Etiket arşivi: John Locke

UŞAK MİLLETVEKİLİ DR. ALİ KARAOBA’YA AÇIK MEKTUP

Dr. Levent Seçkin (YSL)

Meslektaşım, dava arkadaşım ve yoldaşım, değerli kardeşim!

Biliyorsun doğru tedavi için doğru teşhis şarttır. Önce tanıyı doğru koyalım.
Halkın yaklaşık %60’ının kendini “muhafazakâr” olarak, yani dini korunması gereken değerlerin en önünde gördüğünü ifade ettiği ve bu dinin açıktan siyasal talebinin olduğu bir toplumda Aydınlanma değerlerini ve bu bağlamda laik- demokratik Cumhuriyet‘i savunan bir siyasetin iktidar olmasının zorluğu ortada.

Üstelik siyasal İslam’ın 21 yıllık mutlak iktidarı sonunda, bu %60’ın çoğunluğu (halkın yaklaşık yarısı) laikliği dini için, demokrasiyi de vatanın bekası için bir tehdit olarak görürken çok ama çok zor.

Son seçimler bize gösterdi ki; bu halkın en az yarısı dinin dünyevi alanlardan dışlanması ve bir inanç olarak kalması olan laikliği, apaçık siyasal istemi olan ve siyaseten iktidar olmadan dinini yaşayamadığını ifade eden inançları için bir tehdit olarak algılamaktadır.

Gene halkın en az yarısı için azınlık haklarının savunulması anlamındaki bir çoğulcu demokrasi vatanın parçalanması ile neticelenebilecek tehlikeli bir durumdur.

  • 21. yüzyıl başına hiç uymasa da Türk halkının yaklaşık yarısı teokratik monarşiyi laik ve çoğulcu demokrasiye tercih etmektedir. Öbür yarısı da tam zıddı!

Bu ahval ve şerait altında laik-demokratik Cumhuriyet yanlılarının ve onların Parlamentodaki (TBMM) temsilcilerinin daha çok hata yapma; dinci temelli tek adam rejimine payanda olma lüksleri yoktur.

Demokrasi ve (doğal olarak) laiklik yanlılarının Anayasa başta olmak üzere hukukun üstünlüğünden zerre ödün vermemeleri, yapılan yasalara aykırılıklara ve oldubittilere karşı demokratik direnme haklarını kullanmaları, mücadele etmeleri gerekmektedir.

John Locke‘un (17. yy) ve O’ndan çok önce Mencius’un (MÖ. IV. yy) yazdıkları gibi,

  • Toplumların adil olmayan yönetimlere karşı direnme hakları vardır.

Demokrasi asla belli aralıklarla sandığa gitmek değil, her zaman adaletsizlere karşı demokratik tepkiler (boykot, grev, gösteri, yürüyüş vs.) gösterebilmektir. Meclisteki muhalefete düşen nutuklar atmak, tartışmalı seçimlere dek halkı oyalamak değil, halkın demokratik tepkilerini sahiplenmek -örgütlemek ve desteklemek- olmalıdır.

Seçimli otokratik (dayatmacı) sistemlerde yapılan seçimlerin tek bir anlamı vardır: Yönetimin meşrulaştırılması!

Tüm güçleri bir elde toplayan böyle yönetimlerin seçimlerle gittiğini tarih yazmaz.

Sık sık yapılan seçimlerle yönetim kendini meşrulaştırdığı gibi, dinsel nedenlerle gazino, disko, konser, lokanta, meyhane türü eğlence olanaklarından pek de yararlanamayan halk kesimleri “seçim zaferleri” ile eğlenme olanağı bulurlar (!)

Yüksek Seçim Kurulu’nun adil oluşturulmadığına inanıldığı, seçmen listelerin adil düzenlenmediğinin düşünüldüğü, mükerrer (yinelenen) oya kesin çözüm olacak “parmak boyası” isteminin kabul edilmediği, özetle koşulların iktidar tarafından dayatıldığı ve akla yatmayan bir seçime muhalefet partileri katılmamalı, otokratik rejime payanda olmamalıdırlar.

Demokrasi yanlıları dayatmalara karşı demokratik yollarla direnmeli, mücadele vermelidirler. Demokrasiyi sonuna dek savunarak ve demokrasi bayrağını yere düşürmeyerek çıkmaza saplanan teokratik monarşiye (din temelli tek adam rejimine) karşı laik- demokrasi seçeneğini canlı tutmalıdır.

Bu da halka iktidar tarafından koşulları dayatılacak, güven vermeyen bir seçime dek sabretmelerini öğütleyerek değil; halkın demokratik tepkilerini sahiplenerek -örgütleyerek ve destekleyerek- olanaklı olacaktır.

Birlikte bekleştiğimiz mahkeme koridorlarının, birlikte yürüdüğümüz yolların ve birlikte sabahladığımız nöbetlerin ve verdiğim oyun hatırına bu görüşlerin savunusunu senden bekliyorum.

Başarılarının sürmesini diler, gözlerinden öperim. (01.06.2023)

Her Büyüyen Ekonomi Gelişmiş Olmaz

KENDİME YAZILAR…
Dr. MAHFİ EĞİLMEZ
14 Mayıs 2021

İngiliz düşünürü Thomas Hobbes (1588 – 1679), Oxford Üniversitesinde öğrenim görmüştü. Ünlü kitabı Leviathan’da; liberalizmin, ülkeyi yöneten Egemen’in iktidarını sınırlandırma aracı olarak geliştirdiği güçler ayrılığı ilkesine karşı çıkmıştı. Çünkü Hobbes’a göre güçleri ayırmak Egemen’i zayıflatır, gücünü azaltır, böyle bir zayıflık ortaya çıktığında insanlar doğaları gereği yine güç savaşına girerler ve bu gidiş sivil (AS: İç) savaşa yol açar. Hobbes’a göre insan insanın kurdudur (homo homini lupus). Bu yüzdendir ki mutlak egemenlik, devleti yıkılmaktan korumanın gerekli koşuludur. Siyasal ve dinsel iktidarlar arasında yapılan ayırım Hobbes’a göre iktidar gücünü zayıflatacak bir ayırımdır. O nedenle bu ikisi tek elde toplanmalıdır. Hobbes meşruti monarşi, aristokrasi ve demokrasi gibi yönetim biçimleri olduğu gerçeği kabul edilse bile asıl olarak egemenin gücünün mutlak olması gerektiği görüşündedir. Hobbes’un mutlak monarşiden yana olduğunu desteklemek için verdiği örnek evrenin tek bir Tanrı tarafından yönetilmesidir. Bunu model alırsak ülke için de en iyi durum yasama, yürütme ve yargı güçlerinin tek elde toplanmasıdır.

Aynı çağda yaşamış olan, Aydınlanma ve akıl çağının kurucusu olarak kabul edilen bir başka İngiliz filozofu John Locke da (1623 – 1704) Hobbes gibi Oxford Üniversitesinde okumuş ve aynı yerde öğretim üyesi olmuştu. Doğa bilimleri ve teolojiyle ilgilenmesinin yanı sıra yargıçlık da yapmıştı. John Locke’a göre uygar toplumda bireylere yönelebilecek üç tehlike vardır :

  1. Yasama erkini elinde tutanların yürütme erkini de ellerine geçirmeleri ya da tam tersine yürütme erkini elinde tutanların yasama erkini de ellerine geçirmeleri.
  2. Yasaları yapanların ve uygulayanların kendilerini yaptıkları yasalara uyma yükümlülüğü altında görmemeleri.
  3. Yasaları yapanların bu yasaları kendi özel yararlarına uygun olarak yapıp özel yararlarına göre uygulamaları.

Bu tehlikelerden kurtulmanın tek yolunun yasama ve yürütme erklerinin farklı kişilerde olması gerekir. Bunlara ek olarak yargının da bağımsız olması şarttır.

  • Locke’a göre insan hakları; yaşam hakkı, özgürlük ve mülkiyet hakkından oluşur. Bu hakların korunmasının güvencesi bağımsız yargının varlığıdır.

***
Ekonomik büyüme, bir ülkede insan ihtiyaçlarını karşılayacak olan araç ve ürünlerdeki artış olarak tanımlanıyor.

Bunu ölçmenin en kestirme yolu bir ekonominin ürettiği ölçülebilir bütün değerlerin piyasa fiyatından karşılığını ifade eden GSYH’de bir dönemden diğerine reel (fiyat artışlarından arındırılmış) bir artış olup olmadığına bakmaktır.

Ekonomik gelişme, daha çok kalkınma aşamasını tamamlamış ve yapısal değişim içine girmiş ekonomilerin durumunu anlatmak için kullanılır. Gelir ve refah sorununu bir anlamda çözmüş olan ekonomilerin, sosyal alanlarda, eğitimde, hukuk alanında, demokraside, kültürel yaşamda ilerlemesini tanımlamakta kullanılır.

Dünya uygulamasına baktığımızda gelişmiş ülke olmak için John Locke’un dediklerini izlemek gerektiğini görmemek mümkün değil. Günümüz dünyasında büyüdüğü halde henüz gelişmemiş birçok ekonomi var: Hızla büyüyen Çin, Hindistan ve Rusya bunların en önde gelen örnekleri arasında sayılabilir. Bu ülkelerin halkları belirli bir zenginliğe ulaşabilirse, ekonomi dışındaki alanların önemini anlayacak ve onların peşinde koşmaya başlayacak.

En acıklısı Türkiye’nin durumudur.

Türkiye, yakın zamana kadar, ekonomisi yeterince güçlü olmasa bile, gelişmişlik için gerekli olan ekonomi dışı düzenlemelerin çoğuna az ya da çok sahipti. Bunları geliştirip ileri taşıyacağına çoğundan vazgeçerek, Hobbes’un söylediklerine kapılıp, geriye gitti.

CUMHURİYET Gazetesi’nın 18 Aralık 2012 günlü kapağı ve yorumlarımız..

Dostlar,

CUMHURİYET Gazetesi’nın 18 Aralık 2012 günlü kapağı ve yorumlarımız..

Başbakan Erdoğan kuvvetler ayrılığının engel olduğunu belirterek
  denetimsiz iktidar istiyor..

* Bütün saha benim!

* Yargı tıkıyormuş.. Başbakan Erdoğan, AKP döneminde büyük ölçüde zedelenen güçtler ayrılığını toptan kaldırma niyetini dile getirdi.

* “Bürokratik oligarşi ve yargının” önlerini tıkadığını,
CHP’nin de engelleme yaptığını belirten Erdoğan,
şehir hastaneleri projesini 6 yıldır yaşama geçiremediklerini anlattı.

* Muhalefet olmasa..

* Erdoğan “Dışarıdan bakanlar ‘326 milletvekiliniz var yine bahane’ diyor.
Ama kuvvetler ayrılığı denilen olay var ya, o geliyor sizin önünüze dikiliyor.
Diyor ki ‘Senin de bir oynama sahan var’. Meclis’te de ana muhalefet partisi
engel çıkarıyor” dedi.

Güçler ayrılığı, yani YASAMA-YÜRÜTME-YARGI erklerinin birbirini denetleyecek ve dengeleyecek biçimde kurgulanması demokrasi için vazgeçilmez bir ilke olarak tartışmasız kabul görüyor ve gelişmiş demokrasilerde uygulanıyor.

Güçler (Kuvvetler ayrılığı)Fransız aydınlanmacı düşünür Montesquieu tarafından ortaya atılmış olan, demokratik devlet yönetimini düzenleyen bir modeldir. (Wikipedia)

Aslında yeni de değil.. Tarihi John Locke‘a (1632-1704)
hatta taa Antik Yunan‘a, kadim Aristoteles‘e (M.Ö. 384 – 322) dek uzanıyor !

Bu durumda bizim “ileri demokrasimiz” tarihin neresine svruluyor?
Pre-historik, arkaik zamanlara mı ??

************************

Türkiye dolaylı vergi şampiyonu!

318 milyarın 218’i cepten..

2013’te toplam 317.9 milyar lira vergi geliri öngörüldüğü, bunun 218.1 milyar TL’sinin dolaylı vergilerden elde edileceği belirtildi. Tüketici Hakları Derneği Genel Başkanı Turhan Çakar, “Türkiye, yoksul, dar gelirli, emekçi tüketicilerden peşin olarak alınan dolaylı ve adaletsiz vergide dünya şampiyonu” diye tepki gösterdi.

Çakar, 2013 bütçesinin halktan değil sermayeden ve rantiyeden yana olduğunu belirterek “Zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yapacak.” dedi..

Sevgi ve saygı ile.
18.12.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net