Etiket arşivi: yabancılaşma

Erdal BEŞER şiiri : SEN

ŞİİR KÖŞESİ…

Prof. Dr. Erdal Beşer/Sağlıkta Araştırma Kursu/Adnan Menderes Üniversitesi

 

Erdal BEŞER
(Prof. Dr., Halk Sağlığı Uzmanı)

 

 

SEN

Alaska’ya düşen,
Kar tanesi gibisin,
Bin yılda bir de Ekvator’a…
Çoraklaşmış benliğindeki mutsuzluk kasırgaları,
Alın terlerini kurutuyor!
Paranın ruhundan hamile kalmışsın!
Korkunun semirttiği tosuncuklar,
Sana göz kırpıyor!
Doğdukları için düzüldükleri yollarda,
Kavurucu sevdalara yer yok!
Hatasızlık saunasında mayışmış,
Yabancılaşma hallacının savurduğu,
Kölelerdir onlar!
Kösnül kösnül ben, ben… derler!
Gerçekte mutluluk;
Bir tas çorba,
Bazen güvenli bir yer,
Bazen de sevdiğine sarılmaktır!
Mutluluğu ırmak gibi,
İçinde akıtmak istersen,
Gonçarov’un;
“En acı ölüm insanlığa katkı sunmadan ölmektir” deyişini,
Tözüne kazımalısın..!

 

Bir toplumun intiharı

Cumhuriyet : Olaylar ve Görüşler

Bir toplumun intiharı

Toplum olarak ruh sağlığımızın pek yerinde olmadığı ortada.
En basit insan ilişkilerinden, yurttaş-devlet arasındaki ilişkilere dek
büyük bir şiddet, vurdumduymazlık, acımasızlık egemen.
Unutmamak gerekir ki, başla gövde birbiriyle uyum gösterirler.

[Haber görseli]

Gordon Marshall’ın tanımına göre Toplum, genel olarak ortak bir kültürü paylaşan,
belirli bir toprak parçasında yerleşik ve kendilerini birleşik ve özgün bir varlık olarak gören insanlardan oluşur.

Gerek toplumu oluşturan kurumlar ve kişiler arası ilişkiler açısından olsun, gerekse sosyoekonomik düzlemde olsun toplumumuz eğer hemen çağdaş reformlara gidilmezse bilinçli yurttaşlarına katlanılması güç bir yaşam sunan bir coğrafyada yer almış olmak gibi bir duyguyu ve düşünceyi yaşatan bir yabancılaşmayı tattırmış olmaktan öteye gidemeyecektir.

Kültür robotu

Hemen hemen her saat yazılı ve görsel basında yer alan konular toplum olarak ruh sağlığımızın pek yerinde olmadığını gözler önüne seriyor. En basit insan ilişkilerinden, yurttaş-devlet arasındaki ilişkilere dek büyük bir şiddet, vurdumduymazlık, acımasızlık egemen. Demokrasiden hızla uzaklaşmakta olduğumuz bu görüntülerin yer almasında bizim birey olarak hiçbir payımız olmadığı söylenemez.

Şunu unutmamak gerekir ki, başla gövde birbiriyle uyum gösterirler.
Nasıl mı? Halkımızın çoğu ne yazık ki herhangi bir dinsel, siyasal, geleneksel otoriteyi sorgulamayacak ölçüde “kültür robotu” halinde. “Kültür robotu” durumu sanılmasın ki salt eğitim düzeyi düşük toplum üyelerinin bir özelliğidir. Ne yazık ki pek çok okumuş
(aydın demeye dilim varmıyor), toplumun kültürel, gelenekselleşmiş kodlarını içselleştirmiş durumda.

Sonuç odaklı

* Toplum olarak genelde sonuca odaklı değerler sistemine göre hareket ediyoruz.
Oysa süreç odaklı değerler sistemine göre hareket etmek durumunda sistemin işleyiş biçimi konusunda fikir yürütmek olanağı ortaya çıkar. Bu da eleştirel düşüncenin
temelini oluşturur.

* Her zaman haksız da olsa güçlüden yana olmak gibi faşizan bir düşüncenin izleyicisiyiz. Sonra da Türkiye’de hukuk devletinin olmadığı konusunda
görüş bildiriyoruz.

* Güce taparak adaletsizliğinden yakındığımız düzenin işleyişine katkıda bulunmuş oluyoruz.
* Hangi mevkide olursak olalım, hangi yaş ve eğitim düzeyinde olursak olalım
Sezar’ın hakkını Sezar’a vermemekte direniyor ve sonra da toplumda adalet olmadığını haykırıyoruz.
Kişisel ve sosyal ilişkilerimizde birbirimize karşı açık ve güvenilir bir tutum takınmıyoruz. En ufak bir anlaşmazlıkta en hafifinden gözdağı veriyor,
üstünlüğü elden bırakmak istemiyoruz. Oysa demokrasi asla monolog değildir.

* Eğitim sistemimiz ne yazık ki okumuş cahiller ve hiçbir insani duyarlılığı olmayan, sanatla, edebiyatla ilgilenmeyen potansiyel faşistler yetiştirmekten öteye geçemiyor.
* Çocuk eğitimimiz kökten yanlış. Ailelerde çocuğa karşı gösterilen aşırı korumacı tutum, yıllar sonra siyasal düzlemde otorite arayışı içinde olan, hep bir kurtarıcı peşinde koşan, birey olamamış sürü insanı yetiştiriyor.
* Kadın-erkek eşitliğinde geldiğimiz noktayı en iyi medyada her gün yer alan
kadın cinayetleri pek acı bir biçimde açıklıyor. Oysa ataerkil düzenler her zaman faşizmin verimli arka bahçeleridir.

Toplumsal aktörler olarak yaptıklarımızdan sorumluyuz.
İçinde yaşadığımız bu süreçte hepimizin

“Ben bilinçli ya da bilinçsiz edimlerimle bu sürece nasıl katkıda bulundum?”

diyerek şapkayı önüne koymasında sayısız yarar olduğu görüşündeyiz. (5.9.2015)

Yrd. Doç. Dr. Ayşe Atalay

==============================

Dostlar,

Düşündürücü ve çook öğretici bir makale değil mi??
Yazar Sayın Yrd. Doç. Dr. Ayşe Atalay‘a teşekkürlerimizle.
(Kurumsal kimlik belirtilmemiş ama sanırız Yeditepe Üniversitesi Psikoloji Bölümünde öğretim üyesi..)

Sevgi ve saygı ile.
05.09.2015, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com