Etiket arşivi: ahmet saltık

Bingöl’de polis aracına mayınlı saldırı: 8 şehit, 9 yaralı

Dostlar,

Bingöl Karlıova kırsalında polis aracına mayınlı tuzak ve 8 çevik kuvvet polisimiz şehit, 9’u da yaralı.

Haydi ezberimizi (ritüelimizi) yerine getirelim :

– Şehitlere Allah’tan rahmet, acılı ailelerine ve milletimize başsağlığı

– Yaralılara acil şifalar.. dileyelim.

İşte ezber böyle bir şeydir.
Aklınız tutulur, başka hiçbir şey düşünemezsiniz.
Robotlaşmış ya da robotlaştırılmışsınızdır.
İşlevi budur ezberin ve kimliksizleştirilmiş ezberci güruhların

Ezber zihinsel soykırımdır..

İktidar o yüzden 4+4+4 ile daha 5 yaşında yavruların beynini ele geçirmek, ezberci eğitim ile zihinsel soykırım uygulamak ve “İmamın ordusunu” yetiştirmek istiyor..

Bu arada ülkenin garibanlarının çoluk çocuğu vatan savunmasında telef oluyor..

Ama yalnız garibanlarının.. Buraya dikkat..

Yöneticilerimizin çocukları imam hatiplerde değil yabancı okullarda okuyor ve
nedense askerliğe elvermiyor sağlık durumları!?

30 bin TL’yi bastıran eline tüfek bile almadan askerlikten bağışık..

Bu parayı bulamayan da ya taranarak 30 kurşun yiyor ya da gövdesi 30 parçaya bölünüyor,
boş tabutla taşınıp, boş kefenle defnediliyor; Afyon’da olduğu gibi..

Afyon’un tarikatçı valisi (İrfan Balkanlıoğlu) açık alanda alkollü içkiyi yasaklayarak 4. Murat’a öykünüyor ve daha yüksek mevkilere yatırım yapıyor fakat ili içinde cephaneliğe sabotaj yapılıyor (CHP başkanı K. Kılıçdarğlu’na göre % 99,5 sabotaj!) ama istihbarat edinemiyor, 25 şehidi engelleyemiyor ?!

Sonra da, bu nasıl bir eğitim, nasıl bir terbiye ve vicdan ise, 25 şehidin cenazeleri memleketlerine yollanırken, “parti parti yolluyoruz..” diyebiliyor.
Ne zavallı bir durum.. mal mı yolluyorsun parti parti Vali bey?

İşte entellektüel birikim, burjuva (?) terbiyesi, şehide saygı bu kadar..
Ama yandaş ya, o yeter..

RT Erdoğan’ın İstanbul Belediyesi takımından İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin de Ankara Kumrular sokaktaki patlamada 5 yitik için “5 adet-tane ölümüz var..” dememiiş miydi? Vatandaşa “takla at da mutluluğunu göreyim..” dememiş miydi Aşkale’de?

Bakan Şahin, CIA görevlisi Angelina Jolie ile makamında sohbet ederken kahkahadan yana devrilmemiş miydi? Yoksa “güzelim” (!) Jolie’ye daha yakından “bakan” mıydı?

İşte Türkiye böyle bir kadro tarafından yönetiliyor.

Bedeli de, artık her gün olağan hale gelen yürekler yakan şehit – yaralanma haberleri..

Necip milletimiz, kömür-makarna-bulgur karşılığı oy veriyor; şehit – gazi olarak bedelini ödüyor..

Ne denli saçma tümceler kuruyoruz hiç düşünüyor muyuz ?

Şehitlere Allah’tan rahmet diliyoruz.. Oysa onların yeri zaten cennet değil mi? Cennete konmak Tanrı’nın en büyük rahmeti değil mi? Eee, bizim rahmet dilememizin ne anlamı var ??

Türkiye kararlılıkla PKK kalkışmasını bitirmek zorunda..

Müzakerenin faturası görüldü..
Güvenlik güçleri dahil, çok yönlü stratejik mücadele.. Başka yolu yok!

Bölge petrol bölgesi ve Sevr’de 1920’de gerçekleştirilemeyen proje 100 yıl sonra,
2020’lerde başarılmak isteniyor.

Bu hususu konferanslarımızda haritalarla yıllarca anlattık durduk Anadolu’da…

Tablonun adı YENİ SEVR !

Sorun masum Kürt hakları vs. asla değil!

AB Kopenhag Ölçütlerinde öngörülenler fazlasıyla tanındı, ne oldu; hep daha fazlası istendi. Oyunun kuralı bu.. Çünkü amaç bu bölgede kukla Kürt devleti kurarak hem jeo-stratejik konumlanma hem de başta petrol olmak üzere yeraltı maden zenginliklerinin yönetimini kuklaları eliyle denetlemek.

Herkesin aynaya bakarak acı gerçekle yüzleşmesi ve ULUSAL BİR SEFERBERLİK içine girmesi zorunlu.

Ama, bu ULUSAL SEFERBERLİK; tablonun sorumlusu ve taşeronu iktidar ile değil;
onu tasfiye ederek..

İvedi misyon, BOP eşbaşkanlığı ile taşeron politikalar güden iktidardan kurtulmak..

Bir kez daha soralım :
Hiç kalbur üstü kesimin çocukları var mı şehit – gazi asker – polis içinde ??

Sevgi, saygı ve acı ile.
Ankara, 16.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
===================================================================

Bingöl’de polis aracına mayınlı saldırı: 8 şehit, 9 yaralı

Bingöl-Erzurum Karayolu Karlıova ilçesi Hacılar köyü mevkisinde, çevik kuvvet polis aracının geçişi sırasında, önceden menfeze yerleştirilmiş patlayıcının infilak etmesi sonucu ilk belirlemelere göre 8 polisin şehit olduğu, 9 polisin de yaralandığı öğrenildi.

Bingöl-Erzurum Karayolu Karlıova ilçesi Hacılar köyü mevkisinde, polis aracının geçişi sırasında mayın patladı. Yetkililerden alınan bilgiye göre, Karlıova ilçesindeki bir görevden dönen Bingöl Emniyet Müdürlüğü Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü ekibini taşıyan minibüsün geçişi sırasında, Bingöl-Erzurum Karayolu Karlıova ilçesi Hacılar köyü mevkisinde önceden terör örgütü mensuplarınca menfeze yerleştirilmiş patlayıcı infilak etti.

Patlamada, ilk belirlemelere göre, 8 polis memuru şehit oldu, 9 polis de yaralandı. Yaralılar, ambulanslarla Bingöl Devlet Hastanesi Acil Servisi’ne kaldırılıyor. Öte yandan olay yerinde geniş güvenlik önlemleri alındığı gözlendi.

Patlamada şehit olan polislerin kimlikleri belirlendi

Bingöl-Erzurum karayolunda teröristlerce düzenlenen mayınlı saldırıda şehit olan polislerin kimlikleri belirlendi. Karlıova ilçesinde görevden dönen Bingöl Emniyet Müdürlüğü Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü ekibini taşıyan minibüsün geçişi sırasında, Karlıova ilçesi Hacılar köyü mevkisinde önceden terör örgütü mensuplarınca menfeze yerleştirilmiş patlayıcının infilak etmesi sonucu şehit olan polislerin isimleri ve memleketleri öğrenildi.

Bingöl Emniyet Müdürlüğü yetkililerinden alınan bilgiye göre, şehitlerin isimleri ve memleketleri şöyle: ”Gökhan Kuzu (Malatya), Fatih Celayir (İstanbul-Fatih) Cuma Mercimek (Hatay-Reyhanlı), Samet Kırcalı (İzmir), Ümit Yıldırım (Trabzon-Araklı), Murat Toprak (Adıyaman-Kahta), Osman Küçükdillan (Konya-Kadınhanı) ve
Şehmus Karakut (Diyarbakır-Lice).”

Yaralı polisler Serkan Kabuk, Ali Kırlar, Muhammet Demir, Caner Gülseren, Zafer Şahinli, Yusuf Özbey ve
Rıza Alper Pınarlı’nın da Bingöl Devlet Hastanesi’nde tedavilerinin sürdüğü öğrenildi.

Öte yandan patlama sırasında yakınlarda bulunan Nur Zelal İslamoğlu adlı bir kız çocuğunun da ayağından yaralandığı, tedavisinin aynı hastanede sürdüğü belirtildi.

Bingöl Valisi Güvençer’den açıklama

Bingöl Valisi Mustafa Hakan Güvençer, yaptığı açıklamada, saldırıda şehit olan polislere rahmet, yakınlarına başsağlığı dileğinde bulunarak, ”Tüm insanlarımızın başı sağ olsun” diye konuştu.

Sabah saat 09.45 sıralarında Karlıova ilçesindeki bir asayiş görevinden dönmekte olan İl Emniyet Müdürlüğü Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü’ne ait araçların geri dönüşleri sırasında, Hacılar köyü mevkisinde menfeze döşenen patlayıcının infilak ettirildiğini belirten Vali Güvençer, şöyle konuştu: ”Darbe sonucu olay mahallinde ne yazık ki 8 kardeşimizi şehit verdik. 7 yaralımız var. Yaralılarımızdan sadece biri hayati tehlike taşıyor. Saat 11.45 itibarıyla tüm şehit ve yaralılarımız Bingöl Devlet Hastanesi’ne intikal ettirildi. Yaralılarımıza tüm tıbbi müdahaleler yapıldı. Ağır yaralı 1 arkadaşımız yoğun bakım servisinde. 4 saat sonra hekimlerimiz tarafından yapılacak değerlendirme sonrasında gerek duyulursa Elazığ’a sevkini sağlayacağız.”

Güvençer, olaydan hemen sonra yakın çevredeki birliklerin operasyona hazır duruma getirildiğini de belirterek ”Olaydan en geç 45 dakika sonra tüm birliklerimiz olay mahallinde çok kuvvetli bir operasyona başladı. Şu anda devam ediyor. Komutanlarımız olay yerinde operasyonu yürütüyorlar. Çok kısa zaman içerisinde bu lanetlenecek olayı meydana getirenlerin hakkından geleceğimize inanıyorum” dedi.

Patlama yerine uzak olmakla birlikte sıçrayan taşlarla 8 yaşındaki bir kız çocuğunun bacağından yaralandığı bilgisini de veren Vali Mustafa Hakan Güvençer, yaralı çocuğun da Bingöl Devlet Hastanesi’nde tedavi altında olduğunu sözlerine ekledi.

Polis minibüsü çekiciyle Bingöl’e götürüldü

Bingöl-Erzurum karayolunda 8 polisin şehit olduğu, 1 çocuk ve 7 polisin de yaralandığı patlama nedeniyle kapatılan yol, minibüsün çekiciyle kaldırılmasının ardından trafiğe açıldı.

Bingöl-Erzurum karayolu Karlıova ilçesi Hacılar köyü mevkisindeki patlamada şehit olan ve yaralanan polis memurlarının Bingöl Devlet Hastanesi’ne kaldırılmasının ardından güvenlik güçleri olay yerinde inceleme yaptı.

Çalışma nedeniyle yol, yaklaşık 4 saat trafiğe kapandı. Patlamada hasar gören minibüs, yoldan alınarak çekici ile Bingöl’e götürüldü. Yoldaki onarım çalışması sonrasında Bingöl-Erzurum Karayolu yeniden ulaşıma açıldı. Öte yandan, bölgede teröristlere yönelik başlatılan operasyon sürüyor.

Cenazeler otopsi için Malatya Adli Tıp Kurumu’na gönderildi

Bingöl-Erzurum karayolunda meydana gelen mayın patlamasında şehit olan polis memurlarının cenazeleri, otopsi için Malatya Adli Tıp Kurumu’na gönderildi.

Bingöl-Erzurum karayolu Karlıova ilçesi Hacılar köyü mevkisindeki patlamada şehit olan ve Bingöl Devlet Hastanesi ile Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi morglarına kaldırılan polis memurlarının naaşları, otopsi için Malatya Adli Tıp Kurumu’na gönderilmek üzere ambulanslara alındı. Ambulanslar, Bingöl Emniyet Müdürlüğü önünden konvoy halinde Malatya’ya hareket etti.

Öte yandan Vali Mustafa Hakan Güvençer, Bingöl Devlet Hastanesi’ne gelerek tedavileri süren yaralı polisleri ziyaret etti ve yetkililerden bilgi aldı.

Şehit polislerin baba ocaklarına ateş düştü

Şehit polis Osman Küçükdillan’ın baba ocağında yas var. Küçükdillan’ın merkez Selçuklu ilçesi Bosna Hersek Mahallesi’ndeki baba evine acı haber, emniyet görevlilerince verildi. Oğlunun şehit haberini aldığında gözyaşları döken baba Mevlüt Küçükdillan’ı yakınları teselli etmeye çalıştı.

Baba Küçükdillan, gazetecilere yaptığı açıklamada, ”Ne diyeceğiz! Şehit olmuş… ‘Vatan sağ olsun’ diyeceğiz. Söyleyeceğim başka bir şey yok” dedi. Baba Küçükdillan, oğluyla en son 3 gün önce görüştüklerini ve şehit olan oğlunun kendisine; ”15-20 kişilik bir ekiple yolları kontrol ediyoruz” dediğini belirtti.

Patlamada şehit olan Osman Küçükdillan’ın (23), iki yıl önce Hatice Küçükdillan ile evlendiği, henüz 1 yaşında Davut isminde çocuğu olduğu ve 2 aydır da Bingöl’de görev yaptığı öğrenildi.

Şehit polis memuru Fatih Celayir’in Elazığ’daki baba evinde hüzün var. Celayir’in Ataşehir Mahallesi Orcikli Sokak’taki evine Türk bayrağı asıldı. Celayir’in evine polis ve sağlık ekipleri geldi.

Elazığ Valisi Muammer Erol, Belediye Başkan Yardımcısı Atik Birici ile Emniyet Müdürü Ayhan Buran, eve gelerek Celayir’in yakınlarına başsağlığı diledi. Celayir’in ailesinin patlamanın ardından Bingöl’e gittiği belirtildi. Şehit polis memurunun yaklaşık 15 gün sonra nişanlanacağı ve Karlıova’nın ilk görev yeri olduğu öğrenildi.

Bingöl-Erzurum Karayolu’nda meydana gelen patlamada şehit olan polis memuru Gökhan Kuzu’nun Mersin’deki baba evinde yas var. Merkez Akdeniz ilçesine bağlı İhsaniye Mahallesi’nde oturan Kuzu ailesine acı haberi, polis ekipleri verdi. Eve gelen polis ekipleri, şehidin babası Ahmet Kuzu’nun memleketleri Malatya’da olması nedeniyle acı haberi annesi Sevli ve evdeki diğer yakınlarına verdi.

Şehidin annesi Sevli Kuzu, polis ekiplerine sarılarak ”Allah sizleri korusun” diyerek gözyaşı dökerken, diğer yakınları da ağıtlar yaktı. Bu arada, zaman zaman baygınlık geçiren anne Sevli ile şehidin teyzesine 112 Acil Servis ekipleri müdahalede bulundu.
Şehit yakınlarının, evin balkonuna dev Türk Bayrağı astığı ve terörü lanetleyen ağıtlar yaktığı gözlendi.

Öte yandan yaklaşık 3 yıllık polis memuru olduğu öğrenilen Gökhan Kuzu’nun 2 ay önce Bingöl’e tayin olduğu bildirildi. Şehidin cenazesinin, ailesinin kararına göre Mersin’de veya memleketleri Malatya’da toprağa verileceği kaydedildi.

Şehit polis memuru Cuma Mercimek’in Hatay’daki baba evinde yas var. Hatay’ın Reyhanlı ilçesindeki Yeni mahallede oturan Mercimek ailesinin evine gelen Reyhanlı Kaymakamı Yusuf Güler, Reyhanlı Belediye Başkanı Hüseyin Şanverdi ve İlçe Emniyet Müdürü Murat Berk, şehadet haberini şehit babası Ömer Mercimek’e verdi.

Acı haberi alan anne Ayşe Mercimek, şehidin eşi Mehtap Mercimek (25) kardeşleri ve akrabaları gözyaşlarına boğulurken, evden zaman zaman ağıtlar yükseldi. Şehidin baba ocağı Türk Bayraklarıyla donatılırken, Cuma Mercimek’in 4 yıllık polis memuru olduğu ve 2 ay önce evlendiği öğrenildi.

Şehit polis Ümit Yıldırım’ın Trabzon’daki yakınlarının evine Türk bayrağı asıldı. Karlıova ilçesinde görevden dönen Bingöl Emniyet Müdürlüğü Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü ekibini taşıyan minibüsün geçişi sırasında, Bingöl-Erzurum karayolunun Hacılar köyü mevkisinde, terör örgütü mensuplarınca menfeze yerleştirilen patlayıcının infilak etmesiyle şehit olan polis memuru Ümit Yıldırım’ın Trabzon’un Araklı ilçesinde oturan yakınlarının evinde yas var.

Baba evi ilçenin Türkeli köyünde olan Yıldırım’ın, ilçe merkezindeki Merkez Mahallesi’nde oturan teyzesi Emine Bacıoğlu’nun evine Türk bayrağı asıldı. İki yıllık polis memuru olan Yıldırım’ın şehit olduğu haberini, birlikte yaşadığı Bacıoğlu’nun evinde duyan anne Zinnet Yıldırım ve yakınları gözyaşlarını tutamadı.

Türkeli Köyü Muhtarı Hasan Taşkın da olay nedeniyle büyük üzüntü yaşadıklarını belirterek, küçük yaşta babasını kaybeden Yıldırım’ın annesi tarafından büyütüldüğünü söyledi.

Bekar olan şehit Yıldırım’ın, 2 kız kardeşinin bulunduğu, erkek kardeşi Yakup Yıldırım’ın ise bir süre önce Samsun’daki trafik kazasında öldüğü öğrenildi.

Şehit polis memuru Samet Kırcalı’nın (28), İzmir’deki baba evinde hüzün yaşanıyor. Karşıyaka ilçesi Yalı Mahallesi’nde oturan Kırcalı ailesine, Bingöl’de görev yapan oğulları Samet Kırcalı’nın şehadet haberi, Karşıyaka Kaymakamlığı ve İlçe Emniyet Müdürlüğü yetkililerince verildi.
Şehit haberinin alınmasının ardından Kırcalı ailesinin oturduğu apartmanın pencere ve balkonları,
komşuları tarafından Türk bayraklarıyla donatıldı.

Baba Şaban Kırcalı, oğlunun şehit haberinin duyulmasıyla ziyaretçi akınına uğrayan evlerinde taziyeleri kabul ediyor. Şehit Kırcalı’nın, Kocaeli Üniversitesi mezunu olduğu ve 1,5 yıl önce girdiği polislik sınavıyla mesleğe Bingöl’de başladığı öğrenildi. Mart ayında Duygu Kırcalı ile hayatını birleştiren şehit Samet Kırcalı’nın, eşiyle birlikte Bingöl’deki lojmanlarda ikamet ettiği kaydedildi.

Şehit Kırcalı’nın son olarak 50 gün önce bir yakınlarının cenaze törenine katılmak üzere İzmir’e geldiği ve ailesiyle görüşme imkanı bulduğu öğrenildi.

(16 Eylül 2012, Cumhuriyet portalı)

ADD’den Ağrı – Tutak’ta konferans..

Dostlar,

Heyecanla paylaşmak, duyurmak istiyoruz..

ADD, Ağrı’nın Tutak ilçesinde konferans düzenliyor!

Ne denli anlamlı ve özverili bir girişim..

Yurtseverlik bu işte..

Gidemediğimiz yer bizim sayılır mı ??

Bize;

Silopi’de, Cizre’de, Şırnak’ta,
Diyarbakır ve Van’da, Mardin’de, Kars’ta…

verdiğimiz çok sayıda konferansı anımsattı…..

Bu çok anlamlı girişime emek veren herkesi, saygı ve şükranla selamlıyorum.

Etkinliğe gönülden başarı dilerim.

Kamera kaydının yapılmasını ve webden yayımlanmasını diliyorum.

Yalnız konferansı değil, yer yer yolculuğu, Tutak ve Ağrı’dan görünümleri de lütfen..

ADD’ye destek verelim, üye olalım, omuz verelim;
zaman ULUSAL İMECE ZAMANIDIR..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 16.9.12

Dr. Ahmet Saltık
ADD Bilim Danışma Kurulu Yazmanı
www.ahmetsaltik.net
============================================================

Türkler, Araplar, İranlılar ve Kürtler

Dostlar,

Doğan Kuban’dan çok öğretici bir çözümleme.
Ortadoğu’yu, BOP’u, Arap Baharını, Suriye’yi, Arap-İran-Irak dünyası ve 1000 yıllık ilişkilerimizi büyük bir ustalık ve derinlikle irdelemekte.

Kendisini, “Siyaset sorumlularına” bunları yazmak zorunda duyumsadığını belirtiyor Sayın Kuban.

Mutlaka okunmalı..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 16.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==============================================

Doğan Kuban

Cumhuriyet Bilim Teknik 14.09.2012
SİYASET SORUMLULARINA:

Türkler, Araplar, İranlılar ve Kürtler

Ülkenin başının belaya girdiği bugünlerde bildiklerimi sorumlulara iletmek zorunluluğunu duyuyorum. Politikacı değilim. Babam politika ile ‘zinhar’ uğraşmamamı öğütleyerek beni üniversiteye gönderdi. Sözünü dinledim. Fakat İslam tarihini ve İslam dünyasını bazı açılardan iyi tanıyorum. İslam Mimari Tarihi uzmanıyım. 1986’da 10 ay Suudi Arabistan’da yaşadım. Müslümanların yaşadığı pek çok ülke gezdim. Akademik çevrelerini tanıdım. Yazdıklarını okuyorum. Avrupa ve Amerika’daki akademik diasporayı tanımıştım. Türkler hakkındaki düşüncelerini de bir ölçüde öğrendim. Sorumlulara bu bilgileri aktarmam gerek.

Selçuklu Emirlerinden biri olan İmadettin Zengi’nin komutanlarından birinin oğlu,
büyük asker, Kürt kökenli Salahaddin Eyyubi idi.

İşe Selçuklularla başlarsak Türkler 1000 yıldır Ortadoğu evini Arap ve İranlılarla paylaşırlar. Gerçi bu tarihin içinde sayısız çekişme var. Ne var ki insanlık tarihinin kara sayfaları olan bu kardeş kavgası dünyanın her köşesinde, belki de en çok Avrupa’da vardı.

Müslüman dünyasının birbirinin boğazına sarılmadan yaşaması, Hıristiyan sömürgesi olmasından daha iyi değil mi?

Bu değişmeyen coğrafyada 1000 yıllık dindaşlığın ve ortak yaşamın, Batılı menfaatlerin at koşturduğu bir ortamda, en sağduyulu görüntüsü birbirinin işine bulaşmamak ve boğazına sarılmamak değil mi?

Petrol, doğalgaz kaynakları tükendiği zaman bu bölgenin dünyanın politik coğrafyasındaki yerinin hiçbir önemi olmayacak ve kalkınma umudu da bitecek!

“EMPERYALİST TÜRK”

Bugün bize, biraz okumuş Arap, ‘Emperyalist Türk’ diyor. Bütün İslam ülkelerinin Hıristiyan sömürgesi olduğunu unutmuş görünüyorlar. Bu Batılı beyin yıkama ile Arap milliyetçiliği karışımı bir değerlendirmedir. Irak’ta, Suriye’de ve Lübnan’da her hareketimiz ergeç emperyalist komplosu olarak görülecektir. Özellikle ABD, İsrail ve Suudi Arabistanla birlikte olursa, Türkiye bu imgeyi kolay silemez.

Araplar Emevi’lerden bu yana İslam dinini bir ulusal din olarak görmüşlerdir.
Arapça da bunun tamamlayıcısıdır. Mısır’ın Nasır döneminde Suriye ile bir ortak devlet kurduklarını anımsayınız. Suriye’nin Alevileri iktidardan giderse yerlerine gelen Sünniler daha fazla Türk dostu olmazlar.

Suriye’den bu günkü rejim gitse de, oradaki Araplar Antakya ve İskenderun’u istemekte devam edecekler. Geçen gün Hatay’daki silahlı zorbalardan birinin ‘sizi de kıtır kıtır doğrayacağız!’ dediğini gazetelerden biri yazıyordu. Bundan yarım yüzyıl önce Suriye’de kazı yaparken kazıda çalışan yarı bedevi köylüler de benzer şeyler söylüyorlardı.

Irak’ta 1.5 milyon kadar Türkmen oturuyor. Ama neredeyse bağımsız bir devlet kurma hakkı sadece Kürtlere tanındı. Ve Musul’un üzerine oturdular.

Acaba bu olgu, kafası çalışanlara Arap-Türk ilişkileri üzerinde bir şey anlatmıyor mu? Bütün Arap ülkeleri politikacıları ile ne kadar sarmaş dolaş olsak Arap halklarının uzun zamandan bu yana yerleşmiş ön yargılarını değiştiremezsiniz.

İKİNCİ SORUN: PETROL

Bu bölgede ikinci sorunun ne olduğunu herkes biliyor. Ortadoğu’nun, geçen yüzyılın başından bu yana, sorunu Anglosaksonların (İngiltere ile başlayıp Amerika ile devam eden) petrol stratejisi ile ilgilidir. Ortadoğu enerji kaynakları kurumadığı sürece İngiliz ve Amerikalılar buradan ayrılamazlar. Bunu sürdürmek için en güvenli üs olanakları Kürt bölgeleridir. Onun için bağımsız bir Kürt bölgesi (ki Büyük Kürdistan ideali ile çakışır), onlar için en doğru stratejik karar olur.

Anglosakson stratejisi elimizden Musul’u alan İngilizlerle başlar. Amerika ve İsrail’in en büyük istekleri İran ve Arap yarımadasında petrol ve gaz bitene kadar Ortadoğu egemenliğidir. Ben de Amerikalı olsam öyle düşünürdüm. Bununla ilgili olarak Amerikan-Kürt ilişkilerinin de 19. yüzyıla uzanan bir tarihi var. 1934’te Elaziz’de oturduğumuz evin sahibi Amerika’da çalışıp para kazanmış bir Kürttü.

Kürtler, bağımsız devlet kurabilmek amacı bağlamında, bölgede Amerika’nın doğal ortaklarıdır. Yani helvanın malzemesi yüz yıldan bu yana bekliyor.

Irak ve Suriye Kürtleri birleşirse, sünni Araplar Kürtlere verilen kuzey Suriye çölü karşılığı yerine İskenderun ve Antalya’ya sahip olmayı tekrar masaya çıkarabilirler. Suriye’nin egemenliğinin herhangi bir mezhebin eline geçmesi Türk -Arap ilişkisini değiştirmez. Çünkü bu olay mezhepler arasında değil, Türkler-Araplar arasındaki tarihi ilişkiden kaynaklanır. Saf olma zamanı değil.

Irak’taki yarı bağımsız Kürtlerle Suriyeli Kürtler birleşir ve ülkelerini Amerika’ya açarlarsa, Türkiye ve İran’daki Kürt nüfus üzerinde çok etkili olacaklardır. Zaten parçalanmış Irak Musul’dan uzaklaştırılmaya karşı koyamaz. Kaldı ki İran’a baskı onun da hoşuna gidecek bir çözümdür.

Bu gelişmeler sadece Kürt sorunu olmaktan çıkıp, Arap sorunu ve bu fırsattan istifade edebilecek Rumlar eliyle bir Kıbrıs sorununa da dönüşebilir.

Güneydoğu Anadolu, Hatay ve hatta Kıbrıs’ın gelecekleri için böyle kötü bir senaryo hayal edebiliyor musunuz? Düşünülemez. Bu bağlamda hayalhanesi büyük olanlar bu gelişmeleri Amerika ile Rusya-İran-Çin arasında bir dünya savaşı çıkmasına kadar dayandırabilirler.

ŞUNU DA UNUTMAYALIM:

Bu tür uluslararası çapraşık durumlarda bizim unutmamamız gereken bir şey daha var: Hıristiyanlar hâlâ Türkleri sevmiyorlar. Bu ülkenin gericileri nasıl Hıristiyan ve Yahudi düşmanı ise, Hıristiyanlar da Türk düşmanı olmaya ve Türkleri barbar olarak görmeye devam ediyorlar. Edward W. Said, ‘Culture and Orientalism’ ve ‘Culture and Imperialism’ adlı uluslararası ‘Bestseller’ kitaplarında Türk ve Osmanlı adlarını hiç kullanmamıştır. Oysa Batı emperyalizminin yok ettiği en büyük İslam strüktürü (yapısı) Osmanlı İmparatorluğu idi. Bu ‘mission’un bilinçli olmadığı söylenebilir mi? Ne yazık ki bizim gazete allâmelerinin böyle ayrıntılara vakit ayırıp yorum yapması söz konusu değil.

Birinci Dünya Savaşı sonrası İngiliz politikasını ve Woodrow Wilson’un önerilerini hatırlayan her Türk’ün çok ihtiyatlı olması gerekir. Batıda çok sesi çıkan bir Hıristiyan azınlık, Mısır, Ürdün, Filistin, Lübnan, Suriye, Irak gibi ülkeler de yaşayan ve Batı ile ilişkileri çok iyi olan Hıristiyan azınlıklar vardır. İran’da iyi koşullarda yaşayan bir Ermeni azınlığı da var.

MÜSLÜMANLAR, DÜNYANIN PROLETARYASI

Sevgili Okuyucular,

Dünyanın proletarya’sı durumuna düşmüş Müslümanların, hangi koşullarda olursa olsun, birbirleriyle savaşmaları ‘absurde’ bir durumdur.

Ortadoğu’nun Suudi Arabistan ve Katar gibi insafsız anti-demokratik rejimleriyle işbirliği yapmak ise Türkiye’nin prestijini yok edici davranışlardır.

Tsunami gibi Arap baharları arka arkaya nasıl geldi?

Diktatörleri devrilince demokrasi mi geldi?
Şimdi Arap liberallerinin neler söylediğini biliyor musunuz?

Müslümanları gerçekten kurtarmak isteyenler durumu şöyle değerlendirmeliler:

Dünyada nüfusu neredeyse Müslümanların tümüne yaklaşan bir Çin var.
Yıllık büyümesi % 10’a yaklaşıyor. Birleşik Amerika’yı sanayi üretiminde ve yıllık patent sayısında geçti. Üstelik kendi içinde kavgası yok. Uzakdoğu çoktan Amerika’yı geçti. Oysa bugün dünya politikası 1.5 milyar Müslümanı neredeyse bir sömürge statüsüne indirdi. Bu ortak geleceği düşünüp İslam dünyasına gadr etmesek?

Doğada Anneler… Mothers in colors..

Dostlar,

Annelik..

Doğa’nın en ilginç, saygın, hayranlık uandıran olgularından-süreçlerinden biri olmalı.

Nefis fotoları izlemek için lütfen tıklar mısınız ??

Mothers in colors..

Anneler_mothers_in_colors

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 16.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Ergenekon aracılığıyla Gladyo kuruluyor !

Dostlar,

Barış’lara (Terkoğlu ve Pehlivan) ve ODA TV’ye geçmiş olsun diyelim..

Sınırlı da olsa sevinci paylaşalım.

Dalgalarla kıyıya vuran ve kumsalda kuruyarak ölüme mahkum olan deniz yıldızlarının öyküsünü bu sitede bir vesile ile yazmıştık.

Bir doğasever, kilometrelerce kumsalda tek tek bu durumdaki deniz yıldızlarını alıp denize atarken, çevreden biri eleştirmiş..

– Bu durumda her gün milyonlarcası ölüyor.. Ne fark edecek senin kurtardıklarınla??

Doğaseverin yanıtı : Elindeki deniz yıldızını suya atarak, onun için fark etti ama!

* * * * *

Dolayısıyla 2 Barış için çok şey fark etmiştir.

Sevgili eşleri ile, sevenleri ile kucaklaşmalarında buruk da olsa büyük bir coşku ve sevinç gözlerinden okunmaktadır.

Artık daha meşru bir zemine basılmaktadır.

Tertipçiler için ise durum tersinedir..

Bastıkları zemin giderek kayganlaşmaktadır..

Mızrak artık çuvala sığdırılamıyor..

Güneşi “fukara” ellerinizle, ne denli kirli de olsalar, balçıkla sıvayamıyorsunuz.

Evrensel kuraldır :

İnsan idrakını sonsuza dek tutsak alamazsınız..

Türkiye bu deli gömleğini yırtacak güç ve birikime sahiptir.

Sıra öbür tutsaklardadır.

Yaşamsal hedefler çevresinde örgütlü birliktelikle..

Haydi Türkiye…

Milyonluk mitinglere yeniden..

2 tane yeter :

1. Silivri zindanı önünde :
1 milyon yurttaş haykıracak : SALIN YURTSEVER TUTSAKLARI!

2. TBMM önünde :
AKP kendine gel.. hükümetten çekil, temel yasaları değiştirerek hemen seçim!

Haydi CHP, 5. dereceden işleri bırak, kendine gel ve toplumsal muhalefeti örgütle..
Ya da yavaş yavaş intihar et..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 15.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
==================================================

ODA TV çalışanı Barış Pehlivan:

Ergenekon aracılığıyla Gladyo kuruluyor !

Barışlar’dan mesaj var. Odatv davasının dünkü duruşmasında tahliye olan gazeteciler
Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu Ulusal Kanal’a konuştu.

Pehlivan, Oda TV, Balyoz ve Ergenekon davalarında bırakın Gladyo’nun yargılanmasını, tam tersine bu davalar aracılığıyla kurulduğunu söyledi.

Terkoğlu ise, davalar için “Ortada ne suç ne de suçlu var.” diye konuştu.

Odatv davasında yaklaşık 2 yıldır tutuklu bulunan ve dün akşam tahliye edilen gazeteciler Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu Ulusal Kanal’a konuştu.

Barış Pehlivan, bu davalarla Gladyo’nun yargılanmadığını, Gladyo’nun bizzaat bu davalarla kurulduğunu söyledi.

Pehlivan, Ergenekon ve Balyoz davalarındaki hukuksuzlukları yazdıkları için tutuklandıklarını belirtti.

“Bu operasyonların genel amacı aslında lanse edilenden çok farklı. Lanse edilen işte sözde bir derin devleti biz burada temizliyoruz, işte Gladyo’yla hesaplaşıyoruz, kontrgerillayla hesaplaşıyoruz… Ama bu verilen imaj. İşin aslında bir koltuk değiştirme operasyonu. Derin devleti tasfiye ediyoruz diyerek kurmak. Odatv de bu gerçekleri yazdığı için, ‘Bakın burada Ergenekon’da, Balyoz’da size lanse edilen,
size sunulan şeyle olan şey aynı şey değil. Burada farklı bir şey yapılıyor.
Burada hukuksuzluk yapılıyor. Burada insanlar tutuklu tutuluyor’ diye yazdığı için; yani insanlara ‘Kral çıplak’ dediği için hedef haline getirildi. Ve Odatv ‘Bu gazetecilik’ dediği için, gazetecilik yargılanıyor.”

Pehlivan’ın kamuoyuna bir çağrısı oldu.

“Herkesten tutukluluğun devamı kararını okumalarını istiyorum. Görecekler ki,
Soner Yalçın, Yalçın Küçük ve Hanefi Avcı için Mahkeme kaçma şüphesini öne sürmüyor, delilleri karartma ihtimalini öne sürmüyor. Peki bu insanlar neden hala tutuklu?”

Tahliye olan Barış Terkoğlu ise bu davalarda hukukun olmadığını, ortada ne suç ne de bir suçlu olduğunu söyledi.

“Birbirini tanımayan birçok insan engizisyon mahkemesine benzetiyor. Bu bir tesadüf değil. Çünkü gerçek bir yargılamada ortada suç olan bir fiil olur,
o suça eşlik eden düzgün bir hukuk yargılaması olur. Burada öyle bir şey yok.
Burada ortada suç olan hiçbir fiil yok. Hiçbir suç yok. Ve ortada suç olmadığı halde bunun üzerine bina edilmiş hukuksuz bir yargılama var. Biz de o hukuksuz yargılamanın içindeyiz. İki senesi daha küçük bir hapishanede kaldı, şimdi daha büyük bir hapishanede yargılama devam edecek.”

Prof. Pekünlü türbanlı öğrenciyi derse almadı hapse mahkum oldu!

Türbanlı öğrenciyi derse almadı hapis cezası aldı
Bilim adamları isyan etti! Bilim ve Ütopya Kooperatifi Başkanı Prof. Dr. Semih Koray, Prof. Rennan Pekünlü’ye verilen 2 yıl 1 ay hapis cezası için “utanç verici” dedi. Anayasa gereği türbanlı öğrenciyi derse almadığı için ceza alan Prof. E. Rennan Pekünlü ise, “Laiklik ilkesini korudum. Bu suç için gururla yatarım.” dedi.

Bilim ve Ütopya Kooperatifi Başkanı Prof. Dr. Semih Koray cezaya tepki gösterdi.

Semih Koray, meslektaşı Pekünlü’nün bilimi, aydınlanmayı savunduğu için ceza aldığını söyledi.

Pekünlü’nün aldığı cezayı “utanç verici” olarak değerlendirdi.

Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Profesörü Rennan Pekünlü, İzmir 4’üncü Asliye Ceza Mahkemesi’nde 13 Eylül’de görülen davaya, türbanlı öğrenciyi derse sokmadığı için 2 yıl 1 ay ceza almıştı.

Mahkeme cezayı ne ertelemiş ne de para cezasına çevirmişti.

Öte yandan Pekünlü’nün avukatı Murat Ülkü de kararı temyiz edeceklerini söyledi.

“Temyize gideceğim. Ama sonuç değişmesse de alnımın akıyla yatarım. Ergenekon ve Balyoz’daki süreç neyse bende de o işledi. Ben bireysel tavır sergilemedim, evrensel bir ilke olan laiklik ilkesini korumak için yaptım.

Bu suç için gururla yatarım.”

(ulusalkanal.com.tr, 15.9.12)

=======================================================

Dostlar,

Şimdi biraz arşivlere bakalım ve Türkiye’nin Avrupa Konseyi kurucu üyelerinden olması nedeniyle taraf olduğu ve kendisini bağlı saydığı AİHS (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) gereği AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) kararlarına bakalım.. Daha açık söyleyelim, Türkiye, ululararası hukuk bağlamında AİHM kararlarını yerine getirme yükümü altına kendisini sokmuştur. Bu yüzdendir ki, en çok dava edilen ve ceza alan ülkedir.

Türban davasında AİHM kararı aşağıda :

AİHM: Türban dini bir sembol

Üniversiteli kızın türban yasağı yakınmasını haksız bulan AİHM,
Türkiye’de dini sembollerin topluma dayatıldığını vurguladı.

***

Türban bir ‘sembol’

AİHM, Avrupa ülkeleri için örnek oluşturacak türban davasında Türkiye’yi haklı bulurken, başörtüsünü dini kurallara göre takılan bir sembol olarak nitelendirdi.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye ve başörtüsü tartışmalarının yoğunlaştığı öbür Avrupa ülkeleri için örnek oluşturacak bir karar vererek, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencisi Leyla Şahin’in açtığı davada başörtüsünü dinsel sembol olarak nitelendirdi.

Kararda, Türkiye’de kamusal alanda başörtüsü takılmasını engelleyen Anayasa Mahkemesi’nin kararının doğruluğuna işaret edilirken,

“Müslümanların başörtüsü takması durumu, Türkiye’nin kendi yapısı içinde değerlendirilmeli. Türkiye’deki demokratik sistemin korunmasında bazı kısıtlamalar şarttır.” denildi.

Mahkemenin oybirliğiyle verdiği kararın gerekçesinde;

Laikliğin demokrasinin, insan ve din haklarının, özgürlüğünün garantisi olduğu vurgulandı,

Türkiye’deki demokratik sistemin korunmasında, kısıtlamalar şarttır. Laiklik ilkeleri, başörtüsünün yasaklanmasındaki başlıca neden olarak gözetilmeli.” denildi.

Türbanın üniversiteler dışındaki kamusal alanlarda da takılamayacağının işaretlerini veren AİHM, Anayasa Mahkemesi’nin bu yöndeki kararının yerinde olduğunu belirtti.

AİHM, “Türkiye Anayasası’nda belirtildiği gibi, dinsel simgelerin taşınmasının, dinsel bir görev olarak sunulduğu” yorumu yaptı, “bu sembolleri taşımayı reddedenlere yapacağı etkinin gözardı edilmemesi gerektiğini” vurguladı. Kararın “kamu düzeni ile diğerlerinin hak ve özgürlüklerinin sağlanması için verildiğini” kaydeden AİHM,

“Türkiye’de aşırı siyasi hareketlerin varlığının ve bu hareketlerin, kendi dini sembolleri ve dini kurallarına dayalı bir toplum dayatma isteğinin gözardı edilmemesi gerektiğini” de belirtti. Kararda şöyle devam edildi:

“Başörtüsü takma özgürlüğüne kimi kısıtlamaların getirilmesi, toplumun öbür kesimlerinden gelen baskıdan ve ‘insan hak ve özgürlükleri’ ile ‘toplum düzeninin korunması’ şeklindeki iki sosyal amaca ulaşma isteğinden gelmektedir. Özellikle,
insan haklarına saygının ve kadın-erkek eşitliğinin savunulduğu bir ortamda bu tür anlayışları engelleyecek faaliyetlerin engellenmesi anlaşılır bir durum.”

Öğrenci Biliyordu

AİHM Şahin’in maddi tazminat istemini reddederken de, sağlık okullarının özel giysileri olduğuna dikkat çekti.

“Üniversiteye başörtüsü ile başvuran ve giriş yapan öğrenciler, bu girişten önce kıyafet yönetmeliğinden haberdardır.” dedi. AİHM’nin bu kararına karşı Leyla Şahin itiraz hakkını da kullandı. İtirazı, temyiz organı olarak 17 yargıçtan oluşan Büyük Daire görüştü ve reddetti. Daha önce, aynı yönde AİHM’e yaptığı başvuruyu, Ege Üniversitesi Hemşirelik Okulu öğrencisi Zeynep Tekin geri çekerken, türbanlı fotoğrafları nedeniyle üniversite diplomalarını alamayan Laima Bulut ve Şenay Karaduman da AİHM’den ret yanıtı almıştı.

Bu arada yeni bir içtihat da yok..

Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararları hukuksal olarak geçerli ve yürürlükte.

ÜNİVERSİTEDE TÜRBAN TAKMAK BİR İSANLIK HAKKI DEĞİL..
Mevzuatımıza ve AİHM kararlarına aykırı; yani suç!

Anamuhalefet lideri iktidara çanak tuttu ve fiili olarak (de facto) türban yasağı uygulanmaz oldu..

Sağolsun Anamuhalefet lideri, ülkemizde laikliğin tehlikede olduğunu düşünmüyor!?

Cin şişeden çıktı..

Bumerang gibi şimdi laiklik savunucularını vuruyor..

Sayın Kılıçdaroğlu, Pekünlü hocanın hapis cezası almasına ne diyor??

Son söz, Anayasa md. 153/son :

“Anayasa Mahkemesi kararları .. yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.”

Türkiye ne devleti?

Babil kralı Hammurabi döneminde bile yasalara uyuluyordu : MÖ 1728 – MÖ 1686

Vah Türkiye vah..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 15.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Tuncay Özkan, Silivri’den halkı meydanlara inmeye çağırdı

Dostlar,

“Barış” lar, ODA TV davasından yargılanmakyta olan Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan dün (14.9.12), -gerçekleri açıkça ne yazık ki yaz(a)mayan ama örtemeyen de- TÜBİTAK raporu üzerine (339 sayfa, 7 ayda 3 uzman bitirebildi!?) adeta “zorunlu” olarak tahliye edildiler..

Yasası değiştirilerek AKP iktidarının denetimine tümüyle açılan TÜBİTAK bile, Barışların bilgisayarındaki suç ögesi olduğu savlanan dosyaların dışarıdan virüsle gönderilmiş olabileceği olasılığını reddedemedi.

Üstelik bu dosyalar, “darbe planlayan” (!) bu dosyalar, Barış’lar tarafndan hiç açılmamıştı!

Bam teli de burasıydı.. Mahkeme başkanının da tepesi attı ve TÜBİTAK’a net bir rapor hazırlamadığı için kızdı.

Ara sonuç :

2 Barış da özgür..

Ne güzel..

Ama hücrelerinde “terk ettikleri” (!) Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay hücrelerinde artık tek başınalar..??

Gün ola, harman ola..

Halkımız, birkaç yüz bin kişi ile Silivri zindanlarının kapısına dayansa ve “yurtseverlere özgürlük, hemen şimdi!” diye haykırsa, tutsak evlatlarını alıp da gidecek gibi..

Az kaldı..

Tertipçiler, adaletin yakıcı nefesini ensenizde duyumsuyor musunuz??

Haydi siz de adalet adına birşeyler yapın, sular iyice kaynamadan..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 15.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===========================================================================================

Tuncay Özkan, 15 Eylül 2008’den bu yana 4 yıldır tutuklu.. Tutsaklığı 5. yılına girdi!

Tuncay Özkan Silivri’den halkı meydanlara inmeye çağırdı

Dört yıl önce bugün Ergenekon tertibiyle tutuklanan gazeteci Tuncay Özkan, tutuklulukta beşinci yıla girdi. Milletvekilleri, gazeteciler, sanatçılar ve yurttaşlar; Özkan için İstanbul’da dayanışma toplantısı düzenledi. Dün tahliye olan koğuş arkadaşı Barış Terkoğlu, Özkan’ın mektubunu okudu. Özkan, “Artık üzülme zamanı değil, direnme zamanı” diyerek herkesi yeniden meydanlara inmeye çağırdı.

Gazeteci, yazar Tuncay Özkan… Tam bin 450 gündür Silivri Cezaevi’nde… Dört yıl önce bugün, Ergenekon tertibiyle tutuklandı.

Tutuklulukta beşinci yıla giren Tuncay Özkan için, Caddebostan Kültür Merkezi’nde bir dayanışma toplantısı düzenlendi. Toplantıya CHP Milletvekilleri Birgül Ayman Güler, Kadir Gökmen Öğüt; sanatçı Rutkay Aziz, Tarık Akan, Gazeteci Orhan Erinç, Müyesser Uğur, Sait Çakır ve çok sayıda yurttaş katıldı.

Odatv Davası’nda tahliye edilen Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan da Özkan ile dayanışmak için oradaydı.
Özkan’ın koğuş arkadaşı Barış Terkoğlu ile Mustafa Balbay’ın koğuş arkadaşı Barış Pehlivan, alkışlarla karşılandı.

Toplantıda ilk sözü Tuncay Özkan ile aynı hücreyi paylaşan Barış Terkoğlu aldı.
Dün akşam tahliye edilen Terkoğlu, Özkan’ın Silivri’den gönderdiği mektubu okudu.

Mektubunda direnişe vurgu yapan Özkan, halkı yeniden meydanlara inmeye davet etti.

Terkoğlu, Özkan’ın cezaevinden gönderdiği çiçeği de Tuncay Özkan’ın kızı Nazlıcan’a verdi.

CHP Milletvekili Mustafa Balbay’ın koğuş arkadaşı Barış Pehlivan da cezaevinde yaşadıklarını anlattı. Pehlivan, ceazevindeki aydınların asla mücadelen vazgeçmeyeceğini söyledi.

(ulusalkanal.com.tr, 15.9.12)

ŞEYTAN ÜÇGENİNDE DEMOKRASİ..

Dostlar,

Dün, 14 Eylül 2012 günü, Yüksek Ticaretliler Derneği Ankara Şubesi‘nin düzenli konferanslarından birini daha izledim. Sağolsunlar, bizi meslekten olmamamıza karşın onur üyesi sayarak şımartıyorlar.. Yılda birkaç kez de bize sunuyorlar kürsülerini..

Mithatpaşa Cd. 16/6 adresindeki dernek merkezinde geçekleştirilen konferansı,
Ankara Şubesi Başkanı dostumuz Sn. Davut Özdemir açtı.

Konuşmacı, seçkin bilim insanı Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan idi.
Sayın Ercan’ı ve yetkinliğini bu site izleyicileri artık yakından biliyorlar.

Konferansı biz de 2 kez sitemizden duyurduk..

Ali hocamız, az önce sunumunu bana power point dosyası olarak yolladı,
biz de size sunuyoruz.

Evet, Türkiye’nin “circulus viciosus” denilen bu eski deyimle
fasit daire“yi ya da yeni Türkçe ile “kısır döngü” yü, “şeytan döngüsü“nü kırma yolu olağanüstü adaletsiz, zalim, matematiği son derece kötüye kullanarak kabulü olanaksız sonuçlar veren seçim sistemini ivedilikle düzeltmek gerek.

Ali hoca, halen kullanılan barajlı d’Hondt sistemini reddediyor ve 1965 seçimlerinde kullanılan ve 15 TİP milletvekilinin de TBMM’ye girmesini sağlayan
MİLLİ BAKİYELİ ORANSAL TEMSİL” sistemi öneriyor.

Seçim barajının %5’e çekilmesini ve milletvekili yıllıklarının (12 aylık!) kişi başına yıllık gelirin en çok 1,5 katı olmasını öneriyor..

2011’de kişi başına yıllık gelir 10 440 $ idi. Buna göre 15 600 $ dolayında bir yıllık geliri olacak milletin vekilinin.. Bu iş geçim kapısı değil hizmet kapısı olacak..

Okuyun, daha çok şey var benim çok yararlandığım..

Okumak için lütfen tıklar mısınız??

Seytan_ucgeninde_demokrasi_oyunu.æ

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 15.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=========================================================

Şimdi Sen Ordu’dan Darbe Dilen Erdoğan !

Dostlar,

Florida Türk Gazetesi yazarlarından Sn. Zahide Uçar’ın 11.9.12’de e-ileti ile ulaşan son derece çarpıcı makalesini paylaşalım :

Okumanızı şiddetle salık veriyoruz.

Şimdi Sen Ordu’dan Darbe Dilen Erdoğan!

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 14.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
============================================================

Zahide Uçar, Florida Türk Gazetesi

Zahide Uçar
Şimdi Ordu’dan Darbe Dilen Erdoğan

http://www.floridaturkgazetesi.com

Suriye Ambalajı Yırtıldı, İçinden Türkiye Çıktı

Acımız büyük. Afyon’da askeri kışlada bulunan mühimmat deposunda meydana gelen patlamada 25 asker şehit oldu. 25 eve ateş düştü. Öncelikle ailesine ve yüreği yanan gerçek vatandaşlarımıza başsağlığı diliyorum.

Patlayan bombalar, C4’ler BOP’nin Ortadoğu’da açtığı savaşın sonuçlarıdır.

Türkiye’yi cephe ülke haline getiren siyaset, ABD ve İsrail çıkarlarına hizmet ederken, Ortadoğu ülkeleri ile beraber Türkiye’nin de kan gölüne dönmesine sebep oldu. Bu durumdan kurtulacak ne akılları, ne birikimleri, ne de bir projeleri var.
Aslında niyetleri de yok diyeceğim de; kendi paçalarını kurtarmak adına bir şeyler yapmak isteyebilirler.

Ülkenin aklı başında kurumlarını bertaraf edince, akil adam olarak da kala kala
Sezen Aksu gibilere kaldılar.
Olmayan fikirlerinden olmayan çözümler üretirken, fona da Aksu’nun; “ah seni yerler” şarkısını koyarsanız çok anlamlı olur(!)..

Şahin avcılar için yırtıcı gözde bir kuştur. Yavru iken alınır, eğitilir. Kuş avlamakta avcı olarak kullanılır. Kuşları, küçük hayvanları avlayıp sahibine getiren şahin,
aslında kendisi sahibinin elinde tutsaktır.

Erdoğan hükümeti avcı kuş görevini yürütürken, içi doldurulup av salonlarında teşhir edilen avcı kuşların durumuna geleceğini hesaplayamadı. Hırs ve nefretleri onları işte
bu bataklığın içine çekti. Suriye’yi avlayıp sahibimize götürelim telaşına düştüler.
Oysa asıl av durumuna düşen Türkiye idi. Beytüşşebap, Şemdinli, Antep ve şimdi Afyon bu durumu açıkça gösteriyor. Tabii görmek isteyen GÖZ varsa(!) ABD ve İsrail’in asıl hedefi Türkiye’dir. O nedenle örtülü operasyonlar yapıldı. Özel Mahkemeler ve basın ayağı olan özel basın, özel aydınlar ile milli güçlerin sindirilmesi planlandı. Silivri, balyoz gibi davalar bu nedenle kuruldu. İlaç sanayi küresel çetelerin eline geçti. Pasif savaştan açık savaşa geçildiğinde elimizde serumun bile olmadığını tıp otoriteleri öylüyor.

Yugoslavya’da aynı süreç yaşandı.

Ülke borç batağına düştü. Sıcak paraya esir edildi.

Şu an Araplardan(Suriye’ye avcı kuş olarak girmemiz için) gelen para dışında sıcak para girişi yok.

Hayvancılık ve tarım bitti.

Başkalarına bereketsiz diye bağıran Erdoğan; Anadolu’nun bereketli topraklarını ekilemez, otlaklarını otlanamaz hale getirdi.Daha 7-8 yıl önce Çankırı’da ekilen buğdayın samanı tarlada kalıp yakılırken, şimdi saman bile yok. Yani sandıklara, kilerlere, tarlalara fareler dadandı.

Bunun anlamı; örtülü savaştan açık savaşa geçildiğinde açız demektir.

Özal’dan başlayarak günümüze kadar, insanların kara gün için sakladığı yastık altları türlü dalavere ile boşaltıldı. Oysa bu birikimler zor günlerde bir mermi, bir silah kadar, bir tas çorba kadar hayati önem taşıyordu.

Eşi, çocuğu ve ana-babasının aç olduğunu bilen askerin savaş direnci kırılır.

Arınç’a yapılmayacak suikastın tezgahı ile ordunun kalbine girildi. Savaş taktikleri öğrenildi. Anadolu’da askerin güvendiği siviller fişlendi. Yani, sıcak bir savaş anında ilk yok edilecek milli güçlerin listesi alındı.

Avcı kuş ayaklarından bağlı bir durumda Suriye’ye doğru kanat çırparken, ajan kuşlar ülkemin en derin yerlerinde patlamalar yapıyor. Sınırların namusu kalmadı. Açık kapılar ülkeyi dingonun ahırına çevirdi.Suriye aslında bir tuzaktı. Suriye üzerinden Türkiye’ye girildi. Bu sözümü de unutmayın. Hırsları ve kinine esir olan Erdoğan, arka penceresi
CIA olan bazı danışmanları tarafından yönlendirilirken, o muhteşem zenginliğinin bedelini bu ülkeye ödetiyordu. İktidarı hep sürecek sandı. Harç bitti, inşaat durdu. Kılıçdaroğlu’na tarikatında öğretilen bir öğreti ile yüklendi: “Bir yere yar olacaksın.” Sana tarikatında; “Obama’ya, Yahudi kuruluşlarına, İsrail’e yar ol” mu dediler?

Erdoğan batağa saplandı.
Türkiye yavaş yavaş yok ediliyor.

Siyasiler ne zaman batağa saplansa, Ordu çekici güç olarak gelirdi. Çekici gücün adı darbedir. Siyaseti bataktan kurtarır, belli süre yasak koyar, sonra da “mağdurlar kisvesi ile affedilerek” serbest piyasaya sürülürdü. (1960 Devrimi farklı tabii…)
Erdoğan 10 yıldır olmayan darbeler ile yatıp, yapılmayan darbelerin mağduriyetini siyasete tahvil etti. Şimdi sıkıştığı bataklıkta “bir darbeye ihtiyaç duyacak kadar çaresiz” duruma düşmesi gerçek bir ironidir. Sanal ekonominin kucağında patlaması korkusunu yaşarken, ülke kan gölüne döndü. Televizyonlardan masallar anlatan Erdoğan, evlatlarını kaybedenler için “cadıya” döndü.

Üzerinden akan kan görünmesin diye de PKK ile kucaklaşan BDP üzerinden aklanmaya çalışıyor. Oysa Erdoğan 10 yıldır BOP eş başkanlığını BDP sayesinde sürdürüyordu.
Yapmak istediklerini BDP söylüyor, halk alıştırılıyordu. Yani BDP AKP’nin mayın eşeği rolünü yerine getiriyordu. Milletin dokunulmazları BDP tarafından patlatılıyor,
AKP sessizce seyrederek halka; “Kızacak bir durum yok, önemli değil.” mesajı veriyordu.
BDP’lilerin PKK ile kucaklaşması nedeni ile sırtına kan bulaştı ise (sanki kan denizinden çıkmışlar da, yeni bulaşmış gibi);

Barzani ile yaptığınız sıra gecesi sizi kan gölünde yüzdürüyor.

Mehmetçiklerin kanı sizin hırs, kin ve nefretiniz yüzünden akıyor.

Gemicikleriniz, gizli kasalarınız, mücevher dükkanlarınız kan içinde yüzüyor.

O zenginliğin bedelini bu millet kanları ile de ödüyor.

Kaldı ki iktidar olan BDP değil, AKP’dir. AKP ve stratejik ortağı BDP
Küresel efendilerinin avcı kuşları…

Ayaklarında küresel efendilerinin tasması, ancak efendilerinin izni kadar kanat çırpan zavallı esirler.

Türk Ordusu’nun vesayetinden şikayet ederken, CIA’nın pençesinde eğitilip, Obama vesayeti (sopası) altında Pentagon’un avcı kuşu olmak…

Afyon’daki patlama bize gösterdi ki, asıl savaş, asıl operasyon Türk Devletinedir.
Türkiye savaşın tam göbeğindedir.

Evlatlarımız yalnızca PKK tarafından değil, ülkemiz üzerinde çıkarları kesişen 7 düvel tarafından şehit ediliyor.

7 düvelin ajanları ülkemizde operasyon yapıyor.

Ülke sanki ajan cenneti(!).. Tehlikesizce görev yapılan bir ülke, yolgeçen hanı.

Ve Erdoğan Ordu’dan darbe dilenecek haldedir.

Ordu darbe yapsaydı, en fazla siyasi yasak gelirdi. AKP ekonomiyi iyi yönetti olurken, Ordu mahvetti denir, Recebim kahraman bile olurdu. Siyasiler gemiyi karaya oturtur,
Ordu yardıma koşardı.

Ordunun ayakları kırıldı.

Siyaset karaya oturdu.

Şimdi sen Ordu’dan darbe dilen Erdoğan.

Bu kan gölünde, şehitlerimizin kanında boğulacaksınız.

Çünkü bu gidişle size asıl darbeyi halk yapacak.

Kaddafi nasıl linç edilirmiş göreceksiniz.

Şehitlerimizin ve birçok masum Müslüman’ın ahı yerde mi kalacak sanıyorsunuz?

Şimdi Özelleştirdiğin Ordu’dan Darbe dilen Erdoğan…

Yoksa sana darbeyi bu halk yapacak.

Sakın durmadan (NON STOP) okyanus aşan uçaklarına güvenme.

Ey Türk Milleti;

ABD adıyla savaşan Küresel şirketler Suriye yanıltması yaratarak aslında Türkiye’ye karşı savaşıyor.

Kör müsün ?

Tutuklu vekillerden ortak açıklama

Tutuklu milletvekilleri Prof. Dr. Mehmet Haberal (CHP, Mustafa Balbay (CHP) ve Em. Korg. Engin Alan (MHP)

Tutuklu vekillerden ortak açıklama

Ergenekon davasında tutuklu bulunan CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay ve Prof.Dr.Mehmet Haberal ile Balyoz davasından tutuklu sanık Engin Alan kamuoyuna ortak bir açıklama yaptılar. (Cumhuriyet portal, 14.9.12)

3. yargı paketinde yapılan değişiklere Balyoz ve Ergenekon davalarına bakan mahkemelerin uymadığına dikkat çeken tutuklu milletvekilleri “Bu mahkemeler, kendilerini milli iradenin dahi üzerinde görerek, TBMM’nin çıkarttığı kanunu dahi hiçe saymış ve somut hiçbir olgu göstermeksizin, keyfi muamele ile milli iradeyi tutsak almaya devam etmiştir” dediler.

12 Haziran 2011’de seçildik

Tutuklu milletvekilleri Balbay, Haberal ve Alan ortak “Kamuoyu Açıklaması”na “Bizler, 12 Haziran 2011 tarihli genel seçimlerde halkımızın oyları ile 24. Dönem Milletvekili olarak seçilmiş ve Anayasa’nın 80.maddesi uyarınca, tüm Türk milletini temsıl eden milletvekilleriyiz” ifadeleriyle başladılar.

Özel görevli mahkemeler

Milletvekilleri, açıklamalarında 3.Yargı Paketi kapsamındaki değişikliklere dikkat çekerek “Özel görevli ve yetkili mahkemelerin faaliyetine son verilmiş ve adli kontrol tedbirindeki üst sınır uygulaması kaldırılarak, tutuklama kararlarında ‘Kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama sebepleri ile adli kontrol tedbirinin niçin yetersiz kaldığının, somut olgularla gösterilmesi’ zorunlu hale getirilmiştir” ifadelerine yer verdiler.

Tutuksuz yargılama

Milletvekilleri, açıklamalarında “6352 sayılı Kanun ile mahkemelere tutuksuz yargılama konusunda geniş takdir yetkisi tanındığının” altını çizerek şöyle devam ettiler:

“Silivri’de halen Anayasa’nın ‘kanunlar önünde eşitlik’ ve tabii hakim’ ilkesine aykırı olarak faaliyet gösteren bu mahkemeler, kendilerini milli iradenin dahi üzerinde görerek, TBMM’nin çıkarttığı kanunu dahi hiçe saymış ve somut hiçbir olgu göstermeksizin, keyfi muamele ile milli iradeyi tutsak almaya devam etmiştir. Oysa ki, Anayasa’nın 6. maddesi uyarınca ‘Egemenlik, kayıtsız şartsız millete ait’ olup, mahkemeler de, Türk milleti adına karar vermekle yükümlüdürler.?”

Geçmişten örnekler

“Ülkemizde, demokrasinin daha ilk yıllarından itibaren tutuklu iken milletvekili seçilen kişilerin, mahkemelerince derhal tahliye edildikleri ortadadır” diyen milletvekilleri açıklamalarında “Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı tarafından dahi ‘devlet içinde devlet oldukları’ gerekçesiyle kamuoyunda güvenilirliklerini yitirdikleri açıkça ifade edilen Silivri’de bulunan Özel Görevli ve Yetkili bu mahkemelerde adil yargılanma hakkı ve tutukluluktaki makul süre kavramları tamamen ihlal edilmekte ve bu durum, kamu vicdanında derin yaralar açmasının yanı sıra, aynı zamanda ülkemizin uluslararası platformlarda da ciddi itibar kaybetmesine neden olmaktadır” ifadelerine yer verdiler.

En acı gösterge

Milletvekilleri, “Son zamanlarda uluslararası pek çok meslek örgütü ile sivil toplum kuruluşunun da, ardı ardına ülkemizdeki hukuk sistemine olan güvensizliklerini ortaya koyan açıklamalarda ve girişimlerde bulunması da, bunun en acı göstergesidir” dediler.

Hukuk skandalı

CHP milletvekilleri Haberal ve Balbay ile MHP Milletvekili Engin Alan, kamuoyuna açıklamalarını şöyle tamamladılar:

“Silivri’de cereyan eden bu tamamıyla hukuk dışı ve keyfi uygulamanın, demokratik hukuk devletinde yeri yoktur. Ülkemizin bu demokrasi ve insanlık ayıbından bir an önce kurtulmasını temenni eder, 21. yüzyılda Silivri’de yaşanan hukuk skandalını aziz milletimizin takdirine saygı ile sunarız.”

=========================================

Dostlar,

Ortak basın açklaması = Ulusa feryat = Ulusa çağrı = Ulusa yakınma = Ulusa imdat…

    Son paragraf aynen şöyle :

    “Silivri’de cereyan eden bu tamamıyla hukuk dışı ve keyfi uygulamanın, demokratik hukuk devletinde yeri yoktur. Ülkemizin bu demokrasi ve insanlık ayıbından bir an önce kurtulmasını temenni eder, 21. yüzyılda Silivri’de yaşanan hukuk skandalını aziz milletimizin takdirine saygı ile sunarız.”

    Aziz milletin bir bireyi olarak, açıklamaya aynen katılıyorum..

    Ben de imzamı koyuyorum.

    Aziz milletin bir bireyi olarak, takdirim bu yöndedir.

    Merak ediyor ve soruyorum.. Tarih de soracak mutlaka :

    “3. yargı paketinde yapılan değişiklere Balyoz ve Ergenekon davalarına bakan mahkemeler neden uymadı?”

    “Yeter artık.. ” diye de bir “ünlem” koymak istiyorum.

    Sevgi ve saygı ile.
    Ankara, 14.9.12

    Dr. Ahmet Saltık
    www.ahmetsaltik.net