Etiket arşivi: “fahri rezonans”

Genelkurmay Başkanı Sn. Org. Necdet ÖZEL Paşa’ya Açık Mektup…


Genelkurmay Başkanı Sn. Org. Necdet ÖZEL Paşa’ya Açık Mektup… 

Dostlar,

Değerli E. Tuğa. Türker Ertürk, aşağıdaki yazısını 12.11.2013’te bize ulaştırmıştı..
Biraz ağır bulduk ve TSK’yı kurumsal olarak yıpratma hakkımızın olmadığını düşündük, yazıyı beklemeye aldık. Ancak aradan 8 ay geçti ve haksız – hukuksuz yasak kararının genişletilerek uzatıldığını öğrendik, ilk 6 aylık tuhaf Orduevi yasağının ardından..

Bu yazıyı, bize göre biraz “tepkisel” de olsa (Sn. Ertürk’e göre “az” bile olabilir!?) yayımlama zamanı geldi, geçiyor.. (Aşağıda sunuyoruz..)

Gn. Kurmay Bşk. Sn. Özel geçtiğimiz hafta “zona” hastalığına yakalandı.
Ağır geçiriyor olmalı ki, GATA’ya yatırıldı ve 15 gün de hekim raporu verildi.

Çook kıdemli (38 yıl!) bir hekim olarak söyleyelim.. Zona virüs etmenli (viral, virütik)
bir hastalıktır. Sinirleri tutar.. Özellikle kaburgalar arasındaki interkostal duyu sinirlerini..
O bölgede ağrılı veziküler döküntüler (içi sıvı dolu kabarcıklar) oluşur.
Hastalığın 2 temel niteliği vardır :

1. Son derece ağrılıdır (nevralji), dayanılması güçtür; güçlü ağrı kesicilerle
ağrı yönetimi yapılmalıdır.

2. Nedeni; bağışık sistemin değişik nedenlerle, başta stres olmak üzere (bulaşıcı hastalıklar, kanser, beslenme bozuklukları, aşırı yorgunluk vb.) zorlanması ve
bir ölçüde de yetersizliğe düşmesidir. Organizma bir anlamda alarm vermekte ve
“imdat” çığlığı atmaktadır gerçekte.

Sn. Org. Özel’e elbette bir insan ve hekim olarak hızla şifa dileriz öncelikle.
Fazıl Hüsnü DAĞLARCA‘nın deyimi ile özel Paşa ,“İyileş de gelecek olsun!”

Ancak, yaşananları açık deyimle ve üzüntüyle

  • AKP İKTİDARININ T.C. GENELKURMAY BAŞKANI ORG. NECDET ÖZEL’e ZONA DÖKTÜRDÜĞÜNÜ… saptamamız gerekecektir.

Dileriz, bu musibet bir işlev yüklensin ve Sn. Komutan Özel, “özel bir muhasebe” yapsın,
hiç yoktan kendi vicdanına özeleştiri versin daha çok gecikmeden..
Şu eli kulağında kritik Yüksek Askeri Şura öncesinde özellikle..

  • Paralel yapı” kılıflı gerici – şeriatçı kılıcın TSK’yı bir kez daha doğramasına var gücüyle karşı koyması zorunluğunu anımsatsın..

Haydi Necdet Paşa, toparla kendini.. Hala çok geç değil..

Ertürk Amiral, hiç de haksız olmamak üzere;

  • “Açılım”ın önünü açabilmek için kafeslenmiş ve zindanlara atılmış askerlerini koruyamıyor ise..”

diye çok ağır bir suçlama getiriyor size.. Siz, bundan sonra atacağınız doğru – yürekli – yurtsever adımlarla bu çoook olumsuz ve haketmemeniz gereken izlenimi silebilirsiniz..
Silmelisiniz.. Çoluk- çocuğunuza olumlu – onurlu bir kalıt bırakmalısınız..

Haydi Sayın Paşam, son kredilerimizi de size sunuyoruz..

  • Haydi Sayın Özel; yığınakta hata yaparak ülkemizi de kendinizi de bitirmeyin..

Biz, her şeye ve peeek çok kimseye karşın sizden umudumuzu kesmedik.
Siz, en azından o Peygamber Ocağı’nın ürünüsünüz ve 45 yıldır bizim de finanse ettiğimiz (15 yaşından beri çalışıyor ve vergi veriyoruz..) karavanayı yediniz..
Bunları yazmaya hem hakkımız var hem de 26+ yıllık bir hekim üniversite hocası olarak boynumuzun borcudur.

Ülkeye ve Ulusa iliklerinize, hücrelerinize dek, ölene dek.. minnet borçlusunuz..

Bu yazıda bile, inançlarınız gereği, şu Ramazan günü bir “hayır” bulabilirsiniz..
Sahi, durup dururken bu yazıyı biz neden yazdık ki Sn. Özel ??

Mektubun tek sayfa A4 pdef formu : Genelkurmay_Baskani_Necdet_OZEL’e_Acik_Mektup

Sevgi ve saygı ile.
14 Temmuz 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

===================================================

KOMUTAN KİMDİR??

portresi_sade

 

 

Türker ERTÜRK

 

 

Arkadan hançerlendiğimizi hafta sonu Milli Merkez’in düzenlediği Forum’a katılmak için gittiğim Mersin’de öğrendim. Genel Kurmay Başkanlığı yazılı emir vermiş ve bu köşenin yazarının da aralarında bulunduğu toplam 28 emekli ve muvazzaf askerin orduevlerine girişini yasaklamış. Yasaklama listesinde toplam 5 emekli general ve
amiral var. Bu 5 ismin yasaklanması bizzat Necdet Bey tarafından istenmiş.

Dün akşam Bağdat Caddesi Forumu’nun düzenlediği konferansta konuşmacı olarak Caddebostan Kültür Merkezi’ndeydim. Yarın İzmir’de, Cumartesi Beşiktaş’ta haftaya Salı Bakırköy’deyim.

İstifa ederek mesleğimden ayrılmamın üzerinden tam olarak 40 ay geçti.
Bu süre içinde çıktığım televizyon ve radyo programları, küçük çaplı sohbetler dışında ortalama olarak her hafta bir yerde konuşmuşum. Bu zaman içinde yalnız Türkiye’de değil Türklerin yoğun yaşadığı dünyanın her yerine gitmişiz. Mesafeleri üst üste toplayınca dünyanın çevresini iki kez dolaştığımızı söylersek
yanlış olmaz.

Konuştuğumuz yerlerde Atatürk’ü, Türk DevrimleriniTürkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ideolojisini, tarihimizi, ülkemizin jeopolitik ve jeostratejik önemini, denizciliğimizi, emperyalizmin ülkemiz ve bölgemiz hakkında geliştirdiği projeleri, Ergenekon, Balyoz ve Casusluk gibi operasyonel hukuk davalarını, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı yapılan tertibi, denizcilerimizin niçin öncelikli hedef olduğunu anlatmaya çalışıyorum.

TSK İç Hizmet Yönetmeliği, subaylar, askeri memurlar ve astsubaylar ile bunların emeklilerinin orduevleri ve askeri gazinoların doğal üyeleri olduğunu belirttikten sonra bunların hangi durumlarda girişlerinin geçici veya sürekli olarak yasaklanabileceğini belirtmiştir. Bu durumlar şöyle özetlenebilir.

İrticacı, yıkıcı ve bölücü müyüz?

1. Orduevi ve askeri gazinolarda siyasal konuşma yapanlar, siyasal telkin ve öneride bulunanlar, yasal ve yasa dışı siyasal parti ve örgütlerin propagandalarını yapanlar,

2. Sarkıntılık, ırza tecavüz ve askeri haysiyet ve şerefe dokunan fiilleri işleyenler,

3. İrticai, bölücü ve yıkıcı faaliyetler içinde yer alanlar,

4. Emeklilerden, muvazzaflık dönemde bulunduğu görev ve görev yerleri hakkında demeç veren, yazı yazan, açıklamalarda bulunan, amir ve komutanlara karşı
güven duygusunu yok etmeye yönelik söz ve davranışta bulunanlar.

Şimdi merak ediyorum Necdet Bey,
Bu maddelerden hangisine dayanarak bizim 6 ay süre ile Orduevlerine girişimizi yasaklamıştır. Yazdıklarımız ve konuşmalarımız ortada!
Yoksa irticacı, yıkıcı ve bölücü müyüz?

Bugüne dek Necdet Bey hakkında “Ters L, Topukcan, Tombalak“ olmak üzere
neler söylenmedi ve yazılmadı ki! Arşivlere girin ve sosyal paylaşım sitelerine bakın,
ne demek istediğim daha iyi anlaşılacak. Bunların hiçbirinin yanında olmadık,
çünkü başka bir Silahlı Kuvvetleri’miz yoktu!

Nereye gitsek emeklisinden görevdekine, büyüğümüzden küçüğümüze dek her düzeyde askerin teveccühüne mazhar oluyoruz (AS: sevgisiyle karşılaşıyoruz..).
Eğer biz görevde iken emrimizdekileri satsaydık, sahip çıkmasaydık istifa ettikten sonra susup keyfimize keyif katsaydık bunlar olabilir miydi? Yasak duyulur duyulmaz yalnızca Türkiye’den değil dünyanın her yanından binlerce ileti aldığımı “Bizim evimiz sizin orduevinizdir“ çağrısı ile karşı karşıya kaldığımı biliyor musunuz?

Niçin 6 ay, deneme süresi mi? Eğer susar bu hukuksuzluklara, göz göre göre bölünmeye ve parçalanmaya doğru gidişe ve emperyalist işbirlikçiliğine ses çıkarmaz isek beni affedecek misiniz?

Yasak şeref madalyasıdır

Bu yasak benim için onurdur ve şeref madalyasıdır. Ya o listede benim adım olmasaydı, ben ne yapardım? Halkın önüne konuşma yapmak için nasıl çıkardım?

Çok sevdiğim mesleğimden ayrıldıktan sonra geçen bu 40 ay içinde 10 kez bile Orduevlerine girmediğimi biliyor musunuz? Yine bu süre içinde TSK’ya ait kış ve yaz kamplarından yararlanmadım ve yararlanma girişiminde bile bulunmadım.
Ayrıca susarak, TSK’ya ait arpalıklardan huzur haklı yönetim kurulu üyeliği istemim de olmadı!

Bu nedenle bana getirilen bu yasaklama kararı, yalnızca TSK ile olan manevi bağıma saldırıdır. Üç kuşaktır asker ve denizci olan ve istiklal savaşı madalyası taşıyan bir aileye düşmanca bir saldırıdır. Asla affedilmeyecektir.

Kimi vardır oturduğu makama şan ve şeref verir, kimi vardır oturduğu makamın saygınlığını aşındırır ve beş paralık eder.

Bir komutan, “Açılım“ın önünü açabilmek için kafeslenmiş ve zindanlara atılmış askerlerini koruyamıyor ise Reşat Çiğiltepe’yi düşünür ve gereğini yapar!

Niye Necdet Bey biliyor musunuz? Çünkü bilgisi, tavrı, önderliği ve yıkılmaz iradesi ile kıtayı, birliği, uçakları, gemileri, orduları ve donanmayı peşinden gelmeye mecbur eden kimse, komutan odur!

Saygılar sunarım.
(12.11.2013)

Yılmaz ÖZDİL : AVRASYA MARATONU

Dostlar,

1. Boğaziçi Köprüsü Cumhuriyetimizin 50. yılında, dönemin Başbakanı Süleyman Demirel tarafından açılmıştı. Halk “hurraaa” Asua’dan Avrupa’ya hücum etmişti..
Biz de orada ve köprüde idik.. (İstanbul Tıp Fakültesi’nin 3. sınıfında idik..)

“Uygun adım” ve marşlar eşliğinde Köprüyü arşınlamaktaydık.. Ortalara yaklaştığımızda  Köprü zangır zangır titremeye ve büyük bir genlikle salllanmaya başladı..

Aklımıza, Lise Fizik Derslerinde okuduğumuz Reşat Otman’ın kitapları geldi.. Küçük
ara ya da dip not biçimindeydi.. Meraklısına idi yani.. Biz de onlardan idik ve okumuştuk.. O günkü gibi gözümüzün önüne geldi o notlar.. Dehşet içinde idik.. 1851’de Fransa’da Ren ırmağını geçen bir askeri birlik, köprü başında adi (serbest) adıma geçirilmemiş, marş yürüyüşünü sürdürmüştü. Birlik komutanının Fizik bilgisi eksikliği nedeniyle, ahşap köprü rezonansa (maksimum genlikle salınım) konumuna zorunlu olarak geçmiş ve bu salınımlar sönümlenmeyerek köprü çökmüş, askeri birlik de tümüyle sulara gömülmüştü.. Bu yıkım (felaket) bize (pardon; “insanlığa”!) REZONANSI öğretmişti çok yüksek bir fatura ile!

222 yıl sonra İstanbul’da, Japon teknolojisinin harikası çoook güvenilen 1. Boğaz Köprüsünü Türk milleti olarak açıldığı gün çökertmek üzere idik.. Yüz bin dolayında Türk evladı Boğaz’ın serin sularına çakılacak ve insanlık tarihinin en büyük tarajedisi yaşanacaktı..

Havadan helikopterlerden uyarı yapılıyordu.. Herkesin olduğu yerde oturması isteniyordu.. Bir “akıl” (!)  olası feci felaketi ramak kala gözlemlemiş ve panik içinde havadan halka uyarı yapılıyordu.. Bereket uyarı etkili oldu.. Hep birlikte Köprünün asfalt zeminine oturduk.. Yine bereket, salınımlar yavaş yavaş sönümlendi ve 100 bine yakın Türk evladı, benizleri sapsarı olsa da, yürekleri göüslerinden fırlayacakmış gibi atsa da, gözleri yuvalarından fırlayası olsa da… bir bölümü altalarına…… de “salimen”
Avrupa’ya varmıştı.. Asya ayağına yakın olanlar ise gerisin geriye tırsmışlardı..

Yaşamımızın en ilginç anılarından biridir ve 40 yıl öncesine denk düşmektedir.
Mühendis Ulaştırma Bakanı’nın 3 yıl önceki bilim tarihine geçecek rezonans açıklaması ile bu yılki tümüyle birbirinin tersi. Doğru olan sonki elbette. Sn. Bakan’ın diploması kendisine onursal doktora veren üniversitelerden birisi mi bilemiyoruz ama Bakandaki ilerlemenin “esaslı” olduğunu kabul etmeliyiz.. Bu tam tersine değişimin nasıl gerçekleştiğini çooook merak etmekle birlikte, üzüm yemekle yetineceğiz galiba..

“Zavallı” Türk Milleti… Başına getirdikleri yüzünden dertli başına neler gelmekte..

Büyük ATATÜRK‘ün kulaklara küpe sözü :

Yaşamda en gerçek yol gösterici bilim ve tekniktir.
Başka yol gösterici aramak aymazlıktır (gaflet), şaşkınlıktır (dalalet)..
 

Sevgi ve saygı ile.
18 Kasım 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=====================================
AVRASYA MARATONU

portresi_Yimaz_Ozdil_yazdi

 

Yılmaz ÖZDİL
Hürriyet, 17.11.13

 

 

 

Üç sene önce…

Avrasya maratonu koşuldu, 30 bin dolayında insan Boğaz Köprüsü’nün üzerindeyken, titreşim başladı, adeta beşik gibi sallandı, elektrik direkleri, sağa sola, otomobillerin
cam sileceği gibi hareket ediyordu, tarihi felaketin eşiğinden dönüldüğünü,
rezonans diye bir kavram olduğunu, köprünün yıkılmaktan mucize eseri kurtulduğunu izah eden bilimadamları “cahil” ve “şerefsiz” ilan edildi.

Ulaştırma Bakanımız Binali Yıldırım;

“Asma köprü olur da sallanmaz mı, köprünün işi zaten sallanmak, Köprü
eğer sallanmazsa korkmak lazım, sallandığı müddetçe işler yolunda demektir,
neymiş, elektrik direkleri sağa sola yaylanıyormuş, elektrik direkleri aksesuvar, mesela saçın rüzgârda savrulması gibi bir şey, kökü orada direğin,
hiç kimse milleti paniğe sevk etmesin, her şey yolunda.”
 dedi.

*

Bu açıklama çok bilimsel bulunmuş olmalı ki…

Samsun 19 Mayıs Üniversitesi, fahri doktora unvanı verdi.

Cumhuriyet Üniversitesi, fahri doktora unvanı verdi.

Yozgat Bozok Üniversitesi, fahri doktora unvanı verdi.

Anadolu Üniversitesi, fahri doktora unvanı verdi.

Erzincan Üniversitesi, fahri doktora unvanı verdi.

Kırklareli Üniversitesi, fahri doktora unvanı verdi.

Pamukkale Üniversitesi, fahri doktora unvanı verdi.

Okan Üniversitesi, fahri doktora unvanı verdi.

Işık Üniversitesi, fahri doktora unvanı verdi.

Erciyes Üniversitesi, fahri doktora unvanı verdi.

Çeşitli vakıf ve dernek tarafından, yılın adamı, yılın devlet adamı, yılın siyaset adamı, yılın bakanı, 10 yılın en başarılı bakanı seçildi.
Hatta, değerli eşi hanımefendiyi de yılın annesi seçtiler.

*

Üç yıl sonra…

Avrasya maratonuyla ilgili açıklama yapan Ulaştırma Bakanımız
Binali Yıldırım,

“Köprüden artık koşarak değil, yürüyüş şeklinde geçilecek, grup grup alınacak,
bir grup köprüyü terk edecek, ondan sonra diğer grup geçecek, çünkü Boğaziçi Köprüsü bir asma köprü, asma köprü olunca toplu halde geçmenin rezonans
riski var, rezonans olunca ne oluyor, köprüdeki salınımlar artıyor, salınımlar eğer köprünün özgün frekansıyla aynı değere ulaşırsa, artık salınımlar sönümlenmiyor, köprü yıkılıncaya kadar devam ediyor, aynen deprem gibi, işin fiziği bu”
 dedi.

*

Dolayısıyla, yurttaş olarak…

Yukarda adı geçen üniversitelerimize ve ilgili kuruluşlarımıza “fahri rezonans” ve
“yılın asma köprüsü” unvanı takdim ediyorum, hepsini “yılın annesi” seçiyorum.