Etiket arşivi: 1923 Türk devrimi

Laiklik ve ulusal güvenlik

Laiklik ve ulusal güvenlik

Örsan K. Öymen
08 Mart 2021, Cumhuriyet

  • Laiklik karşıtı hareketler, aynı zamanda bir ulusal güvenlik sorunudur.
  • Laiklik karşıtlığı, ülkelerin din, mezhep ve dünya görüşü üzerinden bölünmesine ve parçalanmasına yol açar.

Laiklik bir uzlaşma formülüdür ve farklı dinleri, mezhepleri, din yorumlarını ve dünya görüşlerini bir arada tutar, birliği, birlikteliği ve bütünlüğü sağlar.

Laiklik bir taraftan, dinin siyasete, devlet işlerine, hukuka ve eğitime müdahale etmesini önler, bir taraftan da vatandaşların dini inanç, ibadet ve felsefi düşünce özgürlüğünü güvence altına alır.

Laikliğin geçerli olduğu bir ülkede, her vatandaş kendi özgür iradesine göre hangi dini, mezhebi, dünya görüşünü, felsefi düşünceyi seçeceğine karar verebilir. Laikliğin geçerli olduğu bir ülkede Müslüman, Hıristiyan, Musevi, Sünni, Alevi, Şii, Katolik, Protestan, Ortodoks, Budist, Hinduist, Konfüçyüsçü, Şintoist, ateist, agnostik, deist, panteist olmak kişinin özgür iradesine bağlıdır.

Laikliğin geçerli olduğu bir ülkede, devlet, belli bir dini ve mezhebi vatandaşlara dayatmaz ve bu dayatmaya bağlı olarak dinsel, mezhepsel, felsefi farklar çatışmaya dönüşmez, aksine bir arada aynı ortamda varlığını sürdürebilir.

  • Laikliğin olduğu bir ülkede devletin dini olmaz, vatandaşın kendi özgür iradesine göre dini olur veya dini olmaz.
  • Laikliğin var olmadığı bir ülkede demokrasi ve halkın egemenliği değil, teokrasi ve belli bir dinin ve mezhebin egemenliği geçerli olur.
  • Laikliğin olmadığı bir ülkede dinci bir diktatörlük olur.
    ***
    Avrupa’da laikliğin geçerli olmadığı yüzyıllarda, din ve mezhep savaşları sonucunda, milyonlarca insan yaşamını yitirmiştir. Batı Avrupa ve kuzey Amerika, 1776 Amerikan devrimiyle ve 1789 Fransız Devrimi’yle, teokrasinin yerine laiklik ilkesini uygulamaya başlayarak yüzlerce yıl süren bu sorunu çözmüştür. Ortadoğu’da bu sorunun çözülmesine yönelik ilk adım 1923 Türk devrimiyle Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde atılmıştır.

Nüfusun çoğunluğunun Müslüman olduğu ülkelerde, laiklik ilkesinin devlet ve toplum tarafından benimsenmemiş olmasından dolayı, din ve mezhep savaşları varlığını sürdürmektedir. Afganistan, Pakistan, Irak, Suriye, İran, Libya, Mısır, Yemen, Sudan, Somali, Nijerya gibi ülkelerin onlarca yıldır yaşadıkları sorunlar, bölünmeler, parçalanmalar, çatışmalar, savaşlar ortadadır. Bunların sonucunda milyonlarca insan yaşamını yitirmiştir.

Türkiye’de laiklik ilkesinin ortadan kalkması durumunda, laiklik ilkesine karşı çıkan köktendinci İslamcılar ile laiklik ilkesini benimseyen Müslümanlar arasında, laiklik ilkesine karşı çıkan köktendinci İslamcılar ile ateistler, agnostikler ve deistler arasında, Sünniler ve Aleviler arasında, büyük gerginliklerin, karşıtlıkların, bölünmelerin, parçalanmaların ve çatışmaların çıkması kaçınılmazdır. Belli bir dinin ve mezhebin, kendi içinde farklılıklar barındıran bir ülkeye ve topluma dayatılması durumunda, buna karşı bir ayaklanma ve isyan hareketinin başlaması, toplumsal gerçekliğin kaçınılmaz sonucudur.

  • Yapılan araştırmalara göre Türkiye’de vatandaşların %82’si laiklik ilkesini benimsemektedir.

Türkiye’de vatandaşların büyük çoğunluğu, laiklik ilkesini benimseyen Müslümanlardan oluşmaktadır. Yapılan farklı araştırmalar, kendisini ateist, agnostik, deist olarak tanımlayan dinsiz vatandaşların oranının yaklaşık %10 olduğunu göstermektedir. Bu Yunanistan’ın nüfusuna yakın bir nüfusa denk düşer. Aleviler de Müslüman nüfusun yaklaşık % 18’ini oluşturmaktadır.
***
Türk Silahlı Kuvvetleri bir zamanlar bu olgunun farkında olduğu için Genelkurmay Başkanı’nın, Kara Kuvvetleri Komutanı’nın, Hava Kuvvetleri Komutanı’nın ve Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın da katıldığı Milli Güvenlik Kurulu kararlarında, laiklik karşıtı dinci ve irticacı hareketler, ulusal güvenliğe yönelik bir iç tehdit olarak görülmüştür.

Bu aynı zamanda, ulusal güvenliğe yönelik bir dış tehdittir. Türkiye’deki laiklik karşıtı hareketler, ABD, Suudi Arabistan, Katar ve İran gibi ülkeler tarafından desteklenmektedir.

AKP, Fethullah Gülen “cemaati” ve Hizbullah gibi oluşumların gelişimi, bu gerçeklik bağlamında anlaşılabilir.

Kemalizm ve sol

Kemalizm ve sol

  • Türkiye’de sosyalist solun bir bölümü, Kemalizmi karalamayı devrimci bir tutum olarak görüyor.
  • Ancak gerçek şu ki, Kemalizmi ve Türk devrimini kavrayamayanlar, sosyalizmi de kavrayamaz.

Osman Bahadır

Ahmet İnsel,

  • “Sosyalist olduğum için anti-Kemalist’im. Bu vurgu hayati önemde bence.”

demektedir. (Bkz. Sol Kemalizme Bakıyor, Haz.: Levent Cinemre – Ruşen Çakır, Metis Yayınları, 1991, s. 207.).

İnsanlık tarihi, köleleştirme ve köleleştirmeye karşı mücadeleler tarihidir.
Kölelik, pamuk tarlasında olabileceği gibi, düşünce dünyasında da olabilir.
İki ülke arasındaki ilişkinin bir biçimi de olabilir, ailenin iki ferdi arasındaki bağın da.

  • Köleliğin araçları, ayak zincirleri de olabilir, kireçleşmiş dogmalar da.

Kölecilik, tarih boyunca çok farklı aşamalardan geçti ve çok çeşitli biçimlerde ve düzeylerde kendisini gösterdi. Köleliğe karşı verilen mücadelelerde önemli başarılar kazanıldı. Bugün ilkçağ köleciliğine veya 19. yüzyıl Amerika’sının plantasyon köleciliğine göre daha rafine biçimlerde kölecilik sistemleri var.

  • Günümüzdeki kölecilik daha ziyade görünmez ağlarıyla
    dünyamızı sarmalamış durumda.

Sosyalizm, her türlü köleciliğe karşı olan bir sosyal sistemin ve teorinin adıdır.

Sadece ücretli köleliği kaldırmakla yetinmez, ücretli köleliği üreten, meşru gösteren ideolojisiyle de savaşır, düşünsel ve toplumsal alanda köleciliğin tüm izlerini de silmeye çalışır.

Büyük Fransız devrimcileri, 1793’te Kral 16. Louis’yi giyotine gönderdiklerinde, yalnızca monarşiyi yıkmakla kalmamışlar, fakat aynı zamanda Kral’ın kutsallık hâlesini de parçalamışlardı. (Henüz erken ama yeri gelmişken sormadan geçmeyelim: İnsel, acaba “bir sosyalist olduğu için Fransız devrimine de
karşı olduğunu söyler mi?).

Rus devrimcileri de 1917’de Çar II. Nikola’yı iktidardan alaşağı ettiklerinde, gerçekte çarlık monarşisiyle birlikte, O’nun temsil ettiği teolojik egemenliği de yıkmışlardı.

1923 Türk devrimi de tıpkı bu iki büyük devrimde olduğu gibi,
Padişah Vahdettin’in saltanatını ortadan kaldırırken aynı zamanda O’nun kutsallık statüsüne de son veriyordu. (A. Saltık’ın notu : Fransız ve Rus devrimleri çok kanlı olmuş, Kral ve Çar ailesi yok edilmiştir. Oysa Türk Devrimi kansızdır, Osmanlı Hanedanı yalnzıca sürgün edilmiştir.. 1974’te bu karar da kaldırılmıştır..)

CUMHURİYET ÖZGÜRLEŞMEDİR

  • Cumhuriyet, egemenliğin salt padişahtan (veya bir monarktan) ulusa geçmesi değil, aynı zamanda ulusun iradesinin kaynağının da dinsel referanslardan seküler (laik) referanslara geçmesidir.

Cumhuriyet rejimini bu ikili niteliğiyle kavramayanlar, cumhuriyetten hiçbir şey anlamamış demektir.

Atatürk ve Kemalist kadrolar işte ilk günden başlaarak bu kavrayış içinde ülkeyi, modern eğitimi, kültürü, hukuk sistemi vb. ile özgür ve eşit haklara sahip yurttaşlardan oluşan gerçek bir cumhuriyet haline getirmek için yılmadan uğraştılar.

Bir sosyalist elbette Kemalizmi yeterli göremez.

Çünkü Kemalizmin programında ücretli köleliğin kaldırılması yer almamaktadır.
(A. Saltık’ın notu : 6 Ok’tan HALKÇILIK tam da bu hedefe yöneliktir..)
Ama bu, bir sosyalistin anti-Kemalist olduğu anlamına gelmez. Yalnızca onun daha ileri hedefleri bulunduğu anlamını taşır.

Çünkü anti-Kemalizm, tıpkı bugünkü iktidar sahiplerinin yapmaya çalıştığı gibi, Kemalizmin tüm özgürlük miraslarının reddi ve yok edilmesi demektir.

KEMALİZMDEKİ SOL

Kemalizm ülkemizde;
– modern eğitimi genelleştirerek,
– modern hukuk sistemini yerleştirerek,
– kadınların önemli haklara kavuşmasını sağlayarak,
– harf devrimiyle halkın eline bilgiye kolayca ulaşabilmenin anahtarını sunarak, – önemli ekonomik temel yapı girişimlerini başlatıp halkın yaşam koşullarını iyileştirerek,
bilimi ana referans kaynağı yaparak ve
– herhalde en önemlisi eşit haklara sahip yurttaşlar statüsünü yaratarak, yüzlerce yıllık düşünsel ve toplumsal kölecilik zincirlerinden önemli halkaları koparmıştır.

Kemalizmin solu işte buradadır.
Onun düşünsel ve toplumsal köleciliğe karşı olan içeriğinden kaynaklanmaktadır. Kemalizmle solu bağdaştırmakta zorlananlar, onun anti-köleci içeriğine baksınlar.

Ahmet İnsel’in yukarıdaki sözleri, Türkiye sosyalist solunun bir bölümünün Kemalizm hakkındaki düşüncelerini özetlemektedir. Ama Kemalizm’i doğru değerlendiremeyenler, sosyalizmi de doğru kavrayamazlar.

  • 1923 Türk devrimi, insanlık tarihinin en büyük devrimleri safındadır.

Bu devrim, ülkemiz insanının düşünsel ve toplumsal kölecilik zincirlerinin önemli bir bölümünü koparmıştır.

Sosyalizmin esas olarak ücretli köleliğin kaldırılmasından ibaret olduğunu düşünenler de yanılmaktadır.

Sosyalizmin, insan haklarına ve siyasi demokrasiye sahip olmayan bir toplumda “master teknoloji” ile kurulabileceğini sanan Stalin’in düşüncesinin de sosyalizmle bir ilgisi bulunmuyordu. Sosyalizm, köleciliğe karşı hayatın her alanında verilecek sürekli mücadelelerle kurulabilir ancak.

Köleciliğe karşı yürütülen düşünsel ve toplumsal mücadele uzun bir mücadeledir.

Sosyalistlere düşen görevlerden biri de, daha önce gerçekleştirilmiş devrimleri doğru değerlendirerek onların tarihsel miraslarına sahip çıkmak ve bu özgürlük miraslarını gelecek kuşaklara daha yüksek seviyelerde bırakmaya çalışmaktır.
(Cumhuriyet Bilim Teknik, 16.08.2013)