Etiket arşivi: Dr. Recep Akdağ

ANAYURT Gazetesi ile Söyleşimiz : ‘Türkiye’de aşı kıtlığı var’

ANAYURT Gazetesi ile Söyleşimiz

‘Türkiye’de aşı kıtlığı var’

Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, Türkiye’nin, nüfusuna yeterli miktarda aşıyı
halen sağlayamadığını ifade ederek,

  • Aşı seçmek gibi bir lüksümüz yok, bir aşı kıtlığı var.
    İktidarın ne yapıp edip yeterli etkili – güvenli aşı bulması gerek
    ” dedi.

Uğur DUYAN
ANKARA (Anayurt) (21 Aralık 2020, http://www.anayurtgazetesi.com/haber/Prof-Dr-Ahmet-Saltik-uyardi-Turkiye-de-asi-kitligi-var/719194)

Prof. Dr. Ahmet Saltık, ilk aşamada 18 yaş üstü tüm vatandaşlar (70 milyon) aşılansa da aşıların etki oranın en çok %90’larda olduğunu, bu nedenle de 70 milyon nüfusun firesiz aşılanmasının gerektiğini, üstelik 18 yaş altının da virüsten etkilendiğini, taşıyıcı ve hasta olduklarını aktardı.  Aşıların uzun süre kalıcı antikor üretmede hastalığı geçirmek ölçüsünde başarılı olmadığını anımsatan Saltık, Türkiye’nin ilk aşamada 150 milyon doz aşıya gereksinimi olduğunu ve çok daha fazlasının da mutlaka stoklanmasının zorunlu olduğuna dikkat çekti. Gelişmiş ülkelerin bu olasılığı önceden görüp, nüfuslarının çok üstünde aşı sağladıklarına değinen Saltık, Sağlık Bakanı’nın Çin’den 20 milyon doz aşının Türkiye’ye getirileceği yönündeki sözlerine işaret ederek, bu rakamın Türkiye’de hızla süren salgını söndürmeye kesinlikle yetmeyeceğini ifade etti.

44 yıllık Hekim ve 40 yıllık Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık ile yeni koronavirüsün neden olduğu Kovit-19 hastalığını, aşılarını, bu aşıların özelliklerini, Türkiye için gereken aşı miktarını ve aşı politikasını konuştuk.

Dünyanın çeşitli ülkelerinden aşı haberleri geliyor. Aşı çalışmalarında gelinen bu noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Salgının bir yılı bitmeden elimizde aşılar var. Bu çok sevindirici bir gelişme. Bu denli kısa bir sürede elde edilen başarıyı bilim dünyası adında saygıyla, sevinçle, övünçle karşılamamız gerekir. Kovit-19 için aşı geliştirmede bu başarı insanlık adında, uygarlığımız adına çok sevindiricidir.

KANSER SAĞALTIMI (TEDAVİSİ) İÇİN UMUT OLAN AŞILAR:
mRNA AŞILARI

mRNA aşıları Türkiye’de en çok konuşulan aşılar. Özellikle de Pfizer-BioNTech aşısına karşı bir ilgi var. Bu aşıların geleneksel aşılardan farkı nedir?

Bu aşılarda, virüsün genetik materyali olan RNA’dan özellikli bir parça alınarak, aşı içinde insan hücresine verilmesi tekniğine dayalı bir yöntem kullanılır. Bu mRNA parçası insan hücresinde istenen virüs proteinini üretecek ve o proteini bağışıklık sistemi tanıyacaktır. Böylece virüse karşı bağışıklık gelişecektir. Bağışık insan, aynı virüsle yeniden karşılaştığında 2 tür yanıt verecektir: Birinci sıvısal (hümoral) bağışıklık dediğimiz kanda oluşan antikorlar, ikincisi hücresel bağışıklık dediğimiz, T lenfositlerinin bellek kazanması ve aynı hastalık etkeni ile bir kez daha karşılaştığında bağışıklık sistemimizi harekete geçirmesidir.

Aslında mRNA aşıları neredeyse 10 yıldır kanser aşısı geliştirmede kullanılan bir teknik, ancak henüz somut bir sonuca ulaşılamadı. Bu salgında akla geldi benzer yöntemi kullanmak, başarılı olduğu da görülüyor. %90’ın üstünde etkili olması çok sevindirici. Pfizer ve BioNTech ikilisinin çalışmaları Almanya ve ABD’de olumlu sonuçlar verdi. İngiltere kullanımına başlandı. ABD ve Kanada’da acil kullanımına onay verdi. Ancak bu aşının bir olumsuz yönü, eksi 70 C derce gibi bir soğuk zincir gerektirmesi. Yüksek teknoloji isteyen soğuk depolama merkezlerinde saklanıyor. Dünyada bu altyapıya sahip ülke sayısı az, ülkemizde hemen hemen yok denecek düzeyde; ileri araştırma laboratuvarları dışında bu donanıma sahip değiliz. Olan depolarımız da serum vb. tıbbi ürünlerle dolu. Yani elimizde bu aşıyı koruyabileceğimiz bir yer yok. Yüksek maliyet isteyen bir taşıma ve depolama olduğu için de oldukça pahalı. Bu türden bir derin dondurucu sözgelimi bir eczane için on bin Dolar dolayında. Paranız olsa bile bunu dünyada üreten firmalardan hemen ve yeterince sağlamak epey güç görünüyor.

Bu mRNA aşılarının bir başka sakıncası (dezavantajı) ise daha önce denenmediği için istenmeyen ve yan etkilerinin bilinmemesidir. Bu kuramsal bir risk yaklaşımı, gündelik yaşamda başımıza gelebilecek her risk gibi. Dolayısıyla kabul edilebilir bir risk. Bu noktada bir endişe de virüsün mRNA’sı gider insan DNA’sına karışır mı? Ancak bu çok güç görünüyor. Bilimsel yazında buna ilişkin örnekler yok.

ÇİN AŞISINI ÜRETMEK ÇOK PAHALI

Oxford-AstraZeneca ortaklığıyla geliştirilen Kovit-19 aşısında hangi yöntem denendi?

İngiltere ve İsveç’in birlikte geliştirdikleri bir aşı ve bu aşıda vektör yöntemi kullanıldı. Yine Rusya da Sputnik V aşısını da vektör yöntemi ile geliştirdi. Bu aşılar daha ucuz ve etki bakımından bir parça geri kalıyor, Moderna’nın ve BioNTech-Pfizer’in mRNA aşılarına göre. Bu aşıların yani Oxford Astra-Zeneca aşısının ilk dozda %70’lerde ikinci dozda %90’a yakın etkili olduğu görüldü. Rusya, Oxford Astra-Zeneca’ya aşılarının vektörlerini birleştirmeye, ortak çalışmaya çağrı yaptı geçen hafta.

Peki, Türkiye’nin sağlayacağı Çin aşısı olarak da bilinen Sinovac’ın CORAVAX aşısı hangi yöntemle geliştirildi? 

Çin hükümeti destekli Sinopharm Biyoteknoloji firması ile birlikte geliştirildi. Çin hükümetinden ciddi destekler alan Sinovac firması tarafından üretilen aşı, geleneksel aşı yönetimi ile yani bakteri ya da virüsün ölü duruma getirilip ancak bağışıklık kazandıracak ölçüde etkin olmasının sağlanması yöntemi ile geliştirildi. Bu amaçla çok sayıda tavuk embriyosu kullanmak ve aşı virüsünü çok miktarda üretmek gerekiyor ve maliyet artıyor. Bu yöntemle üretilen aşıdan sonra bağışıklık sisteminin antikor üretmesi ve / veya hücresel bağışıklık sağlanıyor. Bu aşı yöntemindeki en büyük sakınca (dezavantaj) ise çok sayıda ölü virüse gerek duyulması. Tavuk yumurtası içindeki embriyolarda üretilen çok ama çok sayıda virüsün ölü hale getirilerek aşıda kullanılması gerektiği için, bu aşının üretimi pahalı. Uzun yıllardır denen klasik bir yöntem etkileri, yan etkileri iyi biliniyor. Güvenli bir aşı yöntemi. Güvenli oluşu önceki yıllarda denenmişliğinden kaynaklanıyor. Bir de hastalık etkeni ölü, aşı ile bulaş (enfeksiyon) riski yok.

Bu aşı eksi 21 C derece soğuk zincirle korunabiliyor. Üretim kapasitesiyle ilgili sorunlar var. Dünya nüfusu 8 milyara yakın. 18 yaş altı nüfusu düştüğümüzde yuvarlak hesap 6 milyar insana aşı yapılması gerek ve iki doz gerektiğine göre 2021 yılı içinde 12 milyar doz aşı üretilmeli. Bu lojistik, altyapı ve üretim kapasitesi yok Çin’de ve dünyada.

“DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ (DSÖ) BU NOKTADA ÇOK ENDİŞELİ”

Gelişmiş ülkeler şimdiden nüfuslarının çok üstünde aşı alımı yapmak için gerekli anlaşmaları sağladı. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

DSÖ bu noktada çok endişeli. Özellikle yoksul ülkelerde yaygın aşılamanın 2022-24’e dek uzayabileceği öngörülüyor. Dünya nüfusunun önemlice bir kesimi az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde yaşadığı için, salgının önümüzdeki birkaç yıl içinde tümüyle söndürülmesi olası gözükmüyor.

HIFZISSIHHA ENSTİTÜSÜ KAPATILDI; AŞISIZ KALDIK!

Peki, Türkiye’de durumu nasıl?

Aşıda özyeterliğimizi yitirmiş bulunuyoruz. AKP iktidarı tarafından 2 Kasım 2011’de 663 sayılı Yasa Gücünde Kararname (md.58/3) ile bir Cumhuriyet kurumu olan (1928’de Atatürk döneminde kurulmuştu) Refik Saydam Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü (RESAMENS) kapatıldı. AKP iktidara gelmeden (3 Kasım 2020) önce 1997-8’den başlayarak Hıfzıssıhha Enstitüsü’nde aşı üretimi tavsamaya ve duraksamaya başlamıştı. 2002-11 arasında ise, çok başarılı bir Kurum olan Hıfzıssıhha (Sağlığı Koruma) Enstitüsü teknik gelişmelerin uzağında bırakıldı ve sonunda kapatıldı. “Küreselleşme gereği uzmanlaşan kuruluşlardan daha ucuza satın alırız..” dendi ama gelişmeler, dönemin sorumlu Sağlık Bakanı Dr. Recep Akdağ’ı doğrulamadı. Türkiye, aşıda tümüyle
dışa bağımlı ve şimdilerde, KOVİT-19 salgınının en azgın dönemlerinde, geçelim gecikmeyi, yeterli aşıyı bile sağlayamamakta; sorumlu apaçık AKP’dir.

RESAMENS, Cumhuriyet’in çok önemli bir kurumuydu. Anadolu’daki büyük salgınları bu Enstitüsü sayesinde yendik. ABD ve Çin dahil Dünyaya aşı sattık, bağışladık. Hıfzıssıhha Çin’e, Rusya’ya ve ABD’ye aşı gönderdi; günümüzde aşı umduğumuz ülkelere! 2011’de “..Küreselleşme ve uzmanlaşma var..” denerek, bu eşsiz Kurumu kapattılar. Şimdi aşı alamıyoruz – bulamıyoruz, Ülkemiz iflasın eşiğinde. Para bulsak bile alamıyoruz. Gelişmiş ülkeler bu aşılardan çok miktarda alım yaptı, yapıyor. Çin’den 50 milyon doz aşı gelecek dendi, halen beklemedeyiz. AKP iktidarı, RESAMENS’i kapatırken, birtakım aşı alım güvenceleri ile 2022’ye dek ülkemizin aşı üretimine ipotek koymuştur.

  • Ayrıca, Çin’den gelecek aşının bedeli için ise, 2 ülke arasında döviz takas (swap) anlaşması nedeniyle TL kullanılacaktır. Bu da iktidarın seçiminde belirleyici bir etmendir.

“YOK AŞI, YOK, NESİNİ SEÇECEKSİNİZ??!”

Türkiye’de Çin aşısına dönük kuşkular var. Bu kuşkulardan dolayı aşı olmak istemeyenler de var. Bu noktada aşı seçme şansımız var mı?

Çin aşısının Evre (Faz) 3 çalışması Türkiye’de de yapıldı Endonezya ve Brezilya ile birlikte. Türkiye’de de 12.400 gönüllü aşılanıyor. Endonezya’nın Evre3 raporuna göre, bu aşının etkinliği %97. Türkiye’ye de kısa zamanda açıklanır, %90’larda bir etkinlik bekliyorum. Geldiğimiz noktada ise bu aşı ya da şu aşı deme şansımız yok. Çünkü çok ciddi bir aşı kıtlığı var. İstem (talep) çok, ürün az. Kapanın elinde kaldı aşı. İktidar Türkiye’yi, hem Hıfzıssıhha Enstitüsü’nü kapatarak %100 dışa bağımlı kıldı hem de zamanında gerekli bağlantıları yapmayarak – gecikerek yeterli aşı alımını sağlayamadı.

Yani, yok aşı yok, nesini seçeceksiniz?!

Bir milyon doz BioNTech&Pfizer’den gelecek denenmekte. Bu aşıyı saklamak için gerekli soğuk zincir altyapısı elimizde yok. Başta belirttiğim gibi bugünden yarına bu ileri derin dondurucuları hemen sağlayamazsınız, bunları üreten fabrikaların da kapasitesi dolu. İngiltere’de bile ancak elli hastanede bu ileri (ultra) derin dondurucu var. Bu bakımdan, aşı seçmek gibi bir lüksümüz yok, bir aşı kıtlığı hatta yoksunluğu var kötü yönetim yüzünden!

İktidarın ne yapıp edip yeterince ve güvenli – etkili aşı bulması gerek. Ne yazık ki bu dilek – zorunluluk havada kalıyor. Çünkü iktidar ne yaparsa yapsın yeterli aşı yok piyasada! Çin’den elli milyon doz beklenirken, Erdoğan geçen hafta Azerbaycan dönüşü uçakta on milyon doz geliyor, dedi. Oysa Sağlık Bakanı yirmi milyon doz demişti. Hangisi doğru bilmiyorum, ister 10 ister 20 milyon doz olsun, ikisi de çok yetersiz Türkiye için.

EN AZ 160 MİLYON DOZ AŞI GEREKİYOR

Neden yetersiz? 20 milyon doz aşı az değil mi? 10 milyon kişi aşılanabilir en azından…

Türkiye’nin nüfusu göçmenler – kaçaklar dahil 90 milyon. Bu nüfusun 20 milyonu 18 yaş altı deseniz, 3-6 ay içinde hastalığı geçiren ve antikor üreten 2 milyon kişiyi, aşı içindeki etken maddelere ya da aşıya alerjik olanları, değişik tıbbi nedenlerle aşı olamayacakları da bu hesaba katarsak ilk aşamada Türkiye’de 65 milyon kişiyi aşılamalısınız. 2-3 hafta içinde 1. ve 2. dozu tamamlamalısınız. Bu da 130 milyon doz aşı kullanmanız demektir. Aşının etkisi % 90’larda olduğu için, aşılanan 65 milyonda yaklaşık 6,5 milyon kişi bağışıklık kazanamayabilir. Bunlar için de elinizde yeniden aşılama için 13 milyon doz aşı olmalı; yani 143 milyon doz + %10 fire pay ile yaklaşık 160 milyon doz aşının elinizin altında olması gerekir. 18 yaş altında aşı yapılmadığı için bulaş riski sürüyor demektir. Üstelik hastalığı geçirerek oluşan bağışıklık, 3-6 ay içinde sönümlenebiliyor.

  • Hedef kitlenin firesiz, en yüksek oranda ve hızla, adil – etik – bilimsel – ücretsiz aşılanması gerek!

Aşı bağışıklaması ne denli ve ne etkinlikte sürer, bilinmemektedir. Hastalığın geçirilmesiyle kazanılan doğal bağışıklığın 3-6 ayda sönümlenmesinden kalkarak, yıl içinde 2. kez aşılama gereği doğabilecektir. İşte bu nedenle gelişmiş – varsıl ülkeler, fazladan aşı alımı için çok önceden anlaşma yaptılar. Olası aşı bağışıklığı sürelerini göz önünde bulundurdular. Biz ise aşı kıtlığı – yoksunluğu çekmek durumundayız. Üstelik uygulanan yüzeysel önlemler salgının önüne geçemiyor ve salgın azgınlaşmış biçimde sürüyor!

Ayrıca kimi insanlara el altından “aşı” yapılmakta! İktidar bu skandalı yadsıyamadı. Sağlık Bakanı’nın ‘Çin’de eczanelerde satılıyor, oradan alıp gelmişlerdir’ diyerek yadsınamaz biçimde kabul ettiği yasalara, hukuka ayrı olarak gerçekleşen bir suç var. Açıkça aşı kaçakçılığı yapılıyor. Türkiye’nin gümrük güvenliğini hiçe sayan, halk sağlığını tehdit eden bu girişim ve bir biyolojik sıvıyı insanlara “aşı” diye yapmak kabul edilebilir ve bağışlanabilir bir şey değil. Apaçık suç, savcılar işlem yapmalı.

Salgının ortasında aşı yoksunluğu ile yüz yüze kaldık!

Unutulmasın; AŞILAR, salgın yönetiminde büyülü araçlar değildir.

  • Salgın denetiminin altın anahtarı Epidemiyolojik ilkelere tam bağlı kalarak bilimsel salgın yönetimidir, onu AKP gibi politize etmek değil!

Yaygın aşılama başlasa bile, 2021 sonlarına dek maske – uzaklık – temizlik vazgeçilmezdir.

Sonuç olarak; aşı gelse bile 2-3 hafta biyogüvenlik testlerinin yapılması yasal ve bilimsel yükümlülük olduğundan, sağlanan miktara göre 2021 Ocak ortalarında ancak yaygın aşılamaya geçilebilir. Bu 2-3 hafta sürede çok sayıda (resmen her gün 200’ün üstünde) insanımız ölecektir! Yine resmen günde 30 bini aşkın insanımız hastalanacaktır. Sağlık kuruluşları boğulmak üzeredir. Bu nedenlerle,

  • 2-3 haftalık bir TAM KAPANMA son derece gerekli, hatta zorunlu ve ivedidir.

Sevgi ve saygı ile. 21 Aralık 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

MİLYONLUK TWEET İLETİLERİMİZ…

MİLYONLUK TWEET İLETİLERİMİZ…

Dostlarımıza teşekkür ederiz..

Her ne denli dün (15.12.2020) TBMM Bakanlığının bütçe önerisi görüşülürken, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ağzından kaçırdı (!?) ise de,

Ülkede seçim yok. Seçim olsa da iktidarın size verilmeyeceğini biliyorsunuz.

içerikli çok tehlikeli bir tümce kurdu ise de, AKP’nin maskesi bu kez tam düşmüştür.

Ancak, taa 1908’lerde Padişahı bile indirerek bu ülkeye Anayasal düzeni bir kez daha getiren bu aziz ve yiğit Anadolu halkı, meşru yollarla haklarını korumayı çağımızda da bilecektir.

İstanbul BŞB Başkanlığı seçimi çok tipik örnektir.. İnsanlar günlerce oy çuvallarının üstünde yatarak onları bir yolsuzluktan, açıkça AKP saldırısından korumayı başarmışlardır.

13 bin oy farkı, seçim yinelendiğinde 800 bini geçmiştir. Anadolu’nun derinliklerinden saatlerce ayakta otobüs yolculuğu yaparak oy kullanmaya gelmişlerdir İstanbul’a insanlar. Çünkü aşağılanmışlar, onurları zedelenmiş, hiçe sayılmışlar ve mazlumun hakkı açıkça – utanmazca gasp edilmiştir.

Böylesi bir olgu siyasal tarihte ilk ve tek örnektir! Başta AKP = RTE, herkes dersini almalıdır.

Seçim hilelerinin de zamanı geçmiştir. Mühürsüz 1 milyonu aşkın oyu sandıklara atarak anayasa halkoylamasının sonucunu da artık değiştiremezsiniz..

Halk artık AKP’nin içyüzünü anlamıştır ve düzeltme olanağı yoktur.

ABD’den “malvarlığını araştıracağız” tümcesi geldiğinde Erdoğan felç olmaktadır! Niye?

Neden çıkıp “kanıtlamazsanız namertsiniz, müfterisiniz….!” diye haykıramamaktadır?

***
Almanya, salgın verileri bizden çok daha olumlu olmasına karşın, bu gün neredeyse tam kapanmaya gitti.. 26 gün sürecek, 10 Ocak’a dek. Sosyal devlet her tür desteği verecek halka.

Merkel: “Mevcut önlemlerle rakamları aşağıya çekemeyiz. Ek önlemler almadan kışı atlatamayız. Noel’den önce yine bir karar alınması gerek. Vaka sayıları kendiliğinden düşer umuduyla yaşayamayız. Eyalet yönetimleriyle önümüzdeki birkaç gün içinde gerekli görüşmeleri yapacağız.” dedi önceki gün ve özerk bilim kurumu Robert Koch Enstitüsü’nden rapor aldıktan sonra 16 Eyalet Başbakanı ile saatlerce görüşerek üstteki kararı aldı.

Bizde Erdoğan, neredeyse yarı tanrı! Hikmetinden sual olunamıyor, Sağlık Bakanı Koca, ikide bir “Sn. Cumhurbaşkanımız arz edeceğiz, Bilim Kurulu danışma organı” diyor.. Ama salgın verileri kötüye gidince Erdoğan, “Bilim Kurulu tam yetkili” diyebiliyor!? Basit bir takiyye mi??

    • Bizde ise AKP = Erdoğan iktidarı Batı’dan beter tam bir sermaye iktidarıdır, üstelik acımasız bir din sömürüsüyle!RTE, Azerbaycan dönüşünde geçen hafta uçakta, “.. biz artık özellikle aşılara adeta endekslendik.. Çin’den ilk etapta 10 milyon doz aşı gelecek, 50 milyona tamamlayacağız.. ödeme planıyla ilgili imzayı attım.. BioNTech ve Pfizer aşıları ile 3’lemiş olacağız..” dedi.Soruyoruz : 1 doz aşı kaç $? Sözleşme koşulları neler? Hangi şirket aracı? Neden Devlet doğrudan dışalım yapmıyor? Niçin açıklamıyorsunuz, saklanacak neler var sözleşmede??
      Bir şey daha soruyoruz Erdoğan’a :
      “3’lemiş olacağız” ne demek?BioNTech&Pfizer aşısı 2 ayrı aşı değil ki, Çin’de gelecek olanla 3 ayrı aşımız olsun! Adı geçen 2 firmanın ürettiği tek 1 aşı var.. Erdoğan, salgın verilerini – sürecini böyle mi anlıyor, yandık!
      ***
      Hepsi bir yana, 3 Kasım 2020’den bu yana tek başına iktidarında 19. yılına giren AKP = RTE, bugün ülkemizde yaşanan AŞI KITLIĞI / YOKSUNLUĞU / GECİKMESİNİN bağışlanamaz sorumlusudur.

      Dr. Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü
      ‘ne 2002-2011 arası 9 yıl çivi çakmamışlar, sonra da teknolojisi geriledi, Küreselleşme gereği işbölümü var, aşıları uzmanlarından satın alacağız… diye saçmalayarak bu çok başarılı, Dünyaya örnek Cumhuriyet Kurumunu, 2 Kasım 2011’de 663 s. KHK ile kapatmışlardır (m. 58). Tarih, dönemin Sağlık bakanı Dr. Recep Akdağ‘ı asla unutmayacaktır.

      Bugün ülkemizde yaşanan AŞI KITLIĞI / YOKSUNLUĞU / GECİKMESİNİN faturası daha çok hastalık, daha çok ölüm ve daha çok ekonomik yıkım – salgının uzamasıdır. Sorumlu AKP = Erdoğan’dır.

      Sınırlı (10 ya da 20 milyon doz??) aşılamaya başlamaya daha en az 3 hafta vardır.
      Salgın çok azgın bir dönemdedir. Merkel Almanya’sından çok daha hazin / acınacak  durumdayız. Her gün “resmi verilerle” 30 bini aşkın, gerçekte 2-3 katı insanımız KOVİT-19’a yakalanmakta, her gün yine “resmi verilerle” 200’ü aşkın, gerçekte 2-3 katı insanımız yaşamdan koparılmaktadır!

      Bu tablonun 3 hafta daha sürmesi; resmi verilerle 5 bine yakın, gerçekte birkaç katı masum insanımızın ölmesi ve resmi verilerle 600 binden çok gerçekte birkaç katı insanımızın hastalığa yakalanması ve uzayıp giden salgının dayanılmaz ekonomik, psiko-sosyal yükü demektir! AKP = Erdoğan‘ın tablonun böylesine ürkünç/vahim olduğunu gereğince kavradığını düşünemiyoruz.

      Azerbaycan’dan dönüşte uçakta Erdoğan’ın sözleri bizi ürkütmektedir : İlk parti aşı 10 mu, 20 milyon doz mu, S. Bakanı mı, Erdoğan mı doğru söylüyor? “BioNTech ve Pfizer aşıları ile 3’lemiş olacağız..” ne demektir? Türkiye bu son aşıdan simgesel olarak 1 milyon doz anacak alabilecekken, Erdoğan 3 aşı edinebileceğimizi sanarak rahatla(tıl)mış mıdır??
      ***
      Kendilerine hiç olmazsa AŞILAMA sürecinde tam bir saydamlık, ülkenin aşı gereksinimi hızla karşılama, bilimsel HAKKANİYETE dayalı yaygın ve etkin bir aşılama kampanyası öneriyoruz.. Yapılacak her hata daha çok ölüm, daha çok hastalık, daha çok ekonomik yıkım ve de AKP’nin başarısızlığının perçinlenmesi olacaktır.

      Derhal, oyalanmadan, en az 14 gün tama yakın kapanma zorunludur,  hatta kaçınılmazdır ve ivedidir.

      Efendiler bunu yapınız korkmayınız, daha pahalıya mal olmayacaktır. ABD’de çoook zenginler, Devlete “ek vergi / servet vergisi” vermeye hazır olduklarını açıkladılar ve dahası, hükümeti bu yönde yasal düzenlemeye çağırdılar!.. İspanya yaptı, Arjantin yaptı..

      Hani İslamiyet adalet dini idi??!

      Eyyyyy, müslüman geçinenler, “kefere”nin (!) adaletinden, ahlakından, etik değerlerinden, sosyal devletinden, hukukundan… size zerrece pay düşmez mi??
      ***

      Tüm dünyaya eş zamanlı 14 günlük küresel kapanmayı,

      24 Ekim 2020 günü, BM’nin 75. kuruluş yıldönümünde ve sorasında önerdik. İlk olarak Karantina TV programında açıkladık (http://ahmetsaltik.net/2020/10/26/katrantina-tv-programimiz-24-ekim-2020/). Türkçe ve İngilizce çağrı iletimizi olabildiğince yaydık. 3-4 Aralık 2020’de bu toplantı gerçekleşti SALGIN gündemi ile. Önerdiğimiz üzere DSÖ Başkanı Dr. Gebreyesus Genel Kurulu bilgilendirdi. Şimdilerde bu önerimiz sıcak gündemde!

      Salt Türkiye’ye değil,

    • Tüm dünyaya, EŞ ZAMANLI 14 GÜNLÜK KÜRESEL KAPANMA öneriyoruz.
    • Bu çok etkili bir Epidemiyolojik stratejidir.

      INTERNATIONAL CALL FOR CONTROLLING
      COVID-19 PANDEMIC

      The COVID-19 pandemic cannot be controlled
      by the brutal capitalism’s ambition for profit!

      With the UN-WHO call, call for 14 DAYS FULL CLOSURE CONCURRENT ALL OVER THE WORLDThis is a historical solidarity step..

      ***
      Günümüzün sosyal medyası, Mustafa Kemal’in telgraf telleri gibidir.
      Ülkenin kılcal damarlarına dek ulaşmaktadır ve halk, geç de olsa aydınlanmaktadır.
      İktidarın sosyal medya korkusu ve saldırısı da bu temeldedir ancak yararsızdır.

Sevgi ve saygı ile. 16 Aralık 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

 

Hükümet’ten Hastane Patronlarına Bayram Hediyesi: Fark Ücretleri İki Kattan Çok Arttı!


Hükümet’ten Hastane Patronlarına Bayram Hediyesi:
Fark Ücretleri İki Kattan Çok Arttı!

alt

Dün (AS : 12.10.13), uzun bayram tatilinin ilk gününde, vakıf üniversiteleri ile
özel hastanelerde yurttaşlardan alınacak ek ücreti Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) ödediği miktarın %90’ından %200’üne çıkaran Bakanlar Kurulu Kararı
Resmi Gazete’de yayınlandı.

TTB_logosu

13 Ekim 2013

BASIN AÇIKLAMASI

Hükümet’ten Hastane Patronlarına Bayram Hediyesi: Fark Ücretleri İki Kattan Fazla Arttı!

Artık yurttaşlarımız da sağlık çalışanları da biliyor;
uzun tatiller tehlikelidir.

Bu tatillerin ilk günü bir “güzellik” yapılması ihtimali çok yüksektir.

Yurttaşları rahatsız edecek düzenlemeler, “ceplere el atma” işleri bu zamana getirilir ki tatilin arasında kaynasın, tepki az olsun.

Ne yazık ki yine aynısı oldu.

Dün, uzun bayram tatilinin ilk gününde, vakıf üniversiteleri ile özel hastanelerde yurttaşlardan alınacak ek ücreti Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) ödediği miktarın %90’ından %200’üne çıkaran Bakanlar Kurulu Kararı Resmi Gazete’de yayımlandı.

Anlıyoruz ki; Bakanlar Kurulu kararı 16.9.2013 tarihinde alınmış ama malum nedenlerle uzun tatilin ilk günü yayınlanmış!

Aslına bakarsanız Bakanlar Kurulu’na ek ücretleri iki katına dek artırma “yetkisi” veren yasa geçtiğimiz (2012) Mayıs ayında çıkarılmıştı ve özel hastane patronları
Bakanlar Kurulu kararını dört gözle bekliyorlardı, Bayram’a yetiştirdikleri anlaşılıyor.

Yurttaşlarımız yaşıyorlar, %90 farka uyulmadığına ilişkin yakınmalar çok fazlaydı, yöneticilerin sözde uyarılarına, cezalarına karşın özellikle kimi büyük sermaye gruplarına bağlı hastanelerde çok daha fazla fark ücretleri alınıyordu.
Daha da fazla alınabilmesinin önü açılmış durumda.

Gittikçe daha çok özel sağlık kurumlarından hizmet almaya zorunlu bırakılan yurttaşlarımız, ceplerinden çok daha fazla ödeme yapmak zorunda kalacaklar,
ya da yeni türetilen “tamamlayıcı” sağlık sigortasına ek primler ödeyecekler.

Bu ülkede sağlık hizmeti alabilmek için;

Bu ülkenin yurttaşı, bu devletin verdiği nüfus cüzdanına sahip olmanız yetmiyor.

Bu devlete vergi vermeniz yetmiyor.

Genel Sağlık Sigortası primi (AS : = ek vergi!) ödemeniz yetmiyor.

  • Katkı payları ödemeniz de yetmiyor!
  • Artık SGK’nın ödediğinin iki katını cepten ayrıca ödeyeceksiniz.

(Aldığınız hizmet “istisna” sayılıyorsa 3 kat para ödeyeceksiniz.)

Özel hastanelerden sigortalıların sağlık hizmeti alabilmesi AKP’nin
Sağlıkta Dönüşümü’nün flaş işlerindendi. İktidar partisinin iddiasına göre;
artık yurttaşımız “muayenehane çilesinden”, “bıçak parasından” kurtulacak,
isteyen istediği yerden “özgürce” sağlık hizmeti alacaktı!

Genel Sağlık Sigortası Kanunu ilk çıktığında özel hastanelerde “ek ücret” yoktu.
Yani, özel hastanelere giden sigortalı hastalar % 0 (yazı ile yüzde sıfır)
ücret ödeyeceklerdi.

Sonra, ilk olarak, % 30 “ek ücret” getirildi. O zaman da uyarmıştık, zamanla artacak demiştik. “Yok” deniyordu, “% 30’un lafı mı olur?”

Ne diyordu Başbakan: “Ben de SSK’lıydım, beni de muayenehaneye çağırdılar.”

Ne diyordu AKP’li (sabık) Sağlık Bakanı (AS : Dr. Recep Akdağ) :

“Doktorların eli vatandaşın cebinde!”
“Bıçak parası dönemi bitti.”
“Artık vatandaşı tuzu kuru öğretim üyesine soydurmayacağız.”

Peki, şimdi ne oldu?
Kimin eli kimin cebinde?
Kim kimi soyuyor?
Kim kimi soyduruyor?

Özel hastanelerdeki “ek ücret”, “bıçak parası” değil de nedir?

(“Vergilendirilmiş bıçak parası kutsaldır” mı diyeceksiniz yoksa?)

Devletin 629 TL ödediği bademcik ameliyatına siz cebinizden özel hastaneye ayrıca 1.258 TL (AS : 629 TL x 2 = 1258 TL) ödüyorsanız, devletin 1.510 TL ödediği
prostat ameliyatına siz ayrıca 3.020 TL ödüyorsanız kimin kimi “soyduğu” açık
değil mi?

Kime geldi bu bayram hediyesi?

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi