Kategori arşivi: SİZİN İÇİN SEÇTİKLERİMİZ

Bizim yazdıklarımız, oluşturduklarımız dışında değişik kaynaklardan alarak paylaşılmasını uygun bulduğumuz dosyaları içermektedir.

“Sayın Öcalan şimdi aldığı kellelerin hesabını veriyor.” diyen utanmaz adam!

İLK KURŞUN, Duyurular/Etkinlikler
10 Ağustos 2012, http://www.ilk-kursun.com/haber/114285

Basın bildirisi ve kamuoyuna duyuru !..

“Sayın Öcalan şimdi aldığı kellelerin hesabını veriyor.”

Diyen utanmaz adam!

Basın, üniversiteler, iş adamları, aydınlar bitti de şimdi sıra 1993-95 yıllarında 778 gün Hakkari ve Kuzey Irak dağlarında 4000 Subay, Astsubay, 55 000 askeriyle zaman sınırı tanımaksızın, PKK ile çarpışan, Hakkari Dağ ve Komanda Tugayı ve Hakkari Güvenlik Komutanı,
şimdi ise Hak ve Eşitlik Partisi Genel Başkanına mı geldi?

Biraz önce Şehit ailelerine verdiğin iftar yemeğinde güya beni hedef alarak “Hakkari elden çıktı” diyen birileri var diye, seviyene, kişiliğine ve terbiyene uygun
sözler kullanıyorsun…

Şimdi beni dinle;

Ben senin bildiğin ne siyasetçiyim nede herhangi bir vatandaş “Hakkari elden çıktı” lafını iki senedir söylüyorum.Bu bir ironi bunun halk dilindeki karşılığı orada her şeyin kötü gittiği ve gittikçe her şeyin daha kötüye gitmeye meyilli olduğu anlamındadır..

Senin bunu anlayabilicek ne kapasiten ne de seviyen var..

Dün akşam televizyondaki mesele salt Hakkari değildi ki, senin partinin ve hükümetinin bu ülkeyi nasıl hızla bölünmeye götürdüğü ve BOP Başkan yardımcısı olarak
Amerikan uşaklığını orta doğu coğrafyasında nasıl yaptığını anlatıyordu..

Tutuştun mu ? Foyan ortaya döküldü mü ? Beceriksizliğin bohça gibi açıldı mı ?

Yoksa rahatsızlıkların mı nüksetmeye başladı gene ?
Sana son sözüm, zerre kadar yüreğin varsa, tabii bir tıp heyetinin kontrolünden sonra çık bir televizyonda karşıma; Millet kim neymiş görsün..

Korkma evladım ! Hadi topla olmayan cesaretini;

Şimdi siyaseten hapı yuttun ve kapı açıldı.
Bu bir tilki tuzağıydı ve avlandın..

İstanbul’da doğup İstanbul Tuzla’da eğitim alıp Hasdal’da 77. Piyade Alayında kantincilik yaparak askerlik görevini ifa eden, kantinlere hangi şirketten sucuk aldıysa terhisten sonra da o şirkete memur diye giren vatandaş
şimdi kapı açıldı, hodri meydan !..

El yumruğu yemeyen kendi yumruğunu değirmen taşı sanırmış meydana çık evladım..

Osman PAMUKOĞLU
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı

Pamukoğlu Paşa ne demişti?

E. Tümgeneral Osman Pamukoğlu, önceki gün bir TV kanalında yaptığı açıklamada, “Türkiye’de eksiklik siyasi, ekonomik ve askeri olarak bağımsız olmamasıdır. Biz camide namaz kılıp kilisede mum yakıyoruz. Bizim durumumuz o. Ben iki yıl önce Hakkari elden çıktı diyordum. Şimdi bakın Hakkari’yi konuşuyoruz.” demişti.
(http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=358286, 10.8.12)

Kaynak : İLK KURŞUN, Duyurular/Etkinlikler
10 Ağustos 2012, http://www.ilk-kursun.com/haber/114285

SENİ YERLER YERLER..

RİFAT SERDAROĞLU

SENİ YERLER YERLER

(Denenmişi, tekrar denemek aptallıktır. Denenmişi, iki kere denemek geri zekalılıktır. Denenmişi, üçüncü-dördüncü kez denemek ise düpedüz, hainliktir.)

Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin kafaları karışık. Cevap aradıkları soru;

“Amerika’nın, Barzani ve bölge ile Türkiye’ye söylenmeyen bir hesabı var mı?…”

Yerli, yabancı tarihçiler tarafından doğrulanmış, yaşanmış gerçeklerden bazılarını aktaralım ve kimlerin gizli hesabı olabilir, görelim;

*Amerikalı misyonerler ilk kez 1797’de (215 yıl önce) Osmanlı topraklarına geldiler
ve“azınlıklar” üzerine araştırmalarına başladılar.

24 yılda yani, 1821’de bu araştırmaları sonuçlandırdılar.

*1870’de Türkiye’deki Amerikalı-İngiliz-Alman Protestan misyonerlerinin ve Fransız Katolik misyonerlerin sayısı 1317 idi.

*Amerikalı misyonerlerin etkisiyle Ermeniler bazı yerlerde başkaldırı hareketleri başlattılar.

1862’de (150 yıl önce) Zeytun’da (Maraş-Süleymaniye İlçesi), 1863 te Van’da, 1865’te Çarsancak’ta(Tunceli-Mazgirt-Akpazar) ayaklandılar. Zeytun isyanında, Maraş’taki Amerikan Koleji
ve misyonerler açıkça başrolü oynadılar.

*1868’de Amerika, Maraş’ta temsilcilik açtı ve konsolos atadı.

*2. Abdülhamit döneminde, Osmanlı’daki Amerikan okulları 400’ü geçiyordu.

*Amerikan diplomat ve misyonerlerin raporlarına göre, Bağımsız Ermenistan’ın kurulabilmesi için Doğu Anadolu’daki Türklerin temizlenmesi şarttı. Bunun için silahlı isyan gerekiyordu. Oysa o dönemde gayrimüslimlerle ilgili en ufak bir problem yoktu. Amerikalı misyonerlerin azınlıkları, kendi dinî-siyasi ve ekonomik yararları doğrultusunda kışkırtmaları sebebiyle “Ermeni meselesi” ortaya çıktı. Ermeniler de Amerika’nın verdiği rolü başarıyla oynadılar.

*1906-1922 yılları arasında, yani 16 yılda Anadolu ve Kafkasya’da 500 bin insanımız Ermeniler tarafından katledildi.

*Buna rağmen Amerika ve Avrupa’da “Vahşi Müslümanlar, Ermenileri kesiyor” diye yaygara koparıldı. Yayınlar yapıldı, kiliselerde ayinler düzenlendi.

*ABD, Türkiye’nin işgalinde en önemli rolü oynadı. İngiltere ve Yunanistan’ı taşeron olarak kullandı. İzmir’e önce iki Amerikan zırhlısı ile Deniz Piyadeleri geldi, sonra Yunan donanması…

*ABD Başkanı Wilson, 8 Ocak 1918’de Kongre’de, kurmak istediği yeni dünya düzeni için
14 ilke açıkladı. En önemli ilkelerinden biri Osmanlı Devleti ile ilgili
9. İlke idi; “Osmanlı’da, Türk olmayan halklara bağımsızlık verilmelidir…”

Amerika bu kararıyla Anadolu coğrafyasını paramparça etmek istediğini açıklamış oldu.

*Sevr öncesi ABD Başkanı Wilson, Ermenistan sınırını şöyle çizmişti;

Erzurum-Trabzon-Van-Bitlis-Van Gölü’nün büyük bir bölümü.

*Yahudiler, 1896’da Teodor Herzl kanalıyla Abdülhamit’ten Filistin topraklarını istedi. Osmanlı’nın tüm borçlarını ödemeyi teklif ettiler. Abdülhamit bu teklifi kabul etmedi. Başına gelmeyen kalmadı.

*Rusya; Kürtçülük ve Ermeni fitilini ateşledi.

Barzani aşireti (Davutoğlu’nun ağabeyinin aşireti) Rusya’dan yardım aldı ve
Ermeni çetecilerle beraber hareket etti.

Bugün, PKK terör örgütünün yarıdan fazlası Ermeni ve Suriyeli teröristlerden oluşmaktadır..

*1923 Lozan Antlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tapusu imzalandı.
Sadece Amerika bu güne kadar Lozan Antlaşmasını imzalamadı !…
(A. Saltık’ın notu : Çok büyütmemek gerekir çünkü gözlemci idi taraf değildi…)

Sayın Erdoğan;

Gördüğünüz gibi ciddi devletlerin her durum için birkaç tane hesabı var.
En önemli kozları ise, diğer devletlerin içinden bazı siyasetçileri kullanmalarıdır.
Bunların çeşit-çeşit hesapları var da sizin, kurulmakta olan “Büyük Kürdistan” ile ilgili herhangi bir hesabınız var mıdır, yoksa Eşbaşkanlık görevinizin gereğini mi
yerine getiriyorsunuz?

Eğer görebiliyorsanız, dünün Amerikan okullarının yaptığını bugün,
özellikle Türk ve Müslüman ülkelerde Cemaatin okulları yapıyor.

Şimdi anladınız mı, elin adamını niçin çiftliklerde, villalarda, kuş sütüyle besliyorlar
ve koruyorlar?…

Şimdi anladınız mı, 19 Aralık 1978’de Kahramanmaraş’ta yaşadığımız feci olayların kökünün
taa 1862’deki Zeytun olaylarında olduğunu ?…

Sayın Erdoğan;

Bu ülkeyi yönetebilmek için tarihi doğru bilmek, okumak ve öğrenmek gerek.
Cihan Devleti olan bu ülkeyi, izbe köşelerde Türk düşmanı, din adamı geçinen
cahil yobazların kulaktan dolma ve uydurma bilgileriyle yönetemezsiniz.

Yönetmeye kalkarsanız sizi yerler, yerler.
Sizi ham yapar bu zilliler..

Sağlık ve başarı dileklerimle, 03 Ağustos 2012

RİFAT SERDAROĞLU

rifatserdaroglu@gmail.com
twitter.com/rifatserdaroglu
0 532 211 00 11

E. Alb. Cemil Denk : KURTULUŞ İÇİN (8)

Sayın araştırmacı yazar E. Alb. Cemil Denk’in “KURTULUŞ İÇİN” başlıklı yazı dizisinin 8. sini sunuyoruz.. Sevgi ve saygı ile. Ahmet Saltık www.ahmetsaltik.net 12.8.12

KURTULUŞ İÇİN (8)
HALKIMIZ, MESLEK KURULUŞLARI, SENDİKALAR, DERNEKLER, VAKIFLAR GİBİ
DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTLERİNE DÜŞEN GÖREVLER:

Türkiye terörle sarsılıyor, her gün şehit veriyoruz, Şehitlerin anaları babaları, eşleri, evlatları, kardeşleri çekiyor acıyı… Klasik bir deyişle; ateş düştüğü yeri yakıyor!..

Gazi kanını, şehit canını siyasete konu etmek yakışmaz ama yardım edilen yerin
Müslüman ya da Hıristiyan olması değil, insan olması daha önemli değil mi?
Bunlar her şeye dini karıştırmasalar olmuyor; olimpiyatlar için İngiltere’de bulunan Başbakan Erdoğan, olimpiyatlardan sorumlu birisiyle konuşuyor ve spora da ‘DİN’İ katıyor:

“Sayın yetkili, artık Müslüman’ bir ülkenin de olimpiyat yapma zamanı geldi’ diyor,
oysa ‘İstanbul’u olimpiyatlar için çok iyi hazırladık’ dese daha iyi olmaz mıydı?

Sınırlarımızda kıyamet kopuyor, halkımız aç bi-ilaç Tayyip Bey’in eşleri Emine Hanım ile kızları Sümeyye Hanım Türkiye’de hiçbir şey yokmuş, herkes huzur ve refah içinde yaşıyormuş gibi haritada yerini bilmediğimiz Myanmar’da, Müslümanlara yardım dağıtmaya gidiyorlar! Paralar devletten, din ticareti bunlardan!

2002’de neredeyse Sıfır Şehitle İktidara gelen bu hükümete gözü kapalı ‘OY’ verenleri uyandırabilmek için rakamları toptan vermek gerek: 2002- 2012’nin ilk yarısı TERÖRE verdiğimiz ŞEHİT sayısı 1163 !

Durum böyleyken hükümet yetkilileri açıklama yapıyorlar:
Başbakan Erdoğan “TERÖRE KARŞI BAŞARILIYIZ’ diyor,
Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz da ‘TERÖRLE MÜCADELE ÇOK İYİ GİDİYOR’.
Ağlayan güzel insan Başbakan Yrd. Bülent Arınç Bey de,
Şehitlerin cenaze töreninde; halkımızla alay eder gibi;
‘HER ŞEY KONTROLÜMÜZ ALTINDA’ demişti.

Değerli milletimiz, sizler, aptal yerine konacak kadar, saf değilsiniz!
Lütfen önümüzdeki seçimlerde bunlara anlayacakları dilden yanıtınızı veriniz..

Halkımız ve kurumlarımız, ülkemizin ve milletimizin karanlığa götürülen durumundan
yakınmacılar ve de değişik yer ve zamanlarda tepkilerini gösteriyorlar.
Türkiye’nin birçok yerinde bazen bürolarda bazen salonlarda gerektiğinde Sokaklarda
TÜRKİYE’NİN KARANLIĞA GİDİŞİNE DUR demek için AYRI AYRI tartışıyor, EYLEMLER yapıyorlar.

Ama ne yazık ki, PARÇA-BÖLÜK, SÖNÜK, CILIZ ve ETKİSİZ!
Sonuç ne oluyor? Bir hâsıla alabiliyor muyuz? Hayır!,
Hükümeti Uyarabiliyor muyuz? Hayır,
Hükümeti Değiştirebiliyor muyuz? Hayır..

Demokratik kitle örgütleri, Dünyayı şaşırtan mitingler yaparak, İktidarı uyarmak istemişlerdir. Ancak ne yazık ki; İktidarı ne uyarabilmişler, ne de değiştirebilmişlerdir.
• O halde yöntemde bir yanlışlık vardır.
• Doğru yöntem; İşi Sahibine yaptırmaktır,
Ülke yönetiminde İşin Sahibi SİYASETTİR.

Bazılarımız neler yaptık neler yapıyoruz?
• Birbirlerimizle uğraştık,
• Seçtiğimiz insanları karaladık, kötüledik,
• Bazılarımız “oy verecek parti yok” dedi
• Bazılarımız yeni partiler kurdular,
• Bin parçaya bölündük
Bu yaptıklarımızla, devrim karşıtlarını sevindirdik, kendimize güldürdük!

• Liderimizi ve yöneticilerimizi yıpratmaktan vazgeçelim!
• “DİN” konusunda hiç kimseyle tartışmaya girmemeliyiz.
• Din konusunu gündeme getirenlere; “DİN Allah ile Kul arasında bir olaydır.” diyelim.
• Bize, birilerinin Dini Mezhebi değil, onun devlete, millete yapacağı Hizmet Önemlidir.” diyelim!

Her arkadaşımız yalnızca bir arkadaşını partimize getirse, % ellilere kadar oy alarak İktidar oluruz.

60 yıldır hep YAKINIYORUZ !!!
* Ne zaman, iki YURTSEVER ESNAF, EMEKLİ AYDIN İŞÇİ, ÇİFTÇİ MEMUR yan yana gelse, halllerinden MEMNUN OLMADIKLARINI SÖYLÜYORLAR,.
* Referandumda, “YETMEZ AMA EVET” diyenler AKP ZİHNİYETİNE DESTEK verdiler..
Ama çözüme, kurtuluşa yönelik bir çift laf etmediler.
Böyle yaparak, bir yere gidemeyiz, biz bu olumsuzluklardan;
* Şikâyet ederek, * Ayrı ayrı hareket ederek, * Toplantılar yapıp, * Konferanslar verip, kınama mesajları yayımlayarak, Hatta Mitingler yaparak kurtulamayız

Anayasa Mahkemesi kararı ile onaylı “LAİKLİK KARŞITI EYLEMLERİN ODAĞI OLMUŞ” bir partinin yaptıkları, yapacakları ortadayken sizler hala neyi bekliyorsunuz?
Tabancanın şakağınıza dayanmasını mı? Uyanın artık bu gaflet uykusundan!

EY DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTLERİ ÖNDERLERİ !

Sizler, bunca olumsuzluğa karşın hala, “Biz Partiler üstüyüz, Biz Mitingler Yaparız,
Biz Kınama Mesajları Çekeriz, Basın Bildirisi Yayımlarız” ‘slogan atarız’ mı diyeceksiniz?

Sizin bu durumda asıl göreviniz;

Partilerin Birlikte Hareket etmeleri için BASKI ÖGESİ olmak ve Üyelerinizi, Laik demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nden yana, iktidara en yakın bir PARTİYE üye yapmaktır.
Laik demokratik Cumhuriyetten yana, bir partiye Projeler üretmek, eylemlerimizde
onlarla diyalog içinde olmak, yeri geldiğinde de – Medyada Değil – birebir eleştirmektir.

(Biz inanıyor ve temenni ediyoruz ki; bütün bu olumsuzlukları fark eden, BOĞAZINDAN ve BEYNİNDEN ESİR edilmiş HALKIMIZ ve “YETMEZ AMA EVET” diyen YARI AYDINLARIMIZ
‘GÜÇ BİRLİĞİ’ yapacaklar ve seçimlerde OYLARINI bunlara vermeyeceklerdir!)

“GÜÇ BİRLİĞİ” konusunda kurtarıcımız ve kurucumuz Yüce Atatürk ne diyor :
“Başarımız, şüphesiz birlikte olacaktır. Eğer millet ortak amaca hep beraber
faaliyet sarf ederek yürürse, mutlaka başaracaktır.” (1923)

E. Albay CEMİL DENK
Atatürk’ün, Din’e, Laiklik’e ve Kadına Bakışı” konusunda Araştırmacı Yazar
0 532 217 88 11 denk.cemil@gmail.com, 10 Ağustos 2012

90 Yıl Sonra SEVR Anlaşması / Onur Öymen

Dostlar,

Deneyimli ve birikimli diplomat, Büyükelçi Sayın Dr. Onur Öymen, 2 yıl önce bugünlerde İstanbul Barosu’nun konuğu olarak SEVR Ankaşması’nı 90 yıl sonra değerlendiren kapsamlı bir konuşma yaptı. Sunu metnini internet ortamında paylaştı. Hoşgörüsüyle, minik minik kimi dil arıtması ile sizinle paylaşmak istiyoruz. Konuya ciddi tarihsel bilgi katkısı sağlıyor bu makale. 2 yıl önce sunulmuş olması güncellik sorunu yaratmıyor. Sevr, Lozan ve o zamanın koşulları ile Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve başta İnönü olmak üzere dava ve silah arkadaşlarının ne denli zor koşullarda savaşım verdiklerini anlamak için bu makale okunmalı, paylaşılmalı.

Sevgi ve saygı ile.
10.8.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===============================================================

SEVR_90._Yil_Onur_Oymen

Bekir Coşkun : Ben de Yalnız Ağlarım…

Bekir Coşkun

9 Ağustos 2012, Cumhuriyet

Ben de Yalnız Ağlarım…

Kasabanın bandosu geçti önümüzden…
Davulu yine en şişmana vermişler…
Çoğunluk neyin kutlandığını bile bilmiyor…
Sadece iki kelime birisinin dilinde:
“Düşmanı göndermişler…”

*
Piyangocu aynı köşede…
Şans dağıtıyor otuz senedir…
Bir gözü kör…
Kuş çarpmış…
O kadar uçacak yer varken, kuş sen git şans dağıtıcısının gözüne gir…

*
Limandaki gezi teknelerinden gelen müzik sesleri bandonun sesine karışıyor…
Herkes oynuyor, üstelik geminin güvertesinde…
Roman havası:
“Çarşıdan aldım kestane…”

*
Şu alakasız yere kondurdukları çirkin büfe…
Önünde gazeteler asılı, tepeden tırnağa, renk renk…
Halep’te neler olduğu var dört sütuna…
Şam’da neler olduğu var…
Bağdat’ta ne olup bittiği var…
Gazze’de neler olmuş var…
Ama Şemdinli’de neler olduğu yok…
Suriye’den gelen sığınmacılar klima isterken,
Şemdinli’de PKK’nin işgal ettiği yerlerden kaçan köylülerin
aç ve susuz kaldığını yazarlarsa, imam kızar çünkü…

*
Bomba sesleri buralardan duyulmuyor ne de olsa…
Kurşunlar geçmiyor başımızın üzerinden…
Kaldırımlar mayınsız…
Şu kahvehanenin televizyonunda sabah sabah “yıldız ülkeden” söz eden adamın
yüzüne birkaç damla kan sıçramış değil…

*
Ne diyordu adamım:

“Düşmanı göndermişler.”

Cumhuriyetin nasıl kurulduğunu bilmediği gibi, nasıl yıkıldığının da
farkında değiller…
*

Hani kurgu filmlerde, bedeni parçalandıkça kahkaha atan yaratık gibi millet…

*
Sanki bir başka ülkenin altını üstüne getirdiler…
Şu ülkenin içine düştüğü bataklık, şu yıkım, şu parçalanma, şu yuvarlanış,
şu lime lime ediliş…
İnsan başını kaldırıp bakar…
Dizine vurur insan…
Artık görür…
Anlar…
Fark eder…
Yanar…
Bağırır…
Çağırır…
Ağlar…
Biraz olsun içi yanar ve sorar:

“Peki, nereden geliyor şu tabutlar?..”

*
Geceleri sancılarım tutuyor…
Kıyıdaki kayalıklara, martılara, kumlara, çakıl taşlarına yakınırım…
Dolunay olsun…
Bir gece sabaha karşı, derdimi aya da anlatacağım…
Olmadı…
Ben de yalnız ağlarım…

Life … instant frames.. / Yaşamdan kesintiler

Life

Dostlar,

Yaşamın güçlükleri içinde güzelliklerini de gözardı etmeyelim ki,
sorunlarla başetmede güç sağlayalım..
(Dosyayı sunan Sn. Suna Gürkem’e teşekkürlerimizle..)

Sevgi ve saygı ile.
9.8.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Polis peşimde… Neden mi?… Az sonraaaa…

Dostlar,
Levent Kırca’nın 30 Temmuz 2012 günlü AYDINLIK’ta çıkan yazısı.. Müthiş..
Okuyun hak vereceksiniz.. Eline gönlüne sağlık güzel insan..

Sevgi ve saygı ile. 9.8.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık, www.ahmetsaltik.net

===================================================================

Levent KIRCA

Polis peşimde… Neden mi?… Az sonraaaa…
Aydınlık – Haberler, 30 Temmuz 2012

Bizden daha komik bir ülke herhalde yoktur. Sorunlar diz boyu değil, gırtlağa dayanmış. Boğulduk boğulacağız anasını satayım. Ne Cumhuriyet kalmış, ne Atatürk. Ülkenin ilericisi, aydını hapishanelerde çürütülüyor. Amerika’nın buyruğu üzerine Ortadoğu allak bullak… Suriye’nin toprağı ve petrolü ABD’nin iştahını kabartıyor. Biz de maşacılık yapıyoruz. Atatürk, kendi kurduğu meclise giremezken, ordu evlerinde hacılar, şeyhler, hocalar fink atıyor. Onca sorun varken Hülya Avşar, Antalya Film Festivali’nde jüri başkanı olsun mu olmasın mı, bu tartışılıyor. Gazeteler, korktukları için gerçekleri yazamıyorlar, malum. Çoğu da yandaş medya… Ne bekliyordunuz ki bu gibi konularda elbette. Sayfa dolduracak, ahkâm kesecek.

Hülya Avşar kardeşim

En önemlisi insanın kendisini bilmesidir. Kendi yerini bilmek insan için en büyük erdemdir. Seviyeni bilmezsen sana yerini gösterirler. Herkes istediği yere oturamaz yaşamda. Dünya görüşün, erdemin, eğitimin ve kültürün, yaşam biçimin, ürettiklerin belirler bunu. Canım kardeşim, bana teklif geldiğinde “Başkan da olabilirsiniz” dediler. Estağfurullah dedim ne haddime. Başkanlık vazifesini ülkemizde layıkı ile yapabilecek o kadar değerli, yetkin kişiler var ki en azından o insanlara haksızlık olur diye düşündüm. Sonra da eser sahiplerinin haklarını düşündüm. “O zaman jüri üyesi olun” dediler. Dedim ben daha çok “Tiyatrocuyum”, “Televizyoncuyum”, eğitimim ve kültürüm bunun üzerine. 47 yıllık tiyatro sanatçısı ve rejisörüyüm.

İki yüz küsur ödülüm var, bazısı uluslararası ödül. Beykent Üniversitesi Konservatuarı’nda ve Kadir Has Üniversitesi’nde hocalık yaptım ve yapmaktayım. İsviçre’de resim ve heykel tahsili yaptım ama buna rağmen acaba yeterli olabilir miyim, dedim. Yanlış bir şey yapıp, bir eserin doğru değerlendirilmesine engel olursam; kendimi affetmem. Bir yönetmen ve oyuncu olarak bu tip festivallerde hep haksızlığa uğramış, bu nedenle söylenmiş kişi olarak, yanlış bir şey yapmak istemem.

Hülyacım, canım kardeşim

Sanat ikiye ayrılır; Plastik Sanatlar ve Fonetik Sanatlar.
Plastik göze hitap edendir, fonetik ise kulağa hitap eder. Örneğin müzik fonetiktir.
Bir heykel, plastiktir. Tiyatro ve sinema hem fonetik hem de plastiktir, ikisini birden içerir.

Sen örneğin şarkı söylüyorsun, ne tip şarkı söylediğini hepimiz biliyoruz. Bu, bir filmin müziğini değerlendirmek için yeterli mi sence? Senaryodan, dramaturjiden, mizansenden anlar mısın? Edebiyat nedir, felsefe nedir bilir misin? Alaylı bir oyuncusun, akademik oyunculuğu tartabilir misin? Ne okudun, ne okuyorsun? Dünya literatürü, dünya görüşün var mı, varsa hangi görüştesin?

Heykellerin yıkıldığı, Devlet Tiyatroları ve Şehir Tiyatroları’nın, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın kapatıldığı bir dönemde, bu konuda sanatçı olarak bu duruma tavır koydun mu? Bir sanatçı olarak, görüşü nedeniyle Fazıl Say’ın süründürüldüğünü biliyorsun, hiç fikir beyan ettin mi? Mehmet Aksoy’un heykeli ucube denilerek yıkıldığında neredeydin? Hadi geciktin diyelim, şu anda bir görüş sürebilir misin ortaya?

Tarafsızlık diye bir şey yoktur. Sen Atatürk ve Devrimleri’nden yana olabilir misin?
Ülkede 4+4+4 kapsamında sanat müfredattan çıkarıldı, farkında mısın? Ata’nın bayramlarına yasak kondu, Gençliğe Hitabe’si yasaklandı. Bu konuda bir sanatçı olarak herhangi bir şey yaptın mı? Yurtsever aydınların cezaevlerinde yazdıkları herhangi bir kitabı okudun mu? Nazım Hikmet kimdir, Kemal Tahir’i duydun mu, hayatında kaç kere Mine Kırıkkanat okudun? Sen orada bir filmi doğru değerlendirip seçebileceğinden emin misin, yoksa televizyon şovlarında olduğu gibi çevrendekilerin orasını burasını mı avuçlayacaksın?

Hiç Fazıl Say dinledin mi?

Grup Yorum’un müziği hakkında fikrin var mı?

“Ruhi Su”yu tanımadığını ben biliyorum.

Mahsuni’yi, Neşet Ertaş’ı, Musa Eroğlu’nu, Arif Sağ’ı, Orhan Hakalmaz’ı dinlemişliğin var mıdır?

Kaç tiyatro oyunu seyrettin hayatında?

Bilimsel olarak sinemanın tarifini yapabilir misin?

Hiç resim ya da heykel sergisine gittin mi?

Bana yerli / yabancı kaç ressam, kaç klasik müzik bestecisi sayabilirsin?
Eserlerinden örnek verebilir misin?

İstersen gel şöyle yapalım, seninle uygun göreceğin bir TV kanalında sinema tartışalım.
Var mısın? Ak ya da kara çıksın ortaya, var mısın?

Dünyaca ünlü kaç yönetmen biliyorsun? Martin Scorsese, Brian De Palma, Stanley Kubrick, Francis Ford Coppola, François Truffaut, Luchino Visconti, Claude Lelouch, John Ford, Billy Wilder, Alejandro Amenabar, Pedro Almodovar duydun mu?

Yapıtlarından örnek verebilir misin?

Madem jüri başkanısın, gel seninle bir televizyonda tartışalım ikimiz baş başa.
Bu cesareti görebilir misin? Sadece sinema hakkında konuşalım. Ben kendimi jüri üyeliği hakkında dahi yetersiz görürken, bakalım sen başkan olarak yeterli misin?

Mine Kırıkkanat

Çok sevdiğim, yazılarını keyifle takip ettiğim bir köşe yazarımız… Dünya görüşü olan, cesur, korkusuz bir yazar… Genel kültürü ve cesareti açısından festivalde eser sahiplerinin güvencesi olacaktır.

Selçuk Yöntem, değerli bir oyuncumuz. Ayşegül Aldinç iyi bir müzisyen. Pelin, yetenekli bir genç kardeşim… Objektif olacaklarına ve bu konuda titizleneceklerine eminim ve onlara güveniyorum.

Sevgili Hülya,

Hatırlayacağını umuyorum. Biz tiyatroyla turnedeydik. Siz de Antalya Film Festivali’nde bir filminizden ötürü sıkıntı çekmiştiniz. Yıllar önce oldu bu olay. Jüri başkanını ve jüri üyelerini protesto etmek istediniz ama bu işi nasıl yapacağınızı bilemiyordunuz. Sen, Perihan Savaş, birkaç oyuncu daha, benim otelime gelmiştiniz. Ben de müşteki olduğunuz için, ricanız üzerine size bir bildiri hazırlamıştım. Jüri başkanının ve üyelerinin filminize haksızlık ettiğini düşünüyordunuz. O zaman bu işlerin zor olduğunu, hakça yapılabilmesi için yeterli kültüre sahip olmak gerektiğini uzun uzun anlatmıştım sana. Hazırladığım bildiriyi de alıp gitmiştiniz, bilmem anımsıyor musun? Şimdi ne değişti, aynı duruma sen düştün, öyle değil mi?

Festivalde üye olmana itirazım yok. Bu öyle bir sorumluluk ki, sonunda hesap vermek zorunda kalırsın, benden söylemesi.

Dikkat!

Bir insan bir filmde, hatta pek çok filmde oynamış olabilir. Bu, jüri üyesi ya da başkanı olmasını gerektirmez.

Turnedeyiz

Azınlık adlı politik oyunumuzu geçen gün Marmaris’te, bir sonraki gün Datça’da, en son da Didim’de oynadık. Binlerce insan ayakta izledi ve alkışladı. Her ne ise… Didim’de oyundan sonra dostlarla rakı içtik. İçki yasağı eli kulağında olmasına rağmen, henüz Didim’de içki içebiliyorsun. Neyse, dost meclisinde bir emekli başsavcı ile tanıştım. Allahına kadar Atatürkçü. Bana bir hikâye anlattı rakılarımızı yudumlarken.
Aynen aktarıyorum;

Sayın Başsavcımın kızının Ankara Bahçelievler’de başına birşey gelmiş. Kızımızın omzunda bir Atatürk dövmesi varmış. İki tane tesettürlü genç kız, Atatürk dövmesini görünce rahatsız olmuşlar, kızı polise şikâyet etmişler. Kızımız bir arkadaşıyla kafede kahvesini yudumlarken, bir polis memuru geliyor yanlarına. “Hakkınızda şikâyet var” diyor. Kız soruyor, “ne gibi bir şikâyet?” Polis yanıtlıyor “Omzunuzda Atatürk dövmesi varmış. Lütfen karakola kadar bizimle gelin.” Kız çaresiz düşüyor peşlerine.
“Babamı arayabilir miyim?” diyor. Yanıt “arayamazsınız.” Karakola giderken kızımız
gene de arıyor babasını. Gel zaman git zaman kız kolundaki Atatürk dövmesinin hesabını vermeye çalışırken emekli başsavcı yetişip geliyor kızının yardımına. Komiser acımasız sorularıyla sıkıştırıyor kızı. Ama kız da cesur hani. Ne de olsa başsavcı kızı.

Polis soruyor “neden kolunda Atatürk dövmesi var?” Savcı baba yanıtlıyor soruyu, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş Atatürk’ün hesabını mı soruyorsunuz bana? Şu anda dalgalanan bayrak Atatürk sayesinde dalgalanmıyor mu? Size Atatürk Türkiye’sinde Atatürk’ün hesabını mı vereceğiz?

Komiser, “vereceksiniz” diyor. Çok geçmeden kapı açılıyor ve içeri başkomiser giriyor.
“Ne oldu?” diyor, anlatıyorlar. Allah’tan başkomiser Atatürkçü, bir kahve ikram edip salıyor başsavcıyı ve kızı. Acaba bu hikâye bir film senaryosu olarak yazılsaydı,
hatta çekilip Hülya Avşar’ın önüne gelseydi, bu filmi ödüllendirir miydi?

Kutluğ Ataman

Bu arkadaş; Türkiye’nin en önemli sanatçılarından, değerli operacı, tiyatro sanatçısı, ressam Semiha Berksoy’u kandırıp, 80 küsur yaşındaki bu duayen sanatçının çıplak filmini çekmiş sanat yapıyorum diye. Sonradan, bu durumu fark eden kızı Zeliha Berksoy (Türk tiyatrosunun önemli oyuncularından, konservatuar tiyatro bölümü, bölüm başkanı) Kutluğ Ataman’ı mahkemeye veriyor (bu konuda internete girip araştırabilirsiniz). Önemli köşe yazarımız Mine Kırıkkanat da, Kutluğ’u eleştiren sert bir yazı yazıyor. Yazılan bu eleştiriye kesinlikle katılmıştım. Açıkçası Kutluğ’un ipliği çok geçmeden pazara çıkıyor. Antalya Film Festivalinin jüri üyesine bakın siz. Bir de benim hakkımda fikir yürütmüş. Antalya Film Festivalinde önce jüri üyeliğine “evet” dediği halde değerli yazar Mine Kırıkkanat’ın da jüri üyesi olduğunu duyunca çekiliyor üyelikten. Kutluğ için hiç de iyi şeyler konuşulmaz piyasada. Ahlaken de mazbut değildir, gerekirse daha ayrıntılı bilgiyi sonradan sizlerle de paylaşmayı borç bilirim.

Polis peşimde fellik fellik beni arıyor

Evet, beni arayan Marmaris polisi… Marmaris’te savcılık oynadığım Azınlık oyunu ile ilgili ifademi almak için beni arıyor. “Azınlık” benim 6 aydır 50 ayrı ilimizde, halkın hınca hınç doldurduğu amfi tiyatrolarda oynadığım, ayakta alkışlanan oyunum. En son Marmaris’te, Datça’da ve Didim’de oynadım. Marmaris’te AKP İlçe Başkanı ve Bazı AKP’liler de ajan gibi izlemişler oyunu. Ve benimle ilgili bir toplantı yapıp suç duyurusunda bulunmuşlar.

Söyledikleri şu:

Eskiden Levent Kırca’yı biz de izlerdik ama artık izleyemiyoruz, diyorlar
Oyunda çok küfür varmış ve 18+ yaş ibaresi yokmuş.

Başbakan’a ve Cumhurbaşkanı’na, hatta AKP Hükümetine hakaret ve küfür ediliyormuş. Bu nedenle AKP Marmaris Başkanı savcılığa suç duyurusunda bulunmuş.

Tek tek cevaplıyorum:

Beni eskiden beğenerek izliyorlardı çünkü iktidarda değillerdi. Dolayısıyla başka partilerin eleştirilmesi hoşlarına gidiyordu. Kendilerine olunca tahammülleri yok. Oyunda müstehcen bir durum ya da küfür yok. Oynadığım oyunun yazılı metnini hem bu arkadaşlara, hem de savcılığa teslim edeceğim. İspatı mümkün.

Oyunda Başbakan’a ve Cumhurbaşkanı’na asla küfür edilmiyor. Bu kadar salak olmadığımı herkes bilir. Kaldı ki bu oyun benim bir buçuk yıldır Aydınlık Gazetesi’nde yazdığım yazılardan oluşuyor. Suç unsuru olsaydı, zaten yayınlanmazdı. Ayrıca azınlık oyununu oynamaya devam ediyorum. İsteyen gelip görebilir.

Oyunun Ankara ve İstanbul’daki galasını öne çekip Eylül ayının ikinci yarısında gerçekleştireceğim. Ve Sayın Başbakan’ı, Sayın Cumhurbaşkanı’nı, basını, kamuoyunu bu galalara davet edeceğim. Herkes gerçeği kendi gözüyle görsün.

Oyunun adı, az sayıda kalan, Atatürk ve Cumhuriyetçiler için “Azınlık”.

Azınlık oyununda, Türkiye, Menderes’ten başlayarak sırasıyla 27 Mayıs ihtilali, Cemal Gürsel (eleştiriliyor), koalisyon hükümetleri, Tansu Çiller, Demirel, Mesut Yılmaz, Kenan Evren darbesi, Turgut Özal dönemi eleştirilerek komik bir biçimde anlatılıyor. Korkan gazete sahipleri, dönek köşe yazarları eleştiriliyor. Silivri’de ve diğer hapishanelerde yatan paşalar, yurtseverler, işinden kovulan gazetecilerden sıklıkla söz ediliyor. Elbette ki Erdoğan Hükümeti de eleştiriliyor. Ama ne hakaret ne de küfür yok.

Çokça Atatürk’ten saygıyla söz ediliyor. Yasaklanan bayramları ve Gençliğe Hitabesi’nden söz ediliyor.

Gelelim işin gerçek yüzüne

Elbette ki günün birinde, sıranın bana da geleceğini biliyordum. Konuyu çarpıtmanın gereği yok. Eğer Atatürkçülükten yargılanacak, Cumhuriyet’i sahiplendiğim için hapis yatacaksam; şerefle, bu bana gurur verir. Ama bilesiniz ki, artık Türkiye patlama noktasındadır. Buradaki bu saldırı, bana değil, benim aracılığımda Atatürk’e ve
Atatürk Cumhuriyeti’nedir. Korkmadığımı da açıkça ifade etmeliyim.

Sanata düşmanlık kapsamında, ucube denilerek yıkılan heykelden tutun da, devlet ve şehir tiyatrolarının kapanmasıyla süren, dağıtılan Cumhurbaşkanlığı Orkestrası’nın ardından, benim oyunum “Azınlık” hedef alınmıştır.

Azınlık oyunu, oynadığı kısa süre içinde saygın, önemli kurumlardan ödüller almıştır.

Prof. Dr. Türkan Saylan En İyi Oyun Ödülü.

Uluslar arası Prof. Cüneyt Gökçer En İyi Oyun Ödülü.

İsmet Küntay En İyi Erkek Oyuncu Ödülü

Dikili Festivali İnatçı Keçi Ödülü.

Mizahçılar Derneği Yılın Mizahçısı Ödülü.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 10. maddesi aynen şöyledir:

“Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir.”

KURTULUŞ İÇİN (6) : GENELKURMAY BAŞKANI OLSAYDIM

E. Albay Cemil DENK

(6) KURTULUŞ İÇİN
GENELKURMAY BAŞKANI OLSAYDIM

CEMİL DENK, E. Albay
denk.cemil@gmail.com , 5 Ağustos 2012

Neredeyse her gün gencecik fidanları teröre kurban veriyoruz. Sayısız güvenlik görevlisinin, gazetecinin, bilim adamının, askerin anası da, babası da, çocukları da ağladı! Ağlıyor…

Bu durum karşısında, Başbakan Vekili Bülent Arınç’ın yaptığı açıklamalar traji-komik!:

“HER İŞ KONTROL ALTINDA.” diyor!

8 şehit vermişiz, 18 Mehmetçik yaralı, iş denetim altındaymış… Denetim altında olmasaydı acaba ne olurdu?..

Şimdi de yeni bir projeden söz ediliyor:

“- Güneydoğu’da PKK’ye karşı savaşan askerler, savaş suçlusu olarak yargılanacakmış!”

Peki, Türk Ordusu nerede? Kışlasında veya sınır karakollarında! Ya da hapishanelerde!

Değerli dostlarım, bu masalcı iktidar işbaşında olduğu sürece bu acılar bitmez!…

GENELKURMAY BAŞKANI’NI OLSAYDIM TÜRK HALKINA ŞÖYLE BİR AÇIKLAMA YAPARDIM :

Aziz Türk milleti;

* Her gün ana ocaklarına gelen şehitler, anaların, babaların, eşlerin, kardeşlerin, çocukların yüreklerini dağlamaktadır.

* Bu acıyı, Türk Silahlı Kuvvetleri olarak, bizler de sizler gibi, yüreklerimiz burkularak yaşıyoruz, çünkü onlar gelip bize teslim olduklarından itibaren bizim çocuklarımız olmaktadırlar. Bizler, bu acı durumlarda gözyaşlarımızı yüreğimize akıtıyoruz.

* Ancak bizler, Laik Türkiye Cumhuriyetimizin, kurtarıcımız ve kurucumuz Atatürk’ün Askerleri olarak, kendi başımıza her şeye karar veremeyiz. Bizim de Anayasa ve yasalarla bağlı olduğumuz bir yer var, orası da, Başbakan yani Hükümettir.

* Yaşadığımız bu Olumsuzlukların Nedeni; seçip başımıza getirdiğimiz bu Hükümettir.

* Bu Hükümet, “Terörle Mücadele Yasası’nı yeniden düzenleyip, Teröristlerle Mücadele eden Türk Silahlı Kuvvetleri’ne gereken Yetki ve Görevleri vermemektedir.

* Bu Hükümet, Sınır Ötesi Harekât, emrini verme yetkisi, Meclis tarafından, kendilerine verildiği halde, bize bu görevi vermemektedir.

* Bu Hükümet, sürdürdükleri iç ve dış siyasetle, Türkiye Cumhuriyeti Devletini kıpırdayamaz hale getirmiştir.

* Bu Hükümet, eylem ve söylemleri ile Irksal ve İnançsal bölücüleri cesaretlendirmektedir.

* Bütün dünya ordularında, atama ve terfiler, kendi kuralları içinde yapıldığı halde, Subayın, atama ve terfileri teğmenliğinden, orgeneralliğe kadar – takip edilerek, Sicil verilerek, yapıldığı halde, bu Hükümet, Yüksek Askeri Şura kararlarında, bizim değerlendirmelerimizi hiç dikkate almıyor.

* “EMASYA” (Emniyet, Asayiş Yardımlaşma Planı) ülkenin ve milletin içerden gelecek tehditlerle nasıl başa çıkılacağını içeren bir plandır.

Bölgede, İçişleri Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı’nın temsilcilerinin yan yana gelerek, hazırladıkları ve askere ve kendilerine düşen Görevleri belirledikleri bir Plandır.

Asker de, çıkabilecek, tehditlere göre; kendisine verilecek görevleri, gerektiğinde, yapabilmesi için, bu görevleri, muhtemel durumlara göre, ince ince planlamak zorundadır.

Planlamazsa, Görevini YAPMAMAKTAN Suçlu Duruma Düşer!

Durum böyle iken, bu Hükümet, “EMASYA” planlarını yapan Ordu mensuplarını,
“darbe planları yaptınız..” diye, tutuklatmaktadır.

TSK mensuplarını, “Balyoz”, “Kafes” vb. planları yaptınız diyerek tutuklamak, aşağılamak; hem o kişilerin moral güçlerini kırmak, hem de TSK kurumunu acz içine itmek, pasifize etmek için yapılmaktadır.

Sonuç olarak :

Bu Hükümet, yine MAĞDURU Oynamak için bizleri DARBE yapmaya zorlamaktadır.
Ama bu kez Ordumuz, bu tuzağa düşmeyecek..
Zaten bitmiş olan bu Hükümete Mağduru Oynama şansını tanımayacaktır.
Peki, bunca olumsuzluklardan kurtulmanın yolu nedir?
Çare, ne istifa etmektedir, ne de darbe yapmaktadır.

Aziz Türk milleti;

ÇÖZÜM SİZSİNİZ, çünkü Mühür sizin elinizdedir!
Sözü uzatmadan söylemek gerekirse;
Yapılacak iş; ilk seçimlerde, iktidar olma ihtimali olan muhalefet partilerinden birine oylarınızı verin ve bu olayı kökünden çözün..
İşte bizim Aziz Türk milletimize yapacağımız MANTIKLI açıklama budur.

İlgililerin bilgilerine arz olunur.”

… Genelkurmay Başkanı …..

*******
AKP döneminde Türk Ordusu’nun Kuzey Irak’a girdiğini duymadık!
Ama duyduğumuz, gördüğümüz bir şey var:
Bunlar, Teröriste Kurtuluş Savaşçısı, teröriste göğsünü siper eden,
APO’yu paketleyip getiren Ordu mensuplarına “TERÖRİST” muamelesi yapıp, Damlara attılar.
‘Askerleri, PKK alnından, bunlar sırtından vurdu!..’

İŞTE YAPILABİLECEK GÖREVLER:

Ey halkım, senin aklın ne zaman başına gelecek?
Ateş senin ocağına düşmeden uyanmayacak mısın?
Senin tek silahın olan altın değerindeki “OY’unu”, bunlara vermeye devam mı edeceksin?
Şayet oyunu bunlara vermeyeceğini söylemezsen, daha çok olumsuzluklara katlanmak zorunda kalacaksın.
Nereden mi biliyorum; bu durum, 30 yıldır sürüyor, bunu görmek için dahi olmaya gerek yok!
Slogan atarak, şikayet ederek, ağlayıp sızlayarak bir yere gelinmediğini artık anlamak zorundayız.
“Sorumluların Allah cezasını versin..” demeyeceksin onların cezalarını sen vereceksin.
“Vatan sağ olsun” demek güzel de, evlatlarımız sağ olsa, daha iyi olmaz mı?
HALKIMIZ, yaşadığımız bütün olumsuzlukları artık görsünler ve körü körüne, ‘OY’ vermesinler.
SANDIĞA GİTMEYEN ya da AKP’ye oy veren değerli insanlar, lütfen gerçekleri bilin!
Ve altın değerindeki oylarınızı verdiğiniz insanların yaptıklarını sorgulayın ve ona göre oylarınızı kullanın.
Ey boğazından ve beyninden ESİR edilmiş halkımız ve “yetmez ama evet” diyen
yarı aydınlar, bunca olumsuzluklara karşın, önümüzdeki seçimlerde OYLARINIZI yine mi bunlara vereceksiniz?

CEMİL DENK, (E. Albay – Ankara ) 5 Ağustos 2012
Atatürk’ün, Din’e, Laiklik’e ve Kadına Bakışı” konusunda Araştırmacı Yazar
0 532 217 88 11 E-Mail: denk.cemil@gmail.com

Foça’daki terörist saldırının düşündürdükleri

Çok değerli Dr. Onur Öymen,
İnanılmaz ustalık ve derinlikte yorumlar yapıyorsunuz. İyi ki varsınız ve iyi ki yazıyorsunuz. Üstelik 1 sayfayı geçmeyen kısa ve özlü değerlendirmelerle..
Nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum.. Lütfen aydınlatmaya devam ediniz, lütfen..
Sevgi ve saygı ile. 9.8.12, www.ahmetsaltik.net
Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak.
ADD Bilim Danışma Kurulu Yazmanı

Foça’daki terörist saldırının düşündürdükleri

Dr. Onur Öymen
ooymen@hotmail.com, 9.8.12

Terör Güneydoğuda can almaya devam ederken bu kez Foça’da da askerlerimize saldırdı.

Orada bir şehidimiz, 11 yaralımız var. İzmirlilerin yaralı askerlere kan vermede seferber olmaları ve terörü lanetlemede gösterdikleri güçlü tepki gurur vericidir.

Hiç kimse gerçeklere gözlerini kapatmasın. PKK terörünü bitirmek için Türkiye’nin her şeyden önce diplomaside güçlü bir tavır alması gerekiyor.

Adres Vaşington’dur.

Çünkü PKK’nın Kuzey Irak’tan tümüyle temizlenmesi için kapsamlı bir kara operasyonu yapmamıza başından beri Amerika karşı çıkıyor. Tek başına hava istihbaratıyla sonuç alınamayacağı çoktan görülmüştür. Dışişleri Bakanı Davutoğlu şimdi Myanmar’da değil, Vaşington’da olmalı ve Amerika’yı bu konudaki engellemesinden vazgeçirmeliydi.

Dünyada, komşu bir ülkeden gelen terörü bertaraf etmesi engellenen tek ülke Türkiye’dir.

Üstelik bir müttefik ülke tarafından… Basınımızın büyük bölümü bu konuda sessiz ve tepkisiz.

ABD Dışişleri Bakanı, kısa bir süre önce İstanbul’daki bir terörle mücadele toplantısında, “Son on yılda dünyada 120.000 terörist yakaladık..” dediğinde,
“Niçin bunlardan hiçbiri Kuzey Irak’ta yakalanmadı?” sorusunu soran çıkmadı!

Hükümet, Kuzey Irak’ta Amerika’nın koyduğu engeli niçin aşamadığını halka anlatmalıdır.

‘PKK’nın arkasında yabancı ülkeler var..’ demek yetmez. Bu ülkelerin adını açıklamalıdır.

Faturayı sadece Suriye’ye kesmek de inandırıcı değil.
10 yıldır Kuzey Irak’taki PKK’lıları Suriye mi destekliyordu?

Muhalefet de önceliği PKK’nın Kuzey Irak’tan tasfiyesine vermeli ve ortalık kan gölüne dönmüşken ve Şemdinli’de iki haftadır operasyonlar sürerken Komisyon veya Akil Adamlar Komitesi kurulması gibi önerilerini bir yana bırakmalıdır.

Artık gerçekleri açıkça konuşma zamanıdır.

Şu veya bu siyasal beklentiyle başımızı kuma gömmek, yabancı ülkelerin sorumluluğunu halktan saklamak yapabileceğimiz en büyük yanlıştır.

Şehitlerimizin canlarını verirken gösterdikleri cesareti iktidardaki ve muhalefetteki siyaset adamlarımız hiç değilse gerçekleri halka söyleyerek göstermelidirler.

Saygılar, sevgiler.

Dr. Onur Öymen

600 üncü dosya :Kapitalizme ağır eleştiri.. Chris Hedges..

Dostlar,

600üncü dosyamızı sizlere sunuyoruz..

29 Nisan 2012 akşamı (bir süre aradan sonra yeniden) başladığımız web yayıncılığımızda, 100. günde toplam 600 dosyayı sizlere sunduk.

9 Ağustos 2012 günü okunan dosya sayısı 600’e, ziyaretçi sayısı ise ortalama
300’e erişti.

Desteğiniz için şükran borçluyuz.

AYDINLANMA için okumak ve okutmak durumundayız..

Bu gün, 10 Ağustos 1920’de son Osmanlı Padişahı, Atatürk’ün pek haklı olarak suçladığı üzere hain ve alçak 6. Mehmet Vahdettin, SEVR Anlaşması’na imza koyarak,
öz yurt Anadolu’nun bile işgal edilmesine ve parçalanmasına onay vermişti.

Ankara’daki TBMM ise bu Anlaşmayı tanımamış ve imza koyanları hain ilan etmişti.

Dün Atatürk ve arkadaşlarının İstiklal savaşı verdikleri emperyalistler, günümüzde yaşamı neredeyse tüm dünyada zehir eden kapitalistler birbirinin uzantısı..

Bir ABD yurttaşının ülkesinde kapitalizmin tüm temel kurumları nasıl mahvettiğini
bu 600üncü dosyada acı acı paylaşıyoruz..

Büyük Atatürk’ün ünlü sözüdür :

“.. Bizi mahvetmek isteyen emperyalizm ve bizi yutmak isteyen kapitalizm ile savaşımı MESELEK edinmeliyiz…”

Hepimize kolay gelsin..

Emperyalizm ve kapitalizm ile savaş için hattı müdafa yok, sathı müdafa var.. O satıh tüm vatandır, tüm elverişli mekanlardır ve tüm meşru araçlardır..

AYDINLANMA kazanacak elbette..

Sevgi ve saygı ile.
10.8.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=============================================

Chris Hedges’i kritik ve son derece yerinde, sistematik-kurumsal eleştirisinin Türkçesi aşağıda..

Biz şimdi öyle bir millet içinde (ABD’de)yaşıyoruz ki;

– Doktorlar sağlığı bozuyor. (Tahrip ediyor, mahvediyor)
– Avukatlar adaleti bozuyor. (Tahrip ediyor, mahvediyor)
– Üniversiteler bilgiyi bozuyor. (Tahrip ediyor, mahvediyor)
– Hükümetler özgürlüğü bozuyor. (Tahrip ediyor, mahvediyor)
– Basın bilgi edinmeyi bozuyor. (Tahrip ediyor, mahvediyor)
– Din, moral değerleri bozuyor. (Tahrip ediyor, mahvediyor)
– Ve bankalarımız ekonomiyi bozuyor.. (Tahrip ediyor, mahvediyor)
– Ve Türkiye ABD’nin peşinde kendisini mahvediyor..
(Son tümce Ahmet Saltık’ın eklemesidir..)

Özetle, kokuşmuş kapitalizmin tüm temel kurumları artık yapıcı değil yıkıcı işlev görüyor..

Ya da, başka bir deyişle; KAPİTALİZM, ABD toplumunun tüm temel kurumlarını çürüttü.. Doğalıkla böylesi bir toplumun sonu kaçınılmaz olarak çöküştür..

Hazin olanı, Türkiye’nin bu ülke ile “stratejik müttefik” olma masalına kendisini inandırmış olarak, bir yanılsama (illüzyon, hezeyan) içinde kendisini tahrip etmesi..

Chris Hedges’in uyarılarına ekleyelim, yukarıda ekledik..

– Ve Türkiye ABD’nin peşinde kendisini mahvediyor..

AMA;

* “Sömürgecilik ve yayılmacılık (emperyalizm) yeryüzünden yok olacak ve yerlerine uluslararasında hiçbir renk, din ve ırk ayrıcalığı gözetmeyen yeni bir işbirliği ve uyum çağı egemen olacaktır.”

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

Sevgi ve saygı ile.
9.8.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net