Etiket arşivi: RTE-AD ikilisi

EMPERYALİZMİN MAŞASI IŞİD’in VAHŞET ÖTESİ KATLİAM FOTOLARI ve AKP – RTE’nin Sorumluluğu


EMPERYALİZMİN MAŞASI IŞİD’in VAHŞET ÖTESİ KATLİAM FOTOLARI
ve AKP – RTE’nin Sorumluluğu : NE YAPMALI??


Dostlar
,

Yüreğiniz kaldırır – kaldırmaz, çok acı gerçekle yüzleşmek zorundayız..

IŞİD, emperyalizmin Ortadoğu’da iğrenç emellerine alet etmek üzere yarattığı bir canavar ve şimdilerde hizadan çıkmış durumda.. Elde ettiği denetimsiz güçle
Irak’ta petrol bölgelerine el koyunca, Irak ve Suriye’de hatırı sayılır büyüklükte toprakları
işgal edince, emperyalizm kendi yarattığı canavarı infaz etmek istiyor..
Fakat yine maşa kullanarak..

Türkiye’yi ve TSK’yı ateş ve kan deryasına iterek..

Kendileri havadan bombalama vb. tek 1 askerlerinin canı yanmamak üzere postmodern savaş yöntemleri izlerken; Türkiye’ye dönük mide bulandıran bir şantaj ve tehdit kampanyası ve baskısı yürütüyorlar..

Şimdi gerçekleri apaçık söyleyelim :

1. IŞİD, kökeni El Kaide olan Afganistan’ın derinliklerinde yeşertilen ve Rusya’ya karşı kullanılan, SSCB’yi güneyden İslami – yeşil kuşakla çevirmeyi amaçlayan
sözde ILIMLI İSLAM – YEŞİL KUŞAK projesi
nin silahlı gücüdür. Bu amaçla yıllarca başta ABD olmak üzere kullanılmıştır. Irak’ın 1. işgalinden sonra (1991) -emperyalistler buna “Koalisyon Güçlerinin 1. Körfez Savaşı” diyerek bilgi kirliliği (dezenformasyon) hedefli retorik propaganda yapıyorlar- El Kaide ve türevlerinin İslami – Dinci duyarlıklarının ağır basması, SSCB’nin dağılmış olması (21 Aralık 1991), anti-komünist motivasyon kaynağının ortadan kalkması gibi nedenlerle Afganistan’ın derinliklerinde hatta başkent Kabil’de bile dönüp “sahiplerini ısırmaya” (!) başlamışlardır.

“Stratejik müttefik” (!) Türkiye imdada yetiş(tiril)miş ve El Kaide,
Afganistan’a yollanan TSK Görev Gücü‘nün çok önemli katkılarıyla dizginlenmiştir. Etkisizleştirilmesi ise ancak 11 Eylül 2001 NewYork’ta Dünya Ticaret Merkezi’nin
İkiz Kuleleri ve 3200+ masum ABD’li feda edilerek oluşturulan tepkisel sosyal-psikolojik algı yönetimi ortamında olanaklı olabilmiştir.

2. Sonrasında, ElKaide lideri Usame Bin Ladin, Pakistan’da özel bir operasyonda, silahsız iken ABD operasyon timlerince infaz edilmiştir (2 Mayıs 2011). Oysa yakalanıp yargıya verilebilirdi; bu süreçte tehlikeli itiraflar gelecekti ve ABD bunu göze alamazdı. Operasyon canlı yayınla Başkan Obama ve ekibince izlenerek ayırca Dünyaya bir propaganda daha yapılmıştır ve en temel isanlık hakkı olan “yaşam hakkı”, doğrudan bu hakkın sözde sahiplerince göz göre göre çiğnenmiştir. Suça (cinayetlere!) karıştırılan çok sayıda ElKaide militanı da Guantanamo’da yargılanmadan, yıllardır savaş tutsağı işlemi görerek kamplarda ölüme mahkum tutulmaktadır.

3. Ortadoğu’nun sürekli biçimde denetimli istikrarsızlık (controlled instability) içinde tutulması Bat emperyalizmi için vazgeçilmez strateji olduğundan, ElKaide’nin türevleri alınarak El Nusra ve ardından IŞİD cihatcıları yaratılmıştır. IŞİD militanları en azından 10 yıldır uygun ortamda beslenip – büyütülmüşlerdir. En katı, ilkel, insanlık dışı vahhabi koşullandırmalarla insan kasabı olarak özellikle eğitilmişlerdir. İçlerine sızmış yabancı Batılı kışkırtıcı ajanlar hiç de yabana atılamaz

4. Türkiye’de AKP – RTE, boyuna posuna bakmadan bu bataklıkta bölgesel hegemonya düşü görerek ÖSO (Özgür Suriye Ordusu), Hamas, Müslüman Kardeşler (İhvan) ve giderek IŞİD ile organik bağ kurarak bu örgütleri kendilerince yönlendirmeye çabalamışlardır. Her türlü silahlı, lojistik, akçal (parasal), ulaşım, sağlık, psikolojik, politik, diplomatik… örtük destek verilmiştir. Bu politik – diplomatik kanlı kumarın kurucu aktörü Ahmet Davutoğlu‘dur.. Son 10 yıldır etkin olarak sahnededir.
Geriye doğru 5 yıl Dışişleri Bakanı, ondan geriye 5 yıl da Dışişleri danışmanıdır. RTE’nin Halifelik – NeoOsmanlıcılık hezeyanlarını beslemiş ve günümüz bataklığına saplanılmıştır.

5. Geçtiğimiz ay (Eylül 2014) BM toplantılarına dek RTE – AD ikilisi IŞİD için asla
“terör örgütü” nitemini (sıfatını) kullanmamış, ısrarla “IŞİD unsurları” diyerek
sınırsız IŞİD vahşetini perdelemiş, böylelikle de kaçınılmaz olarak kanlı katliamların suç ortağı, insanlığa karşı işlenen suç sanığı olmuşlardır. Ülkemizi de iç savaş ortamına sürükleyerek ve “Haydut devlet” ilan edilme riskiyle yüz yüze bırakarak!

6. Aşağıda insanın kanını donduran vahşetin fotoları (erişkesi – linki)  görülecektir.
(kesinlikle 18 + yaş ve yüreğine güvenmeyen bakmasın…)
Bu sahnelerden sorumlu 2 ana kaynak; ilki başta ABD olmak üzere İngiltere – İsrail ve öbür Batı ülkelerl (Fransa, Almanya..) ve 2. olarak da ne yazık ki son yıllarda AKP  – RTE iktidarıdır. İşlenen sınırsız insanlık suçu, gün olur uluslararası mahkemelerin (Uluslararası Ceza Mahkemesi – International Criminal Court ICC, Rome)
önüne getirilecektir.

Bu aşamada yargılanacak olanlar elbette Batı Emperyalizmi ve ağababaları değil; Sırbistan’da, Bosna’da, Romanya’da, Mısır’da … olduğu gibi BM tarafından
“haydut devlet” ilan edilen devletlerin dış güdümlü yöneticileri olacaktır.
Veya Libya, Irak’ta olduğu gibi Kaddafi ve Saddam örneği vahşice infaz edileceklerdir. Böylelikle emperyalizm, miadı dolan maşalarını da “hukuka uygun” (!) biçimde
tasfiye etmiş (Deliğe süpürerek sifonu çekmiş!), üstelik bu ülkelere insan hakları ve demokrasi bile götürmüş olacaktır!?

Sonuç olarak; bu sonu olmayan karanlık serüvenlere şu ya da bu nedenlerle bulaşan / bulaştırılan orta – küçük boy devlet yöneticilerini ve ülkelerini kanlı, hazin bir son beklemektedir. Bu ülkelerde ciddi karmaşalar, hatta iç savaş çıkarılmakta,
yüzbinlerce insan telef edilerek ülkeler, kağıt üstünde sınırları değişmese de
fiilen (de facto) bölünmektedir.

Tarihsel deneyimlerle sabit bu olgu (rutin) karşısında Türkiye’yi 12 yıldır yöneten
siyasal kadroların, başta RTE olmak üzere A. Gül, A. Davutoğlu… olmak üzere
akıllarını başlarına almaları için zaman gelmiştir, geçmek üzeredir..

Bundan böyle hiçbir hata yapılmamalıdır.

Bu nedenle de ilgili kamuoyunun, muhalefetin görüşleri mutlaka dikkate alınmalıdır.
Başta TSK olmak üzere uzman dernek, vakıf, kişi, enstitüü, Üniversite.. görüşleri alınmalıdır.

TBMM’de mutlaka konu irdelenmeli, gerekirse Komisyonlar eliyle seçenekler hazırlanmalıdır. Başkan Cemil Çiçek bu bağlamda etkin girişim (inisiyatif) yüklenmelidir.

İlkeler bellidir              :

1. Türkiye, Büyük ATATÜRK’ün YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ”
ilkesi
ne bağlıdır.
2. Türkiye, Büyük ATATÜRK’ün “Savaş; ulusun yaşamı tehlikeye düşmedikçe cinayettir.” görüşünü paylaşmaktadır.
3. Türkiye’nin kimsenin 1 karış toprağında gözü yoktur, 1 karış toprağını da hiç kimseye asla vermeyecektir. Türkiye, BM’nin SINIRLARIN DEĞİŞMEZLİĞİ ilkesini savunur.
4. Türkiye, başta komşuları olmak üzere hiçbir ülkenin içişlerine karışmaz,
kendisinin içişlerine karışılmasını da reddeder.
5. Türkiye Uluslararası hukuka bağlı bir hukuk devletidir, BM ve Güvenlik Konseyi’nin hakkaniyetli kararlar üretmesini diler ve bunlarla kendisini meşruiyet sınırları içinde
bağlı sayar.
6. Türkiye, uluslararası toplumun eşit ve egemen bir üyesidir ve kendisini
hiçbir devletten üstün ya da geri görmemektedir; “karşılıklılık ilkesi” temeldir.
7. Türkiye, kendi ulusal – ülkesel çıkarlarını hakkaniyet ve saygı bağlamında muhataplarıyla dengeli ve barışçıl bir iklimde uzlaşmacı olarak savunur.
8. Türkiye, Dünya barış ve erincine (huzuruna), kalkınmasına katkı verme sorumluluğunu taşır.
9. Türkiye, bölgesel sorunların çözümünde özellikle bölge ülkelerinin söz ve karar sahibi olmasını uygun bulur. Bölgesel işbirliklerini savunur ve yaşama geçirmek ister.
10. Türkiye, KüreselleşTİRme = Yeni Emperyalizmin “Tek Dünya Devleti” vb. tezlerini reddederek; BM üyesi ülkelerin halklarının kendi ülkelerinde bağımsız – onurlu – başı dik – gönençli – uluslararası işbirliği ve dayanışma içinde varlık ve yaşamlarını – egemenliklerini sürdürme haklarını en yüksek derecede meşru olarak görür ve tanır.

*****

Başta 12. CB – Yarı Başkan RTE’ye, Başbakan (?) Ahmet Davutoğlu‘na, TSK’ya, TBMM Başkanlığına, Hükümet Üyelerine, AKP vekil ve yöneticileri olmak üzere
AKP seçmenine, CHP ve MHP’ye, HDP’ye ve ülkemizin çileli – yurtsever halkı ile kurumlarına… sunuyoruz…

Aşağıdaki insanlık utancı fotoların sahnelerinin sürmemesi ve yaygınlaşmaması,
hatta Türkiye’ye sıçramaması için!


B
ir kez daha anımsatalım : Kesinlikle 18 + yaş ve fotoğraflar son derece örseleyici (travmatik), vahşi, kanlı, dayanması çooook güç..

Ama yüzleşeceğiz acı gerçeklerle..
Emperyalistler yarattıkları canavarla başetsinler bir an önce..
Dünya kamuoyundan tarih önünde özür dilesinler..

Mehmetçiğin temiz kanını – canını bu pisliklerine alet etmesinler..
Her ne denli AKP – RTE iktidarı bu örgüte çooook destek verdiyse de..
Fatura bu ikiliye çıkarılmalıdır, masum Türk halkınadeğil…
Ya da emperyalizm becerebiliyorsa kirlettiği maşalarını korumalı – kollamalı??!

Sevgi, saygı, kaygı ve çok derin acı ile.
12.10.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Türkiye dış politikasını da sıfırladı

Türkiye dış politikasını da sıfırladı

portresi

Cüneyt Ülsever

cuneyt.ulsever@yurtgazetesi.com.tr
YURT, 09 Ekim 2014

Ahmet Davutoğlu, hedefin IŞİD değil, doğrudan Esad olduğunu açıkça beyan ediyor. “Suriye Politikası” nedeni ile yedi düvele rezil olmuş Davutoğlu’nun
kibiri nedeni ile rezalette ısrar etmek adına, akıl yoksunu-kin dolu benliği ile
Esad’a taktığını düşünebilirsiniz.

Ama aynı Davutoğlu’nun ABD’den Suriye’de “tampon bölge/güvenli bölge” kurmak için izin isterken ABD’nin buna izni vermeyeceğini bile bile istediğini düşünmek de
yanlış değil. Yine aynı Davutoğlu’nun Rusya, Çin, İran’ın Suriye’yi, hatta Esad’ı Türkiye’ye yedirmeyeceğini de bildiğini varsaymak yanlış olmaz. Ahmet Bey’in
tek başına Suriye’yi işgal etmeye yeltenecek kadar çılgın olmadığı da aşikâr.
Davutoğlu “savaş” kararı verse bile Hükümet’in, hatta Necdet Efendi’nin bile
TSK’yi Suriye ile savaşa sokamayacağı da aşikâr.

Bütün bunları bile bile Davut’un oğlu neden açık seçik,
“Esad’ı vermezseniz biz de IŞİD’e karşı çıkmayız” diyor?

IŞİD’i karşısına almamak için “bahane” mi arıyor?

***

RTE ABD’de ne gördü, ne işitti ise Türkiye 180 derece döndü ve IŞİD’e karşı imiş gibi bir pozisyon aldı. Şimdi Ahmet Efendi “amirinin” sözünü yerine getiriyormuş gibi yapmak zorunda.

Ama gönlü, hatta aklı IŞİD’i karşısına almasına izin vermiyor.

ABD bir şeyler biliyor da “tehdit” ediyorsa, IŞİD de başka şeyler bilip “tehdit” ediyor olabilir mi?

Veya IŞİD’in varlığı Hükümet’in işine mi geliyor?

***

Varsayalım ki; Hükümet “Sünni dostu” IŞİD’i kollamak istiyor,
“Esad’ın dostu” PYD’ye (PKK’nın Suriye kolu) kin biliyor. “Beter olsunlar!” diyor.

Bu politika sürdürülebilir bir politika mı?

Salı gününden beri bizzat yaşıyoruz. Kobani tutuşursa, Türkiye cayır cayır yanar.

Salı günü 14 kişiye mezar kazan nümayişler yurt çapında devam ederse
ortada ne Hükümet kalır ne de Ahmet Davutoğlu!

Türkiye sessiz kalır ve Kobani IŞİD’in eline geçerse “çözüm süreci” bir anda
“içsavaş süreci”ne dönüşür.

Tanıdığımız ama unutmaya yüz tuttuğumuz PKK terörü bütün ülkeye yayılır.

Üstelik bu kez Kürt halkından bugüne dek aldığı desteği misli ile arttırarak ülkeyi yakar/yıkar!

Unutmayalım, Suriye’deki Kürtler bizim Kürtlerimizin kardeşi, akrabası, yakın dostudurlar. Kürt olmayan vatandaşlarımız da onlarla duygusal bağ içindedirler.

Bütün ülkeye yayılmış nümayişler kısa sürede (belki halen) diğer “unsurların”,
başka ülkelerin, IŞİD’in, Nusra’nın, El Kaide’nin vb. ilgi alanına girer!

Maazallah, Kürt milliyetçileri ile Türk milliyetçileri karşı karşıya gelir.

Prof. Dr. Ahmet Bey bütün bunları bilmez mi, hesap edemez mi?
Tabii ki bilir, tabii ki hesap eder!

***

Türk dış politikası Cumhuriyet tarihinin en sefil dönemini yaşıyor.
Politika artık yanlış bile değil. Politika yok!

Ne yapacağını bilmeyen bir Hükümet ile karşı karşıyayız!

RTE-AD ikilisinin ideolojik bağnazlıkla ülkeyi sürükledikleri “Sünni İmparatorluğu Rüyası” şimdi “Sünni İmparatorluğu Kâbusu”na dönüştü.

Ayrıca, 17-25 Aralık (2013) sürecinde RTE’ye dank etti ki, her an her yerde dinleniyor.

Yaptığı her şey satır satır takip ediliyor. Yabancılar her türlü “fiili”ne aşina.
Gizli yaptığını zannettiği her şey birer birer arşivlenmiş.

Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık!

İddia ediyorum; T.C. Hükümetlerinden hiçbirisi bu kadar aciz kalmamıştı.

Bu kadar köşeye sıkışmamıştı.

Bu kadar boşluğa düşmemişti.

Batılı gazeteler RTE ve AD ile açıkça alay ediyorlar.

İtibar seviyeleri bu kadar düşmüş vaziyette!

***

Türkiye bindi bir alamete, gidiyor kıyamete!