Etiket arşivi: Koronavirüs (Covid-19) salgını

Haziran ortasında 500 vaka beklentisi tutmadı

Haziran ortasında 500 vaka beklentisi tutmadı

Sedat Ergin

Sağlık Bakanlığı bünyesinde koronavirüs COVID-19 salgınıyla mücadele amacıyla kurulan Bilim Danışma Kurulu’nun üyesi olan Prof. Azap, “Bizim Ankara’da takip ettiğimiz vakalarda ciddi bir artış söz konusu” diye konuşuyor.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi olan, aynı zamanda ‘Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği’ başkanlığını da yürüten Prof. Azap’ın rahatsızlığının nedeni yalnızca vakalarda meydana gelen artışlar değil. Aynı zamanda yeni vakaların ortaya çıkış şeklinden de kaygılı.

Prof. Azap, bu konuda şunları söylüyor: “Artışlar belli odaklardan kaynaklanmıyor. Belli bir odakta kümelenme, yaygınlığa işaret etmediği için mücadele açısından daha tercih edilir bir durumdur. Oysa karşılaştığımız vakalar çok sayıda farklı odakta ortaya çıkıyor. Dolayısıyla vakalarda bir yaygınlıkla karşı karşıyayız. Bu, salgının yönetimi açısından daha sıkıntılı bir durum.

‘PLATO’DAN ‘KONTROL’ EVRESİNE GEÇİLİYORDU Kİ…

Prof. Azap’ın Ankara Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Fakültesi’nden istatistikçi Prof. Fatih Tank ile ortaklaşa hazırladıkları bir akademik makale için geçen ayın ortasında yaptıkları modellemedeki grafik, COVID-19 salgınının seyrine ilişkin –son artış öncesindeki- tahmini içeriyor.

Bu arada Prof. Azap, “Yeni tanı konulan 1.500 hastanın nerelerde yoğunlaştığını bilebilirsek daha iyi modeller ve tahminler yapabiliriz” diye konuşuyor.
Sosyal medyada da paylaşılan bu modelleme Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı verilerden hareket edilerek salgının yaz aylarında kontrol edilebilir bir eşikte seyredeceği tahmini üzerine inşa edilmiş. İçinde bulunduğumuz haziran ayının ortalarında günlük vaka sayısının 500’ün de altına inebileceği ve sonrasında da iniş yönelişini koruyacağı öngörüsüne dayanıyor. Aslında bakanlığın verileri üzerinden yapılan başka modellemeler de büyük ölçüde aynı tahminde buluşuyor.

Oysa bütün bu tahminler altüst olmuştur. Önceki akşam itibarıyla açıklanan yeni vaka sayısı 1.592’dir. Günlük vakalar ilk kez 20 Mayıs’ta 1.000 eşiğinin altına inmiş, ardından bir süre iniş-çıkış hareketleriyle bu eşikte kilitlenmiş, bir ara 786’ya (2 Haziran) kadar indikten sonra yükselmeye başlamış ve geçen cuma günü yeniden 1.000 eşiğinin üstüne sıçramıştır.

Bu sıçrama, salgınların genel seyrinde karşılaşılan 1) Hızlı tırmanma, 2) Tepeyi görme, 3) İniş, 4) Düz platoda seyir, 5) Kontrol altına alma ve 6) Sönümlenme şeklindeki döngüde beklenen akışı bozmuştur. Çünkü (4) Platoda seyir aşamasından (5) Kontrole alma evresine geçileceği çok kritik bir dönemeçte salgın yeniden yükselişe geçmiştir. Hesaplar boşlukta kalmıştır.

HALK SAĞLIĞI UZMANLARI NE DİYOR?
Bu noktada tıpta salgınlarla mücadeledeki uzmanlıklarıyla ön plana çıkan ‘Halk Sağlığı’ alanındaki doktorların bir araya geldiği kuruluşların bakışı da çok farklı değil. Halk Sağlığı Uzmanları Derneği’nin salgının üçüncü ayının geride kalması dolayısıyla yaptığı değerlendirmede bakın ne deniliyor:
Olgularımızın (vakalar) mayıs ayının son haftalarında üç basamaklı sayılara düşmesini ve sonrasında bu düşüşün düzenli olarak devam etmesini bekliyorduk. Haziran ortalarında ise basamaklandırılmış bir yeni normalleşme sürecinin başlatılabileceğini düşünüyorduk. Oysa öyle olmadıhızlı ve erken normalleşme adımları atıldı.
Derneğe göre, binlerde seyreden ve aşağıya çekilemeyen olgu sayısı varken 11 Mayıs’ta AVM ve berber salonlarının açılması kararı ile normalleşme başlatılmıştır. Açıklamaya göre, ardından -henüz bunun etkisi izlenemeden- peş peşe yeni normale geçiş ve serbestleşme adımları devreye sokulmuştur. Bunu yeni vaka ve yoğun bakımlara yatışlardaki artışlar izlemiş ve sonuçta 14 Haziran Pazar akşamı 1.562 vaka ile mayıs ayının başındaki sayılara dönülmüştür.
Açıklamada “Bu bir yeni dalga değildir ama içinde bulunduğumuz dalgada kontrolü kaybetmiş görünüyoruz. Oysa binin altına inmek için çok emek verilmişti” deniliyor.
BAZI GERİ ADIMLAR GÜNDEME GELEBİLİR
İlginç bir ayrıntı, Halk Sağlığı Uzmanları Derneği’nin başkanlığı yapan Prof. Pınar Okyay’ın aynı zamanda Sağlık Bakanlığı bünyesindeki COVID-19’la ilgili Bilim Danışma Kurulu’nun da üyesi olmasıdır. Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi olan Prof. Okyay, Bilim Danışma Kurulu içinde oluşturulan Halk Sağlığı Alt Kurulu’nun da üyesidir.

Prof. Okyay, geçen mayıs ayı başında AVM’lerin açılması kararı açıklandığında da bu adıma şaşırdığını” belirtmiş, “Bir-iki hafta beklense daha iyi olurdu” diye konuşmuştu.

Prof. Okyay’ın başında bulunduğu derneğin açıklamasında “Salgın yönetiminde özellikle normalleşme süreci ile birlikte birçok kararın erken ve hızlı alındığı” yolundaki tespit, kendisinin daha önceki sözleriyle aynı dalga boyunda görünüyor. “Endişeliyiz” denilen açıklamada şu beklenti de ifade ediliyor:

Salgın yönetiminde alınan idari kararlarda tam bir eşgüdüm sağlanmasını ve alınan kararların nedenleriyle ilan edilmesini bekliyoruz… Salgının geçmediğini bilmeliyiz. 1 Haziran ile başlayan açılmaların ilk dönemdeki etkileri bize normalleşme konusunda daha kontrollü olmamızı söylüyor. Verileri epidemiyolojik yöntemlerle çok yakından izlemeliyiz. Buna göre bazı geri adımların atılmasını gelecekte konuşmak gerekli olabilecektir…”

BİLİM ADAMLARININ BAKANLIKTAN BEKLENTİSİ

Bu derneğin açıklamasındaki en çarpıcı noktalardan biri, Sağlık Bakanlığı tarafından paylaşılan verilerin uzman ve akademisyenlerin salgının epidemiyolojik analizini yapabilmeleri bakımından yeterli olmadığına dikkat çekilmesidir. Bunun nedeni, vaka ve ölümlere ilişkin yaş ve cinsiyet grupları ile hangi il, ilçe ya da mahallede meydana geldikleri gibi temel epidemiyolojik verilerin yalnızca Sağlık Bakanlığı tarafından bilinmesidir.

Halk Sağlığı uzmanlarının duyurusunda Bilimsel Danışma Kurulu’nda görevli bilim insanlarının da bu verilere ulaşamadıkları belirtilerek, Sağlık Bakanlığı’nın verileri bilim insanları ile “gerektiği şekilde analiz edip, yorumlayıp katkı sunabilecekleri bir detayda paylaşması” beklentisi vurgulanıyor.

Bakalım Sağlık Bakanı Fahrettin Koca bu beklentilere nasıl bir karşılık verecek?

KORONAVİRÜS (COVID-19) SALGININDA BELEDİYELERİN MALİ DURUMU, BAĞIŞ KABUL VE SOSYAL YARDIM İŞLERİ

KORONAVİRÜS (COVID-19) SALGININDA BELEDİYELERİN MALİ DURUMU, BAĞIŞ KABUL VE SOSYAL YARDIM İŞLERİ

Mahmut ESEN
Mülkiye Başmüfettişi (E) 

Özet: Koronavirüs (COVID-19) salgınının ekonomik hayata etkisi sonucu belediyelerin; mali durumu ile mevzuat hükümlerine göre bağış kabul ve sosyal yardım giderleri incelenmiş;

Merkezi yönetim kuruluşları ve belediyelerin sosyal yardımlarının, merkezi veri tabanı üzerinden yürütülmesi amacıyla yasal olarak kurulmuş olan “Bütünleşik Sosyal Yardım Hizmetleri Bilgi Sistemi”[1] (BSYHBS)  üzerinden yapılması gerektiği,

 Oysa belediyelerin yıllardır sisteme dahil edilmediği;

 BSYHBS kullanılması halinde yardımların değişik kuruluşlarca yapılmasından kaynaklanabilecek olası sakıncalarının da büyük ölçüde giderilmiş olacağı;

 Açıklanmaktadır. 

1-2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinde vergi gelirleri;  bir önceki yıl gerçekleşmelerine göre % 16,5 artışla 784,6 Milyar TL olarak tahmin edilmiştir.

2020 yılının ilk çeyreğindeki gerçekleşmelere göre yapılmış bir varsayıma göre Koronavirüs (COVID-19) salgınının ekonomik hayata etkisi sonucu, merkezi yönetim bütçe gelirlerinin yıl sonunda ( 300 milyar TL noksanı ile)  484,6 milyar TL olarak gerçekleşeceği ve gerçekleşme oranının % 62 düzeylerinden kalacağı hesaplanmıştır.[2]

2-Belediye bütçelerinde gelirleri içindeki en büyük (% 65) payı; merkezi idare vergi gelirlerinden alınan paylarında içinde bulunduğu faizler, paylar ve cezalar kalemi oluşturmaktadır.

2018 yılında merkezi idare vergi gelirlerinden belediyelere pay olarak toplam olarak 69,3 milyar TL ödenmiştir[3].

Hazine ve Maliye Bakanlığı ve İller Bankası aracılığıyla ödenmekte olan bu pay; tek başına, belediyelerin tüm gelirlerinin % 62,5 ine karşılık gelmektedir.

Bu yüzden (halen) belediyelerde, öz gelirlerin toplam gelirlerine oranı % 37,5 in altında kalmaktadır.[4]

3-2020 yılındaki merkezi yönetim bütçe vergi gelirlerindeki öngörülen düşüşlerden belediyelerimiz de doğrudan ve önemli oranda etkilenecektir.

2020 yılı için kabul edilmiş varsayımlara dayalı olarak, 2018 yılı rakamları üzerinden yapılmış bir hesaplamaya göre, salt bu nedenle,  belediyelerin toplam bütçe gelirlerinde % 23,75 oranında küçülme meydana gelecektir.

4- 16.04.2020 gün ve 7244 sayılı “Yeni Koronavirüs (Covıd-19) Salgınının Ekonomik Ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile belediyelerin mali yükü, merkezi yönetime göre daha da ağırlaştırılmıştır.

Salgının etkilerinin azaltılması bağlamda zorlukların paylaşımında belediyelerde   (satış bedelleri; ecrimisil, kira,  içme suyu bedelleri, toplu taşıma hizmeti yapan gerçek ve tüzel kişilerin ruhsat, hat kiralarından kaynaklanan)  belediye alacaklarının tahsilatının ertelenmesi ile yetinilmemiştir.

Hazine ve diğer kamu idarelerinden farklı olarak; belediyelere, faaliyetleri durdurulan/ faaliyette bulunamayan işletmelerden kira bedelleri, ilan ve reklam vergisi ile çevre temizlik vergilerini tahsil edemeyecekleri, toplu taşıma hizmeti yapanlara gelir desteği sağlamaları şeklinde ilave yükümlülükler de getirilmiştir.

Böylelikle, belediyeler tarafından yetki verilen özel şahıs ya da şirketlere ait şehir içi toplu taşıma hizmeti veren her bir ulaşım aracı için bunların işletmecilerine ödenmek üzere Aile, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesinden ilgili belediyeler aracılığıyla her ay yapılmakta olan ve 2018 yılında 1.330 TL olarak tespit edilmiş olan, gelir desteği miktarında herhangi bir artış yapmayan merkezi yönetimin bu görev/sorumluluğunu dahi belediyelere bıraktığı görülmektedir.

5-Salgınla mücadele bağlamında ülkemizde de “ belli kesimlere sokağa çıkma yasağı, çok sayıda işyerinin faaliyetine geçici olarak ara verilmesi, şehirlerarası otobüs ve uçak seferlerinin düzenlenmesi, büyükşehirlere giriş/çıkışların izne bağlaması vb.” bir dizi önlemler alınmış ve uygulamaya sokulmuştur.

Ortaya çıkan tehlikeli salgın hastalık; hastalığa karşı alınması kaçınılmaz bu önlemlerden dolayı yurttaşlarımızın büyük bölümünü;  sağlık, psikolojik ve sosyal yönlerin yanı sıra özellikle ekonomik yönden de olumsuz olarak etkilemiştir.

İşyeri kapatılan veya kapatma zorunda kalan, salgın koşullarında iş yapma olanağı kalmayan çok sayıda yurttaşımız işsiz kalmış, evine ekmek götürme sıkıntısı çekmeye başlamıştır.

Hazine ve Maliye Bakanlığınca (GİB) Koronavirüs (COVID-19) salgınından ve bu kapsamda alınan tedbirlerden doğrudan etkilenen gelir vergisi mükellefleri veya İçişleri Bakanlığınca geçici süreli faaliyetlerine ara verilen hizmet sektörlerinde faaliyette bulunan mükellefler için 01.04.2020-30.06.2020 tarihleri arasında mücbir sebep halinde oldukları, mücbir sebep hükümlerinden yararlandırılmaları kabul edilmiştir.[5]

Bu gelişmelerin doğal sonucu olarak;

5.01-Koronavirüs salgınına karşı alınmış önlemlerden etkilenmiş olan ihtiyaç sahibi çok yurttaşlarımız, kendilerine gıda/nakdi yardım yapılması amacıyla belediyelere başvuruda bulunmuşlardır.

Belediye yönetimlerinin bu gelişmeler karşısında,  ilgisiz/bigane ve seyirci kalması düşünülemez.

Sosyal belediyecilik anlayışının yanı sıra yasaların verdiği görev ve sorumlulukların bir gereği olarak; belediye başkanlarının, Pandemik Coronavirüsu nedeniyle güç duruma düşen, yoğun olarak geçim sıkıntısı çekmeye başlayan yurttaşlarımızın bu dar zamanlarında, yanında/yakınında olmaları gerektiği açıktır.

Üstelik 5393 sayılı Belediye Kanunu hükümleri uyarınca; beldede ikamet eden hemşehrilerin, belediye idaresi yardımlarından yararlanma hakları vardır. Bu yardımların insan onurunu zedelemeyecek koşullarda sunulması gerekmektedir.

Sosyal hizmet ve yardım yapılması konuları belediyelerin görev ve sorumlukları arasında bulunmaktadır.  Bu amaçla  “Dar gelirli, yoksul, muhtaç ve kimsesizler ile engellilere sosyal hizmet ve yardım yapılması” belediye görevleri ve giderleri arasında sayılmıştır.( 5393/ 13; 14, 60. Maddeler)

Belirtilen nedenlerle belediyelerimizin, öncelik durumlarına göre, mali olanakları ölçüsünde, ihtiyaç sahibi yurttaşlarımıza acil nitelikli temel gıda maddeleri ve az da olsa nakdi yardımlarda bulunması kaçınılmaz yasal bir görev ve ahlaki davranıştır.

5.02- Bilindiği üzere 5393 sayılı Belediye Kanununda ” koşullu/koşulsuz bağışların kabul edilmesi” konusu belediyelerin yetki ve imtiyazları arasında sayılmıştır. Koşullu bağışların kabulü belediye meclisine, koşulsuz bağışların kabulünde ise belediye başkanına yetki verilmiştir. ( 5393/15, 18, 38 md.ler.)

İçinde bulunduğumuz  (gelirlerinin de azaldığı) dönemde Belediyelerin üzerlerine düşen görev, yetki ve sorumluluklarının gereklerini yerine getirebilmek bakımından da bağış gelirlerine de ihtiyaç duyacağı, yapılmak istenen bağışları kabul etmeleri, geri çevirmemeleri gerektiği açıktır.

5.03-Diğer taraftan Ulusumuzun kadim yardımlaşma ve dayanışma duygusunun sonucu olarak; işyeri kapatılmış/kapatmak zorunda kalmış olanlar başta olmak üzere muhtaç duruma düşen yurttaşlarımıza yardımcı olmak isteyen çok sayıda kişi ve kuruluş yetkilisi belediyelere geldikleri, telefonla/yazılı başvuruda bulundukları bilinmektedir.

Belediyelerin yetkilileri, yardımsever yurttaşlarımıza yol göstermek, yapacakları yardımları kanalize etmek, tehlikeli salgın hastalık ortamında sokağa çıkmalarını, sağlıklarını tehlikeye atmalarını önlemek, belediye personelin bağış kabulü yerine Koronovirüs mücadelesi işlemleriyle meşgul olmalarını sağlamak amacıyla, zorunlu neden halinin doğal sonucu olarak; belediyeye yapılacak yardımlar konusunda resmi internet sitelerinde bazı açıklamalar yapmak zorunda kalmışlardır.

Zorunlu neden halinde yapılmış olan bu açıklamaların Yardım Toplama Kanunu kapsamında açılmış bir kampanya olarak değerlendirilmemesi gerekir.

Ancak İçişleri Bakanlığınca, belediyelerin bu faaliyetlerinin Yardım Toplama Kanunu kapsamında değerlendirildiği, belediye yetkilileri hakkında inceleme/araştırma başlatıldığı görülmektedir.

Kamuoyuna yansıyan bilgilerden bazı belediyelerin, İçişleri Bakanlığının tesis ettiği işlem için idari yargı nezdinde iptal davaları açtıkları anlaşılmaktadır.

İdari yargıda bakılmakta olan bir dava varken, idari işlemin hukuka/kanuna aykırı olduğu dahi henüz saptanmamış iken belediye yetkilileri hakkında inceleme/soruşturmaya tevessül edilmemesinde hukuk devleti ilkelerine bağlı kalınması yönünden yarar bulunmaktadır.

6-Cumhurbaşkanı tarafından, yardımların tek elden, gerçek ihtiyaç sahibine yapılması gerektiği belirtilmiş, bu bağlamda “ Biz bize yeteriz Türkiyem”  adı ile bir yardım kampanyası başlatılmıştır.

Yardımların tek elden gerçek ihtiyaç sahiplerine ve ihtiyaçları oranında yapılmasında şüphesiz yarar vardır.

Esasen konuya ilişkin mevzuat hükümleri de bunu gerektirmektedir.

Bu amaçla öncelikle, 633 sayılı KHK’nin 33 maddesi ve konuya ilişkin çıkarılmış özel Yönetmelik hükümlerine göre; DPT tarafından önerilmiş, ASPB ile TÜBİTAK tarafından gerçekleştirilmiş olan yardımların tek başvuru üzerine, kişi yerine aileyi esas alacak şekilde, merkezi (tek) veri tabanından sorgulanması suretiyle gerçek ihtiyaç sahiplerine yapılmasını, mükerrer yardımların önlenmesi, kaynakların rasyonel/adil kullanımını, etkin bir denetimini, yardımların -büyük ölçüde- siyasi malzeme, reklam/istismar aracı olmaktan çıkarılmasını öngören, asgari yirmibeş milyon yurttaşımızı yakından ilgilendiren Bütünleşik Sosyal Yardım Hizmetleri Bilgi Sisteminin  (BSYHBS) belediyelerin paylaşımına açılması gerekmektedir.[6]

Kuruluş amaçlarına ve konuya ilişkin mevzuat hükümlerine aykırı olarak belediyeler, yıllardır proje kapsamına alınmamıştır.

Anılan noksanlık hızla giderilmeli, merkezi yönetim kuruluşları, belediyeler, kapsama giren STK’ ların merkezi veri tabanı üzerinden gerçek ihtiyaç sahiplerine yardım etmeleri,  yapılan tüm yardımların görülmesinin ve kaynakların adil/rasyonel dağıtılmasının önü açılmalı, yardımların değişik kuruluşlarca yapılmasından kaynaklanabilecek sakıncaların giderilmesi sağlanmalıdır.

Bu suretle; bir dönem seçim kampanyasında kullanılmış olan “Eli kolu bağlı bir belediye başkanı”  algısının oluşmasının da önü alınmış olacaktır.

BM İcra Direktörü : Koronavirüs bir uyarı mı?

BM İcra Direktöründen dikkat çeken ifadeler… Koronavirüs bir uyarı mı?

Yusuf Yavuz
Odatv.com, 29.03.2020

BM Çevre Programı (UNEP) İcra Direktörü Inger Andersen, tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgınının iklim kriziyle birlikte doğanın bir mesajı olduğunu söyledi. İnsanlığın doğal yaşama çok fazla baskı yaptığını dile getiren Andersen, The Guardian’a verdiği demeçte acil önceliğin insanları koronavirüsten korumak olduğunu, ancak uzun vadede biyolojik çeşitlilik kaybına karşı mücadele edilmesi gerektiğini dile getirdi. Türkiye Tabiatını Koruma Derneği Bilim Danışmanı Dr. Erol Kesici de koronavirüse karşı cadde ve sokakların kimyasallarla dezenfekte edilmesi sırasında dikkatli olunması gerektiğine işaret etti. Ağır metaller içeren kimyasallarla ev, araç ve kent meydanlarının temizlemenin yararlı olmadığını dile getiren Kesici,
  • “Bu kimyasalların denizlere, göllere ve yeraltı sularına karışmasına izin verilmemeli. Aynı şekilde bu kimyasalların toprakta zehirli madde birikimine
    yol açarak yararlı organizmaları yok ettiği unutulmamalı. Kaş yapalım derken
    göz çıkarılmamalı. Belediyeler çalışmalarını yürütürken bilimin ışığından uzaklaşmamalı.”
    uyarısında bulundu.

Tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs (Covid-19) salgınına ilişkin bir açıklama yapan BM Çevre Programı (UNEP) İcra Direktörü Inger Andersen,

  • Doğanın koronavirüs ve devam eden iklim kriziyle ilgili bir mesaj gönderdiğini dile getirdi.

İnsanlığın dünyaya zarar verici biçimde çok baskı yaptığını savunan Andersen, gezegene zarar veren insanın aslında kendisine zarar verdiğini söyledi.

  • Avustralya’daki orman yangınları ve Kenya’daki çekirge istilası gibi çevresel sorunların da doğanın bir mesajı olduğuna değinen Andersen,
  • İstesek de istemesek de doğaya bağımlıyız. Doğaya önem vermezsek kendimize önem veremeyiz. En büyük müttefikimiz doğadır.” dedi.

‘BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK KAYBINA KARŞI MÜCADELE EDİLMELİ’

İngiliz The Guardian Gazetesi’ne konuşan Andersen, acil önceliğin insanları koronavirüsten korumak ve yayılmasını önlemek olduğunu, uzun vadede yapılması gerekenin ise habitat ve biyolojik çeşitlilik kaybıyla mücadele etmek olması gerektiğini dile getirdi.

‘COVİD-19 SALGINI, VAHŞİ YAŞAMIN AÇIK BİR UYARISI’

The Guardian’da yer alan ve bilim insanlarının konuyla ilgili görüşlerine de yer verilen haberde,  Covid-19 salgınının vahşi yaşamın açık bir uyarısı olduğuna dikkat çekilerek hastalıkların insanlara bulaşmasına her zaman insan davranışlarının neden olduğu görüşüne yer verildi. Daha fazla salgını önlemek için hem küresel ısınmanın hem de doğal yaşamın tarım, madencilik ve betonlaşma için tahrip edilmesinin sona ermesi gerektiği görüşüne yer verilen haberde, bu tahribatların vahşi yaşamın insan ile temas etmesine neden olduğu kaydedildi.

‘BULAŞICI HASTALIKLARIN %75 VAHŞİ YAŞAM KAYNAKLI’

Uzmanların yasadışı küresel canlı hayvan ticaretinin de sonlandırılması yönündeki görüşlerine yer verilen haberde, geçmişte patojenlerin evcil hayvanlardan insanlara geçmesi için bu kadar çok olanak olmadığına dikkat çekilerek ortaya çıkan bulaşıcı hastalıkların % 75’inin vahşi yaşamdan geldiği kaydedildi. Doğal alanların yok edilmesinin insanların yaban hayatına yakın alanlarda yaşamasına olanak sağladığına değinilen haberde, iklim değişikliğinin canlıları hareket etmeye zorladığı kaydedilerek bu durumun patojenlerin taşınmasına neden olduğu vurgulandı.

‘ATEŞLE OYNADIĞIMIZI FARK ETMELİYİZ’

Haberde, ABD Harvard Halk Sağlığı Okulu’ndan Aaron Bernstein, “SARS, MERS, Covid-19, HIV yaşadık. Doğanın bize ne anlatmaya çalıştığını görmemiz gerekiyor. Ateşle oynadığımızı fark etmeliyiz” uyarısına da yer verildi.

DR. EROL KESİCİ: ‘SALGINDA PARA, PARA ETMİYOR’

Doğa ve Sürdürülebilirlik Derneği ile Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) Bilim Danışmanı Dr. Erol Kesici de dünyanın dört bir yanından bilim insanlarının yıllardır yaptığı uyarıların yeterince dikkate alınmadığını belirterek;

Bugün iklim sözleşmelerine uymayarak vahşi yaşam alanlarını tahrip etme pahasına milyonlarca dolar kazanan ülkeler, salgın karşısında milyarlarca dolar bütçe ayırmak zorunda kaldılar. Paranın değil, doğanın her şey olduğu bir kez daha anlaşıldı. Ne yazık ki paraları ve zenginlikleri bir işe yaramıyor. Salgında para, para etmiyor.” değerlendirmesinde bulundu.

‘BİLİMDEN UZAKLAŞMAK BİLİNÇ OLUŞMASINI ZORLAŞTIRIYOR’

Temel eğitimde çevre bilinci ve deneysel sonuçlara dayanan bilim dallarına verilen önemin giderek azalmasının büyük bir hata olduğuna da değinen Kesici,

Tüm dünyada salgına neden olan virüsün şakasının olmadığını gördük. Doğa ve çevre bilincinin oluşturulmaması, pozitif bilimlere önem verilmemesi toplumda salgın döneminde yeterli önlemlerin alınmasını zorlaştırıyor.” dedi.

‘COVİD-19, HIRSLARINIZDAN VAZGEÇİN DİYOR’

Dünya üzerinde yaşayan insanların ekonomik ayak izinin ekolojik ayak izinden daha büyük olması durumundan kıtlık, salgın ve savaşların kaçınılmaz olacağına işaret eden Kesici, şöyle konuştu:

Covid-19’un insanlara açık mesajı, ‘hırslarınızdan vazgeçin’ anlamına geliyor. Yaşamın bazı temel ilkeleri var ve bunu yıllardır her fırsatta dile getiriyoruz: Hepimiz doğanın ürünüyüz. Doğa biz olmasak da var olmaya devam eder ancak doğaya yapılacak kötülüklerden en büyük zararı biz insanoğlu görürüz. İnsan, doğaya en son dâhil olan canlı türüdür ve adeta muhteşem bir pazılın bütünlüğü tamamlayan son parçasıdır. Bu denge içerisinde diğer canlılar da vardır ve asla bozulmamalıdır.”

KİMYASALLA TEMİZLİK : ‘KAŞ YAPAYIM DERKEN GÖZ ÇIKARILMAMALI’

Uzun yıllardır Türkiye’nin su kaynakları ve gölleri üzerine bilimsel çalışmalar yürüten Dr. Erol Kesici, koronavirüse karşı cadde ve sokakların kimyasallarla dezenfekte edilmesi sırasında dikkatli olunması ve su kaynaklarının kirletilmemesi gerektiği konusunda da uyarılarda bulundu. Ağır metaller içeren kimyasallarla ev, araç ve kent meydanlarının temizlemenin yararlı olmadığını dile getiren Kesici,

Bu kimyasalların denizlere, göllere ve yeraltı sularına karışmasına izin verilmemeli. Aynı şekilde bu kimyasalların toprakta zehirli madde birikimine yol açarak yararlı organizmaları yok ettiği unutulmamalı. Kaş yapalım derken göz çıkarılmamalı. Belediyeler çalışmalarını yürütürken bilimin ışığından uzaklaşmamalı” uyarısında bulundu.

‘SALGINLA TEMİZ SUYUN KIYMETİ DAHA İYİ ANLAŞILDI’

Hekimlerin su ve sabundan oluşan temel hijyeni topluma anlatmaya çalıştığını ancak kentlerin dezenfekte edilmesi sırasında içeriğinde ne olduğu bilinmeyen kimyasallar kullanılmasının tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini dile getiren Kesici,

Kolay erişilebilir ve içilebilir su kaynaklarımızı ve tüm canlı yaşamını bu dönemde gözümüz gibi korumak zorundayız. Çünkü bu salgın bize temiz suyun ne kadar kıymetli bir varlık olduğunu bir kez daha gösterdi. Su kaynağımız olan derelerin, göllerin ve akarsuların kirletilmesine ve kurumasına göz yuman; kirletilen suların tarımda kullanılmasına izin verenler durup bir kez daha düşünmeli. Su kaynakları aynı bakış açısıyla yönetilmeye devam edilirse korkarım bu günleri de arar duruma geleceğiz. Bu nedenle acilen bilimsel ve akılcı bir su politikasını yaşama geçirmek zorundayız.” görüşünü dile getirdi.

İstanbul Tabip Odası’ndan Emniyet Müdürlüğü’ne koronavirüs tepkisi

İstanbul Tabip Odası’ndan Emniyet Müdürlüğü’ne koronavirüs tepkisi

İstanbul Tabip Odası, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün koronavirüs paylaşımı yapan kişilerin takibe alınıp konu üzerinde çalışmaların başlatıldığını duyurmasının ardından
* ‘Koronavirüsleri de mi tutuklayacaksınız?’
diyerek tepki gösterdi.
soL – Haber Merkezi
07 Mart 2020 
İstanbul Tabip Odası, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün sosyal medyada koronavirüs paylaşımı yapan kişilerin izlenmeye alınıp konu üzerinde çalışmaların başlatıldığını duyurmasının ardından açıklama yayımladı.

Koronavirüsün iç güvenlik değil, halk sağlığı sorunu olduğu belirtilen açıklamada “sosyal medyada paylaşım yapanların izlemeye alınması, çözüme katkı sağlamaz” denildi.

İstanbul Tabip Odası’nın “Koronavirüsleri de mi tutuklayacaksınız?” diye sorduğu açıklamada şunları söyledi:

Akıl Alır Gibi Değil
YOKSA KORONA VİRÜSLERİ DE Mİ TUTUKLAYACAKSINIZ?

‘Geçtiğimiz yıl sonunda Çin’de ortaya çıkan ve bugüne dek dünyanın 98 ülkesinde 102.085 kişide belirlenip 3.491 kişinin yaşamını yitirmesine yol açan Koronavirüs (Covid-19) salgını toplumumuzda büyük bir endişeye yol açmış durumda.

Özellikle sınır komşularımız İran ve Yunanistan’da da Koronavirüs görülürken Türkiye’de şimdiye dek Koronavirüs pozitif olgu  bildirilmemesi bu endişeyi daha da arttırıyor.

Doğrudan Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca‘nın Türkiye’de Covid-19 hastası belirlenmediğine ilişkin yaptığı açıklamalar ise ne yazık ki insanları tatmin etmiyor ve toplumdaki endişe ve panik durumunu gidermiyor.

Durum böyle iken bugün T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü bir basın açıklaması yayınladı ve kimi sosyal medya platformlarında “Korona Virüsü (Covid-19) ile ilgili olarak ülkemizde de salgının görüldüğü ile ilgili” paylaşımlarda bulunan kişiler hakkında gerekli çalışmaların başlatılmış olup en kısa sürede adli mercilere sevkinin sağlanacağını(!) duyurdu.

İstanbul Tabip Odası olarak Covid-19 ile ilgili gelişmeleri başından bu yana yakından izliyoruz ve doğrulanmamış hiçbir bilgiyi toplumla ve kamuoyuyla paylaşmıyoruz.

Ancak Emniyet Genel Müdürlüğü’nün açıklamasını hayret ve şaşkınlıkla karşıladık!

  • Öncelikle hatırlatırız ki; Covid-19 bir iç güvenlik sorunu değil, bir halk sağlığı sorunudur!

Sağlık Bakanlığı dururken Koronavirüsle mücadeleyi İçişleri Bakanlığı’na, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne havale etmek “akıl tutulması” bile diyemeyeceğimiz bir gaflet ve dalalet halidir.

Koronavirüsle ilgili olarak sosyal medyada paylaşımlarda bulunan kişiler hakkında böyle bir takibatın başlatılması sorunun çözümüne hiçbir katkı sağlamaz, aksine halk arasında zaten yaygın olan “Türkiye’de Koronavirüs pozitif vakalar var ama gizleniyor.” iddialarının / algısının daha da yaygınlaşmasına yol açar.

Siyasal iktidar böyle bir yola yöneleceğine öncelikle Sağlık Bakanı’nın, İl Sağlık Müdürlerinin açıklamalarının, sözlerinin toplumda niçin bu denli itibarsız karşılandığını; bırakın endişeyi gidermeyi, niçin bir nebze bile azaltmadığını sorgulamalıdır.

Bunun yanında Türkiye’de Koronavirüse karşı alınan önlemleri, yapılan çalışmaları bir an önce başta Türk Tabipleri Birliği olmak üzere sağlık meslek örgütlerinin, kamuoyunun denetimine açmalı; hiçbir tereddüde yer bırakmayacak saydamlıkla yürütmelidir.

Muhalefeti bastırmak, toplumu susturmak için gazetecileri, yazarları, siyasetçileri tutuklamayı alışkanlık haline getirenler bilmelidir ki;

  • Dünyanın hiçbir ülkesinde Covid-19’la aynı yöntemlerle mücadele etmek mümkün değildir!

İSTANBUL TABİP ODASI
YÖNETİM KURULU”