Etiket arşivi: Şeriat özlemcileri

Bekir COŞKUN : KEÇİ

Keçi…

4

Bekir COŞKUN
SÖZCÜ, 14.09.2016

portresi_kollarini_kavusturmus

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

Keçi dilinden yazdığım için…
Keçi anladı…

*

Aklım keçiden biraz daha fazla olduğu için, bu kesme kültürünün bu toprakları
kana boğduğunun farkındayım…
En ufak bir nefrette hemen aklına bıçak geliyor…
Pala…
Satır…
Çünkü çocukluğundan bu yana ona kesmenin “sevap” olduğunu öğrettiler…
*
Son yıllarda Diyanet “Çocuklar görmesin” diyor…
Çocuklardan gizli ibadet niçin olsun?…
*
Sonunda İstanbul 7. Asliye Ceza Mahkemesi, kurban kesimine karşı çıkan Leman Sam davasında karar verdi:

  • Kurban kesmek ibadet değildir, gelenektir
    Tarihin ilk dönemlerinden bu yana çeşitli toplumlarda kurban kesme geleneği vardır. Dolayısıyla kurban geleneğinin bir dini değer olarak görülmesi mümkün değildir.
    Bu nedenle Emine Leman Şenken’ın (Leman Sam) beraatına karar verilmiştir…”

*

  • Caddelerde eli satırlı insanlar hayvanları kovalıyorlar,
  • traktörlerin arkasına bağlanmış ayakları kırılmış buzağıları sürüklüyorlar,
  • sokaklar parçalanmış et kokuyor,
  • İstanbul Boğazı kırmızı kan akıyor…
    Ama gazeteler dincilerin korkusundan bunları sayfalarına koyamadılar…
    Gizlendiğini sanan keçi psikolojisidir…

*
Kesme kültürüdür bu… Keçi anladı da……..

==================================

Dostlar,

Türkiye özellikle son 14 yılda AKP – RTE eliyle bilinçli olarak adeta bir
“İslam Ortaçağı” na sürüklendi. Son durak burası da değil ne hazin ki..
Elbette Ulusumuz (Necip milletimiz!) -epey geç de olsa- nereye batırıldığını kavrayacak. Dileriz geç olmasın.. Bıkıp usanmadan anlatmak gerek insanlara..
Özellikle muhalefet partilerinin, kurumların, basının..
21. yüzyılın şafağında Türkiye’de bir İslam şeriat devleti kurma düşleri görenlerin kendisini darı ambarında gören aç tavuktan farkı yoktur..
Ne yazık ki kan dökülüyor.. ama şeriat özlemcileri döktükleri kanda boğulacak
ve din devleti tasarımı Türkiye’nin gündeminden sonsuza dek kalacaktır..

Aydınlık sanatçı Leman Sam hanımefendiyi verdiği aydınlanma kavgası için kutlarız.
Aklanma (!) kararını veren sayın yargıcı da.. Dileriz başına bir çorap örülmez..
Leman Sam hanımefendinin kızı Şevval hanımı da topluma karşı daha sorumlu bir çizgiye davet ederiz..

Sevgi ve saygı ile.
14 Eylül 2016, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

ÇAĞDAŞLIĞA İLK ADIM: 3 Mart 1924


ÇAĞDAŞLIĞA İLK ADIM: 3 Mart 1924

Portresi_Ali_Nejat_Olcen

Dr. ALİ NEJAT ÖLÇEN

Mustafa Kemal Atatürk’ün en önemli niteliğini, kuram (teori) ile Kurum arasındaki
bağı kurmasında görürüz.

O nedenle, devrimlerini kurumlaştırmış ve o kurumlar Anadolu’muzun kültürel dokusuna çağdaşlaşma olanağını sağlamıştır. Yoktan var ettiği devrimlere karşıt gerici kadroların  ve de siyasete aktardığı partilerin,
Cumhuriyeti ve onun kazanımlarını geri çevirmeye gücü yetmemiştir. Çünkü:

Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere armağan ettiği Cumhuriyet, dışalım ürünü değildir.
Cumhuriyeti temel alan ilkelerin hiç biri, dışarıdan aktarılmamış o nedenle Anadolu’muzun gelenekleri ve kültürüyle  kaynaşabilmiştir. Tüm gerici akımların başarısızlığının kaynağıdır bu. Mustafa Kemal Atatürk’ün yarattığı devrimlerini ve o devrimlerin kültürünü ve o kültürün kurumlarını Anadolu’nun bağrından söküp atmak olanak dışıdır ve buna girişen kadrolar kendilerini yok oluşa sürüklemişlerdir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin “seküler” (ne dinden yana ne dine karşı) niteliği 90 yıl önce bugün gerçekleşti. Seküler niteliği  içermeyen devlet, “laiklik” ilkesini koruyamazdı. Düşün ve inanç özgürlüğünün kaynağı olan sekülarizm eğer devletimizin temel niteliği olacaksa, yani devlet hiçbir düşünceye ve inanç biçimine karışma yetkisinden uzakta kalacaksa, o devletin Cumhuriyetçi niteliği de iki başlı olmasını önleyecek,
Hilafet biçimi Devlet yönetiminden uzaklaştırılacaktı.

Hilafet yerinde kaldıkça, seküler devlet nasıl oluşabilirdi?

Büyük Millet Meclisi’nde bu düşüncenin öncülüğünü Şeyh Safvet Efendi üstlenmiş
52 milletvekili ile birlikte hazırladıkları yasa önerisi kabul edilerek 90 yıl önce bugün
(3 Mart 1924) Hilafet kaldırılmıştır. Doğal olarak Şeriye ve Evkaf Bakanlığı da Siirt Mebusu Halil Hulki Bey ve 50 milletvekilinin yasa önerisiyle aynı gün tarihsel anıya dönüşmüş oldu. Büyük Millet Meclisinde Hükümet tasarısıyla değil, milletvekillerinin özgür istenci (iradesiyle) Türkiye Cumhuriyeti Devletinin seküler niteliğe kavuşturulması Anadolu’muzun yarattığı ve özenle koruduğu insancıl kültürün ürünüydü.

22 Ocak 1924 günü Başbakan İsmet Paşa (İnönü) tarafında şifreli telgrafla,
kimi gazetelerde makamı hilafetin durumu ve Halife’nin kişiliğine ilişkin
yanlış kanılara neden olacak yazılara rastlandığı
”ndan yakınmakta ve ”
bundan Halife’nin büyük üzüntü duyduğunu” belirtmekteydi.

Mustafa Kemal’in İzmir’de  Başbakan İsmet Paşa’ya ilettiği şifreli telgrafla şunları belirtmişti:

Halife ve bütün cihan kat’i olarak bilmek lâzımdır ki, mevcut ve mahfuz olan (korunan) halife ve hilafet makamının, hakikatte, ne dinen ve ne de siyaseten
hiçbir mana ve hikmeti mevcudiyeti 
(varoluş nedeni) yoktur. Türkiye Cumhuriyeti safsa­talarla mevcudiyetini, istiklalini tehlikeye maruz bırakamaz. Hilafet makamı bizce en nihayet, tarihi bir hatıra olmaktan fazla bir ehemmiyeti haiz olamaz. Türkiye Cumhuriyeti ricalinin veya resmî heyetlerinin, kendisiyle temasını
talep etmesi dahi Cumhuriyetin istiklaline 
(bağımsızlığına) sarih tecavüzdür.

Bu yazışma bir önemli gerçeği de kanıtlıyordu, Mustafa Kemal’i anlayan bir tek kişi vardı o da Mustafa Kemal’in kendisiydi.

Öyle anlaşılıyor ki, Mustafa Kemal’in bu yanıtı, Başbakan İsmet Paşayı etkilemiş
ve TBMM’nde Cumhuriyetin açıklanmasına karşı çıkan milletvekillerine
en gerçekçi yanıtı O vermişti.

Bugün Cumhuriyetin kazanımları ve ilkeleriyle barışık  olmayan ve hatta  karşıtlığın gereklerini husumetle uygulayan AKP iktidarı ortaya çıkmış olsa bile Cumhuriyetimiz, kendisini koruyacak tüm kurumlarıyla birlikte Türkiye’mizin kromozomlarına işlemiştir.

Şeriat özlemcileri, Türkiye’nin önünde açılan uygarlık sürecinde bir daha hortlamamak üzere tarihin çöplüğüne iteklenerek silinip gidecektir.

Böyle biline, çare buluna!