Etiket arşivi: 19 MAYIS

 TÜRK MİLLETİNİ “KOYUN SÜRÜSÜ” OLARAK GÖREN VE ONLARI BATILI CELLÂTLARIN KANLI ELLERİNE TESLİM EDEN TİPİK BİR OSMANLI PADİŞAHI – VAHDETTİN

TÜRK MİLLETİNİ “KOYUN SÜRÜSÜ” OLARAK GÖREN VE ONLARI BATILI CELLÂTLARIN KANLI ELLERİNE TESLİM EDEN TİPİK BİR OSMANLI PADİŞAHI – VAHDETTİN

ve 

-BU KORKUNÇ  TÜRK  KATLİAMINI  DURDURMAK ÜZERE
SAMSUN’A  ÇIKAN  O BÜYÜK TÜRK KAHRAMAN-

Güzide Filiz Tuzcu
Tarihçi
19 Mayıs 1919

19 Mayıs 1919 –  19 Mayıs 2021,  “Büyük Atatürk’ümüzü Anma ve Gençlik Bayramımızın 102. Yıldönümü Asil Türk Milletine KUTLU OLSUN” diyerek yazıma başlıyorum. Ancak bu kutlamanın hemen ardından durup, çok iyi düşünmemizi ve kendimizi sorgulamamızı istiyorum. Bu bağlamda 19 Mayıs 1919 tarihinin, Türk Milleti için nasıl yaşamsal bir dönüm noktası olduğunu anlayabilmek için KURTULUŞ VE KURULUŞ TARİHİMİZİ doğru bilmemizin ve doğru öğretmemizin ne kadar önemli olduğunu vurgulamak istiyorum.

Çünkü 1938 sonrasında biz Türklere tarihimiz maalesef doğru anlatılmamıştır! Şöyle ki : Tarihimiz budanmış, hatta Osmanlılar lehine değiştirilmiş ve sansürlenmiştir! Böylece Milletimize “MİLLİ HAFIZA” kazandıracak olan Tarih İlminin bilhassa engellendiğini ve TARİHSEL GERÇEKLERİN Türklerden bilhassa gizlendiğini önemle vurgulamak istiyorum.

Gizlenen söz konusu tarih gerçekler nelerdir? Bunların başında – Büyük ve Bilge Atatürk’ün yaşamsal derecede önem verdiği, muazzam medeniyetler tarihini kapsayan Antik Türk Tarihimiz gelmektedir.  Dünyada varlığı bilinen en eski kavim – en eski ulus olan Türklerin 16 bin yılın üstünde devasa bir geçmişleri vardır. Türklerin, Paleolotik Çağlardan, yani en erken taş devrinden itibaren (AS: başlayarak) Orta Asya’da (eski adıyla Türkmenistan – Türklerin Diyarında), Anadolu, Akdeniz ve Ege Adaları ve Doğu Avrupa topraklarında var oldukları – yerleşik düzene geçtikleri ve dünya medeniyet mirasının temelinde yer aldıkları bilimsel verilerle – arkeolojik ve biyolojik bulgularla kanıtlanmıştır. Ancak Tarih biliminin gün ışığına çıkarmış olduğu – Türklerin lehine olan söz konusu bu Gerçek Antik Tarih, tamamen (AS: tümüyle) kendi siyaset ve çıkarları doğrultusunda hareket eden emperyalist batılılarca baskılanmış, antik adlar ve kronoloji Greklerin ve İtalyanların lehine değiştirilerek,  antik medeniyetlerin “TÜRK Orijinleri” gizlenmiştir! Ve Batı menşeli (AS: kaynaklı) bu sahte antik tarih, 1938 sonrasında kimi önemli Türk siyasetçiler ve sözde bilim insanlarınca da maalesef desteklenmiştir!

Neden mi? Çünkü Türklerin verimli – zengin topraklarına göz koyan Batılılar, bu toprakların binlerce yıllık sahiplerinin Türkler olduğunun bilinmesini, 20 yüzyıl başında da, şimdi de kesinlikle istememektedirler. Bunun için onlar, sahte bir tarih senaryosu yazdırarak, “Türkleri uzak Asya’dan gelmiş, işgalci, göçebe, barbar ve medeniyetsiz – aşağı tabaka – 2.  3. sınıf insanlar” olarak tanımlamış olup, 1. Dünya Savası sonrasında da Türk soykırımı gerçekleştirmek ve Türk topraklarını tamamen ele geçirip, Türkleri Anadolu’dan atmak üzere bütün güçleriyle harekete geçmişlerdi…

Ve bu hak – hukuk – bilim tanımaz – saldırgan – işgalci  emperyalist  güçlerin  en büyük yardımcıları da, Türklerin yüzyıllarca sadakatle hizmet ettikleri – hatta kulluk ettikleri Osmanlıların soyundan gelen son padişah Vahdettin olmuştur! O Vahdettin ki Rauf Orbay’a

  • Türk Milleti koyun sürüsüdür, idaresi için bir çoban lâzım, o çoban da benim demiştir.  (Rauf Orbay Hatıraları, s. 240 – 241)

Vahdettin aynen düşündüğü gibi de hareket etmiş ve Türk Milletini, mezbahaya sürülen koyunlar gibi işgalci güçlerin kanlı ellerine teslim etmiş, bu korkunç saldırılara, tecavüzlere ve katliamlara razı gelmeyen Türkleri  – yani Milli Güçleri de “asi” ilân ederek, yabancılarla birlikte ortak oluşturduğu Osmanlı ordularını üzerlerine saldırtarak, Anadolu’yu Türk kanıyla sulanan – kan gölüne çevirmiştir. Yani Türkler hem dış güçlerin saldırılarına, hem de bu dış güçlerle – kendi saltanatını korumak üzere işbirliği yapan – kendi padişahlarının ihanet ve saldırılarına maruz kalmışlardır…

1938 sonrası Türklerden gizlenen ikinci bilimsel gerçek ise son derece görkemli – medeni ve güçlü bir geçmişe sahip olan Türk Milletinin, Osmanlı devrinde (600 küsur yüzyıl…), Osmanlı padişahlarınca “Türklük ve Din maskesiyle” başlarına getirilen korkunç  felâketler ve yıkımlardır! Bir başka deyişle Türkler, Osmanlılarca derin köklerinden koparılmışlar, Osmanlı padişahlarına, onların yabancı – Hıristiyan / Yahudi cariyelerine, eşlerine, nedimlerine (Osmanlı şehzade ve padişahlarının erkek oda hizmetçileri iç oğlanlar, ki padişahlar sırf bu devşirme iç oğlanlardan  hoşlanıyorlar diye bunlar, Ordu Komutanları, Sancak Beyleri, Beyler Beyleri, hatta Sadrazam bile yapılmışlardır)  bu yabancılara  kul – köle edilmişlerdir!

Örneğin Kanuni Sultan Süleyman, oda hizmetçisi – oda arkadaşı – devşirme iç oğlan Hıristiyan Pargalı genci (ona İbrahim adını takmıştır) koskoca Osmanlı İmparatorluğuna sadrazam yapmıştır! Böylece Türkler, yabancı kökenli bu devşirme yöneticilere tutsak edilerek, binlerce yıllık tarihleri, kahraman ataları, ulusal kimlikleri ve özgürlükleri tümüyle unutturulmuş, ve ayrıca

  • Kuran’ın tebliğ ettiği İslam ile ilgisi olmayan sözde bir İslâm ile kandırılarak, ümmet anlayışı içinde eritilmişler ve

kendi kurdukları – emekleri, kanları ve canlarıyla  yaşattıkları imparatorlukta aşağılanarak, cahil ve yoksul düşürülmüşlerdir!

O halde Büyük Atatürk salt işgalci dış düşmanlarla karşı savaşmamıştır, iç cephede yüzyıllarca Türk düşmanlığı güden – Türkleri ezen Osmanlılar ve onların fanatik taraftarlarıyla da savaşmak zorunda kalmıştır.  Böylece O, Türk Milletinin hak ve hukukunu, yaşam hakkını ve yurdunu iç ve dış düşmanlara karşı cesaretle – büyük özverilerle savunmuş, Türkleri yeryüzünde yok olmaktan – evsiz – yurtsuz perişan kalıp, başka topraklara sığınmaktan, başkalarına muhtaç olmaktan ve köle olmaktan da  kurtarmıştır. İşte 19 Mayıs 1919, bu kurtuluşun ilk dev adımdır.

Ancak 10 Kasım 1938’den sonra Türk Milleti, ne yazık ki bir kez daha iki yüzlü siyasetlerle – takiyye ile kandırılmış, bir kez daha tarihinden, kültüründen, KURAN’IN TEBLİĞ ETTİĞİ GERÇEK İSLÂM’dan koparılmıştır! Türkler bir kez daha Gerçek İslâm Dini ile hiçbir ilgisi olmayan, Türklere tümüyle yabancı Arapça ezberlere, otomasyona bağlanmış – biçimsel – ruhsuz ibadetlere ve simgesel kıyafetlere (AS: giysilere) dayanan sahte bir dine mahkum edilmişlerdir! Söz konusu bu tarihsel gerçekleri gündeme getirmeden hiçbir Ulusal ya da Dinsel Bayramımızı kutlamaya kanımca hakkımız yoktur!

O halde her ULUSAL ve DİNSEL BAYRAMLARIMIZDA”, Tarih biliminin ortaya koyduğu bu yaşamsal gerçekleri vurgulamamız ve 1938 sonrası “Cumhuriyet Kazanımlarımızın” nasıl bir bir saldırıya uğradıklarını sürekli yinelememiz gerekmektedir.

Ki bu kazanımlarımız içinde kanımca en önemlisi de şudur :

19 Mayıs 1919’a dek yüzyıllarca ezilen, aşağılanan, dayatma ve baskılarla “kula kul edilen Türk Milleti”  bu tutsaklık ve zulümden kurtarılmış, kendi yazgısını kendi eline almış, binlerce yıllık köklü ÖZÜNE DÖNDÜRÜLMÜŞ, böylece yeniden Türklerin kendine güven duymaları sağlanarak, kendi Devletince değer gören, yarınlarına umutla bakan, onurlu, saygın, özgür ve mutlu birer vatandaşlar olmaları sağlanmıştır.

Hatta anımsatmak isterim ki; Osmanlılardan kalma içimizde bunca hain ve düşman barındıran bir millet olarak bugünlere dek sapasağlam ayakta kalabilmemiz, bugünlere gelebilmemiz bile o 19 Mayıs 1919 –  10 Kasım 1938 dönemi muazzam kazanımlarımız sayesindedir.

Şayet Mustafa Kemal Paşa Aziz Türk Milletini ve Binlerce Yıllık Türk Yurdu Anadolu’muzu kurtarmak azmiyle her türlü tehlikeyi ve yokluğu göze alarak, dahice  planlar ve  olağanüstü özveriler göstererek, hatta canını bile ortaya koyarak 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkıp, KURTULUŞ MEŞALESİNİ yakmasaydı ve her adımında büyük savaşımlar vererek, cesaretle ve  kararlılıkla yürümeseydi – kahramanca savaşmasaydı, bugün ne Türkiye Cumhuriyeti vardı, ne Türkçe Dilimiz, ne İslâm Dinimiz,  ne Türk Kültürümüz vardı,  ne de onurumuz,  özgürlüğümüz ve Türklüğümüz vardı…

Son olarak şunu belirtmek isterim ki;

Bizler Büyük Atatürk’ü 19 Mayıs’ta bir kez daha tarifsiz sevgi, saygı, minnet ve özlem duygularımızla, rahmetle anarken, O’nu tarihsel bakış içinde – empati (AS: özdeşim) yaparak – NUTUK’u / SÖYLEV’i dikkatlice okuyarak, o günleri hayalimizde canlandırarak O’nu anmamız gerekmektedir.

Evet 19 Mayıs 1919, Büyük Atatürk’ümüzün  ve O’nun çok sevdiği Asil Türk Milletinin GERÇEK DOĞUM GÜNÜDÜR!

KUTLU OLSUN!
KUTLU OLSUN!
KUTLU OLSUN!
Nice binlerce senelere inşallah…

19 MAYIS

 19 MAYIS

Yılmaz Özdil

 

 

 

 

 

“Kim bu?” desem…

Kırk yıl düşünün.
Aklınıza gelmez.

*
1919’da, İstanbul’daki işgal komutanlığı tarafından, Anadolu şehirlerine dağıtılan
“Mustafa Kemal” fotoğrafı bu!
*
Kalpak değil, afilli fes takıyordu. Besili yanaklarıyla, fırfırlı papyonuyla, subay tıraşı yerine pofidik saçlarıyla, Anafartalar kahramanından ziyade, saray soytarısı damat ferit’e benziyordu.
*
“Ya istiklal, ya ölüm” diyeceğine, “gidelim serv-i revanım, yürü sadabade” diyecekmiş gibi duruyordu. Cephelerin Sarışın Kurt’u, salon fino’larını andırıyordu.
*
Çünkü…
Anadolu’da gazete yoktu.
Mustafa Kemal’in adı biliniyordu ama, cismi bilinmiyordu.
Bu zavallı durumu kullanan işgal kuvvetleri, zihinleri bulandırmak için kara propaganda başlatmıştı. “Mustafa Kemal” diye yukarda gördüğünüz vesikalık fotoğrafı yayıyordu.
Sahte fotoğrafla birlikte, sahte biyografi hazırlamışlardı, türlü yalanlarla doluydu.
*
Amaç?
Elbette, ahaliyi kandırmaktı.
“Peşinden gitmeye değmeyecek biri olarak tanıtmak”tı.
Direnişe zarar vermekti.
Bir kişi bile inansa, bir kişi bile tereddüte kapılsa, kârdı.
*
E bakıyoruz bugün…
“Ayyaş” deniyor.
“Camiyi ahır yaptı” deniyor.
“Soykırımcı” deniyor.
Bir kişi bile inansa, bir kişi bile tereddüte kapılsa, kâr biliniyor.
*
Çünkü hâlâ… Padişahları var, gazeteci kılıklı Ali Kemalleri var, Seyid Rızaları var,
İngiliz muhipleri var, hâlâ Amerikan mandacıları var.
19 Mayıs’la mücadele, aynı kadroyla devam ediyor.
– Peki millet hâlâ 1919’daki millet mi diye sorarsanız…
19 gün sabır, göreceğiz!