Etiket arşivi: ABD’nin “yeşil kuşak” projesi

2021 YILINA GİRERKEN TÜRKİYE’DEKİ TEMEL SORUNLAR ÜZERİNE KISA NOTLAR

2021 YILINA GİRERKEN TÜRKİYE’DEKİ TEMEL SORUNLAR ÜZERİNE KISA NOTLAR


Prof. Dr. Halil ÇİVİ

İnönü Üniv. İİBF Önceki Dekanlarından

(AS: Yazının sonunda yazarın bir de şiiri var!)

Konuya kısa bir anımsatma ile başlayalım. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesinden önce Türkiye’de büyük bir ideolojik ve siyasal ayrışma, kutuplaşma ve parçalanma vardı. Siyasal liderler birbiri ile kavgalıydı. Ülke birtakım şer güçler, belki de derin devlet, tarafından büyük bir anarşi ve terör burgacına sürüklenmişti. Ülkede sağcı-solcu, ilerici-gerici, dinci-laik, milliyetçi-komünist, sünni-alevi…ve benzeri zıt ve birbirine düşman yapay kutuplaşmalar üretilmişti. Kentler, mahalleler, iller, üniversiteler…ve kamu kurumları bu birbirine düşmanlaştırılmış şer örgütler tarafından parsellememişti. Siyasal kimlikli örgütlerden kimisi mafya ile işbirliği yapıyorlardı. Gruplar birbirinin özerk(!) bölgelerine gidemiyorlardı. Her gün ortalama 15- 20 siyasal, ideolojik cinayet işleniyordu. İnsanlar için, her akşam sağ-salim işinden evine dönebilmek bile büyük bir başarı(!) sayılıyordu. Halkın can güvenliği askıya alınmıştı. Bu gelişmeler çok büyük dramlara, acılara… neden olmuştu. Yaşları 50’den büyük olanlar bunları anımsar.

  • 12 Eylül 1980 günü gece yarısı, ABD’nin güdümünde ve Kenan Evren liderliğindeki faşist askeri cunta, darbe yaptı.

Ülke yönetimine el koydu. Görsel ve yazılı basın kuruluşları darbecilerin güdümüne alındı. Siyasal partilerin tümü ve dernekler kapatıldı, liderleri tutuklandı. Yürürlükteki Anayasa devre dışı bırakıldı. Sendikalar kapatılıp liderleri gözaltına alındı…

12 Eylül Faşist Cuntasının hedefinde, ülkedeki anarşi ve terör hareketlerinin sorumluları olarak siyasal partiler, dernekler, sendikalar, aydınlar ve üniversiteler gösterildi…

12 Eylül 1980 Darbecileri tarafından Devlet yapısına yeni bir düzen(!) ve disiplin(!) getirmek amacıyla…

1- Askeri darbecilerin gölgesinde yeni bir anayasa yapıldı. Bu anayasa hak ve özgürlükler açısından bir tür “ANCAKLAR ANAYASASI” olarak doğdu. Bir maddede peş peşe sıralanan hak ve özgürlükler, aynı anayasa maddesinin devamındaki paragrafta “ancaklar..” koşuluna bağlanarak ya tümüyle geri alındı ya da kullanılması çok zor koşullara bağlandı.

2- Eski siyasal liderlere 10 yıl siyaset yasağı getirildi. Yeni bir siyasal parti kurmak, seçimlere girebilmek Askeri Konseyin iznine ve onayına bağlandı. Ülke insanının, toplumun siyasal düşünceler ve kurumlardan uzaklaşması, siyasetsizleştirme (depolitizasyon) hedeflendi.

3- İşçi ve emekçi sınıfının mesleksel ve ekonomik pazarlık gücü olan sendikalar yasaklandı. Yönetenlerin ve sendikaların mal varlıklarına el kondu. Sendika liderleri tutuklandı.

4- 12 Eylül 1980 faşist cuntasının bir başka hedefi de üniversiteler, bilim insanları ve ülke aydınları oldu. Birçok bilim insanı, üzerlerine atılan çoğu yapay suçlarla ya tutuklandı ya işinden kovuldu yahut yurt dışına kaçmaya zorunlu bırakıldı. Milli Güvenlik Konseyi’nin (MGK) güdümünde hazırlanan yeni üniversiteler yasası (ve YÖK) ile birlikte üniversiteler yukarıdan aşağıya kademelendirilmiş mali, bilimsel düşünce ve kendi kendini yönetme özerkliği elinden alınmış, askeri yönetime benzer emir-komuta hiyerarşisine dayalı bir yapıya dönüştürüldü.

5- Yine 12 Eylül Askeri yönetimi, Anayasanın 2. maddesinde devletin laik yapısını korunur görünürken, öbür yandan anayasaya zorunlu din dersleri eklendi. Suudi kökenli dinci RABITA Örgütü ile işbirliği yapıldı. 12 Eylül 1980 Anayasasının halk oylamasından geçebilmesi için dinci tarikat ve cemaatlere ödünler verilerek işbirliği yapıldı. ABD’nin Yeşil Kuşak Projesi desteklendi. Bu ödünlerin en somut örneği anayasadaki zorunlu din dersleridir.
***
2021 yılına birkaç gün kalmışken ben bunları, niçin yazıyorum?

1- Türkiye’de parlamenter sistem terk edildi, Parlamentonun işlevleri daraltıldı yani halkın sesi büyük oranda kısıldı. Peki şimdi “MİLLİ İRADE” nin, Meclis gücünün, neresindeyiz?

2- Acaba emekçi -işçi sınıfı sendikal, mesleksel, hukuksal, demokratik haklarına tam olarak kavuştu mu? Emekçilerin hak ve çıkarlarından uzaklaşmış, devlet ya da patron yanlısı SARI SENDİKACILIK niçin bu denli güçlendi?

3- Üniversitelerin hiyerarşik, emir – komuta biçimindeki örgütlenme biçimi sona mı erdi? Yoksa akademik düzen ve örgütlenme biçimi daha da mı kötüye gitti? Mali, bilimsel, yönetsel üniversite özerklik anlayışının neresindeyiz?

Bilim ve özgür düşünce kuruluşları olması gereken üniversiteler gerek iç ve gerek dış politika konusunda doğru kamuoyu oluşturabilmek için niçin bilimsel düşünce katkısı sunmuyor ya da sunamıyorlar?

4- Türkiye deki milli eğitim politikaları, mevcut eğitim ve öğretim sistemi 12 Eylül döneminden daha da gerilere götürülmedi mi? Anayasamızın 2. maddesindeki buyurucu ve kalıcı hükmüne karşın din ve vicdan özgürlüğünün olmazsa olmaz koşulu olan LAİKLİĞİ savunmak neden gericilik oluyor?

5- Hukuk devletinin vazgeçilmez hiyerarşik düzeni olan ANAYASA MAHKEMESİ ve AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ kararlarına niçin uyulmuyor? Örneğin AİHM kararlarının hukuksal, kesin bağlayıcılığına karşın, Alevi – Bektaşi yurttaşların dinsel özgürlükleri ve hakları konusundaki yasal düzenlemeler niçin yapıl(a)mıyor? Bu bağlayıcı ve kesin kararları reddeden yöneticiler, kurumlar ve mahkemeler neden hukuk hiyerarşisine uymuyorlar? Eğer uymayacaklarsa hâlâ HUKUK DEVLETİ sayılır mıyız?

6- Demokratik ülkelerde halkın gözü ve kulağı olan, halk adına siyasal iktidarların olumlu ya da olumsuz icraatlarını halka duyurma görevi üstlenen yazılı ve görsel basının ülkemizdeki temsilcileri ne denli özgür ve yansız olabiliyor ? Ya da medya ne denli bağımsız ve özgür?

7- 12 Eylül 1980 Darbesi yöneticilerinin darbe için gerekçe yaptıkları siyasal, ideolojik kutuplaşmalar, ırk, din, mezhep, bölge ayrımcılıkları, etnik bölünmeler, mafyatik bağlar ortadan kalktı mı? Toplumun ve devletin birlik ve bütünlüğünü bozmaya yönelik bu tür gerginlik ve dışlamaları körüklemeye, yeniden pazarlamaya, tedavüle sokmaya çalışanlar var mı?

8- Türkiye’deki istihdam, işsizlik, üretim, teknolojik geri kalmışlık, döviz kıtlığı, tasarruf açığı, enflasyon, gelir ve servet dağılımı adaletsizliği, aşırı dış ve iç borçlanma gereksinimi, eş – dost – ahbap kayırmacılığı… vb. sorunlar neden artarak sürüyor?

9- Türkiye kendine ufuk açıcı, halkın umudunu ve moralini yükseltici, doğru, gerçek verilere ve tutarlı bilimsel irdelemelere dayalı kısa, orta ve uzun vadeli (AS: erimli) ikna edici ve inandırıcı ekonomik ve sosyal program ve projeler neden üretemiyor?

10. Türkiye, iç politikada genelde ayrıştırıcı ve dışlayıcı, dış politikada ise “değerli yalnızlık” burgaçlarına mahkum olmak zorunda mı?

SON SÖZ                                           :

2021 yılına girerken Türkiye ve Türk toplumu için, yönetenlerin bireysel özlem, tutku ve isteklerden değil; toplumun ortak istek ve gereksinimlerden doğan, ekonomi yönetiminin zorunlu ilke ve yasalarını göz ardı etmeden kısa, orta ve uzun vadeli (AS: erimli), ayrıntılı, kapsayıcı ve kamuoyunca benimsenen bilimsel, gerçekçi ikna edici ve inandırıcı programlara gereksinim var. Mevcut siyasal iktidar, söz konusu sorunların bir bölümünün doğrudan üreticisi olduğu için halka çok umut veremiyor. Muhalefetin ise kendini, projelerini ve çözüm önerilerini doğru anlatmaya, halka ulaştırabilmeye ve topluma mal etmeye gereksinimi var. Ancak koşulları ve olanakları iyi kullanarak bunun bir yolunu mutlaka bulmaları gerekiyor.
***
YENİ YIL HERKESE SAĞLIK, GÜVEN, HUZUR, BARIŞ, SEVGİ, ADALET, DEMOKRASİ, SÜREKLİ İŞ VE GELİR GÜVENCESİ GETİRSİN.
YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN…
=====================================

BİZİ DIŞLAMA DEVLETİM
(Sağduyu)

Laik devlet taraf tutmaz,
Bizi dışlama devletim.
Din, mezhep ayrımı yapmaz,
Bizi dışlama devletim.
X x x
Bayrağımın hayranıyım,
Vatanımın kurbanıyım,
Bu milletin insanıyım,
Bizi dışlama devletim.
X x x
Devletin gücü birliktir,
Birlik düzendir, dirliktir,
Bunu görmemek körlüktür,
Bizi dışlama devletim.
X x x
Her bir göreve koşarız,
Vatan aşkıyla coşarız,
Dün vardık, bu gün de varız.
Bizi dışlama devletim.
X x x
İnançlara şaşı bakma,
Irklara, cinslere takma,
Devlete ikilik sokma,
Bizi dışlama devletim.
X x x
Her ırktanım, her dindenim,
Herkesle eşit bir canım,
Tek nefsim var, ben insanım,
Bizi dışlama devletim.
X x x
Aynı yurdun yurttaşıyız,
Bin yıldır can yoldaşıyız,
Devletin temel taşıyız ,
Bizi dışlama devletim.
X x x
Halil Çivi der ki düşün,
Adalettir senin işin,
Eşittir her bir yurttaşın,
Bizi dışlama devletim.
X x x

Prof. Dr. Halil Çivi.

26 Aralık 2020, Çiğli/İZMİR

SİYASAL İSLAMIN GERİLEMESİ

SİYASAL İSLAMIN GERİLEMESİ

Zeynep GÜRCANLI ile ilgili görsel sonucuZeynep GÜRCANLI

SÖZCÜ, 26.12.16

Türkiye’de giderek artan Sünni temelli popülizme bakmayın;
Dünyada değişen siyaset anlayışı, Türkiye’yi siyasal İslami söylemi bir yana bırakıp, laik olmaya zorluyor, zorlayacak.
ABD’de 20 Ocak’ta göreve başlayacak olan yeni Başkan Donald Trump‘ın önceliğinin “siyasal İslam’la mücadele” olacağının tüm işaretleri mevcut. O kadar ki, Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’un öldürülmesinin ardından yaptığı açıklamada Trump, Türkiye’deki “katil Nusra’cı mı, FETÖ’cü mü, başka bir örgüt mü” tartışmasıyla hiç ilgilenmediğini ortaya koydu; Yaptığı açıklamada Rus Büyükelçi’nin “Radikal İslamcı bir terörist” tarafından öldürüldüğünü söyleyiverdi.
Keza; Trump’ın göreve atayacağı ekibin hemen hemen tümü siyasal İslam karşıtı görüşleriyle tanınan isimler. Aralarında açıkça Müslümanlar’a karşı nefret söylemine başvurmaktan çekinmeyenler bile var. Trump’un CIA’nın başına atayacağı Pompeo, Türkiye için “İslamcı diktatörlük” tabirini kullandı, Enerji Bakanlığı’na aday gösterdiği Perry, Türkiye yönetiminin İslamcı uygulamalarını çok sert ifadelerle eleştirdi, Ulusal Güvenlik Danışmanlığı’na atadığı Flynn siyasal İslam hareketini yerden yere vurdu.
Dünyada, özellikle de Ortadoğu’da giderek etkinliğini artıran Rusya’nın da yaklaşımı, Trump’dan pek farklı değil; Putin, siyasal İslam’ın yükseliş döneminde, başta Çeçenistan olmak üzere, ülkenin Müslüman nüfuslu kesimlerinde büyük sıkıntılar yaşamış bir ülkenin lideri.
Siyasal İslam’ın etkinliğini artırmasının önce Rusya’yı vuracağının farkında.
Dünya, bu iki liderin, Putin ve Trump’ın yakınlaşmasına/ortaklığına hazırlanıyor.
Önümüzdeki yıllar, önce ABD’nin “yeşil kuşak” projesi, ardından da Arap baharı” hamleleriyle güçlenen siyasal İslam’ın gerileme dönemi olacak gibi görünüyor.
Ve elbette Türkiye de bundan nasibini alacak. Hatta ilk işaretler gelmeye başladı bile;
– Gazze konusundaki popülist çıkışlar bugünlerde hiç duyulmaz oldu. Aksine, AKP hükümeti, Gazze’deki tüm acılardan sorumlu tuttuğu İsrail ile barıştı. Şimdilerde Hamas’tan kimse söz etmiyor; Bunun yerine İsrail ile yeni ortaklıklar müzakere ediliyor.
– İkinci somut işaret Suriye konusunda; Rus Büyükelçi Karlov‘a yönelik suikastın gölgesinde gerçekleşen Moskova toplantısında, Rusya, İran ve Türkiye, “laik Suriye” amaçladıklarını tüm dünyaya açıkladılar. Toplantı sonunda yayınlanan ortak bildirinin ilk maddesi bakın ne diyor;

  • İran, Rusya ve Türkiye, çok sayıda etnik yapı barındıran, çok dinli, mezhepçi olmayan, demokratik ve seküler bir devlet olarak Suriye Arap Cumhuriyeti’nin egemenliğine, bağımsızlığına, birliğine ve toprak bütünlüğüne saygılarını bir kez daha ifade ederler.”

Türkiye’nin Suriye konusunda giderek Rusya yörüngesine girmesinin bir başka sonucu ise, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleriyle ittifakın zayıflaması olacak. Bu da en çok Türkiye’deki ağır Vahhabi söylem ve uygulamalarını vuracak. Nitekim, AKP’nin Körfez Araplarıyla birlikte yola çıktığı “Sünni İslam ittifakının” dağılma işaretleri gelmeye başladı bile; Türkiye, Suriye’de Esad yönetiminin sona erdirilmesini “önceliklerinden” çıkarınca, ilk tepki Suudi Arabistan’dan geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trabzon’da stada Katar Emiri’nin fotoğraflarını astırması ise, Türkiye Suriye’de taraf değiştirirken, eski müttefik Katar’ın bir nevi “gönlünün alınması” olarak okunmalı.
Türkiye açısından siyasal İslam’ın gerileyip, laikliğin ağırlığının artacağına ilişkin bir başka işaret, TBMM’nin 15 Temmuz FETÖ darbesini araştırmak için kurduğu komisyonun taslak raporunda yer aldı. AKP’lilerin çoğunluğu oluşturduğu komisyonun raporunda, “Milli eğitim dini, siyasi, ticari grupların eline bırakılmamalı” denildi. Eğitimin giderek dinileştirildiği, FETÖ’den alınan eğitim kurumlarının, başta Ensar olmak üzere, çeşitli vakıflara devredildiği eğitimin geldiği nokta, AKP hükümetinde bile rahatsızlık yaratmaya başladı. O kadar ki, Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz bile, PISA sonuçlarında İmam-Hatip okullarının durumunu es geçip, “Fen lisesi öğrencilerimizin dünya ile yarışma konusunda sıkıntısı yok, hatta dünyanın çok çok daha önünde” demek zorunda hissetti.
– Ve dış politikadan bir işaret daha; AKP, son döneme mitinglerde, konuşmalarda ötekileştirdiği, hatta şeytanlaştırdığı Avrupa Birliği ile, sessiz sedasız yeniden yakınlaşma çabası içine girdi. Gümrük Birliği’nin güncellenmesine ilişkin müzakereler masada.
Bu kadar da değil; Ayrıca, AB ile “vizesiz seyahat” olasılığının hayata geçirilmesi için görüşmeler de el altından devam ettiriliyor. Ankara’nın bu konuda AB’ye yeni öneriler yaptığı kulislere sızmış durumda.
Kısacası;
Türkiye’nin hiç gereği yokken içine çekildiği rejim değişikliği sürecinde atılacak nutuklara, kalabalıkları ağlatacak ağır İslami söylemlere aldırmayın;
Önümüzdeki dönem, AKP istese de, istemese de, laikliğin yükseldiği dönem olacak.
Atatürk’ün neredeyse 100 yıl önce gördüğünü, onlar da sonunda görecek, anlayacak…

ANKARA FISILTISI
ANKARA’YA ‘KÜRDİSTAN’ TEMSİLCİLİĞİ KURULUYOR

Hayaldi; gerçek oldu.
Ankara’ya “Kürdistan Temsilciliği” kuruluyor.
Irak’ın kuzeyindeki Kürt siyasi partileri Ankara’da yıllar önce temsilcilikler açmışlardı. Irak Kürdistan Demokrat Partisi ve Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin temsilcilikleri hala aktif.
Ancak ilk kez, bir siyasi parti değil, Irak’ın kuzeyindeki özerk yönetim temsilcilik açacak Türkiye’nin başkentinde.
İlk açıklama, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Dış ilişkiler Sorumlusu Felah Mustafa’dan geldi. Mustafa, Irak Kürdistan temsilciliğinin Türkiye’nin başkentinde açılması için Ankara ve Erbil’in “anlaştığını” söyledi. Bu anlaşma, Türkiye’nin Erbil Başkonsolosu Akif İnam tarafından da, Barzani’ye yakın Rudaw televizyonuna yapılan açıklamada doğrulandı.
Kısacası, “Kürdistan Temsilciliği” açılış için gün saymaya başladı.
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Ankara’da açacağı bu temsilcilik, Barzani’nin Kuzey Irak için “bağımsızlık” arayışıyla birlikte okunmalı.
AKP hükümetinin Ankara’da “Irak Kürdistan Temsilciliği”ne izin vermesi ise, bağımsızlık ilanına Türkiye’nin “yeşil ışık yakması” olarak yorumlanıyor kulislerde.
==================================
Dostlar,

Son 2-3 gün son derece yoğun işlerimiz – görevlerimiz nedeniyle sitemize yeni dosya koyamadık.. Üzgünüz..
SÖZCÜ’den Sayın Zeynep GÜRCANLI‘nın yukarıdaki yazısını önemsedik.
Elbette dünya ve Türkiye laik-seküler devlet ve toplum yaşamını sürdürecek..

Yazının 2. bölümü ise AKP’nin her zamanki tutarsızlıklarına kötü bir örnek..
Bunlar ülkemize sıklıkla onarımı olanaksız zararlar verebiliyor..
Yapılmaması ve düzeltilmesi gerekiyor..

Sevgi ve saygı ile.
27 Aralık 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net

profsaltik@gmail.com