAN’ın TÜKENİŞİ

İçeride çok ağır ekonomik bunalımla boğuşurken, can – mal – hukuk… güvenliği bırakılmamışken, bir de ŞARBON belasıyla Ulusun gıda güvenliği – güvencesi ağır yara aldı.

  • Sanırız uygarlık tarihinde Türkiye’nin son 16 yılında olduğu gibi kötü hatta berbat yönetilen bir ülke örneği daha gösterilemez. Bunca ağır çelişki birikimi, eytişimsel (diyalektik) bakımdan sonu yaklaştırsa da, fatura olağanüstü ağır ve acılıdır.

Öte yandan, Tahran’daki 3’lü doruk toplantısı tam bir fiyasko Türk dış politikası bakımından!

Binlerce yıllık devlet geleneği, birikimi, ağırlığı ve terbiyesi olan Türkiye bu duruma mı düşecekti! Karşınızda asla hafife alınamayacak 2 dev uygarlığın, Pers ve Rus uygarlıklarının temsilcileri var.. Bir kez bu gerçekliği aklınızdan çıkarmayacaksınız. İkincisi, Mart 2011’den bu yana 7,5 yıldır süren Suriye politikasındaki hatalar zincirinden, gelgitlerinizden… ders çıkaracaktınız.

Ülkemizin uzun yüzyıllarda yetişen değerli Dışişleri kadrolarını ‘monşer‘ diyerek dışlayıp, nepotizm batağında liyakatsizlik hastalığı ile badem bıyıklı – çember sakallı güruh ile doldurmayacaksınız.. Ve de nefsinizin – egonuzun kölesi – tutsağı olmaktan mutlaka çıkacak ve Türkiye’nin – ulusumuzun yüksek çıkarlarını birincil tutacaksınız.. Emperyalizm adına uydu – maşa politikalar ve vekaleten savaşlarla (proxy wars) varacağınız yer çok yönlü çaresizlik ve teslimiyettir; tam da yaşadığımız gibi..

AKP = Erdoğan‘ın tüm bu vahim – çıplak gerçeklere karşın rasyonaliteye döneceklerine ilişkin ne yazık ki, en küçük bile olsa bir ipucu gözükmüyor.

Öte yandan İran – Rusya karşısında çaresiz kalıp engellenmişlik psikolojisine kapılınması durumunda, AKP = Erdoğan‘ın göze alamayacağı şey –benzersiz narsisistik kişilik yapısı nedeniyle– yoktur..

Asıl tehlike budur ve dileriz başta AKP kâmilleri olmak üzere dış alem bu olasılığı değerlendirmekte ve önlem almaktadırlar.. Üstelik Atlantik ötesinin böylesi bir çılgınlığı özendirme – hatta teşvik etme riski ortadayken.

AKP = Erdoğan, kendi kozasını ördü göz göre göre ancak, algı körleşmesi yaşayan ranta tutsak müritlerin biat kültürü acı sona engel olamadı.. Çare parti içi demokrasi ve özgür tartışma idi.. ne gezer! Dağlarca kibir hepsini dışladı.

Bir cambazın 2 ipte birden oynayamayacağı çırılçıplak gerçekliği bile görülemedi!?

  • Yoksa kimi ‘rasyonel’ AKP’liler ve dış uzantıları ‘böylesini‘ mi daha ‘hayırlı’ gördü!??

Sevgi ve saygı ile. 08 Eylül 2018, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Not : Ne yazık ki, başta TRT, yandaş basın bu hazin tabloda bile, ‘.. Tahran doruğuna Erdoğan’ın sözleri damga vurdu…’ gibisinden gerçek dışı algı yönetimiyle halkı kandırmayı sürdürüyor..

AB’DE ULUSLAŞMA ve SAVAŞIN AYAK SESLERİ

AB’ DE ULUSLAŞMA VE SAVAŞIN AYAK SESLERİ

Fotoğraf: Ahmet Kılıçaslan Aytar  (3.9.2016)

(AS : Bizim irdelemememiz yazının altındadır..)

Ağustos’ta, İtalya/Ventotene adasındaki zirvede Almanya Başbakanı Angela Merkel, Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ve İtalya Başbakanı Matteo Renzi bir araya geldi. Britanya’nın Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılma oyu vermesinden kısa süre sonra yapılan zirvenin ortak basın toplantısını açan M.Renzi,
“Çoğu kişi, Brexit‘in ardından Avrupa’nın bitmiş olduğunu düşündü ama bitmedi ve biz ileride yeni bir sayfa yazmak istiyoruz.” dedi.
Halbuki AB, daha Britanya’nın Birlikten çıkmasının müzakere şartlarını resmen başlatacak olan Lizbon Antlaşması‘nın 50. maddesi’ne başvurmasından önce yeni bir patlamanın eşiğindedir.
*
Ventotene zirvesi, Avrupa’nın güçlü devletleri arasında gerilimler yaratan, kapitalizmin devasa siyasi ve ekonomik krizinin bir kez daha Avrupalılar arasında askeri çatışmaları gündeme getirdiğine yönelik endişelerin alevlendiği bir sırada düzenlendi.
En büyük üç EURO bölgesi ekonomisi, bir dizi kapsamlı acil krizle yüz yüzedir.
Suriye’de tırmanan savaş: Avrupa’da göçmen krizi ve terör saldırıları: İtalya’da Avrupa bankacılık sistemi çöküşünün artan tehlikesi… Üstelik Avrupa’da daha fazla kemer sıkılması, göçmen karşıtı acımasız önlemler ve çalışanların haklarının yok edilmesini savunan sağ politikalar da giderek  yayılıyor… 
*
Ventotene zirvesinin hikayesi; Şubat’ta Münih Güvenlik Konferansı’nda Fransa Başbakanı Manuel Valls’in, Almanya Başbakanı Merkel’in sığınmacı politikasını eleştirmesiyle başladı. Almanya, 2011’de Libya’daki NATO savaşına katılmayı reddetmiş, dış ve askeri politikasında köklü değişikliklerle meşguldü. Askeri giderleri son altı yılda 10 kat artarak 1.8 milyar Euro’ya çıkmış ve 2020’ye kadar silahlanma için 7.5 milyar Euro harcamayı  öngörüyordu. 2014’ten beri Avrupalı rakiplerinin korkularını tetikleyecek şekilde büyük bir güç jeopolitiği ve yeniden silahlanma politikası yürütüyordu…
*
Oysa Almanya’nın 20 yüzyılda iki kez bir dünya gücü haline gelmek için Avrupa’yı fethetmeye çalışmasına yol açan karakterine tepkiler halâ tazeydi. Fransa ile İngiltere ekonomik olarak baskın ve askeri olarak giderek artan oranda güçlü rakipleri Almanya’ya karşı ittifak kurma eğilimine girdiler… Mart’ta Fransa/Amiens’te, Fransa Cumhurbaşkanı Hollande ile İngiltere Başbakanı David Cameron, yine Mart’ta Paris’te, Hollande ve Almanya Başbakanı A. Merkel arasında, ya da Avrupa’nın egemenleri arasında yükselen derin gerilimleri ortaya çıkaran bir dizi toplantı yapıldı. 
*
Amiens toplantısı, I. Dünya Savaşı sırasında Almanya’ya karşı yapılan en ölümcül saldırılardan biri Somme Muharebesi’ni anma töreniyle ilgiliydi. Ortak açıklamada, savaşın Fransız-İngiliz kurbanlarına vurgu yapılması ama Fransa-İngiltere güçleriyle aynı düzeyde yarım milyonluk Alman kaybına hiçbir gönderme yapılmayışı dikkat çekiyordu. 
Nitekim toplantı, Fransa ile İngiltere’nin askeri bağlarının pekiştirilmesine odaklandı.
Yetkililer askeri işbirliği alanında bir dizi karar aldı. Ortak açıklamada “Fransa ve İngiltere, Avrupa’daki güvenliğin ana garantörleri ve ana yatırımcılarıdır. Stratejik savunma ortaklığımız, bize dünya çapındaki ortak hedeflerimize erişme imkanı vermesi için gereklidir” denildi… 
*
İki ülkenin temel rekabet varlığı ve AB dahilinde ortaklıkları sürerken, ortak bir ittifak ihtiyacı hissetmeleri garipti. Taraflar; ortak silah sistemlerinin geliştirilmesi, iki ülkenin nükleer güçlerinin bağımsız ve ortak rolünün teyidi, Askeri insansız hava aracı geliştirme programı, 7 bin kişilik ortak yurtdışı sefer gücünün oluşturulması, İngiltere’nin batı kıyısında iki nükleer reaktörün inşa edilmesi konusunda anlaştı… 
*
Ventotene Zirvesi’nde ise ziyadesiyle İtalyan ekonomisinde durgunluk ve bankalarındaki erimenin önlenmesi konu edildi. Almanya Başbakanı A. Merkel, İtalya Başbakanı Renzi’nin devlet bütçe açıkları üzerine gevşek kurallar yönündeki çağrısını ve Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’ın AB’nin 315 milyar Euro’luk yatırım finasmanı oluşturulması teklifini reddetti. Çünkü Almanya, son zamanda Avrupalı rakipleri için ekonomik projeleri finanse edecek bu tür politikalara muhalefet etmektedir. Mesela 2016’nın 2. çeyreğinde durgunlaşan İtalyan ekonomisi, durma noktasındadır. İtalya bankalardan mevduatların çekilmesini tetiklemekle tehdit eden yeni bir devlet bütçesi kriziyle karşı karşıyadır.
Almanya, İtalyan mali krizinin bir dereceye kadar yavaşlatılması için 300 milyar eoroyu aşkın şüpheli alacaklarının başka bir AB banka kurtarma paketi eliyle acısız bir şekilde sindirilemeyeceğini düşünüyor. Özellikle bütün bu krizlerin bir başka geniş çaplı parasal genişlemeyle, yani Avrupa Merkez Bankası‘nın Euro basması yoluyla hasır altı edilmesi girişimine karşı çıkıyor. Çünkü  yeni AB kuralları, mevduat sahiplerinin ve alacaklıların bir banka başarısızlığının masraflarını karşılamaya katkıda bulunmasını gerektiriyor…
İtalya’da yüz milyarlarca Euro yatırımı bulunan Fransa için bu sonucun ne anlama geleceği, Paris’in bu koşullar altında Euroda kalıp kalamayacağı da belirsizliğini koruyor.
*
Kriz AB’den İtalya’nın da çıkışını tetikleme potansiyeline sahiptir. Tam da Başbakan Renzi’nin kemer sıkma önlemleri yüzünden sıkıntıda olduğu bir sırada. Üzerine üstlük Kasım’da yapılacak Eurodan çıkma referandumunda Euro ve AB karşıtı sağ-muhafazakar Beş Yıldız Hareketi’nden (Movimento 5 Stelle) gelen bir siyasi meydan okumayla da karşı karşıya bulunuyor… Avrupa kapitalizminin, Avrupa’daki ulusal bölünmelerin üstesinden gelmekte son derece zayıf olduğu anlaşılıyor. Avrupa’nın 1990’larda ve yeni yüzyılın ilk on yılında bir tür dünyevi din gibi yükseltiği öğreti olarak serbest piyasanın ve küreselleşmenin; sürekli ekonomik büyüme ve dünya halkları için artan yaşam standartları getireceğini ilan etmiş olan tüm perspektifi ciddi bir kriz yaşıyor. Ekonomik değişimler, halk kitlelerinin tüm siyasi ve ekonomik düzene yönelik yabancılaşmasına yol açmıştır. AB hızla bir çöküntüye ve ayrışmaya gidiyor. 
*
Üstelik askeri durum, artık kasten ya da istemeden, bir kazanın kontrol edilemez bir zincirleme tepkimeye yol açabileceği kadar gergindir. Artık ekonomik ulusalcılığın 1930’lardaki sonucu I. Dünya Savaşı’nın 1914’te patlak vermesinden kısa süre sonra dünya tarihindeki en vahşi olayı olan II. Dünya Savaşı’nın patlaması olduğunu görmek gerekiyor. Avrupa’da bunun işaretleri her zamankinden daha belirginleşmektedir ve sonuç farklı olmayacaktır. Diğer taraftan ABD kapitalizminin egemenleri içinde Rusya ile askeri bir çatışmaya can atan hizipler güçleniyor… Mesela

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan da,
üstüne atılı savaş suçlarından kurtulmak üzere Suriye’de
Beşar Esat’ı kahretmek için savaşı tüm gücüyle körüklüyor.
 

=====================================

Dostlar,

Değerli yazar Sayın Ahmet Kılıçaslan Aytar’ın uzun ve sistematik irdelemesi yukarıda.
Biz uzun yazmayalım elbette.. Ancak uluslararası makro konjonktürel gelişmelerin ülkemizde AKP iktidarınca ne ölçüde izlendiği, okunabildiği konusunda ciddi kuşku ve kaygı duyuyoruz.

Daha derin bir kaygıyı –ama kuşkuyu değilErdoğan’ın itildiği ve kullanıldığı uluslararası suçlar ve 17-25 Aralık 2013 yolsuzluğu, kişisel serveti, IŞİD petrolünün pazarlanması…. gibi ciddi olaylar (suçlar!)  nedeniyle kıskıvrak derdest edildiği, -deyimi yerinde ise ve salt teşbih amaçlı söylemek gerekirse ümüğüne metal halka takıldığı- bir konjonktürde, Türkiye’nin yaşamsal çıkarları tehdit ve risk altında demektir. Bu kritik saptamayı ülkemiz ve Erdoğan adına kaygı ve acıyla yapıyoruz. Dolayısıyla, Erdoğan, kendi eylemleriyle yol verdiği ancak bugün yüzyüze kaldığı uluslararası şantaj karşısında ya Türkiye’nin yaşamsal uluslararası çıkarlarını ya da kendi geleceğini bedel olarak feda edecektir.. Bedeli Türkiye’ye ödetmek için OHAL çelik yumruğu yetecek midir? Hiç ama hiç sanmıyoruz! Dahası?? Onu da sanmıyoruz..
Ernest Hemingway’in çanları Erdoğan için çalıyor..
Kuşku yok Türkiye yoluna gidecek, Erdoğan hesabını yargıda verecektir.
Herhalde son zamanlarda dünyanın en çok zorda olan adamı Erdoğan olsa gerektir. Ayrıca bunca ağır strese diyabetli, epileptik, kolon kanserinden ameliyat olmuş bir bünye ve narsisistik kişilik daha ne denli dayanabilir?? Değer miydi bunca mihnete ve ülkenin geleceğini (Suriye’yi de!) ateşe atmaya, kendini ve AKP’yi tüketmeye? Bilmiyoruz hala şansı kaldı mı AKP – RTE‘nin;
  • * Tek kurtuluş, Cumhuriyet’in temel değerlerine ve başta ilk 4 maddeye can-ı gönülden,
    sıtkı sadakatle sarılarak kendisini Türkiye Cumhuriyeti devletine ve halkına emanet etmek..
Sevgi ve saygı ile.
03 Eylül 2016, Datça
 
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

KÜRT KUŞAĞI SAVAŞI ve YENİ SEVR

Dostlar,

Sayın Ahmet Kılıçaslan AYTAR‘dan müthiş bir yorum ulaştı.

Mutlaka paylaşılmalı..

Sayın Aytar’ın son derece çarpıcı belirlemeleri ve kritik soruları var :

– Mısır’da Müslüman Kardeşler örgütünün tasfiyesi sürdürülmektedir.
– İslamcı radikalizmin tasfiye edilmesi,
– Erdoğan iktidarının desteğinde Cihadçı İslamcı radikal örgütlerin tasfiyesi,
– Kim, NATO’nun 6 adet Patriot bataryalarına güvenebilir? 
– PKK hükümetin adım atması için 1 Eylül’e kadar süre vermiş,
Türkiye’yi tehdit etmektedir
.

– Kim PKK ile yeniden çatışmaların başlamayacağını söylüyor?
– Türkiye yeni bir Sevr’e tabi tutulmaktadır…
………………..

Sayın Aytar’ın bu önemli makalesi özenle okunmalı ve üzerinde fikir jimnastiği yapılmalı.

Teşekkür ederiz Sayın Aytar..

Sevgi ve saygı ile.
Tekirdağ, 29.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===========================================

KÜRT KUŞAĞI SAVAŞI ve YENİ SEVR

Fotoğraf

Ahmet Kılıçaslan AYTAR
ahmetkilicaslanaytar@gmail.com,
29.8.13

ABD liderliğinde bir koalisyon caydırıcılığını azmettirmek, Suriye’de rejimi değiştirme değil, rejimin kimyasal silah kullanımına askeri yanıt vermenin görüntüsünde
geri sayımdadır.

ABD Dışişleri Bakanı J. Kerry ile Rusya Dışişleri Bakanı S. Lavrov‘un telefon diplomasisi, saldırının Haziran’da Kuzey İrlanda/Enniskillen’de G8 Zirvesi‘ndeki mutabakat çerçevesinde yapılacağını gösteriyor.

Destek istenmesi halinde Türkiye’nin vereceği desteğin muhariplik değil, Hava Kuvvetleri’nin koalisyon güçleri uçaklarına eskortluk yapma (High Asset Value Combat Air Patrol) ile sınırlı olacağı bildiriliyor.

*
G8 Zirvesi’nde iç savaşı komşu ülkelere ya da dünyaya yayılma potansiyeliyle Suriye sorununu çözümlemek ve Suriyelilere istedikleri değişiklerde yardımcı olmak kararı alınmış,

İngiltere Başbakanı David Cameron kararı,

  • “Geçici bir yönetimi sağlayacak Cenevre sürecini desteklemek; Irak’tan dersler çıkararak devletin temel kurumlarının geçiş sürecinde korunmasını sağlamak; Suriye’yi islamcı teröristlerden ve aşırılık yanlılarından arındırmak için çalışmak; kimyasal silah kullanımını önlemek; Sünni, Şii ya da Alevi değil tüm Suriyelilerin onayını alan bir Suriye hükümetini desteklemek”
    ifadesiyle açıklamıştı.
*
Kararın açılımı; ABD’nin küresel, Rusya ve Çin’in bölgesel lider olarak çıkarları bileşkesinden Üçüncü Dünya Savaşına yol açmadan,Suriye’de iç savaşın yayılma olasılığının önüne geçilmesi -sonuçta, lider ülkelerin memnuniyeti doğrultusunda Kuzey Irak-Kuzey Suriye hidrokarbon kaynaklarının, suyun ve tarım topraklarının küresel ekonomiye entegrasyonuyla küresel istikrar, güvenlik ve gelişmenin sağlanmasına yönelik adımlar atılmasıdır.
*

Nasıl? Prensipte ABD; Rusya ve Çin’in küresel barış, istikrar ve gelişmeye katkı sağlayacağı iddiası ve yeni bir uluslararası hukukun BM merkezinden küresel sistem ağlarına yansıtılmasıyla yeni dünya statüsünün oluşturulması şartında,
Rusya ve Çin; ABD’nin başlattığı İsrail-Filistin arasında yeni bir barış planında İsrail’e güçlü bir teşviği teminen Suriye iç savaşının önlenmesi ve yeni Suriye’nin kurulmasından -giderek, öbür sorunlar için stratejik müttefikliğin geliştirilmesinde hemfikirdir.

Üstelik ABD ve Rusya, kanıtlanması durumunda Suriye’de kimyasal silah kullanımına sert bir tepki vermek konusunda da anlaşmıştır!

*
O yüzden Batı’da uluslararası camiayı, Kuzey Kafkasya ve Orta Asya’da  Rusya’yı tehdit eder duruma yükselen İslamcı radikalizmin tasfiye edilmesi,
Geliştirilen stratejik ortaklıkla  İran’ın nükleer programı konusunda işbirliğinde olunması,
ABD’nin füze savunma sisteminde Rusya ve Çin ile işbirliği yolundaki engelleri kaldırarak NATO’nun Soğuk Savaş mantığından uzaklaşması ve Stratejik Silahların Azaltılması Andlaşmasının devamına ilişkin adımlar atılacaktır.

*
İşte, İsrail ve Filistin arasında 1967 sınırlarına harfiyen uymak yerine aralarında toprak değişimi yapabilmeleri, İsrail Devleti’nin Yahudi devleti olarak tanınması, yerleşim inşasının dondurulması ve mahkûmların serbest bırakılması gibi konularla barış görüşmelerine başlanmıştır.

Arap Baharı‘nda ABD’nin adına çalışan cihadçı radikal örgütlerin küresel istikrara tehditkâr karakterinin anlaşılması ve İsrail’e güçlü bir teşvik sağlamak üzere -mesela, Mısır’da Müslüman Kardeşler örgütünün tasfiyesi sürdürülmektedir.

*

Geriye, G8 Zirvesi mutabakatı çerçevesinde ABD liderliğinde bir koalisyonun Suriye rejiminin kimyasal silah kullanımına askeri yanıt vermek üzere  bir saldırının yapılması kalıyor.
*
Saldırının ardından oluşan keşmekeşte Erdoğan iktidarının desteğinde Cihadçı İslamcı radikal örgütlerin tasfiyesi,
Yeni Suriye kurulması yolunda güçlü Esad rejimi ordusuna karşı üstünlük sağlayamayan dağınık ve zayıf Özgür Suriye ordusunun müzakerelere güçlü olarak katılmasının sağlanması,
Nihayet  Suriye ve Irak Kürdistan’ında  hidrokarbon kaynaklarının, suyun ve tarımın küresel ve bölgesel liderler arasında  herhangi bir hır-güre mahal vermeden;
Türkiye güneyinde Kürtlerin oluşturduğu tampon bölgenin paralelinde İran’ın batısından, Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’de Büyük Kürdistan’dan Doğu Akdeniz’e akıtılması işi kalıyor -ki;
*
Türkiye iktidarı -elbette, toplam 910 km’lik sınır hattı nedeniyle, Suriye ile yaşanabilecek olası askeri gerginliğin yaratabileceği güvenlik kaygılarının farkındadır.
Hava Kuvvetlerinin dost ülke uçaklarına yapacağı eskortluk dışında yaşanacak gelişmeler doğrultusunda 
TSK’nın gerekli göreceği her türlü  adımı atacağından da endişe edilmiyor, fakat,

Kim, ABD liderliğinde bir koalisyonun -şu sıralarda,yukarıdaki amaç için bir askeri operasyon hazırlıkları içinde olmadığını söyleyebiliyor?
Ya da kim, bu operasyon sırasında  Türkiye’nin vereceği desteğinin sınırlı kalacağından emindir?
  • Kim, NATO’nun 6 adet Patriot bataryalarına güvenebilir? 
*
Halbuki, Suriye Dışişleri Bakanı Valid Muallem, muhalefeti destekleyen ülkelerin kimyasal saldırı bahanesiyle ülkesine saldırmak üzere olduklarını söylüyor.

“Suriye’ye saldırmak hiç de kolay olmayacak. Teslim olmayacağız ve elimizdeki
tüm araçlarla kendimizi savunacağız. Herkesi şaşırtacak savunma araçlarına sahibiz.
Dış askeri müdahalenin amacı güç dengesinin kurulması ise bu bir yanılgıdır”diyor.
Kim, Suriye’nin Türkiye’ye saldırıda bulunmayacağını söylüyor?

 
*
Halbuki Türkiye iktidarı, Kuzey Suriye’de 1954’te yapılan nüfus sayımından sonra yüz binlerce Kürt’ün kimliklerinin ellerinden alınması ve vatansız sayılmaları ya da BAAS partisinin iktidara gelmesiyle uyguladığı sınır boyunda yaşayan Kürtlerin sınırdan 50 kilometre uzaklaştırılıp yerlerine Arapların yerleştirildiği  uygulamayı -bu kez, uluslararası çevrelerin tasfiyesine karar verdiği El Kaideci radikal örgütler eliyle tekrar ediyor, bölgeyi boşaltmaya yönelik ambargo uyguluyor ve  bölgeye Arapları yerleştiriyor.
Kim, Suriyeli Kürtlerin bu uygulamaya kayıtsız kalacağını söylüyor?

*
Halbuki PKK, Türkiye iktidarının Demokratik Çözüm süreciyle ilgili herhangi bir hazırlığının olmadığı -aksine,büyük bir savaş hazırlığı içinde olduğu kanaatindedir.

  • PKK hükümetin adım atması için 1 Eylül’e kadar süre vermiş, Türkiye’yi tehdit etmektedir.
  • Kim PKK ile yeniden çatışmaların başlamayacağını söylüyor? 
*
Doğrusu  Başbakan Erdoğan‘ın, eğitildiği
“La şarkıyye la garbiyye illa İslamiyye illa İslamiyye’ hacı cavcav”
kültürüyle, Türkiye’yi Müslüman Ortadoğu’nun bir parçası olarak algılamasının, İslamiyet’in yalnızca bir din değil topyekün bir hayat tarzı olduğu, onun emirlerinin ancak mutlakiyetçilikle uygulanabileceği algısı ve nın dünyanın yeni macerası olduğu anlaşılmıştır -ki,
 Müslüman dünyasına lider olmak hırsı
*

Mısır’dan sonra -şimdi, o hacı cavcav kültürün  Türkiye’den de tasfiye edilmesine gidiliyor.


  • Türkiye-Kürdistan-Suriye üçgeninden çıkarılacak dersle uluslararası hukuk zenginleşecek ve yeni dünya statüsü oluşturulacaktır.
*
Bay Erdoğan, savaş ekonomisinin sürdüğü kanlı günlerde, Gezi Direnişçilerinden bir çığ gibi büyüyen ve

“Duyuyor musun sesi, işte bu halkın öfkesi
Olmayacak hiçbir zaman bir başkasının kölesi
Sanki kalp atışları karışıyor davullara
Yürüyoruz gururla yeni bir yarına
Sen de gel katıl bize, diren bütün bu baskıya
Durur; koca dünya barikatın arkasında
Sen de özgürlüğün için diren omuz omuza
Duyuyor musun bizi, işte çapulcunun sesi”

diyenlerin insafına terk edilmiş olacaktır -fakat, 
Türkiye yeni bir Sevr’e tabi tutulmaktadır…

 
*
Ne kıymeti var?
Ey Recep Tayyip Erdoğan, Hey Davutoğlu, Alo Necdet Paşa! 
*

Aynı sonuca çıkan başka bir alternatif daha vardır :

  • Ya kimyasal silahlar Türkiye’nin desteklediği İslamcı terör örgütlerince kullanılmışsa ve faturasından Erdoğan sorumlu sayılacaksa?  

 

*

Ne kıymeti var?
Ey Recep Tayyip Erdoğan, Hey Davutoğlu, Alo Necdet Paşa! 
29.8.2013
 
Ahmet Kılıçaslan AYTAR
ahmetkilicaslanaytar@gmail.com