Kategori arşivi: SİZİN İÇİN SEÇTİKLERİMİZ

Bizim yazdıklarımız, oluşturduklarımız dışında değişik kaynaklardan alarak paylaşılmasını uygun bulduğumuz dosyaları içermektedir.

Mehmet Bedri Gültekin : “TANRILAŞAN İNSAN”

Devrim, insanın kendini tanımasıdır.
Kendini tanıyan insan, dünyayı değiştiren insandır.
Dünyayı değiştiren insan, en büyük tanrısal eylemi gerçekleştirmiştir, “Tanrılaşmıştır.”

Olmak ya da Olmamak

Mehmet Bedri Gültekin
mbgultekin@ip.org.tr

“TANRILAŞAN İNSAN”

10. Yüzyıl Arap tarihçisi Mesudi, Harran’da bulunan Sabiilere ait bir toplantı binasının girişinde, “kapı sövesi üzerinde” Süryanice olarak Eflatun’a ait şu sözlerin yazılı olduğunu söylemektedir:

“Kendini bilen kişi tanrılaşmıştır.”*
“Kendini bilmek”, insanoğlunda var olan meziyetlerin en önemlisidir. Bir insanın, artılarının yanında eksilerini de bilmesi, yeteneklerinin farkında olması ama aynı zamanda yetmezliklerini de görmesi, meziyetlerinin yanı sıra kusurlarının da olduğunu kabul etmesi; o kişinin yapabileceklerinin azamisini yapabilmesini mümkün kılar.

“Tanrılaşma” Nedir?

“Tanrılaşmaktan” kasıt, hem ahlaki olarak en iyi durumda olmak, hem de maddi dünyayı değiştirmek anlamında yapılabileceklerin azamisini yapabilmektir.

Kibirden uzak durmak, alçakgönüllülük, kendinden önce başkalarını düşünmek, insanlara değer vermek ve onların her anlamda katkılarını gerçekleştirmelerine olanak sağlamak, hatalarını görebilmeyi erdem saymak, affedici olmak vb. vb.

İnsan, toplumsal bir varlık olarak ortaya çıktığı andan beri bütün bu değerleri yüceltti.

Tek tanrılı dinler bu değerlere kutsallık atfettiler. Çok tanrılı dinler de öyleydi. Müslümanlıkta bu değerlerden her biri, Allah’ın 99 adından biridir.

Öte yandan maddi dünyayı değiştirmek en büyük tanrısal eylemdir. Yaradılışın ilk 7 günü, sonuç olarak maddi gerçekliğe yapılan müdahalenin ve ortaya “yeni bir şey” çıkarmanın hikâyesidir.

Kibir Cehalettir

Kendini tanımayan insan kimdir?
Bu durumdaki insanlardan kimisi, kendini kusurlardan münezzeh görür. ‘Çok büyük olanlar belki tartışılabilir ama küçük dağları kesinlikle o yaratmıştır.’

Onun için kibirlidir. Kimseden bir şey öğrenmez.
Başkalarından öğrenmeyen insan ise kesinlikle cahildir. İnsanlığın o güne kadar ulaşmış olduğu bilgi birikimini değerlendiremeyen bir kişinin, yeni bir şey üretmesi de mümkün değildir.

Kolektifin Gücü

Kendini tanıyan insan, kolektif çalışmayı başarının anahtarı olarak görür. Çünkü kendisinde eksik olan bir başkasında vardır.

Bir toplulukta farklı yetenekleri olan insanların birbirini tamamlar şekilde emeklerini ortaya koymaları, sonuç olarak çok büyük başarıları ortaya çıkarır.
Kendini mükemmel sanan kişi, birlikte olduğu diğer kişilerin katkısına ihtiyaç duymaz.

Hayatın En Büyük Anlamı

Einstein; ‘Bugün sahip olduğum her şeyi, benden önce yaşamış milyonlarca insanın emeğine borçlu olduğumu biliyorum. Onun için bütün yaşamım boyunca insanlığa borcumu ödemek için çalışıyorum.’ diyor.

Bu sözler, “kendini tanıyan insan”ın güzel bir örneğidir.

20. yüzyılın büyük dahisi, büyük bilim adamının tüm insanlığa kazandırdıkları ortada.
Einstein, Eflatun’un deyişiyle “Tanrılaşmış” bir insan örneğidir.

Aklın Ve Emeğin Prangaya Vurulması

Kendini tanımayan her insan kibirli olmaz. Bir de bunun tam tersi durumlar vardır. Ve insanların tamamını düşündüğümüz zaman, yaygın olanın bu tersi durum olduğunu görürüz.

Mazlumlar dünyasında insanların çoğunluğu, sadece yetmezliklerini görür. Daha doğrusu bu insanlar, sadece yetmezliklerini gören bir anlayışla eğitilirler.
Dinci gericilik, insana sadece kusurlarını ve eksikliklerini söyleyip durur.

Yapabileceklerinin ve yeteneklerinin farkında olmayan insan, boyun eğen insandır.

Dinci gericiliğin egemen olduğu toplumlarda, bir yanda “her şeyi bilen” “her şeye karar veren” ve bütün bunları Tanrı adına hareket ettiklerini söyleyerek yapan bir azınlık vardır. Diğer tarafta ise “aklı hiçbir şeye ermeyen”, kaderi başkalarının elinde ve yapabilecekleri en “hayırlı işin” “Tanrı adına hareket edenleri” memnun etmek olduğunu düşünen çoğunluk bulunuyor.

Ama bu durumdaki topluluk enerjisini ortaya çıkaramaz. Yapabileceklerini yapamaz. Aklı ve emeği prangaya vurulmuştur.

En Büyük Tanrısal Eylem

Afganistan ile komşuları olan Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Tacikistan arasında basit bir kıyaslama, ne demek istediğimizi ortaya koyacaktır.

Bütün bu ülkeler 20. yüzyılın başında aynı gelişme seviyelerinde bulunuyorlardı.

Bugün gelinen aşamada ise aralarında çağ farkı bulunuyor.
Afganistan, Ortaçağ karanlığından hiçbir zaman kurtulmadı. İnsan aklını ve emeğini prangalara vuran sistemin dışına çıkamadı.

Sözünü ettiğimiz diğer ülkeler ise Büyük Ekim Devrimi’ni yaşadılar. Bütün eksikliklerine rağmen sosyalizmin insanı özgürleştiren ve kendisinin farkına varmasını sağlayan büyük eyleminin öznesi oldular ve bugünkü fark ortaya çıktı.

Aynı kıyaslamayı Çin ile bütün kapitalist dünya arasında da yapabiliriz.

Devrim, insanın kendini tanımasıdır.
Kendini tanıyan insan, dünyayı değiştiren insandır.
Dünyayı değiştiren insan, en büyük tanrısal eylemi gerçekleştirmiştir, “Tanrılaşmıştır.”

14 Ağustos 2012
*Muruc Ez-Zeheb, Selenge yayınları, 2.b. 2011 İstanbul, s. 311

Kuran Kaf Suresi 16. Ayet : “BEN SİZE ŞAH DAMARINIZDAN DAHA YAKINIM.”

TUTUKLU ALBAY YAŞAMINI YİTİRDİ, EŞİ İSYAN ETTİ..

Cenaze namazı kılınmadan önce gazetecilere konuşan Makbule Haşimoğlu,
“Eşim sapasağlamdı. Üzüntüden hasta oldu. Bu bir psikolojik savaştı. Ve biz bu savaşı yitirdik. Tek suçu asker olmaktı. Onlar için gururları her şeyden önemliydi. Bunu içine sindiremedi. Bunu yapanları Allah’a havale ediyorum.” dedi…

Tutuklu ölen emekli albayın cenazesi

28 Şubat Soruşturmasının 3. dalgasında gözaltına alınmasının ardından Sincan Cezaevi’ne gönderilen Emekli Albay Mehmet Haşimoğlu (52) tedavi gördüğü GATA’da dün akşam saatlerinde yaşamını yitirdi.

TÜBİTAK’a açık mektup

Sahte belgelerle yıllardır tutuklu bir emekli Ordu komutanı.. TÜBİTAK, 1 hafta içinde sahteliği kezlerce yurtiçi ve yurt dışı bilirkişi incelemeleriyle kanıtlanan dijital verileri 28 haftadır raporlamıyor!? Niçin ? Bu utancın altından kimler kalkabilir?

Oda TV ve Balyoz davası avukatları, bilirkişilere seslendi:

Dosyayı bilimsel namusunuza emanet ediyoruz

TÜBİTAK’a açık mektup

Oda TV davasında bilgisayarlara virüs aracılığıyla girilip girilmediğini saptamak için çalışan TÜBİTAK, raporunu 28 HAFTA geçmesine karşın mahkemeye göndermedi.

Oda TV ve Balyoz davası sanık avukatları TÜBİTAK bilirkişilerine yazdıkları
açık mektupta, raporun Balyoz davasının sonuçlanacağı 16 Ağustos’tan önce gönderilmesini isteyerek,

“Sizden beklediğimiz, bizim düşüncemiz doğrultusunda değil, bilimsel gerçekler doğrultusunda rapor vermenizdir.” dediler.

Oda TV davasında bilgisayarlara virüs aracılığıyla izinsiz girildiğine ilişkin
TÜBİTAK raporunun 28 haftadır mahkemeye gönderilmediğine dikkat çeken avukatlar,

“Bu raporun gecikmesindeki ana neden Balyoz davasında karara çıkmasının
beklenmesi olabilir mi?” diye sordular.

16 Ağustos’ta Balyoz davasının son duruşmasının yapılacağını belirten avukatlar,
TÜBİTAK bilirkişilerine yazdıkları açık mektupta;

“Sizden beklediğimiz raporunuzun 16 Ağustos 2012 gününe değin sunulmasıdır.”
şeklinde çağrıda bulundular.

Balyoz davasında Çetin Doğan’ın ve Oda TV davasında Soner Yalçın ve öbür
Oda TV çalışanlarının avukatlığını yapan Celal Ülgen ile Hüseyin Ersöz,
TÜBİTAK bilirkişilerine açık mektup yazdı.

Ülgen ve Ersöz, Oda TV bilgisayarlarına “Trojan” adlı virüs gönderilerek,
bilgisayarlara izinsiz girildiğine ilişkin TÜBİTAK bilirkişilerinden
rapor istendiğini anımsattılar.

Uzmanlar 1 haftada tamamladı

İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 8 Ocak 2012 günü TÜBİTAK’tan inceleme istediğini belirten avukatlar, “En son 2012 Mart ayında dosyanın ve verilerin bilirkişi kuruluna teslim edildiği tarafımızdan bilinmektedir. Bu dosya içinde dijital verilerin imajları üzerinde yaptırdığımız incelemeler en çok 1 hafta içinde bitirilmiştir.

Ancak şu anda dosyanın ve imajların size teslim tarihinden itibaren
28 hafta geçmiş bulunmaktadır..” şeklinde açıklama yaptılar.
Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’ün TÜBİTAK’tan sorumlu olduğunu
ifade eden avukatlar,

“Bakan Ergün, Oda TV raporunun 1-1.5 ay içinde mahkemeye ulaşacağını açıklamıştı.
Bakan Nihat Ergün’ün verdiği süre de doldu, söz yerine gelmedi.” dediler.

Bilgisayarlara ilişkin raporun “Soner Yalçın, Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan’ın özgürlüğünün kısıtlanması ile ilgili olduğunun” altını çizen avukatlar;

“Bu raporun gecikmesindeki ana neden, Balyoz adı verilen davanın kararının çıkmasının beklenmesi olabilir mi” diye sordular.

Balyoz davasına bakan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin istemlerini
reddettiğine dikkat çeken avukatlar, mektuplarında şu ifadelere yer verdiler:

“16 Ağustos 2012’de Balyoz davasının son duruşması yapılacaktır.
Özel yetkili mahkeme savunmayı da bertaraf ederek hükme gitmek istemektedir.
Sizden beklediğimiz, raporunuzun 16 Ağustos 2012 gününe değin Oda TV davasına bakan İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunulmasıdır.”

Avukatlar açık mektuplarında TÜBİTAK bilirkişilerine,

“Bu konunun ivedi olduğunu bilim namusunuza emanet ediyoruz.
Sizden beklediğimiz bizim düşüncemiz doğrultusunda değil, bilimsel gerçekler doğrultusunda rapor vermenizdir. Bilimsel gerçekler neyi gösteriyorsa onu istiyoruz.
Asla fazlasını değil.” şeklinde çağrıda bulundular.
(Cumhuriyet, 14.8.12)

Yaklaşık 2 yıldır Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan gazeteci Soner Yalçın..
Sitemizde 2.8.12 günü Yalçın’ın yazısına yer vermiştik . Kimse Var mı Orada ??
Serar Akinan AKŞAM’daki köşesini S. Yalçın’a bırakmıştı o gün.. Ve birkaç gün sonra Başbakan RTE Akşam Ve Güneş patronlarını kamuoyuı önünce açıkça azarladı, tehdit etti.. 8 yazar işinden kovuldu.. Soner Yalçın ise 2 yıldır hücrede, çift kamera ile 24 saat gözetleniyor ve ışıklarını söndüremiyor.. Ruh sağlığını da yitirme riski ile karşı karşıya.. Türkiye seyrediyor..

Masum Türker : “Atatürkçü düşünceye sahip çıkmalıyız”

DSP Genel Başkanı Masum Türker;
“Türkiye’de parti ayrımı gözetmeksizin herkesin Atatürkçü düşünceye sahip çıkması gerek…” (Cumhuriyet, 11.8.12)


Cumhuriyet 12.08.2012

DSP GENEL BAŞKANI TÜRKER:

Atatürk’e sahip çıkalım

DSP Genel Başkanı Masum Türker, Türkiye’de parti ayrımı gözetmeksizin herkesin Atatürkçü düşünceye sahip çıkması gerektiğini belirterek“Türkiye’yi bekleyen tehlikelere karşı el ele vererek her türlü tedbiri almalıyız” dedi.

“Atatürkçü düşünceye sahip çıkmalıyız”

DSP Genel Başkanı Masum Türker, Türkiye’de parti ayrımı gözetmeksizin herkesin Atatürkçü düşünceye sahip çıkması gerektiğini belirterek, “Türkiye’yi bekleyen tehlikelere karşı el ele vererek her türlü tedbiri almalıyız.” dedi.

Türker, Atatürkçü Düşünce Derneği Çankaya Şubesi Başkanı Tuğba Acer ve beraberindeki heyeti DSP Genel Merkezi’nde kabul etti.

Ziyaret sırasında ülke gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Masum Türker,

“Ülkemiz çok zor bir dönemden geçiyor. Gerek içerde gerekse dışarıda yaşananlara bakıldığında, Türkiye’nin her zamankinden çok dik duruşa ihtiyacı olduğu görülüyor.
Bunun için Atatürkçülük ve ulusalcılığın birleştirici unsurlar olarak en çok sahip çıkılması gereken değerler olduğu ortada” dedi.

Dünyada Atatürk’ü tartışılır hale getirmeye çalışan bir lobi olduğuna dikkat çeken DSP Genel Başkanı, şöyle dedi:

“Neden? Çünkü Atatürk dünyada emperyalistlere karşı başkaldıran tek liderdir.

Bu nedenle Atatürk’ü karalamaya çalışanlar var. Bunlara izin vermemeliyiz. Atatürkçü düşünceye parti ayrımı gözetmeksizin, iktidar partisi de dahil, herkesin sahip çıkması gerektiğine inanıyorum. Gerek ülkemizde yaşananlar gerekse ülkemiz etrafında yaşananlar gösteriyor ki ulusalcı çizgide hepimiz birbirimizi desteklemeliyiz. Ülkemizi bölmek isteyenlere izin vermemeliyiz. Türkiye’yi bekleyen tehlikelere karşı
el ele vererek her türlü tedbiri almalıyız.”

Şemdinli’de çatışmanın ortasındaki Bağlar Köyü sakinleri…

Şemdinli’de çatışmanın ortasındaki Bağlar Köyü sakinleri:

Seçimde gelenler halimizi sormadı..

11 Ağustos 2012, AYDINLIK

Çatışmaların yaşandığı bölgede köylüler ilçeye giden yol kapalı olduğu için yaşamlarını sürdürmekte zorlanıyor. Köylüler evde un kalmadığı için günlerce bahçelerdeki domateslerle karın doyurduklarını söyledi

Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde 19 gündür devam eden çatışmalar nedeniyle bölgedeki köylülerin bağ ve bahçeleri yandı. Şemdinli’ye 12 km uzaklıkta yer alan çatışmaların ilk başladığı yer Bağlar Köyü yaşananların izlerini taşıyor. Köylere ulaşımın sağlandığı Şemdinli-Derecik yolu 19 gündür kapalı. Köye ulaşım 30 km’lik patika yolla sağlanıyor.

Yol güvenli değil.
Patlatılan mayınların açtığı çukurlar taze.

‘Domatesle karın doyurduk’

Bağlar Köyü sakinleri 23 Temmuz’da evlerine çok yakın bir bölgeden top sesleri gelmesi üzerine Derecik’teki yakınlarının yanına sığındı. Ancak yanlarına hayvanlarını ve yedek giysilerini alamayan köylülerden bir bölümü bir süre sonra köye geri döndü.

Köye bağlı Muş mezrasında yaşayan ve evine geri dönen Menaf Güngör, Şemdinli-Derecik yolunun açılmasını istedi. Güngör, “Üzüm bağlarımız hep yakılmış durumda. Gıda sorunu yaşıyoruz. Unumuz yok. Günlerce iftarlarımızı bahçelerimizde kalan domates ve salatalıklarla açtık.” dedi.

Altmış yıldır köyünü hiç terk etmediğini çatışmalar sırasında da köyde kaldığını söyleyen Abdurrahman Güngör yetkililere sitem etti. Güngör, “İftarda yiyecek ekmek bulamıyoruz. İsteseler bize yardım ederlerdi. 1 ekmek bile getirmediler. 150 fidem, 4 üzüm bağım yandı.” diye konuştu.

‘Türk de Kürt de ölmesin’

Abdurrahman Güngör Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Tayyip Erdoğan ve 550 milletvekiline seslendi:

“Seçim günü gelip boyunlarını eğip oy isterler, o oylarla milletvekili olurlar. Ama bugün gelip halimizi sormazlar. Bu kardeş ölümlerini durdursunlar. Rezilliğe, işkenceye bir çözüm bulsunlar. Türk ya da Kürt ölümü fark etmez. Kimsenin ölmesini istemiyoruz. Buradaki insanların bir günahı yok.”

Kardeşleri ile birlikte köy içine düşen şarapnel parçaları ile oynayan 8 yaşındaki Kader Güngör çatışma günü çok korktuğunu belirterek, “Babamıza ‘nolur gidelim’ diye yalvardık. Bütün üzümlerimizi yakmışlar, sadece domateslerimiz kalmış. Biz ne yiyip ne içeceğiz?” dedi.

Öte yandan Yüksekova ve Şemdinli arasındaki yolda güvenlik güçlerinin kaçakçılığa karşı önlem amacıyla kurduğu 3 kontrol kulübesi 1 aydır çalışmıyor. Güvenlik görevlileri 2 ilçe arasındaki ana yolda bu denetim noktalarında araçları durdurarak arama yapıyordu. Güvenlik gerekçesiyle bir aydır bu denetimler yapılmıyor. Hakkari’de sevkiyat, bir süredir karayoluyla değil helikopterlerle sağlanıyor.

Suay Karaman : TERÖR ÜZERİNE..

Suay Karaman

TERÖR ÜZERİNE

Suay Karaman
TÜMÖD Genel Sekreteri
www.ilk-kursun.com/haber/114668, 13.8.12

Ülkemizde son günlerde hemen hemen her gün bir terör olayı yaşanmaktadır.
Öldürme, yaralama, insan kaçırma, yol kesme, bombalama ve yakma gibi olayların gerçekleşmesi, olağan bir durum olarak algılanmaya başlanmıştır.

23 Temmuz 2012’den beri Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde PKK terör örgütüyle çatışmalar sürmektedir. PKK terör örgütü dış ilişkiler sözcüsü Ahmet Deniz, çatışmalar hakkında şunları söylemişti:

“Birkaç gün içinde ilçelerde kaymakamlık, askeri birimler, emniyet birimleri ve kamu kuruluşlarını ele geçirip bazı ilçelerde yönetime el koyacağız!”

AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında şehit sayısı yalnızca 10’du ve terör durma noktasına gelmişti. AKP’nin on yıllık iktidarında ise şehit sayısı toplam 1170’tir ve terör hızla artmaktadır. Bu sürekli artan korkunç şehit sayısı, iktidarın uyguladığı yanlış politikaların sonucudur. Yıllardır yanlış yönetilen ülkemiz, tarihinde ilk kez terör karşısında sıkıntılı bir duruma düşürülmüştür. Ne olduğu belli olmayan “Amerikan Projesi” açılım, Habur’da kurulan çadır mahkemesi, PKK terör örgütü ile görüşme ve “sıfır sorun” denilen yanlış dış politikalar sonucunda terör tırmandırılmıştır.

Terör o kadar tırmandırılmıştır ki, Şemdinli ile etrafındaki geniş arazide neler olup bittiğini bilmiyoruz ve bu bölgeye Ekim ayına dek giriş yasaklanmıştır. Terör o denli azdırılmıştır ki, PKK terör örgütü, bir milletvekilini kaçırmıştır! Kaçırılan milletvekili, savunduğu fikirlerle terör örgütüne yakın biridir, bu yönüyle olayın ardında farklı boyutların olma olasılığı çok yüksektir. TBMM’nin manevi kişiliğine yönelik bu girişim sonucunda, terör örgütüyle barış dilinde konuşmak isteyenlerin, Oslo’da görüşme yapanların, PKK terör örgütünün başı için “dört parti uzlaşırsa, ev hapsi uygulanabilir; uzlaşılan her konunun başımızın üstünde yeri var” diyenlerin söyleyecek sözlerinin olmaması gerekir.

Başbakan’ın; “terörle mücadelede alınan mesafe fevkalade olumlu..” söyleminde, olumlu olan bir şey gözükmemektedir. Milli Savunma Bakanı’nın; “terörle mücadele çok iyi gidiyor” söyleminde ise, iyi gidenin ne olduğu belli değildir. Her gün bir terör olayının meydana geldiği, şehit ve yaralının olduğu bir ülkede, terörle mücadelenin olumu olduğunu, iyi gittiğini söylemek, aymazlıktır.

AKP iktidarı, on yılda 7.730 cami yapıldığını gururla söylemektedir. Ancak terörle mücadele edilen bölgelerdeki yaklaşık 400 sınır karakolunun camlarının kurşun geçirmeyen, duvarlarının havan ve roket saldırılarına dayanıklı olarak yapılması işine gereken önem verilmemiştir. Sınır karakollarının hedef alındığı saldırılar üzerine beş yıl önce başlatılan karakol yenileme projesinde ilerleme sağlanamamıştır. Terör saldırılarına dayanıklı sınır karakollarının yaklaşık üçte biri inşaat halinde, yarısı da ihale aşamasındadır. Geçen yıllardan bugüne dek yapılan 94 karakol baskınında 332 şehit verildiği düşünüldüğünde, Toplu Konut İdaresi’nin (TOKİ), Samsun’da sele teslim olan konutlar yerine, ivedilikle sınır bölgelerinde terör saldırılarına dayanıklı “kalekol” yapması gerekmektedir. Bu, terörle mücadele için ön koşuldur.

5 Ağustos 2012’de Hakkari’deki Geçimli Jandarma Karakolu’na yapılan baskında 8 şehit, 20 yaralı verdik. Bu baskın üzerine yandaş medya şu yorumu yaptı:

“Mehmetçiği, Suriye’nin verdiği silahlarla vurdular.”

Emperyalizmin maşası olarak, Suriye’de hükümet darbesi yapmak isteyenlerin, bunu tüm dünyaya ilan edenlerin, bu yüzden Rusya, Çin ve İran ile karşı karşıya gelenlerin medyasının, bu sızlanmayı yapması komiktir, gülünçtür ve saçmadır.

Bu baskında beline şarapnel gelerek gazi olan onbaşıyı, Ankara’dan Bursa’daki evine otobüsle gönderen Jandarma Genel Komutanlığı için yazacak bir sözcük bulmak olanaksızdır. Libya, Mısır, Tunus, Yemen, Somali gibi ülkelerden yaralı muhalifleri özel uçaklarla Türkiye’ye getirtenlerin, bu durum karşısında utanmaları gerekir.

Terörle mücadele eden ya da etmiş olan generalleri, subayları sahte belgelerle hapse yollayanların, artan terör olaylarındaki sorumluluğu büyüktür. Hapiste bulunan 40 generalin emekli edilmesi üzerine New York Times Gazetesi;

“Hükümet orduyu evcilleştirmenin son adımını attı.” yorumunu yapmıştır.

BDP Hakkari milletvekili Adil Kurt, ölen bir PKK terör örgütü üyesinin evine yaptığı ziyarette Devlete meydan okuyarak, şunları söyledi:

“Türkiye’de bir iç savaşın ayak sesleri bu coğrafyadan duyulmaya başlandı.
Ey Başbakan, 28 yıldır Kürdistan dağlarında süren bu savaş, eğer aklını başına almazsan, Kürdistan sokaklarına, Türkiye’nin metropollerine taşınmak üzeredir. Bunu bir tek tanımı vardır, bu bir iç savaştır.”

Büyük işgal projesinin (BOP!) eş başkanı olmakla övünenler, deliğe süpürülmekten korkanlar, yurtseverlere karşı zulüm yaparken, PKK terör örgütüne ve yandaşlarına ses çıkaramamaktadırlar. Emperyalizm ile yerli işbirlikçileri, ülkemizi bölmek ve yeni Sevr haritasını dayatmak için tüm güçleriyle çalışmaktadır.

Ancak yurtsever ve Atatürkçü güçler, dün olduğu gibi, bugün de emperyalizme geçit vermeyeceklerdir.

Terörden beslenenlerin, emperyalist güçlerin ve işbirlikçilerinin bu topraklardan Mustafa Kemal Atatürk’ün geçtiğini anımsamalarının zamanı gelmiştir.

KURTULUŞ İÇİN (4)

KURTULUŞ İÇİN (4)

CEMİL DENK (E. Albay)
denk.cemil@gmail.com

Değerli dostlarım,

Bu çalışmamda, İktidarın yalnızca Terörle İlgili Yanlışlarını ve terörün bitirilmesi için
İktidarın, Halkımızın, Demokratik Kitle Örgütleri’nin ve Partilerin neler yapmaları gerektiğini araştırdım.

Olanak olduğu ölçüde kısa tutarak aşağıdaki başlıklar altında sunuyorum

Hani! “TÜRK MİLLETİ ASKER MİLLETTİ!”

…… RAĞMEN NEDEN AKP?

Şehitler vermemizin nedeninin, Terörle Mücadelede atılan Geri Adımlar olduğunu
artık hükümet yetkililerinin de görmesi, anlaması gerekir!

O halde yapılması gereken nedir?

Teröristler, eylem yapmadan önlem almaktır.

Bu da Sıkıyönetim İlan ederek mümkün olur.

Askerin elini kolunu bağlayacaksın sonra da onu tenkit edeceksin, olmaz böyle şey!

— Askerin karakolundan çıkıp operasyona katılması “VALİ”nin iznine bağlı. ….

— Yol denetimi yapmak neredeyse olanaksız duruma geldi.

— Siz yolları denetim altında tutamazsanız, başkaları denetimi altına alır! Tıpkı 12
Temmuz 2012’de Tunceli-Erzincan karayolunda olduğu gibi… Silahlı hainler, gece karayolunu kesiyorlar, araçları durduruyorlar. Vatandaşlarımıza maddi manevi işkence ediyorlar, Ordumuz da hükümetimiz de buna seyirci kalıyor!

— İş öyle bir duruma geldi ki, artık güvenlik güçleri de kıpırdayamıyor!. Ateş etseler ya da kendilerini ateş ederek savunsalar, bir veya birkaç kişi ölse, Özel Mahkemelerde yargılanacaklar!?

* Sen askerini karakolda beklet!
* Sen askerinin operasyona çıkmasına bile izin verme!
* Sen askerine yol denetimi yaptırma!
* Senin askerin, her olaydan sonra kendisini C. Savcısının karşısında bulsun!
* Senin ülkende terörden dolayı kan gövdeyi götürsün!

Sen bütün olanları görmezden gel, komşun Suriye’de olaylar olduğunda ‘Suriye’de olan
benim içişlerimdir..’ de; yetmedi, askerini bir de durmadan yıpratmaya çalış!

Yandaş medya ve militan AKP’liler Türk Silahlı Kuvvetleri’ne neler söylediler,
neler yaptılar? İşte, onların, Ordu’yu aşağılamaya çalıştıkları söz ve tavırlarından birkaçı :

Sayın Başbakan Erdoğan askerlikten muaf olan bir polisin eşine;

“Senin kocan da askerliği yırttı mı?” dedi, diyebildi!?

Kimse, “Neden, askerlik bu kadar kötü mü?” diye sormadı!

“Bu Ordu Darbe yapmak için planlar yapmış” (Taraf Gazetesi)
“Allah’a çok şükür ediyorum ki, Türkiye bunların zamanında bir savaşa falan girmemiş. Yoksa bunların savaşacak halleri yok.”(Bülent Arınç)
“Bu Orduyu lağvetmeli, ‘Nizami Cedit’ gibi yeni bir ordu kurulmalı.”
(Prof. Mümtaz’er Türköne)
“Otur oturduğun yerde; sen benim emrimdesin. Siz bizim memurumuzsunuz.”
(Bülent Arınç)

“Bu kadar çaresiz bir ORDU ile ülke savunulur mu?” (Mümtaz’er Türköne)

Sayın Başbakan’ımız,

Tokat Reşadiye’de PKK tarafından şehit edilen 7 askerimizin öldürülmelerini TSK’nın yaptığını ima edenler yine AKP’liler oldu.

Yine Hakkâri’deki 11 şehitten sonra “Genelkurmay’dan tatmin edici bir açıklama bekliyorum.” deme küstahlığını yapan, AKP iktidarının TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin oldu!

Türk Ordusu’nu “Bunlar dinsiz” diyerek halka şikâyet edenler, AKP iktidarının
yılmaz destekçisi cemaat ve tarikatlar oldu.

Yetmedi;
Özel Kuvvetler eski Komutanı, emekli Korgeneral Engin Alan, Balyoz Davası” nedeniyle hapse atıldı.

Yetmedi;
İlk kez, görevdeki bir orgeneral (Harp Akademileri Komutanı Bilgin Balanlı),
geleceğin hava kuvvetleri komutanı) tutuklanıp hapse atıldı.

Yetmedi;
7 yıl birlikte çalıştıkları Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ tutuklu! Neden?
Çünkü; AKP’nin oyları düşüyor, yine mağduru oynamak için Ordu’yu tahrik ediyor!.

Türk askeri ile uğraşanlar şunu iyi bilsin!

Türk Ordusu, her zaman gurur duyduğumuz ve duyacağımız bir 2 bin yıllık kadim kuruluştur!
PKK’ya karşı savaşan komutanlarımızın bebek katili Öcalan’dan daha suçlu duruma düşürülmesi, Hükümetin Ordu’yu etkisizleştirme çabalarının bir parçasıdır.
Ordu’ya hakaret, Türk Milleti’ne ve şehitlere-gazilere hakarettir!

Askerliğin A’sından anlamayan kimi cahil, hain aydınlar ve bağımlı yargı mensupları, vatanları ve Cumhuriyet için canlarını vermeye yemin etmiş kahraman Türk Ordusu’nun mensuplarını açık kanıt olmadan tutukluyorlar…

Bazı vatanseverler, kurtuluşu askerin DARBE yapmasında görüyorlar.
Bana göre çözüm; ne istifa etmektedir, ne de darbe yapılmasıdır.

Yapılması gerekenlerin başında gelen şey; Sıkıyönetim ilan edilerek, güvenlik güçlerinin ellerini güçlendirmektir.

Sıkıyönetimi ilan etmek de, Terörle Mücadele Yasalarını yeniden düzenlemek de,
PKK’yı ve BDP’yi destekleyen iç ve dış güçlere “DUR” diyecek de, “NOTA” verecek de,
ÜLTİMATOM verecek de mevcut yönetim olduğuna göre ve bunların da bu yürekliliği göstereme niyeti ve gücü olmadığına göre;

Bu GÖREV; değerli HALKIMIZA, laik Cumhuriyetten yana; Demokratik Kitle Örgütlerine, Üniversitelere, Meslek Kuruluşlarına, ‘Medya’ya, Aydın kişilere, en çok da
Laik demokratik Cumhuriyetten yana tüm SİYASAL PARTİLERE düşmektedir.

DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTLERİ;

Protesto Mitingleri de konferanslar da yapabilirler ancak bu eylemler için harcadıkları maddi, manevi enerjilerini yerel ve genel seçimlerde başarılı olmak için harcamalıdırlar ve de
SİYASAL PARTİLERİN ‘GÜÇ BİRLİĞİ’ yapmaları için BASKI ÖGESİ olmalıdırlar.

Siyasileri; ‘RİCA’ da, ‘KINAMA’ da ‘MİTİNG’ de hiç etkilemiyor. Bunları yola getirmenin
tek bir yolu var; o da ‘OY’. Onlara, önümüzdeki seçimlerde sizlere ‘OY’ yok deyin bakın
o zaman nasıl yola gelecekler göreceksiniz..

Bundan sonra sloganımız: ‘Bize huzur vermeyene biz de OYLARIMIZI Vermeyiz!’ olmalıdır!

Hepsinden daha önemlisi:

SİYASİ PARTİLERİMİZİN “GÜÇ BİRLİĞİ” yaparak, seçimlere girmelidirler.

Çünkü İKTİDAR OLMADAN HİÇ KİMSE HİÇBİR ŞEY YAPAMAZ!

CEMİL DENK (E. Albay)
Atatürk’ün Din’e, Laiklik’e ve Kadına Bakışı” konusunda araştırmacı yazar.
532 2178811 (21.7.12)

CHP Merkez Yürütme Kurulu Açıklaması…

CHP Merkez Yürütme Kurulu Açıklaması…

CHP, Türkiye’de terörün sona erdirilerek toplumumuzun huzur ve güvenliğe kavuşturulması yolundaki mücadelesini yılmadan, kararlılıkla sürdürecektir.
Tunceli Milletvekilimiz Hüseyin Aygün’ün 12 Ağustos’ta teröristler tarafından kaçırılması, sorunu yeni bir aşamaya taşımıştır. Bu eylem, parlamenter demokrasimizi, onun temel organı olan, halkımızın iradesini temsil eden TBMM’yi ve o iradeyi sorunlarımızın çözümü için tek yol olarak gösteren CHP’yi hedef alan bir meydan okumadır. Bu pervasız saldırı, CHP’nin ve tüm toplumumuzun terörle mücadelesine sadece güç katacak ve kararlılığımızı pekiştirecektir.

Konunun siyasal yönü ve anlamı toplumumuz tarafından en iyi biçimde değerlendirilecektir. Ancak hemen belirtelim ki; burada öncelik insani kaygılar olup, Hükümete düşen ilk görev Milletvekilimiz Hüseyin Aygün’ü biran önce sağlıklı bir şekilde özgürlüğüne kavuşturmaktır. Hükümet görevini yapmalıdır. Milletvekillerimizden oluşan bir heyetimiz de bölgede olup;
CHP, gelişmeleri yakından izlemektedir.

Terör odakları, ilk kez bir milletvekilini kaçırarak eylemlerinde
yeni bir cephe açmışlardır.

Ülke içinde en son Şemdinli ve Foça’daki terör saldırıları, Irak ve Suriye’deki gelişmeler ve uluslararası tasarımlar, Kürt meselesini istismar eden terörün nitelik ve nicelik değiştirmekte olduğunu ortaya koymaktadır. Terör, artık her zamankinden daha kapsamlı bir şekilde ülkemizin iç ve dış güvenliğini tehdit etmeye başlamıştır.

Öte yandan, bölgedeki gelişmeler ve Suriye’nin geleceğine yönelik tasarımlar
dikkate alındığında, siyasal iktidarın bu gelişmelerin arkasında kaldığı ve
bunları yönlendirmek yerine akıntı içinde sürüklendiğini esefle görmekteyiz.
Bu olumsuz gidişatın mutlaka durdurulması ulusal güvenliğimiz, birlik ve bütünlüğümüz için şarttır. Daha önce ortaya koyduğumuz gerekçelerle, CHP TBMM’nin olağanüstü toplanabilmesi için bir kez daha tüm milletvekillerimizi genel kurulda görev başına çağırmaktadır.

TBMM’nin toplanmasının teröristlerin amaçlarına hizmet edeceği usanç ve utanç verici safsata ve bağnazlığına, Hükümet ve yandaşları derhal son vermelidir.
Zira halkımız artık sözde kalan birlik ve beraberlik çağrıları duymak değil,
TBMM’de fiilen sergilenen birlik ve dayanışmayı görmek, teröre karşı etkin,
sürdürülebilir toplumsal bir mutabakat ve strateji oluşturulmasını istemektedir.

13 Ağustos 2012, Ankara

ALLAH CEZANI VERECEK ESMA

Dostlar,

Rifat Serdaroğlu’ndan gene nefis bir yazı…

Sevgi ve saygı ile.

Ahmet Saltık, www.ahmetsaltik.net

================================================================

ALLAH CEZANI VERECEK ESMA

RİFAT SERDAROĞLU

rifatserdaroglu@gmail.com
twitter.com/rifatserdaroglu

Kız Esma kurşunlara gelesin, yataklara düşesin, sütün kesilsin, tez zamanda
menopoza giresin, sürüm sürüm sürünesin inşallah…

Sen kim, Siirt’in Tillo geleneğinden Sahabeden Seyyide Hatun’u üzmek kim?
Kendine gelsene sen bakayım!…

Ablan sana kalbini açtı, seni yüreğinin içine koydu, nasıl unutursun bunları?
Sana, “kısır”, “humus” yapmayı, küçük parmak kalınlığında yaprak sarması sarmayı,
kırlent işlemeyi kim öğretti kız gözü kör olasıca, söyle bakayım kim öğretti ?…
“O İngiliz Anacığın, babacığın, kardeşin, gelinin, çocukların Türkiye’ye geldiler de,
onları kim ağırladı? Ellerini soğuk sudan- sıcak suya mı soktular? Yedikleri önlerinde,
yemedikleri arkalarında değil miydi? Senin hatırına onları Eyüp Sultan Hazretlerinin Türbesine,
oradan Kiliselere ve bizim Fettah’ın otellerine götürmedik mi? Beş kuruş harcattık mı onlara?
Bikinilerle, mayolarla denize girdiler de ses mi çıkardık a gagalak!

Türkiye’nin gururu, “Sivil Toplum Örgütleri ve Kalkınma” (Deniz Feneri gibi) konusunda mastır yapan biricik kerimemiz Sümümüyyemizi, arkadaşlarıyla birlikte Şam’da sen ağırlamadın mı?

Kız, sen ne hayırsızmışsın be!…

Kocan olacak o diktatör bozuntusuna; “Esma beni arasın” demiştim.

“Döncem ben O’na” dediğin halde dönmedin.

Ben de mahalleliye, ‘Esma kızım beni mutlaka arar’ demiştim, rezil oldum yani.
Halbuki sana zor bir şey mi teklif edecektim? ‘Al çocuklarını gel. Vatanını, kocanı,
sevdiklerini terk et, burada bizimle ve benim korumamda yaşa’ diyecektim.

Gerçi çok zengin değilim amma, hatırlı dostlarım var. Benim çocuklarımı da zaten
onlar okuttu, biz beş kuruş harcamadık. Seninkileri de okuturdu Remzi abi, ne olurdu sanki
ha bir eksik, ha üç fazla ne fark ederdi ki?

Zaten, İstanbul’da 6 tane havuzlu villa var, çocuklarda artık bizimle oturmak istemiyorlar.

Hamdolsun işleri gayet iyi. Tayyip, pardon, Allah; “Yürü ya kulum” dedi,
bizimkiler koşturuyorlar maşallah. Beraberce geçinip giderdik işte..

Vatan ne ki, cep dolu olunca her yer vatan değil mi?
Esed’ın (kusura kalma Esad deyince, benimki kızıyor) sonu belli.
Obama, benimkine söylemiş. Sonu aynen Kaddafi gibi olacakmış!…
Aradan biraz zaman geçsin seni, ben kendi ellerimle başgöz ederdim kız Esma.
Neleri kaçırdın bir bilsen..”

===================================
Alman Basınından;

Almanya Şansölyesi Merkel, tatile güvenlik sebebiyle, kendisine tahsis edilen devletin uçağıyla gitti. Kocası, (kişisel işleri için, eşinin yanında bile devlet uçağını kullanamayacağı için) özel havayollarından en ucuz bileti seçip sonradan karısının yanına gitti !..
(Manyak mı bunlar abicim?…)

==========================

ÇOK ASİL BAKAN

İki Türk Kızı, olimpiyatlarda tüm ülkelerin yarışmacılarını kendi güçleriyle
geride bırakıp, birinci ve ikinci oldular.

Milletçe bayram ediyoruz.

Kızlar daha sevinçlerini yaşayamamışlar. O sırada kalabalığın arasından
biri elinde telefonla kızlarımızın arkasından koşturuyor;

“Başbakanımız telefonda, Başbakanımız Telefonda..” diye bağırıp duruyor.

Kim bu diye bakarken, bu kişinin T.C. Devleti’nin bir Bakanı olduğunu üzülerek görüyorum.

Hani, biri kendini “Şeyhülislam” ilan edip, aynı evde ve aynı anda üç kadınla yaşıyordu ya,
sonradan T.C. Başbakan’ının danışmanı olmuştu.

İşte bu kişinin damadı Bakan Suat Kılıç idi koşuşturan.

Hani Ankara’da garibanın evini ucuza kapatıp villa yapan uyanık vardı ya, hah işte O…

Aklı sıra Başbakan’ına yaranacak ya!..
Bu arada T.C. Bakanı sıfatı, devletin gelenekleri,
kişinin onuru yerlere düşmüş, kimin umurunda…

Sağlık ve başarı dileklerimle, 13 Ağustos 2012