Etiket arşivi: 6023 Sayılı Türk Tabipleri Birliği Yasası

Türk Tabipleri Birliği’nden Artvin / Cerattepe Direnişine Destek

TTB_logosu

Dünden beri Artvin’de insanlar ve öbür canlılar gözyaşartıcı gaza boğuluyor.
Artvinliler bu şiddete şimdiki ve gelecekteki kuşakların yaşam hakkını, yaşam alanlarını savunmak için mücadele etmeleri nedeniyle maruz bırakılıyor. (17 Şubat 2016)

BASIN AÇIKLAMASI

Artvin Halkının Sağlığına, Yaşamına, Yaşam Alanlarına Saldırının
Derhal Durdurulmasını Talep Ediyoruz

Dünden beri Artvin’de insanlar ve öbür canlılar gözyaşartıcı gaza boğuluyor.
Artvinliler bu şiddete şimdiki ve gelecekteki kuşakların yaşam hakkını,
yaşam alanlarını savunmak için mücadele etmeleri nedeniyle maruz bırakılıyor.

Biz hekimler artık çok iyi biliyoruz ki; biber gazı insanları, canlıları hasta ediyor, öldürüyor, canlarına sağlıklarına zarar veriyor. Tıpkı bozulan ve kirlenen çevrenin hasta ettiği,
öldürdüğü gibi.

Artvin halkı 25 yılı aşkın süredir, suyunun, havasının kaynağı, yağmurda, karda çevre felaketlerinin önleyicisi Cerattepesini korumak için barışçıl bir biçimde demokratik
hak arama mücadelesini sürdürüyor.

Sermaye, yöre halkına ve hukuka karşın Cerattepe’ye el koyma isteğinden vazgeçmiyor.
Oysa daha 2013’te Artvin Cerattepe’de açılması planlanan “Cerrattepe Bakır Madeni” projesi için Rize İdare Mahkemesi dedi ki;

  • Planlanan bu maden faaliyetinin yaşama geçirilmesi Artvin ilini yöre sakinleri açısından yaşam alanı olmaktan çıkarır.
  • Bu maden projesi ile etkisi altında bulunan yaşam alanları ve koruma altındaki alanlar
    bir arada olamaz”

Yani Rize İdare Mahkemesi Ya madeni ya da Artvin halkını tercih edin dedi.

Bu karar yok sayılarak hukuksuz biçimde bir kez daha çevre etki değerlendirme (ÇED)
olumlu işlemi tesis edilerek yaşam alanları madencilerin çıkarlarına feda edilmek isteniyor.
Bu hukuksuz işleme karşı açılan dava halen daha devam etmektedir.

Uzun bir süreden beri çadır nöbeti tutarak yaşam alanlarına sahip çıkan, şiddete başvurmaksızın demokratik haklarını kullanan Artvin halkına, orada yaşayan canlılara yoğun biber gazı ile yapılan müdahale, kullanılan şiddet yaşam ve sağlık hakkının ölçüsüz bir biçimde ihlal etmektedir.

Artvinliler’in yaşam alanlarını savunmaları en temel haklarıdır. Halkın ve gelecek kuşaklarun yaşam ve sağlıklarının korunması mücadelesini etkisizleştirmek için
ülkenin pek çok noktasından getirilen çevik kuvvetlerle desteklenen güvenlik güçlerinin şiddetine son verilmesi, Artvin halkına karşın yaşam alanlarını yok edecek madencilik projesinden vazgeçilmesi çağrısında bulunuyoruz.

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi

Fotoğraf: DHA

============================================

Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz  yasal meslek örgütümüz (6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Yasası), yukarıdaki basın açıklamasını web sitesinde yayımladı.

Söz konusu maden alanını işletecek olan, Bay RTE’ye yakın Bay Mehmet Cengiz olup,
Milletin a…’a koyacağız diyebilen yüz kızartıcı küfürü yapan adamdır!
Bütün Türkiye’ye çok ciddi özür borcu olan ve pek çok hak yoksunluğu ile hukuksal olarak “yaptırım” görmesi gereken bu zat, tersine Devletten ve AKP iktidarından “umur” görmektedir. Bu etik – ahlak – hukuk dışı durum halkın adalet duygusunu derinden zedelemektedir. En ağır biçimde küfür edilerek vicdanlarda aşağılanma duygusu oluşturulan Ulusumuz,
yaşadığı örselenmeyi (travma) unutmuş değildir. AKP’nin kendisine “dost” olmadığını da yaşayarak acı biçimde görmektedir  Esas olarak bu tür travmaların olumsuz etkilerinin,
onurlu insanlar (halkımız!) üzerinde uzun yıllar sürdüğü de bilinmektedir.

Bu sosyal psikolojik / politik sosyolojik sorunsal bir yana, Artvin’in eşi bulunmaz doğasını hoyratça tahrip edecek maden arama izni (ruhsatı) nasıl verilebilir? Böylesi bir ruhsata
nasıl olumlu ÇED (Çevresel Etki Değerlendirme) Raporu verilebilir??

Başbakanlığının son dönemlerinde bütün maden arama izinlerini Bay RTE’nin tekelinde topladığı ileri sürülmüştü. Bir Başbakan neden böyle yapar? Ülkenin Enerji ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı (son AKP Hükümetinde RTE’nin damadı Albayrak!?) ne güne durmaktadır?
Bu davranış hukuksal olarak bir yetki gaspı ve kamu yönetimi ilkelerine ters olmanın yanı sıra politik olarak da ciddi soru işaretleri uyandıran bir fiyaskodur. “Niçin” sorusuna Bay RTE’nin hiçbir biçimde akılcı, hukuka, devlet geleneklerine,, uygun yanıt vermesi olanağı yoktur.
O zaman da apaçık şaibe altında kalırsınız..

*****
Sorunun bir başka boyutu Anayasa’nın 56. maddesidir. Bu madde, açıkça Yurttaşa çevreyi geliştirme, koruma ve kirlenmesinin engellenmesi görevi vermektedir Devlet ile birlikte.
Bu düzenleme yurttaşa hem Anayasal buyruk hem de anayasal bir yetkidir.
Sorumluluk doğal olarak yetkiyi doğurur. Yurttaşın çevreyi koruma – geşiştirme ve
kirlenmesini engelleme davranışı gösterMEmesi anayasal suçtur!

Artvin halkı, Cerattepe’de bakır madeni açılmasını, Anayasanın anılan maddesi bağlamında çevreyi geliştirme, koruma ve kirlenmesinin engellenmesi görevi kapsamında görmektedir. Takdiri ve değerlendirmesi bu yöndedir. Bu kanaat ve kararın tersi yöndeki tercihten değersiz olduğunu savlamak olanaksızdır. Dahası, 1 ya da birkaç kişinin çıkarı, şirketlerinin kârı,
yöre halkının yaşam hakkını sınırlama, doğayı tahrip etme hakkı asla ver(e)mez.

Çevreyi korumak, geliştirmek ve kirlenmesinin engellenmesini istemek, 3. kuşak insan hakları kapsamındadır. Demokratik ülkeler artık bu aşamadadır. Ülkemizde ise, AKP ile birlikte
en temel insanlık hakkı olan SAĞLIKLI YAŞAM HAKKI bile tehdit altındadır ve çiğnenmektedir.

Hiçbir iktidar döneminde bunca çok insanımız yaşamını yitirmemiştir!
Niçin?? Nereye dek?? Eli kanlı iktidarların sonuç aldığı görülmüş müdür? 

Silahsız ve şiddet kullanmayan, suç işlemeyen ve suça teşvik etmeyen bırakın yasal – anayasal, evrensel hakkı ve görevi olan direniş gösteren Artvin halkının üstüne güvenlik güçlerini orantısız güç kullanarak salmak, olsa olsa AKP iktidarı gibi açık faşizme geçmiş
bir siyasal anlayışın ürünü olabilir.

Ek olarak, Anayasa md. 34 de toplantı gösteri yürüyüşü hakkını düzenlemektedir.
Artvin halkının direnişi bu anayasal madde bağlamında da AKP iktidarınca çiğnenmek istemektedir… Bu yazının yazıldığı 18 Şubat 2016 günü saat 23:45 dolayında binlerce Artvinli dev bir yürüyüşe geçmiş ve Valilik önünde toplanarak Atvin’i haramzadelere bırakmayacaklarını haykırmaktadırlar.. Ankara’da gün içinde yapılan destek eyleminde polis 11 dolayında insanı gözaltına almıştır. Oysa gözaltını gerektirecek bir davranış olmamıştıri Polis yetkilerini aşarak hem Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Hakkında Yasayı hem de Polis Vazive ve Selahiyetleri yasasını çiğnemiştir. Anayasa Mahkemesi’nin kararları, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri sırasında zorunlu (mücbir) sebepler olmadıkça suç bile işlense eylem hakının engellenmemesi, hukuka aykırı eylemin belirlenerek sonrasında işlem yapılması yönündedir.

AKP iktidarı ne hukuk, ne yasa, ne hak, ne töre ve gelenek dinleMEmektedir.
Halkın sırtından polis – jandarma copunu – dipçiğini, biber gazını – basınçlı suyu eksik etmeyerek nereye varabileceğni düşünüyor AKP iktidarı ve İçişleri Bakanı Efgan Ala??
Nereye denli??
Bu baskı meşru direniş hakkını bilemez mi?

Ayrıca, AYYÖŞ (Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı) de bu tür girişimlerde
yöre halkının onayına başvurulmasını gerektirmektedir.

AKP iktidarı apaçık hukuk ve insanlık dışına bir kez daha düşmüştür.
Söz konusu polis – iktidar saldırısı derhal durdurulmalı ve sükunetle, katılımcı olarak
konu bir kez daha irdelenmelidir.

Artvin halkının hukuka uygun ve tümüyle meşru direnişini selamlıyoruz.

AKP iktidarını hukuk dışı güvenlik gücü kullanma zorbalığını durdurmaya çağırıyoruz.

Bizim de üyesi olduğumuz EĞİTİM-İŞ’in Cerattepe diernişine destek posteri için lütfen tıklayın:

Cerattepe_EGITIM-IS_20.2.16

Sevgi ve saygı ile.
18 Şubat 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

profsaltik@gmail.com

Silahlı Çatışma ve Diğer Şiddet Durumlarına ilişkin Dünya Tabipler Birliği Kuralları

TTB_logosu

Silahlı Çatışma ve Diğer Şiddet Durumlarına ilişkin
Dünya Tabipler Birliği Kuralları

Ekim 1956’da Havana, Küba’da gerçekleştirilen 10. Dünya Tıp Asamblesi’nde kabul edilmiş,

Ekim 1957’de İstanbul, Türkiye’de gerçekleştirilen 11. Dünya Tıp Asamblesi’nde gözden geçirilmiş,

Ekim 1983’te Venedik, İtalya’da gerçekleştirilen 35. Dünya Tıp Asamblesi’nde ve Ekim 2004’te Tokyo, Japonya’da gerçekleştirilen DTB 55. Genel Kurulunda değiştirilmiş,

Mayıs 2006’da Divonne-les-Bains, Fransa’daki DTB 173. Konsey Oturumunda yazım olarak yeniden düzenlenmiş,

Ekim 2012’de Bangkok, Tayland’daki DTB 63. Genel Kurulunda üzerinde değişiklikler yapılmıştır.

GENEL YÖNERGELER

Dünya Tabipler Birliği (DTB) Tıp Etiği Uluslararası Kurallarında belirtildiği gibi,
silahlı çatışma ortamlarındaki tıp etiği barış zamanlarındaki tıp etiği ile aynıdır.
Doktorlar mesleki görevlerini yerine getirirken birbiriyle çelişen bağlanmalar içindelerse, birinci yükümlülükleri hastalarına karşıdır; doktorlar, mesleki faaliyetlerinin hepsinde, insan hakları alanındaki uluslararası sözleşmelere, uluslararası insancıl hukuka ve DTB’nin tıp etiği alanındaki bildirgelerine bağlı kalmalıdır.

Tıp mesleğinin birincil görevi sağlığı korumak ve yaşam kurtarmaktır.
Dolayısıyla, doktorların aşağıdaki tutum ve davranışları etik dışı sayılır:

  • Hastanın sağlığı açısından temelsiz, yerinde sayılamayacak tavsiyelerde bulunmak
    ya da koruyucu, tanı koydurucu ya da iyileştirici işlemlerde bulunmak;
  • Tedavi amaçlı bir gerekçe olmaksızın bir insanın fiziksel ya da zihinsel gücünü zayıflatmak;
  • Bilimsel bilgileri sağlığı tehlikeye düşürmek ya da yaşamı yok etmek amacıyla kullanmak;
  • Sağlıkla ilgili kişisel bilgileri sorgulamalara yardımcı olma amacıyla kullanmak;
  • İşkence ya da zalimce, insanlık dışı veya aşağılayıcı uygulamalara göz yummak,
    bu uygulamaları kolaylaştırmak ya da içinde yer almak.

Silahlı çatışma ve diğer şiddet durumlarında standart etik kurallar geçerlidir; bu geçerlilik yalnızca tedavi gibi işlemleri değil, örneğin araştırma gibi diğer müdahaleleri de kapsar. İnsanlar üzerinde deney yapılması, başta sivil ve askeri mahkûmlarla işgal edilen ülkelerin halkları olmak üzere özgürlüklerinden yoksun kalmış tüm kişiler söz konusu olduğunda kesinlikle yasaktır.

İnsanlara insanca ve saygıyla davranılması yolundaki tıbbi görev tüm hastalar için geçerlidir. Doktor, gerekli bakım ve tedaviyi her zaman tarafsızca; yaşa, hastalık ya da engellilik durumuna, inanca, etnik kökene, cinsiyete, yurttaşlığa, siyasal bağlantıya, ırka, cinsel yönelime ya da toplumsal konuma veya başka herhangi bir ölçüte göre ayrımcılık yapmadan vermelidir.

Hükümetler, silahlı güçler ve elinde güç bulunan diğerleri, doktorların ve diğer sağlık profesyonellerinin silahlı çatışma ve diğer şiddet durumlarında ihtiyacı olan herkese bakım verebilmesini sağlamak üzere Cenevre Sözleşmelerine uygun hareket etmelidirler. Bu yükümlülük, sağlık personelinin ve sağlık tesislerinin korunması gerekliliğini de kapsar.

Hekim, durum ve koşullar ne olursa olsun tıbbi bilgilerin gizliliğini korumalıdır. Bununla birlikte, silahlı çatışma ya da diğer şiddet durumlarında olduğu gibi barış zamanında da bir hasta başkaları için ciddi bir risk oluşturabilir; böyle durumlarda doktorlar, hastaya olan yükümlülükleri ile tehdit altındaki diğer insanlara ilişkin yükümlülükleri arasında bir muhasebe yapmak durumundadırlar.

Silahlı çatışma ve diğer şiddet durumlarında doktorlara ve diğer sağlıkçılara tanınan haklar ve imkânlar sağlık ve tedavi amaçları dışında başka amaçlar için hiçbir şekilde kullanılmamalıdır.

Doktorların hasta ve yaralıları tedavi görevleri açık ve nettir. Doktorlar, kadınlar ve çocuklar dâhil olmak üzere kimi grupların bu bağlamda özellikle güç durumda olduklarını gözetmelidir. Bu bakımın sağlanması engellenmemeli ya da herhangi bir ihlal fiili olarak görülmemelidir. Doktorlar, etik yükümlülüklerinden herhangi birine uygun davranmaları nedeniyle hiçbir zaman kovuşturulmamalı ve cezalandırılmamalıdır.

Doktorların, içme suyu, yeterli gıda ve barınma dâhil olmak üzere sağlık açısından ön koşul olan altyapının sağlanmasında hükümetler ve diğer yetkililer üzerinde basınç oluşturma gibi bir görevleri vardır.

Çatışmanın yakın ve kaçınılmaz göründüğü durumlarda doktorlar, ellerinden geldiğince, yetkililerin halk sağlığı altyapısını koruyacak, çatışmanın hemen sonrasındaki dönemde de bu altyapıda gerekli onarımlara gidecek planlamayı yapmalarını sağlamaya çalışmalıdırlar.

Olağanüstü koşullarda doktorların durumlara hemen ve olabilecek en iyi müdahalede bulunmaya hazır olmaları gerekir. İster sivil ister savaşan tarafta olsun hasta ve yaralılara ihtiyaç duydukları bakım sağlanmalıdır. Klinik ihtiyaçların dikkate alınması dışında hastalar arasında hiçbir ayrım gözetilmemelidir.

Doktorlar, mesleki çalışmalarını serbestçe sürdürebilmeleri için hastalarına, gerekli tıbbi tesis ve donanımlara ve korunmaya erişebilmelidirler. Bu erişim, gözetim merkezleri ve hapishanelerdeki hastaları da kapsamalıdır. Bu çalışmalarında doktorlara engelsiz geçiş ve tam mesleki bağımsızlık dâhil gerekli yardımlar sağlanmalıdır.

Görevlerini yerine getirirken ve yasal hakları olduğu durumlarda doktorlar ve diğer sağlık profesyonelleri, örneğin Kızılhaç, Kızılay ya da Kızıl Kristal gibi uluslararası planda tanınmış sembollerle tanımlanmalı ve korunmalıdır.

Silahlı çatışmaların ya da diğer şiddet olaylarının cereyan ettiği yerlerdeki hastanelere ya da sağlık merkezlerine çatışan tüm taraflar ve medya çalışanları saygı göstermelidir. Sivil ya da çatışan taraflardan olanlara, hastalara ve yaralılara yapılan sağlık yardımları tanıtım ya da propaganda amacıyla kullanılamaz. Hasta, yaralı ve ölülerin özel yaşamlarının gizliliğine her durumda özen gösterilmelidir. Önemli siyasi kişilerin yaptıkları ziyaretler ve bu kişilerin yaralı ve hasta olanlar arasında yer aldıkları durumlar da bu kapsamdadır.

Doktorlar, silahlı çatışma ya da diğer şiddet durumlarında sağlığın gelişigüzel uygulamalara, kalitesiz/sahte materyallerin ve ilaçların dolaşıma sokulmasına daha fazla maruz kalacağını dikkate almalı ve bu tür durum ve uygulamalara karşı harekete geçmelidir.

DTB, doktorlara, diğer sağlık çalışanlarına ve sağlık tesislerine yönelik saldırılarla ilgili verilerin uluslararası bir organ tarafından toplanmasını ve yayılmasını destekler. Bu veriler, söz konusu saldırıların mahiyetinin anlaşılması ve önleyici mekanizmaların oluşturulması açısından önem taşır. Tıp personeline yönelik saldırılar araştırılmalı ve failleri yargı önüne çıkarılmalıdır.

DAVRANIŞ KURALLARI: SİLAHLI ÇATIŞMA VE DİĞER ŞİDDET DURUMLARINDA ÇALIŞAN DOKTORLARIN GÖREVLERİ

Doktorlar her durumda:

  • Uluslararası hukuku (uluslararası insancıl hukuk ya da insan hakları hukuku) ihlal etmemeli, ihlallere yardımcı olmamalıdır;
  • Yaralı ve hastaları terk etmemelidir;
  • Herhangi bir düşmanlıkta taraf olmamalıdır;
  • Yetkililere hastaları ve yaralıları arama yükümlülüklerini hatırlatmalı, ayrımcılık yapmadan sağlık hizmetlerine erişimi sağlamalıdır;
  • Yaralılara ve hastalara etkili ve tarafsız bakım sağlamalı ve bunu savunmalıdır (söz konusu kişilerin “düşman” sayıldığı durumlar dâhil olmak üzere herhangi bir ayrımcılık gözetmeden);
  • Kişilerin, hastaların ve kurumların güvenlik mülahazalarının etik davranış açısından önemli bir sınırlama olduğunu dikkate almalı ve görev yaparken gereksiz riske girmemelidir;
  • Yaralı ya da hasta kişinin isteklerine, güvenine ve onuruna saygılı olmalıdır;
  • Yaralıların ve hastaların içinde bulundukları güç durumdan kişisel maddi çıkar elde etme adına yararlanmamalıdır;
  • Gerçek ve geçerli onaylarını almadan yaralı ve hasta kişiler üzerinde deney yapmamalı, özgürlüklerinden yoksun kişiler söz konusu olduğunda ise bundan kesinlikle kaçınmalıdır;
  • Silahlı çatışma ve diğer şiddet durumlarında kadınların ve çocukların özellikle güç durumlarını ve özel sağlık ihtiyaçlarını özenle gözetmelidir;
  • Söz konusu kişinin ölmüş ya da bakım altında olduğu durumlar dâhil, bir ailenin, kayıp bir aile üyesinin durumu ve yeri hakkında bilgi sahibi olma hakkına saygı göstermelidir;
  • Herhangi bir mahkûma sağlık hizmetleri vermelidir;
  • Böyle bir mekanizmanın hâlihazırda bulunmadığı durumlarda doktorların hapishanelere ve mahkûmlara düzenli ziyarette bulunmalarını savunmalıdır;
  • Gelişigüzel uygulamalara ya da kalitesiz/sahte materyal ve ilaçların dolaşıma sokulmasına karşı çıkmalı, mümkün olduğu durumlarda bunu önlemek üzere harekete geçmelidir;
  • Silahlı çatışma ve diğer şiddet durumlarında yetkililere, uluslararası insancıl hukuk ve uluslararası hukukun ilgili diğer hükümlerine göre sağlık personelini ve altyapısını koruma yükümlülüğü altında olduklarını hatırlatmalıdır;
  • Önemli herhangi bir hastalığın ya da travmanın yaygınlaştığı durumlarda yetkililere bilgi verme yasal yükümlülüğünü akılda tutmalıdır;
  • Yaralılara, hastalara ya da verilen sağlık hizmetlerine karşı misillemeleri önlemek için elinden geleni yapmalıdır;
  • Sağlık hizmetlerinde belirli ikilemlere yol açacak durumlar ortaya çıkabileceğini dikkate almalıdır.

Doktorlar mümkün olduğu kadar:

  • Yasa ya da etik dışı herhangi bir emre uymayı reddetmelidir;
  • Bir doktorun içinde bulunabileceği ikili bağlanma durumlarını titizlikle düşünmeli, bu ikili bağlanmaları meslektaşları ve yetkili kişilerle tartışmalıdır;
  • Mesleki sır saklama kuralına bir istisna olarak ve DTB’nin İşkence ve Zalimce, İnsanlık Dışı ya da Aşağılayıcı Muamelelerin Kınanmasında ve Belgelenmesinde Doktorların Sorumlulukları Kararı ile İstanbul Protokolü [1] doğrultusunda bilgileri dâhilindeki işkence ya da zalimce, insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleleri, mümkün olduğu durumlarda mağdurun da onayıyla, ancak mağdurun kendini serbestçe ifade edecek durumda olmaması halinde açık onayı olmadan da kınamalıdır;
  • Meslektaşlarının görüşlerini dinlemeli ve bu görüşlere saygı göstermelidir;
  • Verili durum ışığında sağlık hizmeti standartları üzerinde düşünmeli ve bu standartları geliştirmeye çalışmalıdır;
  • Bir meslektaşın etik dışı herhangi bir davranışını ilgili yöneticiye iletmelidir;
  • Sağlık hizmetleriyle ilgili gerekli kayıtları tutmalıdır;
  • Koşullar nedeniyle bozulan sivillere yönelik sağlık hizmetlerinde sürekliliği desteklemelidir;
  • Sağlık alanındaki ihtiyaçların karşılanmadığı durumları bir komutana ya da uygun diğer yetkililere bildirmelidir;
  • Örneğin uluslararası insancıl hukuka ya da insan hakları hukukuna yönelik ihlallere tepki vererek, sağlık personelinin söz konusu şiddetin etkilerinin nasıl hafifletilebileceği ya da süresininasıl kısaltılabileceği üzerinde düşünmelidir.

[1] İşkencenin ve Diğer Zalimce, İnsanlık Dışı ya da Aşağılayıcı Muamele veya
Cezanın Etkili Biçimde araştırılması ve Belgelenmesi Elkitabı, OHCHR, 1999
© Dünya Tabipler Birliği, Inc. –Tüm Hakları Saklıdır.
© Asociación médica mundial -Todos los derechos reservados.
© L’Association Médicale Mondiale -Tous droits réservés.

==========================================

Dostlar,

Günümüzde her mesleğin yasal – hukuksal- mevzuatı ve yazılı olmayan geleneklerinin yanı sıra artık önemli ölçüde kodifiye edilmiş (yazılı olarak topluca derlenmiş) etik kuralları var.

Hekimlik mesleği, insan yaşamıyla uğraştığından, mesleksel etik kuralları oldukça eski..
Taa Hiğokrat’a dek uzanıyor..
Türkiye’de de 1928’de çıkarıaln 1219 sayılı yasada kimi göndermeler yapılmıştı.
1953’te çıkarılan 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Yasası uyarınca (md. 7) çıkarılan
Tıbbi Deontoloji Tüzüğü (RG 19 Şubat 1960) kimi meslek etiği kurallarını koymuştu.

Zaman içinde Uluslararası düzlemde bu kurallar geliştirildi ve paylaşıldı.
Dünya Hekimler Birliği (World Medical Association) öncülük yaptı.

Türk Tabipleri Birliği de (TTB) 47. Büyük Kongresinde (10-11 Ekim 1998) kabul edilen HEKİMLİK MESLEK ETİĞİ KURALLARI‘nı yaşama geçirdi. (01.02.1999’da yayımlandı).

Türkiye’miz ne yazık ki kurgulu bir sıcak çatışma ortamına sürüklendi ve orada tutuluyor.
Bu gergin süreçte HEKİMLİK MESLEK ETİĞİ KURALLARI‘nı gündeme getirmek istedik.

Başta meslektaşlarımız olmak üzere ilgili ve yetkililerin bilgisine sunarız.

Sevgi ve saygı ile.
17 Ekim 2015, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

HEKİME YÖNELİK ŞİDDET DURMUYOR!


HEKİME YÖNELİK ŞİDDET DURMUYOR!

ATO_logosu

 

 

 

 

Değerli Meslektaşımız,

Gaziantep’te görevi başındayken bir hasta yakını tarafından bıçaklanan
Op. Dr. Ersin Arslan, ölümünün 2. yıldönümünde tüm yurtta hekimler ve
sağlık çalışanları tarafından düzenlenen etkinliklerle anıldı.

Dr_Ersin_Arslan_unutturmayacagiz


Türk Tabipleri Birliği
’nin çağrısıyla Tabip Odaları ve sağlık alanındaki emek ve meslek örgütleri 17 Nisan 2014 günü Dr. Ersin Arslan’ın vurulduğu saat olan 12.45’te bulundukları illerdeki hastanelerde toplanarak basın açıklamaları yaptılar.

 

TTB, çeşitli uzmanlık dernekleri ve sağlık meslek örgütlerinin temsilcileri Gaziantep
Dr. Ersin Arslan Devlet Hastanesi bahçesinde bir araya gelerek basın açıklaması düzenlerken, Ankara’da da sağlık emekçileri Numune Hastanesi bahçesinde toplandılar. Tüm katılımcı örgütler adına ortak basın açıklamasını okuyan Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Ebru Basa, sağlık çalışanlarının ülkenin dört bir yanında her gün şiddet görmeye devam ettiklerini belirterek,
somut caydırıcılığı olan yasal düzenleme taleplerini tekrar etti.

17 Nisan’ın Dünya’da Sağlık Çalışanlarına Yönelik Şiddeti Önleme Günü
ilan edilmesi
 çağrılarını da hatırlatan Basa, bunun gerçekleşebilmesi için
Sağlık Bakanlığı’nın bu öneriyi 19-24 Mayıs tarihleri arasında Cenevre’de yapılacak Dünya Sağlık Asamblesi’ne götürmesini beklediklerini ifade etti.

Basın açıklamasının tam metni için tıklayınız.

Şiddet durmuyor!

Öte yandan, hekime yönelik şiddet, Dr. Ersin Arslan’ın ölüm yıldönümünde bile
ara vermedi. Ankara’da Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi kardiyoloji bölümünde görevli bir uzman doktor, sabah saatlerinde bir hasta ve yakını tarafından darp edildi. Hastanenin sık sık arıza veren otomasyon sisteminde yaşanan sıkıntıdan dolayı muayene olmayı beklemekten sıkılan hastanın doktor odasına girerek hekime bağırması ve hakaret etmesi üzerine güvenliği çağırmak için dışarı çıkmaya çalışan hekim, Yunis Boztepe ve oğlu Mustafa Boztepe’nin saldırısına uğradı.
Yunus Boztepe’nin, uzman hekimin kafasına demir bastonla vurduğu ve
hekimin beyin cerrahisi bölümünde tedavi altına alındığı öğrenildi.

Olayın ardından hastaneye giderek konuyla ilgili bilgi alan ve yaralı hekime ziyarette bulunan Ankara Tabip Odası ve SES yöneticileri, Hastane Başhekimi ile de bir görüşme gerçekleştirdiler. Otomasyon sistemindeki aksaklıkların bile sağlıkçılara şiddet olarak yansıdığını dile getiren yöneticiler, ivedilikle gerekli önlemlerin alınması yönündeki istemlerini ilettiler. Hastaneye gelen ATO Hukuk Bürosu avukatları da, yakınmacı olan hekim adına saldırganlar hakkında gerekli işlemlerin yürütülmesi için çalışmalarına başladılar.

Saygılarımızla.
17.4.14

Ankara Tabip Odası
Yönetim Kurulu

Ankara Tabip Odası Seçmen Listesi Askıda : Seçim 13 Nisan 2014’te


Ankara Tabip Odası Seçmen Listesi Askıda : Seçim 13 Nisan 2014’te

ATO_logosu

 

 

Sayın Üyemiz;

Ankara Tabip Odası’nın 6023 Sayılı Türk Tabipleri Birliği Yasası kapsamında gerçekleştireceği olağan Seçimli Genel Kurulu 5 Nisan 2014 günü 09:00 – 17:00 saatleri arasında Ankara Tabip Odası’nın Mithatpaşa Cad. No:62/18 Kızılay adresinde; çoğunluk sağlanamadığı takdirde,
çoğunluk aranmaksızın yapılacak olan ikinci toplantısı; 12 Nisan 2014 tarihinde, 11:00 -17:00 saatleri arasında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İbn-i Sina Hastanesi Hasan Ali Yücel Konferans Salonu’nda
 gerçekleştirilecektir.

  • Seçimler, 13 Nisan 2014 tarihinde 09:00 – 17:00 saatleri arasında
    AÜTF Morfoloji Binası Kafeteryası’nda
     olacaktır.

13 Nisan 2014 tarihinde oy kullanacak olan üyelerimizin listesi T.C. Çankaya
1. İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı’na iletilmiş ve tasdik edilmiştir. Tasdik edilen üyelerimizin listesi 29-30-31 Mart 2014 tarihlerinde 09:00 – 17:00 saatlerinde Ankara Tabip Odası’nda askıda kalacaktır.

Üye listesine itirazları olan üyelerimizin, ilan süresi içinde doğrudan
T.C. Çankaya 1. İlçe Seçim Kurulu’na itirazlarını yapmaları gerekmektedir.

Bilgilerinize sunarız.

Saygılarımızla. 25.3.14

Ankara Tabip Odası 
Yönetim Kurulu