Etiket arşivi: Bir Cenazenin Ardından; Emin Çölaşan

ADD İsparta Şubesi’nin Hukuk Dışı Tasfiyesi…

ADD İsparta Şubesi’nin Hukuk Dışı Tasfiyesi…Kime: bcc: bana

———- Yönlendirilmiş ileti ———-
Kimden: Mahmut özyürek <ankhukuk1@gmail.com>
Tarih: 29 Temmuz 2014 14:19
Konu: ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ ISPARTA ŞUBESİ KAPATILARAK “TASFİYE” EDİLMEKTEDİR.
Kime:

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ ISPARTA ŞUBESİ KAPATILARAK
“TASFİYE” EDİLMEKTEDİR

Atatürkçü Düşünce Derneği Isparta Şubesine 2012 yılında Tansel ÇÖLAŞAN‘ın gözetim ve denetiminde başlatılan “Kemalist kadroyu tasfiye etme” operasyonu; ADD Isparta Şubesine Dinci gericilikle kol kola girmekte hiçbir sakınca görmeyen, Atatürkçülüğü Masonik bir laikliğe indirgeyen, Kemalizm kaçkını tertipçilerin
Şube Yönetimine atanması ile sonuçlanmıştı.

ADD Isparta Şubesi’nin önceki yöneticileri, AKP faşizminin Şeriat hayallerini engelleyecek Atatürk’ün Altı Ok programını, gericilikle mücadeleyi, emperyalizmle mücadelenin olmazsa olmaz gereği sayan, yeniden ulusal bağımsızlığın, milliyetçi ve halkçı bir toplumsal Kemalist devrimle gerçekleşebileceğini ödünsüz savunmaları nedeniyle görevlerinden alınmışlardı.

Bizler bu süreçte,  gerek mahkemelerde, gerekse yazılı açıklamalarımızda

ADD Isparta Şubesi Başkanı Mahmut ÖZYÜREK’in bir tertip ve kumpas sonucu görevinden alındığını, Mahmut Özyürek ve arkadaşlarına karşı
Türk Medeni Hukuku değil, Silivri Hukukunun uygulandığını, burdaki amacın hukuku uygulamak değil, KEMALİSTLERİ TASFİYE ETMEK” olduğunu
binlerce kez yazıp söyledik.

ALTIOK ÇİZGİSİNDEN ve antiemperyalizmden soyutlanmış ATATÜRKÇÜLÜK anlayışını ADD içinde egemen kılma görevini üstlenen Tansel ÇÖLAŞAN ve destekçileri, ele geçirdikleri ADD içinde üstlendikleri gericiliğe ve emperyalist hegemonyaya karşı çıkacak KEMALİST direnişi örgütleyecek kadroları etkisiz kılma, tasfiye etme operasyonunu sürdürmektedirler.

Tansel ÇÖLAŞAN tarafından “emredici hukuk kurallarına” aykırı olarak atanan; Dinci gericilikle kol kola girmekte hiçbir sakınca görmeyen, Atatürkçülüğü Masonik bir laikliğe indirgeyen, Kemalizm kaçkını, İslamcı-muhafazakârlığı Atatürkçülük adına destekleyen ADD YENİ ISPARTA ŞUBESİ üstlendikleri yıkım, yok etme görevlerini eksiksiz yerine getirdiler.

Tüm bu gelişmeler sonunda, geçmişte Isparta da Kemalizm’in kalesi olan ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ ISPARTA ŞUBESİ KAPATILARAK
“TASFİYE” EDİLMEKTEDİR.

Türkiye’de gericiliğin önemli merkezlerinden biri olan Isparta’da, geçmişte dinci gericiliğin korkulu rüyası durumuna gelen ADD Isparta Şubesi’nin, önce gericilerle
dans eden bir konuma getirilmesi, sonra da kapatılmasının sorumluları bellidir.

İflah olmaz bir Mason olan Tansel ÇÖLAŞAN, 2012-14 dönemi Genel Yönetim Kurulu üyeleri, Isparta’da ADD Yönetimine GYK tarafından atanan dinci gericilerin denetimindeki kumpasçı ekip, ADD ISPARTA ŞUBESİ’nin TASFİYE ile KAPATILMASININ SORUMLULARIDIR…

Kemalist düşüncenin ödünsüz savunucuları olarak bizler, ADD Isparta Şubesinin
tasfiye edilerek kapatılmasını gerçekleştirenlerden hesap soracağımızın bilinmesini, Kemalist Kamuoyuna saygı ile duyururuz. 29.07.2014

Mahmut ÖZYÜREK
Mümtaz ÇAPÇI
Feray SELEK
Abdullah GÖKTAŞ
Niyazi ÇAMURCU
Muhittin PEKER
Vedat HALICIOĞLU

========================================

Dostlar,

Gerekçe : Yukarıdaki e-ileti…

ADD İsparta Şubesi’nin kurucusu ve 14 yıl kesintisiz başkanı, omuzlarında taşıyanı efsane Kemalist önder Sayın Mahmut Özyürek ve arkadaşlarının tasfiyesi süreçleri hakkında bu sitede epey yazı yazıldı.

Yapılanları başından beri onaylamadık, karşı çıktık, düzeltilmesini hep istedik…

Ancak geri dönüşümsüz bir aşamaya geldi gibi??..
Son Haziran 2014 genel kurulunda da üye uzaklaştırılmaları (ihraçları) ve şube kapatmaları gibi çoook nazik konular bile, bir hengame içinde asla yeterince tartışılmadan geçirildi. Genel kurula egemen karmaşa hem beceriksizlik ürünü idi
hem de kurguyla kullanıldı kanısındayız.. Çok yazık..

Öyle ki, Genel Başkan Tansel hanım, oy pusulalarının zarflarının mühürlenmeyişi karşısında kürsüye çıkarak mikrofunu kaptı ve bu zarfların da geçerli olması için
genel kurulun oyuna sunma hüneri (!) bile gösterebildi!

Şaşkınlıktan bakakaldık, çaresizliklerine ve beceriksizliklerine çoook üzüldük..
Divan Başkanı oradaydı.. Eskişehir Şube başkanı arkadaşımız Azmi bey tek aday olarak kürsüdeydi. Karşı listenin “adamı” değildi.. Gerçekte bu husus bile genel kurulun
iptali için yeterli.. Kamera kayıtları duruyordur sanıyoruz.. Mühürsüz zarflarla oy kullanmak seçimi sakatlamaz mı? Dahası, Genel Kurul, mühürsüz de olsa oy pusulası zarflarının geçerliliğini kabule yasal yetkisi olmaksızın ehil midir? Öze dönük bir usul hatası, bir başka hatalı – yetkisiz işlemle düzeltilebilir mi?? Böyle bir oylama yapılabilir mi ve bu oylamayı yetkisi olmayan biri, o sırada Genel Başkanlığı bitmiş olan sıradan bir üye olarak Tansel Çölaşan divanın yetkisini gasp ederek yapabilir mi??
Zincirleme bir dizi hukuksuzluk! Ve elbette ADD’ye yakıştırmak olanaksız..

Ve bu açık hukuk ihlallerini çook kıdemli bir yüksek yargıç yapıyor, tuz kokuyor..
Bu durumda, Mahmut Özyürek olayında Bayan Çölaşan’ın hukuk içinde kaldığı konusunda ciddi sorgulama hakkı doğmuyor mu??

Kaldı ki, Özyürek ve arkadaşlarının bu bağlamda kazandığı birkaç dava da var..
Bunlar kesinleştiğinde Şubenin yeniden önceki yöneticilere devri, üyelik haklarının
geri kazanılması, saygınlığın (itibarın) iadesi, kişisel ödence (tazminat) davaları da gelebilir.

Yol yakınken, çok kıdemli hukukçu ve yüksek yargıç Sn. Çölaşan’ın bu dosyaları
bir kez daha gözden geçirmeye çağırıyoruz.. Konu bireysel başvuru ile Anayasa Mahkemesi’ne taşınır ve AYM “hak ihlali var” derse, bunun altından nasıl kalkılır?

Bir ricamız daha var : Sn. Özyürek, Sn. Yılmaz Dikbaş.. apaçık Bn. Tansel Çölaşan’ın Mason olduğunu yazıyorlar.. Günümüzde Masonluk hukuksal olarak yasal bir haktır.
(Her ne denli, Büyük ATATÜRK 1935’te Mason localarını kapattı ve malvarlıklarını Halkevlerine devretti ise de..) Sn. Tansel Çölaşan tersine bir seçim yapabilir ve ek olarak da ADD genel başkanlığını üstlenmek isteyebilir içine sinerse.
Fakat gerçeğin ne olduğunu biz ADD üyelerinin ve kamuoyunun bilme hakkı vardır.

Bn. Çölaşan apaçık, ADD web sitesinden bu savların doğru ya da yanlış olduğuna ilişkin bir açıklama yapabilir mi? Varsa belgelerini ortaya koyabilir mi??

*****

Ayrıca bilmem kaçıncı kez seçilen ve MYK’de önemli görev alan bir GYK üyesinin,
son ADD seçimlerinde tanıtma kitapçığında “…Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde doktora yaptı..” diye yazmasına karşın, bu bildirimin gerçek olup olmadığını inceleyerek kamuoyunu aydınlatabilir mi?? Doktora belgesi ADD web sitesine konabilir mi?
Dahası, bu kişinin master tezini görme olanağı var mıdır?

Bu “Doktora yaptı” bildirimi gerçek dışı ise, o GYK-MYK üyesi hakkında da kamuoyuna ve ADD üyelerine kasıtlı “yalan bildirim” nedeniyle ADD’den uzaklaştırma (ihraç) istemiyle disiplin soruşturması başlatabilir mi?

*****

ADD Bilim – Danışma Kurulu listesinden son seçimde Tansel Çölaşan tarafından dışlanan tek kişi olarak, Bn. Çölaşan’ı biz de “kaygıyla” izliyoruz..

Orada, ADD Genel Merkezinde, hiçbir eleştiriye yer yok!
Hele “mutlak otorite“yi sarsma olasılığı varsa, bunu sorguluyorsa..

Yaşasın Tansel Çölaşan’ın demokratik – hukuka saygılı (!?) ADD’si..

Peeeek çok delege olup bitenleri bilmediğinden, sanal iktidar sür(dürül)üyor..
Peek çok GYK üyesi de eminiz bu gerçekleri bilmiyor.. Öğrenmeleri ve gereğini yapmaları boyunlarının borcudur. Öğrenmemek de, öğrenip gereğini yapmamak da sorumluğa ortaklıktır. Aynı masanın çevresinde, “Doktora yaptım” diyen biri ile oturuyorlar ve bu olgu gerçek dışı!? Bu ciddi sorun hemen açıklığa kavuşturulmalı ve ilgili kişi, en azından GYK-MYK yönetim görevinden derhal uzaklaştırılmalıdır.

Quo vadis Bn. Çölaşan; quo vadis??

Not        : Bu arada, tüm insancıl duygularımızla ve hekim kimliğimizle
Sayın Emin Çölaşan‘a içten şifa diliyor ve sağlığını hızla kazanması için
bize düşen ne varsa yapmaya hazır olduğumuzu açıklıkla belirtmek istiyoruz..

Sevgi ve saygıyla (epey de kaygıyla..)
30.7.2014, Kozlar Yaylası (Mut / Mersin)

Dr. Ahmet SALTIK
ADD Genel Başkan Yardımcısı (2004-6)
www.ahmetsaltik.net 

Gene Seçimler Üzerine : Prof. Ali Ercan’dan Kritik Anımsatma..

Dostlar,

Sn. Prof. Ercan, bir e-iletisini paylaştı..
İçerik gene seçimlerle ilgili.
Yaşamsal sorunlarımız bir kör kurgu ile ötleniyor ve Türkiye sürükleniyor..

Taa Kanada’dan oy kullanmak için gelek isteyen Tarık adlı yurttaşımızın duyarlığına ne demeli??

Sn. Ercan’ın kritik ve giderk zamanı daralan uyarısına kulak verelim..

30 Mart 2014 yerel seçimlerinden sonra Seçim Yasaları temsilde adaleti sağlayacak biçimde değiştirilmek zorunda.

Anayas’nın 67. maddesine göre de, takvimli seçimden en az 1 yıl önce
bu yasal değişikliğin yapılması gerek.

Yerel seçim sonrası AKP Cumhurbaşkanı seçimlerine kilitlenecek..
Ayrıca böylesi bir temsil adaletine dayalı değişikliğe yanaşmayacağı da
son derece açık.

Bu durumda bile bile ladesin anlamı var mı??

  • TBMM’den çekilmek, 
  • Seçimlere katılmayıp AKP’yi kendi başına yalnız bırakmak.. 

gibi köktenci politika seçenekleri gündeme gelebilir..

Türkiye ortamı ne yazık ki giderek ısınıyor.. 

 

Sevgi ve saygıyla
07.02.2014, Ankara

 

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

=======================================

Gene Seçimler Üzerine : Prof. Ali Ercan’dan Kritik Anımsatma..

Tarık kardeşim,

Demokrasi ödevini önemseyen, yurttaşlık görevinin bilincinde bir yurttaş olarak seçimde oy kullanmak üzere Kanada’dan Türkiye’ye gelmek isteyişini takdir ediyorum. Yerel Seçim tabii ki çok önemli, fakat daha da önemlisi eldeki
seçim yasasının bir an önce değiştirilmesidir. Burada üç önemli nokta şunlardır; 

1.Seçim barajı %5′e indirilmeli,
2.Her ile otomatik +1 milletvekili kuralı kaldırılmalı,
3.Oy sayımı (d’Hondt yöntemi ile değil), oransal yapılmalı; İllerdeki artık oylar toplanıp partilerin Bölge veya Türkiye Milletvekilleri belirlenmeli. Böylece tüm yurttaşların Meclis’te eşit (adil) temsili olanaklı olur.
 
(Tabii seçime katılım oranı da çok önemli. Seçmen kütüklerinin, seçim tutanaklarının aleniyeti, şeffaf seçim sandığı ve parmak boyası kuralı.. gibi seçim güvenliği konularını da unutmamak gerekir)
 
2015’te 55 milyon seçmenimiz olacak. %80 katılım olsa yaklaşık 44 milyon geçerli oy demektir. Muhalefetin 22 milyonun üzerinde oy alması gerekiyor. 201′ den bu yana nüfusumuz dört yılda %5 büyümüş olacak. Muhalefet Partilerinin seçmen sayıları da yaklaşık bu oranda büyüdüyse,  CHP’nin en az 11,7 milyon, MHP’nin en az 5,8 milyon seçmeni var demektir; ancak bu yetmiyor.. yani muhalefetin toplamda daha 4,5 milyon oy eksiği var. Bu 4,5 milyon oy’u 2015 seçiminde AKP seçmenlerinden devşirmeleri gerekiyor. Zor, ama olanaksız değil. Eğer sayın
Emin Çölaşan‘ın yazısında belirttiği gibi, Muhalefet Partileri birbirleriyle didişmez, ortak akılla, Tam Bağımsız Ulus Devlet çizgisinde hareket ederlerse, becerilmeyecek iş değil. 
Tabii, bu arada barajı geçemeyecek 3-4 küçük parti bencillikle seçime girip kritik oyları bölmezlerse… (2002 de Genç Partinin yaptığı gibi)
 
Özetle, sevgili dostum,

Eğer seçim yasası bu basit kurallarla bu şekilde  Haziran 2014′ten önce değiştirilmezse (ve Muhalefet AKP seçmeninden 4,5 milyon oy devşiremezse) 2015 seçimini yine %35’in üzerinde oy alan bir parti (olasılıkla AKP) kazanacak ve tek parti iktidarını sürdürecektir. Muhalefet biran önce, ivedilikle ve öncelikle bu işin üstüne gitmeli, Haziran 2014’ten önce seçim yasa reformunu kotarmalıdır;
hiç değilse yukarıda belirttiğim 3 maddeyi, Türkiye’nin yazgısını değiştirecek
3 maddeyi..

Sevgilerimle. æ

Bir Cenazenin Ardından..


Bir Cenazenin Ardından..

emin colasan
Emin Çölaşan,
Sözcü
 17.10.2012
Ergenekon tutuklusu İnönü Üniversitesi eski Rektörü Hilmioğlu’nun oğlu Emir,
trafik kazasında vefat etti.


Sevgili okuyucularım,

İnönü Üniversitesi eski Rektörü Fatih Hilmioğlu’nun oğlu Emir Hilmioğlu bir trafik kazasında vefat etti. Ankara’da Başkent Üniversitesi öğrencisi pırıl pırıl bir gençti.

Allah rahmet eylesin. Fatih Hoca yıllardan beri Silivri Cezaevi’nde tutuklu.

Suçu: Ergenekon silahlı terör örgütünün yöneticisi olmak!

Hayatı boyunca eline silah almamış, terörle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir tıp doktoru profesör, AKP yargısının hışmına uğradı. Aynen aynı davada tutuklu yargılanan Prof. Dr. Mehmet Haberal gibi. Türkiye’nin çok sayıda yurtsever, Atatürkçü insanını
bu gibi bahanelerle nasıl içeri tıktıklarını, nasıl yargıladıklarını, bu yargılamada hukukun ve adaletin nasıl çiğnendiğini hep birlikte görüyoruz.

Aynen Balyoz davasında olduğu gibi!..Balyoz’da tutuksuz yargılanan sivil memur Güllü Salkaya’ya bile 16 yıl ağır hapis cezası verip “Babalık ve kocalık haklarından” yoksun bıraktıkları gibi!..Ergenekon davasının nasıl ve ne zaman sonuçlanacağını dün cami avlusunda sanık avukatlarından Celal Ülgen’e sordum. Yanıtı ilginçti:

– “Davanın bitmesi en az bir yılı bulur.Ergenekon davasında da çok ağır cezalar verecekleri şimdiden biliniyor. Burada hedef aldıkları özellikle üç kişi var. En ağır cezalar onlara verilecek.”
Celal Ülgen bu isimleri de söyledi ama yazmıyorum.

* * *

Şimdi yine dönelim Emir Hilmioğlu’nun vefatı sonrasında tutuklu babası Fatih Hilmioğlu’na yaşatılanlara. Rahmetli Emir’in cenazesi dün Ankara’da Kocatepe Camii’nden kaldırıldı. Ben de oradaydım. Fatih Hilmioğlu ile Silivri duruşmasında tanışmıştım. Duruşma arasında yanıma geldi ve bana hem bir not, hem de bir kitap verdi. Sadri Ertem’in Kaynak Yayınları tarafından yayınlanmış olan “Türk İnkılabının Karakterleri” isimli kitabı. Sayfalarını altını çizerek okumuş. Belli ki kitabı babası Doğu Perinçek gibi Silivri’de aynı davadan tutuklu olan Mehmet Perinçek’ten almıştı… Çünkü kitabın içinde Mehmet’in ismi yazılıydı. Fatih Hoca ile bütün tanışmamız bu kadardı. Duruşma salonunda konuşmamız bir dakika ya sürdü, ya sürmedi.

* * *
Silivri tutuklusu Fatih Hilmioğlu, saatler sonra mahkeme heyetinden alınabilen cenaze izni sonrasında uçakla Ankara’ya gönderildi. Yanında bir üsteğmen komutasında sivil giysili korumalar vardı. (Tutuklu sanık hem kendisinin, hem de korumaların yol masrafını cebinden ödüyor.)

Fatih Hoca Ankara’da evine getirildi. Evladı ölmüştü, aile bireyleri ve başsağlığına gelen insanlarla kucaklaşmak, biraz olsun zaman geçirmek en doğal hakkıydı.

Gündüz evine getirildi ama gece Sincan Cezaevi’ne götürüldü. Evladını yitiren, yüreği evlat acısıyla yanan bir baba, gece saatlerinde apar topar Sincan Cezaevi’nde bir koğuşa sokuldu, sabah evine getirildi. Karar öyle çıkmıştı, yapacak bir şey yoktu!
Acaba insanlık ölmüş müydü?..

Burada hükümete bir çağrıda bulunuyorum:

Bu insanlık dışı uygulamaya son verilsin. O ev koruma altına alınsın, tutuklu veya
hükümlü sanık hiç değilse bir gecesini evinde, acısını paylaşanlarla geçirsin.
* * *

Dün Kocatepe Camii’nde gördüklerimi size burada içim kan ağlayarak aktarmak zorundayım. Camide tek cenaze var, Emir Hilmioğlu. Anne ve baba, bir süre sonra cami avlusuna girdiler. Tahmin edersiniz ki, ikisi de perişan durumda.
Fatih Hoca’nın çevresinde korumalar. Gelenleri korumalar yönlendirmeye çalışıyor.
Bu yüzden biraz tartışma çıktı. Bazıları korumalara “Siz kimin nerede duracağına karışmayın” diye bağırmak zorunda kaldı. Korumalar asker…
Ama hepsi sivil. Bir üsteğmenin emrindeler.
* * *

Ben bugüne kadar hiçbir cenazede herkesin ağladığını, gözyaşları döktüğünü görmemiştim. Dün gördüm, istisnasız herkes ağlıyordu.

Bilirsiniz, bizim cenaze törenlerine bazıları “Müslüman kokteyli” der…
Çünkü ölenin yakınlarına bir başsağlığı dilenir, sonra cami avlusunda sohbet ve muhabbet başlar. Katılanlar küçük gruplar oluşturur, hasret giderilir, siyaset konuşulur, spor konuşulur, dedikodu yapılır. Hatta bu fırsattan yararlanıp iş takibi yapanlar,
iş bitirenler bile olur.

Gruplardan bazen kahkahalar bile yükselir! Dünkü cenaze böyle değildi…
Oraya sadece yüreği yanık insanlar gelmişti. Hem pek çoğunun hiç tanımadıkları bir genç, ama özellikle de annesinin, yakınlarının ve Silivri’de yatmakta olan babasının uğradığı haksızlıklar için gözyaşı döküyorlardı.

* * *
Şimdi işin en acı, en düşündürücü boyutuna geliyorum.
Camide sadece Emir Hilmioğlu’nun tabutu var. O yüzden, gelenlerin sayısını net olarak görebiliyorsunuz. Kaç kişi olduğunu tahmin edersiniz?
Siz deyin 200, ben diyeyim 300! Yani 301 kişi yok.
Bu ölüm olayından ve dolayısıyla cenazenin ne zaman ve nereden kaldırılacağından
hiç kimsenin haberi olmadığını söylemek mümkün değil. Dün gazetelerde bunun haberi vardı ve cenazenin Kocatepe Camii’nden kaldırılacağı biliniyordu.
* * *
Size yukarıda verdiğim rakamlar, Türk toplumunun nerelerden nereye getirildiğinin gerçek göstergesidir. Dün bir kez daha gördüm ki, toplum üzerinde AKP iktidarı tarafından kurulan korku ortamı, ne yazık ki amacına ulaşmış.

İnsanlar korkuyor. Korku imparatorluğu, baskısını olanca hızıyla sürdürüyor.

Dün neredeydi Cumhuriyet mitingleri için Ankara’da toplanan, meydanları inleten o kalabalıklar?.. Neredeydi Cumhuriyet rejiminin bekçisi olan laik, Atatürkçü kitleler?..

Ve üstelik neredeydi Kemal Kılıçdaroğlu?..

Dün beklerdim ki, Silivri tutuklusu Fatih Hilmioğlu hocamızın ve ailesinin cenazesinde
o kitleler boy göstersin, bir sevgi seli oluştursun ve hiç değilse bugün gazetelerde “Cenazeye onbinlerce kişi katıldı” diye haberler çıksın!

Lütfen, korkunun ecele faydası olmadığını artık anlayalım.
Bu çekingenliği, ürkekliği, kuzuların sessizliğini artık üzerimizden atalım.
Koyun sürüsü gibi yönetilmeye karşı çıkalım.

Biz korktukça AKP pervasızlaşıyor,
Türkiye’yi babasının çiftliği gibi yönetmeye kalkışıyor.
Bu ölü toprağını üzerimizden atmamız gerekiyor.
http://sozcu.com.tr/bir-cenazenin-ardindan.htmlhttp://sozcu.com.tr/bir-cenazenin-ardindan.html