Etiket arşivi: Müsilaj

ÇARŞAMBA İĞNELERİ : 3 Ağustos 2022

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

FİYAT

DİB Din İşleri Yüksek Kurulu, “Fiyatları tayin eden, darlık ve bolluk veren Allah’tır.” hadisini işaret etti.

Diyanet ucuzluk duası yapsa ya… (AS: Madem öyle, piyasada fiyat denetimi yaptınız?)

DÜRÜST HIRSIZ

Pazarcı vatandaş iktidarı “çalıyorlar” diye eleştirenlere:

Benim sorunum değil, çalıyorsa Allah ile O’nun arasında. Biz de çalıyoruz. Vergi kaçırıyoruz. Yüz tane mal satıyoruz 20 tane fiş kesiyoruz, dürüst olalım. Şu elimi kessem Tayyip Erdoğan’dan başkasına oy vermem.” dedi.

  1. Çalanlar ile neden Erdoğan’ı özdeşleştirdi?
  2. Herkes çalmıyor, herhalde herkesi kendileri gibi sanıyor.
  3. Çalmalar benim sorunum çünkü benim hakkım çalınıyor.
  4. Erdoğan’a oy vermesi fikri-zikri uygunluktan olabilir.
  5. “Dürüst” kelimesini kullanmasa da kavram kargaşası yaratmasa daha iyi olurdu.

KEFİL

Perinçek, ”Mehmet Ağar’a kefilim. Türkiye için gerekli bir şahsiyet.”

  1. Yalıkavak Marinası’na çökme vatan savaşıdır. Karşı gelenler ABD gemisindedir!
  2. Ağar vatansever, kim parasever?
  3. Kefile kim kefil?
  4. Çakıcı’yı unutmuş mudur, sonra O’na da kefil olur mu?
  5. Müsilaj…

ŞURA

YAŞ’a Bakan Nebati de katılıyor.
Terfi edecekleri gözünün ışıltısına göre seçer…

AŞIK

Ethem Sancak AKP’den ayrılıp Vatan Partisi’ne katıldı. (AS: AKP yedeği parti)

Tank-Palet’i yatırdı.

RTE’ye olan aşkını bitirdi.

Aşkın yaşı ve sınırı yok…

PUAN

Veysel Eroğlu, ”Kırsalda çok çocuk var, bunlar okumak için değil, laf olsun diye geliyorlar, sınavlarda puanları bunlar düşürüyor”

O çocukları yetiştirip puanlarını yükseltmek kimin görevi?..

HİÇ

RTE, eski mesai arkadaşları Davutoğlu ve Babacan için, “Onlar o makamlara layık oldukları için gelmediler, getirildiler.” dedi.

Bu durumda getirenin liyakatı nasıldır ?..

SARAY

Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier örnek olmak için enerji tasarrufunu saraydan başlatmış.

Ne anlar cumhurbaşkanlığından. itibardan?? Dolaysıyla saray harcamalarından tasarruf olmaz. Ders almalı…

TÖREN

AKP Tunceli İl Başkanı Sercan Özaydın, Gedikler Jandarma Karakolu’nu ziyaretinde askeri törenle karşılandı.

Karakol Komutanı görevden alındı.

Türk askeri gitmiş, Soylu’nun askeri gelmiş…

ÇIKARMA

MB Başkanı Kavcıoğlu, “Son on günü çıkardığımızda son bir ayda en az değer kaybeden para birimi Türk Lirası” dedi.

  1. Bir ay kaç gündür?
  2. Paramızın değerinin en iyi olduğu günü alıp “29 gün hariç bu ay” desek daha iyi olmaz mı?..

GİDİŞ

TTB, son altı ayda 1200 tabibin yurt dışına gitmek için belge istediğini açıkladı.

Giden gider, bizi ekonomist tedavi eder…

VİZE

Bulgar vatandaşları vizesiz ve kimlikleri ile ülkemize giriş yaparken, bizler Bulgaristan’a vizesiz gidemiyoruz.

Milletin itibarı, Sarayın itibarı gibi…

HARCAMA

Ziraat Bankasının sekiz yönetim kurulu üyesi, kendilerine verilen kredi kartı ile bir yılda üç milyon TL harcamış.

Harcama mı, yeme mi?..

PARA

Isparta’da Yalvaç İlçe Müftüsü Ömer Can’ın, ilçede bulunan Kuran kurslarının 60 bin liralık elektrik borcunu ödeyen vatandaşlara ‘cennet vaadi’ verdiği öne sürüldü.

Din, iman hepsi yalan; parayı ver cennet sana mekan…

SANATÇI

Bir dostumuzun işyerinin duvarında okudum İlhan İrem’in şu sözlerini :

“İçinde utanmak olmayan bir dünya yarattılar.
Oysa biz denizlerin deniz,
yağmurların yağmur,
aşkların aşk,
insanların insan olduğu masumiyet çağından geliyoruz”

Ne denli gerçekçi betimlemiş yaşadığımız dönemi.

Güce eğilmeyen, aydın Türk sanatçısı İlhan İrem’i saygıyla uğurluyorum.

Işıklar içinde uyusun…

SIKAR

YSK, LDP’nin “Mevcut cumhurbaşkanı 3. kez aday olabilir mi?” sorusunu, “görevleri arasında olmadığı için görüş bildirmeyeceği” şeklinde yanıtladı.

Yanıt, “Maçamız yemiyor, söyleyemiyoruz” biçiminde olmalıydı…

Leş gibi kokan tuz

Zafer ArapkirliZafer Arapkirli
Cumhuriyet, 11 Haziran 2021

 

Bazı meslekler vardır. Bu işleri yaparken, en başta girerken, hatta girmeye, belki de eğitimini almaya bile karar verirken şöyle bir oturup düşünmelisiniz.

“Nasıl bir sorumluluk altına giriyorum? Nasıl bir yüklenim söz konusu? Nelerden feragat etmeliyim?” ve benzeri sorular.

Bu soruların yanıtlarını, az sonra örneklerini vereceğim bu mesleklerin eğitimi sırasında, öğreticilerin – eğiticilerin mutlaka insanlara ayrıntılı biçimde gerekçeleri ile anlatması ve daha öğrencilik aşamasında, gencecik bir birey iken, “derinliğine kavratması”, adeta beynine nakşetmesi gerekir.

Mesela hekimlik ya da hemşirelik. 

İnsan yaşamını korumak ve hastalanan bir insanı normal yaşama döndürmek, sırası geldiğinde ölümün eşiğinden geri çevirmek ve hayatta tutabilmek için gerektiğinde özel yaşamından, günlük rutininden fedakârlıkta bulunmayı, maddi çıkarı filan asla düşünmemeyi gerektirmez mi? Mesele hayat kurtarmak veya bir insanı “ölümün uçurumundan alabilmek” adına, sıradan insanlardan çok farklı düzeyde bir “feragat” duygusu ile hareket etmesi lazım değil midir bir hekim ya da hemşirenin? Mesai saati, izin günü, görev başında olup olmama gibi şeyleri gerektiğinde aklına bile getirmeden “orada, o anda yapılması gerekene odaklanmak” değil midir bu insanların önceliği?

Mesela polislik.

Toplumun güvenliğini korumak için kendilerine devlet tarafından silah verilmiş, gözaltı yetkisi ya da enterne etme yetkisi verilmiş bir insana, bir grup insanı ya da bir bireyi korumak, onların canını emniyete alabilmek için gerektiğinde (gün, saat, yer gözetmeden) hayati riske bile girmesi gerektiğini zaten anlatılmış olması gerekmiyor mu? Vatandaşlar arasında asla ayrım gözetmeden, kimseye hizmet etmeden, suçlu ile arasına kesinlikle mesafe koyarak kimsenin yanında değil, sadece yasanın ve hukukun yanında saf tutmaları gerektiği de herhalde öğretiliyordur polise?

Mesela gazetecilik.

Olupbiteni, olabildiğince objektif kriterlerle kamuoyunun bilmesi için haber almak ve topluma doğru, gerçeğe bağlı ve eksiksiz haber verebilmesi, yorum yaptığında da sadece manipülatif değil, bilgilendirici ve aydınlatıcı olabilmek adına, önce kendini iyice donanımlı hale getirmesi, meraklı, araştırıcı soruşturucu bir kimliğe bir karaktere sahip olması gerekmez mi gazetecinin? Bu amaçla, zaman ve takvim mefhumlarının ötesinde bir çaba, mesai ve enerji harcaması şart değil midir? Düzgün bir gazetecinin, güç ve çıkar çevreleri, nüfuz odakları gibi kişi ve kurumlara mesafeli olması, böyle odaklardan talimat ve emir almadan bağımsız çalışabilmesi ve haberini yaparken “tüm taraflara eşit mesafede” durabilmesi esas değil midir?

Mesela yargı mensupları.

İşi adalet dağıtmak ve adaletin yerine gelmesini sağlamak olan hâkim ya da savcının, tam da Themis heykeli misali gözünün kapalı olması (yani verdiği kararlarda kendi gözünü bağlaması), toplumun her kesimine ve her bireyine eşit mesafede durması, özellikle de yargıya yolu düşmüş (davalı ya da davacı) taraflarla mümkünse en ufak teması bile olmaması esas değil midir? Bir yargıca, mümkünse, en ufak bir (tesadüf) olasılık söz konusu ise davacı ya da davalı ile aynı kaldırımda bile yürümemeye, aynı çatı altında bulunmamaya, hatta selam bile alıp vermemeye çalışması gerektiği öğretilmez mi, hukuk fakültelerinde ya da meslek için eğitimlerde?

Aynı gazeteci gibi hâkim veya savcı da “bir bardak çay ikramını bile” iki kez düşündükten sonra kabul etmek zorunda iken, binlerce liralık “kıyaklara, avantalara, ağırlamalara” nasıl razı olur. Meslek onuru ve etiğini nasıl ayaklar altına alırlar bu kadar kolayca?

Bütün bu mesleklerin “ustaları” (neticede okullarda eğitimi verilip diploma alınıyor olsa bile icraat anlamında birer zanaat sayılır hepsi) hiç öğretmez mi, meslekte yetişmekte olan “junior” elemanlara?

Bütün bu gereklilikleri neden hatırladım ve hatırlattım?

Son dönemin “Peker Dizi Videoları” gündeminde, bazı gazeteciler, bürokratlar, polisler ve yargı personelinin içine düştükleri dehşet verici, utanç verici, acınası, ibret alınası, mide bulandırıcı, ağız tadı kaçırıcı ve ders çıkarılacak durum yazdırdı bana bunları.

Herkesin bu son olaylardan ders çıkarması halinde, o çoooook özlediğimiz “arınma, silkinme, düzelme, nefes alma” iklimine ve temizlenme sürecine girebiliriz.

Aksi takdirde, işimiz çoooook zor.

Hani derler ya:

“Tuz kokmuş…”

Mesele tuzu “temiz, kokudan ve rutubetten uzak” tutabilmekte.

Oysa, tuzluklara bile derinlemesine sinmiş durumda kirliliğin kokusu.

“Müsilaj” beyinlerde, yüreklerde, ciğerlerde, böbreklerde.

Ar damarlarımız tıkalı.

Acil temizlik!..

Çevre Gününde Kirlenen Deniz Ekosistemlerde Deniz Salyası Nedir? Neden-Sonuç İlişkisinin Sorgulanması Yapılmadan Sorun Çözülemez

Prof. Dr. İbrahim Ortaş
Çukurova Üniversitesi, iortas@cu.edu.tr,
4 Haziran 2021, Adana

Özet:

Çevre gününün anıldığı bu günlerde Karadeniz, Marmara ve Ege Denizi kıyılarını saran deniz salyası (müsilaj) tesadüfen oluşmuş bir çevresel felaket değildir. Müsilaj sorunu ülkemizin çarpık kentsel dönüşümü, ekonomik-sosyal dönüşümünün adeta bir yansımasıdır. Bu yansıma ile çevre, ekoloji ve denizleri nasıl tanımladığımız ortaya çıkmaktadır.

Türkiye’nin 84 milyonluk nüfusunun yaklaşık 25-27 milyonu Marmara Bölgesinde yaşamaktadır. Türkiye sanayisinin ağırlığı bu bölgededir. Marmara denizini çevreleyen yerleşim yerlerinin endüstriyel atıkları ve yoğun nüfusun atıkları uzun zamandır Karadeniz, Marmara ve boğazın sularına boşaltılmaktadır. Uzun zamandır denizlerde ve boğazlarda balık türlerinin azaldığı, kirliliğinin artığı sık sık belirtiliyordu. Ancak konu uzun erimli olarak yetkililerce dikkate alınmadı. Ta-ki Marmara Denizinde müsilaj oluşana kadar.

Bir bütün olarak istisnalar hariç ülkemizin ve belediyelerimizin çevre anlayışı atıkların toplanması ve kentlerin dışına çıkarılması, endüstriye işletmelerin atıklarını bertaraf etmesi ve ye arıtması işlemleri yeterli görülmemektedir. Denizler adeta atıkların boşaltılacağı bitmez tükenmez umman olarak görülmektedir. Ancak denizin doğası bugüne kadar boşaltılan atıkları taşıyabiliyordu. Her alanda olduğu gibi çevresel atıkların denetimsiz olarak ortama bırakılmasının artması ile artık deniz ekosistemi doğal yapısını kaybetme noktasına gelmiş görülüyor. Doğanın en önemli özeliklerinden birisi (karada ve suda) mikroorganizmalar doğadaki organik ve kısmen inorganik bileşikleri ayrıştırır. Ancak birleşik kaplar prensibi gereği bugüne kadar denize boşaltılan atıkları denizlerin doğal dengesi tarafından tamponlandı. Ancak artık denizdeki ekosistem atıkları kendi sistemi ile baş edemez duruma gelmiştir. Denizdeki bir çok canlı atıkları ayrıştırabilmekte, bir kısmı ortaya çıkarılan müsilajlar ile beslenerek bertaraf ediyor vs. Denize bırakılan kimyasalların deniz ekosistemindeki bazı mikroorganizmaların yaşam alanlarını daralması sonucu ekosistem kendi kendini restore edemez duruma geldi. Denizlere bırakılan organik atıkların parçalanmasını sağlayan organizmaların oksijeni tüketmeleri ile ortamda oksijenin azalması ile bazı oksijenle solunum yapan canlı grupları ortamda azalınca ekosistemin dinamik işleyişi gereği başka organizmalar ortaya çıkmaya başladılar.

Anlaşılan çevredeki tarımsal alanlar, şehirlerin katı-sıvı atıkları ve kimyasal fabrikaların atıkları denizlere bırakılan, içinde yüksek konsantrasyonlu azotlu ve fosforlu (deterjanların temel maddesi fosfor) bileşikler mikroorganizmaların hızla çoğalmasına neden olmaktadır. Suya dışarıdan karışan organik bileşikler özelliklede fosforlu maddeler başta alg ve belirli bakterilerin hızla çoğalmasına (ötrofikasyon) yol açmaktadır. Bu arada denizlerde mikroorganizmalar tarafından hücreden dışarı salgılanan şekerli ve proteyinli polisakkaritler ortamdaki diğer kirletici parçacıklarında birbirine yapıştırarak ortamı az akışkan duruma getirmektedir. Fitoplankton olarak bilinen su yosunlarının da çıkardığı organik bileşikler deniz yüzeyinde sümüksü salgı birikmesine neden olur. Bu arada ötrofikasyonun arması ile denizdeki oksijenin azalması ile anaerobik (oksijensiz yaşayan) farklı mikroorganizmaların gelişmesine neden olabilmektedir. Oksijensizlik durumu ekosisteminin işlevsiz kalması anlamına gelmektedir.

Doğa bir bütün olduğu için ortama bırakılan atıklar sonunda deniz salyalarının kapladığı oksijenin olmadığı ve diğer canlıların öldüğü sonunda gıda güvencesinin riske girdiği duruma gelir. Bu bütünlük anlaşılmamış ve bu sebepten dolayı ciddi bir felaket ile karşı karşıyayız. Bu olgu anlaşılmadan sorunun çözümü de anlaşılmaz.

Bölgenin atıkları denize deşarj edildiği için suyun sıcaklığı ve iklimi değişmiş, kimyasal yapısı ve deniz hidrobiyolojisi de bozulmuş durumdadır. Denizlere bırakılan atıklar kadarının da doğaya bırakılması sonucu toprakların da kirlenmesine neden olmakta ve besin zinciri yolu ile tüm canlılar ve özellikle de toplum sağlığı bozulmaktadır. Bütün göstergeler göstermektedir ki çevresel sorunların olumsuz etkisi beklenenden de daha ciddi sonuçlar oluşmaktadır. İklim değişimleri, salgın hastalıklar, vb. birçok sorun insan kökenli sorunlardan kaynaklanmaktadır. İnsanın biraz çıkar eksenli paragöz anlayıştan doğa ve insan eksenli yapıya dönmesi insanlığın sürdürülebilirliği için yararlı olacaktır.

Bugün Marmara denizinde yaşanan müsilaj sorunu tamamen büyük bir ekosistem sorunudur. Ekoloji bilimini ilgilendiren alanlarda çalışan tüm bilim insanları yaşanan olgunun sebep sonuç ilişkisini bilirler. Sorun ağırlıklı olarak da mikrobiyal ekoloji alanı ile doğrudan ilgilidir. Toprak ekolojisi ve mikrobiyoloji ile ilgilenen bir araştırıcı olarak denizdeki müsilaj salgının oluşumu mekanizması ve kaynaklarını genel ekoloji-ekosistem mekanizması ekseninde tahmin edebiliyorum. Ayrıca bitki kök müsilaj’ının toprak yapısı üzerindeki olumlu etkisi çalıştığımız konu olarak ayrıca ilgimi çekmektedir.

İlgi duyanlar için konunun geniş anlatımı aşağıda belirtilmiştir.

Sanayi Devrimi ile Başlayan Fosil Enerji Kaynaklarının Kullanımı Çevre Sorunlarını Artırdı

Sanayi devrimi ile başlayan fosil (rezerv) enerji kaynaklarından petrol ve kömürün yakılarak tüketimi ile atmosfere sanılan CO2 miktarında meydanda gelen artış ilk defa 1900’lu yıların başlangıcında belirtilmişti. Ancak 1980’li yılarda NASA tarafından bilimsel olarak küresel olarak atmosferde CO2 konsantrasyonunun normal değerlerin üzerinde arttığının açıklanması ile dünya sorunun farkına varmış oldu. Yapılan açıklamada dünyanın ısındığı ve tekrar geriye dönüşünün de çok kolay olmadığı belirtilmektedir. ABD’de petrol ve kömür sektörünün önde gelenleri konuyu Kongreye taşımaya çalıştılar. Dünyada artan çevre sonu günden güne artması ile dünyanın çevresinde oluşan Albedo etkisi nedeniyle güneş enerjisinin yansıması ile oluşan absorbasyon ile atmosfer içeride ısınmaya devam etmektedir. Bunun sonucu kutuplarda sıcaklığın 50C den 22 0C kadar yükseldiği belirtiliyor. Küresel ısınma olarak tanımlanan bu süreç iklim değişimlerine neden olmaktadır.

Geçmişten bugüne iklimde meydana gelen değişimlerin ve küresel iklim değişikliklerinin yüzde 90’ına insanların neden olduğu somut veriler ile görülmektedir. Günümüzdeki sera gazlarının kaynağının başta enerji üretimi ve diğer sanayi kuruluşları olduğu bilinmektedir.

Dünyada hayatımızı kolaylaştıran elektrik ve elektronik ürünler diğer taraftan çevreyi kirleten ve küresel ısınmayı tetikleyerek sinsice dünyanın sonunu getirmeye çalışan organlardır. Maalesef günümüzde başta batının sanayileşmesi ve teknolojiyi kullanması ile başlayan ve bitmek, tükenmek bilmeyen kâr hırsının bütün dünyanın toprağını, yeraltı ve yerüstü kaynaklarını, suyunu, havasını birer üretim faktörü olarak görmesi sonucu doğal dengelerin bozulmasına neden olmaktadır. Doğal dengenin bozulması ile bütün canlı varlıklar gibi bizlerinde sağlığının olumsuz etkilendiği görülmektedir.

Artan Çöp Üretimi Çevre Kirliliğini de Artırdı.

Türkiye’de ortalama günde kişi başına 1,12 kg çöp ve 183 Litre atık su üretilmektedir. Marmara bölgesinde 25 milyon insanın günlük toplamda 28 milyon kg çöp ve 4.6 milyar litre atık su üretilmekte ve çoğunluğu değişik yollarla denizlere akmaktadır. Son yıllarda başta sanayinin atıkları ve kentlerin çöplerinin döküldüğü yerlerin başında tarım alanları, orman ve su kaynakları gelmektedir. Şehirlerin sıvı ve katı atıkları ne yazık ki akarsulara ve denizlere çoğu zaman kontrolsüz olarak deşarj edilmektedir. Çoğu sanayi ve diğer işletmeler derin deşarj (20-25 m derine) atıkları bırakmaktadırlar. Yer altı taban suyu ve çatlaklardan denize ulaşan atıklar kirliliğe neden olabilmektedir. Sistemin tamponlanma kapasitesinin üzerindeki kirlilik faktörleri canlılığın yok olmasına neden olmaktadır. Denizlere değişik yollarla deşarj edilen kent ve endüstri atıkları başta Marmara ve Karadeniz’de yaşanan deniz salyasına sebebiyet vermektedir.

Katı çöplerin kentlerin çevresine yığılması ile ayrı toprak kirliliğinin yaralı mikroorganizmaların ölümüne neden olması beraberinden doğal ekosistemin işleyişini de etkilemektedir. Organik ağırlıklı kentsel çöplerden oluşan yığınları metan gazı üretmesi ile aynı şekilde küresel ısınma etkisi yaratarak deniz ekosistemini de bozmaktadırlar. Bilindiği gibi metan (CH₄) diğer sera gazlarından CO2‘den daha tehlikeli bir gazdır.

Çevre Kirliliğine Neden Olan İnsan Faktörü Kaygıları Arttırıyor.

Türkiye nüfusunun 1/3’ünü oluşturan Marmara Bölgesi Türkiye sanayisinin %60’ını oluşturmaktadır (https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye%27de_sanayi). Türkiye’de üretilen azotlu ve fosforlu gübre fabrikaları Marmara bölgesinde başta Kimya İhtisas Organize Sanayi Bölgesi olmak üzere çoğu kimyasal üretim fabrikaları Kocaeli bölgesinde bulunmaktadır. Balıkesir bölgesinde tavukçuluk, Bursa bölgesindeki tekstil fabrikalarının organik ve inorganik atıkları yeterince filtrelenmeden çoğu zaman derin deşarja bırakılmakta olduğu basında sıkça haber konusu olmaktadır.

Konuya ilişkin bilim insanı hocalarımızın belirtiği şekilde önlem alınmaz ise yakın gelecekte denizlerde balık tutulmasının zorlaşacağı belirtiliyor. Yine yapılan açıklamalarda yüzeyden derine inildikçe oksijenin sınır değerlerinin çok altında olduğunu rapor edilmektedir. Marmara denizindeki salya ile çöplerin ve atık suların evlerden, işyerlerinden denize kadar taşınması sonucu oluştuğu görülmektedir. Ayrıca iç göllerden, Tuz, Van ve Salda göllerinin de şehir atıklarının etkisi ile kirlendikleri sık sık basına yansımaktadır. Deniz ve iç suların kirliliği, ekonomik, sosyal ve toplum sağlığına kadar uzandığı için son salya kirliliği kamuoyu tarafından daha çok görünmek zorunda kaldı. Denizdeki salya kirliliğinin tek yönlü değil, çok yönlü ve bütünlüklü bir konu olduğu yeni yeni anlaşılmaya başlandı. Bu konu eğitim anlayışımızdan, içinde yetiştiğimiz aile ve toplum ortamının yanında ülkenin ekonomik hukuk sistemi ile de doğrudan ilişkilidir.

Deniz Salyası Müsilaj Nedir? 

Denizlerimizde yaşanan müsilaj salgısı bir bütün olarak doğa, çevresel ekosistem ve biyosferi ilgilendirmektedir. Doğal ekosistemler dinamik bir yapı içerisinde kendilerine özgü ve süreklilik gösteren dinamik bir denge içerisinde işlevlerini sürdürmektedirler. Biyosfer (yaşam katmanı) en büyük biyolojik birim olarak bütün etkileşimler sonucu belirli bir denge esasına göre işlediği için, herhangi bir noktasında meydan gelebilecek herhangi bir fiziksel, kimyasal ve biyolojik değişme bir başka bölgede etkisini gösterecektir.

Yakın geçmişe kadar insanın doğayı anlamadan doğayı bir atık deposu olarak gören bilinçli bilinçsiz davranışlarının sonucu artık doğa fonksiyonlarını yürütemez duruma gelmiş görülüyor. Başta Marmara Denizi, Ege denizi ve Karadeniz’de oluşan fitoplankton olarak tanımladığımız mikro alglerin (bitkiciklerin) aşırı çoğalması ve denizde artan kirliliğe tepki olarak ortama salınan salgı (müsilaj) denizlerin bir bütün olarak yaşam alanı olmaktan çıktığı görülmektedir. Ancak denizlerde mikroorganizmalar tarafından hücreden dışarı salgılanan şekerli ve proteyinli polisakkaritler ortamdaki diğer kirletici parçacıkları da birbirine yapıştırarak ortamı az akışkan duruma getirmektedir.

Doğadaki kaktüs türü bitkiler, topraktaki mikroorganizmalar de müsilaj üretirler. Bitkiler tarafından üretilen müsilaj, su depolanmasında, tohum çimlenmesinde önemli rol oynarlar. Toprakta bitki kökleri ile birlikte simbiyotik ilişki kuran mikoriza mantarları tarafından salgılanan Glomalinin denilen doğal bileşik bir glikoprotein (glycoprotein, şeker+protein) toprak partiküllerini bir araya getirerek toprak yapısını iyileştirir.

Ne Yapılabilir?

Sorun bütünlüklü bir çevresel sorun. Kısa ve uzun vadede alınması gereken acil ve yapısal önlemeler gerekiyor

  1. Acilen derin deşarjlar durdurulmalı.
  2. Bütün işletmelerin ileri biyolojik atık arıtma sistemine geçilmeli.
  3. Başta denizlere yüksek konsantrasyonlarda azot, fosfor ve organik atık deşarj eden işletmelerin ileri biyolojik artıma sistemlerine geçene kadar faaliyetleri durdurulmalı.

Uzun sürede;

  1. Marmara bölgesinin daha fazla göç almaması sağlanmalı. Hatta göçün seyreltilmesi için teşvikler geliştirilmeli
  2. Sanayi işletmelerinin bir kısmı yurdun değişik bölgelerine dağıtılmalı. Hem insanlar yurtlarında iş güç sahibi olur hem de batıya göç sınırlandırılmış olur.
  3. Çöp ve atık suların yerinde arıtılması ve geri dönüşeme yönlendirilmeli.
  4. Çevreye dayalı yeşil mutabakata uygun politikalara bağlı bir kalkınma ve gelişme planlanmasının yapılması planlanmalıdır.  

Bülten, sosyal medya diğer dağıtım kanallarımızda yayınlanmasını istediğiniz içerikleri https://www.turkishnews.com sitesinde menüde yer alan “Haber Gönder” bağlantısından gönderebilir arşiv aramalarınızı yapabilirsiniz.

https://twitter.com/turkishforum
https://www.facebook.com/turkishforum4
https://www.youtube.com/channel/UC1xITM5DSfqNAzOHxbfgr8A

=========================
A. Saltık :

İlginizi çekebilir,

Eski İBB Başkanı Nurettin Sözen: Erdoğan biyolojik arıtma projelerini durdurdu – Prof. Dr. Ahmet SALTIK