Emine Bulut’un Katli ve Eğitimde Kadın Düşmanlığı

Emine Bulut’un Katli ve
Eğitimde Kadın Düşmanlığı

Mustafa Solak
Tarihçi

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Emine Bulut’un eski eşi tarafından, çocuğunun önünde öldürülmesi toplumda haklı olarak derin bir infial yarattı. Kırıkkale Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü, saldırıya tanık olan çocuğu psikologun gözetimine almışlar.

Her kadına yönelik saldırı ve cinayet sonrası ilgili kurumlar bu tür rehabilite edici yöntemlere başvuruyor ama sorunun köklü çözümü eğitimde. Küçük yaştan başlayarak kadın-erkek eşitliğinin içselleştirilmesinin sağlanması gerekir. Dolayısıyla sorunun kaynağına inmeden olumsuz davranış başa geldikten sonra çözüm arayışları gerçekçi değildir.

Kadına yönelik şiddet ve erken yaşta evlilik arttı, kadınların okullaşma ve istihdam oranları azaldı. Dünya Ekonomik Forumu Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’na göre, Türkiye’nin cinsiyet eşitliğinde 144 ülke arasında 131. sıradadır. Son 14 yılda kadına yönelik şiddet 4 kat, % 392 artmış, genç kadın işsizliği % 23’e yükselmiş, kadınların istihdama katılımı ise %29-31 ile sınırlı kalmıştır. Son 10 yılda 500 bin kız çocuğu evlendirilmiş, son 6 yılda
142 298 kız çocuğu da erken yaşta doğum yapmıştır.

Eğitimde ise durum vahim ötesi. Değişen müfredata dayalı yazılan ders kitaplarıyla kadının durumu daha geriye götürülüyor. Kadına şiddetin kaynaklarını belirlemek durumundayız. Bunlardan biri de MEB ders kitapları.

Müfredat ve MEB ders kitaplarında da eşitlik ve kadın hakları konusunda geriye gidildi. Kimi ders kitaplarındaki metin ve görsellerde, kadın çalışma yaşamından çok evde gösterildi, ev kadını ve anne olarak betimlendi. Kitaplarda kadınlarla ilgili şu anlatımlar yer almaktadır:

  • Kölelik ve cariyelik,
  • Cariyenin kendi sahibesini doğurması kıyamet belirtisi sayılıyor,
  • Kadın evlenmesinde denklik ölçütü aranıyor,
  • Erkek, kadınlar akraba değilse 1’den çok kadınla evlenebilir,
  • Boşama yetkisi kocaya ait,
  • Boşama için kocanın mahkemeye gitmesine gerek yok, “boş ol” demesi yeterli,
  • Anneleri ile zifafa girilmeyen üvey kızlarla evlenilebilir,
  • Miras payı Medeni Yasa’ya değil ayete göre düzenlendi,
  • Kadının “açmasına izin verilen avreti; yüzü, bilekleriyle birlikte elleridir”,
  • Elbise, karşı cinsin dikkatini çekmemeliymiş,
  • Nafaka varken mehir düzenlendi,
  • Kadına bakmak haram,
  • Mezheplere göre avret yeri farklılığı,
  • Kürtaj “cinayettir” yaklaşımı,
  • Estetik yasak,
  • Tekfir eden (dinden çıkan) erkekse Müslüman bir kadınla evlenemez,
  • Dinini ve ahlakını beğendiğiniz dünürün oğluna kızınızı vermezseniz yeryüzünde fitne ve bozgunculuk olurmuş,
  • Tarih yazıcılığında kadının rolü çıkarıldı,
  • Kadın, eşinin sevmediği kimseleri evinize sokmamalı ve hoşlanmadığı kimselerle konuşmamalı imiş.
  1. sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitabında “Din ve Aile” başlığında evliliğin önemi, içinde köle ve cariyenin de geçtiği Nur Suresi 32. ayetle anlatılıyor. Kitapta diyor ki:

“Kuran’da ‘Aranızdaki bekarları, kölelerinizden ve cariyelerinizden elverişli olanlarla evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah (lütfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir.’ ayetiyle evlilik teşvik edilir.”[1]

MEB burada kölelik ve cariyeliği onaylamamakta ama yalnızca ayeti mi aktarmaktadır; yoksa kölelik ve cariyeliği olağan mı görmektedir?

Cariyenin kendi sahibesini doğurması kıyamet alametiymiş. Anadolu İmam Hatip Liseleri “Akaid” ders kitabında Peygamberin “cariyenin kendi sahibesini doğurması ve yalın ayak, çıplak, yoksul koyun çobanlarının bina yapmakta birbirleriyle yarış ettiklerini görmendir”[2] hadisinden söz edilmektedir.

  1. sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitabında nikahta velinin söz sahibi olmasına yönelik “velayet” sözcüğü şöyle açıklanmaktadır:

“Evlenmede velinin söz sahibi olması (velâyet). Kadının velisi; babası, dedesi, abisi vs. olabilir. Evlilik her ne kadar bir erkek ve bir kadın arasında olsa da kadın ve erkeğin ailesini de etkilediğinden İslam hukukçuları özellikle kadının ailesinin nikâha müdahil olabileceğini söylemişlerdir. Bu şart Mâliki, Şâfiî ve Hanbeli mezheplerine göredir.”

Fıkıh ders kitabında MEB, İslam’ın evliliğin mutluluk ve kalıcılık getirmesi için öngördüğü kimi önlemleri şöyle sıraladı:

“• Evlenecek olanların uygun bir ortamda birbirlerini görmeleri, evlenecek kişilerin birbirine denk olması.”

Fıkıh ders kitabında geçici evlenme engelleri de şöyle sıralanmıştır:

“• Müslüman erkek müşrik kadınla, Müslüman kadın da Müslüman olmayanlarla evlenemez.

  • Koca 3 talakla boşadığı kadınla evlenemez.
  • Bir kadın bir erkekten çok kişiyle, aynı anda evlenemez.
  • Bir adam aynı anda kadının teyze, hala ve kız kardeşi ile evli olamaz.”

Fıkıh Okumaları” ders kitabında erkeğin kadının iki akrabasıyla birden evlenmesi evlenme engellerinden biri olarak sayılmış ve şöyle denmiştir:

“Bu durum, erkeğin 1’den çok kadınla aynı anda evli olması hâlinde geçerli olan bir evlenme engelidir. Örneğin iki kız kardeşin veya hala ve yeğeninin ya da teyze ve yeğeninin aynı anda bir erkeğin nikâhı altında olmaları yasaklanmıştır. Ancak bu şekilde olan iki kadından evli olduğu kadın ölür ya da onu boşarsa diğeri ile evlenebilir.”[3]

Demek ki akrabası olmamak koşuluyla, erkeğin aynı anda 1’den çok kadınla evlenmesi olanaklıdır. Zaten “1 kadının aynı anda 1’den çok erkekle evli olması yasaktır” demekle de erkek için olanaklı olduğuna açıklık getirilmiştir.

Boşama yetkisi kocaya ait görüldü. Talak yani boşanma Fıkıh kitabında şöyle düzenlendi:

“Boşanma (talak), evliliğin son bulmasıdır. Talak, taraflar arasındaki evlilik bağını sona erdirir. Evliliği bitirecek boşama işlemi, ‘Aramızdaki evlilik bitti, seninle boşandım.’ gibi açık (sarih) bir sözle veya ‘Artık senin eşin değilim. Ben senden ayrıldım.’ gibi içinde boşama ve talak kelimesi geçmeyen fakat boşanma kastıyla üstü kapalı (kinayeli) söylenen tümcelelerle de gerçekleşebilir.

Koca üç talakla boşadığı kadınla evlenemez” ifadesinden de anlaşılacağı üzere boşama hakkı kocanındır ve mahkemeye başvurulmadan boşanmanın önü açılıyor. Medeni yasaya açıkça aykırı bir durum.

Bir yandan üvey kızla evlenmek, sürekli evlenme engellerinden sayılmakta öte yandan ayetteki “kendileriyle zifafa girdiğiniz karılarınızdan olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız –eğer anneleri ile zifafa girmediyseniz onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur-” ifadesiyle üvey kızla evlenilebileceğinden bahseden ifade Fıkıh kitabında şu biçimde yer almıştır:

“Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle zifafa girdiğiniz karılarınızdan olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız –eğer anneleri ile zifafa girmediyseniz onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur-, öz oğullarınız karıları, iki kız kardeşi (nikah altında) bir araya getirmeniz ancak geçenler (önceden yapılan bu tür evlilikler) başka. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır ve çok merhamet edicidir.”[4]

Yani anneleri ile zifafa girmediyseniz üvey kızlarınızla evlenmenizde günah yoktur. Peki zifaf olmadan kadın nasıl erkeğin “karı”sı oluyor? Cinsel birliktelik olmasa bile aynı evde yaşadığınız karınızın kızıyla evlenmeyi içinize sindirmek nasıl bir duygudur?

Kızların nikahta taraf olmaları mezheplere göre ayrılmakta ve velilerin rızasına şöyle bağlanmaktadır:

“Hanefilerin dışındaki öbür 3 mezhebe göre ise tam ehliyetli erkek, nikâhta kendi adına taraf olabilirken kızlar, tam ehliyetli de olsalar ancak velileri tarafından evlendirilebilir.”[5] Hanefilerde ise “velisinin izni ve rızası olmadan dengi olmayan birisi (kefâlet) ile evlenmesi veya mehrinin emsal mehirden az olması hâlinde bu evliliğe velisinin itiraz hakkı vardır. Veli izin vermedikçe kızın yapmış olduğu böyle bir akit bağlayıcı değildir.”[6]

 Üç kez boşanınca önceki kocaya geri dönüş yolu Bakara suresinin 228-229. ayetlerine dayanılarak açıklanmaktadır:

“Bir erkek, üç kere boşadığı hanımı ile artık evlenemez. Buna göre bir erkeğin üç talak ile boşadığı kadın, başka bir erkek ile normal bir şekilde evlenip bu ikinci kocasından normal bir şekilde boşanması veya bu ikinci kocasının ölmesi hâlinde eski kocası ile tekrar evlenebilir.”[7]

Akaid ders kitabında mümine tanınan haklara ilişkin şunlar yazılıdır:

“Müslüman muamelesi görür. Müslüman bir kadınla evlenebilir. Kestiği hayvanın eti yenir, zekât ve öşür gibi dinî vergilerle yükümlü tutulur. Ölünce de cenaze namazı kılınır, Müslüman mezarlığına defnedilir. Eğer bir kimse inancını diliyle ikrar etmezse ona, Müslümana özgü bu tür hükümler uygulanmaz.”[8]

Başka türlü söylenecek olursa inancını diliyle açıklamayan kişinin kestiği hayvan yenmez, zekât ve öşür gibi dinsel vergilerle yükümlü tutulmaz. Bu kişi erkekse Müslüman bir kadınla evlenemez imiş.

Ders kitaplarındaki 10 kadın ve kız öğrenci fotoğrafının 9’u türbanlıdır. Bu, yaratmak istedikleri kadın tipini yansıtmaktadır.

Böyle bir eğitim sisteminde erkek kendini kadından üstün görecektir. Dolayısıyla Emine Bulut türü cinayetler bırakalım sona ermeyi artarak sürecektir.

Kadın-erkek eşitliği için şunlar yapılabilir:

  1. Müfredat ve ders kitapları kadın-erkek eşitliği yönünden incelenmeli ve cinsiyet eşitliğine uygunluğunun denetimi yapılmalı.
  2. Kadınlara yönelik ayrımcılık içeren bölümler müfredat (AS: Yetişek) ve ders kitaplarından çıkarılmalı.
  3. Toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimin tüm aşamalarında zorunlu ders olarak yer almalı.

NOT: Müfredat (AS: Yetişek) ve ders kitaplarındaki milli devlet, Atatürk, insanlık onuru, kadın ve karşıtlığına ilişkin anlatımları “Gayrimilli Eğitim” kitabımda geniş olarak okuyabilirsiniz.

Kaynaklar

[1] Recai Doğan, Ortaöğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi 10, Nev Kitap, Ankara, 2018, s.75. Ders kitabını şu bağlantıdan indirebilirsiniz: http://www.eba.gov.tr/ekitap?icerik-id=6328.
[2] U. Murat Kılavuz, Nihat Morgül, Veli Karataş, Eba Müslim Yaşaroğlu, Ed. Ahmet Saim Kılavuz, Akaid, MEB Devlet Kitapları, Ankara, 2018, s.39. Ders kitabını şu bağlantıdan indirebilirsiniz: http://www.eba.gov.tr/ekitap?icerik-id=6524.
[3] Abdullah Kahraman, Servet Bayındır, Recep Özdirek, Adnan Memduhoğlu, İbrahim Yılmaz, Ahmet Özdemir, Fıkıh Okumaları, 5. Basım, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2018, s.105. Ders kitabını şu bağlantıdan indirebilirsiniz: httpwww.eba.gov.trekitapicerik-id=6546.
[4] Age, s.104.
[5] Aynı yer.
[6] Age, s.104.
[7] Age, s.105.
[8] Kılavuz-Morgül-Karataş-Yaşaroğlu, age, s.27.
==============================================

Dostlar,

Yalnızca bir  soru üzerinden soruna küçük bir katkı koymak istiyoruz:
Dünyada kadın – erkek nüfusu birbirine çok yakındır. BM Nüfus Fonu’nun (UNFPA) güncel resmi verileriyle dünyada 3,776,294,273 erkek; 3,710,295,64  kadın vardır. Kadın nüfus erkek nüfustan 66 milyon daha eksiktir. Bu denge aşağı yukarı tüm ülkelerde geçerlidir. Erkek nüfus, kadın nüfustan büyüktür

Türkiye’de ise, 2018 sonu TÜİK verileriyle;

  • Erkek nüfus oranı % 50,2 (41 139 980 kişi), kadın nüfus oranı %49,8
    (40 863 902 kişi). Erkekler sayıca 175 bin kişi daha çok kadınlardan..

Böylesi bir demografik yapıda 1 erkeğin 1’den çok kadınla evlenebilmesi matematiksel ve biyolojik bakımlardan olanaksız.

Bu yol açılırsa toplumsal denge bozulur ve çok sayıda erkek kendisine evlenecek kadın bulamaz. Zina ve evlilik içi yasal olmayan ilişkiler artar, çocukların soybağı karışır.. 1’den çok kadınla evlenebilen erkekler, evlenecek kadın bulamayan başka erkeklerce deyim yerinde ise boynuzlanır

Argo olmasın ama; biri yer, biri bakarsa, kıyamet ondan kopar..

Oysa İslamiyette evlilik, yukarıda da aktarıldığı gibi, teşvik ediliyor. İlgili Ayetlerin hangi koşullarda geldiğine bakmak gerekir. İslamiyetin kuruluşunda Mekke – Medine arası savaşlarda erkekler kırılıp kadınlar geride çocuklarıyla sahipsiz kaldığından, Muhammet Peygamber belli koşullar ve sınırlamalarla, maddi durumu elverişli….. erkeklerin bu kadınları bir tür sahiplenerek korumaya almalarını önermiş olabilir.

Günümüz koşullarında bu Ayetlerin yaşama geçirilmesi olanağı yok…
Kuran‘ın daha pek çok ayetinde de durum aynı.
Ayrıca Kuran hükümlerinin günümüz toplumlarının olağanüstü çeşitlenmiş ve karmaşıklaşmış tüm gereksinimlerini devingen biçimde karşılama olanağı da yok.. Çünkü İmam Gazali‘den bu yana 7-8 yüzyıldır İçtihat Kapısı kapalı…

Tanrı, hiç değişmeyecek hükümler koyarak insanları çözümsüz bırakıp bunaltmayı hedeflemiş olabilir mi!

İslamiyet, çağın koşullarının zorlaması karşısında Hıristiyanlık gibi reformunu yapmamakta direnirse, en büyük kötülüğü kendisine kendisi, bu akıl dışı ve sürdürülemez, inatçı tutumuyla yapmış olacaktır.. Bu bağlamda Deizm, Ateizm gibi akımların – inançların artışından yakınma son derece temelsizdir. Aklı başında İslamcılar, söz konusu direnci ve bilinen öznelerini sorgulamak ve aşmak zorundadırlar..

Sevgi ve saygı ile.
25 Ağustos 2019, Tekirdağ


Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı, AÜTF Halk Sağlığı AbD
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı, Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir