Etiket arşivi: Monsanto

Cumhuriyet TV programımız : GDO’lu ürünler ve İnsan Sağlığı

Dostlar,

Cumhuriyet TV‘den Sn. Beste Çelik bizimle “GDO’lu Ürünler” konusunda bir söyleşi yaptı. Bize yöneltilen soruları yanıtladık.

Doğal gıda ürünlerine erişimin çok güçleştiğini vurgulayan Çelik, bu açığın GDO’lu ürünlerle kapatılıp kapatılamayacağına ilişkin de soru yöneltti.

GDO kısaltması, “Genetiği Değiştirilmiş Organizma” kavramı karşılığı..

Çokuluslu kimi tekeller (Monsanto vd.) özellikle açlık – yetersiz beslenme – artan dünya nüfusuna gıda üretiminin yetmeyişi… gibi gerekçelerle GDO’lu gıdaları meşrulaştırmaya çabalayarak bir algı yönetimi güdüyorlar. Hayvan yemlerinde çok yaygınlaştı GDO’lu ürünler.

Bilimsel açıdan GDO’lu gıdaların insan sağlığı üzerinde uzun erimli etkilerini bilmiyoruz. Bu potansiyel sakıncalar çok önemli, tehlikeli olabilir. Dolayısıyla bu gibi durumlarda izlenecek yol, bilim etiği açısından “bilimsel özenlilik-ihtiyatlılık ilkesi“dir (scientific precautionary principle).

İnsanlık GDO’lu ürünlere mahkum değil..
Dolayısıyla insan sağlığını kumar masasına yatırmak kabul edilemez.

17 dakika süren programı izlemek için lütfen tıklayınız..

https://youtu.be/ScTmQp2Ul5I

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

GDO’lu ürünlerde Latin Amerika dersleri

GDO’lu ürünlerde Latin Amerika dersleri

Prof. Dr. Tayfun Özkaya
(AS : Bizim bilimsel katkımız yazının altındadır..)
 Geçenlerde yeni GDO’lu mısır ve soya çeşitlerinin Türkiye’ye ithali edilmesi kararlaştırıldı.

Ülkemizde GDO’lu ürün üretmek yasak, ancak yem olarak kullanılmak üzere ithal ediliyor.
İthal edilen ürünlerin gıda olarak kullanılıp kullanılmadığı konusunda da derin şüpheler var.
GDO üretiminin yirmi yıldır sürdüğü Latin Amerika’ya bir göz atalım.
Sonuçları ne olmuş?
Grain adlı ekoloji ve küçük çiftçi yanlısı, agroekolojiyi destekleyen saygın kuruluşun bir yayınından da yararlanarak bunu yapmaya çalışalım.
(https://www.grain.org/article/entries/5722-20-years-of-gm-soy-in-the-southern-cone-of-latin-america-20-reasons-for-a-definitive-ban)
Latin Amerika’nın Güney konisi diye tanımlanan bölge dünyada tek bir ürünün (soya) monokültür olarak en geniş alanda ve en büyük miktarda GDO olarak üretildiği bir bölge.
Brezilya, Arjantin, Paraguay, Uruguay ve güney Bolivya’dan oluşuyor.
Bu üretimin sonuçlarına bakalım, kendimiz için ders çıkaralım.
GDO’nun Arjantin’e girişi illegal olarak oldu.
Brezilya ve Paraguay’da genişlemesinde hiçbir demokratik tartışma gerçekleşmedi.
Bu ekilişler “Birleşik Soya Cumhuriyeti” denilen yeşil bir çöl yarattı.
Dünya Sağlık Örgütü tarafından muhtemelen kanserojen diye tanımlanan glifosat etken maddeli ot öldürücülerin (AS: herbisit) kullanımı yılda 550 milyon ton gibi bir düzeye fırladı.
“Muhtemelen kanserojen” ifadesi kurumun kullandığı bir terim.
Glifosatta doğrudan insanlar üzerinde deney yapılamadığı için, buna karşılık hayvan deneyleri ve gözlemlere dayanıldığı için bu terim kullanılıyor.
Yoksa kanserojen olduğu konusunda birçok bulgu var.
Bu etken maddenin kullanıldığı ot öldürücü ilaçlar geniş sağlık sorunları oluşturdu.
Bu zehir Türkiye’de de marka ismi ile biliniyor ve kullanılıyor.
Çoğu kişi kanser yapıcı etkisinden habersiz!
Milyonlarca çiftçi göç etti.
Binlercesi GDO’lu soya ile bir arada yetişmesi mümkün olmadığı için yerel gıdaları üretmekten vazgeçti.
Yüzlerce çiftçi toprakların soya ürünü tarafından işgaline karşı çıktıkları, topraklarını korudukları için suçlu ilan edildi, eziyet edildi, öldürüldü.
Milyonlarca hektar doğal orman tahrip edildi.
Monsanto daha iyi kontrol etmek ve tekelci güç oluşturmak için tohum yasalarında değişiklikler yapmak için zorluyor.
Hastalıklar ve ölümler bölgede tarım kimyasallarının artan kullanımı nedeniyle yayılıyor.
Hani GDO, tarım ilacı kullanımını azaltıyordu?
Soya ve GDO’lu ürünlerin yayılmasını kontrol etmek isteyen ülkeler devre dışı bırakıldı.
Topraklar bu üretim tarzı nedeniyle yoksullaştı ve tahrip edildi.
Arazi sahipliliği az sayıda elde yoğunlaştı.
Paraguay’da arazi sahiplerinin binde dördü, toprakların % 56’sına sahip…
Daha önce ürünler ile dönüşümlü gerçekleştirilen hayvan otlatma daha kırılgan Amazon gibi kırılgan bölgelere sürüldü.
Soya mono kültürünü gerçekleştiren şirket grupları ile medya arasında dayanışma yoğunlaştı.
Ot öldürücülere dirençli denilen GDO’lu ürünler tam bir başarısızlığa uğradı.
Glifosata dirençli düzinelerce yabancı ot gelişti ve bu durum hem bu herbisitin hem de başka herbisitlerin daha büyük dozlarda kullanımını zorunlu kıldı.
GDO ürünlerinin gelişimini destekleyen bilim; mekanistik yaklaşımı ve karmaşık genomik sistemleri aşırı basitleştirmesi nedeniyle yaygın bir şekilde sorgulandı.
Bugüne kadar yürütülen bütün karşılaştırmalı çalışmalar GDO soya çeşitlerinin normal çeşitlere göre daha az verimli olduğunu gösterdi.
GDO soyaların gıda güvenliği hiçbir zaman ortaya konulamadı.
GDO soyanın kitlesel üretimi endüstriyel et üretiminde bir patlamaya yol açtı.
Endüstriyel et üretimi dünya çapında çevresel, sağlık ve iklim etkileri ortaya çıkardı.
GDO soya üretimi bir bütün olarak sera gazı emisyonunda hızlı artışa yol açtı, bu ise dünya iklim krizini şiddetlendirdi.
Bütün bu gerçeklere karşı büyük kapitalist çiftçilerin, soya endüstrisinin, tohum ve ilaç şirketlerinin GDO soya üretmede çıkarları var.
Kazananlar bir avuç insan.
Latin Amerika’daki soya üretiminin 20 yılından gerekli dersleri çıkararak,

  • Ülkemizde, değil GDO üretimine izin vermek,
  • yem için bile olsa GDO ithalatı yasaklanmalıdır.
    (YURT11.08.2017)
    ===================================

Dostlar,

Sayın Prof. Dr. Tayfun Özkaya dostumuz, Ege Üniv. Ziraat Fak. Tarım Ekonomisi öğretim üyesidir. Gerçek bir yurtsever bilim insanıdır. YURT Gazetesindeki mütevazi köşesinde uzmanlık alanında oldukça önemli yazılar yazmaktadır. Bu makalelerin izlenmesini salık veririz.

GDO’lu yiyecekler konusu tüm dünyada yaygın tartışma konusudur. Bu sitede epey yazıya yer verilmiştir. Biz de, Ankara Üniv. Tıp Fakültesinde Gıda Güvenliği ve Hijyeni derslerini üstlenen bir öğretim üyesi olarak konuyla ilgiliyiz. Ayrıca 5977 sayılı Biyogüvenlik Yasası uyarınca (md. 12) kurulan ”Risk Değerlendirme Komitesi” nde 2+ yıl Biyogüvenlik Kurulunca seçilmiş uzman olarak çalıştık ve GDO’lu ürünlerin ülkemize sokulmasına ilişkin endüstrinin (Şirketlerin)  Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na yaptığı ithal izni başvurularını 11 kişilik Kurulda değerlendirerek raporladık. Sanırız bizim ağırlıklı olarak ”olumsuz” raporlarımız Bakanlıkta ve endüstride rahatsızlık yaratmış olmalı ki, son birkaç yıldır bu bilimsel Kurula davet edilmiyoruz! Bu arada dışalımına (ithaline) izin verilen GDO’lu ürün sayısının 30’a yaklaştığını öğreniyoruz..

”Risk Değerlendirme Komitesi” nin raporları ve gerekçeleri Biyogüvenlik Kurulu web sitesinde yayınlanmakta ve 30 gün süreyle ilgili çevrelerin görüşlerine açılmaktadır. Son kararı Biyogüvenlik Kurulu vermekte ve karar Resmi Gazetede yayınlanmaktadır.

5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu 26.03.2010 tarihli Resmi Gazetede yayınlanmıştı. Yasanın 5. maddesi yasakları saymaktadır. c fıkrası aşağıdaki gibidir :

Genetiği değiştirilmiş bitki ve hayvanların üretimi. (yasaktır!)

Ancak yasada birçok boşluk bulunmaktadır ve Bakanlık denetimi de,
kamuoyu denetimi de yetersizdir. Türkiye bu bağlamda ciddi risklere açıktır.

Sayın Prof. Özkaya’nın uyarılarla dolu bilimsel ve ciddi yazısını bağlarken kullandığı son bölümü biz de aynen benimsiyor ve paylaşmak istiyoruz :

… Kazananlar bir avuç insan. (AS: Monsanto, Bayer, Cargill.. gibi Uluslararası tekeller!)
Latin Amerika’daki soya üretiminin 20 yılından gerekli dersleri çıkararak,

  • Ülkemizde, değil GDO üretimine izin vermek,
  • yem için bile olsa GDO ithalatı yasaklanmalıdır.

Sevgi ve saygı ile. 15 Ağustos 2017, Tekirdağ

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı, AÜTF Halk Sağlığı AbD
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

Soner YALÇIN : “Yeşil devrim” makalesi ve Gıda Güvencesi Sorunu


Soner YALÇIN : “Yeşil devrim” makalesi ve Gıda Güvencesi Sorunu

Dostlar
,

Gerçek bir araştırmacı – gazeteci/yazar olan, Uğur Mumcu’nun izinden giden başarılı insan Soner Yalçın, aşağıdaki yazısını kamuoyu ile paylaştı.

Biz de benzer temaları uzun yıllardır Tıp Fakültesi’nde verdiğimiz derslerde ve makalelerimizde dile getiriyoruz. Sitemizde bu yazılarımızı bulabilisiniz..
Birkaçı aşağıda..

Saltık, A. Gıda Hijyeni ve Tıbbi Atıklar. www.hekimsaltik.com/ppt/ders_004.ppt,
Saltık, A. GDO Yönetmeliği Neden Geri Çekilmeli ya da İptal Edilmeli?
Bilim ve Ütopya, syf. 71-79, Ocak 2010 ve İst. Barosu Dergisi, cilt 84,
sayı 2010/1
Ocak-Şubat, syf. 51-64, 2010.
Saltık, A. Genetiği Değiştirilmiş Gıdalar : Stratejik ve Uluslararası Boyutlar.
Farklı Boyutlarıyla Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar. Ankara Tabip Odası yayını,
Mart 2010, Kitap bölümü, syf. 109-117).
Saltık, A. Genetiği Değiştirilmiş Gıdalar ve Halk Sağlığı. Farklı Boyutlarıyla Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar. Ankara Tabip Odası yayını, Mart 2010, Kitap bölümü,
sf. 33-40).

*****
http://ahmetsaltik.net/2014/10/16/16-ekim-2014-dunya-gida-gunu/ 

http://ahmetsaltik.net/2013/07/27/gida-guvenligi-ve-hijyeni-sorunu-cozulemiyor/

http://ahmetsaltik.net/2013/05/11/turkiyenin-gida-guvenligi-sorunu-ve-tuikin-biktiran-aymazligi/

http://ahmetsaltik.net/2012/12/08/turkiyede-gida-guvenligi-ve-denetimi/

http://ahmetsaltik.net/2012/09/30/ahaber-tv-sofralardaki-gdo-tehlikesi-tarim-ve-gumruk-bakanlari-istifa/

****

144 yansı ile oldukça varsıl bir bilimsel dosya da şöyle :

GIDA GÜVENLİĞİ ve SANİTASYONU
(Gida_Guvenligi_ve_Sanitasyonu)
(AÜTF Halk Sağlığı AbD D5 dersi)

*****

Rahmetli Prof. Dr. Alpaslan IŞIKLI hocamız soruyordu :

  • “Gıda üretimi yeterli, peki niye AÇLIKTAN ÖLÜYORUZ??
    Gerçekte, yeryüzünde üretilen temel gıda maddeleri, gereksinimi karşılayabilecek düzeyde. Somali’de parası olana her tür gıda var (Açlık krizi, 2011) !?
    Buna karşılık her yıl, çoğu çocuk 10/50 milyon kişi açlıktan ölmektedir!
    Sorunların kaynağını; insan gereksinimlerinin karşılanmasının,
    piyasa”nın acımasız güçlerine terkedilmiş olmasında aramak gerekir.”

Soner Yalçın yazısını 13.11.14 günü sürdürecek. Onu da paylaşacağız.

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yetkilileri başta olmak üzere,
ülkeyi yönetenlerin sorunu stratejik önemde görmesi ve gereğini yapması dileğiyle.

Sevgi ve saygıyla.
13.11.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

==================================

“Yeşil devrim”

portesiSoner Yalçın
hsoneryalcin
syalcin@sozcu.com.tr
SÖZCÜ, 12.11.14

Tarım uyanışına ihtiyacımız var.
Bize/insanlığa ve doğaya neler yaptıklarını bilmelisiniz.
1970’li yıllara gidelim…
Vietnam Savaşı yenilgisi ve ardından petrol krizi ABD ekonomisini çıkmaza soktu.
Öbür yanda Üçüncü Dünya Ülkeleri’nde milli uyanışlar başlamıştı.
Kimi bağımsızlığına kavuşuyor kimi toprak reformu gibi istemleri yüksek sesle dile getiriyordu.
ABD’ye göre, 30 ülkede “siyasal endişe” vardı ve bu ülkelerden biri Türkiye idi…
Herkesin kafasında “kapitalizmin kalesi ABD yıkılıyor mu” sorusu vardı.
Dışişleri Bakanı Henry Kissinger başkanlığında toplanan ABD Ulusal Güvenlik Kurulu bir rapor hazırladı: Ulusal Güvenlik Araştırması Raporu 200:

  • Dünya Nüfus Artışının ABD’nin Güvenliği ve Denizaşırı Çıkarlarına Etkisi.

Tarih: 10 Aralık 1974 idi…
Kissinger, 123 sayfalık raporu ABD Başkanı G. Ford’a sundu. Dedi ki:

  • “Petrolü kontrol edersen ulusları,
    yiyeceği kontrol edersen insanları kontrol edersin!”

BM’nin Roma’da düzenlediği dünya gıda konferansına ülkelerin tarım bakanları katıldı. Yalnızca ABD’nin tarım bakanı Earl Lauer Butz dışında ayrıca
Dışişleri Bakanı Kissinger vardı.

Çünkü Kissinger’a göre, “Tarım, Tarım Bakanlığı’nın ellerine bırakılmayacak ölçüde önemliydi.”

Kissinger tarımı, Amerika’nın petrol politikasıyla birlikte en ön sıraya koydu;
gıda bir silahtı. Toplantıda niyetini hiç gizlemedi:

  • “İnsanların size güvenip dayanmalarının, size bağımlı olmalarının
    ve bu şekilde sizinle işbirliği yapmalarının yolunu arıyorsanız,
    onları gıdaya bağımlı hale getirmek mükemmel bir yöntemdir.”

Rockefeller çömezi

Kimdi bu Kissinger?
Alman Yahudisiydi. Nazilerden kaçıp ABD’ye sığınmıştı. 2. Dünya Savaşı’nda Amerikan Ordusu’nda istihbaratçı olarak görev yaptı. Savaş sonrası askeri istihbarat okullarında ders verdi. 1956’da dünyanın en zengin ailelerinden
Yahudi Rockefeller Ailesi’nin yanında çalıştı. Rockefeller ailesinin önemli adlarından Nancy Maginnes ile evlenerek bağlantılarını güçlendirdi.
Rockefeller Ailesi; petrol şirketi Standart Oil Company’den (Exxon, Mobil ve Chevron), ABD’nin en büyük bankalarından 3 trilyon dolarlık Chase Manhattan Bank’a dek dünyanın en büyük şirketlerin sahibiydi.
Rockefeller tarım sektöründe de güçlü bir yatırımcıydı!
Ve evet gıda artık silahtı!

Amerika küresel politikalarında değişiklik yapıp; günlük ihtiyaç maddelerini bir araç gibi kullanarak, çatışarak giremedikleri ve sömüremedikleri toplumlara barışçı bir hava içinde girecekti.
Kissinger’in hazırladığı o “NSSM 200” başlıklı gizli proje, torun John D. Rockefeller’ın isteğiyle başlatılmıştı.
Ah ne tesadüf!
ABD Başkanı Richard Nixon’ın gizemli Watergate ilişkisi ortaya çıkarıldığında, bazıları bunun Dışişleri Bakanı Kissinger ile Nelson A. Rockefeller’ın bir entrikası olduğunu söyledi. Ve…
Nixon’ın koltuğuna oturan Demokrat Gerald Ford’un ilk yaptığı,
Cumhuriyetçi Nelson Rockefeller’ı yardımcısı olarak almak oldu!
Rockefeller Ailesi, Kissinger ile birlikte tam anlamıyla iktidara egemendi.
Hep yazarım; biri Nobel Ödülü aldı ise ondan mutlaka kuşku duyun!
Kissinger’a 1973’te Nobel Ödülü verildi.
Ve: Rockefeller Ailesi’ni bilmeden tarımın küresel dönüşümü anlamak olanaksızdır

Modern köleleştirme

Tarım yedi bin yıl önce yapılmaya başlandı ve o günden bu güne köylüler her yılın ürününden bir bölümünü ertesi yıla tohumluk ayırırdı. İşte bunun sonuna gelinmişti; tohum -tabii ki- ABD şirketlerinden alınacaktı!
Rockefeller, geleneksel tohum yerine “verimli tohum” aldatmacıyla
“ari tohum ırkı” yarattırdı! İlk Meksika / Sonora bölgesi, bu tek üretimlik F1-hibrit (buğday ve mısır) tohumculuğa açıldı. (Bizim Güneydoğu Anadolu’da da denenecekti; TÖS, DİSK gibi devrimci örgütlerin karşı çıkmasıyla yapılamadı.) Kimyasal gübre ve zirai ilaçlar sayesinde üretim artışı 3 katı oldu!
“Cüce buğdaylar” Pakistan ve Hindistan’a da ihraç edildi; üretim rekoru kırıldı. Bunun üzerine -basının da pompalamasıyla- hibrit tohumlar, kimyasal gübreler ve zirai ilaçlar Türkiye’ye geldi.

Sözde savaşlar bitmişti ama savaş sanayisinin ortaya çıkardığı nitrojen bombası, nitrat gübresi; sinir gazı ise böcek ilacı olarak kullanılıyordu!
Üstelik, üretimi artıracak denen hibrit tohumları, toprağı zamanla öldüren sentetik kimyasal gübreler ve bitki hastalıklarına karşı kullanılan zehirler, yalnızca toprağı değil insanı da hastalandırıyordu.

Sonuçta gıda savaşlarının en önemli adımı atıldı; tohum köylünün elinden alınıp şirketlere verildi. Tabii önce çok ucuz ve sonra pahalı satılarak…
Bunun adı, “modern köleleştirme” idi.
Bitmedi; daha tehlikelisi vardı:
Küresel gıda kontrol süreci, birkaç on yıl sonra “kalıtım devrimi”yle tamamlandı.
Bu amaçla Rockefeller, Harvard Üniversitesi’nde çok az kimsenin farkında olduğu
bir araştırma yürüttü; “Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar” (GDO)!

Gıdalara kimyasal bulaştırmaya “Yeşil Devrim” diyorlardı!
(Öncüsü denilen Norman Ernest Borlaug 1970’de Nobel Ödülü aldı.)
Evet tarım, Rockefeller Ailesinin endüstriyel şekillendirmesiyle küreselleşiyordu.
Ve…
Kırma tohumlarla başlayan süreç Amerika’yı, -şirketleri aracılığıyla- dünya tarımının sahibi haline getirdi. ABD’nin küresel imparatorluğunu güçlendirmek için
“Mahşerin Dört Atlısı” devredeydi;

– Monsanto,
– Du Pont,
– Dow Agro Scinces,
– Syngenta!

Pirinç, buğday, mısır, pamuk, soya fasulyesi, sebzeler, meyveler…

Dünya tarımının %90’ı bu firmaların denetimi altına girmiş durumda.
Bu durum dünya çapında tehlikeli bir ekonomik bağımlılığın ve
beslenme sonucu oluşan kanser, alzheimer gibi hastalıkların nedeni.
Evet, tarım uyanışına ihtiyacımız var.
Yarın (13.11.14) devam edeceğiz..