SAVAŞTEPE KÖY ENSTİTÜLÜ HÜSEYİN KOCAKÜLAH’tan Dersler ve Zeytinin Teri


Dostlar
,

Bir 17 Nisan daha geldi.. KÖY ENSTİTÜLERİ‘nin sevgin (aziz) anıları ve acısı yüreğimizde tazelenir hep.. Aşağıdaki yazı bir meslektaşımızdan bize yıllar önce ulaşmıştı ve yazan bu anısını yazarak paylaşan sevgili meslektaşımız
Dr. Mehmet Uhri ile telefonla görüşerek kendisine teşekkür etmiştik.

Yazı 31 Temmuz 2006’da “benimturkiyem@yahoogroups.com” üzerinden paylaşılmıştı ve “Zeytinin Teri” başlıklı idi. Bu güzelim anı, bugünlerde gene dolaşımda..
İyi ki öyle.. Dr. Uhri’ye çok teşekkür edeiz bu anısını yazdığı ve paylaştığı için.. Savaştepe Köy Enstitüsü bitirenlerinden, bu yazının kahramanı “Hüseyin Kocakülah” amca, dileriz yaşamda ve esenlik içinde olsun.. Aşağıdaki fotoğrafta 90 yaşında iken kendisi ile söyleşi yapan Dr.Yasemin BRADLEY ile birlikte.. (25.7.2013)

Sevgi ve saygı ile.
15 Nisan 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===========================================

SAVAŞTEPE KÖY ENSTİTÜLÜ HÜSEYİN KOCAKÜLAH’tan Dersler ve
Zeytinin Teri

Dr. Mehmet UHRİ

Aklın yolu birdir. Aşağıda yazılanlar bire bir yaşanmış bir olay. Yine aynı yönü işaret ediyor. Cehalet her kötülüğün anasıdır, deriz. Ülkemizde cehaletin aşılıp, üstüne kültür de eklenmedikçe bir değişimin olmasını beklemek, abesle iştigalden başka bir şey değildir.

” Arabamız su kaynatmasa durmayacaktık, o sıcak yaz günü Balıkesir’in Savaştepe ilçesinde. Yola çıkmadan önce arabaya bakım yaptırmış, hararet sorunu olduğunu söylememe karşın arıza bulamamışlardı. Dağda su kaynattıktan sonra motorun soğumasını bekleyip ancak Savaştepe’ye dek gidebilmiştik. Birlikte yolculuk ettiğim eşim ve kızımın da canı sıkkındı.
Günlerden pazardı ve her yer tatildi. Sanayi sitesinde arabaya baktıracak birilerini aradık, bulamadık. Can sıkıntısı ve çaresizlik içinde söylenirken tamirci aradığımızı duyan birileri aracılığıyla tanıştık Hüseyin amcayla. Elinde küçük bir alet çantası vardı. Yardımcı olmak istediğini söyledi. Motora yaklaştı, sesini dinledi. Kontağı kapatıp tekrar açtı. Hiçbir yere dokunmadan uzun uzun motoru ve çalışmasını izledi.

“Motorun soğutma sisteminde sorun görmediğinden” söz etti.
Bir süre daha bakındı.. Sonra “buldum galiba” diye haykırdı.

“Her şey normal görünüyor ve su kaynatıyor ise araba su eksiltiyor demektir. Muhtemelen kalorifer peteği delinmiş, su kaçırıyordur.
O takdirde döşemelerin ıslak olmalı” dedi.. Gerçekten de onca uzmanın çalıştığı servisin bulamadığı sorunu kısa sürede görmüştü. Arabanın kalorifer sistemi su kaçırıyor eksilen soğutma suyu yüzünden araba hararet yapıyordu. Kalorifer sistemini devre dışı bırakıp geçici bile olsa su kaçağını önleyip sorunu çözdü, Hüseyin amca.

Teşekkür edip borcumu sordum. Arabanın camındaki tıp armasını gösterdi;

– Doktor musun?
– Evet.
– Bizim hanımın yıllardır geçmeyen ağrıları var. Gelip bakarsan ödeşiriz. Ben de hanıma doktor götürmüş, gönlünü almış olurum.
Hem de çayımızı içer soluklanırsınız. Hep beraber, Hüseyin amcanın evine gittik. Tek katlı bahçeli şirin bir evdi. Hanımının yakınmalarını dinleyip, muayene ettim. Çoğu yaşlılığa ve menopoza bağlı yakınmaları için tavsiyelerde bulunup iki de ilaç yazdım. Kadıncağızın yüzü güldü. Teşekkür etti. Çay hazırlamak için izin istedi. Bu arada ilkokul çağındaki kızım boş durmuyor odaları karıştırıyordu. Bir şey kırıp dökmesin diye yanına gittiğimde evin bir odasının duvarlarının kitapla dolu olduğunu gördüm. Şaşkınlığım daha da artmıştı.

Muhabbet ilerleyince, tamirci sandığım Hüseyin amcanın gerçekte emekli ilkokul öğretmeni olduğunu 39 yıl devlet hizmetinde Ege’nin köylerinde çalışıp emekli olduktan sonra Savaştepe’ye yerleştiğini anlattı. Çocuklarının okuyup büyük şehre gittiğini burada hanımıyla
baş başa yaşadığından dem vurdu. – Neden buraya yerleştin?

– Ben okumayı, yazmayı, hayatı burada öğrendim. Sizler bilmezsiniz, unutuldu gitti. Ben Savaştepe Köy Enstitüsü‘nün ilk mezunlarındanım. Hasan Ali Yücel Maarif Vekili iken ilk köy enstitüsü burada açıldı. Burada öğrendim ben hayatı, bir şeyler öğretmenin nasıl mutluluk verdiğini. Ayrılamadım buralardan.

– Peki bu tamircilik işi nereden çıktı? – Dedim ya, bilmezsiniz sizler, Köy Enstitüsü mezunu olmanın ne demek olduğunu? O zamanın okulları sanırsınız. Halbuki orada bu toprağın çocuklarına okuma yazmanın yanı sıra çiftçiliği, hayvancılığı, inşaat yapmayı, yemek yapmayı, bozulanları tamir etmeyi, örgü örmeyi hatta az buçuk hekimlik yapmayı bile öğrettiler. Hayatı öğrendik ve öğretmen olup hayatı öğrettik çocuklara.
– Yani elinizden çok iş geliyor.
Köy enstitülerinde bilmeyi, öğrenmeyi, düşünmeyi, soru sormayı, aklını kullanmayı öğretiyorlardı. Zaten bu yüzden yaşatmadılar ya…

Bu arada çaylar geldi. Çayın yanında ekmek peynir ve zeytinden oluşan kahvaltı da hazırlamıştı Hüseyin amcanın hanımı.
Emekli olduktan sonra zeytinciliğe başladığını sofradaki zeytinin de kendi ürünleri olduğundan söz etti. – Zeytinin hikmetini bilir misin? Meyveleri ile karnımızı doyurmuş, yağını çıkarmışsız. Kandillerde yakıp aydınlanmışız, odunu ile ısınmışız. Giderek ona benzemişiz.
– Nasıl yani?
– İnsan da doğanın meyvesi değil mi? Sofradaki zeytin çanağından aldığı zeytini ışığa doğru tutup; – Doğup büyüdüğünde zeytin tanesi gibi acı, yeşil bir meyve insan. Çoğunu sıkıp yağını çıkarıp posasını da sabun yapıyoruz. Yani heba olup gidiyor. Bir kısmını sofralık ayırıyor selede tuza yatırıp acı suyunu atmasını buruşup bu hale gelmesini sağlıyoruz. Veya salamura yapıp olduğundan daha şişkin gösterişli hale getiriyoruz. İnsanlara da böyle yapmıyor muyuz? Okullarda okutup okutup hayata hazırladığımızı sanıyor ya şişiriyor ya da buruşturup atıyoruz insanları.
– “Sizin köy enstitülerinde yaptığınız da böyle bir şey değil miydi?” diye soracak oldum.. Hanımına baktı gülüştüler.
– Hurma zeytini bilir misin?
– Bilmem. Hiç duymadım.
– Ege’nin kimi yerlerinde olur. Ağaç aynı ağaçtır ama her yıl kasım ayı sonu gibi denizden karaya esen rüzgar ile zeytin ağaçlarına bir mantar bulaşır. Bu mantar zeytinin terini giderir, acısını dalında alır. Dalında olgunlaşır zeytinler. Toplandığında yemeğe hazırdır anlayacağın.
– Eeee.
– Köy Enstitüleri de böyleydi. Dalında olgunlaşan zeytinler gibi insanları oldukları yerde yetiştirmeye, onların bilgilerini de öbür insanlara bulaştırmayı amaçlamıştı. Doğup büyüdüğü ortamda olgunlaştırıyorlardı, insanı. Yaşama hazırlıyorlardı.

Sustuğumu görünce, Hanımından boşalan bardakları doldurmasını
rica etti.
– “İşte bu yüzden, öğrendiklerimin zekatını vermek, zeytinin terini hatırlatmak için buradayım, doktorcuğum, unutulsun istemiyorum.” dedi. Kitaplığından çıkardığı iki kitabı kızıma hediye etti. Vedalaştık. Arkamızdan bir tas su döküp, uğurladılar.

Dr. Mehmet Uhri

Not  : Bu yazı, emekli öğretmen Hüseyin Kocakülah ve Köy Enstitülerine emek verenlerin anısına adanmıştır. 

” Dünyada her millet, icraatına tahammül ettiği hükümetin sorumluluğuna ortak sayılır.”  /  Mustafa Kemal ATATÜRK

” İnsanın kazandığı paradan değil, paranın kazandığı insandan korkulur.” Atasözü

“TANRI, istencini egemen kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi istençlerini egemen kılmak için TANRI’yı kullanırlar.”  Giordano Bruno

“Adaletsizliği önleyecek gücümüzün olmadığı zamanlar olabilir ama; Adaletsizliğe itiraz etmeyi beceremeyeceğimiz bir zaman asla olmamalıdır!..” Elie Wiesel (Nobel Barış Ödülü Sahibi)

SAVAŞTEPE KÖY ENSTİTÜLÜ HÜSEYİN KOCAKÜLAH’tan Dersler ve Zeytinin Teri” hakkında bir yorum

  1. Turan Şen

    Merhaba, bu hikayede adı geçen Hüseyin Kocakülah Savaştepe değil Kızılçullu Köy Enstitüsü mezunudur. Ayrıca kendisi Bergama’da ikamet etmekte olup Savaştepe ile bir bağlantısı yoktur. Hikayedeki mekan bilgisi hatalıdır.
    Çünkü ben, Savaştepe Öğretmen İlköğretim Okulu 1961 mezunu ve Savaştepe’de ikamet eden bir babanın oğluyum ve Bergama’da öğretmenlik yapıp, Hüseyin Kocakülah öğretmeni de yakından tanıyan biriyim.
    Saygılarımla.

    Cevapla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir