Etiket arşivi: YASED ve DELOITTE

Nasıl Bir Sağlık Sistemi-4; Finansman Parayı Kimden Alacağız?

Nasıl Bir Sağlık Sistemi-4; Finansman
Parayı Kimden Alacağız?

portresi
Doç. Dr. İlker Belek

http://www.halkinsagligi.org/nasil-bir-saglik-sistemi-4-finansman-parayi-kimden-alacagiz-ilker-belek/, 05 Kasım 2015

 

Nasıl Bir Sağlık Sistemi / 4-Finansman, Parayı Kimden Alacağız? – İlker Belek

 

Sağlık hizmetlerinin finansmanı, sağlık hizmetleri organizasyonu konusunun en politik başlığıdır. Bunun nedeni, hizmetin finansmanı için gereken paranın kimden alınacağı konusuyla ilgili olmasıdır. Ve bu, doğrudan siyasi bir konudur.

Sağlık hizmetlerinin finansmanı;

a) Mevcut gelir dağılımı eşitsizliğini giderecek, bunun için de,
b) Kaynağı yüksek gelirlilerden, sınıfsal konuşacak olursak burjuvaziden sağlayacak

şekilde organize edilmelidir.

Bu tercihin yaşama geçirilebilmesi için, arkasında, emekçi sınıfları temsil eden siyasi iradenin olması gerekir. Ancak böyle bir tercih sistemin finansmanını sürdürülebilir kılar ve
gelir dağılımı eşitsizliklerinden kaynaklanan sağlık sorunlarını ve yükünü ortadan kaldırır.

Bugünkü siyasi irade, gelir dağılımı eşitsizliğini artıracak,
sağlıktaki kaynakları yetersiz kılacak ve sonra da vatandaşın üzerine
ek finansman yükleri bindirecek yönde ortaya çıkıyor.

Bakalım.

1-Türkiye’de gelir ve servet dağılımında önemli eşitsizlikler bulunuyor:

Bu konu önemli, çünkü, kamusal gereksinimleri finanse edecek kaynağın kimlerin elinde bulunduğunu gösteriyor.

2002’de en zengin %1’lik kesimin toplam servetten aldığı pay %39.4 idi, 2014’te tam %54.3’e yükseldi. Türkiye dünyada servetin en eşitsiz dağıldığı 6. ülke (Ukrayna, Rusya, Kazakistan, Lübnan, ABD’den sonra). 53 milyon erişkin nüfusun sahip olduğu toplam servet 1 trilyon $,
kişi başına ortalama 20 bin $. Erişkin nüfusun %75.3’ünün toplam serveti 10 bin Doların altında iken, %1.8’ininki 100 bin $ ile 1 milyon $ aralığında, %0.2’sininki (116 bin kişi) 1 milyon doların ve 27 kişininki de 1 milyar doların üzerinde (1, 2).

Gelir dağılımına gelince: 2014 için en zengin %20’lik kesimin gelirden aldığı pay, en yoksul %20’lik kesimin payının 7.4 katı. Bu bakımdan OECD ülkeleri içinde en kötü 3. konumdayız (Şili ve Meksika sonrasında). Ailelerin %62’si ayda 1200 TL’lik bir gelirle geçinmek zorunda olduklarını belirtirken, %1.2’si aylık gelirini 5600TL’nin üzerinde bildiriyor (3,4). Bu konuda yüksek gelirlilerin doğru bildirimde bulunmama olasılığının yüksek olduğunu akılda tutmak gerekiyor.

2013 için, toplam gelirde ücretli-maaşlı-emeklilerin payı %74.0 iken, girişimcilerinki 19.6,
faiz ve rantınki %6.7 (5). Buna karşılık bütün sektörlerde çalışanların yalnızca %4.6’sı kendisini girişimci olarak tanımlıyor. Bu durumda girişimcilerin toplam gelirdeki payı nüfustaki payının tam 4.3 katı. Üstelik girişimciler içinde 250 ve daha çok sayıda işçi çalıştıranlar toplamın yalnızca binde 2’si iken, bu kesim toplam istihdamın %24.2’sini gerçekleştiriyor ve toplam katma değerden de %46.1 pay alıyor (5).

İşte her tür kamusal gereksinim için gereken kaynak bu girişimci denilen burjuvazinin elinde bulunuyor ve bu sınıf kendi içinde önemli bir farklılaşma sergiliyor. Servet ve gelir dağılımı bu denli eşitsiz olduğu için sağlığa kaynak olmadığı yalanı atılıyor, bunun üzerine de halk, katkı payı, özel sağlık vergisi (sağlık sigortası) gibi ek ödemeler yapmak zorunda bırakılıyor.

2-Türkiye’de kamu maliye politikaları, kamusal gereksinimlere kaynak bulmayı olanaksızlaştıracak denli eşitsizlikçi tercihler üzerine oturuyor

Yıllar içinde ücretlilerin toplam vergi yükündeki payının, toplam gelirdeki payına oranı
(buna ücretlilerin vergi baskısı denilir) yükseldi. Yani, ücretliler gelirden aldıkları paya göre daha yüksek bir vergi yükünü sırtlanmak zorunda kaldılar: Vergi baskısı 2002’de 1.5 iken 2013’te 2.3’e yükseldi.

Nitekim ücretlilerin ulusal gelirdeki payı 2002’deki %29 oranından, 2014’te %26 oranına geriledi. Dolaylı vergiler ile ithalattan alınan vergilerin (ki bu ikisi regresif niteliklidir)
toplam vergi gelirlerindeki payı 2002’de %59 iken 2014’te %68’e yükseldi (6).

Kısacası

AKP iktidarı döneminde, gelir eşitliğini sağlaması gereken vergi sistemi,
halk sınıflarından sermaye sınıfına kaynak aktaracak, eşitsizlik üretecek
bir araç olarak kullanıldı.

3-Ülkemizde sağlık hizmetlerinin finansmanı için kaynak vardır

Anlaşıldığı gibi, hükümetlerin sosyal sektörler için kaynak yokluğu yönündeki iddiaları gerçek değildir. Sorun kaynak yokluğu değil, dağılımının eşitsizliğindedir. Çözüm ise bu eşitsizliği gidermek ve kamusal gereksinimlere kaynak yaratmak üzere, girişimci olarak nitelenen sınıfın elindeki kaynakların kamusal alana döndürülmesidir. Bunun için en kesin önlem, ekonominin kamulaştırılması yönünde yapılacak radikal müdahaledir. Kapitalist sistemin içinde kalacak olan müdahale ise vergi reformudur.

2014 yılına ait yaklaşık 800 milyar dolarlık ulusal gelirin, yukarıda da değindiğimiz gibi yaklaşık %20’si (160 milyar dolar) nüfusun yalnızca %4’ünü oluşturan yaklaşık 3 milyon kişi tarafından sahiplenilmiştir: Kişi başına yaklaşık 53 bin Dolar. Yalnızca, bu grubun yıllık gelirini örneğin 20 bin dolar seviyesine indirecek bir kamusal müdahalenin Türkiye ekonomisine kazandıracağı yıllık kaynak tam 70 milyar dolar olacaktır. Yineleyelim, 53 bin dolar bu sınıfın kendi bildirimi.

Öte yandan, 1 milyon doların üzerinde servete sahip olan 116 bin kişinin servetini 1 milyon dolar ve 1 milyar doların üzerinde serveti olan 27 kişinin servetini 1 milyar dolar kabul etsek ve bunların servetlerini ortalama servet düzeyine indirecek bir müdahale yapsak elde edilecek kaynak yaklaşık 150 milyar dolar olacaktır.

2012 yılı (son veriler bu yıla ait) toplam sağlık harcamasının (7) yaklaşık 41 milyar dolar ve kamu gelirlerinin yetersiz olduğu yalanı üzerinden vatandaşın cebinden sağlık için ayrıca alınan paranın da 10 milyar dolar olduğu (7) düşünülürse, böyle bir kamucu müdahalenin sağlayacağı toplumsal yarar kolaylıkla anlaşılabilir.

KAYNAKLAR

1-http://riturkey.org/2015/05/ekonomi-kimin-icin-buyuyor-turkiyede-servet-bolusumu-adaletsizligi-k-murat-guney/
2-http://www.radikal.com.tr/yazarlar/metin-ercan/kuresel-servetin-dagiliminda-son-durum-1453552/#
3-http://davetsizmisafir.org/2013/05/26/ekonomi-kimin-icin-buyuyor-turkiyede-gelir-dagilimi-dengesizligi/
4-TÜİK Haber Bülteni, 18 Eylül 2015, Sayı 18633.
5-http://t24.com.tr/haber/gelirden-kim-daha-cok-pay-aliyor,287543
6-http://sendika7.org/2015/10/akpye-secmen-destegi-ekonomik-nedenler-korkut-boratav/
7- http://www.saglik.gov.tr/TR/dosya/1-97020/h/saglik-istatistik-yilligi-2013.pdf

================================================

Dostlar,

Çok değerli meslektaşımız, Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’ndan sevgili Doç. Dr. İlker Belek‘in yazısı son derece çarpıcı değil mi??

2015 için kimi verileri güncellersek, bu arada 2014 sağlık giderleri raporunu TÜİK geçtiğimiz aylarda yayımladı; YASED ve DELOITTE, 2015 içinde kişi başına sağlık giderinin 913 Dolara erişeceğini kestirmişlerdir. Yaklaşık 78 milyon yılortası nüfus kabulü ile 71,2 milyar $ gibi bir büyüklüğe erişilmektedir. 2,5 milyonu aşkın sığınmacı da temel düzeyde SGK kapsamına alındığına göre, bu rakam 75 milyar $’a erişebilecektir. 2015 sonunda en az % 10 düşerek gerçekleşecek <700 milyar $ ulusal gelirin % 10’unu aşan bir oran! (İngiltere’de %8!)

SGK’nın zoraki GSS primleri = EK SAĞLIK VERGİSİ, SGK bütçesinde iyimser % 80’lere varmakta, SGK her yıl en az 1/5 açık vermektedir. Bu oran 2015 için yaklaşık %10 ve 23 milyar TL olarak öngörülmüştür.. (Nerdeyse eminiz ki, bu oran ve rakam çook aşılacaktır!).
2013’te ise söz konusu rakamlar yaklaşık 71 milyar $ ve %50 olmuştu!

Dolayısıyla, sevgili Belek‘e ekler;

– Kapitalist yapıda kalınacaksa bu harcamalar teknik deyimle (IMF – DB jargonuyla) SÜRDÜRÜLEBİLİR değildir!
– O zaman yapılan sağlık hizmetlerinin kapsamını ve niteliğini daha da kısmak ve
PRİM = EK VERGİ lanetli denkleminin (sömürüsünün!) de ötesine geçerek
katkı paylarını = Deli Dumrul haraçlarını artırmak olmaktadır. Halen yapılan da budur!
Yerel – uluslararası sermayeye belli rant aktarımı politik olarak yükümlenildiğinden
(taahhüt edildiğinden) sağlık giderleri belli rakamların altına da çekil(e)meyecektir.
Aklı biz verelim : Sağlık giderlerini kısmanın, vahşi kısır moneter önlemler ve sigorta kapsamını giderek daraltmanın dışında en akılcı yolu, daha iyisi bulunana dek
KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİDİR!
Küresel Efendiler ve ülkemizdeki uzantıları!
Bu hizmetlere meşrebinize göre belirlediğiniz düzeyde / oranda ağırlık / öncelik vererek, kırılgan / sürüdürülemez aktüaryal dengelerinizi biraz daha insancıl ama daha akılcı olarak sağlayabilirsiniz.. Biraz daha sağlıklı nüfus, başkaca makro girdiler de sağlar can çekişmekte olan neo-liberal ekonomilerinize..

Taa ki insanlık onuru SÖMÜRÜYÜ yok edene dek..

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

SAĞLIK HİZMETLERİNDE DİKENLİ KİRPİ DÖNEMİ…


SAĞLIK HİZMETLERİNDE
DİKENLİ KİRPİ DÖNEMİ…


Dr. Ahmet SALTIK

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi
www.ahmetsaltik.net 
profsaltik@gmail.com

AKP’nin sağlık hizmetlerinde “balayı dönemi” -epeydir- bitti!
Artık, deyim yerinde ise “Sağlık hizmetlerinde Dikenli kirpi dönemi” başladı..
Neresinden tutarsanız tutun, Sağlık hizmetlerinin bedelleri can ve cep yakmaya başladı.

Sağık giderleri SGK primleri (prim = EK VERGİ!) ile karşılanabilmekten çok uzak.
5510 sayılı yasa, Kurumun (SGK) topladığı primlerin 1/4’ü kadar da yasal devlet katkısını
(Merkezi yönetim bütçesinden sosyal devletin aktarımı – transferi) öngörüyor (md. 81)
ama, zorunlu ve doğru olan bu aktarım da yetmiyor.. Çünkü;

– Sağlık Sistemi piyasalaştırılmış, 
– Kâr amaçlı ve 
– Sağaltım (tedavi) odaklı..

Sağlık hizmetlerinin idam sacayağı bu 3’lü yapı.. Harcamalarsa dipsiz kuyu..
Uygar = halktan yana (sermayeden yana değil!) sağlık hizmetlerinde olmaması gereken
3 olumsuzluğun 3’ü de katmerli biçimde var! (DB-IMF buyruğu!)
*****

2015 yılı SGK bütçesi 223 milyar TL.. Neredeyse genel bütçenin (yakl. 521 milyar TL) yarısı.
Ancak 21 milyar TL açığı var. Genel bütçe açığı da bu denli.
Sanki bütçe açığının sorumlusu SGK açığı!

SGK 2015’te çok iyimser 160 milyar TL prim toplarsa, bunun 1/4’ü olan 40 milyar TL yasal
Devlet katkısı olarak bütçesi 200 milyar TL’yi bulacak.. Açığı da genel bütçeden kapatılacak; sonuçta 60 milyar TL’yi aşan bir tutar, genel bütçenin %12’si SGK’ya aktarılmış olacak..

Bu tablo finansal açıdan “sürdürülebilir” gözükmüyor.. Çok sayıda uzman hatta ilgili
Bakanlar da bu kaygıyı öteden beri paylaşıyor. SGK aktüaryal dengesinin daha kararlı ve kalıcı biçimde sağlanması gerek. Prim gelirlerinin artırılması, giderlerin de azaltılması.. ve terazinin kefelerinin dengelenmesi artık iyi bilinen klasik reçete.
*****

İşte bu yüzden SGK giderek sağlık hizmetleri giderlerini kısıyor ve parasal açığını
zorunlu GENEL SAĞLIK SİGORTALISININ CEBİNE YIKIYOR..

Daha çok prim ama giderek daha az sağlık – sigorta hizmeti!

1 Ekim 2008’de özel sağlık kuruluşlarında %20 olan “katkı payı” (!?) geçtiğimiz yıl %200’e yani tam 10 katına çıkarıldı! Daha nereye? Kayıt içi cepten ödemeler bu yıl 5 milyar TL’yi aşacak. Bu rakam, SGK bütçesinin 1/40’ı gibi önemli bir oran. Ayrıca kayıt dışı cepten harcamalar var ki, net hesaplamak olanaksız ama en az 5 milyar TL de bu kalem tutar..
223 milyar TL büyüklüğündeki (21 milyar TL’si açık!) toplam SGK bütçesinin en az %10’u, ödedikleri prime = ek vergiye ek olarak, zorunlu sigortalılara yıkılmış bulunuyor.

“Genel Sağlık Sigortası” trafik sigortası gibi güdük mü, kasko gibi kapsamlı mı olacak??
Bizde de giderek trafik sigortasına indirgeniyor ve SGK da bunu SUT’ta
(Sağlık Uygulama Tebliği)
açık açık itiraf ederek,

– “… Benden bu kadar… fazlasını istiyorsan tamamlayıcı özel sigorta yaptır.. ” diyor..

Tıpkı trafik sigortasının çok sınırlı güvence ile zorunlu olması, başınız rahat etsin istiyorsanız,
ve de paranız varsa, birkaç katı daha primi gözden çıkarıp ayrıca kasko yaptırmak gibi..

*****

SGK’yı kurtarmak için hep ama hep artık duvara dayanmış olan “moneter” (parasal) önlemler öneriliyor;  akıl tutulması olsa gerek! Oysa “insancıl politikalar” gerek ve daha verimli bunlar.. Örneğin sağlık hizmetlerinde gereksiz – spekülatif giderleri azaltmanın en etkili yolu,
mutlak biçimde

KORUYUCU SAĞLIK HİZMETİ ODAKLI – TEMELLİ sağlık sistemidir..

Ama piyasalaştırılmış, kâra odaklı özel sağlık sektörü yapılanması buna özünden ters!

– Yoksulluğu azaltacaksınız, prim gelirleriniz artacak..
– İşsizliği azaltacaksınız, prim gelirleriniz artacak..
– Kayıt dışını azaltacaksınız, prim gelirleriniz artacak..
– Gelir dağılımını vahşi durumundan kurtaracaksınız, prim gelirleriniz artacak..
– Harcamalarda etkinlik, saydamlık sağlayacaksınız, giderleriniz azalacak..
– Yolsuzlukları önleyeceksiniz. giderleriniz azalacak..
– Gereksiz – anlamsız – akıl dışı nüfus artışını frenleyeceksiniz, giderleriniz azalacak..
– Daha sağıklı ve güvenli bir yaşam – toplumsal düzen kuracaksınız, giderleriniz azalacak..

Hesap böyle..

*****

Sağlık Bakanı Dr. M. Müezzinoğlu 63. Kabinede (seçim hükümeti) koltuğunu korudu..
Uyanık adam, geçtiğimiz hafta “Başkanlık olsaydı bu karmaşa olmazdı..” buyurdu ve
Bay RTE‘nin gönlünü bir kez daha, -üstelik tam zamanında- çeldi.. Batı Trakya göçmeni ve
vatansız (haymatlos) kalmışken her şeyini anayurt Türkiye’ye borçlu doktor, işte böyle işlerle meşgul.. Sağlık sistemi çökmenin eşiğinde ama Sağlık Bakanı ucuz ve boş siyasetle meşgul.
Sağlığı yerinde mi acaba??

*****
YASED ve DELOITTE, 2015 için kişi başına yıllık (p.c./p.a) sağlık giderini 913 Dolar olarak kestiriyor. Üstelik kurda Ocak 2015 sonundan (Bay RTE’nin MB’na “Faizi indirin” gürlemesinden bu yana) günümüze %30’u aşan artışı öngörememişlerdir sanırız. Bu örtük – açık devalüasyon, sağlık giderlerini hem dövize bağlı dışalım girdileri yüzünden (ilaç, tıbbi teknoloji) beklenmeyen düzeyde artırabilir (maliyet yükü) hem de artan giderlerin SGK ve yurttaşça ödenememesi üzerinden sağlık hizmeti istemini kısabilir (talep daralması). Her iki durumda toplum sağlığını olumsuz etkiler! Eğer ulusal gelirdeki 3 kat büyüme gerçek (reel) olsaydı, sağlık giderlerinin ulusal gelirdeki payının 2’ye katlanması ülkeyi bunca zorlamazdı!?

Ama, 2002 Kasım’ından başlayarak sağlık giderleri 10-11 milyar Dolar’dan (Ulusal gelirin %4,5-5’i) 2015’te 70+ milyar Dolara (Ulusal gelirin %9’u!) dayanmış bulunuyor. Bu tablo,
Dolar olarak nominal sağlık giderlerinin 6-7 kat artması anlamına geliyor. Bunca finansal darlığa ve zorlanmaya karşın AKP; misyonu gereği, yerli ve yabancı özel sağlık sektörüne onmilyarlarca Dolar rant aktarımını -eli mahkum?!- sürdürüyor..

Fatura, son çözümlemede elbette hep yurttaşın sırtında!

Yıllardır, en az 25 yıldır, Tıp Fakültesindeki “”Halk Sağlığı” derslerimizde, konferanslarımızda,
radyo -TV ve salon konuşmalarımızda, makalelerimizde… uyarır dururuz :

1. Aile hekimliği çağdışı bir sistemdir. (Hizmet sunum modeli)
2. GSS (Genel Sağlık Sigortası) yurttaşın sağlığının değil, sermayenin kârının sigortasıdır!

Kurtuluş için önce bu çıplak tanıyı koymak gerekir.

  • Geçiş döneminde SAĞLIK KOOPERATİFLERİ can yeleği olabilir.
  • İnsanlarımız ne yapıp edip sağlıklarını korumaya, hasta olmamaya baksınlar!

Bu yıkıcı – dış güdümlü siyasal tercihin,
tarikatlar koalisyonu – rant dağıtıcı AKP iktidarının mutlaka ve hızla değiştirilmesi gerekir.

Kurtuluş bu acı ve çıplak gerçeği artık görmekten geçiyor.

Sevgi ve saygı ile.

29.08.2015, Tekirdağ