Etiket arşivi: 2012 Nobel Barış Ödülü’nün AB’ye verilmiş olması

SAVAŞTEPE KÖY ENSTİTÜLÜ HÜSEYİN KOCAKÜLAH’tan Dersler ve Zeytinin Teri


Dostlar
,

Bir 17 Nisan daha geldi.. KÖY ENSTİTÜLERİ‘nin sevgin (aziz) anıları ve acısı yüreğimizde tazelenir hep.. Aşağıdaki yazı bir meslektaşımızdan bize yıllar önce ulaşmıştı ve yazan bu anısını yazarak paylaşan sevgili meslektaşımız
Dr. Mehmet Uhri ile telefonla görüşerek kendisine teşekkür etmiştik.

Yazı 31 Temmuz 2006’da “benimturkiyem@yahoogroups.com” üzerinden paylaşılmıştı ve “Zeytinin Teri” başlıklı idi. Bu güzelim anı, bugünlerde gene dolaşımda..
İyi ki öyle.. Dr. Uhri’ye çok teşekkür edeiz bu anısını yazdığı ve paylaştığı için.. Savaştepe Köy Enstitüsü bitirenlerinden, bu yazının kahramanı “Hüseyin Kocakülah” amca, dileriz yaşamda ve esenlik içinde olsun.. Aşağıdaki fotoğrafta 90 yaşında iken kendisi ile söyleşi yapan Dr.Yasemin BRADLEY ile birlikte.. (25.7.2013)

Sevgi ve saygı ile.
15 Nisan 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===========================================

SAVAŞTEPE KÖY ENSTİTÜLÜ HÜSEYİN KOCAKÜLAH’tan Dersler ve
Zeytinin Teri

Dr. Mehmet UHRİ

Aklın yolu birdir. Aşağıda yazılanlar bire bir yaşanmış bir olay. Yine aynı yönü işaret ediyor. Cehalet her kötülüğün anasıdır, deriz. Ülkemizde cehaletin aşılıp, üstüne kültür de eklenmedikçe bir değişimin olmasını beklemek, abesle iştigalden başka bir şey değildir.

” Arabamız su kaynatmasa durmayacaktık, o sıcak yaz günü Balıkesir’in Savaştepe ilçesinde. Yola çıkmadan önce arabaya bakım yaptırmış, hararet sorunu olduğunu söylememe karşın arıza bulamamışlardı. Dağda su kaynattıktan sonra motorun soğumasını bekleyip ancak Savaştepe’ye dek gidebilmiştik. Birlikte yolculuk ettiğim eşim ve kızımın da canı sıkkındı.
Günlerden pazardı ve her yer tatildi. Sanayi sitesinde arabaya baktıracak birilerini aradık, bulamadık. Can sıkıntısı ve çaresizlik içinde söylenirken tamirci aradığımızı duyan birileri aracılığıyla tanıştık Hüseyin amcayla. Elinde küçük bir alet çantası vardı. Yardımcı olmak istediğini söyledi. Motora yaklaştı, sesini dinledi. Kontağı kapatıp tekrar açtı. Hiçbir yere dokunmadan uzun uzun motoru ve çalışmasını izledi.

“Motorun soğutma sisteminde sorun görmediğinden” söz etti.
Bir süre daha bakındı.. Sonra “buldum galiba” diye haykırdı.

“Her şey normal görünüyor ve su kaynatıyor ise araba su eksiltiyor demektir. Muhtemelen kalorifer peteği delinmiş, su kaçırıyordur.
O takdirde döşemelerin ıslak olmalı” dedi.. Gerçekten de onca uzmanın çalıştığı servisin bulamadığı sorunu kısa sürede görmüştü. Arabanın kalorifer sistemi su kaçırıyor eksilen soğutma suyu yüzünden araba hararet yapıyordu. Kalorifer sistemini devre dışı bırakıp geçici bile olsa su kaçağını önleyip sorunu çözdü, Hüseyin amca.

Teşekkür edip borcumu sordum. Arabanın camındaki tıp armasını gösterdi;

– Doktor musun?
– Evet.
– Bizim hanımın yıllardır geçmeyen ağrıları var. Gelip bakarsan ödeşiriz. Ben de hanıma doktor götürmüş, gönlünü almış olurum.
Hem de çayımızı içer soluklanırsınız. Hep beraber, Hüseyin amcanın evine gittik. Tek katlı bahçeli şirin bir evdi. Hanımının yakınmalarını dinleyip, muayene ettim. Çoğu yaşlılığa ve menopoza bağlı yakınmaları için tavsiyelerde bulunup iki de ilaç yazdım. Kadıncağızın yüzü güldü. Teşekkür etti. Çay hazırlamak için izin istedi. Bu arada ilkokul çağındaki kızım boş durmuyor odaları karıştırıyordu. Bir şey kırıp dökmesin diye yanına gittiğimde evin bir odasının duvarlarının kitapla dolu olduğunu gördüm. Şaşkınlığım daha da artmıştı.

Muhabbet ilerleyince, tamirci sandığım Hüseyin amcanın gerçekte emekli ilkokul öğretmeni olduğunu 39 yıl devlet hizmetinde Ege’nin köylerinde çalışıp emekli olduktan sonra Savaştepe’ye yerleştiğini anlattı. Çocuklarının okuyup büyük şehre gittiğini burada hanımıyla
baş başa yaşadığından dem vurdu. – Neden buraya yerleştin?

– Ben okumayı, yazmayı, hayatı burada öğrendim. Sizler bilmezsiniz, unutuldu gitti. Ben Savaştepe Köy Enstitüsü‘nün ilk mezunlarındanım. Hasan Ali Yücel Maarif Vekili iken ilk köy enstitüsü burada açıldı. Burada öğrendim ben hayatı, bir şeyler öğretmenin nasıl mutluluk verdiğini. Ayrılamadım buralardan.

– Peki bu tamircilik işi nereden çıktı? – Dedim ya, bilmezsiniz sizler, Köy Enstitüsü mezunu olmanın ne demek olduğunu? O zamanın okulları sanırsınız. Halbuki orada bu toprağın çocuklarına okuma yazmanın yanı sıra çiftçiliği, hayvancılığı, inşaat yapmayı, yemek yapmayı, bozulanları tamir etmeyi, örgü örmeyi hatta az buçuk hekimlik yapmayı bile öğrettiler. Hayatı öğrendik ve öğretmen olup hayatı öğrettik çocuklara.
– Yani elinizden çok iş geliyor.
Köy enstitülerinde bilmeyi, öğrenmeyi, düşünmeyi, soru sormayı, aklını kullanmayı öğretiyorlardı. Zaten bu yüzden yaşatmadılar ya…

Bu arada çaylar geldi. Çayın yanında ekmek peynir ve zeytinden oluşan kahvaltı da hazırlamıştı Hüseyin amcanın hanımı.
Emekli olduktan sonra zeytinciliğe başladığını sofradaki zeytinin de kendi ürünleri olduğundan söz etti. – Zeytinin hikmetini bilir misin? Meyveleri ile karnımızı doyurmuş, yağını çıkarmışsız. Kandillerde yakıp aydınlanmışız, odunu ile ısınmışız. Giderek ona benzemişiz.
– Nasıl yani?
– İnsan da doğanın meyvesi değil mi? Sofradaki zeytin çanağından aldığı zeytini ışığa doğru tutup; – Doğup büyüdüğünde zeytin tanesi gibi acı, yeşil bir meyve insan. Çoğunu sıkıp yağını çıkarıp posasını da sabun yapıyoruz. Yani heba olup gidiyor. Bir kısmını sofralık ayırıyor selede tuza yatırıp acı suyunu atmasını buruşup bu hale gelmesini sağlıyoruz. Veya salamura yapıp olduğundan daha şişkin gösterişli hale getiriyoruz. İnsanlara da böyle yapmıyor muyuz? Okullarda okutup okutup hayata hazırladığımızı sanıyor ya şişiriyor ya da buruşturup atıyoruz insanları.
– “Sizin köy enstitülerinde yaptığınız da böyle bir şey değil miydi?” diye soracak oldum.. Hanımına baktı gülüştüler.
– Hurma zeytini bilir misin?
– Bilmem. Hiç duymadım.
– Ege’nin kimi yerlerinde olur. Ağaç aynı ağaçtır ama her yıl kasım ayı sonu gibi denizden karaya esen rüzgar ile zeytin ağaçlarına bir mantar bulaşır. Bu mantar zeytinin terini giderir, acısını dalında alır. Dalında olgunlaşır zeytinler. Toplandığında yemeğe hazırdır anlayacağın.
– Eeee.
– Köy Enstitüleri de böyleydi. Dalında olgunlaşan zeytinler gibi insanları oldukları yerde yetiştirmeye, onların bilgilerini de öbür insanlara bulaştırmayı amaçlamıştı. Doğup büyüdüğü ortamda olgunlaştırıyorlardı, insanı. Yaşama hazırlıyorlardı.

Sustuğumu görünce, Hanımından boşalan bardakları doldurmasını
rica etti.
– “İşte bu yüzden, öğrendiklerimin zekatını vermek, zeytinin terini hatırlatmak için buradayım, doktorcuğum, unutulsun istemiyorum.” dedi. Kitaplığından çıkardığı iki kitabı kızıma hediye etti. Vedalaştık. Arkamızdan bir tas su döküp, uğurladılar.

Dr. Mehmet Uhri

Not  : Bu yazı, emekli öğretmen Hüseyin Kocakülah ve Köy Enstitülerine emek verenlerin anısına adanmıştır. 

” Dünyada her millet, icraatına tahammül ettiği hükümetin sorumluluğuna ortak sayılır.”  /  Mustafa Kemal ATATÜRK

” İnsanın kazandığı paradan değil, paranın kazandığı insandan korkulur.” Atasözü

“TANRI, istencini egemen kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi istençlerini egemen kılmak için TANRI’yı kullanırlar.”  Giordano Bruno

“Adaletsizliği önleyecek gücümüzün olmadığı zamanlar olabilir ama; Adaletsizliğe itiraz etmeyi beceremeyeceğimiz bir zaman asla olmamalıdır!..” Elie Wiesel (Nobel Barış Ödülü Sahibi)

2012 NOBEL EKONOMİ ÖDÜLÜ


Dostlar
;

ABD yine Nobel ödüllerini silip süpürdü deyim yerinde ise.

Bu arada 2012 Nobel Barış Ödülü’nün AB’ye verilmiş olmasını mutlaka kaydedelim. Böylelikle İsveç Karolinska Enstitüsü’nün poliiize oluşunun doruk bir örneğini daha gördük. Kestirimi zor olmayan birtakım ulusal lobilerin etkinliği tepelerde.
Yazık oluyor, bu ödül saygınlığını korumalı. “Rahmetli” Alfred Nobel‘in vasiyeti çiğnenmemeli. Orada konan ilkeler günün gerekleri ışığında güncellenerek korunmalı.

2012 NOBEL Ekonomi ödülüne gelince                   :

Lloyd S. Shapley ve Alvin E. Rothun çok değerli, nitelikli ve iyi niyetli olduklarından kuşkumuz yok. Kendileini içtenlikle kutlar ve emeklerini saygı ile selamlarız.

Ancak; bilim ve türevlerinden bu tür ödüller başlıbaşına bir soncul amaç / mit / fetiş değillerdir. Tüm insan çabaları gibi son çözümlemede araçtırlar..

İnsanın kişisel mutluluğunun, giderek barış içinde sağlıklı, üretken ve mutlu bir toplumsal yaşamın araçlarıdır. Başkaca bir yükümlemeye / işlevlendirmeye gerek yoktur. Bilimciler de kişisel doyumlarını insanları ve kollektif özne insan topluluklarını “sağlıklı, üretken ve mutlu” kılan katkıları üzerinden kendi profesyonel-bireysel doyumlarını sağlamalıdırlar.

Durum böyle olunca, bunca seçkin beyinin kuramsal düzlemde gerçekten çok değerli çalışmalarının somut yaşama yansımalarının sorgulanması kaçınılmaz oluyor.

Küreselleşen kapitalizm = Yeni emperyalizm neden içsel (doğasından kaynaklanan) dönemsel ve giderek sıklaşan-ağırlaşan bunalımlarından (krizlerinden) kurtul(a)mıyor?!

Küresel gelir dağılımı neden sınır (marjnal) düzeyde de olsa daha adil kılınamıyor?

Bu sorunsala koşut olarak yoksulluk (gerçekte YoksullaşTIRma!) neden hala 2 boyutta da yakıcılığını sürdürüyor? Dikey ve yatay düzlemde yayılan yoksullaşTIRma niçin denetim altına alınamıyor?

DB (Dünya Bankası) “yoksulluk sınırı” için

Mutlak (absolute) Yoksuluk < 1 $ / gün gelir

– Göreli (relative) Yoksuluk < 2 $ / gün gelir

lanetli denklemleri / tanımlarını sürdürecek mi?

Bu maskaralığa artık bir son vermek gerekmiyor mu?

IMF-DB İkilisi 1944’te Bretton-Woods Kurumları olarak yaratıldılar.
Dünyaya sunuş (Prömiyer) çok albenili idi : İkiz Kızkardeşler (Tween Sisters)..

2. Büyük Dünya Paylaşım Savaşı ardından acı dersler çıkarılmıştı ve uzun dönemli “istikrar” için sıkı yapılanmalara gidiliyordu. Ancak İkiz Kızkardeşler çok yaşlandı ve yıprandılar.. 68 yaşını bitiriyorlar bu yıl!

Dünya yangın yeri..  Üstelik seçkin IMF uzmanı Davidson Budhoo 30 yıl önce  haykırmıştı tüm dünyaya açık istifa mektubu ile..

Sonuç olarak; IMF-DB vb. türev kurum ve yapılanmalar güdümünde üretilenler büyük ölçüde pür / namuslu bilim olmayıp “postmodern bilim” karabasanıdır. Bu konuda yazdığımız kapsamlı makaleye  sitemizde aşağıdaki erişkeden (link) ulaşılabilir.

http://ahmetsaltik.net/postmodern-bilim-karabasani-nasil-basetmeli/

Çözüm   :  Büyük Atatürk‘ün gösterdiği hedeftir..

*    Sömürgecilik ve yayılmacılık (emperyalizm) yeryüzünden yok olacak ve yerlerine uluslararasında hiçbir renk, din ve ırk ayrıcalığı gözetmeyen yeni bir işbirliği ve uyum çağı egemen olacaktır.

“Bilgi  Asimetrisi” kuramı ile 2001 Nobel Ekonomi ödülü sahibi Prof. J. Stiglitz‘in Türkiye’de bir programda (NTV’de Mithat Bereket’e) kaydettikleri çok önemlidir :

Adam Smith’in Liberalizm kuramı doğrulanmamıştır..

Uğruna aklıcı ve örgütlü, uzun soluklu bir çaba gerekir. Prof. M. Chossudovsky ve
Prof. N. Chomsky’nin ortak söylemiyle,

DİRENİŞ KÜRESELLEŞTİRİLMELİDİR!

Sevgi ve saygı ile.
20.10.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net


2012 NOBEL EKONOMİ ÖDÜLÜ
Ödül, istikrarlı dağılım kuramına

Nobel Ekonomi Ödülü bu yıl istikrarlı dağılım kuramını geliştiren Lloyd Shapley ve piyasa tasarımı uygulamalarında verim artırıcı yöntemler geliştiren Alvin E. Roth arasında paylaşıldı.Lloyd S. Shapley: ABD vatandaşı. 1932’de ABD’de doğdu. Kaliforniya Üniversitesi’nde öğretim görevlisi.

 

Bu yılın (2012) Ekonomi Ödülü ekonominin şu temel sorularına yanıt veren çalışmalara verildi:

Farklı ögeleri birbirleriyle olabildiğince uyumlu bir duruma nasıl getirebilirsiniz? Örneğin öğrenciler nasıl bir dağılım ile giderecekleri okullara yerleştirilir?

Organ naklinde vericiler (donör), organa gereksinim duyan alıcılarla nasıl eşleşir?
Böyle bir eşleşme verimli bir hale nasıl getirilir? Hangi yöntemler hangi gruplar için yararlı olur? İşte Shapley ve Roth, istikrarlı dağılım konusunda soyut kuramdan
pratik tasarıma uzanan yolda bu sorulara yanıt oluşturdular.

Lloyd Shapley işbirliği ile ilgili oyun kuramından yararlanarak farklı uyum yöntemlerini inceledi ve karşılaştırdı. Uyumun istikrarlı olması için yeni yöntemler geliştiren Shapley ve ekibi Gale-Shapley algoritması adı verilen yöntemle ekonomiye yeni bir kavram kazandırdı. Shapley, belirli bir yöntem tasarımının, sistematik olarak piyasa kurumlarındaki taraflara nasıl yararlı olabileceğini ortaya koydu.

Alvin Roth, Shapley’in kuramsal sonuçlarının, önemli piyasaların işlerliğini etkileyebileceğini fark etti. Bir dizi deneysel çalışma sonucunda Roth ve ekibi, belirli bir piyasa kurumunun başarısının, istikrarlı olup olmamasına bağlı olduğunu kanıtladı. Roth daha sonra bu sonuçları sistematik laboratuvar deneyleriyle somut bir temele oturttu. Var olan kurumları yeniden tasarlayarak yeni doktorları hastaneleriyle, öğrencileri okullarıyla, organ bağışçılarını hastalarla buluşturdu. Bütün bu reformlar Gale-Shapley algoritması üzerine dayanıyordu.

 Alvin E. Roth: ABD vatandaşı. 1951’de ABD’de doğdu. Harvard Üniversitesi’nde öğretim görevlisi

Bu iki bilim insanı birbirlerinden bağımsız çalışmalarına karşın, Shapley’in temel kuramı ve Roth’un deneysel araştırmalarının bileşimi pek çok piyasada verimi arttırdı.

Özet olarak bu yıl ödül, ekonomi mühendisliğinin sıra dışı bir uygulamasına verilmiş oldu. (Cumhuriyet Bilim Teknik eki, 20.10.12)