Etiket arşivi: Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek

Kahraman Gazi Yılmaz Yiğit’in babası uçmağa vardı!

Kahraman Gazi Yılmaz Yiğit’in babası
uçmağa vardı!

Koray Gürbüz
Aydınlık Gazetesi, 20.3.2017

2 kolunu,
1 bacağını ve
sol gözünü kaybeden Gazi Yılmaz Yiğit’in

sevgili babası Edirne’de hayatını kaybetti. Gülabi Yiğit, Anadolu’nun dört bir yanındaki Şehit ve Gazi babaları gibi fakir, kanaatkâr, vatansever bir adamdı. Bedeni küçücük olsa da yüreği dağlar kadar büyüktü. Edirne’de güvercinler için bardakta buğday satarak geçimini sağlıyordu. Parası yoktu ama gururluydu. Gazi oğlunun, yiğit evladının resimlerini bir madalya gibi
evinin duvarlarına, buğday tezgâhının sağına soluna yapıştırmıştı.

Binlerce Şehit ve Gazi Ailesi gibi o da biricik evladının vatan ve bayrak için

– kollarını,
– bacaklarını
– ve gözünü vermesine

değil ama “ilgisizliğe ve umursamazlığa” isyan ediyordu. Yaşadığı kalp kırıklığından olsa gerek fakir evinin dış camına evladının fotoğrafını asıp şöyle bir not iliştirmişti: “Gazi babası diyor ki: ‘Benim oğlum iki kolunu, bir bacağını verdi; devlet geçmiş olsun demedi, bir yetkili gelmedi!’”

Gazi babasının kalbi kırıktı! Çünkü ilgisizlik yeni değildi. 2014 yılında biricik evladı ve biricik torunu Ankara’da belediye otobüsüyle Bilkent’teki “Rehabilitasyon ve Bakım Merkezi”ne gitmek için otobüse bindiğinde belediyenin otobüs şoförü Gazi’ye

  • “şerefsiz, hayvan oğlu hayvan, enayi, terbiyesiz, Allah görmüş de iki elini almış işte,
    benim için mi gazi oldun?!”

demişti ama o zaman da hiçbir devlet yetkilisi Gazi’nin ve babasının yanında yer almamıştı…
O dönemde yandaş medya hep bir ağızdan küfürbaz şoförün nasıl masum (!) Gazi’ninse “provokatör olduğunu” anlatıyordu. Otobüsün kamera kayıtlarını kırpıp, biçip Gazi’yi suçlu çıkarmaya çalışıyorlardı. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, şoförünü korumak için Gazileri açık açık hedef gösteriyordu yandaşı olan kanallarda. İşte bu yüzden kalbi kırıktı Gülabi Yiğit’in. Aslan parçası oğlunun vatan için ödediği bedel ağır gelmiyordu ama “iftiralar ve küfürler” ağır geliyordu o küçülmüş bedenine.

Gülabi Yiğit artık aramızda değil. Bütün kalp kırıklıklarını ve kahraman oğlu Gazi Yılmaz Yiğit’in dualarını yanına alarak uçmağa vardı. Son görevini yerine getirmek için Gazi evladı ve onun Gazi arkadaşları ile birkaç dost yüz vardı caminin avlusunda. Kendileri gelemeseler de çiçek gönderen ve telefon açan birkaç kişi de zaten Gülabi Amca’yı hayattayken de arayan, halini hatırını soran kişilerdi. Onların dışında cenazesinde devlet büyükleri yoktu, kameralar yoktu, hiçbir gazetede cenazeye dar tek satır da olmadı.

Aslında Gülabi Yiğit’in hayatı, Anadolu’nun dört bir yanında acılarla yaşama tutunmaya çalışan Şehit ve Gazi Ailelerinin neler yaşadığının ve neler yaşayacağının da göstergesi. Haber bültenlerinde birkaç saniyede isimleri okunup geçilen Şehitlerin geride kalan ailelerini bekleyen kader bu… “Yaralandı” denilip önemsenmeyen Gazilerin dramı bu… Ancak hiç bahsedilmese de en büyük yanlış da bu!

Gâvur deyip geçtiğimiz emperyalist Amerikalılar Irak’ta, Afganistan’da masum insanlara kurşun atan askerlerine bile “kahraman” diyorlar! Yaralanmış askerlerini binlerce araçlık konvoylarla evlerine götürüyorlar. Amerikan futbolu maçlarında izne gelen askerlerini tüm stada alkışlatıyorlar. Bizdeyse kınalı kuzular toprağa düşünce birkaç hamasi söz söyleniyor ve sonra her şey unutuluyor.

Ben diyorum ki; “Toprak uğruna ölen varsa vatandır!” diye inanıyorsak o halde toprağa düşenleri de onlarla beraber hayatlarını toprağa gömen ailelerini de yalnız bırakmayın. Gülabi Yiğitlerin kalplerini kırmayın. Şehit ve Gazi Ailelerinin yaptıkları fedakârlığın anlamını bir an olsun düşünün. Emin olun onlar fazla bir şey istemiyorlar. Sadece “ilgi görmek ve saygı duyulmak” istiyorlar.

Mekânın cennet olsun Gülabi Yiğit Amca. Başın sağ olsun Kahraman Gazim Yılmaz Yiğit.
===========================================
Dostlar,

AYDINLIK Gazetesi‘nin değerli yazarlarından Sn. Koray Gürbüz’ün yukarıda aktardığımız yazısını okurken gözyaşlarımızı içimize akıttığımızı saklamayalım..
Birkaç bakımdan :

– Edirne’de ve yoksullarının içinde geçen 16 yılımız olmuştu..
– Babamızı görev şehidi vermiştik..
– Suriye’de AKP-RTE’nin olağanüstü hatalı emperyalist taşeronu uydu politikaları yüzünden boşu boşuna, hiç gerekmediği halde vatan evlatlarını “şehit” veriyorduk ve yüreğimiz
yangın yeriydi..
– Salt El Bab’ı temizlemek için 70’i aşkın aslan parçasını – kınalı kuzuyu kurban ettik yaşamlarının baharında.. Aralarında hiç zengin – politikacı – yüksek bürokrat çocuğu yok!
Hepsi garip, yoksul aileler, yurdum insanları.. Bedelli askerliğe parası olmayanlar..
– Cenaze törenlerinde bildik karagözlüklülerin kahreden timsah gözyaşları, demeçleri.
– Emperyalizmin taşeronu PKK ile açılım – saçılım – Oslo ve Dolmabahçe müzakereleri ve
bu akıl dışı güdümlü politikalar yüzünden boşu boşuna verdiğimiz şehitler, sivil yitiklerimiz..
– Haziran 2015 seçimini yitiren AKP – RTE’nin başlattığı terör ve zorla yineletilen Kasım 2015 seçiminin kazanılmasına dek kurban edilen canlarımız..
– Halen “evet” çıkmazsa bugünleri mumla arayacağımız tehdidini savuran İlnur Çevik nam Cumhurbaşkanı başdanışmanı, Hükümet sözcüsü Başbakan Yrd. Prof. Numan Kurtulmuş.. vd.

Tüm bunlara ek, yaşamı savaş meydanlarında kan – ateş -barut – ölümle geçen eşsiz bir komutanın, Mustafa Kemal Paşa‘nın tokat gibi sözleri :

  • “Bir milletin yaşamı tehlikeye girmedikçe savaş bir cinayettir..”

Türkiye bu kabul edilemez yanlışlarını sürdüremez.. Aklını başına almalıdır.
Büyük ATATÜRK’ün “YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ” ilkesi eksenli dış ve iç politika ilkelerine dönülmelidir. En başta
1. TAM BAĞIMSIZLIK
2. ULUSAL EGEMENLİK olmak üzere..

Sevgi, saygı, acı ve umut ile. 21 Mart 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

Ali Rıza Üçer’in zaferi

SINIF GÖZLÜĞÜ

Ali Rıza Üçer’in zaferi

Yıldırım Koç

Çok zor ama keşke etrafta üç-beş Ali Rıza Üçer daha olsa.

=========================================

Dostlar,

Yıldırım Koç da, Dr. Ali Rıza Üçer de dostluklarıyla övündüğümüz arkadaşlarımızdır.

Sevgili Üçer’in e-iletisi bize ulaştığında sitemizde 2 ayrı yazıya geçen hafta yer vermiştik :

– http://ahmetsaltik.net/2015/08/13/ifade-ozgurlugune-iliskin-ali-riza-ucer-karari/
 http://ahmetsaltik.net/2015/08/13/icme-suyu-tartismasinda-anayasa-mahkemesinden-hak-ihlali-karari/

Sevgili Koç perçinlemiş oldu..

Her ikisini de kutluyor ve kendilerine teşekkür ediyoruz.

Dileriz Ankara 10. Sulh Hukuk Mahkemesi, AYM kararını ve gerekçesini dikkate alarak, yapacağı yeniden yargılamada bu kez hukuka uygun bir karar verir.
Bilindiği gibi AYM kararları mahkemeleri de bağlıyor..

Anayasa md. 153/ son : “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını,
gerçek ve tüzelkişileri bağlar.”
Dr. Üçer’in duruşma gününü bildirmesini bekliyoruz..
Mahkeme salonunda dayanışma için birlikte olacağız..

İçme suyu tartışmasında Anayasa Mahkemesinden hak ihlali kararı

İçme suyu tartışmasında
Anayasa Mahkemesinden hak ihlali kararı :
Melih Gökçek’e yüksek mahkeme freni..

 

AA ve SÖZCÜ Gazetesi’nin Anayasa Mahkemesi kararıyla ilgili açıklama ve haberi:
http://www.sozcu.com.tr/2015/gundem/gokceke-aym-darbesi-907626/

– Anayasa Mahkemesi, Tıp Kurumu Derneği Genel Sekreteri Üçer‘in, 2008’deki Ankara’nın
içme suyu tartışmaları sırasında yaptığı açıklamalar nedeniyle Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Gökçek‘e tazminat ödemesini hak ihlali saydı.
– Yüksek Mahkeme, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına karar verdi
– Gerekçeden:
– “Kamuoyunu yakından ilgilendiren sorunları tartışma özgürlüğünün
tüm demokratik sistemlerin temel ilkesi olduğu göz önüne alınmalıdır”

ANKARA (AA) – Anayasa Mahkemesi, Tıp Kurumu Derneği Genel Sekreteri Dr. Ali Rıza Üçer’in, Ankara’nın içme suyu tartışmaları sırasında yaptığı açıklamalar nedeniyle
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek‘e tazminat ödemesini hak ihlali saydı. Yüksek Mahkeme, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına karar verdi.

Tıp Kurumu Derneği Genel Sekreteri Üçer, 2008 yılı Haziran ayında Ankara’nın içme suyunda arsenik bulunduğu iddialarıyla ilgili yaşanan tartışmalar üzerine, başka uzmanlarla konuyla ilgili basın açıklaması düzenleyerek,

“Kızılırmak suyunda arsenik olduğu, arseniğin mesane, akciğer, deri, böbrek ve karaciğer kanserine yol açtığı”nı iddia etti.

Gökçek, basın açıklamasındaki kimi anlatımların kendisine hakaret niteliğinde olduğu savıyla Tıp Kurumu Derneği Genel Sekreteri Üçer’e tazminat davası açtı.

Ankara 10. Sulh Hukuk Mahkemesi de Üçer ve öbür uzmanların Gökçek’e 750’şer lira
manevi tazminat ödemesine hükmetti.

Ali Rıza Üçer, ifade özgürlüğünün ihlal edildiği gerekçesiyle, Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulundu.

Yüksek Mahkeme, Üçer’in Anayasanın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine oybirliğiyle karar vererek, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararı Ankara 10. Sulh Hukuk Mahkemesine gönderdi.

Gerekçeden :

Anayasa Mahkemesi’nin Resmi Gazete’de yayımlanan gerekçesinde, başvuruya konu basın açıklamasının yapıldığı tarihlerde Ankara’da suyun kalitesine ilişkin tartışmaların yaşandığı, konuyla ilgili pek çok haber ve yorumların yapıldığı belirtildi.

Gerekçede, Üçer’in basın açıklamasında, sudaki arsenik miktarı ile kanser olguları arasındaki ilişkileri kimi uluslararası kuruluşlarca yayımlanmış verilere dayanarak gösterdiği ve Ankaralılarda görülecek kanser olgusu sayılarına ilişkin kimi değerlendirmelerde bulunduğu ifade edildi.

Gökçek’in açtığı davada, Ankara 10. Sulh Hukuk Mahkemesinin Üçer’in herhangi bir
bilimsel veri olmadan kamuoyunu yanlış yönlendirdiği gerekçesiyle tazminata mahkum ettiği hatırlatılan gerekçede, şunlar kaydedildi:

“İfade özgürlüğü, büyük ölçüde eleştiri özgürlüğünün güvence altına alınmasını hedeflemektedir ve düşüncelerin açıklanması, yayılması sırasında kullanılan ifadelerin
sert olması doğal karşılanmalıdır. Somut olaydaki gibi kamuoyunu yakından ilgilendiren sorunları tartışma özgürlüğünü, tüm demokratik sistemlerin temel ilkesi olduğu göz önüne alınmalıdır. Anayasa’nın 26. maddesinin 2. fıkrası, kamuyu ilgilendiren ifadelere yönelik
pek az sınırlamaya yer vermektedir.

Sağlıklı bir demokrasi, kamu gücünü kullanan bir organın yalnızca yargı organlarınca denetlenmesini değil, aynı zamanda sivil toplum örgütleri, medya ve basın veya
siyasal partiler gibi öbür aktörlerce de denetlenmesini gerektirir
.”

“Siyasetçilere yönelik eleştirilerin kabul edilebilir sınırları, öbür kişilere yönelik eleştiri sınırına göre daha geniştir.” ifadesine yer verilen gerekçede şu değerlendirmelerde bulunuldu:

Siyasetçiler bu nedenle daha geniş hoşgörü göstermek zorundadır.
Kamusal tartışmalara katılan bireylerin hafif bile olsa yaptırıma maruz kalma endişesi taşımaları, bireylerin düşüncelerini açıkça ifade etmeleri üzerinde kesintiye uğratıcı bir etki doğurur. Kişilerin böyle bir etki altında ileride düşüncelerini açıklamaktan ve yaymaktan kaçınma riski bulunmaktadır.”

Yüksek Mahkemenin gerekçesinde, toplumu yakından ilgilendiren meselelere ilişkin bilgilerin kamuoyuyla paylaşılmasında kamu yararı bulunduğunu vurgulanarak, siyasetçilere eleştirinin sınırının özel kişilere göre daha fazla olduğu savunuldu.

Gerekçede, “Bu nedenlerle başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin, başkalarının şöhret ve haklarının korunması için demokratik bir toplumda gerekli olmadığı kanaatine varılmıştır” ifadesine yer verildi.

===================================

Dostlar,

Yerinde ve doğru bir karardır, sevindiricidir.
Örnek (emsal) niteliğinde olacaktır ve ilk derece mahkemelerinde hep dikkate alınacaktır dileriz.
Bizler gibi yazıp çizen, konuşup söyleyen ve hep kamuoyu önünde bulanan insanlar için güvencedir. Savaşımcı meslektaşımız Uzman Dr. (Radyasyon Onkokojisi)
Sayın Ali Rıza ÜÇER‘i kutlamak isteriz.

Aydın ve uzman olma sorumluluğu, Yurttaş sorumluluğunun 2 kanadı gibidir.

Bu özgürlüğün, özüne dokunulmadan kullanılabilmesi gerekir. Sınırlama zorunlu ve istisna; ifade (düşünceyi açıklama) özgürlüğü ise kural olarak sınırsız ve dokunulmaz olmalıdır.

Bay Gökçek’in kendisine hep hakaret edildiği sanrıları (hezeyanları), uygar insan hakları hukukunda her halde, mutlak olan anlatım – düşünceyi açıklama özgürlüğünün korunması karşısında eşdeğer olarak gözetilmesi gereken bir değer olmayacaktı, öyle de olmuştur.

Düşüncelerini şu ya da bu yolla açıklayan insanların enselerimde Demokles’in kılıcı gibi dava açılması tehdidi ve sonucu olarak maddi – manevi ödence (tazminat) + hapis cezası yaptırımının sallandırılması kabul edilemez.

Bay RTE‘nin de bu bağlamda, Anayasa Mahkemesinin örnek kararında uyarıldığı üzere,
daha hoşgörülü – dayançlı (tahammüllü) olması ve ikide bir (zırt pırt) dava açtırmaması gerekir. Bu davranış hem demokrasiyi tahrip etmekte hem de yargıyı gereksiz meşgul etmektedir.

Biz de, Halk Sağlığı Uzmanı olarak söz konusu önemli Halk Sağlığı sorunu yaşanırken ve sonrasında sürerken tartışmaların içinde idik. Kimya Mühendisleri Odası’nın, Ankara Tabip Odası’nın çalışma ve basın açıklamalarında bulunduk (http://ahmetsaltik.net/2012/08/03/ankara-tabip-odasindan-su-hakkinda-basin-aciklamasi/). TV’de uzman olarak bilimsel görüş sunduk.
Biliyoruz ki, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, Ankara suyu ile ilgili sağlık – güvenlik koşullarını yerine getirmede görevini yapmadığı için Ankara Valiliğine Bay Melih Gökçek hakkında suç duyurusunda bulunarak gerekli yasal işlemin yapılmasını istemiştir. 19.09.2014 tarihli ve 19020089….. sayılı bu yazının fotokopisine de daha önce web sitemizde yer vermiştik.
(http://ahmetsaltik.net/arsiv/2015/05/Ankarada_su_sorunu_Ulusal_Egitim_Dernegi_Konf..pdf, yansı no 18)

Ankara’nın 5. dönem Belediye Başkanı olarak 25 yılı bu görevde doldurmaya koşan Gökçek, kolay kolay kırılamayacak bir rekora gitmektedir. Ancak bunca uzun sürede Başkentin temel sorunlarını kalıcı çözümlere ulaştıramamak da Gökçek’e özgü bir başka “rekor” (!) olsa gerektir!
Eleştirileri ve eleştirenleri dava baskısı – tazminat – hapis cezası gibi yaptırımlarla boğmaya çalışmak bir Gökçek klasiğidir ve sanırız Anayasa Mahkemesi’nin bu son kararı ile
Bay Gökçek’in elinden bu oyuncağı alınmış gözükmektedir.

Beş milyonu aşan nüfusuyla Başkent Ankara insanlarının yasal standartlarda içme kullanma suyuna şebekeden her an erişme temel hakkı vardır. Bu temel hak, zorunlu simetriği olarak Belediyeye de temel bir sorumluluk yükler. Söz konusu sorumluluk, hukukumuz ve Türk Ceza Yasası katında (nezdinde) KUSURSUZ SORUMLULUK olarak tanımlanmaktadır.
Bu hukuksal kurumun ve yasal düzenlemenin ne anlama geldiğini Bay Gökçek hukukçulardan dikkatle öğrenmeli ve sonuçlarını kavramaya, buna uygun davranmaya çalışmalıdır
hiç olmazsa bu görevde 20+ yıllık kıdemiyle..

Sevgi ve saygı ile.
12 Ağustos 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Necdet Saraç : Dördü de Alevi!


Dördü de Alevi!

necdet_sarac_portresi

 

 

Necdet SARAÇ
YURT
Gazetesi, 12.7.13

 

Gezi direnişi sırasında öldürülen dört kişinin dördü de Alevi!

1. Mehmet Ayvalıtaş,
2. Abdullah Cömert,
3. Ethem Sarısülük 
4. Ali İsmail Korkmaz Aleviydi!

Kesin bir sonuç olmasa da saldırılar sonucu yaralananların da çoğunun
Alevi olduğu söyleniyor…

Öldürülenlerin ve yaralananların bu kimliklerine bakınca İster istemez insanın aklına
“bu kadar tesadüf olabilir mi” sorusu gelip takılıyor! Ancak, bu sorunun kesin bir cevabı henüz yok. Tesadüf de olabilir, iktidarın ceberrutluğu ve Alevilere yönelik
kin ve nefret
i düşünüldüğünde önceden planlanmış bir gerçek de olabilir!

Senaryo yazmayacaksak, kesin olan bir şey var:

Bu sorunun cevabını AKP iktidarda olduğu sürece bulamayacağız!
Çünkü bu sorunun cevabı ancak hukukun işlediği, adaletin sağlandığı demokratik bir Türkiye’de bulunabilir. Yani, yapanın, yaptığının yanına kar kalmadığı, yargıcın adil olduğu, doktorun Hipokrat yeminine uyduğu, hatta Mobesse kameralarının
“herkes için eşit görüntü verdiği” bir Türkiye’de…

  • Çünkü, bu ülkede Mobesse kameraları bile şaibeli!

Ethem’in ölümüne neden olan vurulma anında, Mobesse kamerası boşluğu ve ağaçları çekiyor, Ali İsmail’in ölümüne neden olan dövülme anları ise bir anda otel kamerasından kayboluyor!

Çünkü bu ülkede, hem iktidar sahiplerinin, hem de iktidara hizmet edenlerin vicdanları kurumuş durumda! Siz bakmayın onların Suriye ve Mısır’daki Müslümanlar için
“vicdan” yaptıklarına. Onlar yalnızca kendilerine Müslüman! Gerisi külliyen yalan!

Vicdanları kurumamış ve söyledikleri yalan olmamış olsa, ortada gencecik insanların cenazeleri dururken, kırılan reklam panolarını, maddi hasarları sabah akşam gözümüzün içine sokup durmazlar!

Vicdanları kurumamış ve söyledikleri yalan olmamış olsa, otopsi raporları ve televizyon görüntüleri ortadayken, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek
“Ethem arkadaşları olan provokatörlerin taşıyla öldürüldü” diyemez,
Samanyolu haber ve Beyaz TV de bunu manşetine taşıyamaz!

Vicdanları kurumamış ve söyledikleri yalan olmamış olsa, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu: “Vicdanım rahat. Emniyet teşkilatı sürekli bir şiddet görüntüsü içerisinde
hareket etmiştir diye bana asla söyletmeniz mümkün değil.” diyemez!

Vicdanları kurumamış ve söyledikleri yalan olmamış olsa, Eskişehir Valisi Güngör Azim Tuna, Ali İsmail Korkmaz’ın ölümü için “Kendi arkadaşlarına bile zarar verip ‘polis yaptı’ süsüne büründürmeye çalışıyorlar.” diyemez! Bunu diyen Vali ve ona bağlı polis
o zaman “doğal bir şekilde” Ali İsmail’in dövülme anını görüntüleyen otelin kamera kayıtlarının sağlam şekilde alır, arkasından savcılığa bozuk şekilde teslim eder!
Arkada delil bile bırakmaz!

Vicdanları kurumamış ve söyledikleri yalan olmamış olsa, arkadaşları tarafından
yaralı bir şekilde hastaneye götürülen Ali İsmail Korkmaz’a kimse “bu bir adli vakadır. Önce karakola ifadeye götürün..” diyemez!

Ve bunların vicdanları kurumamış, söyledikleri de yalan olmamış olsa, Nedim Şener’in Posta Gazetesi için hazırladığı “Aleviler Ne İstiyor” başlıklı yazı dizisinin reklam spotu, içinde “katliam” kelimesi geçiyor diye yasaklanmaz!

CHP’li Ali Özgündüz’ün sorusuna Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, katliam yapmanın neredeyse “serbest” ama katliama katliam demenin yasak olduğu bir Türkiye’de hepimizle dalga geçer gibi “böyle bir ifade vatandaşlar arasında kin ve düşmanlık tohumları ekebilir. Çocuk izleyicilerin üzerinde olumsuz etki ve muhtemel nefret algısı oluşturacaktır.” diye asla cevap veremez!

Bu gerçeklere rağmen, özellikle AKP ve AKP iktidarından beslenen kesimlerin laftan anlamayacakları, kuruyan vicdanlarını da yeniden harekete geçiremeyecekleri kesin!

Ancak, Ramazan nedeniyle habire vicdan, insanlık, yardım laflarını tekrarlayan ve
buna rağmen zalimlerin arkasında duran milyonlarca insanın hiç değilse Ali İsmail Yılmaz’ın cenaze töreninde Ethem Sarısülük’ün annesi ile Ali İsmail Korkmaz’in annesinin ne büyük bir acıyla birbirlerine sarılıp ağladıkları fotoğraf karesine
mutlaka bakmalarında büyük yarar var!

1_tabut_3_anne_12.7.13_Cumhuriyet

(Fotoğrafı biz ekledik, Cumhuriyet, 12.7.13, Ahmet Saltık)

Çünkü o yaşanan acı gerçeğin resmi! Her şeyi anlatıyor! Kim bilir, belki o resim vicdanları yeniden harekete geçirir ve bu ülkede yeniden adalet konuşulmaya başlanır!