Etiket arşivi: Ruhi Su

Çanakkale Utkumuzun 100. Yılı…


Çanakkale Utkumuzun 100. Yılı…

Canakkale_sehitleri_DUR_YOLCU

 

 

 

 

 

 

Dostlar,

Sevgili Suay Karaman kardeşimiz, Ruhi SU‘nun sesinden
Çanakkale İçinde Aynalı Çarşı” türküsüsü fon olarak yerleştirdiği
çok başarılı 18 Mart çalışmasını (power point dosyası) göndermiş sağolsun..

İzlemek için lütfen tıklar mısınız??

18 MART 2015

Eşsiz Komutan Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve
Çanakkale’de şehit ve gazi olan, yurdu görülmemiş özveri ile savunan,
hemen hemen yarısı o kutsal topraklara gömülen, kara toprağı kanı ve canıyla doyuran..
YARIM MİLYON’a yakın vatan evladını sonsuz minnet ve şükranla anıyoruz.
Duygu ve düşüncelerimizi dökmede sözcükler öyle yetersiz, öyle aciz kalıyor ki..

Hiçbir korkuya benzemez, halkını satanların korkusu !..

buyurmuştu üstad Nazım HİKMET..

Biz de yineleyelim; vatanını satanlardan soracağımız hesap,
o alçakları gerçekten korkutmalıdır.

Sevgi ve saygı ile.
18 Mart 2015, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
p
rofsaltik@gmail.com

Polis peşimde… Neden mi?… Az sonraaaa…

Dostlar,
Levent Kırca’nın 30 Temmuz 2012 günlü AYDINLIK’ta çıkan yazısı.. Müthiş..
Okuyun hak vereceksiniz.. Eline gönlüne sağlık güzel insan..

Sevgi ve saygı ile. 9.8.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık, www.ahmetsaltik.net

===================================================================

Levent KIRCA

Polis peşimde… Neden mi?… Az sonraaaa…
Aydınlık – Haberler, 30 Temmuz 2012

Bizden daha komik bir ülke herhalde yoktur. Sorunlar diz boyu değil, gırtlağa dayanmış. Boğulduk boğulacağız anasını satayım. Ne Cumhuriyet kalmış, ne Atatürk. Ülkenin ilericisi, aydını hapishanelerde çürütülüyor. Amerika’nın buyruğu üzerine Ortadoğu allak bullak… Suriye’nin toprağı ve petrolü ABD’nin iştahını kabartıyor. Biz de maşacılık yapıyoruz. Atatürk, kendi kurduğu meclise giremezken, ordu evlerinde hacılar, şeyhler, hocalar fink atıyor. Onca sorun varken Hülya Avşar, Antalya Film Festivali’nde jüri başkanı olsun mu olmasın mı, bu tartışılıyor. Gazeteler, korktukları için gerçekleri yazamıyorlar, malum. Çoğu da yandaş medya… Ne bekliyordunuz ki bu gibi konularda elbette. Sayfa dolduracak, ahkâm kesecek.

Hülya Avşar kardeşim

En önemlisi insanın kendisini bilmesidir. Kendi yerini bilmek insan için en büyük erdemdir. Seviyeni bilmezsen sana yerini gösterirler. Herkes istediği yere oturamaz yaşamda. Dünya görüşün, erdemin, eğitimin ve kültürün, yaşam biçimin, ürettiklerin belirler bunu. Canım kardeşim, bana teklif geldiğinde “Başkan da olabilirsiniz” dediler. Estağfurullah dedim ne haddime. Başkanlık vazifesini ülkemizde layıkı ile yapabilecek o kadar değerli, yetkin kişiler var ki en azından o insanlara haksızlık olur diye düşündüm. Sonra da eser sahiplerinin haklarını düşündüm. “O zaman jüri üyesi olun” dediler. Dedim ben daha çok “Tiyatrocuyum”, “Televizyoncuyum”, eğitimim ve kültürüm bunun üzerine. 47 yıllık tiyatro sanatçısı ve rejisörüyüm.

İki yüz küsur ödülüm var, bazısı uluslararası ödül. Beykent Üniversitesi Konservatuarı’nda ve Kadir Has Üniversitesi’nde hocalık yaptım ve yapmaktayım. İsviçre’de resim ve heykel tahsili yaptım ama buna rağmen acaba yeterli olabilir miyim, dedim. Yanlış bir şey yapıp, bir eserin doğru değerlendirilmesine engel olursam; kendimi affetmem. Bir yönetmen ve oyuncu olarak bu tip festivallerde hep haksızlığa uğramış, bu nedenle söylenmiş kişi olarak, yanlış bir şey yapmak istemem.

Hülyacım, canım kardeşim

Sanat ikiye ayrılır; Plastik Sanatlar ve Fonetik Sanatlar.
Plastik göze hitap edendir, fonetik ise kulağa hitap eder. Örneğin müzik fonetiktir.
Bir heykel, plastiktir. Tiyatro ve sinema hem fonetik hem de plastiktir, ikisini birden içerir.

Sen örneğin şarkı söylüyorsun, ne tip şarkı söylediğini hepimiz biliyoruz. Bu, bir filmin müziğini değerlendirmek için yeterli mi sence? Senaryodan, dramaturjiden, mizansenden anlar mısın? Edebiyat nedir, felsefe nedir bilir misin? Alaylı bir oyuncusun, akademik oyunculuğu tartabilir misin? Ne okudun, ne okuyorsun? Dünya literatürü, dünya görüşün var mı, varsa hangi görüştesin?

Heykellerin yıkıldığı, Devlet Tiyatroları ve Şehir Tiyatroları’nın, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın kapatıldığı bir dönemde, bu konuda sanatçı olarak bu duruma tavır koydun mu? Bir sanatçı olarak, görüşü nedeniyle Fazıl Say’ın süründürüldüğünü biliyorsun, hiç fikir beyan ettin mi? Mehmet Aksoy’un heykeli ucube denilerek yıkıldığında neredeydin? Hadi geciktin diyelim, şu anda bir görüş sürebilir misin ortaya?

Tarafsızlık diye bir şey yoktur. Sen Atatürk ve Devrimleri’nden yana olabilir misin?
Ülkede 4+4+4 kapsamında sanat müfredattan çıkarıldı, farkında mısın? Ata’nın bayramlarına yasak kondu, Gençliğe Hitabe’si yasaklandı. Bu konuda bir sanatçı olarak herhangi bir şey yaptın mı? Yurtsever aydınların cezaevlerinde yazdıkları herhangi bir kitabı okudun mu? Nazım Hikmet kimdir, Kemal Tahir’i duydun mu, hayatında kaç kere Mine Kırıkkanat okudun? Sen orada bir filmi doğru değerlendirip seçebileceğinden emin misin, yoksa televizyon şovlarında olduğu gibi çevrendekilerin orasını burasını mı avuçlayacaksın?

Hiç Fazıl Say dinledin mi?

Grup Yorum’un müziği hakkında fikrin var mı?

“Ruhi Su”yu tanımadığını ben biliyorum.

Mahsuni’yi, Neşet Ertaş’ı, Musa Eroğlu’nu, Arif Sağ’ı, Orhan Hakalmaz’ı dinlemişliğin var mıdır?

Kaç tiyatro oyunu seyrettin hayatında?

Bilimsel olarak sinemanın tarifini yapabilir misin?

Hiç resim ya da heykel sergisine gittin mi?

Bana yerli / yabancı kaç ressam, kaç klasik müzik bestecisi sayabilirsin?
Eserlerinden örnek verebilir misin?

İstersen gel şöyle yapalım, seninle uygun göreceğin bir TV kanalında sinema tartışalım.
Var mısın? Ak ya da kara çıksın ortaya, var mısın?

Dünyaca ünlü kaç yönetmen biliyorsun? Martin Scorsese, Brian De Palma, Stanley Kubrick, Francis Ford Coppola, François Truffaut, Luchino Visconti, Claude Lelouch, John Ford, Billy Wilder, Alejandro Amenabar, Pedro Almodovar duydun mu?

Yapıtlarından örnek verebilir misin?

Madem jüri başkanısın, gel seninle bir televizyonda tartışalım ikimiz baş başa.
Bu cesareti görebilir misin? Sadece sinema hakkında konuşalım. Ben kendimi jüri üyeliği hakkında dahi yetersiz görürken, bakalım sen başkan olarak yeterli misin?

Mine Kırıkkanat

Çok sevdiğim, yazılarını keyifle takip ettiğim bir köşe yazarımız… Dünya görüşü olan, cesur, korkusuz bir yazar… Genel kültürü ve cesareti açısından festivalde eser sahiplerinin güvencesi olacaktır.

Selçuk Yöntem, değerli bir oyuncumuz. Ayşegül Aldinç iyi bir müzisyen. Pelin, yetenekli bir genç kardeşim… Objektif olacaklarına ve bu konuda titizleneceklerine eminim ve onlara güveniyorum.

Sevgili Hülya,

Hatırlayacağını umuyorum. Biz tiyatroyla turnedeydik. Siz de Antalya Film Festivali’nde bir filminizden ötürü sıkıntı çekmiştiniz. Yıllar önce oldu bu olay. Jüri başkanını ve jüri üyelerini protesto etmek istediniz ama bu işi nasıl yapacağınızı bilemiyordunuz. Sen, Perihan Savaş, birkaç oyuncu daha, benim otelime gelmiştiniz. Ben de müşteki olduğunuz için, ricanız üzerine size bir bildiri hazırlamıştım. Jüri başkanının ve üyelerinin filminize haksızlık ettiğini düşünüyordunuz. O zaman bu işlerin zor olduğunu, hakça yapılabilmesi için yeterli kültüre sahip olmak gerektiğini uzun uzun anlatmıştım sana. Hazırladığım bildiriyi de alıp gitmiştiniz, bilmem anımsıyor musun? Şimdi ne değişti, aynı duruma sen düştün, öyle değil mi?

Festivalde üye olmana itirazım yok. Bu öyle bir sorumluluk ki, sonunda hesap vermek zorunda kalırsın, benden söylemesi.

Dikkat!

Bir insan bir filmde, hatta pek çok filmde oynamış olabilir. Bu, jüri üyesi ya da başkanı olmasını gerektirmez.

Turnedeyiz

Azınlık adlı politik oyunumuzu geçen gün Marmaris’te, bir sonraki gün Datça’da, en son da Didim’de oynadık. Binlerce insan ayakta izledi ve alkışladı. Her ne ise… Didim’de oyundan sonra dostlarla rakı içtik. İçki yasağı eli kulağında olmasına rağmen, henüz Didim’de içki içebiliyorsun. Neyse, dost meclisinde bir emekli başsavcı ile tanıştım. Allahına kadar Atatürkçü. Bana bir hikâye anlattı rakılarımızı yudumlarken.
Aynen aktarıyorum;

Sayın Başsavcımın kızının Ankara Bahçelievler’de başına birşey gelmiş. Kızımızın omzunda bir Atatürk dövmesi varmış. İki tane tesettürlü genç kız, Atatürk dövmesini görünce rahatsız olmuşlar, kızı polise şikâyet etmişler. Kızımız bir arkadaşıyla kafede kahvesini yudumlarken, bir polis memuru geliyor yanlarına. “Hakkınızda şikâyet var” diyor. Kız soruyor, “ne gibi bir şikâyet?” Polis yanıtlıyor “Omzunuzda Atatürk dövmesi varmış. Lütfen karakola kadar bizimle gelin.” Kız çaresiz düşüyor peşlerine.
“Babamı arayabilir miyim?” diyor. Yanıt “arayamazsınız.” Karakola giderken kızımız
gene de arıyor babasını. Gel zaman git zaman kız kolundaki Atatürk dövmesinin hesabını vermeye çalışırken emekli başsavcı yetişip geliyor kızının yardımına. Komiser acımasız sorularıyla sıkıştırıyor kızı. Ama kız da cesur hani. Ne de olsa başsavcı kızı.

Polis soruyor “neden kolunda Atatürk dövmesi var?” Savcı baba yanıtlıyor soruyu, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş Atatürk’ün hesabını mı soruyorsunuz bana? Şu anda dalgalanan bayrak Atatürk sayesinde dalgalanmıyor mu? Size Atatürk Türkiye’sinde Atatürk’ün hesabını mı vereceğiz?

Komiser, “vereceksiniz” diyor. Çok geçmeden kapı açılıyor ve içeri başkomiser giriyor.
“Ne oldu?” diyor, anlatıyorlar. Allah’tan başkomiser Atatürkçü, bir kahve ikram edip salıyor başsavcıyı ve kızı. Acaba bu hikâye bir film senaryosu olarak yazılsaydı,
hatta çekilip Hülya Avşar’ın önüne gelseydi, bu filmi ödüllendirir miydi?

Kutluğ Ataman

Bu arkadaş; Türkiye’nin en önemli sanatçılarından, değerli operacı, tiyatro sanatçısı, ressam Semiha Berksoy’u kandırıp, 80 küsur yaşındaki bu duayen sanatçının çıplak filmini çekmiş sanat yapıyorum diye. Sonradan, bu durumu fark eden kızı Zeliha Berksoy (Türk tiyatrosunun önemli oyuncularından, konservatuar tiyatro bölümü, bölüm başkanı) Kutluğ Ataman’ı mahkemeye veriyor (bu konuda internete girip araştırabilirsiniz). Önemli köşe yazarımız Mine Kırıkkanat da, Kutluğ’u eleştiren sert bir yazı yazıyor. Yazılan bu eleştiriye kesinlikle katılmıştım. Açıkçası Kutluğ’un ipliği çok geçmeden pazara çıkıyor. Antalya Film Festivalinin jüri üyesine bakın siz. Bir de benim hakkımda fikir yürütmüş. Antalya Film Festivalinde önce jüri üyeliğine “evet” dediği halde değerli yazar Mine Kırıkkanat’ın da jüri üyesi olduğunu duyunca çekiliyor üyelikten. Kutluğ için hiç de iyi şeyler konuşulmaz piyasada. Ahlaken de mazbut değildir, gerekirse daha ayrıntılı bilgiyi sonradan sizlerle de paylaşmayı borç bilirim.

Polis peşimde fellik fellik beni arıyor

Evet, beni arayan Marmaris polisi… Marmaris’te savcılık oynadığım Azınlık oyunu ile ilgili ifademi almak için beni arıyor. “Azınlık” benim 6 aydır 50 ayrı ilimizde, halkın hınca hınç doldurduğu amfi tiyatrolarda oynadığım, ayakta alkışlanan oyunum. En son Marmaris’te, Datça’da ve Didim’de oynadım. Marmaris’te AKP İlçe Başkanı ve Bazı AKP’liler de ajan gibi izlemişler oyunu. Ve benimle ilgili bir toplantı yapıp suç duyurusunda bulunmuşlar.

Söyledikleri şu:

Eskiden Levent Kırca’yı biz de izlerdik ama artık izleyemiyoruz, diyorlar
Oyunda çok küfür varmış ve 18+ yaş ibaresi yokmuş.

Başbakan’a ve Cumhurbaşkanı’na, hatta AKP Hükümetine hakaret ve küfür ediliyormuş. Bu nedenle AKP Marmaris Başkanı savcılığa suç duyurusunda bulunmuş.

Tek tek cevaplıyorum:

Beni eskiden beğenerek izliyorlardı çünkü iktidarda değillerdi. Dolayısıyla başka partilerin eleştirilmesi hoşlarına gidiyordu. Kendilerine olunca tahammülleri yok. Oyunda müstehcen bir durum ya da küfür yok. Oynadığım oyunun yazılı metnini hem bu arkadaşlara, hem de savcılığa teslim edeceğim. İspatı mümkün.

Oyunda Başbakan’a ve Cumhurbaşkanı’na asla küfür edilmiyor. Bu kadar salak olmadığımı herkes bilir. Kaldı ki bu oyun benim bir buçuk yıldır Aydınlık Gazetesi’nde yazdığım yazılardan oluşuyor. Suç unsuru olsaydı, zaten yayınlanmazdı. Ayrıca azınlık oyununu oynamaya devam ediyorum. İsteyen gelip görebilir.

Oyunun Ankara ve İstanbul’daki galasını öne çekip Eylül ayının ikinci yarısında gerçekleştireceğim. Ve Sayın Başbakan’ı, Sayın Cumhurbaşkanı’nı, basını, kamuoyunu bu galalara davet edeceğim. Herkes gerçeği kendi gözüyle görsün.

Oyunun adı, az sayıda kalan, Atatürk ve Cumhuriyetçiler için “Azınlık”.

Azınlık oyununda, Türkiye, Menderes’ten başlayarak sırasıyla 27 Mayıs ihtilali, Cemal Gürsel (eleştiriliyor), koalisyon hükümetleri, Tansu Çiller, Demirel, Mesut Yılmaz, Kenan Evren darbesi, Turgut Özal dönemi eleştirilerek komik bir biçimde anlatılıyor. Korkan gazete sahipleri, dönek köşe yazarları eleştiriliyor. Silivri’de ve diğer hapishanelerde yatan paşalar, yurtseverler, işinden kovulan gazetecilerden sıklıkla söz ediliyor. Elbette ki Erdoğan Hükümeti de eleştiriliyor. Ama ne hakaret ne de küfür yok.

Çokça Atatürk’ten saygıyla söz ediliyor. Yasaklanan bayramları ve Gençliğe Hitabesi’nden söz ediliyor.

Gelelim işin gerçek yüzüne

Elbette ki günün birinde, sıranın bana da geleceğini biliyordum. Konuyu çarpıtmanın gereği yok. Eğer Atatürkçülükten yargılanacak, Cumhuriyet’i sahiplendiğim için hapis yatacaksam; şerefle, bu bana gurur verir. Ama bilesiniz ki, artık Türkiye patlama noktasındadır. Buradaki bu saldırı, bana değil, benim aracılığımda Atatürk’e ve
Atatürk Cumhuriyeti’nedir. Korkmadığımı da açıkça ifade etmeliyim.

Sanata düşmanlık kapsamında, ucube denilerek yıkılan heykelden tutun da, devlet ve şehir tiyatrolarının kapanmasıyla süren, dağıtılan Cumhurbaşkanlığı Orkestrası’nın ardından, benim oyunum “Azınlık” hedef alınmıştır.

Azınlık oyunu, oynadığı kısa süre içinde saygın, önemli kurumlardan ödüller almıştır.

Prof. Dr. Türkan Saylan En İyi Oyun Ödülü.

Uluslar arası Prof. Cüneyt Gökçer En İyi Oyun Ödülü.

İsmet Küntay En İyi Erkek Oyuncu Ödülü

Dikili Festivali İnatçı Keçi Ödülü.

Mizahçılar Derneği Yılın Mizahçısı Ödülü.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 10. maddesi aynen şöyledir:

“Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir.”