Etiket arşivi: ŞEHİR HASTANELERİ kumpası

Özelleştirmenin yeni adı : Şehir Hastaneleri

Özelleştirmenin yeni adı : Şehir Hastaneleri

Halk Sağlığı Uzmanı ve Türk Tabipleri Birliğinin İletişim Yayınları’ndan çıkan ‘Türkiye’de Sağlıkta Kamu-Özel Ortaklığı: Şehir Hastaneleri’ kitabının derleyicisi Prof. Dr. Kayıhan Pala ile son dönemde sağlıkta en çok tartışılan konulardan biri olan şehir hastanelerini  konuştuk. Şehir hastaneleriyle birlikte sağlık alanında yeni bir özelleştirmeyle karşı karşıya olduğumuzu belirten Prof. Dr. Pala, kamu özel ortaklığı yönteminde, risk ve maliyetin kamu üzerinde kaldığına dikkat çekti. Sağlığa erişimin kolay ve ulaşabilir olmasının önemine işaret eden Prof. Dr. Pala, kentlerin dışına inşa edilen şehir hastanelerine ulaşımın da büyük bir sorun olduğunu söyledi. KÖO yönteminin sağlık alanında uygulandığı ülkelerde amacın kamu yararı olmadığının bilindiğini dile getiren Pala  “KÖO çerçevesinde çalışan hastaneler, sağlık hizmetleri sistemini eriten, özel ve kâr amaçlı hizmetler vermektedir. Burada hizmetin odak noktasını insanın sağlığı değil, elde edilecek kâr oluşturmaktadır” dedi.  Pala, Türkiye’de sağlık alanında yaşanan sorunları çözebilmek için kamucu, eşit, ücretsiz ve ulaşılabilir bir sağlık sistemine gereksinim duyulduğunu vurguladı.

Şehir hastaneleri Türkiye için gerekli mi?

Kamu-özel ortaklığı (KÖO) yöntemi ile yapılan şehir hastaneleri ülkemiz için gerekli değil, gereksinim duyduğumuz kamu hastanelerini kendi olanaklarımızla yapabiliriz. Devletin yatırımlarını belli bir plana uyarak yapması halinde uzun dönem borçlanarak ya da kira ödeyerek KÖO gibi yöntemleri kullanmasına gerek yoktur. Çünkü bu yöntemler çok pahalıdır ve bu yüksek maliyetler halkın cebinden çıkmaktadır. Örneğin yalnızca 2018 bütçesine ‘şehir hastaneleri’ kullanım ve değişken hizmet bedeli için konulan 2.6 milyar TL ile 150 yataklı tam teşekküllü 64 hastane yaptırılabileceği hesaplanmıştır. Kiranın 25 yıl boyunca ve her yeni açılacak hastaneyle birlikte artarak ödeneceği düşünülürse, toplumun ne kadar büyük bir maliyetle karşı karşıya bırakıldığı daha iyi anlaşılacaktır.

RİSK VE MALİYET KAMUYA

Şehir hastaneleriyle sağlık alanında ‘yap işlet devret’ yöntemine geçilmesi ne anlama geliyor?

Şehir hastaneleri ‘kamu’ adını kullanarak küresel sermayeye yeni ve büyük bir kaynak aktarmanın aracı olacak gibi görünmektedir. Kamuoyu sağlık alanında yeni bir özelleştirme ile karşı karşıyadır.

Şehir hastanelerine verilen ‘garantili hasta kapasitesi’, kira ve vergi muafiyeti nedir?

Kamu özel ortaklığı yönteminde, risk ve maliyet kamu üzerinde kalır, özel şirketlere kiralar yoluyla yatırım finansmanı ve hizmet devriyle de gelir garantisi verilir. Türkiye’de şehir hastanelerinin ihalelerini alan şirketlere, hacme dayalı hizmetler için hastanelerin yüzde 70 doluluk oranında çalıştırılacağı garanti edilmektedir. Bu oran yüksek güvenlikli adli psikiyatri hastaneleri için yüzde 80’dir.

Şehir hastaneleri hükümet tarafından ‘lüks otel gibi’ tanımlanıyor. Bunun gerçekliği nedir?

Şehir hastanelerinin büyüklüğü ve yatak başına kapalı alanın yüksekliği hükümet tarafından topluma ‘lüks otel’ gibi tanıtılmasına yol açsa da, hastaların gereksinimi lüks otel değil, nitelikli sağlık hizmetidir. Şehir hastanelerinde ortalama olarak yatak başına 287 metrekare kapalı alan düşmektedir, bu bazı şehir hastanelerinde 350 metrekareyi geçmektedir. Ancak açık söylemek gerekirse, kapalı alanların çok fazla planlanması ile bir hastanenin gerek yapım gerekse de hizmet sunumu maliyetlerini yükseltmek için bulunabilecek en etkin yollardan birisi tercih edilmiş gibi görünüyor. Çünkü gelişmiş ülkelerde yeni yapılan hastanelere bakıldığında yatak başına düşen kapalı alanın genel olarak 150-200 metrekare dolaylarında olduğu görülüyor.

Şehir hastanelerinin yerleşim merkezlerine uzak olmasının sağlığa erişim açısından bir dezavantajı var mı?

Elbette var. Sağlık hizmetlerine kolay erişim için, hastanelerin toplumun yaşadığı yerlere yakın inşa edilmesi gerekir. Örneğin Bursa Şehir Hastanesine ulaşmak için kentin doğusunda yaşayan bir hastanın 29 kilometre yol katetmesi gerekecektir. Üstelik şehir hastanesine her hangi bir kamu ulaşımı da yoktur.

Bir de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘tıp fakültesi hastaneleri bize zarar ettiriyor. Bunları kapatmamız gerek’ açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sağlık en temel insan hakkıdır ve hükümet halkın her hangi bir engelle karşılaşmaksızın sağlık hizmetlerine erişiminden sorumludur. Bu bağlamda kamu hastanelerinin kâr/zarar açısından tartışılması söz konusu değildir. Üstelik tıp fakültelerinin en önemli işlevinin hekim yetiştirmek olduğu da unutulmamalıdır.

‘SAĞLIK, ÜCRETSİZ VE ULAŞILABİLİR OLMALI’

Türkiye’de sağlık alanında yaşanan sorunların çözümü gibi sunuluyor şehir hastaneleri, sizin çözüm öneriniz nedir?

Şehir hastaneleri ‘çözüm’ değil, ‘sorun’ kaynağıdır. Türkiye’de şehir hastaneleri için öngörülen temel sorun alanları başta finansman yöntemi (Kamuya çok yüksek maliyet, taşınacak kamu hastanelerinin ödeme güçlüğü, Hazine garantisi ve iflas durumunda izlenecek yol) olmak üzere, yer seçimi (Tarım arazilerinin imara açılmasıyla taşkın alanlarında inşaat yapılması), kent merkezlerindeki hastanelerin kapatılmasıyla birlikte yurttaşların söz konusu hastanelere ulaşım ve erişim sorunları (coğrafi/ekonomik erişilebilirlik), taşınacak kamu hastanelerinin boşaltacağı yerleşkelerin durumu (İhaleleri alan şirketlere devredilmesi söz konusu). Taşınacak kamu hastanelerindeki hem sağlık hem de destek hizmetlerinin sunulması ile ilgili imtiyazlar ve sağlık çalışanlarının istihdam ve özlük hakları sorunları olarak sıralanabilir. KÖO yönteminin sağlık alanında uygulandığı ülkelerde bu uygulamaların piyasa için yeni fırsatlar sağlayan bir yaklaşım olduğu, amacının kamu yararı olmadığı bilinmektedir. KÖO çerçevesinde çalışan hastaneler, sağlık hizmetleri sistemini eriten, özel ve kâr amaçlı hizmetler vermektedir. Burada hizmetin odak noktasını insanın sağlığı değil, elde edilecek kâr oluşturmaktadır. Türkiye’de sağlık alanında yaşanan sorunları çözebilmek için kamucu, eşit, ücretsiz ve ulaşılabilir bir sağlık sistemine gereksinimi bulunmaktadır.

ŞEHİR HASTANELERİ TÜM BOYUTLARIYLA ELE ALINIYOR

‘Türkiye’de Sağlıkta Kamu-Özel Ortaklığı: Şehir Hastaneleri” İletişim Yayınları’ndan çıktı

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Şehir Hastaneleri İzleme Grubu tarafından hazırlanan, Prof. Dr. Kayıhan Pala’nın derlediği ‘Türkiye’de Sağlıkta Kamu-Özel Ortaklığı: Şehir Hastaneleri’ başlıklı kitap İletişim Yayınları’ndan çıktı. Editörlüğünü Tanıl Bora’nın üstlendiği kitapta, şehir hastaneleri çeşitli boyutlarıyla ele alınıyor. TTB’nin, Türkiye’de ilk gündeme geldiği günden bu yana titiz bir çalışma yürüterek ürettiği ve biriktirdiği belge ve bilgiler bir kitapta toplandı. Şehir hastaneleriyle ilgili gerek hukuksal sürecin ayrıntıları, gerek karşılaştırmalı dünya örnekleri ve bu modelin artık neden dünyada vazgeçilmekte olduğu, gerek ‘kamu’ adı altında piyasaya nasıl kaynak aktarıldığı bu kitapta alanında uzman adların kaleminden aktarılıyor. Kitapta yer alan bazı makaleler:

Talan Yoluyla Sermaye Birikim Aracı Olarak Kamu-Özel Ortaklığı: Verimsiz ve Pahalı Bir Finansman Modeli’ – T. Sabri Öncü

Sağlık Alanında Kamu-Özel Ortaklığı: Birleşik Krallık Deneyimi’ – Kayıhan Pala,

Sağlıkta Dönüşümde Son Dönem: Şehir Hastaneleri’ – Raşit Tükel,

Bütçeyi Hasta Eden Bir Sağlık Modeli: Şehir Hastaneleri’ – Çiğdem Toker,

Orda Bir Hastane Var Uzakta: Mersin Şehir Hastanesi’ – Ful Uğurhan

==============================================

Dostlar,

Sevgili meslektaşımız Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Kayıhan Pala‘yı ve bu yapıta emek veren yazarları bu önemli ürünleri nedeniyle kutluyoruz.

Dileriz Dr. Pala, Bursa 4. sıra CHP milletvekilliği adaylığında başarılı olur ve bu sorunları TBMM’de dillendirir…

Dileriz sağduyu egemen olsun ve Türkiye bu muazzam küresel talana bir an önce “dur” diyebilsin!

Sitemizin manşetinde ŞEHİR HASTANELERİ KUMPASI için hala şu dizeler duruyor…

  • Şehir hastaneleri UTANÇ VERİCİ BİR KİTLESEL – TOPLUMSAL HARAÇTIR!
  • ŞEHİR HASTANELERİ AÇIKÇA KÜRESEL SERMAYEYE KAPİTÜLASYONDUR ve Lozan Anlaşmasına da aykırıdır!
  • CB adayları ve siyasal partiler bu temaları halka işlemek iktidardan hesap sormak zorundadır! İktidar değişikliğinde bu küresel talanın durdurulacağı sözü halka verilmelidir.
  • AKP’nin sağlık politikası asla yerli – milli değildir; kendisine dikte edilmiştir.
  • AKP iktidarı, sağlıkta da bu küresel soygun politikalarının taşeronudur!
  • Erdoğan, nasıl oluyor da, “biz yerli ve milliyiz” diyebilmektedir!? Çok utandırıcı!
    devamı : http://ahmetsaltik.net/2018/06/15/saglik-sistemi-insan-onurunu-hice-sayiyor/

Sevgi ve saygı ile. 25 Haziran 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Doktoru tehdit eden hasta yakınına ibretlik ceza

Doktoru tehdit eden hasta yakınına ibretlik ceza

İZMİR’de merdivenlerden düşen eşini getirdiği Göğüs Hastanesi Acil Servisi’nde çalışan Uzm. Dr. Mehmet Ünal’ı tehdit ederek sözel şiddette bulunan hasta yakını Necmi Karaağaç‘a ibretlik bir ceza verildi. Karaağaç, ‘Sağlık Çalışanlarına Şiddete Hayır’ pankartıyla hastaneye gelerek
Dr. Ünal’dan özür diledi. (DHA 24 Ağustos 2017)

[Haber görseli]

Olay, 13 Ocak 2016’da 00.30 dolayında gerçekleşti. Eşini ambulansla Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servisi’ne getiren oto tamircisi 43 yaşındaki Necmi Karaağaç ile yaşadığı tartışmanın detaylarını anlatan Uzm. Dr. Mehmet Ünal,

  • “O gece hasta bize geldiğinde hemen müdahale etmeye başladık ancak hastaya ait kimlik yoktu. Ben de yakını olan Necmi Bey’e mutlaka kimlik olması gerektiğini belirterek, kimliğin bize verilmesini söyledim. Bunun üzerine tartışma yaşandı ve ben de kendi güvenliğimizi sağlamak için durumu hastanenin ‘beyaz kod’ birimine bildirdim. Daha sonra süreç kamu davasına dönüştü ve arabulucu devreye girdi. Ben de ceza olarak
  • Necmi Bey’in sağlık çalışanlarına yönelik şiddete dikkat çekecek ve buna karşı olduğunu gösterecek bir pankart hazırlayıp hastanemize asmasını istedim.
  • Bu gün de pankartıyla geldi, konuştuk ve aramızda bir sıkıntı kalmadı. Hazırlanan pankart aracılığıyla topluma anlamlı ve farkındalık yaratacak bir mesaj verdiğimizi düşünüyorum” dedi.

“ŞİDDETE BEN DE KARŞIYIM, PİŞMANIM”

Yaşanan tartışmadan dolayı pişmanlık duyduğunu ve sağlık çalışanlarına yapılan şiddetin karşısında olduğunu ifade eden Necmi Karaağaç, olaydan 8 ay sonra elinde pankartıyla hastaneye geldi. Karaağaç,

  • Sağlık çalışanlarına şiddeti elbette doğru bulmuyorum.
    Benim de kötü bir niyetim yoktu. Aramızda sözlü bir münakaşa olmuştu. Doktor Bey’le görüştük, hakkımızı helal ettik. O gece yaşanılanlardan dolayı doktor beye pişman olduğumu söyledim. O da sağ olsun beni dinledi ve el sıkışarak anlaştık. Olayın mahkemeye gitmeden bu şekilde tatlıya bağlanması beni çok sevindirdi. Pankart hazırlamamı istemişti. Ben de
  • ‘Sağlık Çalışanlarına Şiddete Hayır’ yazılı pankartı yaptırdım ve özür diledim” dedi.

======================================
Dostlar,

SAĞLIKTA ŞİDDETİN ve CİNAYETLERİN GERÇEK SORUMLUSU
KENDİSİNİ KÜRESEL SERMAYEYE ADAYAN AKP İKTİDARIDIR!

Önce meslektaşımız Uz. Dr. Mehmet Ünal’ı yaratıcı ve uzlaşmacı davranışı nedeniyle kutlamak isteriz. Ardından, 8 ay sonra da olsa, ”Uzlaşma Kurumu” sayesinde olgun tutum sergileyen Necmi Karaağaç adlı yurttaşımızı. ”Uzlaşma” kurumu, 5271 sayılı yeni (2004 tarihli) Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253. maddesinde tanımlanmış ve belli koşullarda, dava süreci öncesinde taraflara uzlaşma olanağı sağlanmıştır. Adil uygulanması, yargı önünde hak arama hak ve özgürlüğünü zedelememesi (Anayasa md. 36) durumunda, mahkemelerin yükünü azaltabilecek yerinde bir kurumdur.

Başta hekime olmak üzere sağlık çalışanlarına yönelik şiddet, AKP iktidarının Haziran 2003’te başlattığı IMF / DB (arkasında DTÖ, ABD-AB, OECD) kökü dışarıda SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM (Health Transformation) uygulaması ile adeta roketlenmiş ya da başlamıştır.. Araştırılsa belki de 2 olgu (değişken) arasında doğrusal (lineer) bir matematiksel bağıntı bile kanıtlanabilir!

Sağlıkta piyasalaşma Devleti geri çekip HALKIN SIRTINDA SOPALI tahsildar – tüccar yaparken; sağlık hizmetlerinin doğuştan hak sahibi öznesi insanımızı müşterileştiren, ACIMASIZCA SÖMÜREN ama halka da yanıltıcı propaganda yapan iktidar, halkı sağlık çalışanları ile neredeyse bilerek karşı karşıya getirmiştir. Hizmetlerde, başta cepten ödemeler olmak üzere giderek artan sorunlarla bunalan yurttaş, –belki de haklı!??– öfkesini karşısındaki sağlık emekçilerine yöneltmektedir. Böylelikle halka saygısız, içtenliksiz, gerçekte yerel – küresel sermaye yanlısı ikiyüzlü sağlık politikalarının içyüzü halktan saklanmaya çalışılmıştır.

Maskeli balo günümüzde, ŞEHİR HASTANELERİ kumpası ile sürdürülmek istenmektedir.

Sitemizde Sağlıkta Dönüşüm, Şehir Hastaneleri, Sağlıkta Şiddet hakkında onlarca yazıya erişmek olanaklıdır.. Örneğin sitemizde arama kutucuğuna ‘‘alçakça bir talan’‘ yazın ve taratın bakalım, hangi belgeler ekranınıza gelecek!

Belki de ve başlıca bu yüzden olsa gerek, AKP iktidarları SAĞLIKTA TIRMANAN ŞİDDET sarmalına, meslek örgütümüz TTB’nin (Türk Tabipleri Birliği) kökten – kalıcı çözüm önerilerine bir türlü yanaşmamış, uzlaşmamıştır. Sağlıkta Dönüşüm tuzağının uygulanması ile zaman içinde kıskaç (SAĞLIK HAKLARIMIZ!) giderek daraltıldıkça, bunaltısı büyüyen alt – orta katman yurttaşın, karşısında bulduğu gerçekte kendisi kadar çaresiz sağlık emekçilerine öfke patlamaları, vahşi cinayetler düzeyine tırmanmıştır.

  • Sorunun ana sorumlusu AKP iktidarıdır! Bu iktidarın halktan yana değil, küresel sermayeden yana halk düşmanı sağlık politikalarıdır. Bu vahşi politikalardan, SAĞLIĞI TEMEL İNSAN HAKKI, DEVLETE DE TEMEL ÖDEV SAYAN uygar anlayışa dönmedikçe etkili çözüm yoktur, ancak göstermelik önlemler söz konusu olabilir. İktidarın utanmazlıkla yapageldiği tam da budur.

TTB’nin hazırladığı kapsamlı ŞİDDET Raporları, yetkililerle kezlerce yapılan yüzyüze görüşmeler, yazışmalar, basın açıklamaları, sokak eylemleri.. TTB arşivlerinde, sanal ortamdadır. Örneğin ”ŞİDDETLE BAŞA ÇIKMAK- TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ, OCAK 2013” raporu (Saglikta_Siddetle_Basa_Cikmak_TTB_2013)..
Bu süreçte, ne yazık ve ne acıdır ki, siyasal iktidarın (AKP’nin) dönüşümsüz biçimde kendisini küresel güçlere bağladığı/adadığı net olarak görülmüştür.

Halkın, yaşadıkları üzerinden hızla ve etkili biçimde aydınlatılarak örgütlenmesi ve gerçekleri görerek EVRENSEL SAĞLIK HAKKI için iktidarlara politik baskı amaçlı siyasal mücadeleye bilinç ve kararlılıkla katılması çözümü üretebilecektir.

Somut olayda meslektaşımızın yaratıcı davranışı ve eylemci yurttaşın -biraz da çaresizlikten 8 ay sonra uzlaşması- önemli ve anlamlı bir katkı olsun dileriz..

Sevgi ve saygı ile. 24 Ağustos 2017, Tekirdağ

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı, AÜTF Halk Sağlığı AbD
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com