Kategori arşivi: SİZİN İÇİN SEÇTİKLERİMİZ

Bizim yazdıklarımız, oluşturduklarımız dışında değişik kaynaklardan alarak paylaşılmasını uygun bulduğumuz dosyaları içermektedir.

Hızlı iklim değişikliği


Sayın Prof. Dr. D. Ali
Ercan’dan               :

Portresi_gulumseyen

Hızlı iklim değişikliği

Stanford  Üniversitesi  Araştırması

  • “İklim, son 65 milyon yılda olmadığı ölçüde hızlı  değişiyor.” 

Bu açıklama ABD’nin Stanford Üniversitesinin hazırladığı bir raporda
yer alıyor. Yapılan araştırma  Today’s 
Science dergisinde yayımlandı. Araştırmada görev alan Christopher Field  yaptığı açıklamada  “Küresel ısınım bu yüzyıl içinde 1,5  derece  artacak olursa hız daha önce görülenden 10 kat daha fazla olacak. Ancak sıcaklık artışını bu düzeyde tutmak için bile sera gazları salımında çok büyük azaltma gerekli.”
dedi.

Field devamla, 

“Eğer dünya sera gazı emisyonlarını azaltmadan mevcut haliyle kalırsa ve küresel sıcaklık 5 derece artarsa, değişimin ilerleme hızı geçmiştekinden
en az 50, hatta 100 kat daha çok olacak.”
diyor. Burada geçmiş olarak tanımlanan süre 55 milyon yıl……  Field “Gezegen 65 milyon yıldır böyle hızlı  bir değişim yaşamadı, İnsanlık böyle bir şeye tanık olmadı.” diyor.….

SCIENTIFIC AMERICAN

Arctic ice melting

NASA Kuzey Denizi’nin en kalın parçasında çok hızlı erime tepit etti.
(NASA Goddard Space Flight Center)

———

Today’s Climate Change Proves Much Faster Than Changes
in Past 65 Million Years

By Anne C. Mulkern and ClimateWire

The climate is changing at a pace that’s far faster than anything seen in 65 million years, a report out of Stanford University says. The amount of global temperature increase and the short time over which it’s occurred create a change in velocity that outstrips previous periods of warming or cooling, the scientists said in research published in today’s Science.

If global temperatures rise 1,5 degrees Celsius over the next century, the rate will be about 10 times faster than what’s been seen before, saidChristopher Field, one of the scientists on the study. Keeping the temperature increase that small will require aggressive mitigation, he said.

If the Earth stays on its current course without reversing greenhouse gas emissions, and global temperatures rise 5 degrees Celsius, as scientists say is possible, the pace of change will be at least 50 times and possibly 100 times swifter than what’s occurred in the past, Field said. The numbers are imprecise because the comparison is to an era 55 million years ago, he said.

“The planet has not experienced changes this rapid in 65 million years,” Field said. “Humans have never seen anything like this” Field, in the school’s Department of Global Ecology with the Carnegie Institution for Science, and Noah Diffenbaugh, an associate professor of environmental Earth system science, reviewed and synthesized existing research on climate change for a special issue of Science: “Natural Systems in Changing Climates.”

They looked at climate events or major transitions that have happened on Earth since the extinction of the dinosaurs. Those include the period when the Earth emerged from an ice age. Temperatures then increased between 3 and 5 degrees Celsius, similar to the amount scientists say is possible with ongoing climate change. But that change happened over about 20 thousand  years, the scientists said, and not decades as is happening now.

They also looked at a period when global temperatures dropped 11 to 12 degrees over a period 52 million to 34 million years ago.

“That’s a larger change in global temperature than what’s likely to occur over the next century, but it happened over 18 million years,”  Diffenbaugh said. “So it was a high-magnitude but relatively low-rate event. “We find periods of Earth’s history where the global temperature change was of similar magnitude, but the rate was an order of magnitude slower.”

Ecosystems shifting a yard a day
The changes that are expected ahead will happen much faster than the rate at which species and ecosystems typically are able to adjust, Field said.Plants  and animals essentially would need to move about 1 yard each day farther north or higher in elevation to maintain the conditions they prefer, Field said. While farmers and others can shift where they grow crops, Field said, it’s different for a butterfly or a maple tree. “Maple trees are not good at moving,” Field said, adding, “You don’t have forests moving over long distances very, very fast.”

Trees can shift over time when seeds are blown and squirrels carry acorns, but it typically is not that rapid, he said. The fastest that trees have had to move in the past was tens of meters per year. That’s known from pollen records, he said. “We actually don’t have any good examples of them moving as fast as they’ll need to in the future because the climate zones haven’t moved that fast” Field said.

At the same time, species and plants will be affected by other human-induced changes, the paper said.

“In responding to those rapid changes in climate, organisms will encounter a highly fragmented landscape that is dominated by a broad range of human influences,” the study said. “The combination of high climate-change velocity and multidimensional human fragmentation will present terrestrial ecosystems with an environment that is unprecedented in recent evolutionary history.”

Erdoğan’a Fas’ın ardından Tunus şoku !


Erdoğan’a Fas’ın ardından Tunus şoku !

Açıklama:<br />
http://istihbaratsahasi.files.wordpress.com/2013/06/image00232.jpg?w=625

Tunus’taki en büyük muhalif güç olan Halk Cephesi Başbakan Erdoğan’a rest çekti.

Tunus’un en büyük muhalif gücü Halk Cephesi Erdoğan’la görüşmeyi reddetti.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bugün başlayacak Tunus gezisine bu ülkedeki
en büyük muhalif güç olan Halk Cephesi’nden ‘boykot’ geldi.

Cephe’nin lideri ve sözcüsü Hamma Hammami, “Erdoğan’la akşam yemeğine
davet edilmiştik ama reddettik zira biz despot ve komplocuların ziyafetine katılmayız” açıklamasında bulundu.

“ERDOĞAN BASKICI ve GERİCİ BİR LİDER”

Evrensel Gazetesi‘nin haberine göre Hammami, Tunus halk güçlerini
başkent Tunus’taki Türk Büyükelçiliği önünde kitlesel bir protestoya da çağırdı.
Hammami’ye göre bu protestonun mesajı, “Erdoğan’ın Tunus topraklarında istenmediği gibi kendisine aynı zamanda baskıcı ve gerici bir hükümetin lideri olduğunun hatırlatılması” olacak.

Tunus hükümetine de “Türkiye’de devam eden şiddetli baskı ve müdahaleler,
Batının sürekli ‘demokratik İslam’ olarak sunduğu İslamcıların başarısızlığının
bir kanıtıdır” diyerek tepki gösteren Hammami,
özgür Tunusluları Türkiye halkını desteklemeye davet etti.

**********************

Haber demode oldu, eskidi.
Ama basında hiç şu yorum yapılmadı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve Avrupa Parlamentosu Sosyalist ve Demokratlar İlerici Grup Başkanı Hannes Swoboda arasında yaşanan tartışma, ardından randevu iptali için TÜRKİYE, KILIÇDAROĞLU, CHP REZİL OLDU yorumları yapılmıştı.

Şimdi o yorumları yapanların yüzünün aldığı şekli merak ediyorum.
Bütün bu yaşananlar
Recep Tayyip Erdoğan’ı, AKP’yi Türkiye’yi rezil etti mi/etmedi mi?
Buyrun yanıt  verin.

Oraj POYRAZ
ne_mutlu_turkum_dyene@googlegroups.com,
orajpoyraz@neomailbox.net,
8.6.13

Prof. Dr. D. Ali Ercan : Akil İnsan


Prof. Dr. D. Ali Ercan

portresi

Akil İnsan

“Akil” insan demek, akıllı insan demektir.
Akıllı insan, zeki, deneyimli, engin bilgili, bilge kişilikli olur.
Oysa Başbakanın atadığı “akil”ler listesinde bu tür akıllı olanlar değil,
Başbakanın Anayasa konusundaki isteklerini halka anlatmakla ve halkı “ikna” etmekle görevli demagog insanlar var.
(Muhtemelen her birine yaptıkları büyük hizmetin karşılığı maddi ödüller de verilecektir).

Daha çok Demokrasi bahanesiyle daha az Cumhuriyet,

Daha çok Halk goygoyculuğu, daha az Milli yapı ve

Birlik ve Bağımsızlık yerine daha çok bağımlılık ve bölünüş getiren
bir “antidemokratik Başkanlık Anayasası”
nın (yönetmeliğinin) dayatılması
söz konusudur.

Gidişat orta çağın gerisine, şeriat devletine doğru bir gidiştir.

Hedef; Sevr öngörüsü Anadolu haritasını gerçekleştirmektir.

Bu Anayasanın muhtemel anahtar sözcükleri:

  • İslam, Kürt, Özerk, Federal, Başkan…

 

“Darbeciler temizlensin” sloganından güçlü ordu talebine

Doğu Perinçek, 24 Mart 2008’den bu yana 4,5 yıldır tutuklu yargılanıyor ve
insanlık tarihinde eşi bulunmaz biçimde yurtsever, devrimci üretimini sürdürüyor!

Doğu Perinçek

“Darbeciler temizlensin” sloganından güçlü ordu talebine

Türkiye’de darbe formülü.
Darbe niçin imkânsızdı?
“Darbeciler Temizlensin” sloganı neye yaradı?

CHP, MHP ve o “solcular”, AKP’nin güdümüne nasıl girdiler?

“İkinci Dünya Savaşı devam ediyor” diye 1980 yılına kadar ormanda saklanan Japon askerinin durumuna nasıl düşüldü?

Âkil yazarların tarihi çıkışı?

Türkiye’de 2002 yılında, AKP’nin bir ABD darbesiyle iktidar koltuğuna oturtulmasından sonra askerî darbe tehlikesi yoktu;
Ordusuz kalma tehlikesi vardı.

Darbe formülü

Ülkemizde askerî darbenin formülü bellidir:
Komuta kademesi, ABD ile birleşirse, darbe olur.
Türk Ordusu, milletle birleşirse devrim olur.
1990 sonrasında ABD ile Türk Ordusunun komuta kademesi ayrışan ve cephe cepheye gelen bir sürece girmişlerdi.

ABD, 1990’ların başında Kemalizmi tasfiye kararı almış ve 1996 yılında Refah Partisi içindeki yenilikçileri iktidar koltuğuna oturtma planını uygulamaya koymuştu.
CIA’nın denetimindeki Rand Corperation, “Tayyip Erdoğan’ı başbakan, Abdullah Gül’ü dışişleri bakanı yapacaklarını” 6 yıl önceden ilan etmişti (Doğu Perinçek, Leyla Tavaşanoğlu’na aktarıyor, Cumhuriyet, 16 Şubat 1997).

ABD’nin gündeminde Irak’ı işgal vardı, Kukla Kürdistan kurulacaktı.
Bunun için Türk Ordusunun sindirilmesi gerekiyordu.

ABD’nin Foreign Affairs, Foreign Reports, Joint Forces Quarterly, Mediterranean Quarterly gibi resmî ve yarı resmî organları, “Türk generallerinin hizadan çıktığını” yazıp duruyorlardı (Hasan Bögün, ABD ve AB Belgeleriyle Türk Ordusu, Kaynak Yayınları, İstanbul, Nisan 2007).

Kısacası askerî darbe için imkânsız bir döneme girilmişti.

ABD ruhsatlı muhalefet

Ne var ki, kimi AKP muhalifleri, sistemle olan bağları nedeniyle Tayyip Erdoğan iktidarına karşı mücadeleyi ABD’nin iznine bağlamışlardı.

ABD’yi ve İsrail’i, 150 yıllık tarihimizi unutup, laiklik tahtına oturtuyorlardı.
Umutları, Ortadoğu’da ve Türkiye’de laikliği, ABD ve AB ile birlikte korumaktı.
Hele Obama’nın seçilmesinden sonra, beklentiler tavan yaptı.
Hatırlayınız Obama Türkiye’ye geldiği zaman, Anıtkabir’in merdivenlerinde mendil açıp, Obama’yı beklediler.

Oysa Obama, Tayyip Erdoğan ile birlikte ayakkabılarını çıkarıp Sultan Ahmet Camisine girmişti.

O günlerin Cumhuriyet gazetelerine bakınız, bu süreci her yönüyle göreceksiniz.
AKP ile ortak slogan “Dinci” İran’a karşı ABD ile birlikte olmayı umut eden çevreler, aynı zamanda ABD’nin “Darbeciler Temizlensin” programına da destek oldular.
AKP’den Gladyo’yu temizlemesini talep edecek kadar AKP’liydiler.

Egenekon tertibine “Yetmez ama evet” diyorlardı.

ABD ve AB, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı operasyon yürütüyordu ve sözümona “sol”daki Atlantikçiler de, “Askerî vesayetten kurtulma” adına bu uygulamayı desteklediler.
Ortak sloganı üreten AKP idi:

“Darbeciler Temizlensin!”

Kılıçdaroğlu’nun CHP’sinden, TKP, ÖDP, BDP ve PKK’sine kadar hepsi, Tayyip Erdoğan’ın “Darbecileri temizleme” harekâtına, kendi ölçülerinde yardımcı oldular.

Devlet Bahçeli’nin MHP yönetimi de o cephedeydi.

Oysa temizlenen “darbeciler” değil, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Mustafa Kemal birikimiydi.

Temizleyen de, ABD emperyalizmi ve gericilik.

ABD emperyalizmi ve AKP gericiliği, devrimcileri, vatanseverleri ve Mustafa Kemal’in askerlerini duvarlara hapsederken, o solcularımıza hiç dokunmadılar.

O “Solcular” niçin ABD planına destek oldu?

Kılıçdaroğlu, bu operasyon için CHP’nin başına getirtildi.
Peki bir takım “solcuyum” diyenler, ABD planına niçin kapıldılar?
Birincisi, Lenin’den beri çağımızın baş çelişmesinin Ezen – Ezilen millet ayrımında olduğunu anlamamışlardı, kafaları 19. yüzyıla saplanıp kalmıştı.

Başka bir çağda ve Avrupa’daydılar.

Teorileri hayatın dışındaydı.
İkincisi süreci maddî verilere göre anlamaya gayret etmediler.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komuta kademesi, 1991 Körfez Savaşı’ndan sonra cephesini

ABD tehdidine dönmeye başlamıştı.
Org. Karadayı’lar, Org.Kıvrıkoğlu’lar, ABD tarafından kamuoyu önünde mimlendiler.
ABD, Türkiye’yi işgal tatbikatı hazırlığına 1999 yılında başladı.

Org.Kıvrıkoğlu’nun “Bin yıllık kararlılığına” meydan okuyan bir başlık buldular:
“Millenium Challenge 2002” (Binyılın Meydan Okuması 2002).

Tatbikat 2002 yılının 24 Temmuz günü Lozan’ın yıldönümünde başladı, Sakarya Savaşı kadar, yani 22 gün sürdü. Tatbikat senaryosu, Kıbrıs’tan başlıyordu ve Türkiye’nin 96 saat içinde işgaliyle sona eriyordu.

O solcularımızın umurunda bile değildi bunlar.

12 Mart ve 12 Eylül’e takılı kalmak

İşçi Partisi, 1990’lardan başlayarak bu sürece ısrarla dikkat çekti.
Ama “solcularımız”, “İkinci Dünya Savaşı devam ediyor” diye 1980 yılına kadar ormanda saklanan Japon askeri gibi, 12 Mart ve 12 Eylül’de kalmışlardı.
Cepheleri ABD emperyalizmi ve işbirlikçi AKP’ye değil, onların gösterdiği hedefe dönüktü.
Her gün Ordu düşmanlığıyla yatıp Ordu düşmanlığıyla kalkılıyordu.
AKP planının piyonları oldular.
Kemalist Devrimin son kalelerinin tasfiyesi sürecine direnmek bir yana, destek oldular.

Sınıf mücadelesinin somut mevzisi

Savaşın yeryüzünde olduğunu kavramamışlardı.
Sınıf mücadelesi, toplum hangi mevzide mücadele ediyorsa, o mevzidedir.
19.yüzyılda çakılıp kalmış olanlar, proletarya – burjuvazi çelişmesini eksen alarak, ancak değirmenlere karşı savaşabilirlerdi.

Oysa işçi sınıfı, köylülük, esnaf, zanaatkâr, aydın, millî sanayici ve tüccar, bütün halk sınıfları;

Kemalist Devrimin KİT’lerini, tarıma desteklerini, gümrüklerini, Türk Lirası’nı, laikliği, Aydınlanma kültürünü ve sanatını savunma mücadelesindeydi.
Millî sınıflar, emperyalizme ve Ortaçağ gericiliğine karşı direniyordu.
Bu mevziye girmeyenler, mücadelenin kenarında kaldı;
dahası Ordu düşmanlığıyla Atlantik sisteminin planına hizmet etmiş oldular.

Âkil yazarların tarihî çıkışı

Bakın bugün toplumumuzun âkil yazarlarına, Necati Doğru, Melih Aşık, Ataol Behramoğlu, Oktay Akbal, Bekir Coşkun, Yılmaz Özdil, Mustafa Mutlu, Emin Çölaşan, Öztin Akgüç, Can Ataklı, Orhan Bursalı, Ali Sirmen, Arslan Bulut, Rıza Zelyut, Kemal Baytaş, Mehmet Türker, Afet Ilgaz, Saygı Öztürk, Yavuz Selim Demirağ, Hasan Demir, Selcan Taşçı ve en başta Aydınlık yazarları, hepsi çok önemli bir durum saptaması yapıyorlar:

Türk Ordusu, AKP iktidarı marifetiyle felç edildi.

Sabotajın en büyüğü Kemalist Devrime yapıldı.

Vatan hainlerine söyleyecek söz yok, ormanda saklanan Japon askerleri ise,

“Darbeciler Temizlensin” diye ABD emperyalizmine ve AKP’ye tempo tutmaya devam etsinler!

Doğu Perinçek

NE MUTLU TÜRK’üm DİYENE : Yerli malı kullanın..

Dostlar,

İşte “serbest ticaret”in ülkemizi sürüklediği çıkmaz..

İşte AB “Gümrük Birliği” nin ülkemizi duvara dayayan tablosu..

İşte Dünya Ticaret Örgütü’nün ve oraya üyeliğimizin görkemli başarısı..

İşte KüreselleşTİRme = Yeni Emperyalizmin ülkemize verdiği karne..

500 milyar doları aşan toplam borç.

100 milyar doları aşkın dış ticaret açığı

Ve unutturulan YERLİ MALI HAFTALARI..

Yaşasın küresel rekabet..

Türkiye bu kan emicilere daha ne denli, dayanabilir ??

Bir de; hani “TÜRKİYE CUMHURİYETİ’nin ETMELİ KÜLTÜRDÜR” diyordu galiba Mustafa Kemal Atatürk değil mi??

Sevgi ve saygı ile.
17.9.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================================================

Ahmet Bey, sabah saat 7.00’de

*Casio** masa saatinin alarmiyla gözlerini açti.

*Puffy** yorganini kaldirdi.

*Hugo Boss** pijamalarini çikarip

*Adidas** terliklerini giydi.

*WC** ‘ye ugradiktan sonra banyoya geçti.

*Clear** sampuan ve

*Protex** sabunuyla dusunu aldi.

*Colgate** ile dislerini firçaladi.

*BRAUN** ile saçlarini kuruttu.

*Bill’s** gömlegini ve

*Pierre Cardin** takimini giydi.

*Lipton** çayini içti.

*Sony** televizyonda medya özetlerini ve

*flash** haberleri izledi. *

*Citizen** kol saatine bakti. Aile fertlerine

*’BYE’** deyip

*Peogeot** otomobiline bindi.

*Blaupunkt** radyosunu açarak,

*rock** müzigi buldu. Agzina bir

*Polo** seker atti. Sehrin göbegindeki

*Mega Center** ‘daki ofisine varinca,

*Toshiba** bilgisayarini çalistirdi.

*Microsoft Excel’e** girdi.

*Ofisboy** ‘dan

*Nescafe** ‘sini istedi. Saat 10.00’a dogru açligini

yatistirmak için

*Grissini **yedi. Öglen

*Wimpy’s Fast Food** kafeteryaya gitti. Ayaküstü,

*Coca Cola** ve **hamburgeri **mideye indirdi.

*Camel** sigarasini yakip

*Star** gazetesini karistirdi. Aksamüzeri is çikisi

*Image Bar’** a ugrayip

*JB’** sini yudumladi, sonra kösedeki

*Shopping Center** ‘a ugradi. Esinin siparis ettigi

*Ariel** deterjan,

*Ace** çamasir suyu,

*Palmolive** sampuan,

*Gala** tuvalet kagidi,

*Sprite **gazoz ve

*Johnson** kolonyayi alarak kasaya yanasti.

*Bonus** kartiyla ödemeyi yapti.
Hafta sonu esi Münevver’le

*Galleria** ‘ya giden Ahmet Bey,

*Showroom** ‘lari dolasip

*Converse** ayakkabi, *

*Lee Cooper blue jean** satin aldi.

Aksam evde bir gazetenin verdigi

*TV Guide** ‘a göz atan Ahmet Bey, kanallar arasinda

*zapping** yaparak,

*First Class** ,

*Top Secret** ,

*Paparazzi** gibi programlar izledi. Ayni anda

*Outdoor** dergisini karistirdi.

Uykusu gelen Ahmet Bey, televizyonu kapatip yatak odasina geçerken, kendini mutlu hissetti.
** ‘Ne mutlu Türk’üm diyene!’** diye gerindi ve uyudu.

*Hâlâ da uyuyor. Ne zaman uyanacagi da belli degil.

Solculuk-Yurtseverlik

Ataol Behramoğlu

Solculuk-Yurtseverlik

Cumartesi yazıları, 15.9.12, Cumhuriyet

Aynı başlık altında daha önce yazmış olabilir miyim, tam olarak anımsamıyorum. Ola da bilir… Fakat konu zaten hep gündemimizde. Solcu olduğunu düşünen biri aynı zamanda yurtsever olabilir mi? Solculukla yurtseverlik arasında ilişkiler, yakınlıklar ya da karşıtlıklar nelerdir? Zihin bulanıklığına yol açan pek çok soru…

***

Solculuktan başlayalım… Çok yazıldı ama yineleyelim… Fransız devrimi öncesinde Fransa Ulusal Meclisi’nde varlıklı sınıfların temsilcileri başkanlık kürsüsüne göre sağda, emekçilerin temsilcileri solda otururlarmış. Deyim buradan geliyor. Yani kelimenin kendisinin, ona “atfedilen” (onunla ilişkilendirilen) siyasal anlamla ilgisi yok. Emekçi temsilcileri başkanlık kürsüsünün sağında sağda oturmuş olsalar bugün solcu dediklerimize sağcı denilecekti…

Buna karşılık, dilimize Fransızca “patriotisme” sözcüğünden (sanırım Tanzimat döneminde) “vatanperverlik” diye çevrilen, bugün yurtseverlik dediğimiz kavram, onu adlandıran sözcükle örtüşüyor.

“Vatan” sözcüğünü ilk kez Namık Kemal’in, bugün kullandığımız anlamıyla kullanmış olduğu söyleniyor.

Namık Kemal solcu değildi kuşkusuz. O dönemin Osmanlı toplumunda bugünlerdeki anlamıyla solculuk ve sağcılık kavramlarının toplumsal ve düşünsel karşılıkları yoktu.

Böyle de olsa, kendi döneminin feodal, dinci gericilerine karşı Tanzimat’ın büyük düşünürü ve edebiyatçısı kuşkusuz “sol” değerleri temsil etmekteydi.

***

Günümüz Türkiyesi’nde (ve herhalde bütün ülkelerde) solcu olarak, emekten yana değerleri temsil eden kişiler ve kurumlar adlandırılıyor. Daha da genelleştirerek söylersek solculuk, her türlü tutuculuğun karşısında, ileriden, değişimden yana olmaktır. Daha çok sınıfsal temele sahip böyle bir kavramla; “yurtseverlik” gibi ister istemez ulus, ulusçuluk kavramlarını çağrıştıran bir kavram arasında nasıl bir yakınlık bağıntısı kurulabilir? Solcu olmayan, sol değerleri benimsemeyen kişiler de kendilerini pekâlâ yurtsever sayabileceklerine göre…

***

Burada karşımıza “Nasıl bir yurtseverlik” sorusunun çıkması kaçınılmazlaşır…

Başka ulusları, başka ulusların insanlarını küçümseyen, onları düşman olarak gören bir yurtseverliğin; emek değerlerini savunan ve böylece de evrensel bir anlama sahip solculukla ilgisi olamaz.

Böyle olmasa bile, sevdiğini düşündüğü ülkesi içindeki haksızlıklara karşı çıkmayan, göz yuman ya da bu haksızlıkların zaten nedeni olan bir yurtseverin de, ne çeşit bir yurtsever olduğu zaten kuşkuludur.

Bir başka deyişle, sol değerlerle bağdaşmayan bir yurtseverlik, boşluktadır.

Boş bir kavramdır. Başlangıcında olmasa bile eninde sonunda şovenizme, başka uluslara düşmanlığa, evrensel değerleri temsil eden sol karşıtlığına ve böylece de emek ve emekçi düşmanlığına dönüşecektir…

***

Bunun ardından, “Nasıl bir sol” sorusunu yanıtlamak gerekir…

Kendi ülkesinin gerçekliğinden habersiz, böyle bir gerçekliğe ilgisiz, kendi ülkesinin insanına ve kültürüne sevgisiz bir solcu olabilir mi?

Olursa, bu nasıl bir solcudur?

Üstelik ulus düşmanı emperyalizm gerçeği karşısında, yurtseverlik duygusundan güç almayan bir solculuk, kendinde bütün ülke adına konuşma hakkını bulabilir mi?

Sözünde ve eyleminde inandırıcı olabilir mi?

***

Özetle ve özellikle de bizimki gibi ülkelerde, solculuk ve yurtseverlik değerleri bir bütünü oluşturur.

Yakın tarihimizde görüp yaşadığımız gibi, sol karşıtı bir ulusçuluk (milliyetçilik), eninde sonunda egemen sınıfların, emperyalizmin vurucu gücü, paralı askeri olacaktır.

Yurt sevgisini küçümseyen, bunu şoven ulusçulukla bir tutan, modası geçmiş sayan, bir zamanların kimi sol kimlikli aydınlarının ise zaman içinde solcu olmaktan da nasıl uzaklaştıklarına, sol düşmanı bir iktidarın buyruğuna girdiklerine en yakın zamanlarda tanık olduk…

Önümüzdeki Cumartesi yazım, büyük olasılıkla, bu gibilere ilişkin bir şiir olacak…

15 Eylül 2012 – Cumhuriyet

Kamer Genç’ten RT Erdoğan’a Ciddi Laiklik Uyarısı..

CHP Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’e teşekkür ve desteğimizle..

* “Laiklik asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle savaşma kapısı açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi olanağını sağlamıştır.
Laikliği dinsizlikle karıştırmak isteyenler, ilerleme ve canlılığın düşmanları ile gözlerinden perde kalkmamış Doğu kavimlerinin fanatiklerinden başka kimse olamaz.”

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK (1930)

Tayyip Erdoğan’ın Fethulah Gülen ile DERSANE pazarlığı

Tayyip Erdoğan’ın Fethulah Gülen ile pazarlığı

“2014’te dersaneler kapatılacak…” Tayyip Erdoğan’ın bu açıklaması Ankara’da; “Tayyip, Fethullah’la pazarlığa tutuştu” şeklinde yorumlandı. Peki, pazarlık konusu ne? Onu da Ankara’nın deneyimli gazetecilerinden Sabahattin Önkibar yazdı.
13 Eylül 2012 Perşembe 22:35

Dersaneler üzerinden F Tipi ile pazarlık

Baştan belirteyim, kapalı mekanlardaki sigara yasağı hadisesinden sonra Tayyip Erdoğan’ın beğendiğim tek vaadi dersanelerin kapıtılacağı beyanıdır.
Dersaneler olayı nereden bakarsanız bakın faciadır.
Birincisi, eğitim sistemimizdeki rezilliği afişe ediyor.
Buna paralel olarak eğitimdeki fırsat eşitliğinin önündeki en büyük engeldir .
Dersaneler vahşi kapitalizmin parası olanın eğitim hakkı olur diyen malum anlayışının tezahürüdür.

Devleti aradan çıkarması ve özel bir alan oluşturması sebebiyle de dersaneler gerçekte sosyal-siyasal ve inanç mühendisliklerini en etkili tarlalarıdır.

Nitekim F Tipi örgütün vücut bulup serpildiği yer dersanelerdir.

Üniversiteye hazırlama ambalajı ile ilişki kurulan gençlik bu kurum aracılığı ile devşiriliyor.

Buradan hareketle dersanelerin F tipi örgütün kuluçka merkezleri olduğunu söylemek pekala mümkündür.
Dolayısı ile kaldırılması her bakımdan hayırlı olacaktır.

Ancak bunu yaparken sistemin buna göre acil dizaynı gerekiyor yoksa dersanecilik şekil değiştirerek bir şekilde mevcudiyetini sürdürecektir.

Gelelim Tayyip Erdoğan’ın bunu niye yaptığına?
Hayır Erdoğan’ın derdi eğitim sistemimizdeki çöküşü ya da yoksulu korumak değildir. Öyle olmuş olsaydı 10 yılda bu yönde bir milim adım atardı. Tersine eğitimde var olan bugünkü kaosun müsebbibi bizzat kendisi, yani hükümetleridir.

Öyle ise Tayyip bey’in bu tutumu niye mi?

Dersane olayını kullanarak bir süredir kendine hasmane davranan F Tipini hizaya getirmektir.

Evet, Erdoğan dersaneleri kapatırım mesajı ile Cemaatin başında kılıç sallandırıyor ve kendine biat etmelerini istiyor.

Diyeceksiniz ki, Cemaatin kontrolü o kadar mı önemli?

Önemli, zira F Tipinin elinde Tayyip Bey’in yakın çevresi ile alakalı müthiş bir arşiv var. Erdoğan geleceği planlar ve Çankaya’ya çıkmak isterken işi şansa bırakmak istemiyor ve medyası, bürokraside kadroları ve arşivi olan F tipini dersaneleri kapatırım korkutması ile pazarlığa zorluyor!

(ulusalkanal.com.tr, 14.9.12)

MÜSLÜMANLARLA SAVAŞ..

Em. Amiral Türker ERTÜRK

MÜSLÜMANLARLA SAVAŞ

İLK KURŞUN, 14 Eylül 2012

Geçtiğimiz Çarşamba günü Libya’nın Bingazi kentinde ABD Konsolosluğu önünde toplanan kızgın göstericiler arasında bulunan “İslamcı saldırganlar” konsolosluk yerleşkesinde bulunan bazı binalara roketlerle saldırarak ABD Büyükelçisi Christopher Stevens ve üç Amerikalı memuru öldürdüler ve yaklaşık 20 çalışanın da yaralanmasına neden oldular. Öldürülen Stevens geçen yıl Kaddafi’ye karşı gerçekleştirilen Batı destekli müdahalede başrolü oynamıştı.

Bingazi’de meydana gelen bu saldırı ile eş zamanlı olarak Mısır’da ABD’nin Kahire Büyükelçiliği önünde de kalabalıklar bir araya gelerek ABD’yi kınayan ve protesto eden gösteriler yaptılar. Göstericilerin Büyükelçiliğe girme teşebbüsü Mısır güvenlik güçlerinin zor kullanması ile engellendi.

Bingazi ve Kahire’de aynı anda meydana gelen bu iki saldırıdan yaklaşık 24 saat sonra ABD’nin Tunus Büyükelçiliği önünde yapılan ABD aleyhtarı gösteri polisin göz yaşartıcı bomba kullanması ile dağıtılabildi. Dün de ABD’nin Yemen Büyükelçiliği’ne saldırıldı, polis havaya ateş açmak zorunda kaldı.

Şimdilik 4 insanın yaşamını yitirmesine neden olan bu protesto gösterileri ve saldırıların nedeni ise Hz. Muhammed’e ve İslam’a hakaretler içeren

Müslümanların masumiyeti” adlı bir film.

Filmin yapımcısı ve yönetmeni İsrail asıllı Amerikan vatandaşı Sam Bacile.

Bacile Wall Street Journal Gazetesi’ne verdiği bir demeçte

“İslam kanserdir, Müslümanlar da yok edilmesi gereken böceklerdir.
Bu film ile İslam’ın nefret içerikli bir din olduğunu göstereceğim.” demiş.

5 milyon dolara mal olan 2 saat uzunluğundaki bu filmi 100 Musevi işadamı finanse etmiş. Dünyanın en büyük video paylaşım sitesi olan Youtube’a da konan filmin yapımcısı, meydana gelen olaylar nedeniyle geçtiğimiz Salı gününden beri saklanıyor.

Bingazi’deki olaylar terördür

Sevgili okurlar,

Öncelikle şunu vurgulamak isteriz ki; Bingazi’de meydana gelen olaylar bir terördür. Nereden gelirse gelsin ve nedeni her ne olursa olsun bu tür faaliyetler asla kabul edilemez ve hoş görülemez. Ama eklemeliyiz ki; dince kutsal duyguların ve 1,5 milyar Müslüman’ın inançlarına bu şekilde hakaret edilmesi doğru değildir.

Libya yetkilileri tarafından Bingazi saldırısının arkasında El Kaide sempatizanı Ensar El Şeria örgütünün bulunduğu ve Libya’da ABD destekli yeni oluşuma düşmanca yaklaştığı belirtilmektedir.

Bingazi, Kahire ve Tunus’ta meydana gelen bu olayların çok önemli olmasının bir nedeni de, Müslümanların yaşadığı öbür coğrafyalara yayılma tehlikesidir. Anımsarsınız Danimarka’da Jyllands Posten gazetesi 30 Eylül 2005’te yayınladığı “Hz. Muhammed karikatürleri” nedeniyle başlayan krizde Danimarka ve Norveç’in dünyadaki birçok büyükelçiliğine saldırılmış ve çıkan şiddet olaylarında 140 insan yaşamını yitirmişti.

Sanırım yine hatırlarsınız; zamanın Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rusmussen,
Hz. Muhammed’i terörist olarak da gösteren “Karikatür krizini” ifade özgürlüğü bağlamında değerlendirmiş ve müdahale etmemişti. Aynı Rusmussen PKK terörünü yaptığı yayınlarla destekleyen Roj TV’ye karşı da aynı hoşgörüyü göstermişti. Rusmussen böyle bir sicile sahipken, Erdoğan 2009 yılında anılan şahsın NATO Genel Sekreteri olmasını destek vermişti.

ABD Başkanı Obama yaptığı açıklamada “Bingazi saldırısından sorumlu olanlar yargı önüne getirilecektir“ dedi. ABD bu saldırı üzerine dünyadaki tüm temsilciliklerinde güvenliği en üst düzeye çıkarma kararı aldı. Yine ABD yetkilileri yaptığı açıklamalarda
“Bu saldırılar çok önceden planlanmış olabilir.” diyorlar.

Günümüzde hiçbir şey size anlatılmaya çalışıldığı gibi değildir. Bu nedenle çabuk
karar vermeyiniz. Bu saldırılar, başka bir hedefin gerçekleştirilmesi için gerekli olan hesaplı bir kışkırtma olabilir!

Bu saldırılar ABD’nin bölgeye yönelik politikalarında bir değişikliğe neden olur mu?

Göreceğiz! Çünkü Atlantik üzerinden estirilen rüzgarlarla geliştirilen Arap Baharı nedeniyle bölgenin seküler liderleri bir bir yıkılıp yerine dincileri getirilmekte. Saldırılar bu yaratılan iklimin sonucudur.

Savaş mı istiyorsunuz?

Bingazi’de yapılan saldırıyı BBC’den izledim. Konsolosluk önüne toplanmış ABD’yi protesto eden kızgın kalabalık içinde taşınan bir döviz “Müslümanlarla savaş mı istiyorsunuz?” çok dikkatimi çekti.

Hala fark edemediniz mi? Savaş istemiyorlar, savaşıyorlar!

Soğuk savaş bitiminden sonra Batı tarafından yapılan yeni tehdit algılamasına göre öncelikli düşman İslam dünyasıdır. Afganistan ve Irak bunun için işgal edildi. Libya’da 60 bin insan bunun için öldürüldü. Suriye bu nedenle karıştırıldı. İran’a müdahalenin yolları bunun için aranıyor. Yemen’e insansız hava araçları ile bunun için saldırılıyor. Sünni-Şii ekseninde savaş kışkırtıcılığı bunun için yapılıyor. Türkiye’de bunun için huzursuzluk var.

Arap Baharı bunun için sahneye kondu.

Yalnız Irak’ta 1,5 milyon insan öldürüldü.

Bush “Haçlı seferlerini başlattık“ dedi.

Anlamanız için daha ne yapılması lazım?

Fakat biliniz ki bu pervasız saldırıya karşı koyabilmenin yanıtı Kutsal Kitabımızın ayetleri arasında gizli değildir.

Bu savaşa karşı koyabilmenin gücü akıl ve bilimden geçer.

Aklın ve bilimin yaşamda egemen olmadığı ve laik düzenin kurulamadığı toplumların
burnu pislikten sırtı minderden asla kurtulamaz.

Saygılar sunarım.

Bombalar Suriyeli Muhaliflere Gidecekti!

Bombalar Suriyeli Muhaliflere Gidecekti!
(Cumhuriyet, 13.09.2012)

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Afyonkarahisar’daki 25 askerin şehit olduğu patlamanın “%99.5 sabotaj” olduğu yönünde emekli askerlerden bilgi aldığına ilişkin açıklamalarının ardından, CHP’den çarpıcı bir iddia daha geldi.

Dr. Aytun Çıray, CHP İzmir milletvekili

CHP İzmir Milletvekili Aytun Çıray, TSK’nin elinde bulunan 1936-37 Amerikan tipi
el bombalarını gizlice Suriyeli muhaliflere gönderdiğini, patlayan cephanelikte sayımın gece yapılmasının ve askerlerin acemi kısa dönem erlerden seçilmesinin de sevkıyatı
gizli tutma amacından kaynaklandığını iddia etti.

Çıray, twitter hesabı üzerinden patlamaya ilişkin çarpıcı iddialarda bulundu.

Çıray, şu iddiaları ortaya attı:

“Çok önemli ve emin kaynaktan Afyon’daki patlamayla ilgili bir bilgi aldım ve bunu pazartesi günü bir önergeyle Milli Savunma Bakanı’na soracağım.

Aldığım bilgiye göre TSK’nin elinde bulunan 1936-37 Amerikan tipi el bombalarını gizlice Suriyeli muhaliflere gönderiyorlardı. Sayımın gece yapılmasının ve askerlerin acemi kısa dönem erlerden seçilmesinin nedeni bu sevkıyatları gizli tutma amacına yönelikmiş. CHP milletvekillerini hazırlıksız olarak Apaydın Kampı’na almamalarının nedeni orada karşılaşacakları bu tür silahlarla da ilgiliymiş.”

Atalay: Yargı isteyecek

Öte yandan Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Kılıçdaroğlu’nun patlamaya ilişkin iddialarına ilişkin bir soru üzerine,

“Ana muhalefet partisi sorumsuzluk örneği gösteriyor.
Sergilenen tutum çelişkilerle dolu.
Yargı isteyecek, nedir elinizdeki şey diye.
Emekli bir subay bilgileri verdi diyor. Hepimiz dinledik, o ilk gün televizyonlarda tahminler yürüten emekli generaller vardı. Herhalde öyle birkaçının tahminleridir
Sayın Kılıçdaroğlu’nun elindeki.” dedi.