Günlük arşivler: 17 Ağustos 2014

Aşık Veysel : “BENİM SADIK YÂRİM KARA TOPRAKTIR”


“BENİM SADIK YÂRİM KARA TOPRAKTIR”

portresi

 

 

Dr. Alper AKÇAM
16 Ağustos 2014

 


Böyle demişti Âşık Veysel… Tam da Veysel’in sadık yâriydi, sanki benim Ardahan’da öküz boyunduruğunda gün boyu hotaklık yaptığım kara kotan günlerinden anımsadığım, bir çift camuş, üç dört boyun öküz gücüyle devirdiğimiz, derin hakozlar açtığımız
o çimli-çiçekli kara topraktı dört beş gündür uğraştığım…

Bu sabah tamamladım işi.

Dağ başında, söz yerindeyse, bir kayalığın üstünde oturuyorum. Bir hafta kırıcı-delici makine çalışmadan temel kazılamıyor. Karşımdaki boş alana beş yıl önce diktiğim ağaçlar, çekirdekten yetiştirdiklerim, bir türlü kaya tabakasını aşıp beslenebilmeyi başaramayınca, yaz sıcaklarında üç dört gün sulanmadığında yaprak sarartıp boyun bükünce, toprak attırayım bari dedim. Nereden geldiyse yakındaki hafriyatçıya o kara toprak… Hani derler ya, bulgur gibi, ya da sakız gibi diye… Koca bir kamyon getirttim. Tam bir kara topraktı el arabasıyla çekip yaydığım. Avuç avuç veresim geldi ağaçlarımın dibine; bebek besler, torunlarım Güneş’i, Arya’yı, Deniz’i doyurur gibi… Şimdiden yaydı yapraklarını kırmızı çiçekli akasyam, rüzgârla salınarak minnetini bildirdi. Herkesi davet ediyor masalsı gölgesine…

İlk kez Kırıkkale Tınaz İlkokulu 5. Sınıf öğrencisiyken, 1962 yılında, 10 yaşımda karşılaştım Veysel’le… Köy Enstitüsü kökenli öğretmenlere Tonguç Baba’dan armağandı Veysel. Köy Enstitüleri’nde “Usta Öğretici”ydi; enstitü enstitü gezip içinden çıktıkları halk kültürüyle bir kez daha harman ederdi öğrencileri. Enstitüler kapatıldıktan sonra da, o kavruk köylü çocukları kara toprağın âşığına sahip çıkma kaygısında, sevdasında oldular. Çalıştıkları okullara çağırıp öğrencilerine dinlettiler, karnını doyurdular âşığın, cebine üç kuruş harçlık koydular…

Tınaz ilkokulu salonunda tanımıştım Veysel’i. Nasreddin Hoca’nın bağlama çalmasıyla ilgili fıkrayı da ilk kez o gün ondan duydum.

Veysel’in bağlamasıyla. Hoca Nasreddin, Keloğlan anlatılarıyla büyüdüğümüz için belki, şu metalik gürültülerde, klavyeli bağırtılarda, fantastik öykülerde sanat tadını bulamadım bir türlü.

Sonra, Ankara İçcebeci, Uzungemiciler Sokak’taki, biz taşındıktan sonra da kapısına
üç kez bomba konan evimize geldi Veysel. Kısa bir zaman önce yitirdiğimiz komşumuz,
o zaman TRT’de program yapımcısı olan Erdoğan Alkan ağbi getirmişti…
Birlikte yemek yedik, Veysel’in halk anlatımını, bağlamasını, türküsünü dinledik.

Geçici görevle gittiğim Edremit yakınında, Dikili’de 1999 yılında (Karabük’ten iş arkadaşım Eşref Aslantaş çağırmıştı) Ali Ekber Çiçek‘le tanıştım. 2004 yılında, Ardahan’daki Dursun Akçam Ormanı açılışına davet etmiştim Ali Ekber’i; koşa koşa geldi. “Haydar Haydar”ı, “Bir Güzel Methedem Bari Cihan Yanmasın”ı Ali Ekber’den dinlememiş olanlar halk müziğinin derinliğini yakından tanımamış demektir.
Köln Filarmoni Orkestrası Şefi, “Haydar Haydar”ı dinlerken afallayıp kalmış.
Benim orkestradaki onlarca enstrümanla bu sesin gücünü, farklı tınılarını yakalayabilmemiz mümkün değil demişti…

“Sanki Ömrüm Bir Bilmece / Bitmez Tükenmez Geceler”, “Bir Çit Öküz Yeter mi?”, “Erim Erim Eriyesin”, “Mevlâm Gör Diyerek İki Göz Vermiş”… Ardahan ve Bingöl gecelerimin can dostu Âşık Mahsuni’yi uzun uzun anlatmaya gerek var mı?
Ya da dinlerken yüreğimin yerinden oynadığı Neşet Ertaş’ı… “Açma Zülüflerin Yellere Karşı”, “Ah Yalan Dünya”, “Aşkın Beni Del’eyledi”, “Seher Vakti Çaldım Yarin Kapısın”…

Halk müziğinin hem söz içeriği, hem müzikalite bakımından bulduğu müthiş güç, yüzyıllarca ezilmiş, dışlanmış, kendi dili bile yasaklanmış bir çoğul ve zengin kültürün bir kanaldan fışkırıp patlamasını andırır. Kendi kuruluş ilkeleri doğrultusunda yalnızca altı yıl çalışabilmiş (1940-6) Köy Enstitüleri’nin yetmiş beş yıldır konuşuluyor olmasının ve UNESCO’dan birçok yabancı bilim örgütüne kadar aldığı övgülerin arkasında Tonguç Baba’nın halk kültüründeki gizilgücü sezmiş olması aydınlanır.

Hakyemez savaşçı, demokratik seçimle, bileğinin hakkına boyunun başına geçmiş Gâzi Ertuğrul’dan çevre Rum köylülerinden haraç alma önerisini getirenlere, “bir daha böyle bir şeyden söz ederseniz kellenizi vururum” diyen Bey Osman’a değişen, Yıldırım Beyazıt’tan sonra (Beyazıt’ın, kan toplumu geleneklerini sürdürmekte olan Timur’a yenilmesinin arkasında da bu gerçeklik vardır) çadırı bırakıp saraya geçen, oradan Sultanlığa, Süleymanlığa evrilen, Halifeliği aldıktan sonra, Kayı Boyu’nun “Beytül Mali Müslümin”, ortak kamu malı kıldığı toprakları mültezimlere, beylere paşalara peşkeş çeken, halkından kopan Osmanlı hanedanı, kendi içinden çıktığı boylara, kavimlere, hatta Türkçe diline nice baskılar uyguladı. Kendini yazıyla, resimle, farklı anlatım teknikleriyle ifade olanağı bulamayan halk kültürü de, gücünü türkülerde, bağlamanın, tulumun sesinde, masalların, fıkraların sözünde gerçekleştirme yolundan yürüdü.
Bu tarihsel gerçekliğin böyle duruca aydınlanmasında, 1973 yılında “Taih, Devrim, Sosyalizm” adlı kitabıyla tanıştığım, çalışkanlığına, araştırmacı sosyal zekâsına ve mücadele gücüne sonsuz hayranlık ve minnet duyduğum büyük Türk sosyalisti
Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın çok önemli bir yeri vardır. Saygıyla, minnetle anıyorum kendisini…

Günümüzde, kendini sultan ve halife yerine koyan, saraylar yaptıran, filolar kuran, parasını saymaya yatak odalarına kadar giren makineler alan birilerinin Osmanlıya özenmesini biraz anlayabiliyor insan da; yoksul halk yığınlarının, halk çocuklarının Osmanlı geçmişine duyduğu hayranlık insanı acıyla güldürüyor.
Basın-yayın, televizyon, yaygın iletişim teknolojisinin gücü de buradan anlaşılıyor…

“Benim Sadık Yarim Kara Topraktır” demişti Veysel. Kara toprak onun sesini, bağlamasını dal budak vererek, yaprak, çiçek açarak yaşatıyor. Dünya durdukça duracak halk kültürü de, üreten, yaşatan gücü de, yaşamını paraya ve iktidar koltuklarına adamış olanlar hep bir mide bulantısı ile anılacak…

Topraktan, güneşten, sudan, havadan ayrı düşmeyin dostlar;
inadına aşktan, özgürlük ve eşitlik için kavgadan…

Tarlasi_16.8.14

Displaying AŞIK VEYSEL.jpg

******************

Dostlar,

Değerli meslektaşımız Dr. Alper Akçam’ı azimli uğraşı, doğa – toprak – sanat tutkunluğu ve de tüm bu güzellikleri aktaran  – kalıcılaştıran güçlü duyarlı kalemi için kutluyoruz..

Sevgi ve saygıyla.
17.8.2014, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

Ulusal Kanal’da Kanal İstanbul Projesi


Dostlar
,

Sn. E. Amiral Türker ErtürkUlusal Kanal’da Kanal İstanbul Projesi‘ni değerlendiriyor..

http://www.dailymotion.com/video/x23wjgb_turker-erturk-kanal-istanbul-projesi_news

Sn. Onur Öymen de program konuklarından..İzlemekte büyük yarar var…

Sevgi ve saygıyla.
17.8.2014, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

Atatürk Barajın’daki su miktarı geçen yıla göre %15 azaldı !

 

toprakSUenerji

Atatürk Barajı’ndaki su miktarı geçen yıla göre %15 azaldı !

ATATÜRK BARAJI

Atatürk Barajı’nda su düzeyinin düşmesi, yetkilileri ve bölge halkını tedirgin ediyor. 84 milyon m3 kaya ve toprak dolgu ile bugüne dek Dünyada inşa edilen barajlar arasında 5. sırada yer alan Atatürk Barajı’ndaki su miktarı geçen yıla göre %15 azaldı. Devlet Su İşleri (DSİ) yetkililerinden alınan bilgiye göre geçen yıl aynı dönemde doluluk oranı ~%69 (7,55 milyar m3) bu yıl ise ~%54 (5,88 milyar m3) ölçüldü. Yıllık sulamada kullanılan miktarın ~2,5 milyar m3 dolayında olduğu belirtilirken … gelecek yıl Suruç ve Mardin Ana Sulama Kanalı’na da su bırakılması öngörülüyor. Bu yeni açılacak sulama alanları ise baraj için en büyük tehdit.

(not. Türkiye’nin Suriye’ye  “saniyede  500 m3  su” bırakmak taahhüdü var. æ)  

***
 
Sakarya ve Kocaeli’de yaşayan yaklaşık 3 milyon kişinin içme suyu kaynağı olan Sapanca Gölünde de durum, her geçen gün daha kötüye gidiyor. Küresel ısınım sonucu değişen iklim koşullarında yağışların  azalmasıyla su düzeyi hızla düşen göle akan besleyici dereler de kurudu. Yeraltı sularıyla da
yeterli oranda beslenemeyen göldeki su çekilmesi hızla sürüyor..
Sakarya Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Saim Özdemir,

“Gölün su hacminin  İstanbul’un bir yılda tükettiği su miktarınca olduğunu belirterek, Sakarya ve Kocaeli, Sapanca’yı bitiremez. Göl suyu bitmeyecek, fakat göl ekosistemi büyük baskı altında. ‘Akan su yosun tutmaz’ atasözünü tam doğrulayan kaynak Sapanca Gölü’dür. Çark deresi göle gelen pislikleri temizleyen kanaldı. Ama dere önündeki baraj kapağı hiç açılmıyor ve göl beslenemiyor. Su kalitesi düşecek. Gölün beslendiği sağlıklı orman ekosistemi de artık baskı altında” dedi. Prof. Dr. Özdemir, “Yağış düzensizliği, fazla tüketimle birleşince Sapanca Gölü’nün Yaz aylarında kırmızı çizginin altındaki eksiyi tüketmeye başladık. …  2014’te almamız gereken suyu bitirdik artık 2015’in hakkını kullanıyoruz.” dedi.

(GÖKHAN KARAKAŞ İstanbul – Hürriyet)

Türker ERTÜRK : SÖZ NAMUS; İSTİFA ERDEMDİR..


Türker ERTÜRK : SÖZ NAMUS; İSTİFA ERDEMDİR..

Söz namus, istifa erdemdir

 

Dostlar,

Kemal Kılıçdaroğlu‘nun Kurultayı toplantıya çağırması iyi oldu.
Dileriz bir politik manevradan içten bir demokrat tutum olsun..
Kemal beye de bu yakışır.
Gidiş iyiye değildir ve bunda CHP yönetiminin (henüz Kurumsal kimliğin değil!)
büyük sorumluluğu vardır.

Sayın Kılıçdaroğlu değerli bir hemşehrimiz ve dostumuzdur.
Ancak memleket işleri, vatan – ülke sorunları hatır – gönül kaldırmaz..

Çoook özetle CHP silkinmeli ve henüz yol yakınken ATATÜRK’ün 6  Ok’una dayalı sağlam ve geçerli ideolojisine bir an önce dönmelidir.

Öne alınmazsa Haziran 2015 genel seçimlerinde baraj altı kalması bile olasıdır!

Sevgi ve saygıyla.
17.8.2014, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net