Sessiz Çığlık Eylemi 74 Haftadır Sürdürülüyor..
Dostlar,
Bu sitede SESSİZ ÇIĞLIK eylemi hakkında epey yazı yazdık..
Her Cumartesi 13:00 – 14:00 arasında gerçekleştirilen bu eylemlere büyük oranda katıldık.
3-5 kez de, Sevgili E. Alb. Ali Gönüldaş söz verdiğinde düşüncelerimizi aktardık.
Yöneticileri sağduyuya çağırdık.
Çok ama çok açık konuşarak
- “SİZİ KATİL OLMAKTAN KURTARMAYA ÇABALIYORUZ;
DUYUYOR VE GÖRÜYOR MUSUNUZ SESSİZ ÇIĞLIKLARIMIZI??”
dedik..
“3 Maymunu’u oynamayı bırakın!..” diye uyardık..
Özellikle de tutuklu ve hükümlülerin ulusal ve uluslararası hukuktan kaynaklanan sağlık haklarını bir uzman olarak anımsatmaya çalıştık..
Ne var ki; Ergenekon düzmecesinin başlatıldığı
12 Haziran 2007‘nin,
İstanbul Ümraniye’de bir gecekonduya konarak yakalandığı süsü verilen el bombaları kumpasının (sonra da bu “bombalar” yasadışı bir biçimde yok edilerek suç kanıtı ortadan kaldırıldı!) üzerinden geçen süre 7 yılı bitirmek üzere..
Birkaç tutuklu var ki, 7 yılı aşkın zamandır içeride tutsaklar..
Tüm uyarılara karşın 12 insanımız bu zulüm sürecinde ağır hastalıklarına karşın sağaltım için serbest bırakılmayarak, hüküm giyenlerin infazı ertelenmeksizin
apaçık ölüme mahkum edildiler..
Yetkili ve sorumlular bu masum insanların katilleri oldular!
Çırılçıplak uyarılarımız bir işe yaramadı..
Dışarıda da sürdü AKP iktidarının eli kanlı zulmü..
Meşru halk direnişlerinde 7 gencimiz polis şiddeti ve kurşunu ile şehit edildi!
16 insanımız gözünü yitirdi, binlercesi yaralandı.
Siyasal iktidar, en küçük meşru ve yasal, demokratik, AİHS ve Anayasa’ya uygun
halk eylemini bilerek ve isteyerek orantısız polis şiddetiyle engellemek istedi.
Sokaklarda halkı ile eylemde olan milletvekillerini, uluslararası ün sahibi bilim – sanat – kültür insanlarını, emekli generallerini gözünü kırpmadan gaza boğdu ve boyalı, aşırı basınçlı su ile ıslattı.
Polis, plastik mermi kullanmaktan çekinmediği gibi, hedef gözeterek insanların yüzüne hedef aldı. Gaz fişeklerini de benzer biçimde kullanarak kapsülleri ile 16 genç insanın gözünü yitirmesine neden oldu. Başbakan R.T. Erdoğan, “destan yarattılar” diyerek polis şiddetini para ikramiyesi ile ödüllendirdi.
Tüm bunlar insanlık tarihine yazıldı, sorumlularını esefle kınıyoruz; insanlık suçu işlemişlerdir. İktidarı bırakmak istemeyen her politikacı gibi faşist – despotik bir diktatörlük Türkiye’ye dayatılmaktadır ama Türk Ulusu bu baskılara boyun eğmez!
Başbakan danışmanının aydınlar – komutanlar – gazetecilere.. Cemaat kumpasını itiraf eden makalesinin üzerinden 68 gün geçmesine karşın (STAR, 25.12.13) bu yurtseverler,
hukuk ayaklar altına alınarak hala zindanda.(Bkz. “MASUM TUTSAKLAR ve AKP’nin SİYASAL KUMARI” başlıklı makalemiz,
http://ahmetsaltik.net/2014/02/24/ masum-tutsaklar-ve-akpnin-siyasal-kumari/, 24.2.14)
İç hukuk bir yana, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) de hiçe sayılarak
en temel insanlık hakkı olan yaşam hakkı,
faşist bir zorbalıkla gasp edilmekte!
Meslektaşımız Dr. Aytekin Ertuğrul’un 1 Mart 204 günü Ankara Sakarya Cd. 74. SESSİZ ÇIĞLIK eyleminde bir konuşma yaptı. Bu metni paylaşmak istiyoruz :
*****
1 Mart 2014, Sessiz Çığlıktaki (Sakarya – ANKARA) Konuşmamız
Op. Dr. Aytekin Ertuğrul
(E) Dz Tbp. Kd Alb.
Eski Malatya İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu hocamız
Anayasa Mahkemesince bir tedbir olarak tahliye edildi ve aramıza katıldı.
Milletimiz O’na bağrını açmıştır. Şimdi O’nu dinliyoruz:
“Ergenekon isimli bu davada beş yıldır tutukluyum. Bugün tahliyem Anayasa Mahkemesi tarafından yapıldı. Bu kararı veren Anayasa Mahkemesi Başkanı
ve üyelerine teşekkür ediyorum. Eğer bu tahliyem uzun tutukluluk nedeniyle gerçekleşmişse benden daha uzun süredir cezaevinde bulunanlar var.
Yok, hastalık nedeniyleyse benden daha ağır hasta olanlar var.
Umarım onlar için de en kısa sürede bir çözüm olur ve tahliyelerine kavuşurlar.
7 yıla yakındır süren bir dava bu. Bu davanın ilk başkanı (Köksal Şengün)
bir demeç verdi. ‘Bugün olsa bu iddianameyi kabul etmezdim’ dedi.
Bu davada yargılanan insanlar 6-7 yıldır bir tertip, bir kumpas olduğunu kezlerce söylediler. Fakat inanan olmadı.
Sonunda Sayın Başbakan ve hükümetin öbür üyelerince bu davanın bir kumpas olduğu ve devlet içindeki bir çete tarafından yapıldığı ifade edildi. Bu ifadelerden sonra,
bu davalar düşmüştür.
- Ortada ne Ergenekon örgütü ne de darbe teşebbüsü vardır.
Eğer Ergenekon diye bir örgüt varsa başı kimdir?
Karaciğer rahatsızlığım var. Bu ağır stres koşullarında biraz ilerledi.
Hiç iyi bir şey hissedemedim, sevinemedim çünkü içerideki herkes suçsuz.“
Hocamızın söylediklerini özetlersek diyor ki:
- Türkiye’de Ergenekon diye bir örgüt yoktur.
Ben de böyle bir örgüte girerek hükümetimizi zor kullanarak
ıskata teşebbüs etmedim. Ama bu suçu işlemiş gibi 23 yıl ceza aldım.
Eskiden bir söz vardı. “Ankara’da hâkimler var.” denirdi. Bunun anlamı Ankara’da
Yargıtay var demekti. Gerçekten de böyle idi. Hukuka, eldeki kanıtlara ve yerleşik içtihatlara uymayan kararlar, gerekçe gösterilerek bozulur ve yerel mahkemelere de
yol gösterilirdi. Ama şimdi bunun böyle sürdüğünü rahatça söyleyemiyoruz.
Anayasamıza göre yargıçlar görevlerinde bağımsızdırlar.
Anayasaya, yasaya uygun olarak vicdanı kanaatlarına göre karar verirler.
Şimdi yerel özel mahkemelere ve Yüce Yargıtay’a Türk milleti adına soruyoruz :
Kahramanlarımızın Hükümetimizi cebir ve şiddet kullanarak devirmeye teşebbüs ettiklerine ilişkin vicdanı kanaatlarınız oluştu mu? Vicdani kanaatlarınızı oluşturan
hangi zor kullanım hareketlerini göstermektesiniz? Türk milletine neden bu eylemleri gerekçelerinizde gösteremiyorsunuz? Sizi tarih ve Milletimizin önünde vicdani kanaatlarınızın nasıl oluştuğunu gerekçenizde açıklamaya davet etmekle her halde Anayasamızın “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” (Anayasa madde 141) emrinden başka fazla bir şey istemiyoruz.
Bu davalar ve kararlar ilerde bu kararları alanlarla birlikte anılacaktır.
Dilerim, “hukuka ve Anayasaya uygun kararlar verdiler” yönünde anılacaktır.
Ama bugün bile anılmaya başlamıştır.
Prof. Dr. Köksal Bayraktar:
- “Cebir ve şiddet kullanılmamıştır. Dolayısı ile ETCK ( Eski Türk Ceza Kanunu) 147/1 maddesine göre ceza verilmesi yersizdir.” diyor.
Prof. Dr. Ersan Şen ise;
“Bana bir cebir ve şiddet eylemi gösterin ki ‘Darbeye teşebbüs olarak yorumlayalım’..” demektedir.
Prof. Dr. Sami Selçuk ise şöyle diyor:
- “Darbeye hazırlık var ama teşebbüs yok.
Bu haliyle darbeye teşebbüs suçu oluşmaz.”
Uzatmayalım sözü, bugün uygulanan hukuk sistemi Cumhuriyetimizin hukuk sistemi değildir. Cumhuriyetimizin hukuk sisteminde askerler askeri suçlardan dolayı Askeri mahkemelerde yargılanabilirlerdi. Bir gece yarısı kanunu (5918 sayılı yasa) ile bu değiştirildi. Ancak zamanın CHP Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal ve Gurup Başkan Vekilleri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, Hakkı Süha Okay ve Kemal Anadol yasayı Anayasa Mahkemesine götürdüler. Anayasa Mahkemesi, başkanı Sayın Haşim Kılıç dahil yasayı oybirliği ile iptal etti.
(Anayasa Mahkemesi’nin 21 Ocak 2010 tarihli 2009/52 esas ve 2010/16 sayılı kararı).
Bunun üzerine Anayasamızın 145 maddesine şu fıkra eklendi :
- Devletin güvenliğine, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine ait davalar
her halde adliye mahkemelerinde görülür.
Bu madde TBMM’de Anayasanın değiştirilmesine yetecek ölçüde çoğunluk sağlanamadığından “REFERANANDUMA” götürüldü. 12 Eylül referandumunda yüzlerce TIR yükü kömür, odun, fasulye.. desteği ile %58 oyla (A.S. Geçerli oyların %58’i, toplam oyların yaklaşık %40’ı!) referandumdan geçirildi. Oysa 1982 Anayasası’nın değiştirilen bu maddeleri daha önce
Türk Milletinin %92 oyu ile kabul edilmişti. Demokrasi herhalde daha büyük çoğunluğun verdiği bir kararı daha az bir çoğunluğun oyu ile değiştirmek oyunu değildir..
İşte bu gün yaşadıklarımız bu ucube hukuk düzenlemesinin ürünüdür.
Yeri zamanı değildir biliyorum ama, Menderes’ten başlayarak Recep Tayyip Erdoğan’a dek gelen tün demokrasi kahramanlarımızın harici bedhahlarımızla birlikte milletimize yaptıkları hizmeti bir cümle ile özetlersek:
Ebedi Başkomutanımız Mustafa Kemal Atatürk gününde 80 kuruş olan
1 ABD Dolarını bu gün 2.220.000 TL’ye çıkarmışlardır. Yani Türk parası 2.800.000 kez ezilmiştir.
Türk milleti hukukunu yıllar evvel kurmuştur.
“Hâkimiyet kayıtsız ve şartsız milletindir!” denilmiştir.
“YA İSTİKLAL YA ÖLÜM!” denilmiştir.
“Ne mutlu Türküm diyene!” denilmiştir.
İşte hukukumuzun özünde bunlar vardır. Ama bugün Türkiye’mizi;
“Hâkimiyet milletindir, KOCAMAN bir yalan!” diyenlerle
“Dağlara taşlara ‘Ne mutlu Türküm diyene‘ yaza yaza ilkelleştik” diyenler idare ediyorlar. Sıkıntı da işte buradadır.
Ulusal egemenliğe dönüş yolunda Türk Milletine zaferler ve başarılar dilenir.
*****
Değerli meslektaşımız Dr. Aytekin ERTUĞRUL’a teşekkür ediyoruz
bu önemli konuşması için..
Sevgi ve saygı ile.
2 Mart 2014, Ankara
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net