Etiket arşivi: “Atatürk’ü Anma; Gençlik ve Spor Bayramı”

GENÇLİĞİN BAYRAMINDA ATATÜRK’Ü ANARKEN

Ahmet Nişancı
Eğitimci – Yazar

DOĞRU BAKIŞ

19 Mayıs 2022

  • Mustafa Kemal Atatürk,
    bu Ulusun kurtuluşunun ve yeniden kuruluşunun yaratıcısıdır.

19 Mayıs 2022.. Bu gün düşman çizmeleri altında, yokluklar içindeki yurdumuzu kurtarmak ve TÜRK DEVLETİNİ YENİDEN KURMAK, “VAR ETMEK” için Yüce Tanrının Türk Milletine armağanı, gelmiş geçmiş dünya liderleri içinde TEK YENİLGİ GÖRMEYEN LİDERİ GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞA’nın Kurtuluşu yönetmek üzere Samsun’a ayak basışının 103. yılıdır.

Büyük Uluslar, kendisine hizmet eden büyük ve değerli insanlarını asla unutmazlar. Türk Milletinin vefalı insanları olarak yokluklar içine düşmüş bir kuşaktan yeni ve bağımsız bir ulus yaratan Ata’mızı, manevi kişiliğiyle sonsuza dek anmak ve yaşatmak değerbilir Türk Halkı için bir şeref ve onur görevidir. Bu nedenle her 19 Mayıs’ta ve Cumhuriyete giden yolları döşeyen önemli günlerde; 23 Nisanlarda, 30 Ağustoslarda, 29 Ekimlerde Türk Milleti olarak O’nu büyük bir coşku ve sevgi ile bağrımıza basar, kutlarız ve 10 Kasımlarda saygı ve minnet ile anarız.

O Büyük Adam, Mustafa Kemal Atatürk Türk Milletinin başına gelmiş büyük bir şanstır; kurtarıcı ve Devlet Kurucusu olarak yüksek dehâsıyla savaş alanlarının yenilmez komutanı, politikacı olarak bütün dünyanın takdir ettiği bir barış adamı, yurtseverliğin büyük örneğidir.

Yüce Türk Milleti’nin Gençliği ve yediden yetmişe bütün Ulus bireyleri Atatürk’ün varlığının anlamını ve büyüklüğünü kavramış olarak Kutsal Türk Bayrağını alarak O’nu anmak için bu gün meydanları doldurarak ATATÜRK’Ü ANMA GENÇLİK VE SPOR BAYRAMI’nı kutlarken, akın akın Anıtkabir’e akacak ve huzurunda her zaman olduğu gibi bir kez daha saygısını gösterecektir.

Bu arada hiç kuşjusuz Atatürk’e olan borçlarının büyüklüğünü kavrayamayanlar kendilerinin Bağımsız Türk Ulusunun ve özgür bir ülkede Müslüman olarak yaşayabilmelerinin hazırlayıcısı olan Yüce Atatürk’ü unutturmaya çalışacaklar, nefretlerini kusmaya ve yurdumuzun bağımsızlığından ve Cumhuriyet’in nimetlerinden nasıl yararlandıklarının ayrımına varmak istemeyerek rahatsız olmayı, yani hainliklerini sürdürmeyi her zaman olduğu gibi ara vermeden sürdüreceklerdir.

Bu hainler, şu gerçekleri anlayıp bir türlü içlerine sindiremediler :

  1. Eğer Kurtuluş Savaşı başarıya ulaşamasaydı bu hainler bugün hangi ulusun egemenliği altında, tutsaklık altında yaşayacaklarını hiç mi düşünmezler? Düşünseler bile bir türlü Büyük Atatürk’ü kabul etmezler, yadsımacılıklarıyla (inkarcılıklarıyla) her fırsatta yandaşlarını O’ndan uzaklaştırmaya, O’nu yok saydırmaya akıl almaz kurnazlıklarıyla devam ederler.
  2. Bugün gerçek anlamda İslâm inancıyla yüklü olan Müslüman din kardeşlerimiz inançlarını özgürce yaşayabilmelerini Atatürk’ün başardığı Kurtuluş Savaşına borçlu olduklarını bilirler. Hainler bunu bilmez mi? Elbette onlar da bilir. Ama İslâm Dinini kendi kişisel çıkarları için kullanmak ve kendilerine göre bir iktidar yönetimi kurmak isteyenler için bağımsızlık, özgürlük ve demokrasi büyük bir engel oluşturmaktadır!!! Bu nedenle Atatürk Cumhuriyetini yok etmek ve yerine kendi teokratik otokrasi oluşturmak ve kul, köle bir topluluk (millet / devlet değil) kurmak isterler.
  3. Ulema İslâm’ın koşulunu beş (5) olarak veriyor: Kelime-i şahadet getirmek, namaz kılmak, oruç tutmak, fitre-zekât vermek, hacca gitmek.

Varsayalım ki bir Müslüman bu 5 koşulu hakkıyla yerine getiriyor; ama haram yemekten vazgeçmiyor, başkasının haklarına saygı göstermiyor, her türlü haksızlığın içinde olmayı sürdürüyor, yalan söylüyor, iftiralarla karalamalarına ara vermiyor, insanları aldatmak… için kırk takla atıyorsa, bu insanı yine de İslâm’a uygun kişi olarak kabul edecek miyiz? Tanrının huzuruna bu kişi(ler), hangi yüzle “Ben Müslümanım!” diye çıkacak??!!

Zekât vermeye bir örnek: Müslüman insan, varlığının her yıl 1/40’ını zekât olarak vermek zorundadır, değil mi?  40 evi olan bir kişi her yıl 1 evini zekât olarak veriyor mu? Vermiyor. Kırk bin lirası olan bin lirasını, kırk milyonu olan bir milyonunu zekât olarak veriyor mu? Vermiyor. “Ben veriyorum.” diyebilen bir zengini tanıyanınız var mı? Yok!

Yoksullar sıkıntı çekerken zenginlere daha çok hak tanıyan yönetimleri nasıl açıklayacağız?

  1. Bugün secdeden başını kaldırmayarak insanları Allah adına dinle kandırmaya çalışan, Kur’an’daki gerçek Müslümanlıkla ilgisi olmayanlar gittikleri camilerin Atatürk sayesinde ayakta kaldığını bilmiyorlar mı?

Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı kutlamaları içinde bu örnekler, yanlış yolda yürüyenleri uyarmanın bir vatandaşlık görevi olduğu düşünülerek verildi.

Ülkemizin vefalı evlatları bütün hainliklere karşı gerekli dersleri vermeyi sürdürecek ve tüm ulusal günlerde ve 10 Kasımlarda akın akın Anıtkabir’e akarak Yüce Atatürk’ü unutmayacağını ve unutturmayacağını haykıracak ve haykırmaya sonsuza dek devam edecektir.

Atatürk, önder kişiliğiyle yüzlerce yıl sonra da Ulusumuzun ve ulusların tarihinde bir güneş gibi parlak geçmişiyle, yapıtlarıyla var olacaktır.

Bu gün Atatürk’ü anlamayanlara anlatmak ve gelecek kuşaklar için Atatürk’ün kazandırdıklarını korumak ve kendinden sonrakilere emanet edecek biçimde saklamak ve benimsetmek görevimizdir.

 NEDEN ATATÜRK’Ü SEVMEK, ANMAK, ANLATMAK HER TÜRK İÇİN BİR GÖREVDİR?

  1. Ulusların özgür ve bağımsız yaşaması ve yaşatılması için insanlığın bugün varmak istediği hedef, çok anlaşılır açıklıkla Atatürk İlkelerinin içindedir.
  2. Cumhuriyet eğer demokrasinin en ileri aşamasında yaşatılıyorsa cumhuriyettir; sahte, göstermelik cumhuriyet ve demokrasi Atatürk düşüncesi ve yaşamıyla bağdaşmaz.
  3. Kadın, erkeğini bütünleyendir. Erkekle eşitlenemeyen kadınlık Atatürk düşüncesinde yer alamaz.
  4. Uygarlık (Medeniyet), hak ve hukukun üstünlüğü içeriğinde değer kazanır; bu üstünlük değerini taşımayan bir hukuk ve yönetim anlayışı Atatürk düşüncesiyle uyuşamaz ve insanlık dışıdır.
  5. Her insanın laik ve vaz geçilemez öğrenim hakkı vardır. Ülkemizde bunun gerçekleştirilmesindeki emeği ve düşüncesiyle Atatürk, bütün dünyaya örnek olmuştur.
  6. İnsan uygar bir varlık olarak yaşamalıdır. Uygarlığın en önemli göstergelerinden biri de insanların giysilerinde (kılık kıyafetinde) ve aile yaşamında özenli olmasıdır. İlkel ya da ortaçağ yaşam düzenini ve kafa yapısını modernleştiremeyenler, değiştiremeyenler Atatürk düşüncesinden ve insansal değerlerden uzak kalanlardır.
  • Ulusumuzun Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı kutlu olsun!

Ne mutlu Türküm diyene! “Türk olan değil, Türküm diyebilenler mutlu olacaktır!”

Türklüğün Büyük Atası Atatürk; ruhun neşeli, sevinçli ve mutlu olsun!

Vatan sana minnettardır.

YENİDEN 19 MAYIS

Dostlar,

“Atatürk’ü Anma; Gençlik ve Spor Bayramı” haftası sürüyor..

Siyasal iktidar görmezden gelse de..

Başbakan, bilmem kaçıncı yıldır üstüste kutsal ulusal bayramlarımızda
değişik gerekçelerle bulunmasa da..

Yeni Gençlik ve Spor Bakanı (Suat Kılıç), Reyhanlı’daki acı katliamı bahane ederek
19 Mayıs Konserlerini iptal etse de..

Reyhanlı’da siyasal iktidarın tartışmasız 1. derece sorumlu olduğu kırımda kurban sayısı resmi olmayan rakamlarla yüz’ü aştığı halde ulusal yas ilan etmeyen ama
olay günü (11 Mayıs 2013, öğlen saatleri) Burhan Kuzu‘nun oğlunun – 2 bakanın da katıldığı- o gün akşamki düğününü iptal etmeyen bir anlayışla karşı karşıya olsak da..

Bildiğinizi üzere bu konuda sitemize epey yazı, makale koyduk.

Bizim 17 Mayıs 2013 günü İzmit’te verdiğimiz konferansın power point yansılarını da..

Şimdi de Sayın Ertuğrul Gezenoğlu‘nun çok öğretici makalesini paylaşmak istiyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
22.5.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

===============================

Yeniden 19 Mayıs

ERTUĞRUL GEZENOĞLU
15.5.2013, www.add.org.tr

Ulu önder Atatürk 1927 yılında Nutuk’a ‘’19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktım.‘’ diyerek başlamıştır. Genel kabul gören tarihlere göre 19 Mayıs 1919 Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcı, 9 Eylül 1922 bitişidir. Ama özellikle İzmir’de yaşayan bizler için Ulusal Kurtuluş Savaşı İzmir’in işgali olan 15 Mayıs 1919’da Hasan Tahsin’in düşmana attığı
ilk kurşun ile başlamış ve 9 Eylül 1922’de bitmiştir. Yani Ulusal Kurtuluş Savaşı İzmir’de başlamış ve İzmir ‘de biterken aynı anda Kuruluş dönemi başlamıştır.

Hasan Tahsin’in İzmir için ayrı bir önemi vardır ve her yıl artan bir katılımla
15 Mayıs günü anma töreni yapılmaktadır.

Hasan Tahsin’in attığı ilk kurşun direnişin başlangıcı olmuş, Efeler düşmana karşı çete savaşlarını başlatmış ve ülkenin her yerinde direniş hareketleri önce cemiyetlere daha sonra da Kuvay-ı Milliye’ye dönüşmüştür.

Bu gelişmeler yaşanırken Atatürk Anadolu’yu kongrelerle dolaşarak 23 Nisan 1920’de Ankara’da BMM‘ni toplamıştır. Yokluklar ve zorluklar içinde çalışan İlk Meclis üyelerinin tümünü minnet ve saygı ile anıyorum.

Meclisin açılması ile, direniş hareketleri sonucu oluşan Kuvay-ı Milliye, düzenli bir Türk Ordusu’na dönüştürülerek Ulusal Kurtuluş Savaşı zaferle sonuçlandırılmıştır.

Lozan’da ülkenin tapu senedi emperyalistlere kabul ettirildikten sonra (24 Temmuz 1923), sıra Cumhuriyet’in ilanına gelmiştir (29 Ekim 1923).

Adeta kıyametin koptuğu nokta 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilan edildiği andır.

O ana dek Atatürk ile birlikte olan birçok komutan Atatürk’ün karşısında yer almışlardır.
Bundan sık sık söz etmekten amacım, genellikle devrim karşıtlığının 14 Mayıs 1950’de başladığı şeklindeki yanlış düşüncenin değişmesini istediğimdendir.

14 Mayıs1950 –  27 Mayıs 1960 devrim karşıtlarının ilk iktidar dönemidir. Ne acıdır ki, ülkeye demokrasiyi getiren, muhalefet olmayı içine sindiren, bir anlamda iktidar olmalarının önünü açtıkları tarafından daima Atatürk’ün yanında yer almasından olsa gerek, en çok saldırılan kişi İsmet Paşa olmuştur. Bugün de aynı haksızlıklar aymazlık derecesinde yapılmaktadır.

Bu düşünceleri aklımdan geçirirken duyduğum bir cümle beni etkiledi. Cümle şöyle idi;

“ Hep Atatürk’ün silah arkadaşları diyoruz ama Atatürk’ün fikir arkadaşlarından bahsedenimiz yok, çünkü O’na fikir arkadaşlığı yapan yoktu.”.

Bana göre bu cümle, ‘’İsmet Paşa dışında fikir arkadaşlığı yapan yoktu.” şeklinde bitmeliydi ama yine de çok önemli bir tespit olduğunu düşünüyorum.

Bu cümleyi geniş anlamda değerlendirirsek;

Eğer İsmet Paşa dışındaki komutanlarla 29 Ekim 1923’teki ayrışma olmasaydı;
Serbest Fırka olayı yaşanmaz, isyanların etkileri az olurdu. Ülkenin, 1929 Dünya Ekonomik Krizinin de yaşandığı o zorlu ilk yıllarda enerji birlikteliği sinerjiye dönüşeceğinden hem kalkınmada hem de Devrimci atılımlarda kısa sürede daha hızlı sonuçların alınması olanaklı olabilirdi.

Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda büyük bir özveri ile cephelerde başarıdan başarıya koşan komutanların utku (zafer) sonrası Atatürk’le savaşta olduğu gibi baş başa vererek yani O’na silah arkadaşlığından sonra fikir arkadaşlığı yapmaları durumunda ortaya çıkacak tablonun getireceği olumlu sonuçlarla Kuruluş dönemi daha verimli olabilirdi.

Musul – Kerkük sorunu aynı Hatay sorunu gibi çözülerek Misak-ı Milli sınırlarına katılmış olurdu. Böyle bir durumda petrolü olan Türkiye’nin ulaşacağı olumlu noktayı tahmin etmek zor değildir. Karma ekonomi uygulaması ile adeta yoktan var edilen kamu iktisadi kurumlarının (KİT) yanı sıra özel sektör de kısa zamanda gelişme sağlayacağından, sanayileşme kısa zamanda ülkeye yaygın bir biçimde dağılacaktı.

İşte bu tabloyu çok iyi hesap eden emperyalistler, ülkede birçok isyanı körükleyerek
Musul – Kerkük’te istediklerini elde etmişlerdir.

Köy Enstitüleri projesi daha erken başlayabilir, toprak reformu rahatça yapılabilir,
1930 ekonomik krizi fırsata dönüştürülebilirdi. Cepheleşmelerin en büyük nedeni olan cehaletin yenilmesi, ulusal gelirin hakça paylaşılması sağlanabilirdi. Böylece Cumhuriyet’in Halkçılık ilkesi sosyal devlet anlayışı ile birleşerek özgür ve mutlu toplum ideali gerçekleşmiş olurdu.

Kentlere gelenlerin kentli olmasını sağlamak için açılan Halkevleri kırsal kesimden daha bilinçli olarak gelecek olanlarla kucaklaşarak kültürlü, düzenli, mutlu kentlerin oluşması sağlanabilirdi. Şehirlerde ister gecekondu deyin, ister varoş , böyle bir kesim oluşmaz , çarpık kentleşmenin önüne geçilebilirdi.Kentler büyük çapta göçler ile boğulmazdı.

Tüm bunlar senin varsayımların denilebilir ama yaşanan acı gerçekler somut olarak belleklerimizde silinmeyecek izler bırakarak yerlerini almışlardır.

Yaşananlar yaşanmıştır ama bunlardan yeterince ders alınmış mıdır?
Bu soruyu olumlu yanıtlamak olanaksızdır. Aksine daha önce yaşanan ve unutulması gereken olayların abartılarak gündeme getirilmesi ile cepheler arası keskinleşmeye doğru gidildiği kanaati toplumda oluşmaya başlamıştır.

– 19 Mayıs 2012 öncesi ulusal bayramlara kısıtlama getiren genelge,
– kimi operasyonlarda Nutuk ve Gençliğe Hitabe’nin kayıtlara geçirilmesi,
– bir bölüm medyada Atatürk’e yapılan kabul edilemez saldırılara savcılarca izlemsizlik (takipsizlik) kararlarının verilmesi,
– iktidarın Türk Milleti sözünü kullanmaması,
– kimi toplantılara Türk bayrağının sokulmaması,
– bazı toplantılara saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başlanmaması,
– T.C. ibaresinin kimi kamu kuruluşlarından kaldırılması,
– Atatürk resimlerinin indirilmesi,
– 21 Mart 2013 Diyarbakır mitingi ile 8 Nisan 2013 Silivri olaylarının karşılaştırılması bitmeden
– akil insanların toplantılarının yapılış biçimi, protestolara karşı
sert müdahaleler,
– 1 Mayıs 2013 İstanbul olayları..

toplumda geniş bir tepki oluşmasına neden olan gelişmelerdir.

Ülkenin bölünmez bütünlüğüne, Atatürk’e, Türk bayrağına, Atatürk ve Cumhuriyet’in devrim ve ilkelerine sıkı sıkıya bağlı olanların marjinal diye nitelendirilmesi ve adeta
yok sayılmak istenmesi ülkemize aymazlık derecesinde yapılan bir kötülüktür.

Şu bilinmelidir ki; kendini yurtsever ve ulusalcı kabul edenler hiç de az değildir.
Sessiz bir çoğunluk olarak vakur bir şekilde sabretmektedirler. 29 Ekim 1923’ten başlayarak Atatürk’ün karşısında yer alanlar nasıl halkın gönlünde yargılanarak mahkum olmuşlar ise , yurtsever ve ulusalcılara yapılanları da halk gönlünde yargılayıp mahkum edecektir.

Bundan sonra yapılacak seçimlerde halkın gerçekleri görmesi sağlanarak sandıkta demokratik yoldan alınacak seçim zaferleri ile tekrar Atatürk Cumhuriyeti’ne kavuşulması, ülkemizin geleceğinin tek çıkış yoludur.

Önemli olan bugünlerde gerekirse bedel ödeyerek doğru yerde durabilmektir.
Doğru yerde duranları, şu anda bedel ödemekte olanları ve bu uğurda bedel ödeyeceklerini bilerek direnenleri en içten duygularla selamlıyorum.

Başta Ulu Önder Atatürk olmak üzere bu ülke için şehit ve gazi olanları minnetle anıyor, güller ve ışıklar içinde yatmalarını diliyorum.

Bedel ödeyenler ve ödeyecek olanlar; güçlerini Türk Milleti’nden, Atatürk’ten ve damarlarındaki soylu (asil) kandan almaktadırlar.

NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!…

Kaygı ve saygılarımla…

Ertuğrul GEZENOĞLU
19 Mayıs 2013