Etiket arşivi: ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı

SÜRÜ PSİKOLOJİSİNDEN KURTULMAK


SÜRÜ PSİKOLOJİSİNDEN KURTULMAK

Altan ARISOY
altanarisoy@gmail.com
 

(AS: Bizim katkılarımız yazının altındadır..)

1970’li yıllarda kısaltılmış adlar, rumuzlar, amblem ve şifreler kullanmak çok yaygındı. Özellikle sol siyasal akımlar içinde üç kişinin bir araya gelip, kendilerine kısa bir ad ve amblem bularak siyasal arenada güçlenmeye çalışmaları bıktırıcıydı. O yıllarda mitoz bölünme gibi çoğalarak sayıları 49’a ulaşan sol fraksiyonların ne olduklarını bilmek -salt bu yüzden- epey zordu.

12 Eylül cuntası bizim bu yöndeki uğraşmalarımıza bir son vermişti. Ama kurtulamamışız.
Şimdi de PKK aynı şeyi yapıyor.
PKK’ye resmi veya dolaylı yollardan bağlı olan örgütlerin sayısını kim biliyor? 20-30-40 ?..
Bir de bunların zaman içinde sürekli isim ve taktik değiştirmeleri var.
Özel bir iletişim dili oluşmuş gibi. Sanki her şeyi şifrelemişler. Bu yöntemin albenisi de var.
Bu yolla kendilerine bir gizem ve güç kattıklarını sanıyorlar(!.) Aslında kendileri de, ne olup bittiğini tam olarak bilmiyorlar. İşte bu yüzden halk hiçbir zaman bu örgütlerin in mi, yoksa cin mi olduğunu öğrenemedi. Olan “örgüt” sözcüğüne oldu. Halk bu masum sözcükten nefret etti. Allerji duydu. Egemenlerin istediği de buydu zaten.

Önce PKK’nın kullandığı birkaç kısaltmanın ne anlama geldiğini açıklamaya çalışalım.

PKK: (Partiye Karkerên Kurdistanê) Kürdistan İşçi Partisi (!.)
KCK:
Abdullah Öcalan tarafından kurulan Kürdistan Topluluklar Birliği.
KCK SÖZLEŞMESİ: Öcalan tarafından yazılıp 20 Mart 2005’te Kongra-Gel’e önerilen, 17 Mayıs 2005’te Kongra Gel tarafından kabul edilen Kürdistan Topluluklar Birliği örgüt sözleşmesi. KCK, bu sözleşmedeki kurallara göre oluşturuldu. KCK’nın anayasasıdır diyebiliriz.

KONGRA-GEL: Kürdistan Halk Kongresi. Şu isimler de kullanılır;
KADEK (Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi),
KHK (Kürdistan Halk Kongresi)

Bunların hepsi aynı şeydir.
Özetle; Kongra-Gel PKK’nın yasama organıdır. Korucusu ve önderi doğal olarak Öcalan’dır.
Öcalan cezaevinde yatarken; liderliğini yaptığı hareketin köklerini toplum içinde derinleştirmek, sağlamlaştırmak, yaygınlaştırmak,  örgütlenmeyi genişletmek, mücadeleyi büyütmek ve sürekliliğini sağlamak amacıyla geniş kapsamlı bir çalışma yaptı.

KCK sözleşmesi böyle ortaya çıktı. Sözleşme, “Önsöz” ve “Başlangıç” bölümlerinden başka 14 Bölüm ve 46 maddedir. Önsöz ve başlangıç bölümleri okunduğunda tarihsel, bilimsel, fikri temellerinin zayıflığı; ezberlere dayandığı; emperyalizmin, küreselleşmenin etkisi altında yazıldığı hemen anlaşılmaktadır. Öcalan değişmez kimi temel fikirler ortaya koyuyor. Yanlış burada… Hareketi yanlış gerekçelere dayandırırsanız, kesinlikle yanlış hedeflere varırsınız.

Şimdi KCK sözleşmesinde Öcalan’ın yaptığı temel yanlışlara bir bakalım. Şöyle diyor:

  • Ulus-devlet sistemi ise 20. yy’ın sonlarına doğru toplumsal gelişmenin, demokrasi ve özgürlüklerin önünde en ciddi engel durumuna gelmiştir. Günümüzde küreselleşme ile ulus-devlet aşılmaktadır. Yirminci yüz yılın başında geliştirilen ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı ilkesi, devlet kurma hakkı olarak anlaşılmıştır. Bu temelde olu­şan ulus-devletler günümüzde gelişme önünde ciddi engel durumundadırlar. Ulus-devlete dayalı Birleşmiş Milletler modeli yürümemektedir. Körfez savaşı ve Irak’taki durum bunun kanıtı olmaktadır..” (KCK, önsöz) 

Bu yargı doğru değil… Öcalan’ı bu yanlış yargılara kimler, neden sürükledi? Düşünmelisiniz.
Öncelikle belirtelim ki;

  • Ulus-devlet sistemi hiçbir siyasal-toplumsal gelişmenin önünde engel değildir.
    Ama emperyalizmin  (küreselleşmenin) önündeki en büyük engeldir.

Ulus devlet modelinin, gelişmelerin önünde engel olduğu emperyalist bir propagandadır.

Körfez savaşı ulus devletin kötülüğünden değil, emperyalizmin küreselleşme aşamasında hegemonya hırsından çıkmış ve milyonlarca insanın canını almıştır. Demokrasi yerine yoksulluk, kan ve zulüm getirmiştir. Birleşmiş Milletler, ulus devlet modelinin kötülüğünden değil, emperyalist odakların küresel dayatmaları yüzünden umulan yararı sağlamamaktadır.

Ulus-devlet modeli son iki yüz yıla damgasını vurmuştur. 

Ve en önemlisi; ulus-devlet sistemini kötüleyen, ulus-devletlere savaş açıp yok etmeye soyunan devletlerin hepsi günümüzde de birer ulusal devlet niteliği taşırlar. Kendi ulusal çıkarlarına, ulusal bütünlüklerine çok düşkündürler. Bu yönden ülkelerinin en küçük bir zarara uğramasını asla kabul etmezler. Oralarda gelişme ve ilerlemeye engel olmayan ulus-devlet sistemi dünyanın başka ülkelerinde neden ilerlemenin önünü tıkasın?

Demek ki; “Ulus-devlet modeli gelişmeye engeldir” şeklindeki çıkış noktası yanlıştır. Bu yanlış yargının “tek kutuplu dünya” şımarıklığı içinde, emperyalist propaganda ile oluşturulduğunu unuttuk mu?
Devam edelim. Öcalan, ulus-devlet sistemini tu-kaka ettikten sonra “küreselleşme” eğilimlerinin soruna çözüm olmayacağını; onun yerine “Demokratik Konfederalizm” adını verdiği hayali bir sistemi önermektedir. Aslında, Demokratik konfederalizm diye küreselleşmeyi tarif etmektedir.
Dünya, hiçbir yaptırım gücü, kendini koruma gücü olmayan, birbirine çok zayıf bağlarla bağlı demokratik yapılı (!) köylere dönüşecekmiş.

Devam ediyor.
Aslında ben misyonumuzu ezilen halklar adına evrensel bir çıkış olarak görüyorum. Benim demokrasi anlayışım, birey demokrasisi değil, topluluk demokrasisidir. Ben toplumun farklı topluluklardan, gruplardan oluştuğuna ve bu grupların eşitliğine inanıyorum. Sadece bireysel hakların değil grup, kolektif hakların var olması gerektiğine inanıyorum.
(Not: demokrasilerde etnik farklılaşma, bölünme ve  özel ayrıcalıklar olmaz. AA)

“Bu Sözleşme ile birlikte, Kürdistan halkının özgürlüğü de klasik ulusal kurtuluşçuluk ve isyancılıkta aranmamaktadır.”

O zaman neden yalnızac hep terör, isyan ve şantaj var? Kürtler adına (!) yapılan bütün hareketlerin nihai (soncul) amacı neden Büyük Kürdistan’dır? Neden salt etnik gerekçelerle mücadele ediliyor? Ulus olamamış halkları neden Kürt ulusu olarak birleştirmeye çalışıyorsunuz? En büyük düşman olan feodaliteyle neden savaşmıyorsunuz? 

Öcalan sürekli olarak “demokratiklik” vurgusu yapıyor (!)

“Kürt halkını özgürleştirme stratejisi, esas olarak Kürt halkının demokratik toplum örgütlenmesi ve bunu komşu halklarla demokratik birlik ilişkisi içinde yürütmesi olarak ele alınmıştır. Kürt halkının özgürlüğünün güvencesi ne devlet ne de devletçiklerdir. Kürt halkının özgürlüğü ve Kürt sorununun demokratik çözümü Kürdistan ve Ortadoğu’yu demokratikleştirmektir. Koma Civakên Kürdistan projesi bu yönüyle Kürt halkını özgürleştirme stratejisidir.”

Feodalitenin, din, ağa, şeyh baskısının, cehaletin, yoksulluğun hüküm sürdüğü halkların “demokratik” şekilde örgütlenmesinin, sorun çözmesinin asla söz konusu bile edilemeyeceği ortadadır. Öcalan, bu modelin -demokratik konfederalizmin- önce Ortadoğu’da, yani Kürtlerin bulunduğu coğrafyada kurulacağını ve sonra dünyaya yayılacağını öngörüyor. Önce Ortadoğu, tepesine binen, ezen, sömüren emperyalizmin altında paramparça olacak. Tabandan ideal bir demokratik toplum örgütlenmesi başlayacak. Mutlu, barışçı bir toplum olacak. Sonra da bu düzen dünyanın bütün ezilen köşelerinde kurulacak. Yani bütün dünyaya “Demokratik Konfederal “ bir düzen gelecek. Küreselleşme tamamlanacak

Görüldüğü gibi KCK, Emperyalizmin Büyük Ortadoğu projesine tam uyumlu bir örgütlenme.

PKK çevresinde binlerce Kürt ve Türk aydını var. Ama böyle sakat bir oluşuma kimse itiraz etmiyor, ses çıkarmıyor (!) Hepsi bu projeye hizmet etmeye çalışıyor. Hani fikir özgürlüğü?..
Aslında demokrasi ve demokratiklik diye bir şey de yok. Örgütü kur, Sözleşmesini yaz. İçinde kendini “önderlik” diye tanımla. Özel yetkiler koy. Olmazsa, istediğin zaman değiştir. Adı da Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) olsun. KCK sözleşmesinin önderlik maddesinde her şey apaçık:

“..KCK kurucusu ve Önderi, Abdullah Öcalan’dır. Ekolojiye ve cinsiyet özgürlüğüne dayalı demokrasinin felsefik, teorik ve stratejik kuramcısıdır. Her alanda bütün halkı temsil eden önderlik kurumudur. Kürdistan halkının özgür ve demokratik yaşamına ilişkin temel politikaları gözetir ve temel konulardaki en son karar merciidir.”

Kendisini bir kurum ve karar mercii olarak tanımlıyor(!?) Belki o zaman zaman yakınındaki birkaç kişinin de fikrini sorar. Aslında tek örgüt var o da PKK… 

  • Emperyalizmin güdümü ve hizmetinde, en çok da kendi halkını katleden, sefil-perişan eden bir terör örgütü PKK…

Ötekilerin hepsi garnitür. Ana yemeği süslüyorlar. Adlarının da zaten bir önemi yok. Öğrenmeseniz de olur. Asıl büyük sorunumuz “sürü psikolojisi“nden kurtulmaktır. Başka bir özgürleşme yolu yok.

===========================================

Değerli Dostumuz Sn. Altan Arısoy‘a bu değerli yazısı için teşekkür ederek site okurlarımızla paylaşıyoruz.. Sn. Arısoy’un sitemizde daha önce de yazıları yayımlandı.. Okunsun dileriz..

Bu yazısıyla Sn. Arısoy, PKK – Öcalan denkleminin içyüzünü bir kez daha sergilemiş oluyor. İler – tutar yanı yok.. her yanı çelişki, kökten dökülüyor.. Şu 2 saptama ne denli belirgin :

  • Emperyalizmin güdümü ve hizmetinde, en çok da kendi halkını katleden, sefil-perişan eden bir terör örgütü PKK…
  • En büyük düşman olan feodaliteyle neden savaşmıyorsunuz? 

Biz de hep yazdık; Kürt ağaları – baronları, emperyalizmin kucağında kürt ırkçılığı yaparak sefil misyonlarını yerine getiriyorlar..

Biz de hep sorduk :
– Emperyalizm ile işbirliği yapılarak özgürlük savaşı verilebilir mi, bu ahlaki ve gerçekçi midir;
– Emperyalizmin yeryüzünde herhangi bir halkı özgürleştirdiğinin örneği var mıdır yoksa tersine “böl – yönet- köleleştir – sömür” şer ekseni midir?? Hangisi hangisi eyyy APO ve müritleri, maşalar ve ipleri ellerinde tutanlar; hangisi??

Sevgi ve saygı ile.
06 Mayıs 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com