Etiket arşivi: flora+fauna+homo sapiens

Afet hukuku aciliyeti

SİYASET23.02.2023, BİRGÜN

Afetler ülkesi Türkiye’de afet yönetimi için hukuk, bilim, eğitim ve örgüt yönleri ile bütünlüklü bir düzenleme, ivedi ve yaşamsaldır.

BM İnsan Yerleşimleri Dünya Toplantısı (Habitat-2, İst., Haziran 1996) üzerinden 27 yıl geçtiği halde, gerekleri yapılmadı.

Avrasya fay hattında 6 Şubat’tan bu yana yinelenen depremler, afetler hukukunu bütüncül bir yaklaşımla ivedi olmak için, ‘şimdi değilse ne zaman?’ sorusunu haklı kılmakta.

ANAYASA

Yetersizliklerine karşın 1982 Anayasası, ülkesel ekosistemi koruyan hükümler öngörmekte. Bunlar, kamu yararı ve flora+fauna+homo sapiens ekseninde yaşamın bileşenleri olarak özetlenebilir. Devletin önleme, koruma ve geliştirme yükümlülüğü, ‘güvenli ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı’nı gerçekleştirme amacına yönelik.

Son üç haftada 4 büyük deprem, Anayasayı insan yerleşimleri konusunda etkili kılmanın ne denli ivedi ve yaşamsal olduğunu bir kez daha acı bir biçimde doğruladı.

Kuşkusuz, “ülke/insan/devlet” sıralamasını yansıtması gereken yeni anayasa hedefi, afet hukuku ilkelerini düzenleyici Anayasa değişiklik gereğini perdelememeli.

YASA

Ormandan İmara, madenden çevreye, umumi afetten yönetimine, kentsel dönüşümden deprem sigortasına, yetmiş yıla yayılan yasalar yelpazesi yürürlükte. Ne var ki, bu dağınık mevzuat, öngörülebilirlik ve ulaşılabilirlik sorunları başta birçok düzenleme zaafı nedeniyle, afetler hukukunu etkili kılamadı.

Dağınık mevzuat, afet hukuku için vazgeçilmez olan şu üçlü ilkeler zincirinin ayrı ayrı ve birlikte ortaya çıkmasını engellemekte:

-önleme/kurtarma/onarma,

-düzenleme/denetleme/yaptırım,

-görev/yetki/sorumluluk,

-liyakat/uzmanlık/bilim.

Haliyle, yasal düzenleme, bu ilkeleri bütünleşik kurallara dönüştürmek için gerekli.

AFETLER YÖNETİMİ

Bütünleşik yönetim gereği, zaman ve mekan bakımından da geçerli.

Türkiye Afet Kurumu, değinilen ilkeler çerçevesinde özerk yapıda bir örgüt olarak tasarlanmalı.

Afetler Akademisi, araştırma ve eğitim kurumu olarak yapılandırılmalı.

Yeterli bütçe için sosyal ve çevresel devlet gerekleri öne çıkarılmalı.

Yerel Yönetimeler, demokratik kitle örgütleri ve gönüllü girişimler de, örgüt şeması içinde yer almalı.

HANGİ İLKELER?

İnsan hakları anlayışını değiştiren afet hukuku da, insan hakları gerekleri ışığında dönüşüme uğruyor.

Örnek olarak, aşamalara göre:

-öncesi; herkes için güvenli konut hakkı, yerleşme özgürlüğünün alansal sınırlanmasını gerekli kılar. İhtiyat ilkesi gereğince önleyici önlemlerin alınması, sağlıklı ve nitelikli bir çevrenin önemi, afetlere karşı direnç için eğitim, formasyon ve duyarlılık; önceden bilgilendirme, katılım, ifade özgürlüğü, adalete giriş, işyerlerinde, turizm ve eğlence yerlerinde afetlerin önlenmesi, en kırılgan gruplara yönelik özel önlemler, alarm alıştırmalarının düzenlenmesi vd.

esnası; haberleşme özgürlüğü, yaşam hakkı derecesinde önemli. İnsancıl yardım, afet sırasında bilgilenme ve katılım, zorla boşaltma, haysiyete saygı öne çıkar.

sonrası; temiz hava, su, gıda, sağlık ve barınma hakları için dayanışma, eşgüdüm ve saydamlık gerekleri öne çıkar. Afetlerin sonuçlarına karşı direnci güçlendirmek, iktisadi, sosyal ve kültürel hakların korunması, kişi özgürlükleri ve siyasal hakları korumak, insan haklarının bölünemez özelliğinin de gereğidir.

ÜTOPYA DEĞİL…

Yapabilir miyiz? Bu bir ütopya değil. Ama unutmayalım: bugünün ütopyası, yarının gerçeğidir.

Ne var ki, bugünün acı gerçeği, ütopya sözcüğünü bile gereksiz kılıyor. Nedir bu?

Ölümleri engelleyememe bir yana, ölü sayısını bile saptayamama gerçekliği. Şu halde, yarının gerçeğini beklemeye gerek yok: sayıları bile bilinemeyecek kitlesel ölümler gerçeği ile yeniden yüzleşmemek için bugünden alınacak önlemlerin etkililiği, hukuku etkili kılmaktan geçer.

Şu halde, etkili bir afet hukuku için, yarının gerçeği olarak ütopya değil, bugünün acı gerçeği itici güç olmalı.

  • Sonuç olarak; etkili afetler ve risk yönetimi, afet hukuku etkililiği ile kurulur.

Millet Masası Ortak Programı, bu yönde bir irade ortaya koyduğuna göre, Sn. Kılıçdaroğlu’nun vurguladığı özeleştiri, eşit yurttaşlık temelinde, sorumlulardan hukuk önünde hesap sorarak anayasal demokrasi yolunu açar.

Liyakat karşıtlığı, (FETÖ-AKP-MHP) ortak paydası mı?

 

“Ne istediler de vermedik?” (Başbakan Erdoğan) tepkisi, AKP-FETÖ ittifakını özlü biçimde açıklıyordu, ‘17-25 Aralık süreci’ sonrası tam 11 yıl boyunca, AKP, kendi deyimleri ile ‘hizmet cemaatine’ ‘her istediklerini vermişler’di.

Neler olduğunu en iyi kendileri biliyor. Herkesin bildiği ise şu: Kamu yönetiminde hukuk ve liyakat yokluğu, Anayasa kuralına karşın: “Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez” (md.70).

Bu ayrıksız kural yerine, kendi deyişleri ile “secdeye baş koymak” , ittifakının ortak paydası idi.

AKP ve MHP, 27. yasama döneminde TBMM’deki sayısal çoğunluğunu, katı bir lider hiyerarşisi altında uyguluyor. Öyle ki, vekilleri, örtülü ve açık olarak hak verdikleri muhalefet önerilerini bile kategorik olarak reddediyorlar.

Liyakat ilkesi, bunların başında geliyor: Sınav ve güvenlik soruşturması, başlıca iki ölçüt. Nasıl?

Sınav ölçütleri yasa ile belirlenmeyecek; yürütme ve idare belirleyecek.

“Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması”, kamu görevlileri için zorunlu olacak.

Bunların anlamı ne?

Yazılı sınavı kazanmış olan bir kamu görevlisi adayı, sözlü sınav veya mülakat aşamasında, siyasal nedenle elenebilecek.

Her iki sınavı başarmış olsa da, arşiv araştırması ve güvenlik soruşturmasına takılan adayın ataması yapılmayacak. Bunda da belirleyici ölçüt, yine siyasal saik; tıpkı AKP-FETÖ döneminde olduğu gibi.

AYM KARARLARINA KARŞIN…

“Sözlü sınav ve yerleştirmeye ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça belirlenir” kuralını iptal eden Anayasa Mahkemesi’ne göre, memuriyette alım ve ilerleme ölçütlerinin yasa ile belirlenmesi esastır (24/7/19). Bu nedenle, Anayasa madde 128’de düzenlenen kamu görevlilerinin “nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri”nin kanunla düzenlenmesi kuralına aykırıdır. AYM’ye göre; sözlü sınavda gözetilecek ölçütlere yer verilmediği gibi sınavı kazanan adayların yerleştirilmesinde uygulanacak esaslara ilişkin herhangi bir düzenleme de yapılmamıştır. Bunların yönetmeliğe bırakılması, Anayasa’nın 7, 70 ve 128. maddelerine aykırıdır.

Aynı kararda AYM, arşiv araştırması ve güvenlik soruşturması ölçütlerini de Anayasa’nın belirtilen maddeleri çerçevesinde saptadı.

AYKIRI DÜZENLEMELER

Her yasa önerisinde CHP’nin yapıcı somut önerilerine karşın, Anayasa’ya ve AYM kararlarına aykırılıklar hız kesmedi. Hakim ve savcılar, bekçiler ve askeri müfettişler hakkında sınav kuralları ile bütün kamu görevlilerine ilişkin arşiv araştırması ve güvenlik soruşturması, liyakat ilkesine aykırıdır.
Yargıç ve savcılık: OHAL döneminde kadrolaşmak amacıyla kaldırılan yazılı sınava ilişkin en az 70 puan kaydının yeniden getirilmesi olumlu. Ne var ki, mülakat, yasa ile düzenlenmiş gibi görünse de değerlendirme ölçütleri, sınavın niteliği ve denetlenebilirlik ölçütleri yok. Kaldırılması gereken sözlü sınavın uygulanması durumunda ise, nesnelliğinin sağlanması için kamera kaydı altında saydam biçimde yapılmasına ilişkin bütün öneriler geri çevrildi. (Bkz. 7165 ve 7188 sayılı kararlar)

Bekçiler: “Çarşı ve mahalle bekçisi olarak istihdam edilmek için İçişleri Bakanlığı’nca çıkarılan yönetmelikte belirlenen usul ve esaslara göre yapılacak giriş sınavında başarılı olmak şarttır.” (madde 3). Yönetmelik yerine yasa ile belirleme yapılması yönünde iyileştirici öneriler kabul edilmedi (7245 sayılı karar)
Askeriye: Askerî kaynaktan stajyer müfettiş alımında müfettişliğe giriş sınavına başvurabilmek için; Kuvvet Komutanlıklarında üst subay (binbaşı, yarbay, albay) rütbesinde bulunmak ve yönetmelikte öngörülen şartları taşımak gerekir. Giriş sınavı, yönetmelikte belirlenen konulardan yazılı ve/veya mülakat şeklinde yapılır. (7329 sayılı karar) Yönetmelik kaydına itiraz yine reddedildi.

Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması: Kamu görevine girişin istisnası bulunmayan koşulu “liyakat ilkesi” hiçe sayılarak, kapsam bakımından istisna tanımayan bir düzenleme (7135 sayılı karar), TBMM’ye karşı darbe yoluyla oylatıldı.

  • 15 Temmuz Darbe Girişimi bahane edilerek yapılan ve yeni kadrolaşmalar için yasal zemin oluşturan düzenlemeler, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği için ciddi riskler taşımakta.

Bu kez, -denizaşırı ülkeler dahil- her yerde hazır bir Diyanet İşleri Başkanı, “kılıçlı secde” yoluyla çöküş veya inşa hazırlığı aracı olarak kullanılmıyor mu?

ADRES TBMM…

Anayasa’nın emredici hükümlerini ihlalde ve AYM kararlarına aykırı düzenlemelerde kararlı olan AKP-MHP ittifakına karşı demokratik siyasal mücadele yöntemlerini gözden geçirme gereği açık. Yandaşlık ve liyakatsizlik, ancak TBMM’de siyasal güç dengelerinin değişmesiyle aşılabilir. Bu bakımdan, CHP Gn. Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’nun Kürt sorunu çözümü için TBMM’yi işaret etmesi son derece yerinde.

Zaman, büyük ilkelerde buluşma zamanı. Bunun çerçevesi belli:

  • “İnsan haklarına dayanan demokratik ve laik, sosyal hukuk devleti.”

    ***
    VALİDEBAĞ EKOSİSTEMİ BOZULAMAZ

    Birinci derece doğal sit alanı olarak Validebağ korusu, mutlak koruma altında bulunan bir mekandır.

    Anayasa’nın başta madde 56 gelmek üzere birçok hükmü, Devlet için çok yönlü yükümlülükler öngörmekte. Validebağ açısından kamu makamlarının yükümlülüğü, Koru’ya müdahale etmemek ve müdahaleden kaçınmaktır. Çünkü, Koru’ya yönelik her faaliyet, Koru’daki flora ve fauna dengesi üzerinde açık bir tehdit oluşturmaktadır.

    Geriye götürülemezlik ilkesi, evrensel ölçekte geçerli olan çevre hukuku genel ilkesi olarak, tam tamına Validebağ Korusu için geçerlidir. Korudaki bitki ve hayvan dengesi, dışarıdan gelen her türlü araç-gereçten etkilenir. Bu bakımdan Üsküdar Belediyesi’nin 21 Eylül sabahı tan vaktinde, çok sayıda kamyon ve diğer makinalı araçlarla kum-moloz-çakıl vb. malzemeleri Koru’ya dökmeye başlaması, her türlü niyet sorgulamasından bağımsız olarak, Koru ekosistemine zarar verici bir eylemdir. Bu eylem, Anayasa’nın ve Türkiye’nin taraf olduğu çevre sözleşmelerinin çiğnenmesidir. Bu nedenle, yöre sakinlerinin flora+fauna+homo sapiens için yaşam alanı ve kaynağı olan Validebağ Korusu’nu sahiplenmeleri tamamen meşru ve haklıdır.