Etiket arşivi: Tuncay Güney

Saygı ÖZTÜRK : Ne “çatışın” emri var ne de masaya vurma…

Ne “çatışın” emri var ne de masaya vurma…

Saygı Öztürk

Saygı Öztürk


PEKİN PAŞA ANLATIYOR

MİT MÜSTEŞARINA O ŞEMA SORULMADI
ABD İSTİHBARATI ADINA
“ŞÖYLE DEYİP VURMALIYDI”

Bir dönem “Ergenekon”, “Balyoz” gibi kumpasları gerçekmiş gibi canla-başla savunan siyasetçiler, yazarlar, hukukçular vardı. Yüzlerce insanın cezaevine konulduğu günlerde bu kişiler televizyonlarda “daha bitmedi, şunlar,
şunlar da tutuklanmalı”
diyor, örgütün bir numarasının kim olduğuna ilişkin kehanetlerde bulunuyorlardı. İşte, onlar görevlerini! yaptı ve AKP tarafından milletvekillikleriyle ödüllendirildiler.

26. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ da, terör örgütü mensubu diye tutuklanmıştı. Başbuğ, Yargıtay’daki savunmasında “Askerime, polisle çatışın emri verdim” dedi. Bu davanın sanıklarından kimse böyle bir emri hatırlamıyor. Hatırlanan “hakkında yakalama kararı çıkanlar lojmandan, orduevinde kalanlar ise orduevinin dışına çıkmasın” olduğudur.

PEKİN PAŞA ANLATIYOR

İsmail Hakkı Pekin, 2007 yılından, tutuklandığı 2011 yılına dek Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı görevini yürüttü. Daha önce “İlker Başbuğ, Genelkurmay Başkanlığı döneminde karargahındakiler tutuklananınca arkasında durmadı. Emekli olup gitti. Biz tutuklandık, açıklama yapmadı. Tutuklanmadan önce ‘bu evrakın altında benim imzam yok’ dedi. Halbuki biz o evrakları onun adına imzaladık. Mahkemede
İlker Paşa da Hasan Iğsız Paşa da hep generallerden söz ettiler.
O mahkemede suç hep albayların, düşük rütbedeki insanların üzerine atılmaya çalışıldı. O yüzden İlker Paşa’ya kırgınım.”
demişti.

Başbuğ’un, lojmanlara, Orduevine polis zorla girmeye kalkışırsa “çatışsın” emri verdiğini en yakın çalışma arkadaşı İstihbarat Başkanı Pekin de hatırlamıyor ve şunları anlatıyor:

“Ama şunu hatırlıyorum: Polis gelirse lojmanlara, Orduevine almayın denildi. Zaten müsaade edilmediği sürece giremezler. Başbuğ, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Adalet Bakanı ile görüştü. O zaman tutuklamaların olmamasında bu görüşme etkili oldu. Polis, lojman
ya da Orduevlerine gidip ‘şunu almaya geldik’ demedi. Ama, hakkında yakalama kararı olanları takip ettiklerini biliyorduk. Bir emekli subay, Afyon Orduevi’nden dışarı çıktığında polis tarafından götürüldü.”

MİT MÜSTEŞARINA O ŞEMA SORULMADI

İlker Başbuğ’dan sonra göreve gelen Işık Koşaner, tutuklamaların olmaması için çok çaba gösterdi. Bir yıl uğraştı. Sonuç alamayınca kimi komutanlarla birlikte istifa etti. Pekin Paşa, Türk Silahlı Kuvvetleri komuta kademesinin
o günlerde iyi bir sınav vermediğini belirtiyor ve şunları söylüyor:

“Bu yalnız İlker Paşa için değil, komuta kademesi açısından da
iyi bir sınav olmadı.
Oyunlar Hilmi Özkök’ün Genelkurmay Başkanlığı döneminde başlıyor. MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun imzasıyla
Hilmi Paşa’ya, Tuncay Güney’in ifadelerine dayanarak
‘Ergenekon örgüt şeması’ gönderiliyor. O zaman Atasagun’u çağırıp sorması gerekirdi. Sorulmadı. 2006’da bunlar yine oldu.
Siz zamanında üzerine gitmezseniz ortaya bunlar çıkıyor.”

ABD İSTİHBARATI ADINA

Emekli Orgeneral İlker Başbuğ, savunmasında yalnızca Fethullah Gülen grubunu sorumlu tutuyor. İsmail Hakkı Paşa’nın değerlendirmesi ise şöyle oldu:

“İlker Paşa, ABD ve AKP hükümetine bir şey söylemiyor.
Gülen cemaati, ABD istihbaratı adına iş yapan taşeron bir cemaattir. ABD, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni (TSK) tasfiye edip Ortadoğu projesi için kendi istediğini iktidara getirmek istiyordu. O yüzden bizleri tasfiye ettiler. Bunu görmeden, ‘Fethullah Gülen cemaati yaptı’ demek yanlış. Gülen’in TSK’yı zayıflatması AKP’nin işine geldi. Bunlar kezlerce
gündeme getirilmesine karşın dikkate alınmadı. Fethullah Gülen
bunun uygulayıcısı, planlayıcısı ama üst akıl ABD
, bundan yarar uman, ABD’nin istekleri doğrultusunda Gülen’i kullanan da AKP iktidarıdır. Bunu göz ardı edip sadece Gülen grubuna‘suçlu’ demek yanlış.”

“ŞÖYLE DEYİP VURMALIYDI”

İlker Başbuğ’un, tutuklamalar olmaması için gösterdiği çabaları yetersiz bulanlar da var. Dönemin İstihbarat Başkanı Korgeneral İsmail Hakkı Pekin şunları söylüyor:

“Komutanlarımız o dönemle ilgili kendilerini sorgulamalı. Çok daha farklı bir şey yapabilirlerdi. Bir şey olduğunda hemen adli müşaviri çağırıyordu. Adli müşavir ne diyecek? Hukuksal durumu anlatıyor.
Ama yapılanlar hukuksal değil,
TSK’yı hukuk maskesi altında tasfiye planıydı. Komutanlarımız masaya vurup ‘teğmenimi alacağınıza
önce bizi alın. Bizi almadan bir tek TSK mensubuna dokunamazsınız’
demeleri gerekirdi. Yumruğu vurup askerleri teslim etmeseydiler
o zaman çok farklı bir şey olurdu. O gün yapılanların da kumpas,
hukuk maskesiyle tasfiye amaçlı olduğunu da çok iyi biliyorlardı.”

Ağızlarından “Balyoz”u, “Ergenekon”u düşürmeyen ve bunların darbe planı olduğunu söyleyenler, yazanlar, o dönemin komutanları arşivlerine bir daha baksınlar. Geride nasıl bir miras bıraktıklarını görsünler…

===========================

Dostlar,

Bu sitede “BİLİMSEL AKILCILIK” pusulamız bilindiği gibi..
Bu yazıda T.C.’nin 26. Genelkurmay Başkanı E. Org. Sayın İlker Başbuğ‘a gereğinden çok ve haksız yüklenildiğini düşünüyoruz.

E. Korg. Pekin paşa ““İlker Paşa, ABD ve AKP hükümetine bir şey söylemiyor.” demekte. Bu doğru değil..

Sayın Başbuğ’un 3 saati aşan Yargıtay’daki son savunmasının tam metnini sitemizde yayımladık.. Bu metinde yer alan şu tümcelere ne demeli ??

Eksikler, yanlışlar, karar tercihleri olabilir kuşkusuz..

Ama asıl sorumlular AKP- – ABD – Cemaat şeytan 3’lüsü dururken birbirini acımasızca ve ölçüsüzce suçlamak çok akılcı mıdır ve kime – neye hizmet eder??

İlker Paşa boş durmuyor, kitaplar yazıyor.. Belgelerini koyuyor..
O da ardılı Işık Koşaner Paşa gibi istifa etseydi daha mı iyi yapmış olurdu?
27. Genekurmay Başkanı Koşaner ve ekibi Kuvvet Komutanları “birlikte” istifa ettiler de
ne oldu? AKP – RTE zerrece etkilendi mi? Tersine, TSK üst kadrosunu biçimlendirme kolaylığı ve hızı elde ettiler. 27. Genekurmay Başkanı Koşaner ve ekibi Kuvvet Komutanları, Silivri mahkemelerinin kapısında tanıklıkları reddedilerek aşağılandıkları ile kaldılar.
(Özel yetkili Silivri Mahkemesinin hukuk adına yüz kızartıcı davranışını elbette not ediyoruz.)

Not : Bu içerik Sayın Saygı Öztürk’ e-ileti olarak gönderilmiştir.

Sevgi ve saygı ile.
09.10.2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Yasa Dışı Delile Takipsizlik ve Vatan Hainliği


Yasa Dışı Delile Takipsizlik
Ve Vatan Hainliği

portresi_kucuk

Naci BEŞTEPE
E. Tümgeneral

28 Ocak 2013’te, BALYOZ Davası mağdurları ve VARDİYA BİZDE PLATFORMU olarak 108 kişi, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduk.

Suç konusu,  Tekirdağ Cezaevi’nde hükümlü bulunan Orhan AYKUT’un basında çıkan açıklamaları idi.

Aykut, “BALYOZ olarak bilinen davada kanıt olarak kullanılan belgelerin bir çuval içinde uzun saçlı bir binbaşı ve Amerikalı senatörün getirerek İstanbul’da bir otelde
İhsan ARSLAN’a teslim ettikleri, kendisinin İhsan Arslan’a bunun taşınmasında
yardım ettiği, İhsan Arslan’ın da kayıtlara ekler yaptırdığını” ifade etmişti.

İhsan ARSLAN ile belge üretiminde ilişkili olan Ramazan AKYÜREK,
Mehmet BARANSU ve İskender PALA’yı şikayet ettik.

ACELE CEVAP

Yanıt 10 ay sonra geldi.
Başsavcı Mustafa BİLGİLİ imzası ile.

Özeti;

“Kamu davası açmak için yeterli kuşku oluşturacak delil yokmuş. 10. Ağır Ceza Mahkemesi de kararında kanıtların yasa dışı elde edildiğini belirtmemiş.”
Geçen süre içinde 10. Ağır Ceza Mahkemesi gerekçeli kararını yazdı, dosya Yargıtay’a ulaştı ve Yargıtay 9. Dairesi karar verdi. Yani karar kesinleşti.
Sen sağ ben selamet.
Yargı öyle diyor. Biz ne diyebiliriz?
Kanıtlar yasal yoldan elde edilmiş.
O zamanlar öyleydi.

HANGİSİ VATAN HAİNLİĞİ?

MGK Belgeleri yayınlanıp RTE’ye iğnenin ucu değince işler değişti.
Bizim için değil tabii, AKP ve RTE için.

Bavulcu Baransu bir bavul dolusu evrakı yasal yoldan bulmuş.

  • Baransu 1. Ordu Kozmik Oda sorumlusu mu idi?

MGK belgeleri gizli de 1. Ordu savaş planları kamuya ve komşu ülkelere açık mı?

VATAN HAİNLİĞİ, yurt içinde bir gruba karşı alınacak tedbirleri açıklamakla mı olur, yoksa bir ülkeye karşı savaş planlarımızı açıklayarak mı?

YA BUNLAR?

Suikast araştırıyorum bahanesi ile Özel Kuvvetler Komutanlığı Kozmik Bürosu’na girerek “GLADYO LİSTESİ” diye işgal halinde yurt savunmasını örgütleyecek vatanseverlerin adlarını açıklamak nedir?

GÖLCÜK’te, savcının eliyle koymuş gibi bulduğu ve tutuklamalarda esas alınan belgeleri döşeme altına koyanlar neden araştırılmamıştır?

El bombası taşıyan askeri aracı ihbar ettirip Ankara Emniyeti’ne çektiren ve
medyaya servis ederek “ASKER DARBE/SUİKAST İÇİN MÜHİMMAT NAKLEDİYOR” havası yaratanlar nerede?

  • BALYOZ Davası’nın seyrini değiştirecek olan Org. ÖZKÖK ve YALMAN’ın
    ifadelerinin alınmaması nedir?
  • 28 Şubat, ERGENEKON ve BALYOZ davalarının çökmesini sağlayacak
    MGK kararlarını mahkemelere göndermemek nedir?

ERGENEKON’un delili bombaların imha edilmesi neden soruşturulmamıştır?

ZİR VADİSİ’nde bulunan mühimmatın gömülme tarihi neden irdelenmemiştir?

Poyrazköy’de silahları krokisiz bulan polislerin ABD’lilerle ilişkisi
neden araştırılmamıştır?

Teğmen Çelebi’nin telefonuna SEHVEN(!) yükleme yapan çete
KASTEN nasıl kurtarılmıştır?

Bunların hangisi VATAN HAİNLİĞİ, hangisi HUKUKSAL, hangisi ADİL,
hangisi İNSANCIL?

ADAMINA GÖRE 

Tuncay GÜNEY, Osman YILDIRIM anlatınca kanıt olur, Orhan AYKUT anlatınca
kuşku bile yaratmaz.

Artık öğrendik ki, ne olduğu veya nasıl olduğu değil kime olduğu önemlidir.
Erhan TUNCEL önce “KARA” der sonra “AK” kabul edilir.
Çünkü hedef değişmiştir.

Baransu bavulu askere karşı kullanırsa YASAL KANIT,
AKP-RTE’ye karşı kullanırsa VATAN HAİNLİĞİ’dir.

Adamına göre adalet.

YASA DIŞI DELİLE TAKİPSİZLİK ve VATAN HAİNLİĞİ


YASA DIŞI DELİLE TAKİPSİZLİK ve VATAN HAİNLİĞİ

portresi_kucukNaci BEŞTEPE
AYDINLIK
, 11.12.13

28 Ocak 2013’te, BALYOZ Davası mağdurları ve
VARDİYA BİZDE PLATFORMU olarak 108 kişi,
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduk.

Suç konusu, Tekirdağ Cezaevi’nde hükümlü bulunan Orhan AYKUT’un
basında çıkan açıklamaları idi.

Aykut, “BALYOZ olarak bilinen davada delil olarak kullanılan belgelerin bir çuval içinde uzun saçlı bir binbaşı ve Amerikalı senatörün getirerek İstanbul’da bir otelde İhsan ARSLAN’a teslim ettikleri, kendisinin İhsan Arslan’a bunun taşınmasında yardım ettiği, İhsan Arslan’ın da kayıtlara ekler yaptırdığını..” ifade etmişti.

İhsan ARSLAN ile, belge üretiminde ilişkili olan Ramazan AKYÜREK,
Mehmet
BARANSU ve İskender PALA’yı şikayet ettik.

                                    ACELE CEVAP

Yanıt 10 ay sonra geldi.

Başsavcı Mustafa BİLGİLİ imzası ile.

Özeti;

“Kamu davası açmak için yeterli şüphe oluşturacak delil yokmuş. 10. Ağır Ceza Mahkemesi de kararında delillerin yasa dışı elde edildiğini belirtmemiş.”

Geçen süre içinde 10. Ağır Ceza Mahkemesi gerekçeli kararını yazdı,
dosya Yargıtay’a ulaştı ve Yargıtay 9. Dairesi karar verdi. Yani karar kesinleşti.

Sen sağ ben selamet.

Yargı öyle diyor. Biz ne diyebiliriz?

Kanıtlar yasal yoldan elde edilmiş.

O zamanlar öyleydi.

                              HANGİSİ VATAN HAİNLİĞİ

MGK Belgeleri yayınlanıp RTE’ye iğnenin ucu değince işler değişti.

Bizim için değil tabi, AKP ve RTE için.

Bavulcu Baransu bir bavul dolusu evrakı yasal yoldan bulmuş.

Baransu 1. Ordu Kozmik Oda sorumlusu mu idi?

MGK belgeleri gizli de 1. Ordu savaş planları kamuya ve komşu ülkelere açık mı?

VATAN HAİNLİĞİ, yurt içinde bir kesime karşı alınacak önlemleri açıklamakla mı olur, yoksa bir ülkeye karşı savaş planlarımızı açıklayarak mı?

YA BUNLAR?

Suikast araştırıyorum bahanesi ile Özel Kuvvetler Komutanlığı Kozmik Bürosu’na girerek “GLADYO LİSTESİ” diye işgal durumunda yurt savunmasını örgütleyecek vatanseverlerin adlarını açıklamak nedir?

GÖLCÜK’te, savcının eliyle koymuş gibi bulduğu ve tutuklamalarda esas alınan belgeleri döşeme altına koyanlar neden araştırılmamıştır?

El bombası taşıyan askeri aracı ihbar ettirip Ankara Emniyeti’ne çektiren ve
medyaya servis ederek “ASKER DARBE / SUİKAST İÇİN MÜHİMMAT NAKLEDİYOR”
havası yaratanlar nerede?

BALYOZ Davası’nın gidişini değiştirecek olan Org. ÖZKÖK ve YALMAN’ın
ifadelerinin alınmaması nedir?

28 Şubat, ERGENEKON ve BALYOZ davalarının çökmesini sağlayacak
MGK kararlarını mahkemelere göndermemek nedir?

ERGENEKON’un kanıtı bombaların imha edilmesi neden soruşturulmamıştır?

ZİR VADİSİ’nde bulunan mühimmatın gömülme tarihi neden irdelenmemiştir?

Poyrazköy’de silahları krokisiz bulan polislerin ABD’lilerle ilişkisi
neden araştırılmamıştır?

  • Teğmen Çelebi’nin telefonuna SEHVEN (!) yükleme yapan çete,
    KASTEN nasıl kurtarılmıştır?

Bunların hangisi VATAN HAİNLİĞİ, hangisi HUKUKSAL, hangisi ADİL, hangisi İNSANİ?

                                       ADAMINA GÖRE                           

Tuncay GÜNEY, Osman YILDIRIM anlatınca delil olur, Orhan AYKUT anlatınca kuşku bile yaratmaz.

Artık öğrendik ki, ne olduğu veya nasıl olduğu değil, kime olduğu önemlidir.
Erhan TUNCEL önce “KARA” der sonra “AK” kabul edilir.

Çünkü hedef değişmiştir.

  • Baransu bavulu askere karşı kullanırsa YASAL KANIT,
    AKP-RTE’ye karşı kullanırsa VATAN HAİNLİĞİ’dir.

Adamına göre adalet.

‘Vicdanınız kaldıysa’ okuyun!..

Dostlar,

Bir kitap tanıtımı sunalım..
Hızla edinip okunmalı.
Bayramda da açok kitapçılar elbette var..

Ahmet Şık’ın “PUSU” sunu tanıtan Aykut Küçükkaya’nın vurguladığı koşulla :

‘Vicdanınız kaldıysa’

Sevgi ve saygı ile.
26.10.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

 ===================================================

‘Vicdanınız kaldıysa’ okuyun!..

‘Pusu’yu okurken bazen isyan ediyor, zamanzaman da öfkeleniyorsunuz’ Silivri’de yaşananları, Odatv davasındaki yaşananlar silsilesini okudukça irkiliyorsunuz.
aykutkucukkaya@gmail.com

AKP iktidarıyla birlikte derin devleti ele geçirme savaşında muhalif avına dönüşen Ergenekon süreci güzelim medyamızın tüm maskesini indirecekti. Türkiye’de bir anda özel yetkili mahkemelerle birlikte özel yetkili gazeteciler türeyecekti. Bu süreç adım adım iktidar partisi AKP ve cemaatin yeni medyasını yeni baştan dizayn edecekti. İşte bizim de yeni baştan dizayn edilen malum medyamıza ve iktidar nezdinde çok değerli bazı basın mensuplarına küçük bir tavsiyemiz olacak. Ahmet Şık’ın son kitabı Pusu‘yu okuyun, tabii, vicdan denilen şeyden hâlâ zerrecikler taşıyorsanız!..

‘1 yıl 11 gün 15 saat” Bu hesap meslektaşımız Ahmet Şık’ın eşinden, kızından, ailesinden, sevdiklerinden, mesleğinden kısacası özgürlüğünden çalınan takvim yaprağının toplamı. Şık, ‘kendilerine dindar Müslüman diyenlerin komplosuyla hayatının bir yılının çalındığı’ Silivri Cezaevi’nden çıkarken tarihler 12 Mart 2012’yi, saatler 21.00’i gösteriyordu. Devletin yeni sahiplerinin kaleme alındığı Pusu da o tarihten önce çoktan cezaevinde yazılmaya başlanmıştı’

Esaret bittikten sonra da Şık’ın keskin kalemi kitabını yazmaya devam etti.
Ve ortaya Pusu / Devletin Yeni Sahipleri çıktı.

Cezaevi çıkışında ilkeli duruşundan geri adım atmayan Şık kitabında da geri adım atmayacak, birileri gibi köşesine çekilmeyecekti. Öyle ki Başbakan Erdoğan’ın basılmamış kitabını bombaya benzettiği A. Şık ‘Pusu’da kendisinin hedef alınmasına yol açan belgeyi korkmadan yayımlamayı tercih edecekti. Aslında bu onun gazeteciliğinin tercihiydi. ‘İmamın Ordusu‘nu yazarken cemaatin polisteki fişleme kayıtlarının peşinde olan Şık, kendisini Silivri zindanında bulacak; cezaevinden çıktıktan sonra bu belgelere ulaşacak ve bu belgeleri Pusu’da sayfalarca yayımlayacaktı. Kısacası hiç kimse onu bu belgeleri bulup yayımlamaktan vazgeçiremeyecekti!..

Fişleme belgelerini gören var mı?

Sahi!.. Şık’ın bu belgeleri yayımlamasından sonra bu ülkede taşların yerinden oynaması gerekmez miydi? Ancak başta da belirttiğim gibi yeni baştan dizayn edilen Türk basını iş cemaatin fişlemesine gelince bu belgeleri görmezden gelecekti. Hadi cemaatsever medyamız bu belgeleri görmezden gelmeyi tercih etti. Peki!.. Türk savcıları nereye gitti? Yoksa bu belgeler daha önceden ellerine ulaşmış, birileri tarafından çoktan sumenaltı mı edilmişti?

Evet’ Bu soruların yanıtlarını Pusu’da okuyacaksınız, biz devam edelim. Pusu, devletin yeni sahiplerini ortaya koyarken çıplak gözlemlere dayanıyor. Pusu sadece Şık’ın tutuklandığı Odatv davasındaki hukuksuzluklara değil 2002 yılından sonra yaşanan sürece parmak basıyor.

Şık,

  • bir cemaatin 12 Eylül darbesinden sonra devlet içinde
    nasıl örgütlendiğini
    ,
  • emniyet teşkilatını nasıl ele geçirdiğini,
  • karşı çıkanların komplolarla nasıl tasfiye edildiğini,
  • kapalı kapılar ardında birilerinin nasıl delil yarattığını yazıyor.

Pusu’da ‘Şık bir gazetecilik yapılmış’ tabiri tam de yerine oturuyor’
‘Savcı Zekeriya Öz’le öyle bir diyalog ki’

İnsan Pusu’yu okurken bazen isyan ediyor. Zaman zaman da öfkeleniyor’ Silivri’de yaşananları, Odatv davasındaki saçmalıklar silsilesini Şık’ın kaleminden okudukça irkiliyorsunuz. Ama Şık’ın anlattığı öyle bir diyalog var ki Ergenekon süreci ve Odatv soruşturmasındaki yaşananları bir çırpıda özetliyor’

‘Sorguya başlamadan önce Savcı Zekeriya Öz avukatlarımdan Akın Atalay ile ilginç bir diyalog yaşamıştı. Avukat Akın Ağabey suçlandığım iddiaların benimle alakası olamayacağını anlatırken Ergenekon konusunda yazdığım bir kitabımın bulunduğunu da aktardığında, Savcı Öz haberinin olmadığını söyledi. Öz’ün haberinin olmadığını söylemesi üzerine dışarıda bekleyenlerden rica ettik ve evde bulunan kitabım da getirildi. Savcı bir yandan sorular soruyor, bir yandan da kitaba göz gezdiriyordu. Sonra da ‘Kitabı ilk kez gördüm’ dedi. Akın Atalay da şaşırarak ‘Gerçekten mi ilk kez duydunuz, gördünüz’ diye sorunca Savcı Öz Ergenekon soruşturmalarını kimin yürüttüğünün itirafı olan yanıtı verdi: Ben bu gözaltı ve aramalarda kaç kişi ile ve kimlerle ilgili yakalama ve aranma istendiğini bilmiyorum. >Ahmet >Bey’in de ismi var mı yok mu dikkat etmedim. Biliyorsunuz emniyet bizden talep ediyor, biz de çoğu zaman imzalayarak mahkemeye havale ediyoruz.’

Yıl: 2001, Şık Ergenekon belgesini görüyor!..

Şaşırdınız değil mi? Şık, Pusu’da bizi de şaşırtmaya devam ediyor. Bu kez tam 11 yıl öncesine götürüyor’ Daha Ergenekon başlamadan, AKP iktidara gelmeden, cemaat güçlenmeden 2001 yılında karşılaştığı bir belgeye… Okuyalım’

‘Tahminen 2001 olmalı. Aynı zamanda Ergenekon ile tanıştığım tarihti bu. Soruşturmalar başladıktan sonraki dönemde artık internetten kolaylıkla erişilebilen ve Ergenekon’un temel dokümanı olarak kabul edilen ‘Lobi’ isimli bir belge yapılan aramalarda ev ve işyerlerinde bulunan hemen herkesi sanık yaptı. Henüz bu gelişmeler olmamışken, bu belgeyi ilk kez zaman zaman göz attığım bir internet sitesinde fark ettim. Belgede yer alan iddialar yenilir yutulur cinsten değildi. Her ne kadar kuşkulu olsa da bir çıktısını alıp, o dönem Radikal gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni olan İsmet Berkan’a verdim. ‘Ağabey şuna bir baksana ilginç şeyler yazıyor’ diyerek verdiğim belgeyi okuyan İsmet Berkan, ‘Deli saçması şeyler. Hem nasıl doğrulatacağız. Emin olamayız. Adamların reklamını yapmayalım’ dedi. Aslında iddialar doğru da yalan da olsa haberdi. Mesele iki yanından da ele alınabilirdi. Ne yalan söyleyeyim doğruluğundan da kuşkulanmamıştım. Bir süre sonra da dediğim gibi önce Fehmi Koru, ardından da Aksiyon dergisi yazdı. Ancak ilginçtir, buna rağmen hiçbir şey olmadı. Tartışılmadı bile. Ergenekon soruşturmalarında akıl, sınır ve objektiflik tanımayan cemaatin vurucu gücü Zaman gazetesi ve yazarları bile uzak durdu konuya. Belli ki süreç olgunlaşmamıştı. Bir dizi kanlı, karanlık ve provokatif olaylar zincirinden sonra da yeterli şartların sağlandığına kanaat getirilmiş olmalı ki Ergenekon soruşturmaları başladı. Bu tür soruşturmayı yürütecek entelektüel ve siyasi bilinçten yoksun olmasına karşın kendisine kutsal bir anlam yüklemeye çalışan savcı Zekeriya Öz elindeki Ergenekon belgesini, nedense bu soruşturmanın sanığı yapılmayan, Tuncay Güney‘in 2001’de verdiği ve doğrulatılamayan ifadeleriyle birleştirmişti. Sonra da suçladığı her kişiyi bu belgeye göre örgütte bir yere yerleştirmişti.’

‘İstersen ağlayabilirsin, ben de eşlik ederim sana’

İşte böyle’ Şık’ın, Pusu’sunda yazdığı gibi ‘Yaratılan havanın sivilleşme ve demokratikleşme illüzyonundan öte bir şey olmadığını gösterecek’ bir kitap yazılmalıydı. Pusu’yu okurken zaman zaman öfkeleniyorsunuz demiştim. Bazen de duygulanıyorsunuz’ Bir babanın kızına duyduğu sevgiyi, eşine olan inancını ve büyük aşkını da görüyorsunuz Pusu’da. Hele hele Ahmet Şık’ın kızı Mina’ya olan büyük sevgisini okurken siz de oturup Silivri zindanındakiler için ağlıyorsunuz

“Ben Ahmet’i pek tartışmam”

Ben, Ahmet Şık’ı tanıdığımda ikimiz de İstanbul Üniversitesi’nde okuyorduk. Beyazıt’taki Basın Yayın Yüksekokulu’nda. O bizim üst sınıfımızdaydı. Yani biz çömezdik!.. 1994’te Cumhuriyet’te gece muhabiri olduğumda Ahmet Şık’ın objektifinden fotoğraflar, haberler gazetenin sayfalarında çoktan yer alıyordu. Aynı gazetenin muhabirleri olarak Gazi olaylarını olayların başladığı saatlerden itibaren beraber izledik. Şık’ın o dönemde yaptığı gazeteciliği aradan 17 yıl geçtiği halde hâlâ unutamam. Belki de bu yüzden Ahmet’in Pusu’sunu okurken meslektaşımın sayfalar boyunca kendisini savunmak zorunda kalmasını içime sindiremedim. Umur Talu’nun Pusu’nun başında yazdığı gibi:

‘Ben Ahmet’i pek tartışmam.

Siz elbette kitabı tartışabilirsiniz.’

Pusu, Devletin Yeni Sahipleri
Ahmet Şık
Postacı Yayınevi/ 416 s.

 (Cumhuriyet Kitap Eki, 25.10.12)