Etiket arşivi: URFA’DAN HARVARD’a

KAS HASTALIKLARI DERNEĞİ 38 YAŞINDA.. KUTLU OLSUN..

Kuruluşumuzun 38. yılı dolayısıyla düzenleyeceğimiz kahvaltıya hepinizi bekliyoruz…
25 Ekim 2015 Pazar günü, saat 10:00 ile 13:00 arası, KASDER Merkez Binasında gerçekle
ştireceğimiz kutlamaya;
Tüm Kas hastaları, yakınları, dernek üyeleri ve gönül dostlarımız davetlidir..
Bizimle beraberli
ğiniz onurlandırarak, mutluluk verici olacaktır.

Tarih: 25 Ekim 2015 Pazar Günü,
Saat: 10:00 ile 13:00 arası
Yer: KASDER Merkez Binası
Adres: İstasyon Caddesi No:12 Yeşilköy/İstanbul

==================================================

Dostlar,

KASDER emekçisi dostlarımızdan gecikme için bağış diliyoruz..

Ne yazık ki her gün yüzlerce e-ileti arasında göden kaçanlar oluyor..

Bu derneğin kurucusu ve bugünlere taşıyıcısı saygın bilim ve eylem insanı Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Coşkun ÖZDEMİR‘dir.

Coşkun hoca bizim İstanbul Tıp Fakültesinden hocamızdır.
Urfa’dan kalmış gelmiş ve Cumhuriyetimizin yurttaşları arasında hiçbir ayrım yapmayan eğitim ve öbür politikaları, insancıl uygulamaları ile Harvard’da eğitim almaya dek emeği ve zekasıyla tırmanabilmiştir.

O aynı zamanda yurtsever – ödünsüz ATATÜRKÇÜ bir eylem adamıdır.
Asistanlık yıllarımızda (1978-81) bu Derneği (KASDER) daha yeni yola koyulmuşken
ziyaret etme olanağı bulmuş ve çok etkilenmiştik. Nörolojik kökenli hastalıklar yüzünden (başta Myastenia gravis olmak üere) kaslarını giderek kullanamaz duruma düşen ve ağır
yeti yitimi ile bağımlı duruma düşen insanlara yardımcı olmaya çalışıyordu Coşkun hocamız. Başkanı olduğu İstanbul Tıp Fakültesi Nöroloji Kliniği’ndeki etkin emeklerine ek olarak, hiçbir maddi çıkar beklemede Yeşilköy’deki Derneğe koşuyordu akşamları..

Bu hastalarımız giderek tekerlekli sandalyeye düşüyor ve son dönemlerde solunum kaslarının da tutulması ile soluk alıp veremez duruma geliyorlardı. Çok sınırlı hasta çelik denen mekanik ventilatör olanağı buluyor ve öbürleri yaşamdan erkenden kopuyorlar..

Kimi hastalarımız, üst göz kapağı kaslarının tutulumu ile gözlerini açamıyorlardı (pitozis).
1970’ler sonlarında eldeki sınırlı ilaçla sağaltım (günümüzde görece daha iyiyiz) olanaklarına ek olarak kimi plastik cerrahi girişimler, ortopedik destek, FTR desteği ve psikiyatrik – psikolojik yardım ile sosyal yardım… adımlarına birlikte gereksinim duyuluyordu.
Kamu sağlık örgütlenmesi ve sosyal destek sistemi yetersizdi (halen de öyle!), bu yüzden toplumun başkaca olanaklarını seferber etmek üzere bir Dernek yapılanmasına gidilmişti.

Derneğin web sitesi : http://www.kasder.org.tr

Coşkun hocamız 86 yaşında (1929) ve hala, sağolsun, bereket versin zihinsel ve bedensel açıdan etkin (aktif). Yeri doldurulamaz ama bu Derneğin serpilerek yaşaması gerek..
Bir Vakfa dönüşmesi gerek. Oysa Büyükşehir Belediyesi ve Başkanı Kadir bey utanmadan her yıl, kira sözleşmesi bitiminde kamu yararına çalıştığı kesin olan bu derneği binasından çıkarmak istiyor.. Ne adına? Hangi kabaran ve gemlenemeyen rant iştahı uğruna? Bu ne biçim müslümanlıktır? İslamiyet’te hayır kurumlarına böyle mi davranılır? Geçmişte kurulmuş çok sayıda hayrat, şifahane, İslami vakıflar.. ne anlama geliyor;
AKP’nin islam anlayışı nasıl bir şey, anlayan var mı??

Geçtiğimiz günlerde Bay RTE, sanırız gene bilmem kaç yüzüncü muhtarlar toplantısında
esip gürlüyor ve “…. bir müslüman olarak bu benim kanıma dokunuyor..” diye bas bas bağırıyordu.

Tayyip bey, senin İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş abinin yaptıkları da, senin müslümanlığından daha üstün bir makam olan İNSANLIK bakımından, bir İNSAN olarak benim kanıma dokunuyor.. anlaşıldı mı??

Senin oğlun Bilal’in vakfı TÜRGEV‘e İstanbul’da belediyeler satın aldıkları taşınmaz binaları, bırakalım kirayla kullandırmayı, mülkiyetiyle devrediyorlar.. Yurtdışından çağdışı krallıklardan yüz milyon dolar bağış geliyor! Bu ne hikmettir, bu ne adalettir Tayyip bey??

Saray’dan para dağıtılacakmış basına göre.. İnsanlara sadaka vermekten vazgeçin de balık tutmayı öğretin artık..

Şu KASDER ile de uğraşmayın, ihsanınız sizin olsun, gölge etmeyin yeter!
Kiranızı alın ve ha bire boşaltma için insanları taciz etmeyin..

Dostlar,

Sayın Prof. Dr. Coşkun Özdemir hocamızın blogunu ziyaret edin ve çok değerli yazılarını okuyun deriz… Aşağıdaki erişkeyi tıklyark ulşabilirsiniz..

https://profcoskunozdemir.wordpress.com/

Tıp dışı kitapları aşağıda…

Karşı Duruş / Cumhuriyet Yayınları, 2007
Üniversiteden Toplumsal Sorunlara Bakış / Cumhuriyet Yayınları, 2002
Urfa’dan Harvard’a (yukarıda kapağını verdik..)

Sağlık Üniversite, Politika Eğitim
Konulu 500’ü aşkın gazete makalesi
150’liyi aşkın yerli ve yabancı dergilerde yayınlanmış bilimsel makaleler

*****

Prof. Dr. Coşkun Özdemir gibi yurtsever bilim insanlarını yetiştiren Cumhuriyet’in öncülerine, onların güttüğü akılcı – bilimsel – sorgulayıcı eğitim sistemine ve kurumlarına selam olsun..

Bu değerli / paha biçilmez kutsal emaneti AKP’nin yıkımından mutlaka ve hızla kurtarmalıyız.
İlk fırsat 1 Kasım 2015.. Cumhuriyet’in kazanımlarına, ATATÜRK Devrimlerine sahip çıkan siyasal partilere biz de sahip çıkmak zorundayız..

Sevgi ve saygı ile.
28.10.2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Prof. Coşkun Özdemir’in bir öğrencisi
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Not : Bu yazımız, KASDER’in 38. yaşı için mütavazi bir armağanımız olarak kabul görsün dileriz…

ÇETİN ALTAN ve DEĞİŞİM

 

ÇETİN ALTAN ve DEĞİŞİM     

portresi

 

 

 

 

Prof. Coşkun Özdemir
coskunoz@superonline.com, 23.10.2015
https://profcoskunozdemir.wordpress.com/2015/10/23/cetin-altan/ 

Türkiye büyük bii savunan, o yıllarda emekçinin topluma ağırlığını koyduğuna inanan ve inandıran bir aydın, bir yazar. Ama bu ülke bu toplum, bu iktidarlar Sola – Soldaki gelişmelere  uzun süre tahammül edemezdi. Meclis’te Nazım Hikmet Türkiye’nin en büyük şairidir.” dediği için nr yazarını yitirdi. 50’li – 60’lı yılların büyük Aydınlanmacısı, militan solcusu, sosyalisti, emekçi dostu.

Mecliste “Nazım Hikmet Türkiye’nin büyük şairidir” dediği için neredeyse O’nu linç edeceklerdi.. Çetin Altan‘ın büyük övgü ile andığı ve çok sayıda ülke aydınının umut bağladığı 27 Mayıs’tan sonra gelen askeri darbeler Solu bastırmayı ve cezalandırmayı hiç ihmal etmemiştir. 60’lardan başlayarak Ülke büyük savrulmalar içinde kalmış, 12 Mart’ın yarattığı ağır havayı 70’li yılların kaosu, onun ardından 12 Eylül faşizmi izlemiştir. Çetin Altan çok sayıdaki, Solcu ile birlikte hapiste kalmış ve yine çok sayıdaki Solcu gibi yaşadığı bu olayların etkisi altında kalan Altan, tartışılmaz üstün yeteneklerini farklı bir üslupta kullandığı bir döneme adım atmıştır. Bence, Türkiye’de O’nun yaşam öyküsünden çıkarılacak çok dersler vardır.

O’nu baştan beri izleyenler arasındayım.

cetin_altan

Benim kuşağım, Sola, Sosyalizme bel bağlamış, gönül vermiş olanlar O’nu büyük bir hayranlıkla okumuş ve alkışlamışlardır. Demokrat Parti zorbalığına karşı yaptığı muhalefet, Türkiye İşçi Partisi (TİP) milletvekili olarak verdiği mücadele, köşe yazıları siyasal ve düşünce tarihimizin unutulmaz sayfaları arasında yer alır. Ama bu topluma önde gelen katkısı, toplumsal bilinci uyandırması, milli gelir, milli gelir dağılımı, hak ederek kazanma, çağdaşlık, gelişme, ilerleme, emek – sermaye ilişkisi, sınıfsal bakış açısı ve Türk toplumunun yabancısı olduğu kavramları o çarpıcı üslubu ve nefis Türkçesi ile ve tutarlı bir şekilde gündeme getirmesi olmuştur.

27 Mayıs’ın ardından yazdıkları ile toplumdaki sağlıksızlığın, bozukluk ve eşitsizliklerin analizini yapmaya ve nedenlerini ortaya koymaya çalışıyordu.

“Hiçbir zaman bu memlekette meseleler açıkça konuşulmadı. Buna neden menfaat yarışçılarının işlerini bozacak prensiplere hınzırca cephe almaları ve avantacıların aleyhine olan düşüncelerin katakulliye getirilip memleket aleyhindeymiş gibi gösterilmesidir. Köy Enstitülerinin komünist yuvası olduğu iddiası da bu aşağılık oyunların sonucudur. Komünizm tehlikesi okuyan köylüden değil, cahil köylüyü dolandıran ve servet yapan zümreden gelir. Ben bizdeki oportünistler ve kapkaççılar kadar görgüsüz, bencil, fikir düşmanı ve hain bir zümrenin medeni geçinen hiçbir memlekette var olabileceğini zannetmiyorum. Herkes açıktan geçinmek, topluma verdiğinden daha çoğunu toplumdan almak istiyor. Böyle bir demokrasi yeni ihtilal tohumları ekmekten başka hiçbir işe yaramaz. Şimdi neden şeriatçılar “din elden gidiyor” vaveylasını evirip çevirip usul usul yaymaya çalışıyor? Anadolu’da müthiş safça görünen ve müthiş ucuz bir oyun oynanıyor.

İki ayrı dünya arasında ilk köprüyü kurmaya kalkan tek devlet adamı yine Atatürk olmuştur. Türk Rönesansı O’nunla başlamış ve güçlendikçe de büyük tepkilerle boyuna yerle bir edilmek istenmiştir.”

İşte bu büyük yazardan bugüne de ışık tutan alıntılar.

Çetin Altan’ın bu yazıları, elinden kültür ve sanat ödülünü aldığı Recep Tayyip Erdoğan ile AKP’ye ve Atatürk karşıtı oğullarına armağan edilmeli diye düşünmüşümdür.

Çetin Altan ve yakın dostluk ettiği İlhan Selçuk devrimcilerin  gözünde o yılların idolleridir. İlhan Selçuk hapse girdi işkence gördü ama O’nun Devrimci çizgisinde hiçbir sapma olmadı. Ne  yazık, bu iki büyük yazar ilerleyen yıllarda  ayrı düştüler. Ne kadar hazindir, Çetin Altan İlhan Selçuk’u uzun süren hastane günlerinde aramadığı gibi, ölümünden sonra da tek satır yazmadı. Oysa sevgili İlhan, Cumhuriyet‘te O’nun aleyhinde yazılar yayınlanmasını  stememiştir.

Evet, Çetin Altan hapishane deneyiminden sonra yavaş yavaş bir değişime uğramış, siyasetten çekilmiş ve o büyük birikimi ve dil ustalığı ile deneme tipi yazılar yazmaya ve fanteziler oluşturmaya başlamış bunu sürdürmüştür. Verdiği soylu mücadelenin ardından belki de uğradığı büyük düş kırıklığını, umutsuzluğunu ustalıklı bir şekilde gizlediğini düşünebiliriz. O artık davayı, sınıfsal bakış açısını terk etmiş, emekçiyi – sömürüyü unutmuştur.

Böyle bir Devrimcinin “Ben zenginleri severim, benim memurum işini bilir, demiryolları komünistliktir” diyen köşe dönme felsefesinin yaratıcısı ÖZAL’a destek vermesi bence dünyanın en büyük paradokslarından biri sayılmalıdır. Tayyip Erdoğan’ın elinden Ertuğrul Günay’ın beraberliğinde aldığı kültür – sanat ödülü de öyle.

En şaşırtıcı ve inanılmaz olan,

Atatürk bir ümmet toplumundan bir ulus yaratmış olan devlet adamıdır. Cumhuriyetçilik bir kişiye ait bir devlete köle olmaktan kurtulmak demektir. Cumhuriyetlerde devletin ayrıca bir sahibi yoktur. Devletin sahibi vatandaşların hepsidir. Böylesine bir aşamayı yapmış bir insandır Atatürk. Osmanlı köleliği ile övünerek, padişahları bile tanımadan O’nu abartmaya kalkanlar Cumhuriyeti de Atatürkü de
hiç anlamamış olanlardır.

Bu  satırların sahibinin, bana, birlikte olduğumuz bir sofrada ”Atatürk otuz bin kişiyi öldürtmekten başka ne yapmıştır?” demiş olmasına kolay inanılmaz. İnanmamak belki daha doğru. Siz okuyucular öyle yapın derim, inanmayın. Bu işin içinde bir patoloji var. Belki O’nu o sofrada dinleyen benimle birlikte 7 kişinin kulaklarındadır bu patoloji. İşitsel bir halüsinasyondur bu. Çünkü yukarıda Atatürk’le ilgili satırların sahibi ile bana sofrada söylenenleri  aynı insan söylemiş olamaz. Amansız Kemalizm karşıtı Ahmet – Mehmet Altan kardeşler için bir şey söylemeyeceğim. Onlarla ilgili zaten düşlediğim hiç bir şey olmadı.

Son kitabımda (Urfa’dan Harvard’a) Çetin Altan’ı anarken şöyle demiştim :

“Kimbilir belki o güzel akıcı Türkçesi ile şöyle dobra dobra gerçek bir yaşam öyküsü ile birlikte yaşamının açık yürekli bir muhasebesini yapıp geriye bırakmak isteyecektir..
diye düşünüyorum.

Türk toplumuna bu toplumdaki değişim dinamiklerini, toplumcu mücadele verenlerin
nasıl oradan oraya savrulduklarını ve acılar çektiklerini Türk Solu’nun nasıl darmadağın edildiğini en iyi anlatacak
insanlardan biridir Çetin Altan. 65 yıllık iktidarların sicilini çıkaracak, onu bütün açıklığı ile meydana koyacak düşünür ve yazarlara çok ihtiyaç var.”

Bitirirken şunu söyleyeceğim :

Ben 86 yaşındaki bir Cumhuriyetçi, bir Aydınlanmacı olarak çok sayıda düş kırıklığı yaşadım, İktidarlarla olaylarla, dostluk ettiğim insanlarla ilgili. Ama kişilerle ilgili bana en büyük acı veren düş kırıklığım Çetin Altan olmuştur. O gerçekleri gümbür gümbür inançla haykıran Devrimciden yoksun kalmış olmaktır.

O’nu, o Devrimci, Aydınlanmacı kişiliği ile anacağız ve özleyeceğiz. TV ekranlarında O’nun hakkında konuşan dostların da böyle yaptıklarına tanık oldum. O’ndaki değişimden söz etmediler. Kişiliklerin yanı sıra değişimlere yol açan ülke, toplum koşullarını zaten  her vesile ile konuşup tartışıyoruz. Işıklar içinde yatsın.

======================================

Dostlar,

Sayın Prof. Dr. Coşkun Özdemir, bizim İstanbul Tıp Fakültesi’nden Nöroloji hocamızıdır. Sonraki yıllarda ise kimi ortak çalışmalarda aynı masanın çevresinde olma onurunu yaşamışızdır. Urfa’dan çıkarak, Dünyanın en ünlü ilk birkaç üniversitesi arasında yer alan Harvard’a dek uzanan başarılı özyaşam öyküsü, son derece başarılı hekimlik – parlak öğretim üyeliği yıllarına ek, alçakgönüllü bir kişilikle bezenmiştir. İlerleyen yaşına karşın (halen 86’da!) toplumsal ve mesleksel savaşımını bırakmamıştır. Bir Silivri ziyaretimizde birlikte oluşumuzu unutamayız. Yazılarını bir web sitesinde toplamış olması çok sevindiricidir. Bu hazineden yararlanılmasını öneririz.. (https://profcoskunozdemir.wordpress.com)

Coşkun hoca, biz de dahil, bir rol modeli, idoldür binlerce İstanbul Tıp mezunu hekim için!.. Ulusal Kanal’da katıldığımız programların hemen ardından kutlama telefonu edenlerin başında O gelir tüm değerbilirliği ve inceliğiyle. Emeklilik sonrasnda son derece nitelikli emeğini – yılların birikimini Kas Hastalarına adamış, KAS-DER‘i (Kas Hastalıkları Derneği) kurarak Yeşilköy’de belediyeden kiralanan mütevazi binada bu ağır hastalara karşılıksız hekimlik hizmeti vermektedir. (İstanbul Büyükşehir Belediyesi, bu binanın kira sözleşmesinin sonuna doğru her yıl boşaltma için Çin işkencesini sürdürüyor. Ama koca koca binaların İstanbul’da AKP’li belediyelere satın alınarak, Bay RTE’nin oğlu Bilal oğlanın vakfı TÜRGEV’e özgülendiğini (tahsis edildiğini) okuyoruz basında!?.. )

O (Coşkun hoca), gerçekten, Nobel ödüllü yüzakımız Saygın Prof. Dr. Aziz Sancar gibi -ki O’nun da hocası olmuştur!- geldiği yeri Cumhuriyet‘e, onun kurumlarına ve eğitim sistemine borçlu olduğunu bir an bile aklından çıkarmamıştır. Dolayısıyla, Çetin Altan hakkında yazdıkları da hiç kuşku yok, virgülüne dek doğrudur.. Bizim klavyemiz bir türlü Çetin Altan hakkında birşeyler yazmaya yönelmiyor nedense.. O’nun hakkında yazan Coşkun hocayı yazdık üstelik..

İz bırakan bir olguyu paylaşmak isteriz ki; 1970’ler ortasında İstanbul Tıbbiyesi öğrencisi iken Çetin Altan’ın “BEN MİLLETVEKİLİ İKEN” adlı kitabını okumuştuk. Erken 20’li yaşlarda idik ve çok etkilenmiştik. 27 Mayıs Devrimcileri “Göreli (Nispi) Temsil ve Ulusal Artık (Milli Bakiye)” seçim sistemi getirmişler, 1 oy bile telef olmaksızın temsilde adaleti sağlamışlardı. Bu sayede TİP (Türkiye İşçi Partisi) 1965 genel seçimlerinde 15 milletvekilliği kazanarak TBMM’ ye girmişti. Çetin Altan da TİP milletvekili idi ve o Meclis, 1968’e dek son derece renkli olmuştu. Altan, TBMM konuşmalarına yer veriyor, orada yedikleri dayaklaradan, gördükleri baskılardan usta kalemiyle (1978 Türk Dil Kurumu ödülü sahibidir) söz ediyordu. Gözünün birinde önemli görme yetisi azalması olmuştu Demirel’in AP’li vekillerinin saldırısı ile.. Dokunulmazlığı kaldırılmıştı (sonra geri verildi..).

…. Başkaca yazmak istemiyoruz Çetin Altan hakkında.. Tüm olumlu devrimci – aydınlanmacı katkılarını şükranla karşılıyoruz.. Tosuncuklarına gelince.. onmaz Atatürk düşmanlığı tutum ve davranışları midemizi bulandırıyor.. Hele küçüğünün “..bir kadın memesine vatanı satarım..” sözleri.. Çetin Altan “dönmese” idi, 2 oğlu böyle mi yetişirdi acaba??

Sevgi ve saygı ile.
25 Ekim 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

GEZİ DİRENİŞİ BARIŞ SÜRECİ ve GÜNEYDOĞU HALKI

Dostlar,

İstanbul Tıp Fakültesi’nde hocamız, 84 yaşındaki bilge hekim
Prof. Dr. Coşkun ÖZDEMİR üretmeyi sürdürüyor..

URFA’DAN HARVARD’a adlı kitabını bu siteden tanıtmıştık.

Arada yazılarına da yer veriyoruz saygın insan Coşkun Özdemir‘in..

Özellikle İstanbul’da KASDER’de (Kas Hastalıklar Derneği) çeyrek yüzyıldır gösterdiği inanılmaz özverili çaba her türlü övgünün üstünde..
Bu konuda da itemizde birkaç yazı var..

Coşkun hoca 5-14 Haziran 2013 günlerinde Güneydoğu’ya bir gezi düzenledi
KASDER ile.. Bu gezi izlenimlerini yazdı ve bizimle de paylaştı.

Biz de, çok düşündürücü ve öğretici olan bu değerli gezi izlenimlerini size sunmak istiyoruz. Coşkun hocaya teşekkürlerimizle..

İzlenimler uzun uzun 6 sayfa.. O yüzden pdf olarak vereceğiz.

Şöyle başlıyor :

==========================================

GEZİ DİRENİŞİ, BARIŞ SÜRECİ ve GÜNEYDOĞU HALKI 

Güneydoğu’da Bir Gezi İzlenimleri : 5 – 14 Haziran 2013     

Prof. Dr. Coşkun Özdemir

portresi“….

Kas Hastalıkları Derneği (KASDER) ve film yönetmenlerinden oluşan bir ekiple bir Güneydoğu Anadolu turnesi yaptık. Bu oldukça büyük organizasyonun amacı kas hastalıkları ile ilgili bir belgesel filmin gösterimi idi. Belgesel film yetenekli genç yönetmen Gülsün Sarıoğlu ekibi ve Kas Hastalıkları Derneği’nden yaşamını tekerlekli sandalyede sürdüren, tüm engelleri aşmış kas hastası Yakup Sayın tarafından Güneydoğu bölgesinde çekildi. Bu yazının başlangıcında bu turneye destek veren tüm belediyelere, Şişli belediyesine, Urfa Tabip Odası ve Eğitim Sen’e, bize turne boyunca yakın ve sıcak ilgi gösteren yurttaşlarımıza teşekkür etmek istiyorum.

ŞANLI URFA

Turneye doğum yerim Urfa’dan başladık (5 Haziran 2013). Belediye konaklama, yemek ve ulaşım gibi tüm gereksinimlerimizi eksiksiz karşıladı. Çocukluk anılarımı canlandırarak Gümrük hanını, Hasan Paşa camisini, Dergahı ve Aynı Zeliha ve Halilülrahman göllerini ziyaret ettim…”

………………..

Devamla;

DİYARBAKIR

DİCLE ÜNİVERSİTESİ

BATMAN

TATVAN

GENEL İZLENİM ve DÜŞÜNCELER

ile sürüyor..

Bağlanması şöyle :

“..

Yazıyı, tutarlı ve inançlı bir sosyalist Prof. Korkut Boratav’ın katıldığım
şu satırları ile bitiriyorum :

‘Sosyalist solun, Türkiye Cumhuriyeti kazanımları ve bunların sembolleri ile barışmayı öğrendiğini umut ediyorum. Kürt hareketinin ise Türk halkının eski bir özdeyişindeki -körle yatan şaşı kalkar- bilgeliği ile algıladığı umudundayım.. İslami faşizm ile uzlaşarak demokrasiye ve özgürlüklere kavuşmak
mümkün değildir.’ ” 

Yazının tümünü okunak için lütfen tıklayınız…

GEZI_DIRENISI_BARIS_SURECI_VE_GUNEYDOGU_HALKI

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 7.11.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net