Etiket arşivi: serokonversiyon

Çin-Sinovac aşısıyla ilgili sorunlar

Çin-Sinovac aşısıyla ilgili sorunlar

FotoğrafımİLKER BELEK (drilkerbelek.blogspot.com) Ocak 03, 2021

Şimdiye kadar Sinovac aşısıyla ilgili iki yazı yazdım. Bu yazılarda Sinovac firmasına ve Çin’e karşı milliyetçi, tepeden bakan görüşlere karşı somut durumu göstermeyi hedefledim.

İlkinde (Çin-Sinovac aşısıyla ilgili gerçekler, 13 Aralık 2020) firma ve ürettiği aşıyla ilgili gerçeklere yer verdim. Aşının faz-1/2 çalışmasındaki araştırma deseninin çok güçlü olduğunu, bunun aşı adayına güven duymamızı gerektirdiğini vurgulayarak, karar için faz-3’ün beklenmesini önerdim.

İkincisinde ise (Çin-Sinovac aşısını yaptıracak mıyız? 25 Aralık 2020) henüz Sinovac firması faz-3 ara dönem sonuçlarını açıklamamışken ve Türkiye’deki gönüllü grubunda henüz asgari vaka sayısına bile ulaşılmamışken Sağlık Bakanlığı’nın koruyuculuk oranını %91 olarak vermesinin yanlış olduğunu, bu tutumun ne olursa olsun aşının yaygın uygulamasına başlamak konusundaki ısrarın göstergesi olarak okunabileceğini ve ayrıca Sinovac firmasını zor duruma sokarak aşıyla ilgili tereddütleri artıracağını belirttim.

Sonrasında geçen zaman içinde şu gelişmeler yaşandı: 28 Aralık sabahı, yaklaşık 3 haftalık gecikmeyle, 3 milyon doz aşı ülkemize geldi. Bakanlık 15 gün sürecek biyogüvenlik testleri sonrasında aşılamaya derhal başlayacağını açıkladı. Dolayısıyla benim ikinci yazımdaki öngörüm önemli derecede doğrulanmış oldu. Bakanlık bundan birkaç gün sonra da aşının 14 gün değil 28 gün arayla yapılacağı bilgisini paylaştı.

Bu aşamada, yeni gelişmeleri de kapsayacak şekilde Sinovac aşısıyla ilgili sorunları toparlamakta yarar bulunuyor:

Aşının faz-3 ara dönem sonuçları ortada yok

Bir aşının yan etki ve koruyuculuğuna, dolayısıyla yaygın kullanılıp kullanılmayacağına karar vermek için kritik nokta faz-3 çalışmasının sonuçlanmasıdır.

Şu anda mevcut aşıların-aşı adaylarının hiçbirisinin faz-3’ü tamamlanmadı. Faz-3 süreci 1-2 yıllık zaman alacak. Çünkü, aşının koruyuculuğuna ve ne kadar süreyle (AS: arayla) tekrarlanması gerekeceğine karar verebilmek için gönüllülerin en az bir yıl izlenmesi gerekecek.

Şimdi şiddetli bir salgın döneminde olduğumuz için faz-3’lerin tamamlanması beklenmeden, ara dönem sonuçları açıklanıyor. Yetkili kurumlar aşı firmalarının sunduğu bu sonuçlara göre acil kullanım onayı veriyorlar.

Ancak ara dönem sonuçlarının açıklanmasının da bir kuralı var.

Türkiye asgari vaka sayısına ulaşamadan ara dönem sonucu açıkladı

Ara dönem sonucunun açıklanabilmesi için aşı ve plasebo gruplarını içeren gönüllüler grubunda asgari sayıda vaka gözlenmesi gerekir.

Örneğin Sinovac aşısının Brezilya’daki ayağında bu sayı 60, Türkiye ayağında ise (araştırma protokolünde yazmamakla birlikte, araştırmanın yürütücülerinin söylediklerinden anlaşıldığı kadarıyla) 40 olarak belirlendi. Pfizer-BioNTech ara dönem sonucunu 170 vakaya ulaştığında açıkladılar.

Türkiye koruyuculuk oranını %91 olarak verdiği tarihte, 14 gün arayla iki kez aşı yapılmış ve aldığı ikinci dozdan sonra en az iki hafta süre geçmiş gönüllü sayısı yalnızca 1.322 ve bu grupta hastalananların sayısı da yalnızca 29 idi. Yani Türkiye asgari vaka sayısına (40) bile ulaşmadan koruyuculuk oranı açıkladı.

Dolayısıyla Türkiye’de açıklanan veriler Türkiye’ye özel bir ara dönem sonucu olarak bile kabul edilemez, %91’lik koruyuculuk oranına hiç güvenilemez.

Tek bir ülke kendi başına ara dönem sonucu açıklayamaz

Faz-3’ün kesin ya da ara dönem sonucu denildiğinde anlaşılması gereken şey, faz-3 çalışmasını yürüten ülkelerin (Türkiye, Brezilya, Şili, Endonezya) verilerini içeren ortak sonuçtur.

Faz-3, büyüklüğü istatistiksel hesaplamalarla belirlenmiş asgari bir gönüllü grubu üzerinde ve yine aynı şekilde belirlenmiş asgari hasta sayısına ulaşabilmek için aynı anda birden fazla ülkede yürütülür. Gönüllü sayısı Sinovac tarafından yaklaşık 30.000 kişi olarak belirlenmiş ve bu sayı dört ülkeye pay edilmiştir: 13.000 Brezilya, 13.000 Türkiye, 1.600 Endonezya, 2.300 Şili.

Kısaca, faz-3 bir araştırma bütününü ifade eder. Tek bir ülkenin kendi ara dönem sonuçlarıyla (dediğim gibi Türkiye’nin açıkladığı şey ara dönem sonucu da değildir) karar vermesi, “ben koruyuculuğu %91 buldum, yaygın aşılamaya başlıyorum” demesi mümkün değildir. 1.322 kişi ve 29 vaka ile hiçbir şeye karar verilemez, karar için en azından Brezilya sonuçlarını içeren ara dönem raporunu beklemek gerekir.

Öte yandan ara dönem sonuçlarında yan etkiler de değerlendirilir. Bunun için ABD FDA kurumunun belirlediği kriter, usulüne uygun şekilde (yani Sinovac aşısı için iki hafta arayla, iki kez) aşılanmış bireylerin en az iki ay izlenmesi gerektiğidir. Çünkü kimi yan etkiler birkaç dakika içinde, kimileri ise iki aya kadar ortaya çıkar.

Türkiye’nin ara dönemine temel oluşturan 1.322 kişi için iki aylık izlem kriteri de yerine getirilmemiştir.

Brezilya faz-3 ara dönem raporu açıklanmadan 60 yaş ve üzerine aşı yapılamaz

Türkiye’de yürütülen faz-3 araştırması 18-59 yaş arasındaki gönüllüleri kapsıyor.

60 yaş ve üzerindekileri kapsayan araştırmalar Brezilya ve Şili’de yürütülüyor. Şili’deki çalışmanın toplam denek sayısı çok az (2.300) ve bu çalışma çok geç başladı (27 Kasım), ara dönem sonuçlarının elde edilmesi için belirlenmiş tarih ise Şubat 2021.

Öte yandan bu iki çalışmadaki gönüllülerin kaçının 59 yaşın üzerinde olduğu da şimdilik net değil.

Hal böyleyken Türkiye’nin aşıyı yaşlılara uygulaması, önemli yan etkilere yol açabilecek akıl dışı bir tercih olur.

28 gün arayla uygulama kararı yanlış

Aşının firmanın önerdiği ve faz-3 çalışmalarında da uygulandığı şekilde 14 gün değil de 28 gün arayla yapılması yönünde verilen karar ise tam bir felakettir.

Evet, Sinovac firması faz-2 aşamasında araştırma grubunu 4’e bölerek, aşıyı iki farklı dozda (3 ve 6 mikrogram) 14 ve 28 gün arayla denemiş, 28 gün arayla uygulamanın biraz daha fazla derecede (%92’ye karşılık %98) immün yanıt (serokonversiyon) oluşturduğu sonucuna ulaşmış, ancak buna rağmen ikinci dozu 28. güne ertelemenin ilk dozdan sonra oluşan immün yanıtın azalmasına yol açabileceği ve böylece salgın ortamında 14. ve 28. günler arasındaki 14 günlük gecikmenin salgının şiddetlenmesine hizmet edebileceği ihtimallerini dikkate alarak, faz-3 çalışmasında aşının 14 gün arayla denenmesine karar vermiştir.

Faz-3’ün yürütüldüğü 4 ülkede de aşı 14 gün arayla iki kez uygulanarak yan etki ve koruyuculuğu test edilmektedir.

Hal böyleyken, yalnızca 600 kişi üzerinde yapılmış faz-2’den hareketle iki aşı uygulaması arasındaki süreyi 28 güne çıkarmak bilim dışı bir tutumdur ve bu uygulamayla aşının koruyuculuğunun ne kadar olacağını bilmek imkansızdır.

Eğer faz-2 sonucuna göre aşıların uygulanması olanaklı olsaydı faz-3 diye bir şeye hiç gerek kalmaz, hiç kimse bunca emek ve para harcamazdı.

Eğer Sağlık Bakanlığı ikinci dozu 28. günde uygulamayı planlıyorsa, bu uygulamanın etkililiğini kanıtlayan bir faz-3 klinik araştırması yapmalıdır.

İkinci dozu 14 değil de 28 gün sonra yapma kararının gerekçesi ne olabilir?

Eldeki veriler, AKP’nin Sinovac aşısını ne olursa olsun uygulayacağını düşündürüyor.

Faz-3’ün tamamlanmış olup olmamasının, faz-3’den gelecek sonuçların kendisi açısından bir öneminin olmadığı anlaşılıyor. Arada (18 Aralık) yayımlamış olduğu ve aşıların salgın durumlarında, koruyuculuk, güvenlik ve kalite sonuçları beklenmeksizin uygulanabilmesini hükme bağlayan Yönetmelik de zaten buna işaret ediyordu.

Tüm bilimsel kriterleri göz ardı eden bu aceleci tutumun nedeni, salgının şiddeti, salgın karşısında içine düşülen acizliktir.

Salgını yönetemeyen, gereken önlemleri hiç almayan ya da gereken şekilde ve zamanında uygulamayan, tam karantinayı hayata geçirmeyen AKP uzun süredir tüm umutlarını aşıya bağlamış durumda.

Son olarak alınan aşıyı 28 gün arayla uygulama kararı da bununla ilgili: Aralık ayı başında 20 milyon doz geleceği belirtilen aşı ancak ay sonunda ve yalnızca 3 milyon doz temin edilebildi. Anlaşılan en riskli grupların aşılanması bile birkaç aydan önce mümkün olamayacak, aşı teminindeki gecikme devam edecek.

İşte bunun için aşıyı 14 gün yerine 28 gün arayla yapmayı planlıyor. Aşı aralarının açılmasıyla kazanacağı zamanda aşı eksiğini kapatmaya çalışacak.

İngiltere ve ABD’nin aşı aralarını açma kararıyla kıyaslama yapılamaz

İngiltere ve ABD de kullandıkları mRNA aşılarının arasını, aşı yetersizliği nedeniyle açmayı (Pfizer-BioNTech aşısı için 3 hafta yerine 12 hafta arayla iki kez uygulama) tartışıyorlar.

Ancak bununla Türkiye’nin kararını karşılaştırmak ya bilgisizlikten ya da hedef saptırma niyetinden kaynaklanıyor. Çünkü sözü edilen ülkelerin kullandıkları aşıların faz-3 ara dönem sonuçları mevcut ve bu aşılar bu sonuçlarla pek çok ülkeden onay da aldılar. Yani faz-3 çalışmasıyla o aşıların iki doz uygulamadan sonra ne düzeyde antikor oluşturdukları ve oluşan antikorun yaklaşık kaç hafta varlığını sürdürdüğü gösterilmiş durumda. Pfizer-BioNTech aşısına FDA acil kullanım izni verdiğinde, iki doz aşı yapılmış gönüllüler ortalama 3 ay izlenmiş durumdaydılar.

Sinovac aşısı için söz konusu edilemeyecek olan şey işte tam olarak bu: Ortada faz-3 ara sonucu yok. 14 gün arayla uygulanan aşının yarattığı immün yanıt ve antikor düzeyi ve bu düzeyin ne kadar zaman boyunca devam ettiği hiç bilinmiyor.

Öte yandan, Pfizer firması İngiltere ve ABD’nin iki doz arasındaki süreyi uzatma düşüncelerinden duyduğu rahatsızlığı ifade etti ve böyle bir uygulamanın aşının koruyuculuk düzeyini ne şekilde etkileyeceği konusunda ellerinde yeterli veri olmadığını bildirdi.

Bilim titizdir, geçerli araştırma yöntemleriyle sınamadan kafanıza göre karar veremez, bilimsel araştırmalarla elde edilmiş sonuçları istediğiniz gibi eğip bükemezsiniz.

Böyle yaparsanız, yalnızca, covid tedavisi için şalgam suyu önerenlerden farkınızın olmadığını kanıtlamış olursunuz.

Sinovac firması sessiz

Sinovac firması daha önce Endonezya ve Brezilya faz-3 çalışmalarına ilişkin herhangi bir koruyuculuk oranı açıklanmasını engellemiş ve tüm ülkelerin verilerini içerecek merkezi raporun beklenmesi gerektiğini vurgulamıştı.

Firma bu kez Türkiye’nin erken açıklamaları karşısında tam bir sessizliğe büründü.

Oysa bu tutum hem kendisine hem üreteceği aşıya zarar veriyor hem de aşılar konusunda zaten mevcut olan tereddüdü besliyor.

Nedir bu sessizliğin nedeni? Bilmemiz mümkün değil. Acaba Türkiye’nin, ne olursa olsun on milyonlarca doz aşı satın alma sözü vermiş olması mı?

 

COVID-19 SONRASI KÜRESEL SİSTEM: ESKİ SORUNLAR YENİ TRENDLER

COVID-19 SONRASI KÜRESEL SİSTEM:
ESKİ SORUNLAR YENİ TRENDLER

(AS: Bizim katkımızmyazının altındadır..)

Derleme
Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı
Stratejik Araştırmalar Merkezi, 2020

TAKDİM

COVID-19 kısa süre içinde dünyanın her bölgesine yayılarak tüm insanlığı tehdit eder hale geldi. Salgında dünyada tepe noktasına henüz ulaşılmadı. Vaka sayılarının azaltılarak hayatın normale dönüşünü sağlamak için hem hükümetlere, hem ilgili uluslararası kurumlara, hem de bireylere önemli sorumluluk düşüyor.
Türkiye olarak Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde ülke içinde gereken adımları kararlı bir şekilde atmaya devam ediyoruz. Aynı zamanda, diğer ülkelerle yakın temas içindeyiz. Başta komşularımız olmak üzere çok sayıda ülkeyle bilgi ve tecrübe paylaşımında bulunuyoruz.

Çalışmalarımızı koordine ediyoruz. Ayrıca, imkanlarımız ölçüsünde pandemiyle küresel mücadeleye somut katkılarda bulunuyoruz. Bakanlığımızın iç ve dış teşkilatı teyakkuz halinde çalışıyor. Yurtdışındaki vatandaşlarımızla sürekli irtibat halindeyiz. 7/24 esasına göre hizmet veren Konsolosluk Çağrı Merkezimiz vatandaşlarımızın Bakanlığımıza her an ulaşabilmelerini mümkün kılıyor. Yeni oluşturduğumuz Koordinasyon ve Destek Merkezi Bakanlık birimlerimizin yurtdışı temsilciliklerimizle ve diğer kamu kurumlarıyla eşgüdümünü sağlıyor. Yabancı ülke makamlarıyla düzenli temas halinde yurtdışındaki vatandaşlarımızın sorunlarını çözüyoruz. Öte yandan, yurtdışında geçici statüde bulunan vatandaş ve öğrencilerimizin vatanlarına dönüşlerini sağlıyoruz. Birinci aşamada 70’den fazla ülkeden toplamda 39 bin vatandaşımızı ülkemize tahliye ettik. Geçici olarak yurtdışında bulunan ve ülkemize dönmek isteyen vatandaşlarımızın dönüşleri için kapsamlı çalışmalarımız sürüyor. Koronavirüs salgınının sağlık ve konsolosluk boyutu çerçevesinde yaptığımız lojistik çalışmalar tabiatıyla önceliğimiz. Ancak içinde bulunduğumuz krizin daha geniş bir çerçevede ele alınması gerektiğinin de farkındayız. Tarihin bu önemli dönüm noktasının ardından uluslararası konjonktürde bizi nelerin beklediğini, hangi sınamalar ve fırsatlara hazırlanmamız gerektiğini şimdiden değerlendiriyoruz. Gelişmeleri izlemek ve onun peşine takılmak yerine, ön alıcı ve gerçekçi bir yaklaşımla yürüttüğümüz dış politika anlayışımız da bunu gerektiriyor.

COVID-19 salgını pek çok alanda etkileri uzun yıllar hissedilebilecek bir dönüşüme yol açma potansiyeli taşıyor. Uluslararası ilişkiler uzmanları şimdiden bu konuda literatürü oluşturmaya başladılar. Bakanlığımızla akademik dünya ve düşünce kuruluşları arasında köprü kuran Stratejik Araştırmalar Merkezi (SAM) Koronavirüs salgınının uluslararası sistem üzerindeki etkilerine ilişkin yapılmakta olan bu çalışmaları analiz ederek devletimizin ilgili birimlerinin kullanımına sunuyor.

Bu süreçte Türk akademisyenlerin konuya ilişkin değerlendirmelerine özel önem atfediyoruz. Yaşanan gelişmeleri akademisyenlerimiz nasıl okuyorlar? COVID-19 sonrasında nasıl bir sistemle karşı karşıya kalacağız? Salgın sonrası küresel
çapta yaygın eğilimler neler olacak? Bizi ne tür tehditler bekliyor? Önümüze nasıl fırsatlar çıkacak? SAM ülkemizin çeşitli üniversitelerinden değerli  akademisyenlerimize ulaşarak bu soruları yöneltti ve böylece takdimini yapmaktan memnuniyet duyduğum bu kitabın ortaya çıkmasını sağladı. Bu projenin krizin henüz başlarındayken hızlı biçimde hayata geçirilmesi takdire şayan. Yayına katkıda bulunan tüm akademisyenlerimize ve SAM ekibine teşekkürlerimi sunuyorum.
İçinden geçtiğimiz bu süreçte, dayanışma ruhuyla hareket ederek zor günleri en kısa sürede geride bırakacağımıza inanıyorum.

Mevlüt Çavuşoğlu
T.C. Dışişleri Bakanı
****
İÇİNDEKİLER
1. Koronavirüs Sonrası Küresel Trendler ……………………………10
2. Küresel Salgın Tehdidi Altında Küresel Sistem………………….20
3. COVID-19 Sonrası Küresel Düzen: İki Seçene…………………..24
4. Koronavirüs Sonrası Yeni Bir Dünya
Düzeni Mi, Düzensizliği Mi?……………………………………………..29
5. Salgınlar ve Uluslararası Sistemin Dayanıklılığı………………..35
6. COVID-19 ve Uluslararası Düzen …………………………………..40
7. COVID-19 Pandemisini Yeniden Düşünmek………………,,,,…45
8. COVID-19 Sonrası Dönemde Pozitif Ayrışma ………..,,,……..50
9. COVID-19 Küreselleşmenin Sonunu Mu Getirecek?…………54
10. Koronavirüs, Küreselleşme ve Uluslararası Sistem …………58
11. COVID-19, Ulus Devlet ve Risk Toplumu ………………………62
12. Uluslararası Sistemde Koronalizasyon ………………………….67
13. Koronavirüs Salgınından Sonra Uluslararası İlişkiler
Kuramlarında Da Hiçbir Şey Aynı Kalmayacak (Mı?)…………….71
14. COVID-19 ve Uluslararası Kurumların Rolü …………………..76
15. COVID-19 Sonrası Küresel Güvenlik ve Savunma Durumu..82
16. Medikal İstihbaratın Yükselişi………………………………………86
17. Milli Güvenlik Sorunu Olarak Koronavirüs Salgını……………92
18. COVID-19 Sonrası Küresel
Güvenlik Trendleri……………………………………………………………97
19. Küresel İktisadi Dönüşüm Dinamiklerinin Jeopolitik
Yansımaları ………………………………………………………………….. 102
20. COVID-19 Sonrası Küresel Ekonomi Trendleri ………………. 107
21. Koronavirüs ve Küresel Çatışma
Dinamikleri……………………………………………………………………. 112
22. COVID-19 Ortadoğu’da Neyi Değiştirecek?……………………. 118
23. Koronavirüs’ün Ortadoğu Bölgesine Muhtemel Etkileri….. 124
24. Koronavirüs ve Çin ……………………………………………………. 129
25. COVID-19 Pandemisi ve Göç ………………………………………. 134
26. COVID-19, Yeni Normal ve Dijital Diplomasi ………………….. 139
************
ARKA KAPAK….

Küresel salgın ve ürettiği belirsizlikler devam ederken Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin COVID-19 sonrasındaki döneme ışık tutma amacıyla
hazırladığı bu çalışma, değerli akademisyen ve uzmanların ön analizlerini içermektedir.

Elinizdeki öngörü ve değerlendirmeler, COVID-19 sonrası döneme dair müstakil, bazen örtüşen bazen farklılaşan analizler barındırmaktadır. En önemlisi
Koronavirüs’ün yayılım ölçeğini de hesaba katarak uluslararası düzene olan etkilerini farklı disiplin ve perspektiflerden ele almalarıdır.

Kitapta Koronavirüs’ün uluslararası sisteme olası etkileri, pandemi sonrası dönemde ortaya çıkacak küresel politik trendler ve uluslararası ilişkiler
disiplininde neşet edecek (AS. doğacak) yeni tartışmalar inceleniyor. COVID-19’un küreselleşmeyi ve küresel rekabeti ne ölçüde etkileyeceği sorusuna cevap aranırken, küreselleşme-uluslararası sistem-devlet üçlemesi (AS: “üçlüsü” denmeli) arasındaki ilişkinin mahiyetine ve olası dönüşümüne de ışık tutuluyor.

Bununla birlikte dijital diplomasi, medikal istihbarat, ekonomi, göç, çatışma çözümleri, Ortadoğu ve uluslararası kurumlar gibi konularda da önemli
değerlendirmeler içerirken, yeni dönemde Türkiye gibi aktörlerin hangi konulara ağırlık vermesi gerektiği tartışılıyor.
******
Dostlar,

Dışişleri Bakanlığının böylesi bir girişimi yerindedir.. Şiddetle gereksinim duyduğumuz, Bilimsel Nesnelliktir. Çünkü, artık hiç tartışılmayan bir olgusallık eldedir :

  • Yaşamda en gerçek yol gösterici akıldı, bilimdir, eşdeğer anlatımla
    BİLİMSEL AKILCILIK‘tır.

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, sunuş yazısında (Takdim diyorlar..??)70’den fazla ülkeden toplamda 39 bin vatandaşımızı ülkemize tahliye ettik.” bilgisini veriyor. Ciddi iştir ve çok çeşitli, ağır sorunları barımdıran insani bir sorundur..  Gurbet ellerde, belki de parasız – pulsuz kalmak ve yurda dönememek ciddi bir travmadır ve bu yurttaşlarımıza hiç kuşku yok, en geniş destek gecikmeksizin verilmelidir. Türkiye’mizde kalan yabanıcılar için de benzer sorun gçerlidir.  Devletler, böyle “zor zamanlarda” yaşam desteği vermelidir insanlara.
*****
Dileriz COVID19 salgınınında tepeye erişiyoruz!?! Türkiye, ilk COVID19 olgusunu 11 Mart 2020’de duyurdu. 46 günü geride bıraktık. İlgililer Ramazan sonunu işaret ediyor ki 75 gün ya da 2,5 ay demektir. Olağan koşullarda 2,5 -3 ayda salgınlar olağan seyrini tamamlar. Önlemler, bu gidiş sırasında can yitiklerini ve hastalanmaları azaltma amaçlıdır; kuşkusuz bu 2 çaba salgını süre olarak sınırlama uğraşı ile iç içedir.

Öte yandan Sağlık Bakanlığı bir anlamda hastalığın toplumda yayılmasından ve toplum bağışıklığı gelişmesinden de medet ummaktadır (https://artigercek.com/haberler/prof-saltik-iktidar-toplumsal-bagisikligin-yayilmasina-oynuyor). Ne denli çok insan COVID19 (+) leşire o deni çabuk söndürülebilr salgın. Toplumda bulaşın boyutunu anlamak için, bağışık yanıtı ortaya koymak üzere, Türkiye’yi temsil edecek uygun büyüklük ve bileşimde bir örneklemde kanda korona virüse karşı antikor (anti-corona ac) yanıtını ölçmek. Buna seroprevalans çalışması deniyor. Ne oranda insan serokonversiyon yanıtıyla seropozitif olmuştur? Geç bile kalındı böyle bir çalışma için. Nitekim ilk RESMİ olgu 11 Mart’ta duyuruldu Türkiye’de, öncesinde de COVID19 olguları olduğu kesin ve bu yargımız da kanıta dayalı olarak incelenebilir.

Yeni korona virüse karşı insanların bağışık yanıtına ilişkin bilgilerimiz çok sınırlı :

1. Bağışık yanıt ne oranda gelişmiştir?
2. Bağışık yanıt ne düzeyde koruyucudur?
3. Bağışık yanıt ne denli sürecektir?

Bu nedenle, daha çok gecikmeden bu serolojik çalışma yapılmalıdır Türkiye’yi temsil edecek bir örneklemde. Toplumda bağışık olan (hastalığı geçiren) ve ve olmayanların oranlarını bilmek, salgını yönetmede son derece değerlidir.

Sevgi ve saygı ile. 26 Nisan 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF-Mülkiye)