ŞEYHİM NE DERSE DOĞRUDUR!
Zeki Sarıhan
04.05.2017
(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)
Ülkemizde çok kullanılan, fakat bir türlü düşünme yöntemi haline getiremediğimiz AYDINLANMA’ya ne kadar çok ihtiyacımız olduğu her gün biraz daha ortaya çıkıyor. Size söylenenleri akıl ve mantık süzgecinden geçirmeden kabul etmeyeceksiniz. Düşüncelerinizin maddi bir temeli olacak. Bir görüşe saplanıp kalmayacaksınız. Bir partiye mensup olsanız da kendinize özgü düşünceleriniz olabilecek. Farklı düşünen insanları dinleyebilecek, değişik gazeteler, kitaplar okuyabileceksiniz.
Dogmalar, genellikle din alanında aranır ama din dışında da dogmaların sayısı az değildir.
Bu tip dogmalara sahip olanların, “Benim şeyhim ne derse doğrudur” diyenlerden bir farkı yoktur. Bu kişiler başkalarından öğrenme ve farklı görüşlere hoşgörüyle bakma kapılarını kapatmışlardır. Geçtiğimiz seçimlerden birinde İşçi Partili bir arkadaş, partinin propagandasıyla o kadar uçmuştu ki, facebooktaki sayfasında “İP’e oy vermeyecek olanlar beni arkadaşlıktan silsin” diye yazmıştı.
Bundan önceki yazımın başlığı “1 Mayıs’ta Oluşan İki Cephe” idi. İşçi ve memur sendikalarının 1 Mayıs kutlamalarını başka başka yerlerde yaptığını anlatmış, Tandoğan’daki iktidar destekçisi Türk-İş mitinginde yer alan Vatan Partisi’nin, Kolej Meydanında miting yapanları vatansız olarak suçlamasını haksız bulduğumu anlatmıştım. Yazımı okuyamayanlar veya yeniden hatırlamak isteyenler, 2 Mayıs tarihli gelen e-postalarına bakabilirler. Yazımı e-posta adresinde okuyan eski bir arkadaş, aynen şu tepkisini gönderdi:
“Gözlerinin kör olduğunu düşünüyorum. CHP yandaşlığı ve sırf Şenal’ı milletvekili yapma yoluna bunları yazmanı anlamıyorum, yuh olsun sana. Seni siliyorum. Artık benim için yoksun.”
Benim gibi 2-3 günde bir yazı paylaşanlar ve ikide bir ister istemez siyasi konulara değinenler, bu tip tepkileri göze almalıdırlar. Gazete köşe yazılarına kim bilir ne hakaretler geliyor,
onların da canı var! Serçeden korkan darı ekmez. İlgi duyduğum konularda tartışmayı severim. Hem öğrenmeye çalışırım, hem de bildiklerimi başkalarına aktarmanın yararına inanırım. Aydınlanma devrimimizin ilk kahramanlarından Namık Kemal,
“Fikirlerin çarpışmasından gerçeğin şimşeği doğar” demiş.
(AS:”Barikayı hakikat, müsademeyi efkârdan doğar.”)
Arkadaşıma yanıt vermedim. Cevabının bir çıktısını alarak hatıra kabilinden dosyama koydum. Zaten beni “sildiğine” göre yanıtımın ona ulaşma yollarını kapatmış bulunuyor. Yazımdaki yanlışlıklar nelerdir? Hangi yargımda yanılıyorum? TÜRK-İŞ yönetiminin iktidar yanlısı sarı sendikacılık yaptığında mı? Mitingi onunla birlikte yapan Vatan Partisi yönetiminin Erdoğan hayranı olduğunda mı?
- DİSK, CHP, Halkevleri, Haziran Hareketi gibi Kolej Alanında 1 Mayıs için bir araya gelenleri vatansız olarak nitelemesinin yalan mı olduğu? Bunların hiçbiri yok.
EŞİMİ MİLLETVEKİLİ YAPAN BEN DEĞİLİM
Gelelim, yanıtında kullandığı ifadeye: Beni CHP yandaşı olarak suçladığı gibi, o yazımı sırf (AS: salt) eşimi milletvekili yapmak için yazdığımı ileri sürüyor ve sonunda da bir yuh çekiyor!
Önce onun gibi düşünenler varsa bir kez daha açıklamalıyım: CHP’li değilim. Altı yıl önce İşçi Partisinden, gerekçelerimi yayımlayarak istifa ettim. Zaten aynı süreçte parti de usulsüz bir biçimde beni ihraç etti. Bu partinin üyesi iken de sosyalist görüşlerimi korudum ve katıldığım parti organlarında genel merkezin politikalarına aykırı görüşlerimi dile getirmekten kaçınmadım. İstifa ettikten sonra da başka bir partiye üye olmadım. Bütün partiler için olduğu gibi CHP’nin izlediği politikalar hakkında da yeri gelince eleştirilerimi yazdım. Beni daha yeni “silen” arkadaş, yıllardır bu yazılarımın hiç değilse bazılarını okumuş olmalı. Buna rağmen hakkımda neden gerçek olmayan şeyler yazıyor? Benim için “Karısının milletvekili olması için CHP lehine yazı yazan adam” imajının belki de tutacağını sanıyor.
Oysa O’nu milletvekili yapan ben değilim. Zaten kim benim tutumuma bakarak eşime milletvekilliği armağan eder ki? Ben üstelik aktif politikadan hoşlanan biri değilim. Eşim, öğretmenlik, avukatlık ve kadın mücadelesinin sağladığı birikim sonucu ve arkadaşlarının ısrarlı çabalarıyla milletvekili oldu. Sevgili arkadaşımızın bizi kendi inisiyatifleri olan bireyler olarak değil, bir aile şirketi olarak görmesi de çok yanlış. Eşimin milletvekilliği hikâyesini (AS: öyküsünü) geçmişte yarı şaka, yarı ciddi bir üslupla anlatmıştım. Benim O’na başarılar dilemekten başka elimden ne gelirdi? Arkadaşımız kadınların ancak kocalarının çabalarıyla bir yerlere gelebileceğini sanıyorsa ülkemizdeki yükselen kadın gücünü anlamamış.
Hem bu arkadaşlarda yeminli bir CHP düşmanlığının nedeni nedir? Rekabet duygusu mu? Kıskançlık mı? CHP’yi bölerek bir bölümünü yanına çekmek mi?
- İçinde bulunduğumuz koşullarda aklı başında hangi devrimci, sosyalist, demokrat,
enerjisini CHP düşmanlığına ve Tayyip Erdoğan’ı müttefik yapmaya harcar?
Keşke benim yazıma ağırbaşlı bir yanıt verseydi. Oturur tartışırdık.
Ancak “Benim şeyhim ne söylerse doğrudur” mantığı onu bana hakaret etmeye sevk etmiş. Dogmatizme saplanmanın bir sonucudur bu. Gene de sabırlıyım. Gelişmelerin ve ülkemizin ihtiyaçlarının pek çok kişiye doğru yolu göstereceğini düşünüyorum. (4 Mayıs 2017)
=================================
Dostlar,
Sn. Sarıhan’ı savunmak üstümüze görev değil, kaldı ki O’nun buna gereksinimi de hiç yok.
Değerli yazar, düşünür, eylem insanı, örgütçü ve doğrultu tutarlığını nerdeyse 50 yıldır koruyan Sn. Zeki Sarıhan’ın ağırbaşlı yazısını yukarıda sunduk. Sn. Sarıhan’ı 20 yılı aşkın bir zamandır tanırız. Ülkemizde Devrimci Öğretmen Hareketine ciddi katkıları olmuştur. Kuruculuğunu üstlendiği ve ÖĞRETMEN DÜNYASI adlı dergi, yayın yaşamını 35 yıldır sürdürüyor. Küçümsenecek başarı değildir.
Ayrıca yine Sn. Sarıhan’ın kurduğu ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ (biz de üyesiyiz) 15 yıla yakın zamandır önemli bir Aydınlanma hizmetini yayınlarıyla, konferanslarıyla, bilimsel toplantılarıyla… ülkemize sunuyor. Fatsa’nın yoksul köylerinden çıkan Zeki ve Av. Ayhan Sarıhan kardeşler sosyalizme gönül veren bir tutarlıkla yaşamlarını özveri içinde ve son derece mütevazi olarak sürdürüyorlar. 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde hapislerde yatarak.. Zeki beyi, ADD Edirne Şubesi Başkanı olduğumuz yıllarda (1996-2000) davet etmiş, çok başarılı konferansını dinlemiş ve ETV’de (Edirne TV) çok izlenen bir de söyleşi yapmıştık. Kendileri Ulusal Eğitim Derneği Genel Başkanlığı dönemlerinde bizi birçok kez konferanslara, etkinliklere çağırmıştı. O göreve çakılı kalmadan, görevini olgunlukla, şimdiki Gn. Bşk. Sn. Nazım Mutlu’ya bırakmayı da bildi ki bu davranışı da çok yerinde oldu; Sn. Mutlu bu görevi son birkaç yıldır ustalıkla, bağlılıkla yürütüyor..
Sn. Sarıhan ile bir açıkoturumda birlikte konuşmacılardık ve Türkçe’nin tek “resmi” dil olması noktasında görüş ayrılığına düşmüştük (http://ahmetsaltik.net/2014/10/18/anadilinde-egitim/). Ancak uygar ilişkilerimiz elbette sürüyor ve Sn. Sarıhan’ın yazdığı 20 dolayında değerli kitaptan ve söyleşilerimizden öğrenmeye devam ediyoruz. Bileğinin hakkıyla CHP Ankara milletvekili seçilen Av. Şenal Sarıhan‘ın AYDINLANMA savaşımını da çok değerli buluyor ve saygı ile, teşekkür ile selamlıyoruz.
Emekli öğretmen Sn. Zeki Sarıhan’ın seçim kampanyasında (2015) eşine mütevazi birikimini ödünç verdiğini ve hala geri alamadığını / alamayacağını da, -hoşgörüsüyle- paylaşmak istiyoruz… Adam gibi çalışınca, Milletvekili ödeneklerinin yetmediğini / yetmeyebileceğini öğreniyoruz..
Sarıhan ailesine selam olsun..
Ülkemize kattıkları ve katacakları için onlara şükran borçluyuz..
Sevgi ve saygı ile. 04 Mayıs 2017, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com
Not : Vatan Partisi ve Sn. Dr. Doğu Perinçek‘i son zamanlarda anlamakta zorluk çekiyoruz. Herhangi bir siyasal parti üyesi olmadığımızdan, daha özgür ve nesnel olabiliyoruz sanırız.
03 Mayıs 2017 günü AYDINLIK Gazetesinin manşeti “CHP 5 parça” idi.. Başka haber bulamadı herhalde gazete yönetimi ve abartarak manşetine öyle bir haber koydu.. Ne denli doğru olduğu ayrı bir tartışma konusu.. Zaman, tüm yanlışlarına karşın CHP’yi, toplumsal muhalefetin merkezi – motoru yapma yükümü yıkıyor herkesin omuzlarına kanısındayız.. Ulusal Kanal, AYDINLIK ve Sn. Perinçek’in kimi somut ağır yanlışlarına bu yazıda değinmeyeceğiz..
Erhan Papila
erhanpapila0806@gmail.com
176.40.156.65
Ankara’daki Dev-Yol terör örgütünün ana davası avukatlarından Şenal Sarıhan’ın kocası Fatsa Beyceli köyünden Zeki Sarıhan 22.06.1970 tarihinde Gazi Eğitim Enstitüsü Ülkücü öğrencileri darp etmiş midir?
2. Yeni kayıt olan öğrencileri Siyasal Bilgiler Fakültesine Marksist ideolojik eğitime yönlendirmiş midir?
3. Marksist ideolojik kitapları tanıtarak aba altından sopa göstermek işine girmiş midir?
4. 70 yılında zaten bulgur üretiminde kendine yeten bir ülke olduğunu bildiği halde Gazi Eğitim Enstitüsününe getirilen bulgur çuvallarını parçalayıp sözde Amerikan bulguru(Elin Amerikalısı bulguru ne bilecek o zamanlar) yerlere saçmış mıdır?
Bunlar cevaplanması gereken sualler.
========================================
Sn. Zeki Sarıhan’ın yanıtı :
Muhtemelen bir sahte isim olan Erhan Papila’nın hakkımdaki iddiaları, 1971-1973’de görülen Dev-Genç davasının Gazi Eğitim Enstitüsü bölümünde o zaman “tanık” olarak dinlenen bazı ülkücülerin yalan iddialarını tekrardan ibarettir. Böyle bazı tipler vardır ki, ömür boyu peşinizi bırakmaz. Bu şahsın 46 yıldır hiç evrilmediğini 1971 faşist askeri darbesinin uygulamalarına, üstüne üstlük Amerikan kokuşmuş buğdaylarına sahip çıkması gösteriyor.
1. Eşimden başlayarak onun Dev-Yol davasının avukatlarından olmasını bir sorun olarak gösteriyor. O, her zulüm döneminde işkence görenlerin, haksızlığa uğrayanların avukatı oldu. Namuslu bir avukatın görevi de budur. Şenal, bu misyonunun verdiği onurla yaşıyor.
2. Zeki Sarıhan, hayatının hiçbir döneminde, hiç kimseyi darp etmemiştir. O’nun kaba güçle hiçbir ilişkisi olmamıştır.
3. Okula yeni kaydolan öğrencileri Siyasal Bilgiler Fakültesine Marksist ideolojik eğitime yönlendirmek ne demektir? Bu yönlendirilenler kimlermiş? Siyasal’da nasıl bir eğitime tabi tutulmuşlar? Bundan ne öğrenmişler? Eğitim verenler kimlermiş? Zeki Sarıhan böyle bir eğitime katılmamıştır. Marksizm de öyle tu kaka edilecek bir görüş değildir. Şimdi dünyanın zenginleri yeniden Kapital’i okuyor. Erhan Papila’da biraz dünyayı anlama merakı olsaydı Marksizm’i öğrenmeye çalışırdı. Bu suçlama sanki mezardan geliyor gibi,
4. Marksist ideolojik kitapları tanıtarak “aba altından sopa göstermek” de ne oluyor? Yeterli bilgim ve imkânım olsaydı, bütün Marksist kitapları okur ve tanıtırdım. Muhatabımız, Kenan Evren gibi “ideoloji”yi çok tehlikeli görüyor. İdeoloji olanın da yalnız Marksizm olduğunu sanıyor. İşte sanki mezardan gelen aynı ses!
Muhatabımız Marksist kitaplar ve Marksist ideoloji diyerek Türkiye’nin bağımsızlık ve demokrasi mücadelesini hedef alıyor olmasın!?
5. Gazi Eğitim Enstitüsü’nde öğrencilere üzerinde Amerikan ve Türk bayraklarıyla el sıkışan resimler bulunan kokmuş yağ ve bulgur yediriyorlardı. Bağımsızlık mücadelesi veren gençler olarak bu durum ağırımıza gidiyordu. Bir gün yemekhaneye giderken bir kamyondan bu bulgur çuvallarının boşaltıldığını gördük. Bazı arkadaşlar, kamyona çıkarak çuvalları kestiler ve bulguru yerlere saçtılar. Bu olayın tanığıyım fakat o çuvallara benim elim değmedi. Keşke değseydi, taşıdığım gurur dolu davranışlarıma bu da eklenmiş olurdu.
=============================