Etiket arşivi: 81. DİL BAYRAMI

DİL DEVRİMİ ve SONUÇLARI


Dostlar
,

81. Dil Bayramı haftası kapsamında, dostumuz, Dil Derneği üyesi
Sayın Fethi Karaduman‘ın bir yazısını paylaşalım. (Görseli biz ekledik)

Sevgi ve saygı ile.
30.9.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================

Ata_ve_Inonu_Kayseri'de

DİL DEVRİMİ

Fethi Karaduman

“Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumu’nun her gün yeni gerçekleri aydınlatan ağırbaşlı ve sürekli çalışmalarını övgü ile belirtmek isterim. Bu iki ulusal kurum tarihimizin ve dilimizin karanlıklar içinde unutulmuş derinliklerini,
dünya kültüründeki analıklarını, çürütülmez bilimsel belgelerle ortaya koydukça, yalnız Türk ulusu için değil ve fakat bütün bilim dünyası için dikkat ve uyanışa
yol açan kutsal bir ödev yapmakta olduklarını güvenle söyleyebilirim.”

M. Kemal Atatürk (1936)

Her alanda olduğu gibi, dil konusu da köklü bir biçimde Cumhuriyet döneminde
ele alınır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk; ulusun çağdaş uygarlık yönünde hızla ilerlemesini sağlayacak yenilikleri gerçekleştirirken,
Dil Devrimini de bu sürecin ayrılmaz bir parçası olarak uygulamaya koyar.

Dil Devrimi; yüzyıllardır yabancı dillerin egemenliği altında öz benliğini yitirmiş olan Türkçeyi bağımsızlığına kavuşturarak, gizilgücünü (potansiyelini) ortaya çıkarmayı ve geliştirip yükseltmeyi amaçlar. Bu kapsamda, ulusal kimliğin bir parçası, insan kişiliğinin aynası olan dilin; özleşmesi, arınması ve zenginleşmesini sağlamak önemli bir görev olarak yükümlenilir.

Ulusal kültürün de ana öğelerinden olan dilin, yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarılarak, ulusal bir nitelik kazanması; Atatürk’ün tam bağımsızlık ilkesinin, laikliğin yerleştirilmesinin ve uluslaşma sürecinin de bir uzantısıdır. Bu nedenle, Cumhuriyet’in ilk yıllarında eğitimden başlayarak ekonomik alandan, dinsel alana dek her yönde, ulusal dile yönelinir. Bu amaçla toplumsal yaşamın her alanında gerçekleştirilen her köklü değişiklik, dilsel alanı da kapsar. 

Eğitim alanında, Türkçenin güçlendirilmesine yönelik çalışmalarda;
3 Mart 1924 günü çıkarılan Öğretim Birliği (Tevhid-i Tedrisat) Yasası
önemli bir dönüm noktası olur. Aktarmacılığa dayalı medrese okullarının yerine, bilime dayalı eğitim veren çağdaş eğitim kurumlarının oluşturulması süreci, bu yasa ile başlar. Eğitimdeki çok başlılık ortadan kaldırılır.

10 Nisan 1926 günlü 805 Sayılı Yasa ile ekonomi ile ilgili kuruluşlarda bile Türkçe kullanılması zorunluluğu getirilmiştir. Bütün bu yenilikler, Dil Devrimi ile doğrudan bağlantılı olan ve hazırlık evresini oluşturan önemli değişiklikler olarak uygulamaya konulur.

Dil devrimine ön hazırlık sayılabilecek bu çalışmaların ardından öncelikle yazı değişikliğini gerçekleştirmek için, 23 Mayıs 1928 günü “Dil Heyeti” kurulur.
Yeni bir abecenin hazırlanması ve dilin özleşmesi çalışmalarını başlatacak olan bu kurulda üç milletvekili ve üç dil uzmanı görevlendirilir.

Dil Encümeni ya da Alfabe Encümeni adıyla anılan bu kurul, yeni abecenin
kabul edilmesinin ardından, 5 Aralık 1928 günü Bakanlar Kurulu kararı ile Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanarak Dil Devrimine katkı vermeyi sürdürülür. Üye sayısı artırılarak desteklenen bu kurul, 25 bin sözcüklü bir Yazım Kılavuzu hazırlar. Ayrıca Sözlük ve Dilbilgisi kitapları yayınlar. 

Atatürk, dilin ulusallaşması, zenginleştirilmesi ve yabancı dillerin egemenliğinden kurtarılması ülküsünü 2 Eylül 1930 günü şu sözlerle dile getirir:

“Ulusal duygu ile dil arasındaki bağ çok güçlüdür. Dilin ulusal ve zengin olması ulusallık duygusunun gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil bilinçle işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır.”

Topluma ulus, yurt ve tarih bilinci kazandırmak, Dil Devrimine halkın da katılımını sağlamak için, Atatürk öncülüğünde 15 Nisan 1931’de Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti,
12 Temmuz 1932’de Türk Dili Tetkik Cemiyeti kurulur.

Gelişmiş tüm uluslar dillerini de özleştirmişlerdir. Kendi köklerine, kaynaklarına dayanarak öz varlıklarını zenginleştirmişlerdir. Yaratıcı düşüncenin ve ulusal kültürün gelişmesi, dilin öz benliğine kavuşmasıyla ivme kazanır.

*****

Dil Devrimi’nin Sonuçları

  • Bağımsızlığın, laikliğin, ulusal birliğin temeli olan unsurlardan birisi daha gerçekleştirilmiştir.
  • Ümmet toplumu dizgesinin (sisteminin) ürünü olan Arap yazısı ve Osmanlıcanın yerine Türkçenin geçmesi, uluslaşma ile birlikte laik Cumhuriyette özgür düşünen yurttaşların yaratılması sürecini başlatmıştır.
  • Bilim ve sanat dili olarak kullanılabilecek düzeye ulaşan Türk dili, iletişimin ve eğitimin önemli aracı durumuna gelmiştir.
  • Ulusal kültürün oluşması ve gelişmesi de, dilin ulusal yapılanmasıyla olanaklı kılınmıştır.
  • Yöneten, yönetilen arasında oluşan dil uçurumu giderilmiştir. Konuşma ve yazı dili arasındaki ayırımın kalkması, uzun erimde demokrasinin gelişmesine katkıda bulunmuştur.
  • Dilin özleşmesiyle; düşüncede açıklık, anlamda, anlatımda, bilgiyi iletmede kolaylık sağlanmıştır. Bu doğrultuda dil asıl işlevine kavuşmuştur.
  • Dilin anlatım işlevselliği kazanması, eğitim ve öğretimin yaygınlaşarak halka kolaylıkla ulaşmasını sağlamıştır.
  • Osmanlıcanın yerine Türkçenin geçmesi, kökleri bilinen terim ve sözcüklerin kolaylıkla algılanmasının yolunu açmıştır. Böylelikle soyut kavramların, düşüncede çağrışımlar oluşturarak somutlaşması, eğitime bilinç boyutunu kazandırmıştır.

Yine, beyinlerde açık bir biçimde belirginleşen, canlanan terimlerle, anlamada ve düşüncede kolaylık sağlanırken,  bu terimlerin ezberlenmek zorunda kalınmaksızın anlayarak öğrenilmesi ile usa (akla) dayanan eğitimin yolu açılmıştır. Böylece de oluşturulan çağdaş eğitim kurumlarında, medreselere özgü ezbercilik yöntemine
son verilmiştir.

Çağdaş eğitim kurumlarının bilime ve usa dayandırılması bir zorunluluktur. Eğitimin aracı olan dil de, bu yapılanmayı sağlayacak zincirin önemli halkalarından birisidir.

Dil Devrimi, Mustafa Kemal Atatürk’ün ulusunu iyi tanıyan, ne denli sağduyulu bir önder olduğunu kanıtlayan, Türkçe üzerindeki boyunduruğu kaldıran görkemli bir devrimdir.

Dil Devriminin kökleşmesi için büyük uğraşılar veren Atatürk, bedensel varlığının aramızdan ayrılışından on gün önce 1 Kasım 1938 günü,  Türk Dil Kurumu’nun çalışmalarını överek, bu kurumun önemini bir kez daha vurgular:

  • Türk Dil Kurumu, en güzel ve verimli bir iş olarak türlü bilimlerle ilgili
    Türkçe terimleri saptar ve böylece dilimiz yabancı dillerin etkisinden kurtulması yolunda köklü adımlar atar. Bu yıl okullarımızda öğretimin
    Türkçe terimlerle yazılmış kitaplarla başlamış olmasına kültür hayatımız için önemli bir olay olarak belirtmek isterim.”

Halkın inancını kullanarak, akıl ve bilimden uzaklaşmasını isteyenler, Harf ve
Dil Devrimini karalamışlardır. Cumhuriyet karşıtlığından çıkar sağlayanlar Atatürk Devrimi’nin her aşamasında olduğu gibi Harf ve Dil Devrimine de karşı çıkmışlardır, çıkmayı da sürdürmektedirler.

ATATÜRK DEVRİMİ – Fethi Karaduman
TWİTTER: Fethi Karaduman2

METROPOL – MEGAPOL

Dostlar,

81. DİL BAYRAMI nedeniyle Sn. Aydoğan Kekevi‘nin yolladığı 2 makaleden ilkini
dün (26.9.13) yayımlamıştık…

http://ahmetsaltik.net/2013/09/26/osmanlica-zorunlu-ders-olmus-simdi-sira-turkcenin-secmeli-ders-olmasinda-mi/, 26.9.13

2. makaleyi de şimdi sunuyoruz..

Sn. Kekevi’ye paylaşımı nedeniyle teşekkür ederiz..

Sevgi ve saygı ile.
27.9.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==================================

METROPOL – MEGAPOL [1]

Aydoğan Kekevi
Başbakan sayın Demirel‘in İstanbul’un yönetim biçiminde yapılması düşünülen metropol yönetimden megapol” yönetime geçiş”le ilgili açıklamalarından sonra, az kullanılan “metropol” ile pek bilinmeyen “megapol” terimlerinin güncelleşerek günlük konuşmalarımıza da yansıyacakları, “plaza” gibi “market” gibi dilimize yerleşecekleri anlaşılıyor.

TDK’nun “Kentbilim Terimleri Sözlüğü” eski Yunan söylencelerinden günümüze sıçramış iki savaşçı kardeş adını çağrıştıran  bu terimlerden “metropol” için”anakent” karşılığını veriyor. Almanca “Yabanci Sözcükler Leksikonu“nda da hem “anakent” (Mutterstadt) hem “başkent(Hauptstadt) diye Almancaya çevirilmiş.

Bu karşılıklardan “anakent” bugün Türkiye’de –eğer yanılmıyorsam- birden çok belediyenin bulundugu iller, kentler için kullanılıyor; “Anakent Belediye Başkanı” gibi. “anakent“i beğenmeyenler, çok Öztürkçe bulanlar “büyükşehir” diyorlar.

Yine “metropol” karşılığı olarak verilen “başkent” ise dilimizde (Almancada da) “ülkenin –yada eyaletin- yönetildiği kent” anlamında kullanılıyor.

Gününüzde “metropol” terimi söz konusu kentin yalnız büyüklüğünü, kalabalıklığını, birden çok belediye yönetimini, ülkenin yönetildiği kent anlamlarını içermekle kalmıyor, aynı zamanda sanat, iletişim, ulaşım, tecim, üretim, tüketim gibi konumlardaki etkinliğini, odaksallığını da dile getiriyor. Örneğin Frankfurt bir eyalet başkenti -Landeshauptstadt- değildir ama bir “metropol”dur.Berlin ise şimdi yeniden başkent oluyor ama her zaman bir metropoldu. Başkent Bonn ise hiçbir zaman bir “metropol” olamadı.

İstanbul gibi yalnız 10 milyonluk bir kent olmakla kalmayıp, hem çevresini hem tüm Türkiye’yi etkileyebilen; ayrıca yukarıda sayılan “metropol” niteliklerini içeren; geçmişten gelip (tüm olumsuz gelişmelere karşın) geleceğe uzanan; kendine özgü bir gizemi, bir çekiciliği olan bir kente “anakent”, “büyükşehir” gibi genel terimler (hem değişik anlamlarda kullanıldıklarından hem de İstanbul olgusunu/gerçeğini dile getiremediklerinden) artık yetersiz kalmaktadırlar. İstanbul bugün en geniş anlamıyla (ve en azından) bir “metropol“dur. Ve ‘metropol’e karşılık olarak ODAKKENT terimini öneriyorum;Odakkent Belediyesi” “Odakkent Ulaşım Hizmetleri” vb. gibi.

* * *

“Megapol / megapolis
” terimine gelince yine iki sözcükten oluşan (pol/polis: uç, nokta, kutup. Demokratik Kent Devleti) bu terimin ilk sözcüğü olan “mega/megalo” yu Almanca “Yabancı Sözcükler Leksikonu” “Birçoğun bir araya gelerek oluşturduğu bütünün ilk üyesi. Yunanca: büyük”diye açıklıyor.

Duden’in Yazım Sözlüğü “Yunanca büyük. Bir birimin milyon katı, örneğin megavat” diyor, “megapolis” için de “milyonluk komşu kentler(‘in) birliği, “devkent” (Rie­senstadt)” açıklamalarını yapıyor. (“Riesen/Riesig” sözcüklerinin Türkçe karşılıkları “heyula, dev, iri, çok büyük, gulyabani, kocaman” bsg.)

Özetleyecek olursak; “megapol”un dilimizdeki sözlük karşılığı çevirisi “büyükkent” “devkent” “milyonlukkent/ler,” oluyor ki aynr nitelikleri “metropol”un karşılığı olan terimlerin de içerdiklerini görüyoruz. TDK’nun “Kentbilim Terimleri Sözlügü“nde “megapolis” karşılığı olarak “enginkent” deniliyor. Yalnız bu kanşılık da yukarıda sıralanan “metropol” niteliklerin çağrışımından öte (ki en az onlan içermeli) salt “ucu bucağı görünmeyecek kadar geniş, çok büyük bir alanı kapsayan, göz alabildigine engin bir yerleşim bölgesi” çağrışımı yapıyor. Oysa İstanbul yalnız engin olmayan, sözkonusu “metropol”e özgü niteliklerinin de yanı sıra sürekli olarak yatay ve dikey gelişen, değişen, çoğulcu kültürün, katılımcılığın kökleştiği, uluslararası bir kent.

Burada, gerek İstanbul’un, gerekse gelişmekte olan başka illerimizin ge­lecekte “anakent” “odakkent” konumundan  çıkıp bir üst düzeye / aşamaya geçeceklerini göz önüne alarak, kendi dilimizin olanaklarından yararlanıp, az kullanılan ya da unutulmuş öz Türkçe sözcüklere (“mega” örneğinde olduğu gibi; büyük, dev vb) aynı doğrultuda yeni anlamlar yükleyerek, yeni terimler üretebiliriz, sürekli olarak başkalarının  ağzına bakıp “Onlar ne diyorsa ben de onu kullanırım, ya da sözlüğe bakarak çeviririm” kolaylığından kendimizi kurtarmalıyız.

Bunu yaparken hiçbir saplantıya takılmamıza, “kafatasçılık” suçlamalarına kulak asmamıza; eziklik, tutukluk, aşağılık duygularına kapılmamıza gerek yoktur!

“Bin yıl öncesinin diline mi dönecegiz” diyenler, kendi özdillerini aşağı görenler, eloğlunun 2 bin yıl öncesinin evelenmiş-gevelenmiş, Yunanca, Latince sözcüklerini, terimlerini alıp kasıla kasıla kullandıklarını unutmamalıdırlar. 

SONUÇ

Yukarıda tek tek saymaya çalıştığımız niteliklerin, niceliklerin (insan, kültür, tarih, yönetim bsg.) doğrultusunda  “megapol” karşılığı olarak ÇOĞULKENT; dilimizde
“çok büyük, azametli, görkemli, daha, en” gibi anlamları içeren ULU-ULULAK sözcüklerinden çıkarak (uluğ, ulug, uluk: Divanü-Lügat-it Türk Dizini / Tarama sözlüğü, TDK yayınları) ULUGKENT, ULUKKENT; son olarak da TDK’nun
ibni-Mühenna-Lügati“nde “vilayet; ülke, şehir” anlamları­na geldiği belirtilen “uluş” sözcüğüne “kent” sözcüğünü ekleyerek “kentlerin kenti” anlamına “ULUŞKENT” sözcüklerini kullanabiliriz.

Özetle; “metropol/is” karşılığı olarak ODAKKENT; odakkent sonrası  aşamalar için (“mega pol“, belki ileride “ultrapol” “süperpol” “makropol” bsg. gibi üretileeek terimleri karşılamak için) “ÇOGULKENT”, “ULUGKENT”, “ULUŞ­KENT” sözcüklerini “Kentbilim / kentçilik terimleri” olarak öneriyorum.

[1] Türk Dili Dergisi, sayı: 29   Mart / Nisan 1992