Etiket arşivi: MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun

Saygı ÖZTÜRK : Ne “çatışın” emri var ne de masaya vurma…

Ne “çatışın” emri var ne de masaya vurma…

Saygı Öztürk

Saygı Öztürk


PEKİN PAŞA ANLATIYOR

MİT MÜSTEŞARINA O ŞEMA SORULMADI
ABD İSTİHBARATI ADINA
“ŞÖYLE DEYİP VURMALIYDI”

Bir dönem “Ergenekon”, “Balyoz” gibi kumpasları gerçekmiş gibi canla-başla savunan siyasetçiler, yazarlar, hukukçular vardı. Yüzlerce insanın cezaevine konulduğu günlerde bu kişiler televizyonlarda “daha bitmedi, şunlar,
şunlar da tutuklanmalı”
diyor, örgütün bir numarasının kim olduğuna ilişkin kehanetlerde bulunuyorlardı. İşte, onlar görevlerini! yaptı ve AKP tarafından milletvekillikleriyle ödüllendirildiler.

26. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ da, terör örgütü mensubu diye tutuklanmıştı. Başbuğ, Yargıtay’daki savunmasında “Askerime, polisle çatışın emri verdim” dedi. Bu davanın sanıklarından kimse böyle bir emri hatırlamıyor. Hatırlanan “hakkında yakalama kararı çıkanlar lojmandan, orduevinde kalanlar ise orduevinin dışına çıkmasın” olduğudur.

PEKİN PAŞA ANLATIYOR

İsmail Hakkı Pekin, 2007 yılından, tutuklandığı 2011 yılına dek Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı görevini yürüttü. Daha önce “İlker Başbuğ, Genelkurmay Başkanlığı döneminde karargahındakiler tutuklananınca arkasında durmadı. Emekli olup gitti. Biz tutuklandık, açıklama yapmadı. Tutuklanmadan önce ‘bu evrakın altında benim imzam yok’ dedi. Halbuki biz o evrakları onun adına imzaladık. Mahkemede
İlker Paşa da Hasan Iğsız Paşa da hep generallerden söz ettiler.
O mahkemede suç hep albayların, düşük rütbedeki insanların üzerine atılmaya çalışıldı. O yüzden İlker Paşa’ya kırgınım.”
demişti.

Başbuğ’un, lojmanlara, Orduevine polis zorla girmeye kalkışırsa “çatışsın” emri verdiğini en yakın çalışma arkadaşı İstihbarat Başkanı Pekin de hatırlamıyor ve şunları anlatıyor:

“Ama şunu hatırlıyorum: Polis gelirse lojmanlara, Orduevine almayın denildi. Zaten müsaade edilmediği sürece giremezler. Başbuğ, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Adalet Bakanı ile görüştü. O zaman tutuklamaların olmamasında bu görüşme etkili oldu. Polis, lojman
ya da Orduevlerine gidip ‘şunu almaya geldik’ demedi. Ama, hakkında yakalama kararı olanları takip ettiklerini biliyorduk. Bir emekli subay, Afyon Orduevi’nden dışarı çıktığında polis tarafından götürüldü.”

MİT MÜSTEŞARINA O ŞEMA SORULMADI

İlker Başbuğ’dan sonra göreve gelen Işık Koşaner, tutuklamaların olmaması için çok çaba gösterdi. Bir yıl uğraştı. Sonuç alamayınca kimi komutanlarla birlikte istifa etti. Pekin Paşa, Türk Silahlı Kuvvetleri komuta kademesinin
o günlerde iyi bir sınav vermediğini belirtiyor ve şunları söylüyor:

“Bu yalnız İlker Paşa için değil, komuta kademesi açısından da
iyi bir sınav olmadı.
Oyunlar Hilmi Özkök’ün Genelkurmay Başkanlığı döneminde başlıyor. MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun imzasıyla
Hilmi Paşa’ya, Tuncay Güney’in ifadelerine dayanarak
‘Ergenekon örgüt şeması’ gönderiliyor. O zaman Atasagun’u çağırıp sorması gerekirdi. Sorulmadı. 2006’da bunlar yine oldu.
Siz zamanında üzerine gitmezseniz ortaya bunlar çıkıyor.”

ABD İSTİHBARATI ADINA

Emekli Orgeneral İlker Başbuğ, savunmasında yalnızca Fethullah Gülen grubunu sorumlu tutuyor. İsmail Hakkı Paşa’nın değerlendirmesi ise şöyle oldu:

“İlker Paşa, ABD ve AKP hükümetine bir şey söylemiyor.
Gülen cemaati, ABD istihbaratı adına iş yapan taşeron bir cemaattir. ABD, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni (TSK) tasfiye edip Ortadoğu projesi için kendi istediğini iktidara getirmek istiyordu. O yüzden bizleri tasfiye ettiler. Bunu görmeden, ‘Fethullah Gülen cemaati yaptı’ demek yanlış. Gülen’in TSK’yı zayıflatması AKP’nin işine geldi. Bunlar kezlerce
gündeme getirilmesine karşın dikkate alınmadı. Fethullah Gülen
bunun uygulayıcısı, planlayıcısı ama üst akıl ABD
, bundan yarar uman, ABD’nin istekleri doğrultusunda Gülen’i kullanan da AKP iktidarıdır. Bunu göz ardı edip sadece Gülen grubuna‘suçlu’ demek yanlış.”

“ŞÖYLE DEYİP VURMALIYDI”

İlker Başbuğ’un, tutuklamalar olmaması için gösterdiği çabaları yetersiz bulanlar da var. Dönemin İstihbarat Başkanı Korgeneral İsmail Hakkı Pekin şunları söylüyor:

“Komutanlarımız o dönemle ilgili kendilerini sorgulamalı. Çok daha farklı bir şey yapabilirlerdi. Bir şey olduğunda hemen adli müşaviri çağırıyordu. Adli müşavir ne diyecek? Hukuksal durumu anlatıyor.
Ama yapılanlar hukuksal değil,
TSK’yı hukuk maskesi altında tasfiye planıydı. Komutanlarımız masaya vurup ‘teğmenimi alacağınıza
önce bizi alın. Bizi almadan bir tek TSK mensubuna dokunamazsınız’
demeleri gerekirdi. Yumruğu vurup askerleri teslim etmeseydiler
o zaman çok farklı bir şey olurdu. O gün yapılanların da kumpas,
hukuk maskesiyle tasfiye amaçlı olduğunu da çok iyi biliyorlardı.”

Ağızlarından “Balyoz”u, “Ergenekon”u düşürmeyen ve bunların darbe planı olduğunu söyleyenler, yazanlar, o dönemin komutanları arşivlerine bir daha baksınlar. Geride nasıl bir miras bıraktıklarını görsünler…

===========================

Dostlar,

Bu sitede “BİLİMSEL AKILCILIK” pusulamız bilindiği gibi..
Bu yazıda T.C.’nin 26. Genelkurmay Başkanı E. Org. Sayın İlker Başbuğ‘a gereğinden çok ve haksız yüklenildiğini düşünüyoruz.

E. Korg. Pekin paşa ““İlker Paşa, ABD ve AKP hükümetine bir şey söylemiyor.” demekte. Bu doğru değil..

Sayın Başbuğ’un 3 saati aşan Yargıtay’daki son savunmasının tam metnini sitemizde yayımladık.. Bu metinde yer alan şu tümcelere ne demeli ??

Eksikler, yanlışlar, karar tercihleri olabilir kuşkusuz..

Ama asıl sorumlular AKP- – ABD – Cemaat şeytan 3’lüsü dururken birbirini acımasızca ve ölçüsüzce suçlamak çok akılcı mıdır ve kime – neye hizmet eder??

İlker Paşa boş durmuyor, kitaplar yazıyor.. Belgelerini koyuyor..
O da ardılı Işık Koşaner Paşa gibi istifa etseydi daha mı iyi yapmış olurdu?
27. Genekurmay Başkanı Koşaner ve ekibi Kuvvet Komutanları “birlikte” istifa ettiler de
ne oldu? AKP – RTE zerrece etkilendi mi? Tersine, TSK üst kadrosunu biçimlendirme kolaylığı ve hızı elde ettiler. 27. Genekurmay Başkanı Koşaner ve ekibi Kuvvet Komutanları, Silivri mahkemelerinin kapısında tanıklıkları reddedilerek aşağılandıkları ile kaldılar.
(Özel yetkili Silivri Mahkemesinin hukuk adına yüz kızartıcı davranışını elbette not ediyoruz.)

Not : Bu içerik Sayın Saygı Öztürk’ e-ileti olarak gönderilmiştir.

Sevgi ve saygı ile.
09.10.2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Soner Yalçın : O gazetecilere dair özel notlar

Dostlar,

Yiğit, yürekli ve birikimli gazeteci Soner Yalçın, yakın tarihimiz bakımından gerçekten çok önemli bir yazıya da imza attı.

Özellikle Fatih Altaylı ile ismet Berkan nam gazetecilerin (!?) ipliğini belgeli olarak pazara çıkarıyor.. Özenle okunmalı, paylaşılmalı, arşivlenmeli..

Alkışlıyoruz sizi Sevgili Soner Yalçın!

Sevgi ve saygı ile.
21 Şubat 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=====================================

O gazetecilere dair özel notlar

portresi_kasketli

Soner Yalçın
Sözcü – 20 Şubat 2014
syalcin@sozcu.com.tr

 

 
Biri; “Alo Fatih” telefon kayıtlarının ortaya çıkardığı Fatih Altaylı.

Öbürü; Kabataş’taki malum görüntüleri seyrettiğini söyleyen İsmet Berkan.

İkisi de, Cumhuriyet gazetesi spor servisinde yetişti.

İkisi de, genel yayın yönetmenliğine yükseldi.

İkisi de, her fırsatta solcuları aşağılayan “solcu oldu.

İkisi de, bindikleri otomobillerle övündü.

İkisi de, kulüp yöneticisi oldu; biri Galatasaray’da, diğeri Beşiktaş’ta.

Uzatmayayım, bir benzerlikle sonlandırayım:

MİT’çi Mehmet Eymür dedi ki; benim görevli olduğum yıllarda
Fatih Altaylı MİT İstanbul bölge teşkilatının ajanıydı!

Kod adı, “Siyah”tı.

MİT İstanbul Bölge Başkanı Galip Tuğcu ile görüştüğünü saklamayan Fatih Altaylı,
bu diyaloglarını gazeteci-istihbaratçı ilişkisi olarak açıkladı.

İsmet Berkan ise MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun‘un
kendisine ajanlık teklif ettiğini
 söyledi.

MİT’çi Atasagun, “Sen bize yardımcı olursan biz de sana yardımcı oluruz.
Biz sana özel haberler veririz, sen de bize zaman zaman böyle bilgi verirsin
 demişti.

İsmet Berkan kabul etmemişti.

Benzerlikler, 12 Eylül 1980 askeri darbesi ürünü bir “gazeteci tipolojisini
ortaya çıkarıyor.

Kim bunlar?

Soruyu İsmet Berkan üzerinden somut örnekler vererek yanıtlamaya çalışacağım.

Zamanlamaya dikkat

İsmet Berkan…

Seyretmediği Kabataş görüntüleriyle ilgili neden “çok acı, ama çok acı bir olay ve maalesef gerçek dedi?

Yetmedi ekledi; “Mobese görüntüleri dahil pek çok şey var. Savunulur tarafı olmayan bir olay!

Herkes merakla sordu, siz görüntüleri izlediniz mi?” Yanıtı, “evet” oldu.

Tarih 12 Haziran 2013 idi…

İsmet Berkan bunları yazdığında, Türkiye, tarihinin en büyük toplumsal muhalefet hareketine sahne oluyordu.

Milyonlarca insan 16 gündür sokaktaydı. Polis şiddetini her geçen gün artırıyordu.

Cesur evlatlarımız Abdullah Cömert, Mehmet Ayvalıtaş ve Ethem Sarısülük öldürülmüştü.

10 kişi gözünü yitirmişti, 4 bin 177 kişi ise yaralıydı.

Erdoğan 11 Haziran’daki AKP grup toplantısında; “Çok önemli bir yakınımın başörtülü gelinini, Başbakanlık ofisimin yanında, yerlerde süründürdüler, kendisini, çocuğunu taciz ettiler” demesi üzerinden 24 saat geçmeden İsmet Berkan o yazıyı yazdı!

Bu kadar sürede o görüntüleri seyretmesine olanak yok.

O halde sormak durumundayım :

  • İsmet Berkan Türkiye’yi iç savaşın eşiğine getirecek provokatörlüğe
    niye ortak oldu?

 

Bakınız, 12 Eylül 1980 askeri darbesine giden yolu, Gladyo gibi kimi odaklar
benzer provokatif yalanlarla döşedi.

Örneğin Çorum’da “Aleviler camiye bomba attı” yalanı üzerine 57 kişi yaşamını yitird!.

İsmet Berkan’ın yalancılığı basit bireysel bir hata olarak geçiştirebilir mi?

İlk vukuatı değil…

“Şaka yaptım”

İsmet Berkan, Radikal gazetesi genel yayın yönetmeniydi…

Ortada iddianame yokken, 4 -11 Nisan 2008’de Radikal gazetesinde yedi bölüm “Ergenekon’un Yakın Tarihi”ni yazdı.

Bugün net olarak ortaya çıktı ki, yazdıkları tümüyle yalandı.

Bu da masum bir hata olarak değerlendirebilir mi?

Bitmedi.

İddianamenin temelini oluşturan; “Kızıl Elma Koalisyonu” iddiasını ilk
İsmet Berkan ortaya attı.

4 yıl sonra Kızıl Elma yalanı ortaya çıkınca, “bunu ben uydurdum, şaka yapmıştım” dedi. (19.3.2011)

Bu “gazetecilik tipi”; ya özür diliyor ya da şaka yapıyor…

Hangisini yazayım; o günlerde hep çabucak hüküm verdi; medyadaki “adam asmaca” oyununa katıldı.

Danıştay katliamı sonrası Radikal‘de, yapılan saldırının darbe amaçlı olduğu manşetlerini attı.

Silivri Cezaevi’nde bugün pankreas kanseriyle boğuşan Kıbrıs Savaşı’nın yiğit komutanı Yüzbaşı Muzaffer Tekin, “İşte Kızıl Elmacı” denilerek yaşarken
ölüme mahkum ettirildi
. (22.5.2006)

Ümraniye’de sözde bulunan bombalar ile Cumhuriyet gazetesine atılan bombaların aynı olduğu yalanının yazılmasına göz yumdu. (30.6.2007)

  • Cenazesini belediyenin kaldırdığı Kuddusi Okkır‘ı Ergenekon’un finansörü ilan ettiler. (21-30 Haziran 2007)

Uğur Mumcu cinayetini aydınlattılar (!); Veli Küçük öldürtmüştü. (28.3.2008)

MİT, Ergenekon’a ikna oldu” palavrasını manşetten verdiler. (3.8.2008)

Cemaatçi polisler-savcılar ellerine ne verdiyse yayınladı;
koca bir yalana, pis bir tezgaha, linç kampanyalarına ortak oldu.

Yalnızca bir kez…

Cemaatçi gazeteler “Ergenekon Şeması”nı yayınlayınca İsmet Berkan itiraz etti; “sulandırmayın” dedi. (8.1.2009)

Çünkü o şemada patronu Aydın Doğan‘ın da adı vardı! Oysa kendisi Abdullah Gül’e dayanarak bir yıl önce yazmıştı: “Tutuklamalar hep o şemadaki isimler.” (24.1.2008)

Ahmet Altan -Yasemin Çongar yönetimindeki Taraf gibi, İsmet Berkan’ın yönetimindeki Radikal kamuoyunu yönlendirmek için neler yapmadı ki:

Ergenekon’un hayali “1 Numarası”nın peşine düştü!

Manşetten, İbrahim Şahin ile Fatma Cengiz gibi iki akıl fukarasını Genelkurmay’la
ilişkili gösterdi
 (11-12 Şubat 2009). Sonra her daim yaptığı gibi, özür diledi.

Medyada kendisinden “Ergenekon uzmanı” olarak bahsedildi.

O da ne siyasal değerlendirmeler yaptı bugün gülersiniz; “PKK olmazsa Ergenekon olmazdı!” TRT’de özel yetkili mahkemelerin kaldırılmaması gerektiğini söyleyecek kadar “taraf”tı.

Sonuçta demem o ki:

Kendilerini gazeteci olarak gösterdiler ama yaptıkları ortada.

Üstelik bunu kendisi yazdı:

“Gazetecilik işi çok basit bir prensibe dayalıdır; yazdığınız her satırın doğru olması prensibine…”