Etiket arşivi: Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı

Okul sütü programı ve düşündürdüleri..


Okul sütü programı ve düşündürdüleri..

AA, Ağustos 28, 2015 |

Okul sütü programı kapsamında 2015-2016 eğitim öğretim yılının 2. döneminde,
bağımsız anaokulu, uygulama sınıfı, anasınıfı ve ilkokul öğrencilerine haftada 3 gün süreyle
200 mililitre ambalajlı, yağlı, sade UHT içme sütü dağıtılacak.

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı‘nın “Okul Sütü Programı Uygulama Tebliği”
Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Buna göre, 2015-2016 eğitim öğretim yılının ikinci döneminde, bağımsız anaokulu, uygulama sınıfı, anasınıfı ve ilkokul öğrencilerine her hafta pazartesi, çarşamba ve cuma günleri 200 mililitre ambalajlı, yağlı, sade UHT içme sütü verilecek.

Bu kapsamındaki özel öğretim kurumları, programa eşdeğer süt veya süt ürünü tüketilmesini sağlamaları halinde, velinin görüşü esas alınarak kurum yönetiminin kararı doğrultusunda programın dışında tutulacak.

Programın uygulanacağı okullar, veli izinleri doğrultusunda Milli Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenerek Bakanlığa (AS : Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı) bildirilecek.

Okul sütlerinin alımı, yurt içinden temin edilen çiğ sütlerden gerekli belgeye sahip ve
ülke içinde UHT içme sütü üretimi yapan gıda işletmelerinden yapılacak.

Dağıtılacak okul sütü ambalajlarının şekli ve üzerinde yer alması gereken hususlar
Bakanlığın eşgüdümünde Sağlık Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığınca belirlenecek.

İllerde İl Okul Sütü Komisyonlarının sekretaryasının yürütülmesi, okul sütünün okullara ulaştırılmasının denetimi ile uygun koşullarda korunması ve tüketimlerinin sağlanmasından,
İl Okul Sütü Komisyonu ve İl Milli Eğitim Müdürlükleri sorumlu kılındı.

Öğrencilere ait bilgilerin Okul Sütü Modülüne kaydedilmesi, modüle giriş yapılamadığı durumlarda verilerin toplanması ve zamanında ulaşılabilir olması Milli Eğitim Bakanlığınca sağlanacak.

Öğrenci velileri, öğretmenler, aile hekimleri veya sağlık kurumlarınca süte karşı duyarlılığı tespit edilen öğrenciler, okul yönetimleri tarafından program dışında tutulacak.

VELİLERE BİLGİLENDİRME YAPILACAK

Dağıtılacak okul sütlerinin üretiminden tüketimine kadarki aşamalarında, Türk Gıda Mevzuatı ile ihale teknik şartnamesine uygunluğunun denetimi, il gıda, tarım ve hayvancılık müdürlüklerince yapılacak.

Okul sütü üretimi yapılan illerde, il gıda, tarım ve hayvancılık müdürlüklerince sütlerin her bir partisinden numune alınacak, numunelere ait analiz sonuçları, Bakanlığa ve teslimi yapılacak illerdeki il gıda, tarım ve hayvancılık müdürlüğüne gönderilecek ve Okul Sütü Modülüne yüklenecek.

Okul sütü komisyonu, Veli İzin Formları’nın Milli Eğitim Bakanlığı tarafından belirtilen
takvim içinde Okul Sütü Modülü’ne girilmesini sağlayacak. İl ve İlçe Okul Sütü Komisyonları bilgilerin zamanında ve doğru girilmesinden “silsile” yolu (AS: sıralı) ile sorumlu kılındı.

Program başlamadan önce ailelere süt içimi sonrası oluşabilecek basit rahatsızlıklar ve bulguların anlatıldığı, bu bulguların büyük bir bölümünün geçici ve hafif olduğunun belirtildiği, sütün öneminin vurgulandığı eğitim programları Milli Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığınca düzenlenecek.

Program için gerekli eğitim ve tanıtım materyallerinin sağlanması, yayımı ve dağıtımı
Bakanlık eşgüdümünde, Ulusal Süt Konseyi tarafından yapılacak. (AA)

===============================

Dostlar,

Düzenleme yerindedir.
Ülkemizde yaygın ve önemli beslenme sorunları vardır ve bunların başında da
büyüme – gelişme çağındaki bebek ve çocuklarımızda yetersiz protein alımı gelir.

Okul sütü programı kapsamında 2015-2016 eğitim öğretim yılının 2. döneminde,
bağımsız anaokulu, uygulama sınıfı, anasınıfı ve ilkokul öğrencilerine sınırlandırma
uygun değildir. 2015-16 eğitim öğretim yılının 2. döneminde başlatılması bir başka kısıttır. Önerimiz, eğitim öğretim yılı boyunca 8 ay süt verilmesi ve üniversite öğrencilerini de kapsamasıdır. Gençlerin de çok değerli olan süt proteinine gereksinimi önemlidir.

“Sütü sindirememe” olarak halk arasında tanımlanan “laktoz intoleransı” nın ülkemizdeki yaygınlığını bilmiyoruz. Ancak birkaç yıl önce başlatılan okul sütü programında yandaşlara ve pahalıya ihale edilmesine karşın çocuklarda yaygın sorunlar çıkmıştı. Ulaşılan veriler,
Türk Gıda Kodeksi Çiğ Süt ve Isıl İşlem Görmüş İçme Sütleri Tebliği’ne uyulmadığını ortaya koymuştu. O sıralarda Sağlık Bakanlığı’nın Ankara’daki çok önemli çocuk hastanesinin profesör başhekimi, “durumdan görev çıkararak” sorunu örtbas etme telaşı ile “laktoz intoleransı” nın ülkemizde % 37’lere varan düzeyde olduğunu açıklamışlardı!?

Görevlendirilen Başhekim, -politik buyruk almış olmalı ki- hemen devreye girmiş ve demeci basında yaygın olarak servis edilmişti. 2 Mayıs 2012 günü pek çok basın organında yer bulan habere göre 13 ilde okul çocukları “bozuk” okul sütünden zehirlenmişti!

Ne hazindir ki; okul çocuklarının sağlığını bile tehlikeye sokan kör rant ve kazanç güdüsü
fiyasko ile sonlanmış, AKP iktidarı ve yandaş şirket suçüstü yakalanmışlardı. Ama Türk Ceza Yasası’nın Kamunun Sağlığına Karşı Suçlar bölümünde yer alan maddeleri (185-196) çalıştırılamamış, olay “ulema” dan (!) alınan fetva ile kapatılmıştı!

Çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı profesör başhekim, Laktoz intoleransını %37’lerde sunuyordu. Biz böylesi yüksek bir rakama dayanak yapılabilecek ciddi bir bilimsel çalışma bilmiyoruz ve bu bilim dışı saptırma açıklamasından hücrelerimize dek utanıyoruz..

AKP öncesine gidildiğinde ise (23.04.3002), bir başka benzer olayda Prof. Emel Sezin,
uzun yıllar anne sütünden başka süt içmeyen çocukların sütü sindirmekte zorlanabileceklerini açıklıyordu..

Edinilmis_Laktoz_intolerani

Ünlü İngiltere Başbakanı W. Churchill ise;

“Bir ülkenin çocuklarına süt vermekten daha büyük bir yatırımı olamaz!” düşüncesinde.

Biz, 1971’de henüz 18, yaşımızı bitirmeden ve 1976’da Tıbbiye öğrencisi iken bulunduğumuz
bu ülkede, sabahları çalan zille kapıya bırakılan 2 cam şişede yarımşar litre sütü içeri alırdık. “Perişan, yoksul, beslenmesi bozuk” (!) Londra halkına Belediye her sabah ev ev süt dağıtmaktaydı!..

Sevgi ve saygı ile.
28.08.2015, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

 

Soner YALÇIN : “Yeşil devrim” makalesi ve Gıda Güvencesi Sorunu


Soner YALÇIN : “Yeşil devrim” makalesi ve Gıda Güvencesi Sorunu

Dostlar
,

Gerçek bir araştırmacı – gazeteci/yazar olan, Uğur Mumcu’nun izinden giden başarılı insan Soner Yalçın, aşağıdaki yazısını kamuoyu ile paylaştı.

Biz de benzer temaları uzun yıllardır Tıp Fakültesi’nde verdiğimiz derslerde ve makalelerimizde dile getiriyoruz. Sitemizde bu yazılarımızı bulabilisiniz..
Birkaçı aşağıda..

Saltık, A. Gıda Hijyeni ve Tıbbi Atıklar. www.hekimsaltik.com/ppt/ders_004.ppt,
Saltık, A. GDO Yönetmeliği Neden Geri Çekilmeli ya da İptal Edilmeli?
Bilim ve Ütopya, syf. 71-79, Ocak 2010 ve İst. Barosu Dergisi, cilt 84,
sayı 2010/1
Ocak-Şubat, syf. 51-64, 2010.
Saltık, A. Genetiği Değiştirilmiş Gıdalar : Stratejik ve Uluslararası Boyutlar.
Farklı Boyutlarıyla Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar. Ankara Tabip Odası yayını,
Mart 2010, Kitap bölümü, syf. 109-117).
Saltık, A. Genetiği Değiştirilmiş Gıdalar ve Halk Sağlığı. Farklı Boyutlarıyla Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar. Ankara Tabip Odası yayını, Mart 2010, Kitap bölümü,
sf. 33-40).

*****
http://ahmetsaltik.net/2014/10/16/16-ekim-2014-dunya-gida-gunu/ 

http://ahmetsaltik.net/2013/07/27/gida-guvenligi-ve-hijyeni-sorunu-cozulemiyor/

http://ahmetsaltik.net/2013/05/11/turkiyenin-gida-guvenligi-sorunu-ve-tuikin-biktiran-aymazligi/

http://ahmetsaltik.net/2012/12/08/turkiyede-gida-guvenligi-ve-denetimi/

http://ahmetsaltik.net/2012/09/30/ahaber-tv-sofralardaki-gdo-tehlikesi-tarim-ve-gumruk-bakanlari-istifa/

****

144 yansı ile oldukça varsıl bir bilimsel dosya da şöyle :

GIDA GÜVENLİĞİ ve SANİTASYONU
(Gida_Guvenligi_ve_Sanitasyonu)
(AÜTF Halk Sağlığı AbD D5 dersi)

*****

Rahmetli Prof. Dr. Alpaslan IŞIKLI hocamız soruyordu :

  • “Gıda üretimi yeterli, peki niye AÇLIKTAN ÖLÜYORUZ??
    Gerçekte, yeryüzünde üretilen temel gıda maddeleri, gereksinimi karşılayabilecek düzeyde. Somali’de parası olana her tür gıda var (Açlık krizi, 2011) !?
    Buna karşılık her yıl, çoğu çocuk 10/50 milyon kişi açlıktan ölmektedir!
    Sorunların kaynağını; insan gereksinimlerinin karşılanmasının,
    piyasa”nın acımasız güçlerine terkedilmiş olmasında aramak gerekir.”

Soner Yalçın yazısını 13.11.14 günü sürdürecek. Onu da paylaşacağız.

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yetkilileri başta olmak üzere,
ülkeyi yönetenlerin sorunu stratejik önemde görmesi ve gereğini yapması dileğiyle.

Sevgi ve saygıyla.
13.11.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

==================================

“Yeşil devrim”

portesiSoner Yalçın
hsoneryalcin
syalcin@sozcu.com.tr
SÖZCÜ, 12.11.14

Tarım uyanışına ihtiyacımız var.
Bize/insanlığa ve doğaya neler yaptıklarını bilmelisiniz.
1970’li yıllara gidelim…
Vietnam Savaşı yenilgisi ve ardından petrol krizi ABD ekonomisini çıkmaza soktu.
Öbür yanda Üçüncü Dünya Ülkeleri’nde milli uyanışlar başlamıştı.
Kimi bağımsızlığına kavuşuyor kimi toprak reformu gibi istemleri yüksek sesle dile getiriyordu.
ABD’ye göre, 30 ülkede “siyasal endişe” vardı ve bu ülkelerden biri Türkiye idi…
Herkesin kafasında “kapitalizmin kalesi ABD yıkılıyor mu” sorusu vardı.
Dışişleri Bakanı Henry Kissinger başkanlığında toplanan ABD Ulusal Güvenlik Kurulu bir rapor hazırladı: Ulusal Güvenlik Araştırması Raporu 200:

  • Dünya Nüfus Artışının ABD’nin Güvenliği ve Denizaşırı Çıkarlarına Etkisi.

Tarih: 10 Aralık 1974 idi…
Kissinger, 123 sayfalık raporu ABD Başkanı G. Ford’a sundu. Dedi ki:

  • “Petrolü kontrol edersen ulusları,
    yiyeceği kontrol edersen insanları kontrol edersin!”

BM’nin Roma’da düzenlediği dünya gıda konferansına ülkelerin tarım bakanları katıldı. Yalnızca ABD’nin tarım bakanı Earl Lauer Butz dışında ayrıca
Dışişleri Bakanı Kissinger vardı.

Çünkü Kissinger’a göre, “Tarım, Tarım Bakanlığı’nın ellerine bırakılmayacak ölçüde önemliydi.”

Kissinger tarımı, Amerika’nın petrol politikasıyla birlikte en ön sıraya koydu;
gıda bir silahtı. Toplantıda niyetini hiç gizlemedi:

  • “İnsanların size güvenip dayanmalarının, size bağımlı olmalarının
    ve bu şekilde sizinle işbirliği yapmalarının yolunu arıyorsanız,
    onları gıdaya bağımlı hale getirmek mükemmel bir yöntemdir.”

Rockefeller çömezi

Kimdi bu Kissinger?
Alman Yahudisiydi. Nazilerden kaçıp ABD’ye sığınmıştı. 2. Dünya Savaşı’nda Amerikan Ordusu’nda istihbaratçı olarak görev yaptı. Savaş sonrası askeri istihbarat okullarında ders verdi. 1956’da dünyanın en zengin ailelerinden
Yahudi Rockefeller Ailesi’nin yanında çalıştı. Rockefeller ailesinin önemli adlarından Nancy Maginnes ile evlenerek bağlantılarını güçlendirdi.
Rockefeller Ailesi; petrol şirketi Standart Oil Company’den (Exxon, Mobil ve Chevron), ABD’nin en büyük bankalarından 3 trilyon dolarlık Chase Manhattan Bank’a dek dünyanın en büyük şirketlerin sahibiydi.
Rockefeller tarım sektöründe de güçlü bir yatırımcıydı!
Ve evet gıda artık silahtı!

Amerika küresel politikalarında değişiklik yapıp; günlük ihtiyaç maddelerini bir araç gibi kullanarak, çatışarak giremedikleri ve sömüremedikleri toplumlara barışçı bir hava içinde girecekti.
Kissinger’in hazırladığı o “NSSM 200” başlıklı gizli proje, torun John D. Rockefeller’ın isteğiyle başlatılmıştı.
Ah ne tesadüf!
ABD Başkanı Richard Nixon’ın gizemli Watergate ilişkisi ortaya çıkarıldığında, bazıları bunun Dışişleri Bakanı Kissinger ile Nelson A. Rockefeller’ın bir entrikası olduğunu söyledi. Ve…
Nixon’ın koltuğuna oturan Demokrat Gerald Ford’un ilk yaptığı,
Cumhuriyetçi Nelson Rockefeller’ı yardımcısı olarak almak oldu!
Rockefeller Ailesi, Kissinger ile birlikte tam anlamıyla iktidara egemendi.
Hep yazarım; biri Nobel Ödülü aldı ise ondan mutlaka kuşku duyun!
Kissinger’a 1973’te Nobel Ödülü verildi.
Ve: Rockefeller Ailesi’ni bilmeden tarımın küresel dönüşümü anlamak olanaksızdır

Modern köleleştirme

Tarım yedi bin yıl önce yapılmaya başlandı ve o günden bu güne köylüler her yılın ürününden bir bölümünü ertesi yıla tohumluk ayırırdı. İşte bunun sonuna gelinmişti; tohum -tabii ki- ABD şirketlerinden alınacaktı!
Rockefeller, geleneksel tohum yerine “verimli tohum” aldatmacıyla
“ari tohum ırkı” yarattırdı! İlk Meksika / Sonora bölgesi, bu tek üretimlik F1-hibrit (buğday ve mısır) tohumculuğa açıldı. (Bizim Güneydoğu Anadolu’da da denenecekti; TÖS, DİSK gibi devrimci örgütlerin karşı çıkmasıyla yapılamadı.) Kimyasal gübre ve zirai ilaçlar sayesinde üretim artışı 3 katı oldu!
“Cüce buğdaylar” Pakistan ve Hindistan’a da ihraç edildi; üretim rekoru kırıldı. Bunun üzerine -basının da pompalamasıyla- hibrit tohumlar, kimyasal gübreler ve zirai ilaçlar Türkiye’ye geldi.

Sözde savaşlar bitmişti ama savaş sanayisinin ortaya çıkardığı nitrojen bombası, nitrat gübresi; sinir gazı ise böcek ilacı olarak kullanılıyordu!
Üstelik, üretimi artıracak denen hibrit tohumları, toprağı zamanla öldüren sentetik kimyasal gübreler ve bitki hastalıklarına karşı kullanılan zehirler, yalnızca toprağı değil insanı da hastalandırıyordu.

Sonuçta gıda savaşlarının en önemli adımı atıldı; tohum köylünün elinden alınıp şirketlere verildi. Tabii önce çok ucuz ve sonra pahalı satılarak…
Bunun adı, “modern köleleştirme” idi.
Bitmedi; daha tehlikelisi vardı:
Küresel gıda kontrol süreci, birkaç on yıl sonra “kalıtım devrimi”yle tamamlandı.
Bu amaçla Rockefeller, Harvard Üniversitesi’nde çok az kimsenin farkında olduğu
bir araştırma yürüttü; “Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar” (GDO)!

Gıdalara kimyasal bulaştırmaya “Yeşil Devrim” diyorlardı!
(Öncüsü denilen Norman Ernest Borlaug 1970’de Nobel Ödülü aldı.)
Evet tarım, Rockefeller Ailesinin endüstriyel şekillendirmesiyle küreselleşiyordu.
Ve…
Kırma tohumlarla başlayan süreç Amerika’yı, -şirketleri aracılığıyla- dünya tarımının sahibi haline getirdi. ABD’nin küresel imparatorluğunu güçlendirmek için
“Mahşerin Dört Atlısı” devredeydi;

– Monsanto,
– Du Pont,
– Dow Agro Scinces,
– Syngenta!

Pirinç, buğday, mısır, pamuk, soya fasulyesi, sebzeler, meyveler…

Dünya tarımının %90’ı bu firmaların denetimi altına girmiş durumda.
Bu durum dünya çapında tehlikeli bir ekonomik bağımlılığın ve
beslenme sonucu oluşan kanser, alzheimer gibi hastalıkların nedeni.
Evet, tarım uyanışına ihtiyacımız var.
Yarın (13.11.14) devam edeceğiz..

Bundan böyle Çobana ‘Çoban’ denmeyecek!


Bundan böyle Çobana ‘Çoban’ denmeyecek! 

  • Tarım Bakanlığı’nın hazırladığı projeyle Çobanların adı bundan böyle
    ‘Sürü Yönetimi Elemanı’ olacak.
Yusuf Yavuz

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından hazırlanan projeyle bundan böyle çobanlara
‘Sürü Yönetimi Elemanı’ denilecek. Türkiye’de giderek kan kaybeden küçükbaş hayvancılığını geliştirmeyi hedefleyen ve üç yıl sürmesi planlana projeyle ülke genelinde toplam 10 binden çok ‘sürü yönetimi elemanı’ yetiştirilmesi amaçlanıyor. Uzmanlar girişime koşullu destek veriyor ancak Anadolu’nun binlerce yıllık çobanlarından projeye itiraz var. Sarıkeçili Yörükleri’nin dernek başkanı Pervin Çoban Savran,“Biz keçilerimize ‘sürü’ demeyiz, onlar bizim can yoldaşımız.
Bu konuda çobanlara eğitim verilecekse kapalı mekânlarda, masa başında olmamalı. Biz bu projenin ne getireceğini henüz bilmiyoruz.” diye konuştu.
Displaying Sarıkeçililer Derneği Başkanı Pervin Çoban Savran.JPG
 
‘SÜRÜ YÖNETİMİ ELEMANI BENİM PROJESİ’ 81 İLE YAYILACAK

81 ilde uygulanması planlanan Sürü Yönetimi Elemanı Benim Projesi”,
küçükbaş hayvancılık için yeni düzenlemeler getiriyor. Ankara, Konya, Kırşehir, Iğdır ve Sivas gibi illerin pilot uygulama için seçildiği proje kapsamında çobanlara toplam 120 saat eğitim verilecek. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nca hazırlanan proje, Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB), İşkur, TİGEM ve Türkiye Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Merkez Birliği’yle eşgüdüm içinde yürütülecek.
 
ÇOBANLARIN ADI ‘SÜRÜ YÖNETİMİ ELEMANI’ OLACAK

Sürü Yönetimi Elamanı kurslarına katılacak kişilere, koyun ve keçi barınağı kurabilme, ırkları seçebilme, küçükbaş hayvanların beslenme ve bakımını yapabilme, çoğaltabilme, bulaşıcı ve yetiştirme hastalıklarına karşı koruyabilmenin yanı sıra Biyogüvenlik uygulamalarına egemen olma ve sağım yapabilme becerisi 
kazandırılarak; Sürü Yönetimi Elemanlığı’nın kırsal alanda çekici bir meslek durumuna getirilmesi amaçlanıyor. Kuramsal ve uygulamalı eğitimlerini tamamlayan sürü yönetimi elemanlarına, Milli Eğitim Bakanlığınca onaylı ‘Sürü Yönetimi Elemanı’ belgesi verilecek. Belgeli sürü yönetimi elemanı çalıştıran ve en az 250 baş hayvana sahip olan işletmelere de yıllık destekleme yapılacak.
 
ANADAN DOĞMA ÇOBANLAR PROJEYE NE DİYOR?

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, projenin kırmızı et tüketiminde % 13’lük bir orana sahip olan koyun ve keçi yetiştiriciliğini geliştireceğine inanıyor. Ancak konuyla ilgili sorularımızı yanıtlayan Sarıkeçili Derneği Başkanı Pervin Çoban Savran, girişime kuşkuyla baktıklarını söylüyor. Kapalı mekânlarda eğitim verilmesini doğru bulmadıklarını belirten Savran, “Eğitim, keçilerin yaşadığı alanlarda verilir. Kalem, kağıt ve evraklarla değil. Biz sertifikaya (AS : Belge) karşı değiliz ama bize ne getirecek bunu bilmiyoruz. Tarımdaki desteklemeler gibi ekilmeyen tarlalara kredi verdikleri gibi olacaksa, biz bunu istemiyoruz.” diye konuştu.

‘BİZ KEÇİLERİMİZE SÜRÜ DEMEYİZ, ONLAR BİZİM CAN YOLDAŞIMIZ’
Anadolu’nun göçerliği sürdüren son topluluğu olan Sarıkeçili Yörüklerinin yaz aylarını geçirdiği Konya’nın Hadim, Taşkent ve Seydişehir ilçelerindeki yaylalarda da sürü yönetimi elemanı kurslarına başvurmaları için kendilerine davetler geldiğini anlatan Savran,“Şu ana kadar bizim çevremizden kurslara henüz katılım olmadı. Bu konuda endişelerimiz var. Bu tür projeleri hazırlayanlar bir kez olsun bizim aramıza gelip de buradaki yaşamımızı yerinde görme zahmetine katlanmıyor. Biz keçilerimize ‘sürü’ demeyiz. Keçilerimiz bizim canımızdır, yoldaşımızdır. Bizler keçilerimizi sadece ekonomik bir kalem olarak değil, binlerce yıldan süzülüp gelen kültürel sürekliliğin ayrılmaz bir parçası olarak görürüz. Katıldığımız kırsal kalkınmaya yönelik toplantılarda, gezdiğimiz endüstriyel hayvancılık yapılan üretim alanlarında hayvanlara ne çektirildiğini görüyoruz. Ama kimse işin bu yanını görmüyor. Bizler can yoldaşlarımıza işkence yapmayız. Göçebe keçi yetiştiriciliği bitirilme noktasına geldi. Geçtiğimiz her noktada bizden geçiş belgesi isteniyor. Her ilçedeki Çiftçi Mallarını Koruma Birlikleri bizden hayvan başına yerleşiklerin üç katı otlatma bedeli talep ediyor. Bunun yasal bir dayanağı da yok. Ne amaçla talep edildiğini sorduğumuzda, ‘hayır yapacağız’ deniliyor. Oysa bizim kültürümüzde hayır yapmak için böyle bir uygulamaya başvurulmaz. Bu uygulamalar, ‘çobanın ayağına hizmet gidecek’ denilen Büyükşehir yasasının sonuçları. dedi.
 
PROF. DR. MUSTAFA KAYMAKÇI: ‘ÇOBAN KAVRAMI KORUNMALI’
Sürü Yönetimi Elemanı Projesine koşullu destek veren Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Böl. Öğr. Üy. Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı ise şunları söyledi: 
Türkiye’de Çobanların eğitimli olmasını savunanlardan biriyim. Çünkü neredeyse köyün en işe yaramaz, en eğitimsiz insanı çoban yapılıyordu. Hayvanlarla 24 saat birlikte yaşayan Çobanların belirli konularda eğitilmesi önemli. Ancak bu eğitimin masa başında Halk Eğitim Merkezlerinde değil, en az iki üretim süreci içerisinde pratik yapılarak verilmesi gerekir. Bir hayvan nasıl gebe kalır, yavru atma neden olur, hayvan hastalıkları nedir; bir çobanın bunları mutlaka bilmeli. Ayrıca Çoban sözcüğü de mutlaka korunmalı. Bu tür kavramları sürekli değiştirmek oldukça yanlış.”
 
ANTROPOLOG AYŞE TAŞKIRAN: ‘ÇOBANLIK 10 BİN YILLIK BİR MESLEK’
Sarıkeçili Yörükleri’nin yaşamlarını yakından izleyen Kaliforniya’da Butte College (ABD) Öğretim Üyesi Antropolog Profesör Ayşe Taşkıran da çobanlığın hayvan evcilleştirmenin başladığı 10 bin yıl öncesinden bu yana hayvanlarla yaşayarak öğrenilmiş bir meslek olduğunun altını çizerek, şöyle dedi:
Hayvanların içinde doğup, buzağılarla, oğlaklarla oynayarak, düşe kalka beraber büyüyerek, aile büyüklerini seyrederek ve daha da önemlisi hayvanları ve doğayı gözlemleyerek oluşan bir birikimdir çobanlık. Turnalar alçaktan uçarsa, ya da tekeler baharda çok kafa tokuştururlarsa, kışın sert geçeceğini bilmektir. Gece koyunları ‘yıldız çarpmasından’ korumaktır. [Bir dostumun Van, Gürpınar’da Ali Yılmaz isimli bir çobandan aktardığına göre Nisan ayında koyunları yaylanın kuytu yerlerinde geceletmezlerse, koyunların hastalanıp öleceklerine inanılır.]
 
ÇOBANLARDAN BİR ŞEYLER ÖĞRENMEMİZİN TAM ZAMANIDIR’
‘Çoban’ kelimesinin dilimizdeki anlamı hayvan sürülerini otlatmak ve korumaktan sorumlu olan kimsedir. Bu kelimenin ‘sürü yönetimi elemanı’ olarak değiştirilmesi de ilginç.  Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının bu girişimi, binlerce yıllık kültürel birikimle günümüze gelen çobanlık mesleğine toplumumuzda nasıl küçümsenerek bakıldığının ve mesleğin adını değiştirerek ‘çoban’ kelimesinin olumsuz sosyal çağrışımlarından uzaklaşma çabalarının bir göstergesidir. Giderek hızla uzaklaştığımız, doğayı sorumsuzca katlettiğimiz bugünlerde, çobanlara çobanlığı öğretmekten ve bilgilerini bir kağıt parçasıyla ölçmekten öte, doğayı içinde yaşayan canlılarıyla, havası, suyu ve ormanlarıyla herkesten fazla bilen, anlayan ve koruyan çobanlardan birşeyler öğrenmemizin tam zamanıdır.” 

Gıda Güvenliği ve Hijyeni Sorunu Çözülemiyor..

Dostlar,

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Temmuz 2013 içinde kamuoyuna
4 alanda uyarı yayımladı web sitesinde..
(http://www.tarim.gov.tr/GKGM/Sayfalar/DuyurularDetay.aspx?rid=41&ListName=Duyurular&refId=, 27.7.13)

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın yaptığı denetimler sonucunda ulaştığı bilgileri, 5996 sayılı “Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu” 
md. 31/6 uyarınca kamuoyunun bilgisine sunabileceği kurala bağlanmıştır.

Bu bağlamda sözkonusu duyurular bal, et ürünleri, süt ürünleri ve takviye edici – destekleyici gıda ürünleri hakkında.

Söz konusu ürünlerin taklit ve tağşiş edilenleri (karıştırılan) ürün adları – markaları ve firma adlarıyla teşhir edilmekte..

Ayrıntılı bilgi için aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

ifsa

Türkiye 80+ milyonluk bir ülke.. Ayrıca her yıl 30+ milyon turist geliyor..

Milyonlarca ton gıda ürünü üretilmek durumunda. Devasa üretim miktarlarının yanı sıra çeşit zenginliği de söz konusu.

Dolayısıyla

gıda güvenliği – hijyeni (sanitasyonu) ve
gıda güvencesi (yeterli – dengeli beslenme için güvenli gıdaya uygun bedelle
sürekli erişim hakkı) 2 temel sorun alanı..

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, denetim sonuçlarını zaman zaman kamuoyu ile ilgili yasa uyarınca paylaşmakta.

Türkiye’de gıda güvenliği ?? 

  • 40 bin gıda işletmesi, yarım milyon gıda satış noktası..
  • Salt 5 bin gıda denetçisi ?? Denetimde nitelik-nicelik sorunlu..
  • Kayıt dışılık, merdiven altı üretim ciddi sorun !
  • Hızlı, etkin ve caydırıcı bir denetim zorunlu.

Dolayısıyla Bakanlığın denetim hizmetleri öenemli – değerli ama çook çok yetersiz..
Yakalanabilen ve teşhir edilebilenler devede kulak örneğince..

Bu bakımdan, GIDA GÜVENLİĞİ TEMEL BİR KAMUSAL GÖREV olduğundan, denetim altyapısının insangücü ve teknik donanım olarak nitelik ve nicelik olarak
yeterli kılınması kaçınılmazdır!

Bu amaçla, ABD’de olduğu gibi bir Gıda ve İlaç Kurumu – FDA (Food and Drug Administration) oluşturulabilir, oluşturulmalıdır. Bu kurum bilimsel, yönetsel ve akçal (parasal – finansal) açılardan özerk – otonom olmalıdır.

Ancak bu sayede politik kaygılardan arınarak nesnel – bilimsel denetim hizmeti yürütülebilir. AKP döneminde 11 yıla varan sürede Sağlık Bakanlığı ve
Gıda Tarım Hayvancılık Bakanlığı da yeniden yapılandırıldı.

663 sayılı yasa gücünde kararname (KHK) ile Sağlık Bakanlığı yeniden yapılandırıldı
(2 Kasım 2011) ve Türkiye Tıbbi Cihaz ve İlaç Kurumu adıyla bir “bağlı kuruluş” oluşturuldu.

Gıda Tarım Hayvancılık Bakanlığı’nda da özerk bir ulusal gıda kurumu oluşturulmadı. Gıda denetimleri Sağlık Bakanığından alınarak Gıda Tarım Hayvancılık Bakanlığı’na verildi. Bu yeniden yapılanmalar sürecinde FDA benzeri bir kurum kazandırılabilirdi Türkiye’ye.. AKP hükümeti özerk kurumlaşmalar istemiyor. Tüm ipler elinde olsun politikasında. Bu bağlamda TÜBA, TÜBİTAK, üniversiteler bile sınırlı özerkliklerinden büyük ölçüde yoksun bırakıldılar..

Oysa demokrasinn kolonları özerk kurumlardır.

Sonuç ortada.. toplumun gerilimini alma… İş yapıyor görünme..

Kocaman bir soru daha kafaları karıştırmakta :

  • Denetlenen ve teşhir edilen firmalar AKP yandaşı olmayanlar mı?

En etkili çözüm; ÖZERK ULUSAL GIDA – İLAÇ KURUMU kurmaktır!

Sevgi ve saygı ile.
27.7.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net