Etiket arşivi: Küresel iklim krizi

Dünya Tasarruf Günü

Raporlara göre, 2050 yılına dek küresel ısınmadan yılda 100 milyon kişi ekonomik olarak etkilenecek.
250 bin kişi ise hastalıktan yaşamını yitirecek. Kaynakları tükenen dünyada tasarruf her zamankinden daha önemli.

cumhuriyet.com.tr   31 Ekim 2020   (AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Dünya Tasarruf Günü iklim, sağlık ve ekonomik kriz gölgesinde kutlanıyor

Yıl 1924… Dünya, tarihin en büyük ekonomik krizlerinden birine yaklaşıyor. 1929’daki Büyük Buhran… Uygulanan politikalarla halkın birikimleri yok olmuş. Sisteme güven kalmamış…

İnsanların birikimlerini yastık altında tutmak yerine bankada değerlendirmelerini teşvik için Milano’da Uluslararası Tasarruf Kongresi toplanıyor. Ve o toplantıda Dünya Tasarruf Günü ilan ediliyor.

Türk bankalarından bazıları ise 1935 yılında Türkiye’nin gündemine getiriyor tasarruf gününü. O tarihten başlayarak 31 Ekim Dünya Tasarruf Günü olarak Türkiye’de de kutlanıyor.

Bugün dünya yeni bir krizin ortasında.

  • Hem ekonomik hem sağlık hem de iklim konusunda büyük yıkım yaşanıyor. 

Önümüzdeki 50 yılda küresel iklim kriziyle birlikte 250 bin kişinin hastalıktan yaşamını yitirmesi de söz konusu. 100 milyon kişi ise ekonomik olarak etkilenecek. O nedenle özellikle enerji tasarrufu ya da enerjiyi etkili ve verimli kullanmak için tüketim alışkanlıklarının değiştirilmesi gerekiyor. Çünkü küresel ısınmayı enerji tasarrufu yaparak önleyebiliriz. Enerji tasarrufu sayesinde doğa ve çevre büyük ölçüde korunmuş olur.

BÜTÇE YÜKÜ ARTIYOR

Tasarrufun öbür boyutu kaynakları yetersiz Türkiye için tabii ki ekonomik. Türkiye enerji alanında dışa bağımlı bir ülke. Yıllık 45 milyar $ enerji ithalatı yapılıyor. 2020 içinde dövizde %30’ları bulan artış nedeniyle vatandaşın elektrik ve doğalgaz faturaları katlanıyor.

Artık yaşamın her alanında anahtar kelime tasarruf!

AVRUPA’DA SIFIR ENERJİLİ BİNA ZORUNLU

Avrupa Birliği’nde 1 Ocak 2021’den bu yana “sıfır enerjili binalara” dönüşümü başlatılıyor. Birçok ülkenin eylem planında yer alan bu dönüşüm Türkiye’nin de gündeminde. Çünkü Türkiye’nin 45 milyar dolarlık doğalgaz ithalatının 15 milyar dolarlık bölümü binalarda tüketiliyor.

  • Sıfır enerjili bina, yıl boyunca en az tükettiği kadar enerjiyi yenilenebilir enerji kaynağı kullanarak üreten binalar demek.

Yenilenebilir enerji kaynağı olarak güneş, toprak ve rüzgâr enerjisi kullanılıyor.

Bu konu geçen ay İstanbul’da düzenlenen uluslararası bir toplantıda ayrıntılı olarak tartışıldı.

“Uluslararası Sıfır Enerji Binalar Sanal Forumu ZeroBuild Forum 20”ye, 35 ülkeden konuşmacı katıldı. Forum Genel Sekreteri Özgür Kaan Alioğlu, “Sıfır Enerji Binalar’a dönüşüm, hem ülke ekonomisine hem birey ekonomisine hem çevreye hem de enerjide dışa bağımlı olan ülkemizin milli güvenlik alanına da büyük bir kazanım sağlar” diyor.

Türkiye’de Sıfır Enerji Bina örneğinin henüz yok denecek kadar az olduğunu da ekleyerek şunları söylüyor:

“Türkiye’de Sıfır Enerji Bina örneği maalesef iki elin parmaklarını geçmeyecek kadar düşük bir seviyede. Bu hem üzüntü verici hem de bir taraftan alınacak aksiyonların getireceği kazançlar hesaplandığında çok umut vaat eden bir durum. Teşvik konusu sanırım bu altyapısal ve mevzuatsal düzenlemeler tamamlandıktan sonra gündeme gelecektir ve gelmelidir de bence. Bütün dünya, özellikle gelişmiş ülkeler tüketicilerini bu konuda teşvik ediyor ve yönlendiriyor. Geçmiş yıllarda birçok konuda treni kaçırmış ve arkasından kovalamak zorunda kalmış bir ülke olarak bu konuda hem kamu hem de kamuoyu olarak fırsatları iyi değerlendirmemiz gerekiyor.”

=================================

Dostlar,

Öncelik NÜFUS PLANALAMASINDA :

  • HER AİLEYE 1 ÇOCUK! Başka hiçbir yolu yok!Küresel bir seferberlikle.. zamanı geldi de geçiyor da..
    Dünya sonlu, tükendi / tükettik.. Sonsuza dek hesapsız üreme olanağı yok!Sonra EN ÜST DÜZEYDE TASARRUFLU YAŞAM

    3. olarak da yabanıl (vahşi) kapitalizmin HER DURUMDA ENÇOK KÂR saldırısının gemlenmesi.. Bunun da aracı, SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA ilkesinin artık çöpe atılması ve NÜFUS PALNALAMASI ilkesine sarılmak..

O zaman İzmir / Bayraklı’da alüvyon zemini tarımsal alan olarak kullanabilecek, oraları kentleşmeye açmayacak, üstüne üstlük çok katlı bina yapımına izin vermeyecek ölçüde aklımızı başımıza toplamış olabiliriz…

Kendim ettim / kendim buldum / gül gibi sararıp soldum…

Yüreğimiz acı dolu, AKLA VE BİLİME DAYALI BİR YAŞAM ise tek reçetemiz.

  • Bu arada; beklenen İSTANBUL DEPREMİ büyük – yıkıcı olursa, ÜLKEMİZİN EKONOMİK – YÖNETSEL BAĞIMSIZLIĞINI YİTİRMESİNE NEDEN BİLE OLABİLİR!!

Abartılı görülmeyip gerekenler yapılmalı.. Yapılmıyor ise KASIT ARANMALI!

Sevgi ve saygı ile. 31 Ekim 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı,
Kamu Yönetimi Siyaset Bilimi (Mülkiye)

www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

 

Giresun Sel Felaketi

Giresun Sel Felaketi: Şehirlerimizin yıkımının ve 6 yurttaşımızın ölümünün gerçek nedeni iktidarların politik tercihleridir!

2020 Haziran ayından bu yana ülkemizin Ankara, Burdur, Artvin, Rize, Van, Trabzon ve Ağrı illerinde yaşanan sel felaketleri birçok yurttaşımızın yaşamını yitirmesine ve büyük mal kayıplarına neden olmuştu. Son olarak 22 Ağustos 2020 günü akşam saatlerinde Karadeniz bölgemizde sel, birçok bölgede ölümcül sonuçlar doğurarak şehirleri ve çevre yerleşim yerlerini vurdu. Giresun ilinin Dereli, Doğankent ve Yağlıdere ilçelerinde büyük hasara neden olan sel felaketi, yıkıcı etkisi ile önemli soruların ve sonuçların doğmasına yol açmalı, politikacıların demagojik söylemleri ile unutulmaya terk edilmemelidir.

Yüzlerce evi, işyerini, ekili alanı, yolları, köprüleri tahrip eden, ilçelerle merkez bağlantısının kesen bu felakette ne yazık ki can kayıpları da oldu. Alınan son bilgilere göre 6 yurttaşımız hayatını kaybetti. 12 kişiyi arama-kurtarma çalışmaları da devam ediyor. An itibariyle selden dolayı 118 köy yolu ulaşıma kapanmış ve Dereli ve Doğankent ilçelerine elektrik ve su verilememektedir.

  • Ülkemiz insanlarının canını değersiz gören, doğasını ve şehirlerini rant için talan eden politikalara ve bunları uygulayan iktidarlara sessiz kalınmamalıdır.  

Giresun’da yaşanan sel felaketinde hayatını kaybeden yurttaşlarımızın  yakınlarına baş sağlığı; geride kalanlara geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Bu tür önlenebilir doğa olaylarının bir daha yaşanmayacağı, yurttaşlarımızın canlarının ve mallarının korunabileceği, insan ve doğa odaklı politikaların benimseneceği bir ülkede yaşayacağımız günlere dair özlemimizi sürdürüyoruz.

  • Öncelikle, felaketi doğaya değil, doğanın yasalarına kulak asmayan iktidarlara / yerel yönetimlere bağlamak gerekiyor.

Sel felaketlerinin, can kayıplarının, yıkımın kökenine ulaşmaya çalıştığımızda karşımıza, doğa-insan ilişkisini katleden kapitalist kar için doğanın talan edilmesi mantığı çıkmaktadır.

Küresel iklim krizinden dolayı yağışlar dönem dönem aşırı olabilir; bu doğal sayılabilir; doğal olmayan, bu yaşananlarının olumsuz sonuçlarını kontrol edebilecek kapasiteye sahipken bunu yapmayıp, yaşananları afete dönüştüren iktidarların politik tercihleridir.

Ülkemizi yönetenler bu felaketi hem küresel iklim krizinin sonuçları ile açıklamakta hem de küresel iklim krizinin oluşmasına neden olan politikaları savunmaktadırlar.

Paris İklim Anlaşmasının gereğini yerine getirmemesi bu samimiyetsiz politikaların çarpıcı bir örneğidir.

Tüm dünyada “doğal nedenli olağandışı durumlara” bağlı ölümlerin yarısından fazlası sellere bağlıdır. Ülkemizde de ölüme yol açan doğal nedenli olağandışı durumlar arasında seller 2. sırada yer almaktadır. Sellerin, yol açtığı toplam maddi zarar açısından doğal nedenli olağandışı durumlar arasında 2. sırada olduğu görülmektedir. Seller; etkilediği toplam kişi sayısında ise olağandışı durumlar arasında ülkemizde 3. sıradadır.

Ülkemiz açısından son derece önemli bu sel riskinin oluşumunun arkasında yatan nedenlerle ilgili meslek örgütlerinin görüşü;

  • Sellerin doğal afet değil, çarpık kentleşmenin bir sonucu olduğu!” şeklindedir.

Yaşadığımız şehirler, plansız ve bilinçsiz yerleşimler ile yanlış arazi kullanımı sonucu, sellere daha fazla maruz kalmaktadır. Bu bağlamda

  • Ülkemizde yaşanan sel felaketlerinin çoğunun arkasında yatan temel nedenin kentleşmenin denetimsiz biçimde yaygın ve başta yeşil alanlar olmak üzere çevreyi yok ederek büyümesi olduğunu söyleyebiliriz.

Dolayısıyla sellerle mücadele sürecinde çözüm önerileri geçici söylemlerle değil, doğrudan kentleşmenin düzenlemesi işinde aranmalıdır. Güncel COVİD-19 salgınının denetim altına alınamamasında da çarpık kentleşme etkin bir faktör (AS: etmen) olduğu bilinmelidir.

Karadeniz’de yaşanan sel olaylarında üç ortak noktanın öne çıktığını gözlemliyoruz:

İlki dere yataklarındaki yapılaşma,
ikincisi Karadeniz Sahil Yolu’nun oluşturduğu setin derelerin Karadeniz’e ulaşmasına engel olması,
üçüncüsü de HES’ler nedeniyle derelerin akış rejiminin bozulmasıdır.

Bu üç temel sorun çözüme kavuşturulmadan, bölge halkının can ve mal güvenliğinin sağlanmasının mümkün olmadığını Giresun sel felaketi bir daha göstermiştir.

Pek çok  olağandışı durumda olduğu gibi sellerde de çevre sağlığı hizmetleri, sağlık hizmetleri yönetiminde önceliğe sahiptir. Her zaman özenle yürütülmesi gereken koruyucu sağlık hizmetleri, sel sonrasında da  aksatılmadan sürdürülmelidir. Diğer taraftan; Giresun’da yaşanan sel felaketi, içinde bulunduğumuz Covid-19 pandemi sürecinin bölgedeki yönetimini daha zorlu ve sorunlu hale getirecektir.

Giresun’da selden sonra belli bölgelerde su ve kanalizasyon sistemlerinde bozulma olacağı öngörülmelidir. Bu da biyolojik ve kimyasal kontaminasyon oluşturabilir. Sel suları ile dağılan atıklar kirliliğe sebep olarak enfeksiyon riskini artırabilir. Sellerden sonra vektör üreme alanları genişleyecektir. Temizleme çalışmaları sırasında yaşanan çeşitli travmalar, emosyonel ve fiziksel stres sonucu miyokard enfarktüsü, elektrik çarpmalarına bağlı ölüm ve bulaşıcı hastalıklara yol açabilecektir.

Tüm bu sorunların giderilebilmesi için ivedilikle risk analizi yapılmalı, sel riski olan bölgede, hangi sağlık sorunlarının yaşanabileceği önceden değerlendirilmeli, hastalık / sağlık sorunlarının erken belirlenmesi için düzenli bir bilgi toplama sistemi oluşturulmalı, selden etkilenen evlerde yaşayanlar her gün ziyaret edilerek sağlık sorunları izlenmeli, günlük temiz su sağlanmalı, klor tabletleri dağıtılmalı, fare ve benzeri kemiricilerin risk durumu değerlendirilmeli, aşılama hizmetleri aksatılmadan sürdürülmeli, özellikle gebe ve çocukların rutin aşıları aksatılmamalıdır. Sel sırasında toprak, çamur, vb. ile kirlenmiş, derin yarası olanların tetanos bağışıklaması yapılmalıdır.

Sele bağlı önlemlerin yanı sıra COVİD-19 pandemi sürecine ilişkin çalışmalar da unutulmadan, aksatılmadan ve  gevşetilmeden daha ayrıntılı ve özenli yapılmak zorundadır.

Türk Tabipleri Birliği olarak, gerek Halk Sağlığı Kolumuz gerekse başta Giresun Tabip Odamız olmak üzere yerel Tabip Odalarımızla birlikte her türlü katkıyı vermeye hazırız.

Halkımızın can ve mal güvenliğini tehdit eden olağandışı durumlarda koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetleri başta olmak üzere her türlü desteği koşulsuz vereceğimizden; doğayı ve kentlerimizi kar ve rant hırsı ile talan eden politikalara karşı mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğimizden hiç kimsenin kuşkusu olmasın.