Parasını öder tutuklatırım!
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dündar ve Gül’ün tahliyesiyle ilgili ‘bu iş bitmedi’ diyerek
AYM’ye yüklendi, ancak YARSAV Başkanı Arslan, Cumhurbaşkanı’nın savlarını çürüttü.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Can Dündar ve Erdem Gül kararı üzerinden Anayasa Mahkemesi’ne dün yüklenmeyi sürdürdü. Afrika gezisinin Nijerya ayağında gazetecilere açıklama yapan Erdoğan, kendisinin değil AYM’nin anayasayı ihlal ettiğini, yerel mahkemenin bu karara direnebileceğini, bu durumda AYM’nin yapacağı bir şey olmadığını, AİHM’in ise
en fazla tazminat kararı verebileceğini savunarak “Mahkeme, AYM’nin kararına uydu ama
bu işin bittiği anlamına gelmez. Savcı itiraz edebilir, bir üst mahkemeye yönelik bir süreci başlatabilir.” dedi. Oysa Erdoğan’ın “savları”nın tümü anayasa ve yasalar karşısında
çelişki oluşturdu. AYM’de 10 yıl boyunca raportör olarak çalışan, Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) Başkanı Murat Arslan, Erdoğan’ın açıklamalarını Cumhuriyet’e tek tek değerlendirdi ve iddialarını şöyle çürüttü:
1 GEREKÇE ŞART DEĞİL
ERDOĞAN: Anayasa Mahkemesi Başkanı, daha önceleri ‘Gerekçe açıklanmadan karar açıklanmaz’ tezini savunan bir arkadaşımızdı. Gerekçeyi açıklamadan, bitmemiş bir yargı sürecini alelacele bitirme konumuna gelmek, usule aykırı olduğu gibi esasa da aykırıdır.
MURAT ARSLAN: Anayasa Mahkemesi’nin “iptal” ve “ihlal” kararları birbirinden ayrıdır. İhlal kararları bireysel başvurulara ilişkin verdiği kararlardır. Anayasa’nın öngördüğü gerekçesi yazılmadan açıklanmama yasağı yalnızca iptal kararları için geçerlidir. İhlal kararlarında ise kararın gerekçeli açıklanması gibi bir zorunluluk yoktur. İhlal kararları zaten sonuç olarak
kişisel hak ihlaline ilişkin olduğu için hemen bildirilmeli ve uygulanmalıdır. Örneğin tutukluluk durumunda gerekçeli kararı beklerken tutukluluğunun hukuksuz olduğuna karar verilen kişinin özgürlüğünü sınırlandırmaya, özgürlüğünden alıkoymaya sürdürüyorsunuz. Tutukluluğun hukuksuz olduğuna karar verilmişken gerekçe geciktiği için tahliye edilmemeleri
yeni bir hak ihlaline yol açar.
2 KARAR HERKESİ BAĞLAR
ERDOĞAN: Kendisi (Zühtü Arslan) ‘Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karar her şeyin üstündedir, herkesi bağlar’ diyor. Anayasa ve yasa değişikliklerinde evet bağlayıcıdır
ama bireysel başvurularla ilgili olarak böyle bir şeyi öne süremezsiniz.
MURAT ARSLAN: Anayasa’nın 153. maddesinin son fıkrasında “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar” diyor. Bu hüküm, iptal ve itiraz davaları ile bireysel başvurulara ilişkin kararlar ayrımı yapmıyor. Her türlü başvuruda AYM’nin kararının yasama, yürütme ve yargı açısından bağlayıcı olduğunu açıkça ifade ediyor. İster ihlal kararı olsun, ister iptal kararı olsun. Maalesef, bilerek ya da bilmeyerek, Anayasa’nın
açık hükümlerinin bile doğru yorumlanmaması gibi bir durum söz konusu.
3 TAKDİR HAKKI YOK
ERDOĞAN: Karar herkesi zaten bağlıyorsa, neden birinci mahkemeye
tekrar gönderiyorsun? Bağlayıcı ise gitmemesi lazım.
MURAT ARSLAN: Buradaki ihlal kararının muhatabı ilk derece mahkemesi olduğu için
karar oraya gidiyor. Çünkü ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanıyor. Bu yüzden ihlali yapan mahkemeye gönderilmesi gerekir. AYM yasaya uygun davranıyor. Fakat maalesef anayasayı da yasayı da bilmiyorlar ya da bildikleri halde böyle yorumluyorlar. İkinci fıkranın son cümlesinde mahkemeler AYM’nin kararında ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde karar verir diyor. Artık yasa, mahkemeye bir takdir hakkı tanımıyor. AYM kararına uygun biçimde
“ihlali ortadan kaldıracak kararı ver!“ diyor. Buna karşılık ilk derece mahkemesinin
‘Ben direniyorum ve tahliye etmiyorum’ demesi söz konusu olamaz.
4 UYMAZSA SUÇ İŞLER
ERDOĞAN: Gittiğine göre, birinci mahkeme kararında diretirse Anayasa Mahkemesi’nin verebileceği hiçbir karar yoktur.
MURAT ARSLAN: Evet, ilk derece mahkemesinin anayasaya, hukuka aykırı bir şekilde
fiili durum oluşturup ‘karara uymam‘ demesi durumunda AYM’nin kendisinin bir yaptırımı
söz konusu değil. Ancak AYM kararının uygulanmaması üzerine taraflar bu kez AİHS 6. madde “Adil yargılanma hakkı” ve Anayasa 36. madde “hak arama özgürlüğü”nün en önemli ögelerinden olan “mahkeme kararlarının yerine getirilmesi hakkı”nın ihlal edildiği iddiasıyla yeniden AYM’ye başvurabilirler. Yine AYM’den sonra bir de AİHM aşaması var biliyorsunuz. Bu durum hem AYM önüne hem AİHM önüne gittiğinde kesin ihlal nedenidir.
Öbür yandan yargı kararının uygulanmaması görevi kötüye kullanma suçunu oluşturur.
5 AİHM TEDBİR KARARI VERİR
ERDOĞAN: Bundan sonra oradaki o kişiler, isterlerse AİHM’ye gidebilirler.
AİHM eğer Anayasa Mahkemesi’nin verdiği istikamette bir karar verirse,
o da sadece tazminat bakımından bağlayıcıdır. Devlet de o tazminata itirazlarını yapar veya o tazminatı öder.
MURAT ARSLAN: AİHM tutuklulukla ilgili başvurularda, tutukluluk halen sürüyorsa salıverilmelerine karar veriyor. Nitekim ‘Ilaşcu ve Diğerleri / Rusya ve Moldova’ davasında AİHM, halen tutuklulukları süren başvurucuların keyfi tutukluluklarının sona erdirilmesi için her türlü önlemin alınmasına karar verdi. Bu karar, tüm daireleri de bağlayıcı olan Büyük Daire kararıdır ve oybirliğiyle alınmıştır. AİHM, tazminata da hükmedebilir. Tazminat ödenmesine karşın tutukluluk hali sürüyorsa AİHM, bu kararı icradan düşürmez. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne de bildirir. Son çare olarak ülke Avrupa Konseyi üyeliğinden çıkarılır.
6 HABERE CASUSLUK OLMAZ
ERDOĞAN: Kaldı ki sıradan bir olaydan değil, bir casusluk olayından söz ediyoruz.
Fikir özgürlüğü ihlaliyle ne alakası var? Medya mensubu her istediğini yapma özgürlüğüne sahip midir?
MURAT ARSLAN: Bir kez burada masumluk karinesini nereye koyacaksınız?
Yargı kararıyla suçlu olduğu kesinleşmeden siz kimseyi suçlayamazsınız. Bir kişinin casus olup olmadığına mahkeme karar verir. Hiçbir şey ortada yokken casus diyemezsiniz.
Ki ortada tek kanıt gazete haberleridir. Bu yönüyle de
- casusluk dediğiniz şey gizli olur.. Gazete haberi ile casusluk mu olur?
Casusluk suçunun temel tanımına uymuyor. Casusluk varsa başka ülkeye bilgi sızdırmakla olur. Hangi ülke lehine casusluk yapılmış, bunu ortaya koyun. Bu konular çok tartışıldı.
O yüzden davanın esasına ilişkin sakatlıklar ayrı bir tartışma konusu ama şu anda
tutukluluk tartışıldığı için buna çok girmiyorum.
7 SAVCI İTİRAZ EDEMEZ
ERDOĞAN: Bu işin bittiği anlamına gelmez. Savcı karara itiraz edebilir.
İtiraz durumunda, bir üst mahkeme yeni bir süreci başlatabilir.
MURAT ARSLAN: Savcının AYM kararı sonucu verilen tahliye kararına itirazı söz konusu değildir. Erdoğan’ın sözleri hakim ve savcılara yeniden tutuklama yolunda yeni bir talimat niteliğindedir. Bu da adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs niteliğindedir.
8 ANAYASAYI İHLALE TEŞVİK
ERDOĞAN: Anayasa’yı ihlal eden ben değilim. Bu Anayasa Mahkemesi’nin
karar merciinde olanlardır.
MURAT ARSLAN: Şu ana dek gerekçelerini ortaya koyduğum gibi,
AYM’nin kararı anayasaya uygundur. Aksine Erdoğan’ın ilk derece mahkemesine
bu karara direnme ve uymama yönündeki talimatı anayasayı ihlale teşvik etme anlamındadır.
===========================================
Dostlar,
Bu konuda, Anayasa hukuku ile özel olarak ilgilenen bir yurttaş olarak epey yazı yazdık.
YARSAV Başkanı ve deneyimli – namuslu hukukçu Sayın Murat Aslan (yazıda da belirtildiği gibi on yıl AYM Raportörlüğü yapmıştır ve bu anayasa hukukuna ilişkin çok ciddi bir birikimdir..) tüm gerçeklerş çıplaklıkla – netlikle ortaya koymuştur.
Sorun birkaç boyutta ciddiyetini korumaktadır :
1. Erdoğan, yapay – zoraki – boşuna – akıntıya kürek çekercesine gündem yaratmak için kıvranmaktadır; Türkiye’nin yakıcı asıl sorunlarını geri plana itmeye çabalamaktadır.
Güneydoğudan, AÇILIM İHANETİ‘nin acı – kanlı – yürek yakan faturası olarak her gün
birkaç şehit – gazi haberi gelmektedir. Bu kişiler garip – gureba çocuklardır. Ülke iç savaş eşiğine sürüklenmektedir. Ekonomi perişan, işsizlik, yoksulluk, eğitim sorunları çok ağırdır.
Dış politikada uydu – güdümlü olağanüstü yanlışlar yapılmıştır ve inatla sürdürülmektedir.
Bu sorunların TBMM’de sükunetle tartışılması gerekmektedir ancak AKP grubu son derece agressif davranmaktadır. Bunun da nedeninin Erdoğan olduğu çok iyi bilinmektedir.
2. Bu karar bağlamında Erdoğan’ın yapabilecepi bir şey olmadığı gibi, nasıl davranılması gerekeceği hakkında fikrini soran da yoktur, olmayacaktır da.. Nitekim AYM kararının gereği derhal, saatler içinde, kimselere sorulmadan, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi kurulunca
yerine getirilmiştir ve bu son derece olağan, hukuka tümüyle uyan bir işlemdir.
3. Erdoğan başından beri, adeta kin ve garezle Dündar – Gül’ün üstüne gitmektedir. Bir devlet başkanı 2 gazetci yurttaşını neden böylesine düşma beller ve kamuoyu önünde pervasızca üstlerine gider?? Dünyada hiçbir uygar hukuk devletinde örneği görülmemiş bir faciadır.
4. Erdoğan, en az 23 başdanışmana sahip bir Cumhurbaşkanıdır. Örn. Anayasa hukuku uzmanı
Prof. Burhan Kuzu..
Danışmanları Erdoğan’ı “kandırıyor mu?” acaba??
Ya da gerçekleri Erdoğan mı anlamıyor yahut anlamak istemiyor?
Kör kör gözüm parmağına bu akılalmaz inatlaşmanın anlamı nedir?
5. Erdoğan’ın bu davranışı “normal” bir insandan dahası bir devlet başkanından beklenebilecek, makul görülebilecek bir davranış asla değildir. Sürdürülemez, sürdürülmemelidir.
Bu vahim ve tehlikeli gidiş başta Erdoğan’ın ruh ve beden sağlığı, sonra AKP ve
sonra da ülkemiz, demokrasimiz, Cumhuriyetimiz için ağır tahribat yaratmaktadır.
Mutlaka ve hızla frenlenmeli, normalleşilmelidir.
Erdoğan’ın Sözcü Kalın’a “Devletin ve Hükümetin başı” sıfatı ile açıklama yaptırması
dehşet vericidir, niyet açıklamasıdır ve Anayasayı bir kez daha çiğneme suçudur.
Erdoğan yalnızca Devletin başıdır, hükümetin başı Başbakandır Anayasamıza göre.
Bu politik iklimde ve bu tehlikekli psikoloji içindeki Erdoğan’a “Başkanlık” verilmesi düşünülebilir mi?? Asla! Türkiye böylesi bir durumda birkaç yıla kalmadan hızla despotik – totaliter – dinci bir faşizme sürüklenir ve Batı talimatlarıyla parçalanır.. 2023 hedefinin bu olabileceğinin hatta olduğunun akılda tutulması ve Erdoğan’ın her durumda mutlaka dizginlenmesi gerekmektedir.
Erdoğan’ın Anayasa ve Türk Ceza Yasası’nın hükümlerini açıkça, pervasızca ve ısrarla, inatla, bilerek, yineleyerek çiğnemesi (ihlali) ağır cezalık suçlardır ve an gelir “vatana ihanet” suçunun ögleri oluşur.. Bu suçların zaman aşımı çoook uzundur.. Kenan Evren’in 95 yaşında yargılandığını anımsamak ve unutmamak gerekir.. Erdoğan Danışmanlarını serinkanlılıkla dinlemeli, gerekiyorsa değiştirmeli en önemlisi anlamsız inatlaşmyı bırakmalıdır.
Soru çok nettir, :
- casusluk dediğiniz şey gizli olur.. Gazete haberi ile casusluk mu olur?
AKP’li vekil Prof. Yasin Aktay‘ın “Erdoğan’ı görünce «Salli ala Muhammed» deriz..
sözü üzerine yapacak yorum bulamıyoruz.. Tarih ve siyaset bilimi, Prof. Aktay’ı hak ettiği yere oturtacaktır.. Dileriz Aktay’ın çocukları, torunları… bu sözden utanmasınlar ileride..
(Türban Sorunu : Mustafa Karaman – Yasin Aktay karşısında Hasan Erçelebi ve biz,
Sağduyu Programında Ankara Beyaz TV’de 11.11.2010’da tartışma programına katılmıştık. Bilimsel bir irdeleme yapamadık.. karşımızda militanca türban savunucuları vardı..)
Sonuç olarak :
- Erdoğan üzerinde etkili olabilecek parti ve aile büyüklerinin, akillerin.. gecikmeden
ve ısrarla devreye girmeleri ve mutlaka sonuç almaları gerekli ve ivedidir.
Erdoğan mutlaka psikiyatrik destek almalı ve herkesle, her kurumla ölçüsüz çatışan davranışları nedeniyle kendisine ayna tutularak yardım edilmelidir.
45 yıllık tıp kıdemimiz bize bunları söyleme – yazmayı boyun borcu kılıyor.
Sevgi ve saygı ile.
05 Mart 2016, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com
Not : Prof. Emre Kongar’ın aşağıdaki yazısının okunmasını öneririz..
AYM_ve_mesruiyet_Emre_Kongar_Cumhuriyet_01Mart2016
(http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/489803/AYM_ve_mesruiyet.html)