Etiket arşivi: Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti

DİL DEVRİMİ..


DİL DEVRİMİ

Portresi_gulumseyen

 


Prof. Dr. D. Ali ERCAN

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin Uluslaşma sürecini tamamlayan Atatürk devrimlerinin
en önemlileri Cumhuriyet’in kuruluşundan 4 yıl sonra yapılan Harf devrimi,
ikincisi de Cumhuriyet’in kuruluşundan 9 yıl sonra yapılan Dil Devrimi‘dir..Dil Devrimi, 1928’de gerçekleştirilen Harf Devrimi ile birlikte,
Türkçe’nin 20. yüzyılda geçirdiği büyük yapısal değişikliğin iki temel taşından biridir.

Dil Devrimi Türk dilinin yabancı dillerden alınmış sözcük ve kurallardan arındırılıp, Türkiye Cumhuriyeti’nin ortak ulusal dili olarak yazı ve konuşma dili durumuna

getirilmesini amaçlayan devrimdir.
Dil Devrimi Türkçe ile düşünmeyi, Türkçe’nin bütün, bilim, sanat ve teknik kavramları karşılayacak yolda gelişmesini sağlamıştır.
Dil,  ulusal yapıyı oluşturan, sağlamlaştıran en önemli ortak bağdır.
Dil ve Tarih, Mustafa Kemal Atatürk’ün en çok önem verdiği olgulardı.
Önce 1931’de Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti kuruldu.Atatürk, Türk Dilini kendi ulusal benliğine kavuşturmaya ve kendi benliği içinde varsıllaşarak büyük bir ekin (kültür) dili durumuna getirmeye çalışmıştır.

Atatürk, dildeki bağımsızlığı siyasal bağımsızlığın bir parçası sayıyordu.
Bu bakımdan Kültürün temeli olan dilde de millileşmek bir zorunluluktu:


  • “Millî his ve dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması millî hissin inkişafında başlıca müessirdir. Türk dili dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil şuurla işlensin. Ülkesinin yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.”  Mustafa Kemal Atatürk, 1930

DİL DEVRİMİ ve SONUÇLARI


Dostlar
,

81. Dil Bayramı haftası kapsamında, dostumuz, Dil Derneği üyesi
Sayın Fethi Karaduman‘ın bir yazısını paylaşalım. (Görseli biz ekledik)

Sevgi ve saygı ile.
30.9.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================

Ata_ve_Inonu_Kayseri'de

DİL DEVRİMİ

Fethi Karaduman

“Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumu’nun her gün yeni gerçekleri aydınlatan ağırbaşlı ve sürekli çalışmalarını övgü ile belirtmek isterim. Bu iki ulusal kurum tarihimizin ve dilimizin karanlıklar içinde unutulmuş derinliklerini,
dünya kültüründeki analıklarını, çürütülmez bilimsel belgelerle ortaya koydukça, yalnız Türk ulusu için değil ve fakat bütün bilim dünyası için dikkat ve uyanışa
yol açan kutsal bir ödev yapmakta olduklarını güvenle söyleyebilirim.”

M. Kemal Atatürk (1936)

Her alanda olduğu gibi, dil konusu da köklü bir biçimde Cumhuriyet döneminde
ele alınır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk; ulusun çağdaş uygarlık yönünde hızla ilerlemesini sağlayacak yenilikleri gerçekleştirirken,
Dil Devrimini de bu sürecin ayrılmaz bir parçası olarak uygulamaya koyar.

Dil Devrimi; yüzyıllardır yabancı dillerin egemenliği altında öz benliğini yitirmiş olan Türkçeyi bağımsızlığına kavuşturarak, gizilgücünü (potansiyelini) ortaya çıkarmayı ve geliştirip yükseltmeyi amaçlar. Bu kapsamda, ulusal kimliğin bir parçası, insan kişiliğinin aynası olan dilin; özleşmesi, arınması ve zenginleşmesini sağlamak önemli bir görev olarak yükümlenilir.

Ulusal kültürün de ana öğelerinden olan dilin, yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarılarak, ulusal bir nitelik kazanması; Atatürk’ün tam bağımsızlık ilkesinin, laikliğin yerleştirilmesinin ve uluslaşma sürecinin de bir uzantısıdır. Bu nedenle, Cumhuriyet’in ilk yıllarında eğitimden başlayarak ekonomik alandan, dinsel alana dek her yönde, ulusal dile yönelinir. Bu amaçla toplumsal yaşamın her alanında gerçekleştirilen her köklü değişiklik, dilsel alanı da kapsar. 

Eğitim alanında, Türkçenin güçlendirilmesine yönelik çalışmalarda;
3 Mart 1924 günü çıkarılan Öğretim Birliği (Tevhid-i Tedrisat) Yasası
önemli bir dönüm noktası olur. Aktarmacılığa dayalı medrese okullarının yerine, bilime dayalı eğitim veren çağdaş eğitim kurumlarının oluşturulması süreci, bu yasa ile başlar. Eğitimdeki çok başlılık ortadan kaldırılır.

10 Nisan 1926 günlü 805 Sayılı Yasa ile ekonomi ile ilgili kuruluşlarda bile Türkçe kullanılması zorunluluğu getirilmiştir. Bütün bu yenilikler, Dil Devrimi ile doğrudan bağlantılı olan ve hazırlık evresini oluşturan önemli değişiklikler olarak uygulamaya konulur.

Dil devrimine ön hazırlık sayılabilecek bu çalışmaların ardından öncelikle yazı değişikliğini gerçekleştirmek için, 23 Mayıs 1928 günü “Dil Heyeti” kurulur.
Yeni bir abecenin hazırlanması ve dilin özleşmesi çalışmalarını başlatacak olan bu kurulda üç milletvekili ve üç dil uzmanı görevlendirilir.

Dil Encümeni ya da Alfabe Encümeni adıyla anılan bu kurul, yeni abecenin
kabul edilmesinin ardından, 5 Aralık 1928 günü Bakanlar Kurulu kararı ile Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanarak Dil Devrimine katkı vermeyi sürdürülür. Üye sayısı artırılarak desteklenen bu kurul, 25 bin sözcüklü bir Yazım Kılavuzu hazırlar. Ayrıca Sözlük ve Dilbilgisi kitapları yayınlar. 

Atatürk, dilin ulusallaşması, zenginleştirilmesi ve yabancı dillerin egemenliğinden kurtarılması ülküsünü 2 Eylül 1930 günü şu sözlerle dile getirir:

“Ulusal duygu ile dil arasındaki bağ çok güçlüdür. Dilin ulusal ve zengin olması ulusallık duygusunun gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil bilinçle işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır.”

Topluma ulus, yurt ve tarih bilinci kazandırmak, Dil Devrimine halkın da katılımını sağlamak için, Atatürk öncülüğünde 15 Nisan 1931’de Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti,
12 Temmuz 1932’de Türk Dili Tetkik Cemiyeti kurulur.

Gelişmiş tüm uluslar dillerini de özleştirmişlerdir. Kendi köklerine, kaynaklarına dayanarak öz varlıklarını zenginleştirmişlerdir. Yaratıcı düşüncenin ve ulusal kültürün gelişmesi, dilin öz benliğine kavuşmasıyla ivme kazanır.

*****

Dil Devrimi’nin Sonuçları

  • Bağımsızlığın, laikliğin, ulusal birliğin temeli olan unsurlardan birisi daha gerçekleştirilmiştir.
  • Ümmet toplumu dizgesinin (sisteminin) ürünü olan Arap yazısı ve Osmanlıcanın yerine Türkçenin geçmesi, uluslaşma ile birlikte laik Cumhuriyette özgür düşünen yurttaşların yaratılması sürecini başlatmıştır.
  • Bilim ve sanat dili olarak kullanılabilecek düzeye ulaşan Türk dili, iletişimin ve eğitimin önemli aracı durumuna gelmiştir.
  • Ulusal kültürün oluşması ve gelişmesi de, dilin ulusal yapılanmasıyla olanaklı kılınmıştır.
  • Yöneten, yönetilen arasında oluşan dil uçurumu giderilmiştir. Konuşma ve yazı dili arasındaki ayırımın kalkması, uzun erimde demokrasinin gelişmesine katkıda bulunmuştur.
  • Dilin özleşmesiyle; düşüncede açıklık, anlamda, anlatımda, bilgiyi iletmede kolaylık sağlanmıştır. Bu doğrultuda dil asıl işlevine kavuşmuştur.
  • Dilin anlatım işlevselliği kazanması, eğitim ve öğretimin yaygınlaşarak halka kolaylıkla ulaşmasını sağlamıştır.
  • Osmanlıcanın yerine Türkçenin geçmesi, kökleri bilinen terim ve sözcüklerin kolaylıkla algılanmasının yolunu açmıştır. Böylelikle soyut kavramların, düşüncede çağrışımlar oluşturarak somutlaşması, eğitime bilinç boyutunu kazandırmıştır.

Yine, beyinlerde açık bir biçimde belirginleşen, canlanan terimlerle, anlamada ve düşüncede kolaylık sağlanırken,  bu terimlerin ezberlenmek zorunda kalınmaksızın anlayarak öğrenilmesi ile usa (akla) dayanan eğitimin yolu açılmıştır. Böylece de oluşturulan çağdaş eğitim kurumlarında, medreselere özgü ezbercilik yöntemine
son verilmiştir.

Çağdaş eğitim kurumlarının bilime ve usa dayandırılması bir zorunluluktur. Eğitimin aracı olan dil de, bu yapılanmayı sağlayacak zincirin önemli halkalarından birisidir.

Dil Devrimi, Mustafa Kemal Atatürk’ün ulusunu iyi tanıyan, ne denli sağduyulu bir önder olduğunu kanıtlayan, Türkçe üzerindeki boyunduruğu kaldıran görkemli bir devrimdir.

Dil Devriminin kökleşmesi için büyük uğraşılar veren Atatürk, bedensel varlığının aramızdan ayrılışından on gün önce 1 Kasım 1938 günü,  Türk Dil Kurumu’nun çalışmalarını överek, bu kurumun önemini bir kez daha vurgular:

  • Türk Dil Kurumu, en güzel ve verimli bir iş olarak türlü bilimlerle ilgili
    Türkçe terimleri saptar ve böylece dilimiz yabancı dillerin etkisinden kurtulması yolunda köklü adımlar atar. Bu yıl okullarımızda öğretimin
    Türkçe terimlerle yazılmış kitaplarla başlamış olmasına kültür hayatımız için önemli bir olay olarak belirtmek isterim.”

Halkın inancını kullanarak, akıl ve bilimden uzaklaşmasını isteyenler, Harf ve
Dil Devrimini karalamışlardır. Cumhuriyet karşıtlığından çıkar sağlayanlar Atatürk Devrimi’nin her aşamasında olduğu gibi Harf ve Dil Devrimine de karşı çıkmışlardır, çıkmayı da sürdürmektedirler.

ATATÜRK DEVRİMİ – Fethi Karaduman
TWİTTER: Fethi Karaduman2

DİL DEVRİMİ

DİL DEVRİMİ

portresi

 

Ahmet GÜREL
Atatürkçü Düşünce Derneği
Yazı ve Bilim Danışma Kurulu Üyesi

 

 

Ülkemizde “Kurtuluş Destanı”nın gerçekleşmesinin ardından yapılan en büyük devrim “Yazı Devrimi” olmuştur. Yıl 1928, Türkiye’de okuryazar oranı %5-10 arasında… Birilerinin söylemiyle ülke yazı devrimi ile karanlığa karışır. Toplumumuzun ne kadarının
o tarihte karanlık olduğunu, Atatürk’ün, 9 Ağustos 1928 günü, Sarayburnu Parkı’nda yaptığı konuşmadan öğrenelim:

  • “…Bir ulusun, bir toplumun %10’u okuma yazma bilir, % 80’i bilmez türdendir, bundan insan olarak utanmak gerekir. Bu ulus, utanmak için yaratılmış bir ulus değildir; övünmek için yaratılmış, tarihini övünçlerle doldurmuş bir ulustur. Ama ulusun % 80’i okuma-yazma bilmiyorsa bu yanlış bizde değildir. Türk’ün öz yapısını anlamayarak kafasını birtakım zincirlerle saranlarındır. Artık geçmişin yanlışlarını kökünden temizlemek zamanındayız. Yanlışları düzelteceğiz. Yanlışların düzeltilmesinde bütün yurttaşların çalışmasını isterim. En çok bir yıl, iki yıl içinde bütün Türk toplumu yeni harfleri bütün yurttaşların çalışmasını isterim. En çok bir yıl, iki yıl içinde bütün Türk toplumu yeni harfleri öğreneceklerdir. Ulusumuz yazısıyla, kafasıyla bütün uygar dünyanın yanında olduğunu gösterecektir.”
Atatürk, Türkçeyi nasıl değerlendirdiğini bir konuşmasında şöyle belirtmektedir:
  • Türk milletinin dili Türkçedir. Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk dilini çok sever ve onu yükseltmek için çalışır. Bir de Türk dili, Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti, geçirdiği bunca tehlikeli durumlarda, ahlâkının, geleneklerinin, anılarının, çıkarlarının, özetle, bugün kendi ulusallığını yapan her şeyin dili aracılığıyla korunduğunu görüyor.
    Türk Dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir.”

1928 yılında, “Dil Kurulu” ve 1931 yılında da “Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti” kurulmuştur. İstanbul’da Dolmabahçe Sarayında toplanan “Birinci Türk Dil Kurultayı” 26 Eylül 1932′de gerçekleştirilmiştir. Bu nedenle “Türk Dil Kurultayı”nın ilk toplantı günü olan 26 Eylül günü, ülkemizde, “Türk Dil Bayramı” olarak kutlanmaktadır.

Ülkede bu gelişmeler olurken, neredeyse tamamı okuma yazmaya layık görülmeyen ve yüzyıllarca kul olarak yaşayan halk için ne yapılıyordu? Mevcut “Türk Ocakları” ve ardından kurulan “Halk Evleri”, 1928–1935 arasında, kent ve köylerde toplam olarak 1.376.074’ü erkek, 729.818’i kadın olmak üzere toplam 2.105.892 yetişkini okuma – yazma kurslarına almıştır.

17 Nisan 1940 günü, Köy Enstitüleri Yasası kabul edilmiş ve “Köy Öğretmen Okulları”, “Köy Enstitülerine dönüştürülmüştür. 1949 yılına dek açılan “Köy Enstitüsü” sayısı 21’e ulaşmıştı. 12 (AS: 14) yılda: 18.000 Öğretmen, 2.000 Sağlık Memuru ve 8.000 Eğitmen yetiştirmişti. Ne yazık ki 1952’de (AS: 1954) aydınlanma karşıtlarınca “Köy Enstitüleri” öğretmen okullarına dönüştürülmüştür.

“Türk Dil Bayramı”ndan korkanlar, “Köy Enstitüleri”nden korkanlar, yani Aydınlanma karşıtları ülkeyi tekrar kara günlere sürüklemişlerdir. Bu aymazlar, Anadolu’da 600 yıl önce hüküm sürmüş Karamanoğlu Mehmet Bey’i de bilmezler mi? Karamanoğlu Mehmet Bey, divanda konuşulan ile halk arasında konuşulan dilin birbirine uymadığını görerek,
bu ayırımı ortadan kaldırmak ve ülkenin her yerinde Türkçe konuşulmasını sağlamak üzere 13 Mayıs 1277’de yayımladığı fermanında şöyle buyurmuştur;

  • “Bugünden Sonra, Divan’da, Dergâh’da, Bergah’da Meclis’te, Meydan’da Türkçeden başka Dil konuşulmaya ve defterler dahi Türkçe yazıla.”
  • Bütün bunların dışında, önemli olan bir başka nokta da, kurucusu olduğu kurumların kendinden sonra da çalışmalarını sürdürebilmeleri için Türkiye İş Bankası’ndaki parasının ve paylarının yıllık gelirlerinin, kimi kişilere verilecek aylıkların dışındaki büyük bölümünün Türk Tarih ve Dil Kurumları arasında bölüştürülmesini dileyen Atatürk’ün Vasiyetnamesinde hiçbir önkoşul koymamasıdır. Gerçekten de O’nun, ölümünden “66” gün önce kendi özgür kararı ile düzenleyip 5 Eylül 1938’de Beyoğlu VI. Noterliği’ne teslim ettiği Vasiyetname’sinin 6. maddesinde şöyle denilmekteydi:

“Her sene nemadan mütebaki miktar yarı yarıya Türk Tarih ve Dil Kurumlarına
tahsis edilecektir. K. ATATÜRK.”

Bu ülkenin kurtarıcısı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ü biraz anlayabilseydik, Devrimlerinin gerçek izleyicisi olsaydık, ülkede Türkçe konuşmayan kalmayacak ve ana dilde eğitim gündeme gelmeyecekti.

Fazıl Hüsnü DAĞLARCA’nın “Türkçe Katında Yaşamak” şiirinin son kıtası ile
yazımızı sonlayalım:

Seslenir seni bana “Ova”m, “Dağ’ım,
Nere gitsem bulur beni arınmış.
Bir çağ ki akar ötelere,
Bir ak … ki yüce atalar, bir al … ki ulu oğullar,
Türkçem, benim ses bayrağım

Atatürk ve Türkçe / Atatürk and The Turkish Language

Ataturk_ve_Turkce